17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet 12 15 EKÎM 1981 afet konutu icin 84 milyar gerekli ANKARA (UBA) î m a r ve îskân Bakanı Şerif Tüten, halen 60 bin afetzede ailenin konut beklediğini söyleyerek, bu konutların yapımı için 1981 yılı fiyatlarına göre 84 milyar liraya ihtiyaç duyulduğunu açıkladı. îmar ve tskân Bakanı Tüten, UBA muhabirine yaptığı açıklamada, afet konulan aoığına karşılık bu yıl Afet İşleri Genel Müdürlüğüne 1 milyar 250 milyon lirahk yatırım öngörüldüğü nü belirterek, halen 15 bin afet konutu inşaatmın sürdürüldüğünü söyledi. Tüten konuya ilişkin şu bilgiyi verdi: «Afet tşleri Genel Müdür ltigünün 1981 yılı yatırımı 7 milyar 250 milyon liradır. Halen 15 bin 877 afet konutunun inşaatı devam etmek tedir. Bu yılm eylül ayı sonu itibariyle 3 milyar 972 milyon lira afet konutlan için harcanmıştır. Ve 750 milyon liralık da ödenek beklenmektedir. Afete uğramış 60 bin ailenin konut ihtiyacı Jsulunmaktadır. Bu ise, kamulaştırma ve alt yapı hizrostleri dahil 84 milyar lira gerektirmektedir. Afete uğrayan ailelerin konut ihtiyacım karsılamak amacıyla Bakanlıgımızda yogun çalışmalar sürdürülmektedir.» 60 bin KACAK MAL YAKALÂTMISTI Eskisehir Gümrük Müdür Muavini tenzili rütbeyle görevden alındı Selim YALÇINER Kaçak olarak yurda sokulmak istenen 11 bin adet vatmetre, 40 ton kimyasal hammadde ve 12 adet damperli kamyona el konulmasını sağlayan Eskisehir Gümrük Müdür Muavini Hüseyin Bahar'ın, 1. Taktik Hava Kuvvet ve Eskisehir, Afyon, Kütahya İHeri Sıkıyönetim Komutanlığı'nın muhalefetine karşın tenzili rütbe ile görevinden alındığı bildirildi. 1. Taktik Hava Kuvvet ve Eskisehir, Afyon ve Kütahya İlleri Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından 7130157981/ Hrk. sayı ve 19 Nisan 1981 tarih ile Gümrük ve Tekel Bakanlığı ve Genelkurmay Sıkıyönetim Koordinasyon Başknrılığı ile, bilgi için Milli Güvenlik Konseyi Genel Sekreterliğl, Hava Kuvvetleri Komutanlığı ile Vilayet makamına gönderilen yazıda Eskisehir Gümrük Müdürü Taner Akacun'un görevini kötüye kullanarak usulsüz işlemlerde bulunduğu, bu nedenle 24 Ocak 1981 tarihinde gözaltına alındığı ve bilahare tutuklanarak 34 gün Askeri Ceza ve Tutukevi'nde kaldığı bildirildi. Yazıda, Akacun'un tutuklanmasına neden olan konular arasındaki TIR yolsuzluğunun 25 Şubat 1981 günu sivil mahkemeye intikal etmiş olduğu belirtilerek, Akacun'un karıştığı olaylar şöyle anlatıldı: «Yine bu Müdür zamanında gümrükten usulsüz olarak çıkarılan ve Ankara'da yakalanan 11 bin adet vatmetre olayi, Bakanlığımızca görevlendirilen Müfettiş Yusuf Ziya Şahln tarafından tahkik edilmektedir. Ayrıca, yine bu Müdürün anlaşarak Eskisehir Gümrüğüne getirttiği Ankara çevreli mal sahiplerine ait 40 küsur ton (iki vagon) ilaç sanayiinde kullanılan kimyevi maddelere Sıkıyönetim Savcılığınca el konulmuş olup bu mallar gümrük ambarlarında muhafaza altındadır. Bu malların tahlili, beyanı ve diğer îşlemleri Savcılık ve Gümrük Müfettişi Yusuf Ziya Şahin tarafından yürütülmektedir. Son aşamada yine diğerleri gibi uzantısı Ankara görü'en ve Ünal Akpınar adındaki bir şahıs namına Romanya'dan Eskisehir Gümrüğü ne 6.11.1980 tarihinde giren 12 adet damperli kamyon 10.TL. lık damga pulu karşılığında Taner Akacun tarafından bir yediemin zaptı ile Ünal Akpınar'ın menfaatlnde kullandırılmıştır. Böylece gümrük vergisi ödenmeden şahsın menfaati ne hizmet edilmiş, kamyonların ardiye ücretleri devlet aleyhine olarak tahsil edilmemiştir. Bu olayların tümü Gümrük Müdür Muavini Hüseyin Bahar tarafından yapılan şikayet ve araştırmalar sonucu meydana çıkmış, ancak olayların çözüme kavuşacağı sırada anılan Müdür Muavininin çok süratli bir şekilde ilişiğinin kesilmesi kaydıyla Erzurum'a rütbe tenzili ile tayini çıkarılmıştır.» Eskisehir Sıkıyönetim Komutanlığı'nca 7130170481/ Hrk. sayı ve 30 Nisan 1981 tarihinde Eskisehir Gümrük Müdürlüğü'ne gönderilen yazKfa ise «Eskisehir Gümrük Müdür Muavini Hüseyin Bahar hakkın da Gümrük ve Tekel Bakanlığına ilgi mesa| İle yapılan önerinin bir nüshası ekte gönderilmiştir. Bakanlıktan cevap gelinceye kadar anıian şahsın ilişiğl kesilmeyecek ve görevine devam edecektir» denildi. Gümrük ve Tekel Bakanlığı Personel ve Eğitim Genel Mü dürlüğü'nün Kl/Gs: 5218 sayılı kararı ile tenzili rütbe edilerek görevinden alınan Hüseyin Bahar, Eskisehir Sıkıyönetim Komutanlığı'nın yazılarından sonra hakkındaki uygulamanın durdurulduğunu, ancak arife günü olan 7 Ekim 1981 günü tekrar eski kararın uygulatıldığını bildirdi. CHRİSTİANİA ÜLKESİ Her bireyin yetenek lerini özgürce geliştirebileceği umuduyla kurulan topluluk, sonunda «esrarcılara cennet» olmuş.. Dammarka'nın baskentinde l "bağımsız bir devlet,, var ı • f Dış Haberier ServîSı Dai nlrnarka'nın başkentj Kopenfhag'ın ortasında bağımsız bir Idevlet var. «Özgür Christia|nia» devleti 20 hektarlık bir falan üzerinde kurulmuş, sürek|li nüfusu ise, 800. Ülkenin bağımsız ekonomisi Fbir gümüş süs eşyaları atellyesine, birkaç kadınin kurdu'ğu mum imalathanesine, birkaç marangoz dükkânına, do• kuma tezgâhına, bir matboaya, bir çanak çömlek imalathanesine ve büyük bir marangoz atelyesiyle bir demirci dükkânına dayanıyor. «Christiania devletUnin bulunduğu alan, 1970 yılına kadar Danimarka Savunma Bakanlığı'nın bir kışlasıydı. 1960' ların sonunda Savunma Bakan lığı bu aîanı Kopenhag Belediyesi'nin kullanımına devrettiğinde alandaki 170 bina cok sayıda genç insan tarafından işgal edildi. Gelenler burada sadece kiralık ev bulma sorununu halletmekle yetinmek istemiyordu. Birçoğu alternatif bir toplum yaşantısınm kurulmasını ve bu eski kışlayı bu şekilde değerlendirmek istiyordu. Nihayet 1971 yılının kasım ayında yaklaşık 200 ev işgalcisinin katıldığı bir genel kurulda yeni bir devletin kuruluşu ilan edildi. Yayınladıkları «anayasalarında» ev işgalcileri Christiania'nın öz yönetim temeli üzerinde herkesin yeteneğini öz güroe geliştirebileceği bir top luluk öngörüyordu. Kopenhag Belediyesl önceleri binaları polis zoruyla bile boşaltmayı düşündü. Christiania'nın suyu, elektriği, v gazı kesildi. Ancak, yoşlılar da Christiania'ya yerleşmeye başlayınoa bölgenin zorla boşaitılması fikrinden vazgeçildi. Sonunda 1972 baharında Savunma Bakanlığı ile «özgür Chris tianla devleti» arasında bir an laşma imzalandı. Bu anlaşmaya göre ev işgalcileri su, elekt rik, gaz paralarını sürekli olarak aralarından toplayacak, bağımsız bir itfaiye örgütü ve çöpçü ekibl oluşturacaklardı. Kısa zamanda sosyal tesisler de oluşturuldu. Bir genel ha mam, bir belediye binası, tiyatro \/Q konser salonları ayrıl dı. Bu tesislerin gerektirdiğl harcamalar için «ülkenin» bak kalından, manavından ve imalathanelerinden yüzde 5 vergi alındı. BELEDİYE OTOBÜSÜYLE İLTİCA Kuruluşlarını kutlamak İçin düzenledikleri bir şenlikte Christiania'lıların büyük sloganı, «8 numaralı otobüsle iltica et» oldu. Önceleri ortalığa doluşan eroin satıcılarıyla mücadele edildi, eroinmanlarm tedavisiy le uğraşıldı. Cevreden gelen ve sorunları olanlar topluma kazandırılmaya çatışıldı. Ancak, Christiania'yı cevreden gelen ve sorunları olan bir sü rü insan istila edince eskl «Christianfa yurttaşlarından» çoğu başkalarının dertleriyle uğraşmaktan bıkıp «vatanlarını» terketti. Bugün «özgür Christiania devleti» günde 10 kilo esrarın satıldığı, 800 kişiiik nüfusunun ancak 200 250 kadarı çalışırken geri kalanların ya Danimarka hükümetinden emeklilik maaşı ya da işsizlik parası aldığı ya da esrar satarak geçindiği bir yer haline gelmiş. Sendikafar için "Modern Eoitim Semsneri,. basladi ANKARA (UBA") Hacettepe Üniversitesi ile Türkİş tarafından Türkİş üst düzey yöneticileri için • düzenlenen, «Modern yönetim semineri» başladı. Türkİş'e bağlı sendika ve federasyonların Ankara'da bulunan Genel Merkez yöneticileri için düzenlenmiş olan bu seminer sendika liderlerinin eğitim ihtiyaçlarını karsılamak amaçını taşıyor. Modern yönetim semineri, Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Süleyman Sağlam'ın açış konuş yaklaşmasmda önemli bir adım masıyla başladı, Türkİş'in oiduğunu belirtti. geçmişte olduğu gibi, bugün 6. hafta sürecek olan bu sede yapmış olduğu olumlu çaminerde işlenecek konular şun lışmaların önemine değinen lar: «Sağlık hizmetleri ve işçi Sağlam, Hacettepe Üniversiteailelerinin sağhk sorunları, işsi ile Türkİş arasında kurulyeri ve işçi sağlığı, fleri yönemuş olan işbirliğinin devamıtim ilkeleri, işçiişveren ilişkinı diledi. Türkİş Eğitim Sekleri, toplumsal örgütlenmede reteri Kaya Özdemir ise koliderlik, yurt dışındaki işçi sonuşmasında, 12 Eylül'ün getirrunları, sosyal turizm.» diği huzur ve güven ortamı içinde Hacettepe Üniversitesi Seminer sonunda sendika ile gerçekleştirilen bu semineliderlerine törenle sertifika verin üniversitelerimizin halka rilecek POÜTİKA Hayır VE ÖTESİ Kimden Mehmed Kemal Gelİr? Her koyunun kendi bacağından asıldığını, herkesln kendi yağıyla kavrulmasmı öğütleyen atasözlerimiz vardır. Zaman içinde bu sözlerin ne kadar gerçekçi, ne kadar uyarıcı oiduğunu görüyoruz. Bu sözler bireyler için geçerli olduğu gibi, toplumlar için de geçerlidir. Nitekim şairier de bu sözlere dayanarak bazı öğütler vermişlerdir. Aslan yeleli Namık Kemal üstadımız da bir şiirinde böyle öğüt vermiyor mu? Sana senden gelir bir işte dât lazımsa, Ümidin kes zaferden gayriden Imdât lazımsa. Ekonomik gidişimizi pek beğenmeyen ünlü holdingçi lerimizden Vehbi Koç da geçenierde, taa bağazına Kadar gelmiş olacak. böylesi bir öğüt vermedi mi? Dedi kl: «... bıze, bizden başka kimseden hayır yoktur. Ödünç para almakla memleket işleri isabetle yürütülemez. (...) Kendi meselelerimizi kendimizin halletmesi lazımdır.» Bize başkalarından hayır var mı, yok mu, tartışmıyacağım ama, yıllardır bize başkalarından hayır gelecek diye el kapılarına bağlanmışız. Borçlanmayı, yani borç ekonomisım kendımıze bir sistem olarak kabullenmişiz. Şimdi de ekonomimizin düzeltilmesi ile görevlendirilen kapı kapı dolaşarak borç almak için uğraşmfyor mu? Eğer borç almayı başarırsa bunu bir beceri imişcesine ilan etmiyor mu? Osmanh döneminde 1854'den berj borçlanmayı bir marifet sayan yönetioilerimiz çıkmıştır. Kim nerden, ne kadar borç alabilirse başarılı vezir sayılmıştır. Osmanlı, öyle sanıyorum kı, yöneticilerinin beoeriksizliği, bazı savaşlarda yenildiği için yıkılmamışfır. Yıkım nedenleri arasında borç ekonomisine dayanmanın da buyük payı vardır. Eğer borçlanma ekonomisj bir ülkeye yar olsa idi, alınan borçlar Osmanh'nın saraydan çıkmayan gözdesi olurdu. Bozgun ve yıkım borçlanmadan geldi. «Borç yiğidin kamçısıdır» derler ama, ardından da eklerler, «Borçlu ölmez benzj sararır.» diye... Benzi sarardıkça da insan ince hastalıklara tutulur, sonunda cartayı çeker. Vehbi Koç, «Bize bizden başka kimseden hayır gelmez» derken, elbette geçmişteki deneylere. kendini güçlendiren becerilere değiniyor. Bir ömür içinde bir bakkai dükkânından başlayarak holdinglere ulaşmak kolay aeğildir. Tartışmaya gücümüz yoktur. Serbest piyasa ekonomisini nerdeyse bir rejim sorunu yapmak istiyenler vardır. Eşit koşullar içinde tartışma olanağı bulunmaaığı için de rejim eşittir serbest piyasa ekonomisi deyip susacağız. Pek özendiğımiz Batı demokrasilerinde serbest piyasa ekonomısini savunanlar bulunduğu gibi, güdümlu ekonomiyi savunanlar da vardır. Bunlan savunanlar zaman zaman iktidara gelirler giderler. Fakat, hiç bir zaman kendj görüşlerini rejimin temelj saymazlar. Rejim ikı görüş arasında olduğu gibi, pek çok görüş arasında dalgalanır. Bunlar yazıla yazıla eskimiş, söylene söylene dillerde tüy bitmiş konulardır. Ama, nidelim ki, Amerika'yı her güçlendiklerinde yeni keşfedenlere bir şey söylememiştir İkinoi Dünya Savaşı sonrasında, Av/rupa'da, bazı ülkelerde yapılan seçimler sonuou sosyalist partiler birer bırer iktidar oluverdiler. Böyle olunca da bir sosyalistlik modası aldı, yürüdü. CHP'nin basındaKi sözoüsü Asıtn Us üstadımız da, CHP'nin sosyalist bir programı bulunduğunu savunmaya girişti. Öyle yazılar yazıyordu kı, nerdeyse, «CHP, eskiden beri sosyalisttir» diyip çıkacaktı. Kemaı Sülker'in Sabiha Sertel yazısından anımsıyoruz, Sabiha Hanım kavram kargaşasının tipik örneği olan bu savunulara karşı çıkmıştı. Çünkü Asım Us her sakallıyı babalan sananlar gibi, her devletailiği de sosyalizm sanıyordu. Biliyorsunuz, CHP'nin bir oku da devletciliktir. Sabiha Hanım dıyordu ki: «... Kâr jlkesine dayanan bir devletcilik, devlet sosyalizmj midir? Bütün bunlara göz yumup, Türkiye sosyalist bir devlettir, ya da İngiliz sosyalist partisinin programı ile eştir diyen Asım Us, gerçekierle değil, elindekl Anayasa'ya bakarak bu yargıya varıyor. Anayasa yuKarda değindiğim gibi sola yönelmis devrimci kanundur. Fakat bugünku gerçek bu değildir. Türkiye ne liberal bir demokrasi, n e de sosyalisttir.» Tek partiden sırasına göre sosyalizm diktadan demokrasi. geçiş dönemlerinden liberalizm çıkarmak güdümiü yazorların becerisidir ama, gerçek değildir. Hele serbest pazar ekonomismden, demokrasi içind© rejim çıkarmaya girişmek olası gibi görünur ama, uzun ömürlü olur mu? 4Amerika'nın en büyük özelliklerinden birisi, kuşkusuz bir «otomobil uygarlığı» oluşu. Özellikle 1920'lerd.en sonra hızla yaygınlaşan araba alışkanhğının, Amerikan top lumunun sosyolojik yapısını, kırsal kesimin kentlere kaymasını veya modernleşmesini, her türlü ekonomik ilişkileri ve tüm yaşam biçimini belirlemede ve oluşturmada en büyük etken olduğu kabul ediliyor. Araba konusunda konuştuğum bir Amerikan aydını bana şöyle dedi: « Araba, bu tilkede tahmln ettiğinizden de önem lidir. Arabastz insan kendini bir hiç hisseder bu ülkede, arabasında, direksiyonun başında ise bir «süperyurttaş». Yılda 50.000 kişi araba kazalarında ölür, vüzbinlerce insan yaralanır. Ama araba kullanan birisi bir yayayı öldürdü mü, hapse Rirmez. Yasalar bile araba kullanan kişiye hoşgörülüdür, çünkü yaya, o anda ikinci sınıf insan gözüyle görülür.» «Arabanın kral olduğu» bu ülkede, arabanın «en kral» olduğu yer ise, kuşkusuz Los Angeles.. Pasifik Okyanusu kıyısma, Güney Kaliforniya'nm en gösterişli yerine yerleşmiş, 3,5 milyona yakm nüfusuyla Amerika'nın 3. büyük kenti olan Los Angeles, tam bir otomobil uygarlığı kenti.. öylesine yaygın bir kent ki, Beverly Hills, Pasadena, Long Beach gibi hepsi ayrı birer «şehir» sayılan üniteleriyle birlikte öylesine geniş bir araziye yayılmış ki, ve diğer yandan, genel nakil araçlan öylesine yetersiz ki, bu kentte arabanın ve arabalmın krallığı tam anlamıvla duyuluyor. Yıllar önce kenti gezen bir îngiliz mimarı, kendisine Dante'yi aslından okumak için ttalyanca ögrendigini söyleyen bir Amerikan snob'una sövle yanıt vermiş: «Sizin kentinizi aslından okumak için. ben de araba kullanmasını öğrenmek rortmda kaldım!.» KARMAKARIŞIK BİR NÜFUS Geçmişi 18. yüzyıl sonlanna giden «Melekler kenti» Los Angeles (İspanyolca'da «melekler» anlamma geliyor. bu isim), ancak 1850'de Amerika Birleşik Devletlerine dahil olmuş. O günden beri, «Batıya göç»ün bitmeztükenmez dalgaları gelip kente yerleşmiş. Karmakarışık bir nüfus yapısı var, bugün de: Çoğu Meksikalı olmak üzere İspanyol kökenlilerin yanısıra, Japon, Çin, Kuba, FiHpin ve Porto Rico'lular ve kuşkusuz önemli bir siyah azınlık... Tüm sorunlarıyla birlikte <"hava ve su kirlenmesi, trafik sıkışıklığı, park sorunu, nakil sorunu. vs.) hızla gelişen bu kent. Amerika'daki sosyal eşitsizliklerin de en anlamlı bir göstergesini taşıyor. Nüfusun yandan çoğu. genellikle büyük bahçelerin ortasma kurulu ve en vakm evden vüzlerce metre uzaktaki evlerde yaşıyor. Bu evlerde, değişik düzey ve biçimlerde. ama temel özelliği içekapalılık. dıştan kopma olan hayatlar vasanıyor. Amerikan . toplumunun en zen?in kpsimlertnrien bir bölümü. bu evlerde vaşıvor. Nüfusun eeri kalanı ise, fizel likle hemen tüm sözünü etazmlıklar başta. «aşa Bir yolculuktan notlar Yazı ve Foto«raflar: Atiîla DORSAY Disneyland'de çocuklan eğlen diren, Disney'in kahramanlan.. En zenginle en yoksulun birlikte varolduğu ğı L.A.» (downtown L.A.) denen asıl kent merkezinde ve çok daha düşük koşullarda yaşıyorlar. Bu bölgede yoksulluk, okumamışlık, işsizlik ve bunlara bağlı olarak çeşitli sosyal olaylar, şiddet öldürme, hırsızhk olayları oluyor sürekli.. Öyle ki, «aşa ğı L.A.» de, geceleri sokağa çıkmak olanaksız sayılıyor. Biz Allahtan burda uzun yıllar yaşamış bir dostumuzu, Leyla Umar'ı dinleyerek rezervasyonumuzu Beverly Hills'de (küçük ve de çok ucuz) bir otele yaptırrmş olduğumuz için, gecelerimizi L.A. in en canlı yeri. üniversite, öğrenci ve sanat merkezi olan Westwood Village'da geçirdik de, L.A.'in şiddet olaylarından nasibimizi âlmadık. *<EVİN ÜSTÜNDEKÎ KORKU...» ...Ve bu zengin evlerinde yaşıyan insanlar, kuşkusuz ki korkuyorlar. Bu evlerden ,iki sini ziyaret etme fırsatını bulduk. Biri, bizi Amerika'daki gezimiz çerçevesinde bazı verlerde «home hospitality», yani Amerikan ev misafirseverliğini göstermek amacıyla bir yemek boyunca ağırlama orogramlarından bi riydi, diğeri ise aslen tranlı bir zenginin evivdi. Yıllar ön ce Amerika'va varlesmis. bir Amerikalıyla evli ve Şah'm devrilmesinden sonra İran'daki tüm varlığını Amerika'ya kacırmayı başaran tranlınm Bei Air'dPki evi <zö?, kamaştınnydı: Özellikle tran dan eetirilmiR çesitH arkeoloİik eşya, Daha biçilmez yontular, tabaklar. sedef 1sli mescit kapıları ve mnrîprn îran sanatçılarının eserleri, bu evi küçük çapta bir müze haline getiriyordu. Ama bu insanlar, bu zengin evlerinde otururken korkuyorlardı, artan şiddet olaylanndan kaygılıydılar. Özellikle birkaç yıl önce, aralarmda Sharon Tate de bulunan birkaç kişiyi civardaki bir evde acımasızcasına boğazlayan Manson çetesinin cinayetleri, Los Angeles zenginleri için korlarmı belirtti. Söyledıklerine göre denemesini yapmış, özel telefonla aranmasmdan birkaç dakika sonra bu örgüt eve adamlarını yolluyabiliyor muş. Güçlü olmasına karşın polisine bile yeterı denli güvenmeyen, güvenini, kimbilir kaç paraya sağladığı özel koruma örgütlerinde arıyan Los Angeles zenginlerı, günü müz Amerika'sının sorunlu toplumsal yaşamına da iyi bir örnek oluşturuyordu. Bu arada, evsahiplerine bu tür saldırı ve hırsızhk olaylanndan kimleri sorumlu tuttuklarını, hangi kesimlerden korktuklarını sordum. Özellikle Los Angeles'de hızla artan göçmenler ve çeşitli vabancı kökenli kişilerden çekindiklerini sanmıştım. Oysa yanıt hiç de öyle olmadı. En çok korkulan, esrar ve uyuşturucu madde tııtkunu srenclerdi) bunların bu korkunç alışkanhklan dola\nsıyla, bal li bir noktada herseyi, hertürlü kötülügü vapabiipcekierini sövlüvnr ve en çok onlardan cekiniyorlardı. Uvnsttîrucu madde sorunu Amerikan totjlumunun ca§(iqş baş belası olmavi siirrtürüyordu. ANTLARLA YAŞIYAN YAŞLI BİR KADIN GİBt... Kulu Dir düştü. Ama öniemlerini de alıyorlardı, kuşkusuz... İranlı bize evde. çıkarken kurulan ve içeri adım atı lır atılmaz çalmaya başlayan elektronik alarm t.ertibatını gösterdi. Ayrıca bir olay çıkarsa polisin geç kalması olasılığına karşılık ttzel bir vardım nrgiHrmp ÜVP Los Angeles ve Güney Kaliforniya denince akla gelen birkaç şeyden biri Hollywood, diğeri Disneyland'dir kuşkusuz. Buraları da gezdik, arabasız olmanın güçlüklerıni yenmeye çalışarak... Hollywood, Los Angeles'in bir semti aslında, bir «kenar lir. Bıf kez otobüs değıştirerek yarım saatte varılan Hollywood'da ne yazık ki birçok kimse gibi, aradığımızı, hayal ettiğimizi bulamadık. Uzayıp giden Hollywood bulvarında yalnız yerde, kaldırımlarda isimleri madeni harflerle taşa gömülmüş olan ünlü oyuncu isimleri, bir de sayısız dükkanın vitrininde sinemayla ilgili oyuncaklar veya hediyelik eşya, insana nerde oiduğunu anımsatıyordu. Dün yanm sinema kitap ve posterleri bakımından en zengin dükkanlarından birkaçı da burdaydı. Haa, bir de çocukluğumdan beri ismini duyduğum ünlü «Chinese TheatreÇin Tiyatrosu» vardı. 1920'lerde, o zaman moda olan süslüpüslü Çin mimarisinin tipik bir örneği olarak yapümış bu tiyatro, yıllar boyu kurucusu ve sahibi Sid Graumann'm elinde dünyanm bir nolu sinema salonu olarak işletilmiş, filmlerinin galalarma gelen yıldızlarm, yaş çimento plaklarına imzalarmı atmaları, el ve ayak izlerini bırakmaları bir gelenek olmuştu. Çin Tiyatrosunun önünde hâlâ büyük bir kalabalık vardı. Yerde 30'lardan başlayarak, aralarmda Bogart, Wayne, Crawford, Chaplin gibi hepsi bugün birer anı olmuş en ünlü yıldızlarm da bulunan sayısız oyuncunun el yazılan, imzaları ve elayak izleri vardı. Ziyaretçiler, bugün eski parlaklığını çoktan yitirmiş bir Hollywood'dan yansımalar arıyor gibi sessizlik ve saygı içinde bu avluyu geziyorlardı. İsimlerin 60'larda duraklayıp kalmış olması da Hollywood'un çöküşünü haberliyor, Çin Tiyatrosuna, anılarını kıskançlıkla saklıyan yaşlı bir kadının hazin görünümünü veriyordu. UNİVKRSAL 8TÜUYÜ TURUNDAKİ SOMÜRÜ Eski büyük stüdyolar çoktan dağılmış, Hollyvvood dışında, verınde çekimler moda olmuş, film stüdyolarının yerini TV stüdyoları almıştı. Bu vüzden de, kentin içinde ve çevresinde büyük arazilere sahip olan stüdyolar, bunlan da «rentable» biçimde işletmenin çarelerini aramışlar, bu çareyi kimi satmakta. kımi ticaret merkezine dönüştürmekie, kimi TV çekimleri için kiralamakta bulmuştu. Unıversal şirketi ise başka bir yol düşünmüş, eski stüdyosunu, tüm platolan ile birlikte bir ziyaret merkezi haline getirmiştı. Ama bu turun bende büyük düş kırıklığı yarattığı nı belirtmeliyim. Pu eski plafolar. zıyaretçilere. sanki hâlâ canlı, hâlâ içinde film çevrilen yerler gibi sunulmak isteniyor, konuklan gez diren eioı rehber kızlar, film sanayiinin içinden gelme kisiler pozuna bürünüyor, «Sizlere sinemanın tüm hilelerini öjjreteceiîiz» diye sunulan «österilerde, herkesin bildijîi veya tahmin edebüeceği beylik şeyler anlatılıyordu. Universal stüdyoları kuşkusuz iyi bir yatırım yapmıştı, anı? sinema sanatının ve mitoloiisinin birkaç kurııs uğruna bövlesine sömiirülmesi eerçekte acı bir olavdı YARIN: BAŞLICA SORUNU «TRAMVAY» OLAN KENT: FR\NSİSC() HAVAALANINDA CALISAN TAKSİLER İÇİN YENİ TÂRİFELER BELİRLENDİ tSTANBUL (UBA) Yeşilköy Havaalanı'ndan kentin çeşitîi semtlerine sefer yapan taksilerin tarifesi Belediyece yeniden belirlendi. îstanbul Belediye Encümenin ce kabul edilen ve uygulamaya konulan yeni tarife, Yeşilköy Havaalanı'ndan semtlere göre şöyle: Kadıköy, Harem Haydarpaşa. Ümraniye ve Tarabya 1600, Göz tepe 1650, Bostancı ve Paşabahçe 1950, Suadiye 1750, Kartal 2200, Beykoz 2000, Florya, Küçükcekmece ve Bakrıköy 450. Yeşilköy. Yeşilvurt 350. Bahcelievler 500, Zeytinburnu 550 Kocamustafanasa, Kumkapı. Aksarav ve Fatih 850, Kazlıcesme 600. Bağcılar ve Topkam 800. Gaziosmanoaşa. Taksim. Si«li, Meddiveköv ve Kabatas 1000. FMip. KaTaköy ve Sa*mal cılar 950. Ca*alo*lu 875. Sirkftci. Eminörü ve Kasımwasa 900. PfrıcUk 2350. ÜsMidar 1500, Alibpvköy, Nisantası. Tesvikive. Ettier ve Levent lÖ50..HarWw 1025. Kurtulus, Ferikfiv 1075. Beşiktas 1700. Be.bek 1350. Sanyer 1700, Küçükköy 1150 lira. Los Angeles de varliklılar korku içinde yasıyor Hollywood anılarla yasayan yaslı bir kadın düskünlügü içinde
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle