19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet 2 EREFÜKOCHİSAR. Tuz Gölünön Klrlenmesi. ülkemizin enerji gücü taşıyan bir unsurunun kaybıyla, toplum sağlığı ve sosyoekonomik açıdan büyük sorunlar yaratacağı endişesi, güncel konu haline gelmiştir. Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığınca soruna çözüm getırmek için Üniversiteler ve Bakanlık Çevre Sağlığı ile iigili uzmanlarca. 3 4 Eylül 1980 tarihinde yapılan toplantıda, çeşitII kuruluş ve laboratuvarların tetkikleri ve kişlsel gayretie yürütülen etüdler değerlendirilmiştir. Tıbbi Ekoloji Kürsüsü olarak bu konuetoki görüşlerin ve alınmasi gerekli önlemlerin açıklanmasınin yararlı olacağı kanısındayız: OLA/LAR ve GÛRÜŞLER 15 EYLÜL 1981 S Tuz Gölünün Kirliliği EKOLOJİK DENGENİN BOZULMASI, SAĞLIK SORUNA ÇÖZÜM GEREĞÎNİ VURGULUYOR. AÇIS1NDAN Prof. Dr. Nurten ÖZER îstanbul Tıp Fakültesi şam duzenlne, sosyal, ekonomik koşullan ölçüsünde uymasını sağlamak amacıyla doğal çevrenin fiziksel, kimyasal, biolojik enerji unsurlarını Tıbda değerlendlren, bilim dalı Tıbbi Ekoloji'dir. Enerji dengesinin sağlığı bozacak düzeye ulaşmasını önlemek, Tıbbi Ekolojik araştırmaların Toplum Sağlığı konusunda, öndo gelen amacıdır. Doğal, yapay ve toplumsal çevre faktörlerlnin hastalık yaratması halinde, klinlk olguları tedavl etmek de bu amacın doğal bir sonucudur. Bu görüşle, çağımızın güncel sorunu olan Çevre Kirliliği ancak ceşitli bilim dallarının koordine biçimde ekolojik çalışmalarıyla cözümlenecek, doğanın insan eliyle bozulan dengesi yine insanın bilim ve tekniği ile düzenlenebilecektir. lanna yol acarlar. (3) Fiziksel klrleticller, biolojik kirleticilerin coğalması için uygun ortamı hazırlayan ceşitli kentleşme artıkları ve çamurlardır. Tuz gölünden alınan su ve tuz ömeklerinin, ceşitli Fakülte ve Kuruluşların Laboratuvarlarındaki incelemeleri, bu doğal enerji unsurunu yitireceğimize işaret etmekle beraber, verilerin yetersiz ve yapılan analizlrin kesintili oluşu süre itibariyle kesin bir hükme varmada zorluk yaratmaktadır. Bilindiği gibi, doğadaki tek veya gruplar halindo yaşayan canlı varlıklar, dış çevreleriyle sürekli ilışkj ve karşılıklı etkileşlm halindedirler. Güneşi ile hava, yeraltı ve üstü sularıyla Toprak, canlıların yaşamlarını sürdürdükleri Fiziksel Çevreyi; oansız olan bu çevredeki tek veya çok hücreli bltki ve hayvanlar, Biolo|ik Çevreyi meydana getirir. Evrenin en geüşmiş bireyi olan İnsanın «Doğal Çevresi», fiziksel ve biolojik ortamın bütünleşmesiyle oluşur. İnsanın, biolojik ve fiziksel çevresi arasındaki ilişki, maddeenerji alış verişi halinde süre gelir ve ekolojik dengeyi yaratır; doğadaki biolojik işlevler için tüketilen enerji, fiziksel cevreden alınır ve ona madde olarak iade edilir. Bu suretle doğa dengesini korur. Örneğin, bitkiler, fiziksel cevreden aldıkları karbon, azot, oksijen gibi inorganik maddelerl güneş ışınlarının etkisi altında organik maddeye çevirerek, doğanın başta gelen enerji üreticisi olarak insan ve hayvanları besler, artıkları ile toprağa maddesel enerji kazandırırlar. Hayvanlartn, doğanın enerji dolanımında dolaylı ve dolaysız etkenliği de. yaşam zincirinde önemll rol oynar. İnsan ise, «Toplumsal yaşamı» ve bu yaşamın ürünleri, uygarlığın yarattığı endüstri ve teknik olanaklarla, doğal çevrenin enerji dolanımını etkilemektedir; nüfus ortışı, uygun olmayan kentleşme, ulaşım, tarım, endüstrinin artıkları. doğal çevrenin «EkoslsUrm» denilen sistemik calışan dengesini kesintiye uğratan, «Yapay ortam»ı oluşturmaktadır. Ceşitli organik, inorganik pollüsyonlar, gürültü gibi etkenlerin yarattığı bu ortam, hava, yerüstü ve yeraltı sularını, toprak ve ürünlerini kirletmekte, bitki örtüsü, hayvan türlerini bozarak, hastalıklara ve hatta türlerin değişmesine, mutasyonlara zemln hazırlayarak, «Çevre Klrliliğl» sorununu ortaya çıkarmaktadır. Sağlıklı veya hastalıklı kişinin, normal ya tedlr. Ancak hastalık yaratıcı faktör ve dozunda kesin karara varmak İçin yörenin jeolojik, meteoroloiik faktörlerinin, toplumumuzun kişl6el ve besi özelliklerinin tesbitl gereklidir. Pertisid miktarlan ise, Dünya Sağlık Örgütünün verdiği limi tdeğerlerin altındadır. Heptoklor ve DDT taşıyan tarımsal intektisid. fungusıd zehir artıkları, 1978 yılının ilk aylarında düşükse de, 10 uncu ayında toksik dozu aşacak düzeyde bulunmuştur. Bu ilaçların mevsim ve yağmur ile ilişkisi olduğu aşikardır. Kanal suyundaki civa dışında, ağır metallerin, toksik dozda olmadığı saptanmıştır; ancak fiziksel çamur tarzında kirlenme yaratmaktadır. Giva ile birlikte çeşitll toksik maddelerin, kanaldaki normal bakterilerin yaşamını olumsuz yönde etkilediği de görülmüştür. Bu durum, giderek suyun canlilığını kaybedeceği ve ekolojik dengeyi bozacağının bir slmgesidir. (II) Bu sonuçlara göre. Konya Ovasında giderek artan çok yönlü endüstriel gelişme'erln ve tarımsal artıklann kapalı bir göl niteliğindekl Koçhisar gölüno kirletme oranını artıracağı açık ve seçik görülmektedir. Tuz gölünün bu koşullarla Haliç'e benzer bir duruma geleceğl düşünülürse de, bu durumu beklemeden jeomorolojik ve meteorolojik incelemelerin kanal ve göl suyu, tuz analizlerinin periodik ölçümlerinin seri yapılması gerekmektedir. (III) Bugün için fiziksel ve kimyasal kirlenme zehirloyic! düzeyde olmasa dahi doğol enerji ürününün nitelik ve niceliğinl azaltıcı boyutlarda olduğu tuzdakl sodyum klorür oranınin düşmesiyle; doğal denge bozukluğu, canlı yaşamınm giderek kaybolmasıyla açıkca anlaşılmakta; ekolojik dengenin bozulması sağlık açısından soruna cözüm gereğini vurgulamaktadır. Bu gereksinimle, Konya ovasındaki endüstri ve tarımsal artıklann tesbitl ve kirleticilerin devamlı kontrolü ile bu kapalı bölgenin artıklardan arınması hususunda gerekli tasfiye yöntemleri, ortıkların başka yöreye sevki ve tahliye kanallarına verilmesinin önlenmesi. yörenin leomorfolojik meteorolojik özelliğine bağlı olarak yağmur ve sulama sularının tarımsal İlaçların kanallara karışmasını önlemek İçin trım uzmanlarıyle vakit geçlrmedon işbirllği yapılması, kaçınılmaz bir gercektır. Gölün, artıkiardan arınması ekolojik dengeyi olumsuz yönde etkileyecek faktörü ortadan kaldırsa dahi, göl suyunun yer yıl hacmının artmaS! tuz verimini azcltacağı da göz önüno alınarak, en iyi çözümün kanal sularının atılmasını, kısmen de olsa önlemek olacağı kanrsındayız. Bir Anımsatma!.. ö nce 1970'den 1980'e uzanan 10 yıllık süredeki dış alım • sattm indekslerini anımsayalım: Dış alım satım indekslerl SJışsetım (t îoiu' c'ofotl Yriio? 1970 Î871 1972 1973 1974 1975 1Ö76 19/7 Bu konudaki düşünceleri üç hususta bellrtmekte çözüm yönünden yarar vardır; (1) Tuz gölünün bugünkü ekolojik dengesi, (2) Gölün mevcut endüstriyel ve tarımsal gelişmelerle gelecekteki durumu, (3) Gölden üretiTuz gölü gibi, ülkemizin ekonomisine, sof len doğal enerji unsurunun nitelik ve niceliğira tuzu gibi vücudun yaşamı İçin gerekli bir nin korunması ile ilgill olarak alınacak önlemenerji ve besi unsuru vererek kalkıda bulu ler. nan doğal enerji olanağının ceşitli foktörlerle (I) Tuz Gölünün, 1974 yılından itibaren. kirlenmesi, üretilen doğal tuzun özelliğini gi Konya Ovası boşaltma kanalıyla birleştirllmederek kaybetmesi ülkemizin cevre kirliliği so sinden sonra. 1978 yılında yapılan son etüdrunlarından birini teşkil etmektedir. lere göre bu değerler Tuzlalardan elde edılen Göl, deniz ve nehir gibi, yerüstü sularının sofra tuzundakl sodyum klürür oranı %85 %98.6 arasında bulunmaktadır. Bazı Tuzlalarkirlenmesine neden olan etkenlerl 3 kısımda incelemek gerekir; (1) Kimyasal kirleticiler, or dan elde edilen bu değerler Gıda Maddelerl ganik ve inorganik yapıdaki, endüstri, ulaşım, Tüzüğüne göre, standart besin değerinin altıkonut, kanallzasyon artıkları, petrol ürünleri, na düşmektedir. Ayrıca, Göle ana ve tali kanallarla birlikte yılda 406.426 milyon M3 su deterjan, tarım ilaçları, pestisit ürünlerinden 1978 yılındaki oluşur; coğunlukla, nitrot, nitrit, amonyak, cl boşaldığı dikkate alındığmda va, çinko, kurşun, bakır gibi ağır metalleri de analizlerle bugunkü değerler arasında olumiçerir. Bu maddeler bir yandan suda erlmiş suz doğrultuda gelişme göruleceği de doğaloksijen miktarını azaltarak, doğal olarak suda dır. yaşayan ve birçok kimyasal reaksionlar yaraÜretilen tuzlarda zehirll maddelerden civa tark suyun canlilığını koruyan, tek hücreli bit ve pestisid miktarının değişik oranlarda sapki ve hayvan türündekl fonaflora'nın yaşam tanmasına karşın, bazı tuzlalarda civa miktaortamlarını elverişsiz hale sokar, diğer yan rının sağiığa zararlı boyutlara ulaştığı gözlendan, öncelikle pestisidler, toksik etki ile ce miştir; civanın günlük alım miktarı 10 mg. olşitli sistem hastahklartna neden olurlar. ması halinde, hastalık belirtiieri ortaya çıkar(2) Biolojik kirleticiler, virus, bakterl, mantar sa da, inorganik civanm alımında, düşük kontürü parazitler olup ceşitli enfektion hastalık santrasyonda da toksik etkili olduğu bilinmek 197Ö 187Ö İndeksl 100 0 107,5 117,7 «8,5 193.0 193,5 '(S9.4 212.8 22İ),7 Î44.6 Oı^oUm Dış alım sctttm İnd«k«l tjmflerî 100,0 100,0 , 106.5 100,9 1 109,9 O7,2 133.3 1W,9 220.9 87,4 246.4 78.5 236,4 84,3 287.9 FA3 305.1 7S,3 354,6 98,9 • > 1970 1979'u kapsayan 10 yıl icinde dışsatım fiyatlarının yüzde 145 oranında artmasına karşın dışalım fiyatları yüzde 255 oranında yükselmıştir Buna bağlı olarak dış alımsatım hadlen ülkerniî'aleyhine cynı surede yüzde 31 oranında gerilemiştir. • 1970 ile 1979 arasında (cari fiyatlarla) Türkiye dışsatımı yaklaşık dört katına cıkmıştu; amadışalım (yine cari fiyatlarla) beş katına yükselmiştir. Dış alımsatım makasımn niteliği budur. Türkiye'de dışalıma bağımlı bir dışsatım düzenl yürüdükçe makasın kapanması cok zordur. 19501960 arasında ülkemizde serbest dışalım re|iml gecerli tutulmaya calış'lmıştı. 1960 askeri müdahalesinden sonra «Ithal ikamesi» politıkası banimsendi; dışalımları kota rejimino bağlamaya calıştık; ekonomik kalkınma planlamasına gidildi. Ne var ki llkönce «blz plan değil, pilav» isteriz diyen bazı covreler, sonradan «Devlet Planlama Teşkl!atı»nı ele gecirerek, planmilan bırakmadılar. Flan bazı cıkar cevrelerinin sermaye birikımini sağlamak icin kullanıldı «İthai ikamesi» politıkası da gümrük duvarları ardında dışa bağımlı carpık endüstnnin gelıştirilmesi icin kullonıldı. Sonuc? Türkiye sanayileşme devrimini gercekleştiremeden 1970'lerin başlangıcırlda kapitalist buhranın ve 1973'te patlayan petrol bunalımının ortalık yerine düştü. Dış borclanma, ekonomik anarşi v e siyasal terörle birlikte 1980'in askeri müdahalesine zorunluluk oluştu. • esaplaşma Burhan I ARPAD 5846 Sayılı Yasa ÜRKİYE Cumhuriyeti «Ffklr ve Sanat Eserlerl KOnunu»nun sıra sayısı 5846'dır. 5 Aralık 1951'de yürürlüğe girmiştir. O yıllarda Türkiye P.E.N. Klübü Başkanı Halıde Edip Adıvar ve genel sekreter Fikret Adil'in çabalarıyla yürürlüğe girmiş olan 5846 sayılı yasa, her çeşit f i kir ve sanat eseri sahiplerinin haklannı korumayı amaç bilir. Sinema eserlerine kadar Yasanın İşlenmeler başlığını taşıyan bölümü 6. maddesinin birinci fıkrası da tercümeleri koruma kapsamına alır. 5846 sayılı yasa, flkir ve sanat eserlerlnl şöyle tarH eder: Madde: 1 Bu kanuna göre eser, sahibinin hususiyetlerinl taşıyan ve aşağıdaki hukümler uyarmca llim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserlerl sayılan her nevi fikir ve sanat mahsulüdür. 2. Madde, ilim ve sanat eserlerınin ne olduğuna açıklık getirir: «Herhangi bir şekilde dil İle ifade olunan bütün eserler.» 1. ve 2. maddelerl özetlersek: Î «Makable şamil» deyiminin, beîleğime yerleşmesini sağlayan olay, 27 Mayıs sonrasında Türk Ceza Kanununun 146. maddesm de yapıian değişıklikti. Büindi ği gibi Demokrat Parti iktidarı belirli bir suç işledikleri iddiasıyla yargüanacaktı. Ama çıkarılan bu «makable şamil» yasa ile, sözkonusu kişiler, su çu işledilderi ileri sürülen zamanda yürürlükte olmayan bir yasaya göre cezalandırılma durumu ile karşılaşnuşlardı. O dönemUe, 27 Mayıs hareketini olumlu bulanlar arasındaydım; ama bu yasa çıktığında, bir haksızlığa tanık olmanın burkuntusunu içimde duyduğumu hatırüyorum, Kurullarda, yasalarda böyle bir doğrultuda geçmişl kapsayan uygıüamalarm kural olarak «anil • demokratik» olduğu, o zamandan beri birçok ke re söylendi ve yazıldı. Gene de, bu anlayışa dayalı uygulamalara sık sık rasladık yakm tarihimizde. Bugün tiniversite yasası tasarısmda veya sağlık hiz metleri yasasında ortaya çıkan cia, «makable şamil» yönteminin biraz değişik bir biçimidir. Bir insanın kendine meslek seçmesi, hayatuıın en önemli olaylarından biridir şüphesiz. Kişi mesleğini seçerken, bu işin koşullanru gözden geçirir, avantajlarını ve dezavantaplarım hesaplar ve eldeki verüere göre kararını verir. Buncian sonra çıkan bir yasa ile bütün bu veriler değişirse, ilk karar verme sürecinde hiç sözkonusu olmayan yepyeni koşullarla yüzyüze gelirse insan, bu, onun hayatında son derece önemli bir müdahaledir. Dolayısıyla, o insanın kendi hayatım nasıl yaşayacağma karar vermesini engelleyen bir durumdur. Makable Samil ÜNİVERSİTE YASA TASARISI VEYA SAĞLIK HİZMETLERt YASASINDA «MAKABLE ŞAMİL» YÖNTEMİNİN DEĞİŞİK BİR BİÇİMİ ORTAYA ÇIKIYOR. reye1 dpğişecpk bir durumdur artık. Bu kosullar kimisine ko İpy gelebilir, kimisine de imkânsız görünebilir. Mesleğini seçerken bdyle bir zorunlu hiz metin varlığından haberli olsa, belki de başka ttirlii karar verecek, başka bir mesleği seçecekti. Ama birçok insan için ar tık böyle bir şey de sözkonusu olamaz: bu yaştan sonra yeniden hayat kurmak elbette kolay bir şey değil. Böylece, çağdaş dünyanm Ö nemli bir sorunuyla, toplum ile bireyin ilişkisi sorunuyla karşüaşıyoruz. Bu sorunun bu biçimiyle karşımıza çıkmasının nedeni toplumda bölgelerarası esitsizlik ise, ne üniversite üyeleri ne de sağlık hizmetlileri, bu eşitsizliğin dogrudan ,doğru ya sorumlusu değiller. Ve zar ten esitsizlik, sözgelişi Malatya'da bir üniversite bulunmamasmdan kaynaklanmıyor. Va rolan eşitsizliğin nedeni değil, sonucu olarak, Malatya'da yeterli bir üniversite kurulamıyor. Bu demektir ki, öyle bir üniversitenin kurulması da eşitsizliğin giderilmesinde ancak yapay bir tedbir olabilir ve beklenen sonuçlan veremez. Birey fle toplumun karşılıklı sorumlulukları vardır. Şüphesiz, bizimki gibi aksaklıkları olan toplumlarda, toplum bireyden ledakarlık bekleyebilir. Ancak, bu durumda, fedakarhğın getireceği yararlı sonuçtan emin olmalıdır birey. Yaptığı işin şu olumlu sonuca yol aça cağına inanmalıdır ki, kendini o işe verebilsin. Bu güven sağ lanmadıkça, bilinçli bir fedakarlıktan söz edemeyiz; olay, bundan çok bir «angaryanya ya kındır. Çağdaş dünyada toplum ile bireyin karşılıklı sorumlulukları düzenlenirken, uyulacak ilke herhalde «angarya» olmamalıdır. Şimdi üzerinde dikkatle durulacak ve düşünülecek nokta şudur: Her üc askeri müdahalenm de ekonomi politikası «istlkrar» üzerinde yoğunlaşıyor; İMF'nin isteklerini iceren «istikrar önlemlerî)> paketı uygulanıyor. Böylece müdahalenin ordından yeni bir ekonomik atılım ve acılış icin politıkacılara alan hazırlanmış oluyor. Ama İMF'nin «istikrar ön!emleri» ingiltere ya da bir başka sanayıleşmiş ülkede başko; Türkiye'de başka anlam taşıyor. «İstikrar Önlemlerl» sanayileşmesini gercekleştirememış bir devlette ücretlerle birlikte yatırımiarın durdurulması demektir ki bu kararın gercek onlamı hic olmazsa bir süre için «endüstrileşme» surecinin kesinliye uğratılmasıdır. Yanlış veya carpık da olsa sanayüeşme yolundaki bir ülke İCin İMF'nin önlemierinın bir başka anlamı yok. Yaşonan olaylara genişoçıdan bakılınca «dışa açılmo» deyimi oltında gercekleştirilen ekonomik politikayı da özenle incelemek gerekıyor. Türkiye'nin dışsatımında yükselme hic durmadı; ama hep dışalıma bağlı kalarak... Bu «makus bir talih» midir? Yoksa bilıncli bir dış ekonomik dayatmanın sonucu mudur? Yanlış bir endüstri yaklaşımının bedeli midir? Düşünmeye değmez mi? • •Murat BELGEHepimiz Türkiye'nin belU özelliklere sahip bir toplum olduğunu ve bu özellikler arasında «bölgelerarası esitsizlik» gibi bir etmenln yer aldığım biliyoruz. Türkiye'de varolan mes leklerden bazüarı, kendi içsel mantıklanndan ötürü, Ulkenin bir değil birkaç yerinde hizmet görmeyi gerektiriyor. Bunlann başında askerlik ve kaymakamlık gibi devlet görevleri geliyor. Şu halde bu mes!ekleri seçen insanlar da, seçimlerini yap madan önce meslegin zorunlu kıldığı koşullan büiyor, hesaplarını buna göre yapıyorlar. Toplum kendisi, kendi koşullanmn bilincinde olduğu için, yani bölgelerarası esitsizlik durumunda, belU meslekleri seçcn insanların bayatlannın belli dönemlerinde bazı yoksunluklarla karşılaşacağını bildiği için, bu dezavantaja karşılık bazı özel avantajlar da sağlamayı görev biliyor (lojman vb. kolaylıklar gibi). Aynı mesleklerden olan kişiler dünyamn başka ülkelerinde aynı durumlarla karşılaşmayabilirler. Örneğin Kaliforniya'da öğretmenlik yapan bir Amerikalı'mn bir sür» Arizona'da, bir sUre de Ohio'da öğretmen olarak bulunmasını gerektiren herhangi bir yasal zorunluk yoktur. Ama Türkiye'de kosullar bazı mesleklerde böyle bir zorunluğu kaçınılmaz kılmıştır. Yüksek öğretim Yasa Tasan sı veya sağlık hizmetleri yasası gibi yeni yasalar yukarıda sözkonusu ettiğim özelliklere sahip olan mesleklerin kapsamını birdenbire genişletiyor. Böylece, sözkonusu meslekleri vaktiyle seçmis olan insanlar, birdenbire, seçimlerini yaptıkları zamanda hiçbir şekilde ufukta görünmeyen yepyeni koşullarla karşılaşıyorlar. îstanbul'da îktisat Fakültesine girmiş, burada belirli bir süre ça lışmış ve doğal olarak çalıştıgı sırada kendine bir hayat kurmus bir insan, şimdi dlyelim iki yülık bir süre için bu ortamdan uzaklaşmak, bilmediği bir yere gidip yeniden bir hayat kurmak keyfiyetiyle karşılaşıyor. Böylece çocuklannın okulu, her türden illşkileri, uğraşlan, radikal bir kestatiye uğ ruyor. Karşısına çıkan yeni ko şullarla baş etme, bireyden bl 1931 «Sahibinin hususiyetlnl taşıyan ve herhangi bir şekilde dil ile Ifads olunan bütün eserler.» Ne var ki. yürürlüğe girelf otuz yıl bltmiş olan 5846 sayılı yasa, çoğu kişi, hatta kiml bakanlıklarca bir bakıma yok bilinmektedir. Yakın günlerden bir örnek: Maliye Bakanlığı, telif ve tercüme eserlerden bir /ılda elde edilen kazancın 200.000 lirasını vergl dışı bırakırken, 5846 sayılı, yasanın açık hükümlerini yok bilip müellif ve eser için «Kltap blçimind» yayınlanmı? olmak» zorunluluğunu getirdi. 5846 sayılı yasayla çelişen bu Maliye Bakanlığı hükmüne göre, söz gelişi bir Yahya Kemal Beyatlı, ya! sarken hic bir kitap bastırmadığı İçin, müellif değildir! Zira yeni gelir vergisi yasası, kitdp blçiminde olmayan siir, roman, hikâye ve daha öteki edebiyat eserlerinl «Eser» saymamaktadır. 5846 sayılı yasanın «Haksız rekabet» bölümünün 83. mcrldesinde şu kesinlik vardır: «Bir eserin ad ve alâmetleri İle coğaltılmıç nüshaiorın şekilleri iltibasa (benzetmeye) meydan verebilerek surette diğsr bir eserde veya coğaltıimış nüshalarınrfi kuMonılamaz. Tecavüz eden tacir olmasa blle, blrincl îıkra hükmüne oykırı hareket edenler hakktnda haksız rpîçabote müteol'ik hükiimler uyaulanır.» Bunun açık Türkcesl, telif, ya da tercüme plarak /avınlanmıs bir eserin adını bir başkası hatta bir benretmeyle büa, kullanamaz. Kullanırsa haksız rekabet ,'opmış olur ve yasayı çiğnemiş kişi durumuna düşer. Bu bövledir amma, okur yazarlarımız bu gibi yasa 'iıîkümlerine coğu bos verirler Kendl başımdan bir ör'iek verevim Onlü yazar Remaraue'ın «Llebe delnen Naechsten» romanını Almanco aslından cevirip 1944 yılında yayınladıâımria Türkçe adını «İnsanları Seveceksin!» yapmıştım. Ovso. Almanca adı, isa'nin on buyruk'dan birl olan »Hemcinslnl kendin gibi sev!» di. Roman bir cok defa bnsı'dıktan sonra günün birinde bir başka çevlricl Imn asıvla, amma «insa lafı Seveceksin!» adıyla yayın'ondı Bir noter protestosuyla durumu önlemeye çalıştım. Geün görün ki. yine o cevirici, yine iltibasa yol ocnr bir ad yakıştırmastyla: «İnscnlorı Sevmelislnl» dlve o kitabı yine bastırdı. Yine bir protestoyla kendisini v« veni editörü uyordım Umarım bir ücüncu «iltibas /noılmoz Haksi7 rekabet maddesl kapsamına glren bir baş'•'0 ornçk* Ekrem Reşid ve Cemal Reşit Rey kardeşlerln mu ıklı TOrk tiyatrcsunda sağlam bir yeri vardır. Lökus Ha• at, Deli Oolu, Üç Saat, SazCaz gibi müzikll oyunlar; • • rk yıidır sık sık oynanır. Böyledir amma, şu gunlerde '• •oni sunulan bir müzikalin adı, Rey kardeşlerin «Sazc.az» operetinln adına sadece bir MI? sorusu eklenerev noksız rekabetin Mtibas sucu su götürmüş biçimde oluş 'nrulmuştur. Yasalar ne denli sağlam, maddeler kesin ve açık •>lursa olsun, yasalara uyacak, saygı duyacak, yasanın 'osakladığını yapmavacak insanların var olması da gR. rekir^ Üc örnek verdlm. Okur yazorlarımızın ve Mal'vr Bakanlığının 5846 sayılı yasanın acık hükümlerini nas'' ria vok bildiğini göstermek İçin. Daha pek çok örv^v da varllebilir. Durum değişmedlkten sonra! Cumhuriyet 15 EYLÜL 1931 ANKARA 14, (Telefonla) Çankın'dan 40 kllometre lleride büyük bir demlryolu tünell açılmaktadır. Bu tünel, Türkiye'nin en büyük tüneli olacaktır. Tünelln uzunlu Türkiye'nin. en büyük tüneli ğu 3400 metre tutacaktır. İnşaatı yapmakta olan müteahhlt, gazetecileri bu muazzam tüneli görmek üzere Çankın'ya çağıracaktır. Ne taksi, ne otobüs? Bazı taksi otomoblllerlnin onar kuruşa üç adam alarak Beyoğlu İle İstanbul arası otobüs şek linde işlemeye karar verdiklerini fakat belodiyenin buna karşı cıktığını yazmıştık. Dünden İtibaren bazı otomoblller bu suretle işlemeye başlamışlar, şoförler ceşitli semtlerde cOn kuruşa bir adam» dlye bağırmışlardır. Fakat bu hareketlerl beledlye tarafından yasaklanmıştır. Şoförler bu suretle otomobil işletmenin kanuna aykırı bir şey olmadığını ve takslden daha ucuza adam naklettiklerini pek haklı olarak söylemektedirler. Belediye İse, otomobil Işletmek icin ya taksi talimatnamesine veya otobüs talimatnamesine bağ iı olmak lazım geldiğinı, bu yeni tarzın her iki talimatnameye de aykırı olduğunu ileri sürmek tedir. Dün Belediye memurlarının gözünden ka carak işleyen otomobiller epeyce hasılat elde etmiş lerdir. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası ÖZEL BİR KOIEKSİYONDAN SEÇMELER Idare Merkezinden Bankamız, 4 eylül 1966 tarihinde tedavule çıkarmış olduğu ön yüzünde üç imza, Atatürk portresi ve «11 HAZİP < N 1930 TARİH VE 1715 NUMA RALI KANUNA C !E ÇIKARILMIŞTIR» ibaresi: 7 nisan 1975 tarihmde tedavule çıkarmış olduğu, ön yüzünde iki imza, Atatürk portresi ve *14 OCAK 1970 TARİH VE 1211 SAYILI KANUNA GÖRE ÇI KARILMIŞTIR» ibaresi; arka yüzlerinde Kız Kule si'nin resmi bulunan eski tip 10 liralık banknotlar! eskimiş ve yıpranmış olmalan nedeniyle, l?il sayı U kanunun verdiği yetkiye dayanarak 21 eylül 1981 tarihinden itibaren tedavülden kaldırmaya karar vermiştir. Bu banknotlar 21 eylül 1981 tarihinden 21 ey lül 1982 aksamına kadar bir yıl müddetle mecburi olarak tedavül edecek ve bundan sonra kanuni za man aşımı müddeti sonu olan 21 eylül 1991 günü aksamına kadar yani dokuz yıl daha merkez ban kası gişelerinde ve Merkez Bankası bulunmayan yerlerde Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası gi selerinde değiştirilerek 2i. eylül 1991 günü saba lıından itibaren kıymetlerini tamamen kaybede ;eklerdir. İlan olunur. A !2200) RESİM SERGİSİ 16EylüI6Ekİm1981 «Ercüment Kalmık, Nacı Kalmukoğlu, Hayri Çizel, Civanyan, Üsküdarlı Cevat, Ayetullah Sumer, Pertev Boyar, Eşref Üren, Mahmut Cuda, Avni Arbaş v.b.» 1/ SANÂTGALERÎSİ İstiklfll CaddesiPoşabahçeYani Yopıkurjianı Kat.l Tel449633 Gumhuriyel Sahlbl: Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetecilik T.A.Ş. adına NADİR NADİ Genel Yayın Müdüru HASAN CEMAL Müessese Müdürü EMİNE UŞAKLIGİL Yazı İşleri Müdürü OKAY GÖNENSİN Basan ve Yayon: Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetecilik T.A.Ş. Cağaloğlu Türkocağı Cad 3941 Posta Kutusu : 246 İSTANBUL T e l : 20 97 03 BÜROLAR1 • ANKARA: Konur Sokak 24/4 YENİŞEHİR Tel: 17 58 25 17 58 66. İdare: 18 33 35 • İZMİR: Halit Ziya Bulvarı No: 65. Kst: 3. Tel 25 47 09 1312 30 • ADANAi Atatürk Caddesı Türk Hava Kurumu !ş Hanı. Kat 2 No: 13, Tel: 14 550 19 731 TAKVİM tmsak 4.54 Güneş 658 15 EYLÜL 1981 Oğle tklndl 13.09 16.40 Akşam 19.19 Tatsı 20.51 s DENEYÎMLİ GRAFIKER ARANIYOR Yayınevimlzin hızlı ve tiüz temposuna uyabîlecek, matbaa ve baskı teknikleri konulannda deneyimli ı.tlan grafiker axanıyor. Çağdaş Yaymcılık ve Basın Sanayi A Ş. Türkocağı Cad. 3941 / Cağaloğlu TELs 27 25 00
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle