17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet 2 2 Eklm 1981 tarlhll Cumhuriyet'tekı «Duvan başlıklı yczımda, devieti gökten inme 80ymaya alıştırıldığımızdan söz etmiş, bu arada, cOoğal özgürlük ve eşitliğin yoşandığt klân'dan, özei mülkiyetli devlete geçiş değll mldir politikayı, politikacıyı ortaya çıkaran?» demiştim. Bu konuda oana mektup yollayan bir okurum, «Ta eskiden beri devlet yok muydu? Devletslz nasıl yaşanır? Devletln özel mülklyetle başladığı doğru mudur? Bu bııgiyi nerden aldınız? Ben nereden öğrenebilirım?» diye soruyor. Ne olduğunu açık aeçik bilmediğimiz için devletin hep var olduğunu düşünmekten bir türlü kurtulamamışızdır. Kafamızda sanki Tanrının yerine benzer bir yeri vardır devletin; korkulan, cezalandıran «ezelî», «ebedî» bir güç. Okur yazarlarımızın çoğu, sanırım, bu inanıştadırlar. Oysa bilimsel araştırmalar, devletin, belli bir dönemde, özel mülkiyetle ortaya çıktığını göstermiştir. Bu bilgıyi nereden edindiğim sorusuna gellnce, ben öğrencj değilim ki okul kitabımı açıp göstereyim. Bilgimizın kaynağı değil, kaynaklan vardır ve bunlar coğalır boyuna; öyle ki, günün birınde kanılara, hattâ duygulara dönüşür, kafamızın ydpısı bluverir. Ama şu güzel rastlant;ya bakın ki, bugünlerde okumakta olduğum bir kitap, «Ben nereden öğrenebilirim?» diye soran okurum için çok yararlı olacak nlteliktedir: Saym Server Tanilli'nin «Devlet ve Demokrasi» adlı yapıtından söz ediyorum. Doğrusu, böyle Dir mektup almasaydım da o kitabı konu edinecektim bir yazımda. Hangi açıdan diye sorulacak olursa, sayın Tanilli'nin bjllmi anlayış ve bilimsel oianı sunuş biceminden ötürü derim. Bilim deyince bir korku uyanır ya içimizde, anlayabilecek miyim, anlayamayacak mıyım korkusu, işte o OLAYLAR VE GÖRÜŞLER mı?... Bunlardan llklne bağlı olanlar «bld'at»a kızarlar, ona «bid'atı seyyie» derler, Ikîncilerse, yaşanan günü, durumu göz önüne alarak onu gerekli buluriar, «bid'atı hasene» diye ad landırırlar. Hangisinin doğru olduğunu söylemek bana düşmez. Anoak şunoasını deyivereyim, Muhammed peygamberın gününde «mlna re» yoktu, demek ki «minare» bid'attır. Artık «bid'atı hasene»mi, «bid'atı seyyie» mı onu bilemem. Elbet sesyükselten (hoparlör) de yok tu. Benl şaşırtan (düşündüren), dinde reforma karşı gelenlerin, yeni teknik buluşları hiç tar tışmadan benimsemeleridir. Bir yandan «Içti hat» kapılarını kapamak, öbür yandan yeni bildirişim araçlarını kullanmak, benae, dinsel bir çeüşki karşısında bulunduğum izlenimini uyandırıyor. Hıristiyanlıkta, benzeri olaylar, büyük tartışmalara yo) açmıştır. Önemli olan, «bid'at»ın ne olduğunu ögrenmek değil, onun karşısmdaki davranışımızı saptamaktır. Hele liselere din derslerinin konulacağmın söylen diği bu günlerde, konu gerçekten önem kazo nıyor.. Eğer Muhammed peygamberin günündekinden değişik bir müslümanlığı oiağan bu luyorsak, onun öğretisini, dizgesini de gözden geçirmemiz gerekmez mi?... Ama laik bir devlet içinde bu konunun tar tışılması yersiz olur, ancak din dersleri lise lere de konacağına göre, bizden aklımızı sus turmamız istenemez, laikliği filân bir yana bı rakıp dinsel sorunlan devletçe ele almamız ge reHtiği kanısındayım ben.. Neden derseniz, bilimsel doğrular üzerinde titiz seçmeler ya pılırken, «bid'atı hasene» ile «bid'atı seyyie» yi başı boş bırakmak tutarsızlık olur.. Elimde başka okur mektupları da var ama, onları ele almak olanağı %blr ay sonra olur belkl.. 30 EKÎM 1981 Okurlarla Melih Cevdet ANDAY korkuyu daha llk sayfadan başlayarak yok ediyor sayın Tanilli; bildiğini lyi bildiğı. aydınlığa çıkardığı icin. Aydın diye ue böyle Dlr kişiye denir işte. «Devlet ve Demokrasi» başlığının altındaki, daha küçük punto ile dizilmiş «Anayasa HukuKuria Giriş» ikincl başlığı ürkütmesin kimseyı, sadece hukukçular, anayasa hukukçularını ilgilendiren bir kitap değil bu, heplmizin kitabı ve en başta Kurucu Meclis üyelerinin. Şimdi, bana mektup yollayan okurumun bilgisine sunmak üzere, bu kitoptan bir iki parçayı yazıma aktarayım. «Gercekten, toplumlar tarihte bir aşamadan daha doğrusu özeı mülkiyetin ortaya çıkmasından sonra, çıkarlan birbirleriyla uzlaşmaz sınıflara bölünmüşlerdir. Ve bu sınıflardan üretim araçlarının mü'kiyetinı elinde tutan, ötekini sömürür.» Daha aşağıda: «Ve (devlet) ne ezelîdir, ne de ebedî.» Biraz daha aşağıda: «Daha başka özellikler de gösterir devlet: Üzerinde belli bir sınıfın siyasal iktidarının hüküm sürdüğü belli bir toprak parcası (ülke) ve burada yaşayan bir topluluk (yurtdaşlar ya da uyruklar) varolduğu sürece bir devletten söz edilebilir. Bu toprak parçasının genişliği, nüfusun bileşimi ya da azlığı çokluğu, elbette devletin gücü ve bazı durumlarda biçimi ve yapısı üzerinde etkl yaratabilir. Ne var kl, devletin özünü bu özellikler değil, onun sınıfsal yapısı oluşturur. Devlet işte bu.» Bir okurumuz da bana. «Bidat nedir?...» diye soruyor mektupla.. Bu çeşit sorular için mektup yazmağa hiç de gerek yoktur, bir an siklopediyi açıp bakmak yeter ögrenmek için Ama bir yazan zahmete sokmak daha kolay gellyor anlaşılan. Ben bu çeşit soruları yanıt lamıyorum çoğun. Ancak şu «bidat» konusunda, davranışımı değiştirmemin doğru oiacağını düşündüm.. önoe şunu söyliyeylm, sözcüğü «i» İle «d» arasında değil, «d» ile «a» arasında keserek okumak gerekir, tersi başka anlama gelir. Sonra da «bid'at» sözaüğünün, yanlışlıkla, «gericlllk» anlamındo kullanıldığına çok rastladım. Oysa «yenilik» demektir bid'at, özellikle İslâm dinine ilişkin olarak kullanılır.. İslâmın kaynağma bağlanmış olan inananlar, sonradan ortaya çıkmış yöntem ve aniayışları geçersiz sayarlar. Sonradan demek, Muhammed peygamberden sonra demektir.. Şu bizim basınımızda, din konusunda açıklamada bu lunmak bana düşmez doğrusu, ama okurum belkl de benl sanıyordur, olur ya!... Söyllye yim söyliyeceğimi. Dinde yenilik lyl bir şey mldir, değil mldir?... Başka bir deyişle jslâm'ın ilk biçlmine bağlı kalmak mıdır doğru olan, yoksa onu zamana, koşullara göre değişikliğe uğratmak a • Izmir Iktisat Kongresi • zmir îktisat Kongresi 17 şubat 1923 günü ülke1nin bütün illerinden gelen tüccar, saaayKri, iş• çi, esnaf, çiftçi temsilcileriyle açümıştı. O sırada İstanbul işgal altındaydı. Gerçekte Kongre İstanbul'da toplanacakti; ama, Ankara yönetimi böyle bir eylemi sakıncalı gördü.ğünden devreye girmiş, toplantmm Izmir'de yapılmasını sağlamıştı. Türkiye, en belirsiz ve kannaşık dönemlerinden birisini yaşıyordu; herşey askıdiaydi. İstanbul tüccarı ulusal bağımsızlık savaşının dışında kalmıştı. Mütareke dönemiride Dersaadet'in işbirlikçi çevreleri tam bir «Dolçe Vita» yaşamışlardo. Birinci Dünya Savaşı'run harp zenginleri dillere destan idiler. Avusturyalı «artist Miloviç»in sigarasını binliklerle yakan ya da kuştüyünden yatağma bank notları yorgan gibi döşeyen haramzadenîn şöhreti doruğuna çıkmıştı. İşgal orduları, İngilizlerin, Fransızlarm yaşam biçimini Dersaadet'e taşımıştı. Hıristiyan tüccarlann ve bankerlerin gerisinde kalan ve Ulusal Bağımsızlık Savaşı'nın başarıya ulaşmasıyla fırsatı ele geçiren Müslüman işadamları, kokuyu almışlar, bir girişime geçmek saatinin geldiğini anJamışlardı. İzmir İktisat Kongresi'nin itici gücü böyle oluşmuştu; ama, Ankara ne yapabilirdi? • 17 şubat 1923 günü İzmir'de İktisat Kongresî açılırken «vaziyet ve manzarai umumiye:» İstanbul işgal altındadır. Refet Paşa kumandasın da Türk ordusu 6 ekim 1923'te «PayitahUa, girecektir. Padişah ve Halife sarayında oturmaktadır. 4 şubat 1923'te Lozan Konferansı kesilmiştir. İngilizler yeni Türkiye'rün koşullarını yadsıyorlar. Ankara'daki Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde Mustafa Kemal Paşa'ya karşı «İkinci Grup» 4 şubat 1923'te tüm ağırlıgıyla ortaya çıkmıştır. Lozan Konferansı'na gönderilen Türk delegelerinden kimileri, îsmet Paşa'yı zor duruma düşürecek biçimde Fransız ve İngiliz diplomatlarıyla gizli ilişkiler kurmuşlardır. 27 şubat 1923'de Lozan Konferansı'nm kesilmesi nedeniyle Ankara Büyük Millet Meclisi'nde sert çatışmalar gündeme girmiş, ağır eleştiriler yapılmıştır. 16 nisan 1923'te seçimlerin yenilenmesine karar verilerek Meclis dagümıştır. Rauf Orbay, Atatürk'ün karşısında açıkça hilafet ve saltanatı savunmaktadır. Kazım Karabekir, Rauf Bey. Refet Paşa, h a t t a Ali Fuat Paşa; Gazl Mustafa Kemal'in karşısmdaki muhalefeti oluşturmak yolunda ağırlıklan olan kişiler durumuna dönüşmüşlerdir. Bunların Ordu üstünde etkileri vardır. Rauf Bey daha Mondros Mütarekesi imzalonırken Sovyetler Birliği aleyhine İngilizlerle uyuşma eğilimindedir ve bu eğilimini tüm hayatında 8ürdürmüştür. Türkiye'nin limanları, rıhtımlan, elektrik ve su işletmeleri, demiryolları, yabancıların elindedir. Merkez Bankası işlevini sürdüren Osmanlı Bankası da Ingiliz, Fransız denetimi ve yönetimindedir. Böyle bir dönemde İzmir İktisat Kongresi «müli» tabelası altında başlamakla birlikte Ulusal Bağımsızlık Savaşı'nın ekonomik sonuçlarım değerlendirecek ve iktisacli hayatı yönlendirecek ne bilgiye, ne güce, ne de ruha sahiptir. Ancak yarıda kesilen Lozan Konferansı'nın sonuçlarım almak isteyen Ankara, bir ölçüde toplantıya ağırlığmı koyabilmiştir. Kongre, Istanbul tüccarının Kongresidir. • Aradan aylar yıllar geçecek; İstanbul'a Türk ordusu girecek; Cumhuriyet ilan edilecek; hilafet ve saltanat kaldınlacak; Terakkiperver Fırka kapatılacak; Takrirl Sükun Kanunu yürürlüğe girecek; Şeyh Sait îsyanı bastırılacak; ancak 1929'da Cumhuriyet devieti gümrük tarifelerini bağımsız iradesiyle saptayabilecek; Cumhuriyet Merkez Bankası kurulacak; özetle devlet devlet olduktan sonra devletçilik Cumhuriyet devletinin ekonomik yöntemi ve Atatürkçülüğün ilkesi olarak Anayasa'ya girecek ve İzmir İktisat Kpngresl'nde ortaya çıkan •liberalizm» tasfiye .edilecektir. Yakın tarihimizi yazanlar, îzmir İktisat Kongresi'nin getirdiği ilkeleri soyut olarak değerlendireceklerine, zamanın somut koşullarını toplumbilîmin kurallanna göre saptamah ve Kongre'yi bu çerçeve içine oturtmalıdırlar. Ders Alsak Behzat AY SMANL! Imparatorluğu'nun çökuşünü hazırlayan çürüyüş, çözülüş doksan yıllık bir süre içinde olmuştur. Şöyle kk Abdülmeoit'in Londra'dan getirtip kendisine Hariciye Nazırı yaptığı Mustafa Reşit Paşa, Londra'da elciyken, 1838'de İngilizlerin hazırladığı, Osmanlı ülkesini açık pazar durumuna sokan Ingiliz Türk Tioaret Anlaşmasına hemen imza atmıştır. Arkasından Lord ParImertson şaşkın şaşkın, «bu adam ya aymaz, ya da akıl almaz bir haln.» der. Gerçekten M. Reşlt Paşa'nm bu anlaşmayı imzalaması bir aymazlık, akılalmazlıktır. Çünkü, 1838'lerde gelişmeye başlayan liman burjuvazlslnin ülkeyi Bdtı'ya açılan bir pazar durumuna sokması, önce yerll endüstriyl engellemiştlr. Abdülmecit zamanında 1854'te ilk dış borç alınır. 1875'te de, yani Abdülaziz döneml içinde, Osmanlı imparatorluğu bırakmız borçlarını ödemeyi, borçlarının faizinl blle ödeyemeyeoeğini duyurur. Böyleoe ekonomlk bağımlılık başlar. Bunu İkinci Abdülhamit döneml içlne glren 1881 yılında «Muharrem Kararnamesi»yle kurulan «Düyunu Umumiye» (Genel Borçlar) yönetiml izler. Toplum yapısında da çürüme iyioe başlar. Cünkü, ekonomiyl tDüyunu Umumiye» yönlendirmektedir. Ekonomik bağımlılık, siyasal, toplumsal, kültürel vb. bağımlılığı da blrlikte getlrmiştir. «Düyunu umumiye» yönetimi kurulurken yapılan anlaşma gereğince, yönetimdo yabancı kuruluşlar, yönetim sorumluluğuna katılmışlardır. Böyleoe ekonomik bağımlılığın yanısıra, ekonomlk bunalımın boyutu büyümüş; devlet, memurlarına aylığını bile ödeyemez duruma düşmüştür. Ayrıca, «Ayrıcalıklar» (Kapitülasyon) almış yörümüştür. Ekonomik bağımlılık, toplumsal çürüyüşle blrlikte, çalkantıları, cözülüşü de getirmiştir. ikincl Abdülhamit dönemindeki karışıklıkları, siyasal parti çekişmeierini, sürgünleri, hoşnutsuziukları, huzursuzluklan, öldürmeleri ve 31 Mart Olayı'nı anımsayalım... Abdülmecit'le başlayan, Abdülmecit'ln kardeşl Abdülaziz'le suren, Abdülmecit'in oğlu İkinci Abdülhamit döneminde yoğunlaşan bağımlılık, yine Abdülmecit'in oğ lu Vahdettln döneminde altıyüzyıllık imparatorluğun çökmesine neden olmuştur. Vahdettln, çöküntünün altında kalmamak için, her işblrlikçi gibi, işbirliği yaptığı ülkenin bir gemisiyle kaçtı. Ama, gerlye bir yıkıntı, çöküntü bırakarak... Bu çöküntüyü, yıkıntıyı başta Mustafa Kemal olmak üzere, Kurtuluş Savaşçılarının kurdukları hükümet temizlemiş, yerine, yepyeni kurumlarıyla, yepyeni, bağımsız, onurlu bir devlet kurmuştur. Emperyalist ülkelere verilen ödünler, ayrıcalıklar Lozan'da yırtılıp atılmıştır. «Tam bağımsızlık» ilke edinilmiştlr. Ne var ki, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra «İkill anlaşmalarsla iş değişti. Mustafa Kemal'in «tam bağımsızlık» llkesl çiflnendi. Gazi'nin, «yurdumuZu yoksulluğa, ülkeyi yıkıntıya sürükleyen türlü nedenlerin İçinde en önemlisl ekonomik bağımsızlıktan yoksun oluşumuzdur.» imi, simi (işareti) unutuldu. Hele 1950'de Kore'ye çok sayıda asker yollamakla iş tamamen değişti: Atatürk'ün «yurtta barış dünyada barış» ilkesi de çiğnendi. «Küçük Amerika olmak» suyrılığına kapıçldılar. Paramızın sürekli değerl düşürüldü. Ekonomi allakbullak oldu. Paramızın değeri, ekonomimiz İMF'nln denetimine girdi. Sanki Abdülhamit dönemi hortladı! Ayni kargaşalıklar, partl çeklşmeleri, öldürmeler, toplu Insan kırımları aldı yürüdü. Aymaz, yeteneksiz yönetlciler, becerlksiz slyasacılar, aemokrasiyi curcuna, TBMM'ni mahalle kahvesl, bakanlıkları babalarınin çiftlikleri sandılar. Böylece de klrll, kinli, kanlı bir ortama soktular ulkemlzi. Tarlhten ders almadılar. Ve 12 Evlül'e ulaşıldı. Tarihten ders alsaydık, 12 Eylül müdahaleslne ge rek duyalmazdı. Bari bundan sonra aklımızı başımıza toplasak.. eçtiğimiz yılın sonlannda, Gelir Vergisi Kanunu'nda yapılan bir değişiklikle, «Peşin Vergi» uygulanmasma başlanmıştır. 2361 sayılı kanunla getirilen «Mükerrer Madde 117» de, gerçek usulde gelir ver gisine tabi ticari kazanç sahipleri ile serbest meslek erbabından 5 derece üzerinden peşin vergi alınması kararlaştırılmıştır, G Peşin Vergi Sorunlan HENÜZ BÎRİNCİ YILINI TAMAMLAMAKTA OLAN «PEŞtN VERGİ» UYGULAMASI SONUÇLARININ YENİDEN GÖZDEN GEÇİRÎLEREK GERÇEK GELİRE DAYALI VERGt YÖNTEMİNİN SAPTANMASI YARARU OLACAKTIR. O Çoğunluğunu dar ve orta gelir düzeyindeki yurttaşların oluş turduğu, memurlar, işçiler gibi bir işyerine bağlı olarak bel li ücret karşılığı çalışan yüküm lülerin vergileri, kendilerine ya pılan her ödemeden kesilerek, ilgili vergi dairelerine yatırılmaktadıf. Bir başka deyişle, ücret gelirleri kazanıldığı ay içinde, hemen vergilendirilmektedir. Buna karşılık serbest mes lek gelirleri ile ticari kazançların, elde edildikleri yılı izleyen yıl içerisinde vergilendirilmeleri, bu tür ödevlilere, bir ttir ayrıcalık sağlıyordu. Bu ayrıcalığın ortadan kaldırılması ve serbest meslek gelirleri ile ticari kazançların elde edildikleri yıl içinde vergilendirilmeleri, eşitlik ilkesine inanan her yurttaşın kolaylıkla benimseyeceği bir girişimdir. Kuşkusuz, bu eşitlik inancı, öbür sektör ve kuruluşlarm da vergilerini, geli rin kazanıldığı yıl içinde ödemelerini, tüm ayncalıkların giderilmesi bakımından haklı bir görüş olarak kabul ettirecektir. XXX 1981 yılında uygulanmaya baş layan peşin vergilerin, yasanm düzenlenme biçiminden kaynaklanan ve ödevliler arasında fark lıhklar yaratabilen bazı önemli sakıncaları bulunmaktadır. Kasım ayında 3. taksidin ödenmesi ile bir yıllık uygulamasını tamamlayacak olan bu yöntemin, ne oranda amacına uygun sonuçlar verdiğini henüz bilmiyoruz. Bu konuda, bir yıllık uygulamanm vetkililerce kamuoyu önünde değerlendirilmesi durumunda bir görüşe varabileceğiz. Birinci yıl tamamlanmak üzere bulunduğuna göre, gelecek yıllarda tekrarlanmasını sakmcalı bulduğumuz önemli sorunlan söyle saptamaktayız: 1 * Peşin vergiler, yıl içerisinde ödevlinin kazanması umu lan bir gelir varsayımına göre belirlenmektedir. Peşin vergi yönetmeliğinin 28/f. maddesine göre, ödevlilerin son iki yılda ödedikleri vergiler, ekonomik gelişmelerin ve fiyat artışlannın bunlar üzerindeki ©tkileri, komisyonlarca yapılacak takdlrlerde gözetilecek başlıca kıstaslar arasında yer almaktadır. özellikle hizmet sektörleri yönünden, ekonomik gelişmeler ve fiyat artışları, her zaman gelir yükseltici etkenler olarak görülmemektedir. Aksine, tüketimin kısılmak istendiği dönem lerde, genel giderlerin artmasına karşın, bu kesimlerde önemli gelir düşüşleri görülebilmektedir. Bu genel değerlendirmenin ilerisinde önemli olan, kişinin elde edebildiği gerçek gellridir. Olabilir ki, bir meslek grubunda gözle görülen bir gelir artışına karşın, çeşitli etkenlerle, bazı ödevliler, bu artışlardan yararlanamamıs ve gelirlerinin bir bölümünü yitirmiş bulunabilirler. Bu durumda, ge nel koşullardan yola çıkılarak, aynntılı bir inceleme olanağı olmaksızın tek tek kisisel değer lendirmelere inilmesi, her zaman lsabetli sonuçlar vermeyebileoektir. Verffinin temel llkelerlnden biri, gerçek gelire dayalı olmasıdır. Varsayımlar, devlet veya ödevll zargrma yanılgılara neden olabüirler. Bu sakıncalarm ortadan kaldmlması, gerçek gelirin, kazanıldığı yıl içersinde doğrudan vergilendirilmesi ile sağlanabilir. Bunun çeşitli yöntemleri bulunabilir. Bir kısım mesleklerde, üstlenilen her iş karşılığında, meslek kuruluşları aracıhğı ile pesin tahsil edilecek vergi avanslarının maliyeye intikali sağlanabilir. Sürekli stopaj yön temi uygulanabilir. Yılın belli dönemlerinde, yUkUmlÜlerin ara beyannameleri vermeleri ve bu beyanname içeriğine göre yıl sonunda kesin hesabı yapılmak üzere, vergi avansı Ödemeleri kararlaştırılabilir. lenmektedır. Bu durumda, ödevliler arasındakl genel denge bozulmaktadır. Peşin Vergi Yö netmeliği'nin 28. maddesindeki Ölçülere gfre ve 129 Sayıh Gelir Vergisi Genel Tebliği'nde yer alan, ilçe, il, ülke düzeylerindeki «uyumlandırma» işlemlerinin bu yıl ne derecede yerine getirildiği anlaşılamamıştır. Özellikle çok sayıda ödevlinin bulunduğu il ve ilçelerde, çok kısa sürede yapılması zorunlu olan takdirlerin doğurabileceği yanügılar, bazı kişilerin mes leksel yaşamlarına son verdirecek boyutlarda tedirginliklere neden olabilmektedir. Bu sakıncanın önüne geçllmesi, peşin verginin varsayıma değil, gerçek gelire dayandırılması ile sağlanabilir. XXX 5 132 Seri Numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliği ile getirilen bazı yumuşatmalara rağmen, peşin verginin, yükümlülerin özel durumlarına göre, mükerrer vergi ödemelerine neden olması, büsbütün çözülebilmiş değildir. Çeşitli gelir türlerinin birlestiğl önceki beyanname sonuçları üzerinden yapılan bir kısım takdirlerde, peşin vergiye tabi bulunmayan gelirler, dolay lx olarak peşin verginin konusu içersine girmiş, esasen peşin olarak vergilendirilen bazı gelirler de, peşin vergi takdirinde ölçü almmak suretiyle mükerrer vergilendirmeye neden olmuştur. Bu çok basit uygulama yanılgılanrun çözümü bile, ödevliler yönünden önemli güçlükler taşımaktadır. 132 Seri Numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliği'nin III. parağrafında, peşin ödeme derecelerine itiraz eden mükelleflerden, «...itirazı kabul edilen veya derecesi yeniden tesbit edilen mükellefler hakkında gerekli düzeltme işlemleri, vergi daireleri tarafından derhal yapılacaktır» denildiği halde, henüz itirazlarm çok büyük çoğunluğunun sonuçlan dırılamadığı, Resmi Gazete'de yayınlanması beklenen itiraz sonuçları ile ilgili Merkez Özel Komisyonu kararlarına rastlamlmamasından anlâşılmaktadır. Üçüncü taksidin ödeneceği 1981 yılı kasım ayın dan sonra sonuçlandırılacak itirazlarm ise, ödevlilerin istemleri aynen kabul edilse bi le, önemli pratik yararı kalmayacaktır. Henüz birinci yılını tamamlamakta olan uygulama sonuçlarının yeniden gözden geçirilerek, gerçek gelire dayalı, varsayımlardan anndınlmış, eşitlik ilkelerine uygun, adaletli bir peşin vergi yönteminin saptanmasmda, büyük yararlar bulunmaktadır. Av. Güney DİNÇ İzmir Barosu Başkanı Bazı ülkelerde görüldüğü gibi, ödevlerinin kendi beyanına dayalı bir peşin vergi uygulamasının, ülkemizde hangi koşullarda başarılı biçimde uygulanabileceğl de araştırma konusu yapılabilir. Yıl içerisinde kazanılan gerçek gelire dayalı bir peşin vergi uygulamasınm sağlanması durumunda, adalet ve eşitlik kurallarına uygun düşen, ödevliyi v« devieti birlikte koruyan bir uygulamaya ulaşmak mümkundür. XXX 2 Gerek 2381 sayılı yasa ve gerekse ilgili yönetmelik, peşin verginin aslında gerçek gelirm karşılığı olması ilkesini ortadan kaldırmakla beraber, komisyonlara, gelirin değil, belirlenen derecelere göre verginin takdiri görevini vermiştir. Kuşkusuz, bu verginin, yıl içinde kazanılacağı varsayılan gerçekçl bir tesbit olması gerckecektir. Peşin ödeme derecelerinin net gelir karşılıkları şöyle olmaktadır: 50.000. TL. verginin net geliri 125.000. TL., 100.000. TL. verginin net geliri 250.000. TL., 200.000. TL. verginin net geliri 500.000. TL., 400.000. TL. verginin net geliri 1.000.000. TL., 600.000. TL. verginin net geliri 1.333. 500. TL. özel indirimler ve bu gelirin elde edilmesi için harcanan ge nel giderler, tablonun dışında tutulmuştur. Görüldüğü gibi, her vergi dereoesi, °o 100'lük / bir net gelir artışını kapsamaktadır. Takdirleri dengeleyecek ara dilimlerin bulunmaması, herhangi bir yanılgı durumunda, ödevlileri gerçek gelirinin en az iki katı vergi yükümlülüğü ile karşı karşıya bırakabilecektir. Bu, büyük gelir ve para hareketlerl içinde bulunmayan bir çok vergi yüküm lüsü yönünden, takdirlerin isabetli yapılmaması durumunda, katlanılması güç ekonomik sakıncalar taşımaktadır. XXX ' S Pesin vergi uygulamasi, aslında gelirin tümünün peşin vergilendirilmesi amacını ta« şımamaktadır. Bunun açık ka* nıtı, yıl sonunda beyanname ve rillp mahsup yapılacağının benimsenmiş olmasıdır. Peşin vergi kapsamına alınan «gerçek usulda gelir vergisine tabi ticari kazanç sahipleri ile serbest meslek erbabı» arasında, çok farklı gelir düzeyinde meslek guruplan bulunmaktadır. Bu guruplar içersinde yer alan ve gelirleri yüksek oldugu için, örneğin, yılda 10 milyon, 100 milyon ya da daha fazla gelir vergisi ödeyen yükümlüler bulunmaktadır. Oysa bu kişilerden alınabilecek olan peşin vergi, en çok 600.000, TL. olabilir. Bu miktar, anıla nyükümlülerin ödeyecekleri gelir vergisine oranla ,çok düşük kalmaktadır. Yılda 500.000, TL. 1.000.000, TL. gelir vergisi ödeyenlerden de, 600.000, TL. peşin vergi alınabilmektedir. Bu durumda, bir kısım ödevlilerin tüm vergilerini peşin öde melerine karşılık, üst gelir dü zeyindeki bazı kişilerin, en üst dereceden vergilendirilmeleri durumnda bile, gerçek vergilerine oranla, çok az bir peşin vergi yükümlülüfîü altmda tutulduklan görülmektedir. Eşitlik ve vergi adaleti ilkele ri önünde, yukanda özetlenmeye çalısılan durumlann sakmcalı olduklan kuşkusuzdur. XXX 4 Peşin vergi takdirlerine yönelik itirazlar, ödemeyi durdurmamaktadır. Oysa iller ve ilçeler itibariyle, aynı mesleklerin kişileri arasında bile çok farkh takdirlere gidildiği iz 30 EKİM 1931 GAZETEMİZ MİLLÎ BAYRAM ŞEREFİNE BUGÜN YAYINLANMAMIŞTIR. Cumhuriyet çizâili M'IIİ JANEEYRESOTL Charlotte Bronîe M A S A L Haslet Soyöz çızdı . DELİ GÜCÜK 5OTL Salıibi: Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetecilik T.A.Ş. adına NADÎR NADÎ Genel Yayın Müdürü HASAN CEMAL MÜessese Müdürü EMİNE UŞAKLIGİL Yazı Işlerl Müdürü ÜKAY GÖNEN8ÎN Basan ve Yayan: Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetecilik T.A.Ş. Cağaloğlu Türkocağı Cad. 3941 Posta Kutusu: 248 tSTANBUL Tel: 20 97 03 BÜRÜLAR: • ANKARA : Konur Sokak 24/4 YENtŞEHtR Tel: 17 58 25 17 58 66 İdare : 18 33 35 • tZJflİK: Haiit Ziya Bulvan No: 65. Kat": 3. • ADANA: Atatürk Caddesi Türk Hava Kurumu îg Hanı, Kat: 2. N o : 13 Tel : 14 550 19 731 Guneş 7.27 Tel: 25 47 09 13 12 30 HIZLI GAZETECİ ŞABAN . • * Uğur Mumcu'nun yeni kitabı Meclisten lceri Güıerken düşünecek, düşünürken guleceksiniz., Tekln Yayınevi Ist. 27 69 69 kîl«1İHHIZ 50 TL. Necdet Şenç'.zdı... îmsak 5.44 30 EKtM 1981 öğle tkindi 12.57 15.48 Akşam 18.08 Yatsı 19.40 BULMACA BİLMECE OYUNV 5 T 0 L Şıar Yalçın / Haslet Soyoz UzavÇocukları T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DEKANLIĞINDAN ESKİŞEHÎR Fakültemiz Psikiyatri Kürsüsü'ne 1750 sayılı Üniversiteler Kanunu'nun ilgili hükümleri uyannca pro fesör alınacaktır. îsteklilerden müracaat edecek adaylann dilekçe, özgeçmiş, yayın lıstesi ve 2 adet fotoğraflâ 20 kasım 1981 cuma günü mesai sonuna kadar Fakültemiz Dekanhğı'na müracaat etmeleri gerekmektedir. Duyurulur. 28.10.1981 (Basin: 23091) 8744 UĞUR MUMCU Silah Kacakcılığı ve Terör (4'üncü Bası) Te ö"On ardında yatan gerçek. belgeler ve kanıtlarla * DEVRİ75TL. Çİ2GİU YAY1NLAR Türkocağı Cad 3941 Cagaioğlulstanbu! P.K. 246tstanbul . .
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle