14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
ON CUMHURTYET 3 EYLÜL 1980 Akdeniz'e yılda 37 milyar metreküp çöp karışıyor A kdenlz'ln kirlenmesl, bu denlzin hemen hemen kapatı bir denız olması neÖeniyle, endışe doğurmağa başlamıştır. Nıtekim böluk pörçuk önlem projelerlnin yetersizllğini gören Birleşmiş Mll letler Çevre Soaınları Bölümü (PNUE) konuyu ele alarak ıHuslararası plotforma çıkar<> Amerika Mektubu .raışttf. Akdeniz'e okan nehirlerln Öetirdiğj çöp döküntüleriyl» sa nayi artıklarının demz klrliltğinin % 85'i'ne neden oldukla n saptanmıştır. Akdeniz'e yılda 37 mllyor metreküp çöp dökülmektedir. Akdenjz'e oop ulaştırmada sa nayıleşmış Akdeniz ülkeleri ge lişmemfş ülketerden geri kalmamoktadırlar. Nitekim, Fransa'nın, çöplerinin lyarısım RonAkdeniz . Korsika havzasına döktuğü saptanmıştır. Akdeniz'de kıyısı bulunan 18 ulkenin çöplerinin önemli bir bölüKİRLİÜK münü denize dökmesl kirlillk kaynağı olmakla bırlıkte buna 2 4 20 5 eanayi artıklarının eklendiğini % 10 4 . 8 gözönunde tutrnak gerekir. N&hirlerin denize taşıdığt kent çopleriyle fabrika döküntülerınin yarattığı tehlıkenın ya nında petrol artığı pislikler Ikincl plana düşmüştür. Tüm klrlilik unsurlarını gözönünde tutan Birleşmiş Milletler Çevre Sorunları Bölümü. Üretkenlik ve disiplin Haluk ŞAHİN ~ kind Dünya Savaşı'nı izleyen yıllar. da ekonomide üretkenlik deyince akla ilh gelen ülke ABD olurdu Amerikan işletmelerinin uyguladığı üretkenlik ve etkinlik yöntemleri dillere destan, kitaplara koidi. Dünyamn dört bucağından gelen yabancı işadamları ve uzmanlar Amerıltan fabrikalarınm tıkır tıkır ışleyen duzenine ağızlarının suyu akarak bakarlardı. En gelişkin teknolo/isi ve makinelerin bir parçası gibi çalışan işçilerıyle dünyanın bir kesimi için üretkenlik simgesiydi Amerika. Son yülarda durum tersine dönmüşe benziyor. Nereye baksanız bir 'üretkenlik bunalımi' sözüdur gidiyor. Radyolarda, televizyonlarda onun tartışması, gazetelerde onun 'haberi. Geziler^n de yönü değisti artık: Amerikalı işadamları Avrupa ve Japonya'nın yolunu tutuyorlar görgü ve bilgilerini arttırmak için. Bu durum kimini kaygılandınyor, kimini de gocunduruyor. Ve her toplumsal gocunma gibi bu da mizah yazarlarına konu oluyor. Savaş sonrasmda, Avrupaya gidip gördüğü hiçbir şeyi beğenmeyen. herkese tepeden bakan, sonradangörme Amerikalı tipi alaya alınırdı. Şimdilerde ise. ABD'ye gelip gördüklerine burun' kıvıran, fabrikalan esfei modo, otomobilleri hantal bulan yeni zengin Japonlarla Avrupalıların gülunç öyküleri yazümakta. Değerlendirmelerde biraz'abartma payı var kuşkusuz. ama eğılimlere bakıldığında gelecek hiç parlak görünmüyor. Üretkenlik artışı oranmda. diğer ıleri sanayi ülkeleri ABD'yi gerıde bırakmış durumdalar. İşte bazı somut göstergeler: 1962 1977 yılları arasında temel sanayi dallarında gerçekleşen üretkenlik artışı Japonya'da yuzde 50 dolayinda; Almanya'da yüzde 35, ABD'de ise yalnızca yüzde 15. Bu fark yaşamsal bir önem taşıyan otomobil sanayiinde daha bile belirgm. Bir Japon işçisi yılda ortalama 4050 otomobil üretirken, bir Amerikan işçısi ancak 25 otomobil üretebiliyor. atılı iktisatçılar uretkenliği (prodüktivite) çıktı / girdi oranı olarak tanımhyorlar. Bir yandaw ne koyuyorsun. karşılvğında ne alıyorsun? «Çıfe(t» üretilen mal; ister otomobil ya da traktör olsun, ister traş sabunu ya da televizyon fılmi. 'Girat'ler ise emek. sermaye, yatırım, fabrika. hammadde ve enerji gibi öğelerden oluşmakta. Bir ülkenin uretkenliği o ülkenin dış pazarlarda rekabet gücunü yakmdan ilgüendiriyor. Üretkenlik yarışında geride kalan ülkenin, pazarlarını başkalanna kaptırması ve «alıcı» > bir ülke durumuna düşmesi söz konusu. ABD'de üretkenlik niçin düşüyor? Bir yoruma göre bunun nedeni imalât teknolojisinde gereken dönüşümün gerçekleştirilememesidir Deniyor ki, İkinci Dünya Savaşında Alman ve Japon fabrikalannın yerle bir olması onlara önemli bir avantai saglamıştır. Bir başka yorum ise. suçu, devletin tüketıciyi ve çevreyi korumak amacıyla geürdiği kısıtlamalara yükluyor ve her türlü devlet karışımının kaldırılmasını talep ediyor. Arada kabahati işçilerin üzerine atanlar da var tabii. Amerikan işçi smıhnın rahata ahştığı ve 'iş ahldkını* yitirdiği ileri sürülmekte. retkenlih açısından Amerika'nın en fazla haset ettiği ülke Japonya. Geçenlerde NBC televizyonunda 'Japonlar yapıyorsa, biz niye yapamayalım?' adlı iki saatlik bir programda Japon ve Amerikan üretim sistemleri karşılaştırıldı. Bu arada özellikle işçi işveren ilişkıleri üzerinde duruldu. Japon işçilerinin yaşamboyu güvence içinde olduklan, teknoloji değişimi nede niyle işlerinden olsalar bile aynı şirket içinde başka bir işe aktanldıklan anlatüdı. ABD'de ise tehnoloıi değişiminde kabağın işçinin başına patladığı belirtildi. Öz olarak, Amerikan işçisinin üretim süreci içindeki yabancılaşmasınm Japon işçisine oranla çok daha sert olduğu ve bu nedenle yaptığı işe özen göstermediği öne sürüldü. Yapısal bir özellik kazanan üretkenlik sorununa çare olarak önerilenler, yapılan açıklamalar kadar çeşitli. Bir kesim. işçinin yonetime katılması gibi Avrupa ve Japonya'da denenen yöntemlere başvurulmasını savunuyor. Bir başka kesim ise, kollan sıvayıp tüm ulusca bir üretim seferberligine girişilmesini ve uluslararası pazarlar için kıran kırarta bir savaşımın başlatumasını önermekte Bu arada iş çevrelerinin önde gelen yaym organlan, korporatif bir baskı duzenine varabilecek disiplin önlemlerinin zorunlulugundan söz ediyorlar. 5 1 3 . 6 . 7 9 10 HARİTADA AKDENİZİN ÇEŞİTLÎ BÖLGELERÎNDE KİRLİLİK ORANI GÖRÜLÜYOR. Akdenlzi, oevre klrtlllöl oranı oçısından, 10 bölgeye ayırmışttr. Bu bölgelerdon 2 ve 5 no. lusu her açıdan en klrll olanlarıdır. Haritada görüleceğt gibi ispanya'nın Valensiya bölgesinden İtatya'nın kuzey bölge slne kadar uzanan yarıdalre en klrli bölgedir. Nitekim, burada, klrlilik oronj % 30'dur. Ylna çok kirtı bölge olan Adnyo ttk'te klrlilik oranı % 20'dlr. 4 ve 8 no.lu bölgelerde kirlilik oranı % 10, ötekl bölmelerde Ise daha düşüktür. YAVUZ'UN SERÜVENİ e , aralıkta, kararlaştırdığımız yerde Midilli ile buluştuk. Tutsaklan bize devrett: ' Hemen sorgulanna başlandı. Midilli bu arada, bizim Trabzon'a goturdü ğümüz vapurlan İstanbul'a getirme gorevinı aldı. Bizden hemen uzaklaştı. Biz de sorgular yapıhrken İstanbul'a dönüyorduk. Az bir zamanda Boğaziçinde olacaktık. Önce subaylar sorguya çekıldi. Tercümanlığı ben yapıyordum. Kendılerine ikram edılen konyakları once bizim içmemizi istediler. Güven geldi Dili çözüldü subayın. «Athes» adlı vapurdandı. Ona vapurla nereye gıtmek istediklerini sordum. Zonguldak'a gıdeceklerini. taş yüklu gemilerini orada batırarak limanı kapatacaklarını soyledi. Zaten, Midilli'nin daha önce batırdığı «Olga» adlı geminin de görevi buymuş. Sivastopol bombalandığında bu subay oradaymış. Yavuz'un yaptığı bombardımanın çok korkunç olduğunu anlattı. Yavuz'u. ikinci bir «Uçan Hollandah» olarak adlandınp «şeytan gemi» dediklerini belirtti. Sorgular ilerliyor. du. Asıl şunu oğrenmiştik: Rus filosu denizdeydi ve Boğaz'ın girişini denetim altına almak amacındaydılar. Mayınlamışlardı. Bu işi 23 aralığı 24'e bağlayan gece başarmışlardı. Ruslar Yavuz ve Mıdılliyi böylece batırmayı başanrsa, batırma yerıni 24 saat bombalama emri almışlar! Bu şeytan gemiler bir daha ortaya çıkmamahymış. Son olarak bir çavuş sorgusunda şunlan söyledi: Yolda üç gemi Boğaziçine doğru geliyordu. Bunlardan biri «Almos» adlı yat idi ve mayın dökecekti. Öbür ikisı ise Boğaz'ın girişınde batırılacak ve Boğaz kapanacaktı. Aynca yolda olan taş yüklü iki gemi. Zonguldak'a gitmeleri ve batırılmalan emrini almışlardı. Georg KOPP (YAVUZ'DA GÖREVLİ ALMAN DENİZCİ) Denlz kirllliğl açısından ne osnlı tehlıkalı olduğu çeşıtli vesılelerle gözler önune serılen petrolün ikıncı derecede tehlıkeli bir unsur olması, bırınci plandakı kırllık unsurlarının tshlıke boyutları hakkında bir fıkır verebılır. Her yıl denızlere karışan 1 mılyon tona yakın petrolün dortte bırinın Akdenıze ısabet ettığı sap tanmıştır. Bunun ancak onda bırı kazalardon ılerı gelmektedır. Kazalar nedsnıyle denize dokulen petrolün çevreye yaptığı zarar o kadar büyükken, bunun, tehlıkenın ancak onda bırını oluşturması da ılgınctr. Tshlıkenın onda dokuzu, kasten denize dökülen petrol artık lanyla petrol tesıslerınden denize karışan petroldur. 100 mılyon kışının yaşadığı Akdeniz kıyılan, yılda. 100 mil yon tunst1 de barındıran dunyanın ender guzeilıktekı bolgelerındendır. Bu denızde kıyısı bulunan 18 ulke 1975 yılından bu yana yaptıkıarı toplantıların sonuncusunu bu mayısta Birleşmiş Mılletlsr aracılığıyla Atina'da düzenlemişlerdir. Bu toplantıda Birleşmiş Milletler yetkılileri temizlik giderlerının 18 ülke tarafından poylaşıtmosını onermiştı. Temizlik parosı nı odeme zamanının geldıği şu sıralarda Akdenız'l en çok kırletan İspanya, Fransa, italya gıbı ülkelerın ödemede bulunmadıkları, buna karşılık denızi daha oz kırleten Tunus ve Cezayir gıbı ülkelerin paylarıno düşen parayı öded.Jklerı gorülmüştur. Karadan demza akan pısliklerin durdurulmasına çalışılmadığı takdırde yakın bir ge lecekte Akdeniz mavısinin renginj koruyamayacağı ve gıderek ölgün bir denize dönüşecsği, manılması zor da olsa bir gercek olarak karşımıza cıkmaktadır. BATILI İKTİSATÇ1LAR ZENGİN ÜLKELER YAVUZ 1937 DE MAYINA ÇARPIYORUZ iz yavaş seyreder ve torpidolann Wze yaklaşmasınt beklerken, birden korkunç bir patlama oldu. Koca gemi sarsılmış ve adeta havaya fırlamıştı. Biz ne olduğunu anlamadan komut gelmişti: «Kapak. lan kapayın. Herkes yerinde kalacak!.» Ne olmuştu? Acaba bir denizaltı mı bizi bulmuştu? Bulunduğumuz yerde duramıyorduk. Anladık ki iyice yana yatmışız. Bir arkadaştan bu yatışın en az 30 derece olduğunu öğrendik. Mayına çarpmıştık ve iskele tarafına yatmıştık Biraz sonra geminin yavaş yavaş doğrulduğunu, düzleştiğini görmeye başladık. Garip şey! Fakat hemen anlamıştık: Bu sefer de Yavuz sancak tarafından mayına çarpmıştı. Patlama etkili olmamıştı. Ama bu yüzden biz de doğrulmuştuk. Kotülük yüzünden iyiliğe kavuşmuştuk. Ancak bu iş bu kadarla kalmadu Arslan Yavuz aldığrı iki yanlı yaralarla iyice suya gömülmüştü Heyecan, korku. Herkes sonumuzun geldığj düşüncesinde. Fakat panik yok. Demir gibi disiplin. Beklediğimiz iki torpido bize ulaşmadan felâkete uğramıştık. Torpidolar hızla ulaştılar. Fışkıran sulan uzaktan görerek başımıza geleni anlamışlardı. Getirilen koruma ağlan ile daha fazla gömülmeden, üstün çabamızla İstinye'ye ulaştık. B Rus filosu Boğaz girişine mayın dökmüştü ile Midilli'nin peşine düştüler. Müthiş bi r yanş başladı. Onlar Midilliyi yakalayamayacaklannı biliyorlar. Fakat zavalh Hamidiye! Onun 28 mil yapamadığı biliniyordu. Bunu hesap ederek butün güçleriyle onun peşine düştüler. Şimdi Türk kruvazorü için yapılacak şey, kaçabildiği kadar kaçmaktı. Midilli, Ruslan üstune çekmek için boşuna uğraşti; onlan nıyetlerinden vazgeçiremedi. Midilli, bu kötü cönuca bakakalmanın acısını yaşayacaktı. Biz de onarımdaki Yavuz'un telsizinden bu sahneyi korku ve heyecanla yaşıyorduk. Hamidiye bize umutsuz durumu bildiriyordu. Türkler gemide, mahvolmaktan kurtulmak için ellerinden geleni yapıyorlardı. Herkes, ateş ocaklannda, kömür taşımada, hızı düşürmemede canını dişine takmış olarak çalışıyordu. İki saatlik yarıştan sonra düşman iyice yaklaşmıştı. Hamidiyenin mürettebatı, yaklaşan düşmanı heyecanla izliyor, acımasız yazgı değişmiyordu. En son dakikada telsizle kendi ölümlerini bildirmek ne acı bir olaydı. Midilli'dekıler yumrukiannı sıkıyorlardı. Bir çok kez nakjiye gemilerine birlikte refakat etmişlerdi. Oysa Hamidiye şu anda yardıma ne kadar muhtaçtı. Yazık ki onun toplan yardıma yetişecek guçte v e menzüde değildi. Bu yok olma sahnesini görmeye mahkumdu. U G elelim gemideki hasara. Yapılan muayenede Yavuz'un gövdesinde kocaman iki delik açılmıştı. Sancak tarafındaki 5x8, iskele tarafındaki 4 x 10 metre idi. Işte Noel seferinden böyle dönmüştük!.. Yeteri kadar onanm. tam bir sorundu. Eğer Almanya'da olsak bu onanm çok kolaydı. Burada ise Yavuz'u alacak kadar dok yoktu. Yeni buluşlarla ve çok zor olarak uzun sürede bu onanm işi başanldı. Bereket kuytu İstinye koyunda deniz dingindi. u uzun bekleyiş sırasında boş durmadık. Savaş hazırhklan yapılıyordu. Hemen şunu belirteyim: Daha savaşın baş lamasıyla İstanbul'da çok tatsız yabancı bir telsiz çahşması başlamıştı. Bu telsizler bizim telsiz konuşmamızı bozuyordu. Kanşık uluslann, ırklann yaşadığı İstanbul'da, casusluğun her çeşidi. Türklerin acımasız düşmanı olan Rusiar ve Ermeniler tarafından özellikle yapılıyordu. Casusluk bizim en büyük düşmanımızdı. Haklı olarak Türkler casusluğa karşı acımasız davranıyorlardı. Günün birinde. yakalanan casuslardan birçoğu Taksim alanında asıldılar. Üç' gün sallanır durumda buakıldılar ki ibret olsun diye. HAMİDİYE KURTULUYOR GİZLİ TELSİZLER arahk 1914. Su buz gibi soguk. Yavuz batsa kimse karaya çıkamazdı. Bir rastlantı, feldmaraşal Freiherr von der Goltz da Yavuz'da idi. Onun tek isteği. bir savaş gemisinde savaşı beraber yaşamaktı. Ancak, durum onun düşünduğunden çok başka türlü olmuştu!. Patlama olduğu zaman, maraşal geminin arka tarafında ve süvari köprüsüne gitmek üzere idi. Sıçrayan sularla elbiseleri ıslanmıştı. Patlayıcı madde olarak kullanılan Pyroksolin'in siyah lekeleri çıkanlamıyordu. Mareşal. bu yolculuğun anısı olarak sonradan bu giysileri giymiş. Boğazm geniş yerine mayın kondugunu biliyorduk. Fakat bu derece derine yerleştirilmesi bizim için yeni bir olaydı. Mayın arayıcılar sonralan bunları avladılar. Şaşılacak şey: 2D0 metre derinlikte demirlemişti mayınlar. Ruslar mayın dökme işini çok mükemmel yapıyorlardı. Rus Japon savaşmda, Asyanın derin sularmda edinmişlerdi bu deneyimleri. Şim di Karadenizdeki bütun limanlan Zonguldak, Sinop. Samsun ve Trabzon'u mayınlamışlardı. Bu yüzden birlikleri taşıyan vapurlara refakat artık tatsızlaşmıştı. Fakat bu mayınlamanm iyi bir yanı da oldu: Yetişmiş personel bunlan top ladı ve Türklerin yetmeyen mayın ikmaü ta MAREŞAL B YARDIMCI OLDULAR iz bu arada, araştırmalanmızla bu gizli istasyonlardan önemli bir kısmını ortaya çıkardık. Bütün çabalanmıza karşın 3 4 istasyonu bir türlü bulup çıkaramadık. Bu yüzden bizim de Ruslann da denize açümamız ve dönmemizin öğrenilmesj önlenemiyordu. Tuhaftır ki bu inatçı düşmanlanmız istemeyerek bize yardımcı oluyorlardı. İşte yardımlanndan bir örnek: 27 ocak 1915 gunü Midilli ile Turk kruvazörü Hamidiye denize açılmışlardı ve Kuzey Doğu Karadeniz'de bulunurlarken, öğleden önce Rus filosuna rastladılar. Bu fırsattan yararlanmak isteyen ve hızh giden iki Rus kruvazörü «Kagul» ve «Pamyat Merkuria», Hamidiye B avallı Hamidiye'nin kurtanlması için biz ne yapabilirdik. Ruslar iştiha ile avlannın peşındeler. Fecj son gittikçe yaklaşıyor. Artık atış menziline girmek üzereler, hattâ girdiler. Yavuz'dakı telsiz istasyonunda canımız ağzımızda. Sinirlerimiz bitik halde. Bir emir üzerine, Yavuz'dalci sinir gergın liği büsbütün artti: «Bütün kazanlar çalıştmlacak!» Gövdemizde iki büyük delik de olsa yardıma koşmalı, bu cesur arkadaşlan kurtarmaUydık. İşte Yavuz'un bacalanndan kara dumanlar yükselmişti. Suni hava akımıyla ateşleme büsbütün hızlandınlmıştı. Yanm saat içinde istim hazırdı ve sefere çıkıyorduk. Hem de yaralanmızla! Tam bu strada Midilli bize «Acele, acele..» diye seslendi. Herhalde dramın acı sonu bildirilecekti. Fakat, hayır! Rus kruvazörleri birden bire dönüşe geçmişlerdi. Bu, anlaşılmayan bir davranıştı. Şaşırdık. Ama hemen çözduk: Gizli telsiz istasyonlan casusluk görevinj yapmış, Yavuz'un açılmak üzere olduğunu haber vermişti. Onanmın bitmiş olduğunu sanddar herhalde. Rus gemileri en çok 23 mil yapabiliyorlar. dı. Onlar Hamidiye'yi batırsa bile Yavuz kendilerine yetişir ve öcünü alırdı. Kendi limanlarından çok uzaktaydılar. Yavuz'dan yükselen müthiş kara dumanlar, ve casusun Ruslara verdıği bilgi Hamidiye'yi kurtarmıştı. Fakat biz de, bir kez daha şunu oğrenmiştik: Ruslann haber alma teşkilâtı güçlüydü. Ancak bizim yaralı olarak sürat yapamayacağımız, belki de korunma için kazanlan çahştırdığımız öğrenilememişti. Z İngiltere'de Thatcher'in sıkı para politikasına karşı tepkiler giderek artıyor LONDRA, (ANKA) Boşbakan Margareth Thatcher'ın yonetıms geldığinden bu yana uygulamaya çalıştığı katı para politikasına tepkılerın giderek arttığı ve sonuçlerının şıddete eleştırildıği bıldırilmektedir. Bu konuda bir rapor yayınlayan İngiltere Ulusal Ekonomık ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü, 1981 yılının başından itıbaren, ingilız ekonomisıni saran durgunluğun talebı tümüyle yok etmesine yol açmadan yeni vergi uygulamalarına gidilmesıni ve katı para politikası sonucu iyice kısılan muslukların bir miktar gevşetılnvesini önermiştir. Enstitü, İngiltere'de enflasyon sorununun ücretler ve maaşlardaki artıştan kaynaklandığmın artık anlaşıldığını belirtereK hükümetin de sorunun talep yönüyle uğraşrhaktan vazgeçerek, ücretleri bir düzene getirmeye uğraştığını kaydetmiştir. Enstitü, 1980 yılına yönelik yaptığı tahmınlerde, gayrı safı yurt içi hasılanm yüzda 2 oranında azalocağını, ancak, 1981 yılında az da olsa bınâe beşlik bir artış kaydedilebileceğini belirtmektedir. Enstitü, işsizliğin 1981 yılında da artma eğilimi göstereceğini belirterek, işsiz sayısının 1930'lu yıllardan bu yana en kötü düzeyine cıkacağını ve ülkenin en önemli sorunlarından biri olarak kalacoğını öne sürmüştür. 1995'te Türkiye'de toplam iş gücü 26,8 milyona ulaşacak • DÜNYA ÇEVRE FONU TARAFINDAN HAZIRLANAN BİR RAPORA GÖRE, ÖNÜMÜZDEKİ 15 YIL İÇİNDE DÜNYADA İŞSİZLİK ARTMAYA DEVAM EDECEK.. VVASHİNGTON Dünya Çevre Fonu tarafından yapılan bir araştırmaya göre, önümüzdeki 15 yıl içinde dünyada ışsizlık, nufus ve toplam işgücü artışına bağlı olarak artmaya devam edecektir. 1965 yılından 1995 yılına kadar olan 30 yıl içinde toplam işgücünün 931.3 milyon artacağı öne sürülen araştırmada, «Toplam işgücünün artmasının yanısıra, asıl önemli olan, halen işsizlik sıkıntısı çekılen bölgelerdeki işsizlık oranının cok büyük boyutlara ulaşacak olmasıdır» denilmektedır. Fon tarafından yapılan açıklamaya göre, 1965 yılmdan 1995 yılına kadar toplam işgücü artışı Güney Amerlka'da yüzde 127 olacak ve 79.2 rnılyondan 179.7 milyona ulaşacaktır. Afrika'da yüzde 102 olması beklenen artış ile toplam işgücü 122.8 milyondan 248 milyona çıkacaktır. 1995 yılına kadar bazı ülkelerde toplam işgücü artışı şöyledir: ULKE 1965 Yılı (milyon) 199.4 0.25 7.2 2.1 0.91 49.0 1.9 1.4 14.6 7.4 79.4 1995 Yılı (mllyon) 368.6 0.38 17.0 5.2 2.0 69.3 4.0 3.5 26.8 12.9 118.9 Bu kovalamanın sona ermesinden yanm saat sonra, Hamidiye'nin makinelerinde bozukluk olması, yeniden derin üzüntülere neden olduysa da iki saat sonra yapıldığı ve yola çıkıldığı haberini alıp sevindik. Öğleden sonra Midilli ile birlikte İstanbul'a sapasağlam döndüler. Yok olmayla burun buruna kalmanin heyecanı bütun personelin yüzünde okunuyordu. YARIN: Sıkıntüı giinler HindisU Kıbrıs İran Irak İsrail Japonya Suudi Arabistan Suriye TÜRKİYE Kanada Birleşik Amerika
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle