19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
İKÎ CUMHURÎYET 22 HAZİRAN 19Tt ife! kulesine fciç bir PartsTl çYkmazrr.ış. Meğer bizim Ali ülvi. Paris'e vunr vannaz çolu&umu çocu£umu alıp Eifel'e çıktıgrauı şimdi çok plşmanım» demedi bana yıilar önce. Ünü dünyayı tuttnuş bu kuleyi küçumsemek Parislinin kendini be&enmişliğidir elbet. Yabancüar içindir bu kule. «Paris, en iyi Eifel'den görülen Paris'tir» sözu Ue Paris'li, «Şu kuleyi görmemek için ona çıkmaktan başka çare yok» demek istiyor. Ancak bugun Paris'te Parisliyi bulmak oldukça zordur. Dediklerine göre, Paris'in yan halkı yabancı imiş; zenci^ ler başta olmak üzere, Cezayirliler, Tunusluiar, îtalyanlar. Çinliier, VietnamUlar, Ermeniler. sonra Turkler Paris'in yerb halkı durumuna gelmişler. Bir otobuse, metroya binseniz, yolcunun aşagı yukan yansınuı zenci olduğunu görürsünüz. Osmanh ailesinden Fevziye harumla konuşurken. «Bu kadar zenciye Kara Afrika'daa başka bir yerde rastlanraaz her halde» diyecek oldum da, beni: «Bir de Nevryork'u görün!» diye yamtladı, «Beyazdan çok zenci vardır orada.» Madem zencilerden açtık, onlarla sürdurelim konuyu. Bir göziemimi söyliyeyim: Burada zencilerin birbirlerine hiç bakmamalan beni çok şaşırttı. Düşunun, kalkmışlar, uzak bir anakaradan buralara dek gelmiş ler, sokaklarda karşılaşınca birbirlerine «Ne redensin?» diye sormalan gerekmez mi? Sormasa bile bunu aklından geçirmez mi? «"Yahu, amcam olmasm bu!» demez mi? Oysa hiç oralı olmuyorlar. Sorunu çözmek için, biz beyazlann da birbiriraize merakla bakmadığımızı düşündüm. Ama rahat ettirici bir düşünce değil bu. Diyeiim Zaire sokaklarında bir beyazla karşılaşsam. duraksamaz mıyım? Uganda'da, bir otobüste. yamm daki beyaza nereli olduğunu sonnaz mıy)m? Belki de zenciler bütün dünyayı kendilerinin sayıyorlar. Konumuzun çözümünü başka yerde aramahyız; biz bütün zencilerin birbirlerine benzediklerini sanıyoruz. Oysa beyazlar arasmdaki durum gibidir onların arasındaki durum. Kaç çeşit beyaz insan varsa, onca zenci çeşidi var belki de. Zamanla anlıyorsunuz aynntı aynmlannı. Kara soydan olanlar, kap karadan sütlü kahveye doğru sayısız ararenkler gösterirler. Bir dudagı yerde, bir dudagı gökte olanlar başka, topuklan beyaz, gözlerinin içi benekli. saçlan düze yakın olanlar başka. Saçtan açılmışken söyliyeyim, künı zenci kızlannın saç örgüleri (saç tuvaletleri) E PARİS'TE YABANC1LAR Melih Cevdet ANDAY beni gerçekten çok düşündürdü. Zenci sacınm ne denli sık ve kıvırcık olduğunu bilirsiniz. Bu saça düzen vermenin oldukça düz olduğunu söyleyebilınz. Ama bakın zenci kızları ne yapıyorlar: Saçlarını yirmi dört tutama aymyor ya da ayırtıyorlar cnce: arkasından bu tutamlan »ikişer ikişer örüyorlar. elde on iki örgu kalıycr. Bunları iyice gererek birbirinden aymyor ve kaldırıyorlar. Oyle ki. alından tepeye, enseden yukan doğru, zenci kızın başı. dağlarda ağaçlam.>ı îçin hazırlanmış teraslan andırıyor. Bunuı hangi usta berber becsrir. şaşarım! Şunu eklemeli kı. zenciier gururlu insanlardır. bundan ötürü beyazlarda bir aşağüık duygusu bi'e uyandırdıkian oluyor. Bunu bir otobüsteki beyaz kızın. karşısında oturan zenci kıza hayranlıkia baktığını görünce anladım. Zenci kız çok güzeldi. bir zenci çiirinde yazılmış oldugu gibi. yarı açık goğusieri gölgeli idi... Sonra da çok zarifti bu ki7.. elinde luttuğu güzel ciKlı Fransızca kitabın üzennrien sol elini oylesine sarkıtmıştı ki. benim diyen sinema artisti beceremez. Bu elin uzun parmaklan pembe dizlere dogru uzamyordu. Biliyorum, bütün bu yazdıkiarım gene de zenciîeri yadırgadığımızı gostermekten başka bir şeye yaramaz. En iyisi bütün bu göziemleri bir yana bırakmaktır. Bir zamanlar İ. Cocteau şu güzel şiiri yazmısti: Lenegre. dont brillent les dents, Est noir dekors. rose dedans. Moi je suis rföir dedans et rose. Dehors... 'Dişleri pariayan zencinin dışı kara. içi pembe Benım ise içim kara. dışım pembe...) Ziya Gökalp, Türk dıli konusunda yazarken «kara» i!e «siyah». «ak» ite «beyaz» sözcükleri arasındaki aynm üzerinde durur. Amacı «kara»mn • siyah» ı. "ak»m «beyaz» 1 karşılamadığmı tamtlamaktır. Haksız da sayılamazdı doğrusu. Ama zamanm ne yapacağı önceden kestirilemez ki... Csteîik d:l kurallan, doga yasalarma benzemez elbet. Bakm, bugün «Siyah Afrika» değil de «Kara Afrika» diyoruz artık. Bundan hiç de hakaret anlamı çıkanlamaz. Uzak Doğu'dan gelmiş olanlar. hep gülümsedikleri izlenimini uyandırıyorlar. Gerçekten gulümsüyorlar raı. yoksa yüzleri doğuştan mı öyle? Çıkaramadım. Şunu söyleyebilirim ki. tümünde Bati uygarlığını yad;rgar bir bakış buldum sanki. Belki de bu gözlemim, eski doğu uygarhğına karşı duyduğum korku kanşık saygıdandır Hiç bir zaman gereğince anlayamamış'.mdır Uzak Doğu'yu. Eski Çjn kültürü çok etkindir. fakat yaşamın dışmdadır sanki. Çin. yemeği ile şaşntmış Batı'yı. Yemek deyip de geçmeyin, uygarlığm ba^lıca gostergelennden biridir yemek. İyi yemek. düşünülmüş, uğraşılmış yemek, en başta yerleşikliği, tanmı. bahçeciliği, bol vakti. dil beğenisini. sofra kurmayı, birlikte yemeçi gerektirir Uygarlığm koşullan değil midir bunlar! (Ahmet Vefik Paşa, Bursa'da vali iken. ye^leş^irmek istedisi göçebe boylann evlerden kaçtıklannı gorunce bastonunu alıp kovalamıştı onlan.) Bizim mutfağımızın çeşitliiık kazanması. sanırım. İmparatoriuktan sor.radır. Ama padişahlar tek başlanna yerlerdi Topluca yemeği. demek ki Eofrayı. Abdülazız'le başiat.abileceğimizi sanıyorum Kadın ise sofraya Cumhuriyet'ten sonra oturdu. Bir Hintli'nin evine akşam yemeğine 5d)k. «?J Paıisîi idi evsahiblnln, sflrekli burada yasıyorlardı. Yer sofrasında oturduk, tadına doyamadığım bir Hint yemeği yedik ki, çeşitli baharatla (kimyon tohumunu söylemeden geçemeyeceğim) piş' miş tavşandı bu. Yağsız pirincin üzerine bu bol salçalı etten konuyordu. Yemek su^LSinda teypten Hint müziği dinledik. Bu müzik Batı müziği idi, Londra flannoni orkestrası çalmış. demek ki armonize edilmiş, Batı çalgılanna göre orkestrasyonu yapılmış bir Hint melodisi idi. Arada yalnızca bir Hint enstruınanı ses veriyordu. Fakat bu parçayı izleyen müzik. sadece melodiden, baygın, uzayan bir melodiden başka bir şey değildi. İkisi arasındaki ayrımı anlamakta güçiük çekmediğimi söyliyeyim. Çünkü bu serüveni biz de yaşadık. Evsahibimiz. ikinci parçanın klâsik müzikieri olduğunu söyledi. Burada «klâsik sözcuğünu ne anlamda kullandı. anlayamadım. Öğrendim ki, notasj yokmuş bu müziğin. Evinde Fransız eşi ile ülkesinin eski kültürünü yaşayan bu sarıkh Hintli, dışarda tam bir Avrupalı idi, Ingilizce ve Fransızca konuşuyordu. Söylediğine göre. İngilizce olmasaymış Hindistan'da insanlar birbirlerini anlayamazlarmış, o kadar çok dil varrruş çünkü. Bızimse Türkiyedeki yaşamımızla, Avrupa'daki yaşamımız arasında hiç bir aynm yok. Kendimi yabancı bir kültür içinde bulmadığım gibi, ulusal kultürümden uzaklaşnuş da saymıyorum. Yere bagdaş kurma gereRsemesini duymuyorum. Doğrusu. cağdaş, uygarhğa yabancı bir ulusal kültürümüz olmaması beni yadırgatmıyor. Ulusal kültürler, çağdaş uygarlık içinde birer renktirler Başka bir evde. kucağmda küçük bir CGcukla, ut'ak, çok ufak bir kız gördüm, meğer anne imiş o ufacık kız. kendini göstererek, «Kamboç. Kamboç» dedi. Kocası Kamboçyada savaşta kaybolmuş. Ama bu zavallı anne umutsuz değildi, «Gelecek bir gün...» diye düşünüyormuş. bekliyonnuş kocasını. Çocuksa giılüyordu boyuna. Kamboçya nerede, Paris neresi! Avrupa parlamentosu için seçim savasımına giren Paris. bilmeden, belki istemeden. dünya halklarının başlıca konak yerlenndcn bıri olmuş Yalnızca Paris mi. bugun Fransanın her yerinde yabancı işçiler var. bunlann aıleleri. okuma çağmda çocuklan var Nerde okuyor bu çocuklar. ne öğreniyorlar? Başka bir yazımda bu çok cnemli konuya değineceğim.. İster İstemez... asan Ali Ediz. Rusça'nm önemli klasikîerini |Türkçeye çevirmiştir. Bu konuda guçlükleri nasıl yendiğini. rahmetli kendme özgü konustaasıyla aniatırdı. Bir öyküsünü hiç unutmam. Gorki nin bir yapıtında «gayri ihtiyari» deyimi geçiyormuş. Kitabın ilk çevirisınde Ediz, deyimi olduğu gibi kulianmış. Ne var ki yülar geçiyor; kitabın yeni baskılan yapılıyor, bu arada dilimiz Türkçeleşiyor; Osmanh kalmtüan temizleniyor. Hasan Ali ne yapsın? «gayri ihtiyari» nin yerine ne kullansın? Arayataraya günler geçer; Ediz bir türlü sorunun yanıtıru bulamaz. Ama bir gün tramvayda bir konuşmaya kulak misafiri olur. Yolculardan biri yanındakine der ki: İster istemez atlayıverdim.. «İhtiyar» Arapça kökeniidir, «seçme» anlamına gelir; gayri ihtiyari, «ister istemaz» «ehnde olmayarak» demektir. Hasan Ali Ediz düşüne düşüne bulamıdığı yanıtı yaşamdan çıkanr. • Boyalı basından çığlıklar yükseliyor: Nasıl bu hale düştük?. İşte size bir soru. Ecevit yüzünden mi düştük? İşleri berbat eden başımızdaki beceriksiz hükümet midir? Yoksa komunistler mj Türkiyeyi 18 milyar dolar borçlancırdüar? Solculuk yüzünden mi pahalılık artıyor? Emekli Gıyasettin Bey bir araba airnış. Benzin çıktı yirmi liranın üstüne. Yedek parça ateş pahası. Sayın eşi Muhterem Hanımı da yanma aian Gıyasetlin Bey, eskiden arabaya atlayıp hayatın tadmı çıkarıyordu. Şimdi ne oiacak? Böyalı basında yayınlanan bir kocaman fotoğrafta boy gösteren karı ko' ca yakınıyorlar: Bize bir arabayı çok gördüler... Acaba bir arabayı Gıyasettin Beye çok gören kimdir? Işte size bir soru daha. Sorolan çoğaltmak olasıdır. Sorular, sorular, sorular... Halk bu hale nasıl düştüğümüzü tartışıyor. Şimdilik çoğu zaman aidatıcı yanıtlarla oyalanıyor. Ama ister istemez sorulann gerçek yanıtları öğrenilecek. Çünkü yalanı sürdürmek kimsenin elinde değil. Gıyasettin Beye anlatacaksınız: Çok saygıdeğer Gıyasettin Bey; siz emekli ikramiyesiyle bir araba aldınız. Helâl oisun! Ama sizi bu yola sürükleyenier iyi bir iş yapmadılar. Sizi ve sizin gibi)eri bu yola itenler. Türkiye'de kentler arasmda demiryolu taşımacılığını yok eden. kent içinde kitle ulaşımını yıkan. enerji politikasını petrole bağlıyan, ve dışa bağımlı iç sömürüyü hızlandarıp sürdürmek isteyenlerdir. Aldatılduıız. Şimdi işler değışti. Çünkü 1970te kapitalizmin büyük bunahmı başladı Bunaîımdan doğan çelişkiler ortasında OPEC petrol fiyatlannı yükseltti. 1973'ten bu yana bir varil petrolün fiyatı 810 katına çıktı. Iran devrimi üstüne tüy dikti. İran'da taht yıkıldı, taç yere çalmdi; ve ABD'de benzin istasyonlannda kuyruklar uzadı. benzin kameye bağlandı. Olaylann tümü birbiriyle bağıntıh... Eh, şimdi Gıyasettin Beyle Muhterem Hanım, «ister istemez» OPEC nedir? Kapitalizmin bunalum nedir? IMF nedir? Dünya petrol düzeni nedir? Iran devrimi nedir? Kitle ulaşımı nedir? Sorulannm yanıtlarmı öğrenmek zorundalar. Belki bir süre yalan dolanla aldatılabilirler: « Ecevit geldi, böyle oldu.» Enayilik parayla değil ki! Aptallık dövizle degil kı! İsteyen Süleyman Beyj yeniden deneı, öğrenir. • Ne diyor Stöeyman Bey: . , . . . , . . CHP demeK karne demektir.» * " ' ~ Benzin ABD'de kameye bağlandı. Acaba ABD'de muhalefet böyle konuşuyor mu? Daha dogrusu böyle konuşulabilir mi? Süleyman Bey hükümeti bırakırken Türkiye «70 sente muhtaçtı»; şimdi 1 milyar 450 milyon dolar borç buldu. Bu paranm paylaşınu büyük kavga oluşturuyor. Kavganın içindeyiz. Herkes kavgada kendj payuıa düşeni ögrenecek... Elinde olmadan ögrenecek, ister istemez öğrenecek H Sıfırları atmah OKTAY AKBAL Evet Hayır 1934 yıltno olt bir cmuhtıro»... Yok, o bıldlğinlz slyasol lceriklt <muhtıra»lardan değü! Bu, bir defter, Dir not defteri... Totn kırk beş yıl öncentn yonsırnasını gördüm o eski deflerde. Memleketimlzde ne kadar nufus var? sorusuna şu yonıt verilmiş: «Memleketimizde 6 milyon 563 bin erkek, 7 milyon 843 bin kadın olmaR üzere 13 miîyon 468 bin İnsan vardır. Tahrlrdsn beri bu miKtarın iki milyon derecesinde yükseldıği tahmin «düıyor.ı 1933te tOn yılda 15 mflyon genc yarottık her yaştan» dizeler^n! 6öylerdlk. d«m«k birazcık obartma İmiş! Defterden bu konudaki bilgileri aktarıyorum: «Türkiys'de klm murabbaına 17^ adam düşmektedir. Nüfusun en kalabolık olduğu vilayet İstanbul'dur. istanbul'da kılometre boşına 144.9 adam düşmekteöir. Memleketımizde nüfus kesafeti en az olan yer Hakkari vilayetidir. Burada klm. murabbaına 1.6 adam düşmektedir.» Evli bekâr dul soyısıno gelince. tNüfusumuzun yüzde 48.58't bekâr, yüzde 42.27'si evli, 8.53 dul. yüzde 0 58 boşanmış, 0.04 meçhuldur.» Bu «mechul» ne demek anlayamadım! Nüfusun coğu genç mi, yaşlı mı? cYüzde 48.06'sı yirmi yaştan küçük, yüzde 46.52'si yirml ile altmış yaş arasındo, yüzde 5.29'u altmıştan fazla.» Okuma yazma cranı lUmum nüfusun oncak yüzde 8.16'sı okumak ve yazmak bilir. Kadınlar arasında okumak ve yazmak bılenler yüzde 3.67. erkeklerde yuzde 12.99'dur.» tMuhtıra» yazarı bu sayıları pek az bulmuş olmalı ki. şu sözlerl hemen eklemiş: tTurk harflerinin kabulu üzerine bu nisbet şayanı hoyrat bir derecede yukselmiş olduğuna şüphe yoktur. Yeni bir tahrirde büyük Gazi'mizin bu eseriyle nelere kadir olduğunu çok beliğ bir şekilde anlayacacağız Şimdiden bu miktarın yuzde elliyi çok geçmiş olduğunu söylemek hic mübalağa olmayacaktır> Bilmem bugün, hani 1979'da nüfusumuzun yüzde ellisini çok mu gecti gerçekten okuma yazma bilenlerin oranı? İMerin nüfusuna gelince. Birkaç büyük ilîn nüfusunu vereyinr. İstanbul 794 bin, Ankara 404 bin, İzmir 526 bin. Bursa 401 bin... Bunlar tüm il nüfusu. Bugün yalnız bu illerin kent nüfusu bile bu sayıların cok cok üstündedır... Gelelim vapur ucretlerine... İstanbufdan Mersin'a birinci mevki 21 lira. Trabzon'a 17 llra, İzmir'e 14 liro... Sürer gider bu tur sayılar, onımsatmalar, gecmişin ve bugünün gerceklerini yanycna getirmeler... Ne olacak yani, bizjm çocukluğumuzda da Sultan Harrtit döneminin "ucuzluğu" dillerden düşürülmezdi. Beş paralık peynir beş paralık ekmekle karın doyumKik olasıymış o zamanlarl Eski dönemlerin mutlu günlerini yaşatmak vazgecilmez bir atışkonlrktır. Özlemin güzeiliği. tadı var do ondan... Yaşorn durmadan yükseHyor. Parasal yönden... Yokso yurttaşın yaşom düzeyl durmodan oşağı iniyor. Çoğalan yainız 'sıfır'tar!.. Paronın değerl bu sıfırların artması oranında düşüyor. Cebimızdeki paranın değeri boyuna inmekte... Bir yandan yükselme bir yandan inme olgusu yurttaşlan kopkoyu bir umutsuzlüğa itiyor. Hani vergi yasaiarı cıkacaktı? Asgari ücretten vergi kesılmeyecektJ? Gereıksinme maddelerinin fiyatları sıkı kontrol altında tutulacak. her Isteyen keyfince arttırmcj yaparrtoyacaktı! Hic biri olmodı. Geccn gürt B. Felek «Biz de De Gaulle'ün yaptığını yapalım. sıfırları atalım> diyordu. Bir bir tek sıfırın sitinmesinden vano. Bugünün bin lirası olacak yuz tira. Yüz bin lirası on bin. Bir mllyonu yuz bin.. Kendimizi aldatmak tan başka bir işe yarar mı bilmem! Oldu olacak iki sıfır süsek! Bir mtlvon olsun on bin, on bin olsun yuz, yüz olsun bir... Fransızlar öyle yapmışlardı. Yüz frank, bir yenl frank haline getirilmişti. Uzun zaman alışamadılar bu yenl franga, eski frankla yaptılar hesaplarını. onon beş yıl sonra unutuldu bol sıfırlı eski frank... Ama blzde ne olur bilmem. Haydl siz bir ya da iki sıfır sildiniz, ya karşınızctaküer bunu benimsemezse! Aylıklan iki sıfırı silinmiş oiarak beş bin değif de elli liro olarak aldınız. Bir de bakr t:ruz bakka!. manav 'banc ne demiş' bırakmış sıfırlcrı ye ti yerinds. Nasıl olso kontrol vok, Inceleme vok, cezaiar da hele sıfırlar da atılırsa beş on kuruşa inmiş, kim aldırış eder!. Sıfıriarı ataiım, lyl flüzel. Ama 'sıfır* olan yönetlclieri, yönetici olmok heveslilerini de atahm toplumsa!, siyasaı yaşamdan dışan... Sıfırlorı kökünden temizlemek gerekir. Sıfırın her turiusünu... Eski cep defterlerini karıştırmok. insanı yenl izlenimlere götüruyor, zamnn zaman yapmalı, dünu bugünü karşılaştırmalı... Bir avuntu oluyor hic imilerince torıh, «sınıfların sürekli bir savaşımı» olarak tanımlanır. Kimileri de bu göruşü yadsırlar. Ama bu görüşü vadsıvapların do yadsıvomadıkları bir husus var dır: S'nıfiardan söz edllse de edilmese de, tarih boyunca süregelen iki savaşım vardır ki; bunlar, «insanıninsanlo» ve cin sanındoğayla> olan savaşımlarıdır. Belki buna. «insanın kendisiyle olan savaşımıs da katılabilir, ancak biz bu kısa deneme cercevesinde pslkclo|ik cözümiemelare gırişmek nlyetinde değil;z. K Siyaset, İdeoloji ve Inanmak Üstüııe İDEOLOJİNİN DOĞRUSU YA DA YANLIŞI OLMAZ. HER İDEOLOJİ ONU BEN'tviSEYEN İÇİN DOĞRUDUR. ANCAK İDEOLOJİNİN ÇAĞDAŞ YA DA ÇAĞ DIŞI OLDUĞU BELİRTİLEBİLİR. *•• İnsanıninsanlo savaşımının temel nedeni ekonomiktir. iktisot. «kıt kaynaklann sınırsız gereksinmelsr karşısında optımum dağılımmı» amaçlasın istediğı kadar; istenildiğı kadar kocaman kitaplar yozılsıo bu konudc. Nerede yapılmış, nerede yapılabılmış «optimum» dağılım? Belki Ütopya'da, belki de Cennefte. Oysa ki. ihtiyar küremizde kaynakiorın dağılımı bambaşko kurallarla yapılmıştır, yapılagelmektedir ve bundan sonra da yapılacck gibi gorünmektedir. İnsanıninsanla olan savaşımının kurallarına csiyasel> dlyoruz. Yani tkıt kaynaklardan kendileri adına maksimum yarar sağlamak» isteyenlerin, aynı beklenti içinde olan öbürleriyle tkapışmalarının» kurallan. Peki insanlar bu savaşımlarını tek, tek mi yürüteceklerdir, yok sa kendilerine «ortak çıkarları olan ve benzer yaşam koşullarıni paylaşanı yandaşlar mı arayacaklardır? Yandaşlar aramatorı herhalde daha akılcı olurdu ki, zaten tarih boyunca bunu gözlüyoruz. «Ortak çıkarları olan ve benzer yaşam koşullarını paylaşan Insanların» oluşturdukları gruplara tsınıf» demeseniz de olur... Demek ki siyaseti, insanıninsanla olan savaşımının kuralları olarak tanımlarken h çeriğini de belirlemiş oluyoruz. Bu çerçeve içinde siyaset insanın doğa ile yaptığı savaşımın sonucunda ortaya çıkan «hasıla»nın paylaşımı Için yapılan örgütlü bir savaşımdır. Sürekli olarak «savaşım» sözcüğünü kullanmamız, «savaşı sözcüğünü cağrıştırıyor, ancak bu yanıltıcı olur. Hic kuşkusuz savaş siyasetin en katı, fakat en son aracıdır. Savaşa gelene dek kullanıiacak bir sürü savaşım araçlan vardır; İkna, tehdit. aldatma, satın alma, bağımlı kılma, belirli bir yönde eğitme ya da, belirli bir yönde bilgisiz bırakma, minimum bir rahatlık sağlama, ic ve dış löcüılerden koruma vb., vb. Oysa özunde amaç aynıdır. ABD'nin Hiroşima'ya atom bombasını atmasıyla, savaş sonrasında Joponya'yı kalkındınmak istemesi arasında hic bir amaç forkı yoktu. Sadece dış politikanın farklı araçlon kullanılmıştı. İc politikada daha da değişik araçlar kullanılabılir elbette. Örneğin egemen bir sınıfın üyelerı aynı partide örgütlenip savaşım vereceklerine; farklı partilerde örgütienip, sırasında Meclislerde tsiiletokatı biribırlerine girerlersâ, öbür sınıfların üyelenne cyürekten destekleme» dışında yapacak ne kalır? Hele bir de «sınıf temeüne dayancn» siyasal örgütienme yasaklanırsa!.. «îcşizm» ise, ancak cağdaş bir doktrin oiarak değerlendirilse gerek Üikernize bu acıdon bir göz attığımızda, doğrusu istenirse elıtclığin salt faşizme özgü olmadığını söylememiz gerekir. İşcl sınıfım temsilen ortaya çıkan ve bu temsil yetkisi ckendinden rnenkui» lâfazcnlar, iyice tadını kocırdı artık. Sırası gelmişken burada bir hususu daha vurgulamak isterim. «Cağdaş» demek; muüaka iyi, doğru vb. demek değil elbette. Ancak cağdaşın bir özelliğl var: Moda olması. Her yeni ideoio|i. tarihsel olarak haklıdır ve bundan ötüru heyecan vericidir. Ancak bu soyut heyecan. özunde yaşamdan kavnaklanmadığı icin. savaşıma zarar vermekten başka bir şev getirmez. (Bir de bu heyecanın çığırtkanhğını yapana dehşetli bir zevk verir.) •*• Icinde vaşadığımız toplumda şöyle başımızı çevlrip etrafımıza baktığımız zaman bir dJzl trajikomik olaylar gözlüyoruz. Pobucunun altı delik, yanaç bir delikanlı sırasında «emperyalizme satılmış» olabiliyor da; o emperyalistlerin okullarında okumuş, ömürlerlnin önemli bir kısmı o emperyalist ulkelerde gecmiş, yaşamında mlnibüse binmemiş, fabrikadan Içe ri adım atmamış. kilo vermek endlşesi dışında aclrk çekmemiş kimi «seckinler». antlemperyalist geçinebiliyor. (Sözumüz bilimsel olarak bunu tylce lcine sindirememişlere değil elbette.) Gerekce de hazır: «Efendim, sosyalizm demek boilukta denge demektir.» Lâf bu.. Kaldı ki; bu lâf 1 başkolorı da sık, sık kullanıyor. Hem de sos yalizme gecegündüz sövmekten fırsat buldukca. Bir Işçinin bir aylık ücretlnl bir akşam yemeğinde harcayan kişl, hangi dünya görüşünden yola çıkarak işcl sınıfının ideolojisini benimseyebilir? Bir sınıfın ideolo|isine inanmak, ancak o sınıfın yaşam koşullarını benimsemekle mümkün ve haklı olur. Bu durumda herkes içinde olduğu sınıfın Ideolojisini mi benimsemek zorunda. Örneğin bir öğretmen, fabrikaya işci olorak mı girecek? E!belte değil. Olayı geniş bir acı altında incelersek fabrikadaki işciyle, öğretmen ya da belediyedeki memur, ya do suboy arasında özde bir fark yoktur. Bunlann hepsi değişik niteliklerdeki emeklerini belirti bir ücret karşılığında satmaktadırlar. Bizim sözümüz sermaye ve bunun uzantılarınadır. Burada şu soru da akla gelebiür: Burjuvazinin ideolojisini benimseyen İşci yok mu? Dolu! Fakat burjuvaziye özenen ve ideolojisini savunan emekçl sadece gulunctür ve gene burjuvozinin aşılamış olduğu bu hastalığı yenecek sınıfsal dinamizme sahiptir. Ovsa moda olduğu İCİn ve züppetiğinden proletaryaya özenen burjuva, gülünç olduğu kadar zavallıdır ve «orijinalite» diye savunur görundüğü proletaryanın kovalomasıvla meydanları terkedip, kendl smıfı İçinde tarihsel yazgısıyla başboşa ka'maktan başka seceneğ! yoktur. (*) Ben bu denemey! kimsev'i düşün*rek yazmadım. Bu bakımdan aiıngan kimi dostiarımı öncelikle uyormak isterim keslnlikle si7!erl cnlotmıvorLjTi Belkl de bir tur günah çıkartıyo rumdur. T A Doç. Dr. Toktamış ATEŞİktisat Fakültesi Öğretim Üyesi uzerinedir, ne kadar süreliair ve nelerin pahasınadır; bu ayn bir sorjn. Ancak her şeye karşın siyaset «ince bir iştir».. Siyaseti neyin beürlediğinı sorarak, toplumdokı alt yapıüst yapı ilişkilerine girmeyeceğiz. Belki bir başka denememizde de bunu konu ederiz. Şim dı bir parça da ideoloji üzerinde duralım. İdeoloji kimilerine göre «trir fil», kimilerine göre de besbelli «bir deve». Ama pek çok ki şi üç aşağıbeş yukan şoyle bir tanım etrafında birleşiyorlar: ideolop kişinin dünya görü şünun, genel felsefesinin; kafasında sistemleşmiş ve bütünleşmiş şeklidir. Ancak tanım bu şekliyle oldukça yetersiz. Her şeyden önoe, ideoloji yi kişiierin kafasındaki düşüncelerin yansıması oluşturmaz; nesnel olarak bellrlenmiş bir Ideolojl kişilerin genel felsefelerir» ve dünya görüşlerine yan sıyıp özümlenince, kişinin Ideolojlsl olur. (Burada «nesne! beürlenme» deyince alt yapıüst yapı meseiesl bir daha çıktı karşımıza. Ama biz bu tuzağa gene düşmeyeceâiz.) Tarih boyunca ideolojilerin Insonlığın dönüm noktalarında, yeni sınıflann oluşmalan sı rosında ortaya cıktığını göruyoruz, Ancok yukarda da degindiğimiz gibi, hic bir Ideolo|i, «alim» bazı kişilerin ya da düşönürlerin kafcsından kaynaklanmaz. Gökten zenbiile de Inmez. İdeolopler değişen sos yoekonomik koşulların kacınılmaz sonuçlarıdır. Ama bu sonucları «bırisı» kaleme alır. İdeolojiler coğu kez «lafa» dönüktür. Kimileri ise bu ideolojiieri «eyleme» dönük olacak bir şekilde ysniden kotarırlar. Buna «doktrın» demek ©ğilimin deyiz. ideoloji değişen bir dünyanın açıklanması ve tanımianmasıdır. Doktrin ise bu değişimin kurallarının konulma sıdır. ideoloji siyasal bir kavramdır. dünyayla ilgilidir, son aşamada amacı ekmektir. Siyasal içeriği olmayan bir felsefe ve > düşünce Ideoloji olarak adlan dtrılamaz. Ayrıca ideoloji sosyoekcnomik düzenle ilgill bir inanc. düşünc© olmok zorundadır. İdeolojinin cdoğrusuı ya da tyanlışı» olmaz. Her ideoloji onu benimseyen lcin doğrudur. İdeolojinin tiyisi» ya da «kötüsü> de olmaz. Her ideoloji ciyi» olduğu kadar «kötü>. «kötüı al duğu kadar da «iyiıdir. Ancak ideolojiler «çağdaşı ve tcağdişı» olarak ayrılabilirler. Örneğin libsralizm 18. yüz( vı'da yeni yükselen b r sınıfın, buriuvazinin ideoloüsi olduğu için o dönemde cağdaştı. Aynen «ulusal bağımsızlığın» emperyalizme ve sömürgeciliğe kcrsı savaşım döneminin, yani günümüzün cağdaş ideoloiisi o! duğu gfbi Hic kuşkusuz «sosyalizm» de yuz elli yıldır cağdaş bir ideoloji. tElitci» ya da «seckinci» ideolojiye davanan MİTİNGE ÇAĞRI Tüm Emekçi Halkımıza Hizla derinleşen ekonomik ve politik bunaîımdan uikemizi çekip çıkarabilecek tek guç olan işçi sınıfıtnızın, emekci halkımızın, tüm ulusal. demokratik güçierin örgjtlu savaşımını yukseltmek için: KOCAELİ YÜRÛYÜŞ ve MİTİNGİNE KATILAL1M! YER : Izmit Anttpark GÜN : 23 HAZİRAN 1979 SAAT : 15.00 TOrklye Maden!ş Sendikası BANKSEN BAYSEN Genel Merkezi Genel Merkezi Genel Merkezi TEŞEKKÜR Ameliyatımı boşarı ile yapan ve yakın ilgilerini her on gördüğüm Göztepe S.S.K. Hastanesi kıymetli operatörlerirıden Sayın Orhan Arıkan'a ve tüm ortopedi servisi personeline en içten teşekkürü bir borç biiirım. GÜLESİN CAĞIN (Cumhuriyet: 5006) dış tioaret müdürü ve dış ticaret memurları •Merkezi îstanbul'da bulunan büyük bir sanayi kuruluşu doğrudan Genel Müdüre bağiı olarak çalışacak çok iyi İngilizce bilen (ikinci dil bilmek tereih nedenidir) ithalat ihracat konularında deneyim sahibi mevzuatı yakından tanıyan askerliğini yapmış seyahate engel bir durumu olmayan pazar oluşturma çahşmalarına katıîabilecek genç, dinamik, temsil yeteneği güçlü arıvor. îlgiîenenlerin ayrvntıh özgeçmişlerini ekleyecekleri ve talep edecekleri net ücreti beltrtecekleri bir mektupla Esin Ajans, Şişîi, Halâskârgazi Caddesi, Çıftkurt Apt. 368J23 htanbul,,adresine basvurmaları rica olunur. •+• Slyaset salt bir savaşım da değildlr. Kimilerine göra bir «uyum»dur. Ama bu uvum r» HEDEF, OEV BİR DENİZ GÜCÜ! TÜRK DONANMA VAKFINA YAPACAĞINIZ YARDIMLARLA BU HEDEFE ULAŞABİLİRtZ. Başvurular kesinlikle gizli tutulacak ve tümü cevapiandırılacaktır. (Esinj|cns: 1 S SJ 4996
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle