17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet 2 OLAYLAR ve GÜROŞLER 3 EKİM 1981 Türk Tarih Kongresi, 2125 eylül 1981 tarihleri arasında Ankara'da toplandı. Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk, Türk tarihine verdiği önemle, tarihimizin yanlış, kendi deyimi ile «has ta» bilgilerden armdırılması ve açıklığa kavuşturulması amacıyla 1930 yıhnda Türk Tarih Kurumu'nu kurmuş, ikı yıl sonra da Türk Tarih Kongrelerini başlatmıştı. Türk Tarih tezinin ortaya atıldığı, salt Türk tarihçilerinin katıldığı 1932 Kongresinden sonra genellikle 5 yılda Dir yapılan toplantılara Türk tarihçilerin yanısıra yabancı bilim adamlan da katılarak başlatılan bu güzel gelenek sürdürülmüştür. IX. Türk Tarih Kongresi'nin UNESCO' nun aldığı kararla Atatürk'ün 100. doğum yıldönümünün bütün dünyada kutlanmakta olduğu 1981 yıhna gelmesi, çok anlamlı bir rastlantı olmuştur. Kongrenin en önemli özelliğ1" de nisan aymda Türk Tarih Kurumu'nun kuruluş yıldönümünde kurumun koruyucu başkanhğını kabul eden Devlet Başkanımız Sayın Kenan Evren'in Kongre'ye bizzat katılarak açılış konuşma sını yapmasıdır. Konuşmasıyla, yüzlerce delege ve dinleyicilere seslenerek bilimsel tarih araştırmalarına ve araştırmacılara ülkemiz yöneticilerinin beslediği duyarhğı yansıtmıştır. Sayın Evren, sözleri arasmda Türk Tarih Kongrelerinin toplum yasamımızdaki seçkin yerine işaret ederek «Kong relere sunulan tebliğler, her biri insanlığa yön veren ve çağlar açan Türfc Tarihi ile Cumhuriyet tarihimizin birçok önemli olayının aydınlatılmasına büyük kathüar sağlamıştır» demiştir Saym Evren, Kongrenin açılış gecesi, delegelere Çankaya'da bir resepsiyon verer©k Türk büyüklerinin yüzyıllaraır bilime ve bilim adamlarına vermiş oldugu değeri bir kez daha göstermiştir. •*• Kongre, Eski Anadolu ve Çevresi Uygarlıklan, Orta Asya ve Ortaçağ Türk Tarihi ve Türkiye Tarihi, Osmanh Tarihi ve Atatürk ve Devrimleri oJmak üzere 4 bö|lüm ve 5 seksiyonda çalışmıştır. IX. Türk Tarih Kongresi KONGRE, EvSKİ ANADOLU VE ÇEVRESİ UYGARLIKLARI ORTA ASYA VE ORTAÇAĞ TÜRK TARİHİ TÜRKİYE TARİHİ, OSMANL1 TARİHİ, ATATÜRK VE DEVRtMLERÎ KONULARINDA ÇALIŞTI VE 300'ÜN ÜSTÜNDE BİLDİRİ SUNULDU. Doç. Dr. Seçi! AKGÜN ODTÜ ÖĞRETİM ÜYESÎ çok daha ileri başarılar kazanabilecekleri görülmüştür. Genellikle aynı nedenle, Atatürk, ilkeleri ve devrim konulannda anlaşmazlıklar doğduğu da gözden kaçmamıştır. Dünyanm önemli devrim hareketleri arasında olduğu artık yadsmamayacak olan Türk Devriminin kişiselleştirilmemesi, öbür devrimlerde olduğu gibi topluma mal edilerek anılıp anlaşılması çevresinde düşünce ayrılıkları ve yoğun tartışmalar geçmiştir. ••• Heyecanlı tartışmalara önayak olan bir başka konu da 'Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazar, yapana sadik kalmazsa değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır» (1) sözleriyle tarih konusundaki duyarlığım ve görüşlerini açıklamış olan Atatürk'ün «düşünür» olup oîmadığıydı. Öysa Atatürk, kendisi, «ülkesi ve insanlık için düşünceleri olduğunu» birçok kez tekrarlamış ve ka nıtlamıştır. Bu boyutta düşüncelere sahip bir kimsenin «düşünür» nitelenmesi pek . doğaldır. Desoartes'in ünlü «düşünüyorum, öyleyse vanm» sözü de anımsanmca, tarih te Atatürk kadar varlığını kanıtlamış. bunu yepy^ni bir devlet, bir ulus kurarak gerçekleştirmış pek az kimseye rastlandığı değerlendirilince, O'nun düşünürlük niteliği de olduğuna kuşkumuz kalmamaktadır. En doğrusuysa, bu görüşe ünlü tarih 300'ün üzerinde bildiri sunulan Kongre de konuların 200 kadarı Türk, gerisi yabancı bilim adamlarmca işlendi. Ealkan ülkeleri, Sovyetler Birliği, Pakistan, Hindistan, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Avus turya, Fransa, Almanya ve Kıbrıs Türk Federe Devleti delegelerinin bildirilerle katıldığı Kongrede Atatürk ve Devrimleri Seksiyonunun pro?ı*am yo.°runluğu ve islenen konuların 100'e yakmmm Atatürk, Ilkeleri ve Devrimler çevresinde işlendiği dikkat çekiciydi. Bildirilerin kabarık sayısı, sunuculara 15 dakikalık kısıtlama getirirken oturumlardan sonra yapılan tartışmalar^ ve konularla ilgili söylesilere daha geniş zaman aynlmış, zaman zaman oturum başkanlan sürdürülen hararetli ve eğitici tartışmalan aynlan zaman içinde sürdürebilmekte güç lük çekmişlerdir . Kimi delegelerin daha özenli hazırlanmış olmalan özlenirken, genellikle Türk ve yabancı bilim adamlannın her biri ayn değer ve eğitici nitelikteki bildirilerinden sonraki tartışmajar sırasmda, ülkemiz aydınlan olarak kavram kargaşası ve termin oloji yetmezliği içinde olduğumuz bir kez daha ortaya çıkmıstır. Aynı bilimsel düzeydeki bilim adamlanmızm aynntı gibi görünen, ancak. esasta büyük yer kapsayan özellikte anlaşma sağlayabildikleri ve bunu sistemle destekleyebildikleri takdirde çl Herbert Melzig'in Atatürk Dedl Ki» adh kitabmdan bir sunuda bulunmaktır: 'Büyük Yunan filczofu Plato'nun «Kraîlar filozof oha ve filozoflar hrallann tahtında otursaydı» tarzındaki dileği iki bin senelik bir tarihte tahakkuk etmedi. Oysa XX. yüzyılda birinci defa olarak Atatürk'ün şahsında Plato'nun istediği gibi, kelimenin tam manasıyla bunu görmekteyiz. O, bir dahi, bir müiefekkir olarak, bir milletin, yani Türk milletinin mukadderatını ele almış ve bu milletle atıldığı İstiklâl Savaşı, bu milletin medeni durumunu değiştiren bir inkilap ve diğer milletlerin haklannı da koruyan bir sulh ile insaniyete muhteşem bir misal vermiştir.» Prof. Melzig'in bu görüşü, oturuma katılan yabancı bilim adamlarmca da beğenilerek desteklenmiştir. Atatürk'ün demokrasi anlayışı çevresindeki tartışmalara sunulacak en yerinde öneri ise. Cumhuriyet'in duyurulmasını iz leyen günler içindeki basmı gözden gecirmek, duyurunun çok erken olduğu kanaatını içeren makaleleri okumaya ve Atatürk dönemi Meclis Zabıtlannda yer alan tartışmalarla önemli yasalara karşıt oy kullananlann sayılarını saptamaya çağırmaktır. însnhğın mah olan tarih biliminin yan sız değerlendirilmesi hususunda büyük ışık tutan ve katkılar sağlayan IX. Türk Tarih Kongresi, 25 eylül cuma günü sona ermiştir. Bilim adamlarından ve eğiticilerden geniş dinleyici topluluklannm katıldığı kongrenin son oturumlarında seksiyonlarda Kongreye duyulan genel memnunluk belirgindi. Saym Devlet Başkanımıza oturum baskanlarmca sunulan şükranlarla kapanan konferansı, Türk Tarih Kurumu salonlarında katılanlara verilen kokteyl izledi. Kokteyl sırasında da kongre ile ilgili tartışmalar, çağnh elçiler, devlet yetkilileri ve ilgililerce sürdürülmekteydi. Türk Tarih Kurumu'nun Kongrede verilen bildirilerin tümünü kapsayacak olan 3 ciltlik yayım bilim dünyasma bir an önce kazandırması dileğimİ7dir. Rahatı Kaçan Dünya!.. ABAMIN kuşağı bir sözü sıksık yinelerdi: La rahate fid dünya... Yani? Dünyada rahat yoktur. Bir düşünceyi konuştuğumuz dil ile söylemenln da" ha güzel olduğunu kuşkusuz savunurum. Ne var ki öteden berı söyieneni önemsetmek için Arapça, Farsça, Latince, Yunanca, Osmanlıca kalıpları içinde sofraya sürmenin çarpıcılığını da yadsıyamayız. Toplum şartlanmış bir kez. Doktor bir hastalığı açıklarken, avukat davayı anlatırken, iktisatçı konuyu ortaya koyarken, din adamı vaaz verirken herkesin anlayamıyacağı sözcükleri neden kullanır? Çeşitli nedenler var: Sıradan kişinin anlayamayacağı sözcüklerin ardına sığınmak bilgisizliği örter; bilim dünyasının kavramlarını kullanmak bazen zorunlu olur; dinleyenin gözünde büyümek İçin bilgiçlik taslamak bir yöntemdir. Sonuçta çeşitli nedenler yumaklaşır; bir düşünceyi, sıradan insan gibi söylemenin etki yaratmadığı ortamda herkes birbirinden özenerek büyük laflar etmeye kalkışır. Şimdi İMF ile Dünyo Bankası'nın Vaşingtbn'dakl topiantılarına yansıyan dünya sorunlarına baktıkça şaşırıyorum. Öyle yüksekten konuşuluyor ki yalıniaştırmak ayıp olacak sanıyorum. Rahatı kaçmış bir dünyada uzaktan uzağa büyük görünen insanlar artık ipin ucunu kaçırmışlar. B OKTAY AKBAI HfllVBİl Okul Kapatmak Lozıım Değil... ilyonlarca yurttaşa okuma yazma öğretiyoruz. Bütün yurtta derslikter açıldi; yediden yetmişe ulusça bir uyanma, bir kalkınma savaşımı veriyoruz. Harf dovriminden bu yana yarun yüzyüı aşan bir zamanda Türk ulusunun nerdeyse yanya yakını, kadın nüfusun yarısından çoğu okumasız yazmasızba, bunun suçu kimdedir? Gelmiş geçmiş bütün iktidarlarda, halk dalkavukluğu yapmakla başanlı iş gördüklerini sananlarda, halkunızı bılgi ışığından yoksun bırakarak yönetim yerlerinde uzun süre kalmayı düşleyen çlrkin politikacüarda... Oküma yazma öğretmekle iş biter mi? Ne oldu. ABC'yi söktürdünüz, Mehmet, Ayşe. Hasan, Zey nep eline aldığı gazetenin başlıklannı sökeoek, mektuplarmı yazabilecek, sokak adlarmı okuyup yolunu bulabilecek! Başka? Okuma yazma öğrendikten sonr a daha yeni, daha cağdaş bilgiler edinmek isteyenlere «hepsi bu kadar» mı denecek? tnsanlanmızm dünyaya açılmalan, çağdaş dünyanuı bireyleri olduklarını anlamalan, özümsemeleri ancak okumakla, aydmlanmakla, eğitim aşamasmdan geçmekle gerçekleşir. Bu, herkestn bildiği bir gerçek... Ne var ki, Millı Eğitim Bakanlığı bir süredir garip bir tutum içinde görünmektedir. Akşam okullarını kapatmak, gün boyu iş yerlerinde çalışan, ancak akşamları öğretime vakit ayırabilen onbinlerce öğrenciyi bir yana itivermek doğru bir iş midir? Dünyanm her yerinde gece okullan, üniversiteleri vardır. Öğrenimlerinı bitirememiş insanlara bu fırsatı sağlamak yönetimlerin görevidir. Hele uygarlık çizgisinin epey a^ağılarına düşen ülkemizde ne kadar çok insanı eğitim ve öğretimden geçırmek olanaklı ise, hepsini yapmak, nerdeyse kutsal bir iştir. Yurttaştaki okumak, öğrenmek, aydınlanmak isteğini beslemek, güçlendirmek, bu yolda ona gereken kolayhkları sağlamak gerekir. Yeni bir uygulamaya göre Türkiye'deki Yabancı Diller Yüksek Okullan da Kapatılacak... Nedenini bilmiyorum, ama az çok tahmin etmek zor olmasa gerek. Bu okullar, vabancı dil öğretmenleri yetiştirmek için kurulmuş, ama yeterli düzeyde değil Zaten yabancı dil öğretmeni yetiştiren okullar, enstitüler arasında pek azı yeterli bilgl verebilmektedir. Bu yüzden böyle okullarm yarardan çok zarar sağladığı bile düşünülebilir. Ama bunun çaresi bu okullan kapatmak mı? Madem ki beceremiyoruz, başaramıyoruz, hemen o kuruluşu ortadan kaldıralım dersek ayakta ne kalır acaba? Yapılacak yararlı iş, bu okullann ve öteki okulların beklenen düzeye eriştirilmeleri ohnamalı mı? Akşam okullannm eğitim ve öğretim düzeyi en az öteki okullar kadar yüksek olması gerekir. Bu okullarda öğretim görenler öğrencilik çağını aşmış, yaşam savaşına atılmış, belki de çoluk çocuk sahibi kişilerdir Kolavlıkla bir yüksek öğrenim diploması almak değildir amaçları... İyi bir öğrenimden geçmek, iyi bir öğretmen olmak için bu okullara girmişlerdir. Okullardaki öğretim yeterli bir düzeyde değilse bu öğrencilerin suçu mudur? Madem ki bu okullar öğretim açısmdan geri kalmış. iyi bir durumda değil. yapılacak iş, bu okullarm istenen başarı çizgisine getirilmelerini sağlamaktır. Bu da o kadar güç bir iş midir? Türkiye'de başanlı yabancı dil öğreten kuruluşlar vardır, bunlann ba^ında İstanbul Üniversitesine bağlı Yabancı Diller Yüksek Okulu gelir. Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileri bu okullann kapısına kilit asmayı düsünecek yerde, yabancı dil öğretiminde üstün başan gösteren kuruluşlarm sorumlulan. öğretim üyeleriyle görüşerek yararlı bir çözüm aramalan gerekir. Madem ki Yabaccı Diller Yüksek Okullan istenen verimlilikte. yeterlikte değil, öyleyse en iyi çareleri çözümleri getırmek gerekmez mi? Yahıız İstanbul'da sekiz yüz akşam öğrencisi okul dışı kalıyor. öteki illerdekilerle birlikte bu sayı binleri bulacak... Milli Eğitim Bakanhğmm Üniversite'nin yabancı dil profesörleri, uzmanlan ile birlikte bu kö'düğumleri çözmeleri kaçınılmaz bir durumdur. Tüm yurttaşîarımızı eğitimden. öğretimden geçirmek istediğimiz bir zamanda okul kapatmak çok ters. çok yajılış bir davranış oluyor. Bunu anunsatmakta varar görüyorum M rtaokul Türkçe derslerfnde, okuma kitaplarında parçaları bulunan yazarların yaşam öyküleri üzerinde gereğinden çok durulduğu kanısındayım. Öğrenciler bu yazarlara sık sık mektup yazarak yaşamları üzerine bilgi Isterler, Nitekim bir süre önce değerll sanatçı dostum Oktay Akbal, Cumhuriyet'teki bir yazısının sonuna birkaç kitabın adını ekleyerek yaşamı ve sanat kişiliği konusunda, kendisine başvuranların buralardan yararlanabileceklerinl yaz mok zorunda kaldı. Çok doğru; çünkü bu konuda yazılmış kitapların sayısı az değildir. Okuma kltabında parçası okunan, ya da okunacak olan bir yazarın yaşamı araştırma ödevl olarak verilen öğrencilerin kimllerl de çevrelerindekl • genel kitaplık yetkililerine, evlnde blraz kltabı bulunan, yazarlart tanıyan komşularına başvurmaktadırlar. Bir kitaplık yönetlcisl. dçştum: «Bıktım senln şu cocuklarından..» diye takılırdı. Kac cocuk da ka pımı çalarak: cAmca, yazar falancanın doğum ve ölüm ta rlhlerini söyler mlslnlz?» demiştir. Oysa o yazar sağdır, belki de dostumdur!.. Kişl, kendl büyüklerinin doğum ve ölüm tarihlerlnl aklmda tutamazken... Ben de kaynak kltlplara bakar ve gelenlerl yanıtlardım. Hemen bellrtmellylz kl, yapıtları dolayısıyla, değerll bir yazar üzerinde durmaya. yaşamını ve sanat kişiliğinl Inceletmeye diyeceğimlz yok. Gereklidir de... Böyle bir durumda öğrencllere kaynak gös termek ve bu kitapları nerelerde bulabileceklerint de bildirmek gereklidir. Bir yazarıa, yalnızca okuma kitabındaki parçası nedeniyle, belki de hlç bir yerde rastlaramayacak yaşam öyküsü peşinde koşmak bunu Türkçe derslerinin ayrılmazı ve gerekliliğl saymak, öğretime ve eğitime hiç de uygun bir tutum değildir. Hem program da böyle bir şey Istememektedir. Sonra, okuma kitaplarına alınan parçalar, hazırlayıcılarının ve bu kitapları denetleyen M. Eğitim Bakanlığının görüşüne, beğenisine bağlıdır. Ortaokul Müfredat Programı' nın 1970 baskısının Türkçe bö lümünde yazar yaşam öykülerine ne ölcüde yer verildiğine bir göz ataiım: 55. sayfadakl (a) fıkrasında: fMetnin alındığı eserl ve yazarını kısaca tanıtmak» kaydından başka bir şey göremeyiz Türkçe derslerinin «Amaç» bölümünde 1. maddede de şöyle deniliyor: «Öğrenciler1 söz ve yazı ile Ifade olunan düşünceleri, duyguları iyi ve doğru olarak anlamaya alıştır O Türkçe ve Yazar Yaşam Öyküleri TÜRKÇE DERSLERİNDE, GEREKSİZ BİÇİMDE YAZARLARIN YAŞAM ÖYKÜLERİ ÜZERİNDE DURULUYOR. BU YANLIŞ TUTUM, BU AŞIRILIK PROGRAMA DA AYKIRI. Enver Nacî GÖKŞEN mak» 2. maddede ise: «onlara gördüklerini, duyduklarını, bildiklerini, incelediklerini, öğrendiklerini, düşünüp taşındıklarını söz ve yazı ile doğru olarak anlatma gücünü kazandırmak» denilmektedir. Açıklamaların sonunda da şu satırlar yer almıştır: «Türkçe öğretmenl, edebiyat eserlerinl duygu ve fikir bakımından be lirtmeyl, fırsat düştükçe batı yazısına ve tercümelerine, se viyenin gerektirdiği kadar değinmeyi, ünlü yazarlar ve çevi renler hakkında, metinler yoluyla, kısa bilgl vermeyl de sağlamaya çalışmalıdır.» (S. 52.) Ne bu satırlar, ne de S. 55/a'daki düşünce, Türkçe öğ reniminde yazar yaşamöyküle rine dalıp gitmeyl öngörmemektedirler. Bir öğrenci, parçasını okuduğu bir yazarın ya şamını kendisinden iyi bilse ne çıkari... Bu, bilgl ya da sanat mıdır?... Bakın, program yine ne diyor: «... Türkçe dersleri, öğretmenln bellenmesini, hat ta ezberlenmesini şart koştuğu kuru bir Bilgi Yığını olarak değil, tam tersine öğrenci nin anlayıp seveceğl çalışmalara yönelten ve umuml formasyonu sağlayan bir ders olarak geliştirilmelidir.» 3 (S. 51) Eğer okunan parça İle yazarın yaşamı arasında sıkı bir ilişki varsa; metin, yazarın ya şayışı ile yakından İlgili İse, yazının daha iyi kavranabllme si için, yazarın yaşamöyküsü üzerinde fazlaca durulabilir. önemli olan metindir. Sözgell şi öğrencilere: «gelecek ders ay parçasını okuyaçağız. Ahmet Haşim üzerine araştırma yapınız..» dedik ml çoouk. edebiyat kitaplarından ansiklopedilerden A. Haşim için yazılmış yazıları körü körüne kopye etmekle vakit harcamış ola caktır. Defterini sayfalarca, ya zarın yaşamıyla ne denll dol durabilirse dolmayı sevdiğine kadar ödevlni o ölçüde yapmış sayacaktır kendinl. Ay rıoa. derste, defterlere yazılan ların okutturulması ders saatini kuru kuruya geçirtmiş olacaktır. Çünkü ne yazdıklarını okuyan, ne de dinleyen çocuk ların zihinlerinde hiç bir şey kalmayacak, bir kulaklarından girip öbürkünden çıkaoaktır.. Sonra, bir yazarın yediğinden içtiğinden, yaptığı işlerden. bu lunduğu yerlerden.. bize ne?... Bunları bilmek «edebi zevk» ve «edebi kültür» müdür?.. Anadili öğrenmeye ne yararı do kunur?... Yazarın sanat kişili ği. anadill kullanışı, anlatım ve Türkçe özellikleri gölgede mi kalacak?... Oysa bir ortaokulda yeterli olan, parça yazarını «kısaca tanıtmaktır..» Daha daha çoğu «nüfus memurluğu» olur. Programın, yu karıda iki maddesini söz konu su ettiğimiz TürkçeAmaçlar bölümünün öteki maddeleri, üzerinde durmak Türkçe dersle rinl daha Hginç ve yararlı kıla caktır: «3 öğrencilere Türk dili ni sevdirmek, onlarda yaş ve seviyelerine göre yaıılmış ya rarlı kitap ve yazıiarı arama, bulma ve okuma için sürekli bir ilgi uyandırmak, «4 Türk dilindeki kelime lerin anlamlarını, doğru okunuş ve yazılışlarını öğreterek onların kelime hazinelerini, yaş ve seviyeye uygun ,bir şekilde ve ilkokula göre daha fazia zenginleştirmek... «7 Türk Dii Devrimimizin ortaokul payına düşen amaçlarını gerçekleştirmek, «8 Metinler yoluyla öğrencinin hayat ve tabiatı tanı masına, bunları sevmesine yar dım etmek.» Bizim ortaokul öğrenciliğlmizde okuduğumuz Cumhuriyet Kıraati'ndeki parçaların ya zarlarının hayatlarını uzun uzun işlemek göreneğl yoktu; sonradan çıktı ve kökleştl. Bu tutum Program ve buyruk gereği de değildir. O vakltler, şimdiki gibi, kıraat (okuma) kitaplarında yazıları bulunan kimselerl tanıtan bir tek kitap da yoktu. Son yıllarda İse bu konuda anımsayabildiğim tam 7 kitap yayınlanmıştır. Bunlardan birisi çocuklara sa lık verilerek, sınıfta ya da okulda bulundurularak kaynak kitap olarak yararlanılabilir. Böylece de yazarlan aramak, mektup yazmak yoluna gidilmeyerek zaman kaybedilmiş olmazl... Bu tip kitaplar ne güne duruyorlar?.. Sözün kısası; Türkçe dersle rinin amaçları, özellikeri ve niteliği Program'da ayrıntılı olarak belirlenmiştir. Bu düşün celerin ışığında uygulama yapılırsa Türkçe dersleri daha yararlı, çekici olur ve kuruluk tan kurtulur. Anlamsiz görenek ve alışkanlıklar bir yana!.. Son aylarda Batı'nın «Zengjnler Kulübü»nu oluşturan egemenler arasında bir tartışma yoğunlaştı. Başta ABD olmak üzere bazı zenginler diyoriar ki: Dünyamız büyük bunalım içindedir. Yoksul ülkelere açılan krediler daraltılmalıdır. Kalkmacağız diye büyük yatınm çabalarına giren sanayüeşmemiş ülkeler yatırımları kısmalı; ayaklarını yorganlarına göre uzatmaiıdırlar. Gelişmekte olan ülkelerın hükümetleri köylünün, işçinin, memurun, esnafın. özetle halkların demokratik ve ekonomik isteklerini durdurmalıdîr. Üçüncü Dünya'du halklar daha iy) yaşamaya ve hükümetler de sanayileşmeye yöneldiler. Ama sistem bunu kaldırmıyor. Sısteme bağlı bütün ülkeler zorlu bir disiplin içinde daha az yemek, kemer sıkmak ve bir süre kalkınmaya paydos demek zorundad;rlar. Başta Fransa olmak üzere bazı Avrupalı zenginler de bunun tersini savunuyorlar: Aman diyoriar, ne yapıyorsunuz? Sisteme bağlı halkların üzerinde kısıtlayıcı otoriteler hükümet kurdular mı, ardından patlamalar başlar. Hem biz zenginler mallarımızı nereye satacağız? Eğer Üçüncü Dünya ülkelerinin gelişmesine katkıda bulunmazsak pazarlarımız daralmaz mı? Yardım, kredi, borç adı altında yoksullara sağladığımız destek programımız, • gerçekte kapitaiist sistemin sağlıklı işlemesi için bir yöntemdir. Bu Hollvvood aktörü başımızı derde sokacak. Tariışmayı bir aşama daha yakınlaştırırsak, çarpıcı gerçek acıloşıyor. Zenginler Kulübünün bazı üyeleri, «Yoksullara yardım edelim ki satış pazarlarımız bereketli olsun, dünyayı daha iyi sömürürüz» diyoriar. Bazı zenginler ise, «Bir süre halkları ezelim, bunalımı böylece aştıktan sonra bu süreç yine başlar» diyoriar. Sanayüeşmemiş ülkelerin hükümetleri ise ister istemez dayatıyorlar: Eğer halklanmıza az çok bir şeyler vermezsek patlamalar başlar; krediieri çoğaltın, destekleri artırın, bizleri boşlukta bırakmayın; sonumuz kötü olur. Hani Işin neresinden baksamz*. . Dünyada rahat yok... Olur mu canım? Zenginlerin gittikçe zenginleştiğl, yoksulların glttlkçe yoksullaştığı dünyada rahat olur mu? Böyle bir dünyada İMF ile Dünya Bankası patronlarının rahat etmesi olası mı? • • • 3 EKİM 1931 Ismet Paşa muazzam tezahüratla karşılandı VICE with professional competence and eıperience to totally indulge himself in the advertisers' business and to understand specific product châracterîstics and customer benefits, target markets, distribution patterns, operating philosophies and marketing objectives. Sounds like it could beyou?Thenwrite us an informative letter including your resume. CENAJANS OSMANLI SOK. NO: 1» TAKSlMlSTANBUL Note: Please juıt send In yeur lıtter. VPe'n good rtaitrs and do not parttcularlv carc lo receıve personal or tclcphone calls. ATİNA 3 (Başmuharririnüzden) Saat yedide Pire açıklarına geldik. Muntazam iki saf halinde tayyareler bu sırada semada göründüler. Bunları torpidoların istikbali takip etti. Limana girdiğimiz vakit saat tam dokuzdu. Sayılamayacak kadar çok hususi vapur ve romorkörler etrafımızı sardı. Tezahürat coşkun bir şekilde başladı. Bu alkışlara biraz sonra bütün vapurların birden çalmağa başladığı düdükleriyle atılmaya başlanan toplann sesleri de karıştı. «Ege» rıhtıma yakın bir yerde durdu. İsmet Paşa ve maiyeti bir motorla rıh tıma çıktılar. M. Venizelos ve hükümet erkanı orada idiler. îki Başvekil birbirlerine doğru yürüdüler. Tarihi bir sahne yaşı yorduk. Herkes, rıhtımlan, gemileri, evleri dolduran oh binlerce kişi bir tek adam gibi susmuştu. M. Venizelos'la îsmet Paşa kucaklaştılar ve öpüştüîer. E<u sırada askeri mızıka tstiklal ve Yunan milli marşlarını çalıyordu. Bundan sonra İsmet Pa şa bahriye silahendazlan tarafmdan teşkil edilen bir halka içinde otomobile dcğru yürüdü. Biraz ön ceki tezahürat yeniden başlamıştı. Alkış sesleri her tarafı çınlatıyordu. Arabalar Atina'ya doğru yol almaya başladı. İsmet Paşa Hazretleriyle Tevfik Rüştü Beyefendi, M. Venizelos ve M. Mihalakopulos ile ziyaret teati ettiler. Öğle vakti Türk Vekilleri Yunan Reisicumhuru tarafından kabul olundular. DENİZCİLİK BANKASI T.A.O.'DAN İHALE (LÂNI SERVİS HIZI 22 DENİZ MİLİ OLAN 6 ADET FİBERGLAS KLAVUZ MOTORU NŞAASI İÇİN TEKLİF AUNACAKTIR Teklif vereceklerin bu tip teknelerin inşaatında uzun bir tecrübeyi haiz olmalan şart olup, yukanda belirtilen hızda bu tip tekne yapıp teslim etmiş olmalan şarttır. Bu ihale ile ilgili ihale dosyası Beşbin (5.000,) TL. karşıhğmda Denizcilik Bankası TJL.O. Genel Müdürlük Tersaneler Müdürlüğü Kat: 5 Karaköy tstanbul adresinden 12.10.1981 tarihinden itibaren temin edilebilir. Son teklif verme tarihi 30/Kasım/1981 olup, şartname aynı adreste bedelsiz olarak tetkik edilebilir. Ancak, teklif vereceklerin şartname satın almalan mecburidir. (Basın: 21608) CENAJANS Muhaberat Elemanları arıyop. Lise mezunu, süratli ve hatasız daktilo yazabilen, teleks ve fotokopi makinesi kullanan, dosyalama bilgisine ve ajansm muhaberatını yürütebilecek deneyime sahip, sorumluluk alabilecek çahşmak istiyoruz. Erkek adaylarda askerlik yapmış olmaları koşulu aranmaktadır. Başvuruların fotorjrraflı bir mektupla Osmanh Sok. No: 19 TaksimIstanbul adresine yapılmasmı rica ediyoruz. Cumhuriyet Sahibl: Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetecilık T.A.Ş. adına NADİR NADl Genel Yayın Müdüru HASAN CEMAL Muessese Müdüru EMİNE UŞAKLIGİL Yazı Işlerl Müdüru OKAY GÖNENSİN Basan ve Yayan: Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazeteallık T.A.Ş. Cağaloğlu Türkocağı Cad 3941 Posta Kutusu: 246 İSTANBUL Tel • 20 97 03 BÜROLAR: • ANKARA: Konur Sokak 24/4 YENIŞEHİR Tel: 17 58 25 17 58 66. idare: 18 33 35 • İZMİR: Halit Zlya Bulvarı No: 65. Kat: 3. Tel 25 47 09 1312 30 • ADANA: Atatürk Caddesı Türk Hava Kurumu İş Hanı. Kat 2 No: 13. Tel 14 550 19 731 Imsak 5.14 Güneş 6.56 3 EKÎM 1981 öğle İkindi 13.03 16.20 TA KVI M Çapa'da cadüeye yakın iki oda, bir salonu olan ev sahibinden satıhktır. Kızıltoprak Göztepe arasmda bir evle takas da edilebilir. TEL: 23 29 61 SATILIK muhaberat elemanları'yla Akşam 18.50 Yatsı 20.20
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle