23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1x1 atınmlarıru blr Ulkeflen btşta blrlne kolaylıkla aktarabilen, emek maliyetinin ucuz olduğu ülkelere yatınm yapmayı yeğleyen, gittikleri ülkenln yasalarına. göze batar şekiide aldırış etmeyen ya da yasalarla özel olarak korunan, üstelik ülkelerin siyasetinde nzli acık rol oynamayı görevleri arasında sayabilen işletmeler döneminde yaşıyoruz. Çok uluslu şirketler deniyor bunlara. En yalın taruma göre çok uluslu şirketler (ÇUŞ), en az iki lilkede Uretim olanaklan bulunan girişimlerdir. Genellikle ÇUŞ denince, halkın gözilnde yabancı, oUgopolcütekelçi özellikleri taşıyan, stratejik açıdan önemll .bir pazarda egemen olan çok büyük işletmeler anlaşılır. CUMHURİYET 23 TEMMUZ 1977. Y OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Çok Uluslu Şirketler Çemberi Doç. Dr. Rıdvan KARALAR Esklşehir İ.T.I.A. Öğretim Üyesl VB 5bün>ri Hollandft, îtaly», îsviçre ve Avustlalya kökenlidir. Eu şirketlerin en büyüğü General Motors'dur. (Çok uluslu şirket kavramından ne aıdaşıldıgı tartışması nedeniyle Japonya kökenli Mitsubishi kümesi gözönünde tutulmamaktadır. Oysaki, Mitsubishi kümesi, öme. ğin 1972 yılında 40 milyar doları aşan satış yapmış, dünyanın en büyük örgütüdür. Saüşlan General Motors'dan °«25 oranında. daha fazladır). General Motors'un yarattığı net gelir, dünyadaki 14 ülke dışında kalan 100'ü aşkın ülkenin tümüniln ulusal gelirinden daha büyüktür. Uailever ştrketince yaratılan net gelir de 80'den fazla Ülkenin ulusal gelirini aşmaktadır (1). Bu şırketler yatırınalannın dörtte birini gelişmiş ülkelerde yapmışlardır. Bu yatırımlar çoğunlukla imalat sanayiinedir. Az gelişmiş ülkelere yapılan yatınmlar ise, genellikle dayanıklı tüketim maddeleri ve ara malları ile dayanıksız tüketim mallandır. 1960 yılında ÇUŞ'lann ABD'ye sagladığı gelirler, bu şirketlerin toplam yatınmlanm 700 bin dolar asarken, 1970 yılında bu fazlaiık 1.6 milyar dolar olmuştur. tngiltere'de hazırlanan bir rapora göre, İngiltere'nin ülke dışmdaki ÇUŞ'lara yaptıgı yatırım, İngiîtere içinde gerçek leştirilseydi yarı yarıya gelir kayoı olacaktı. Amerikan kökenli ÇUŞ'lar az gelişmiş ülkelerde yabancı sermayenin yarısını, Orta ve Güney Amerıka'da ise üçte ikisini oluşturmaktadırlar (Görüş, C. 3, S. 1, Ocak 1975). 3. Kapitalizmln töuslararam yayıIiTmra kolaylaştırarftk. yönetim ve paıarlama «knowhow»lannın, teknolojinin ve servetin d» yayılması, aktarılması saglanır. 4. ÇUŞ'lar gittikleri ülkede, yenı kaynaklann kullanınuna sokulması, istihdamm arttınlznası, uiusal eelirin arttırılması. ihracat türlarinin îazlalaştınlması gibi yönlerden etken olabilirler. ÇUŞIarm dallarını uzattıkları ülkeier açısır.dan kimi sakıncalarım ele aldıâımızda. daha degişik .bir degerlemeyle karşılaşırız: 1. ÇUS.'lar kârlannı en vüksece cıkarma. amacıyle, çeşitli yolları kullanarak, üretim îiyat ve kâr oranlarını dilediklerince düzenleyıp. pazarı seçeneksiz bırakabilirler. 2. Ulusal işletmelerin kısıtlı sermayeleri ve kredi olanaklan. bunların çok büyük sermaye kajTiaklarıyle rekabet edemez. ÇUŞ'lar çok hızla büyüyerek, bir ülkedeki tüm endüstriyel kesimi etkilerler ve genellikle yörel girişimi, yer.lliği ve atılım gücünü kırarlar. 3. ÇUŞ'lar az gelişmiş ülkelerde tüketim ekonomisini özendirici alanlara girerek. ülke halkına gereksiz ahşkanlıklar asılamakta, tüketıci pelirinin kullanılmasında sapmalar ve özentıler yaratabilmektedir. Öte yandan, kimi azgelişmis ülkelerde doğal kaynaklan ele geçiren ÇL'Şlar bunların ülke yaranna kullanımıru engelleyebilmektedirler. i. Vergiden kaçma. ana ışletmeden alınan hammadde ve ana malları yüksek fivatîaria ahnmış göstererek gerçek maliyetleri ve kazançları gizleme, ıthalat artısma yol açma gibi sakıncalar da yaratab.lirler. 5. Otomasyon, en çağdaş teknolojinin kullanımı. az gelişmiş ülkelerdeki ÇUŞ'lar için her zamar. geçerli değildir. Ülke yetküileri istihdam olanaklan yaratacak, bölgeye canlılık getirecek yatırımlar isteyebüirler. Aynca. ücretlerir. dü.şük olması. işletmenin ileri teknikteki donaumının çalışma ve bakım maliyetinin yüksek olması. ortalama bir teknoloji ve emek yoğun fekniklerin seçimi sonucunu doğurur. S. Ulusal endüstrideki yabancı girişimlerin yapabilecekleri tahripler karşısmda duyarlı ol Kuruluş nedenleri Şirketlerin kendi ülkeleri dısına taşarak ÇUŞ özelliğine bUrünmelerinin oesitU nedenleri vardır. ABD'de ÇUŞların kurulma nedenlerini ortaya koymayı amaçlayan üç araştırma sonıiçlanna göre, ülkelerin dış ticarete koydukları sınırlamalar ve artan rekabet önde gelmektedlr. Bu sınırlamalardan kurtulmarun en iyi çaresi sınırlayıcı ülke içinde yatırım yapmak, j a ü n m yapılan alanın devletçe korunmasını sağlamaktır. Örneğin. otomobil lâstigi imaJatçılan bu nedenlerle hızla ABD dışma yayılmışlardır. Aynca, bir ülkede belli konuda yatınm yapılmazsa, ya o ülke kendi olanaklarıyle bu işletmeyi kurar ya da bu alana başka bir yabancı işletme girer. Böylece bu pazar artık yitirilmiş olur. Bunun çaresi o ülkeye gecikmeden girmektir. Amerikan işletmelerinin mallanna karşı ülkede önemli isteğin bulunması da bir nedendir. ABD"den dış ülkelere satılacak mallann taşıma ve sigorta giderlerinin çokluğu da önemlidir. öte yandan, bir ülkede işçüik maliyetlerinin, hammadde maliyetlerinin düşük olması ve ülkenin yabancı yatırımian özendirmesi öbür nedenlerdir. Çokuluslu şirketler, başka ülkelerde birer yabancı hayır kurumu olarak çalışmayacaklarına göre, bu güdülere dayanarak ulusal sınırları aşmalannın temel amacı açıktır: Kapitalist sistemin döndiiğü «öküzün boynuzu» olan, yatınmlardan elde edilebilecek kânn en yükseğine varabilmek! Batı ekonomisindeki yerleri: 2. DUnya Savaşmdan sonra, ticaretin ve yatınmlann olağanüstü gelişimiyle birlikte serpilip yayılan bu şirketleTin öncüleri Unilever, Philips ve Royal Dutch Shell olmuştur. Daha sonra sayıl&rı ve dış ülkelerdeki yatınmlan hızla artmıştır. Sözgelimi, belli başlı Amerikan kökenli çok uluslu şirketlerin Amerika dışına yaptıklan yatırım, 1950 yılında 11.8 milyar dolarken, 1970 yılmda 78,1 milyar dolara çıkmıştır. Çeşitli ülkelerde faaliyette bulunan en buyük 100 çok uluslu şirketin 58'i ABD,'11'i Batı Almanya, 8'i Japonya, 7'si îngiltere, 5'i Fransa tnayan çok az ıılus vardır. Aynca, ÇTTŞlsnn faaliyetlerinın çoğunlukla polnik ögeleri kapsaması bu duyarhlığı daha da arttınr. Özellikle ABD hükümetleri, ABD kökenli ÇUŞ'ları pohtize etme yolunda sürekli çaba göstermektedir. Buniarm bir ülkedeki faaliyetleri, baştaki hükümsti destekleme yönünde de olsa, yıkma yönünde de olâa, ulusal ekonomideki ve siyasetteki yabancı rtenetimi, kaçınılmaz olarak. ulusal duygulan incitir. kuşkular yaratır ve yabancı yatınmlann gerçek maliyet ve gelır çözümlemesinin nesnel olsrak yapılmasını engeller. Özellıkle Şili'deki Allende hükümetinin devrilmesinde doğrudan yer aldığı kesinlikle kanıtianan Amerikan çok uluslu şirketi ITT (40 ülkede faaliyette bulunmskta, pllık satış değeri 7,5 milyar dolara ıılaşmaktadırı bu tür kuşkulann derınleşmesine yol açmıştır. Beyııeliînleller... •• nlu emperyalist Sir Cedl Rhodes, sanayileşme sür»clI I nin ortasındakl Ingilterenln sokoklarını doldurup meyU danlarını kaplayan işçi eylemlerine bakarak demlş ki: , Emperyolıst oimaK ve empen/alızmi sardürmek zorundayız. İngilizlerin dirlik ve düzenliâi icin bu gnrekhdir.» Dediğini de yapmıs Rhodes... Büyük Britanya İmporotorluğunun acımasız ve ezıcl gucüyle dalmış Afrika'ya, tepelemiş onüne cıkan zenci kabilelerlni, talan etmiş ortalığı, majesteleri hesabına ülkelere elkoymuş. Rodezya rvın isim babası işte bu RhodiStur. Gazetelerde her gün Rodezya'nın adına rastlıyoruz. 300 bin beyaz, 6 milyon siyahın tepesine oturmuştur. Bu ülkede, gerici, karanlık, rezil bir duzen geçerlidir. İşte bu rezil ülkenin bir aracısı, Türkiye'yi nurlu ufunlara uloştırmok ve gârülmemiş sanayi hamlesini gercekleştirmek için koliarını sıvamıştır. Bulavvayo kentinde Mister Anthony Hill, Bay Demirel İle Bay Ergenekonu desteklemeye kararlıdır. Türkiye'nin MC'cileri Lihtenştayn'dan sonro Rodezya'da kısmetlerinl aromaya cıkmışiardır. Rodezyalı aracıdan uluslararası tefeciye, ve belki de Arap şeyhlerlne dek uzanan bir işbirliğinin yüzde 9 faizll borç halkaları halkın boynuna geçmek üzereo"ır. Ama halk habersizdir bundan. MC'ciler bir yandan aracı ve tefecilerle işbirliğini glzlerlerken öte yandan nutuk atmaktadırlar: Büyük Türkiye'yi kuruyoruz... Edirne'den Kars'a değin milyonlarca yurttaş bu söyIsvleri dinlerken MC'nin beynelmilel tefeciye verdiğl garantl mektubu ırkcı Rodezya'nın bir bankasındaki gizli kasada kuzu kuzu yatmaktadır. * Bir ülkenin saygınlığı, o ülkede yoşayan Insanların onuru demektir. Bu onur, ulustan habersiz satışa çıkarılamaz. Türkiye'de bir hukümet nasıl kurulur? Bu sorunun karşılığı yasalarda yazılıdır, Ama yasalarda hukumet kuran kisilerin yetkilerinin sınırlı oldugu da yazılıdır. Egemenllk ulusundur. Cumhuriyet hükümetleri, egemenliği değil, siyasal iktidarı temsil ederler. jktidarın kullonılması da yasalarla düzenlenmiştir. Oysa MC'ciler her şeyi yapmak yetkisini kendllerinde görmektedirler. Acaba beynelmilel tefeciler piyasasında borç aramak. bir hükümet kararı mıdır? Yoksa Demirel ile Ergenekon un gizll girişlmlerinden mi doğmaktadırRodezya'daki aracıyla eski Maliye Bakanı arasındakl yazışmalardan tüm Bakanlar Kurulunun, MSP'nin ve MHP' nin haberi var mıydı? Büyuklükten dem vuranlar, beynelmilel tefeci piyasasında ilânla borc para aramaya nasıi çıkabllirler? Deqebllir ki: Olke ekonomisi kotu durumdadır, denize düşen yılana sarılır, borç aramak ijrunluydu. Peki, kim duşurmuştür Türkiye ekonomisinl bu kötü duruma? Dışa bağımlı carkları kim kurmuştur icerde? Kuşkulu ilişkiterle borç sağlamak yoluna başvuranlardan, yuzde 10 dolayında faizle tefecilere bağlanmayı göze alanlardan, bu iş icin komisyonculara 100 milyon dolar vermeyl bile sineye çekenlerden hesap sorulamaz mı bu ülkede? Halktan gizii pazarlıklarla beynelmilel aracılara ülkenln geleceğini Ipotek etmeye kalkışanların hlçbir sorumıı yok mudur? Borclana borçlana nereye doğru gidiyor Türkiye? Bir devletln bağımsızhğı böyle gölgelenır, bir ulusun eli kolu böyle bağlanır. • Demokrasi açıkiık rejimidlr. Ama Cepheciler kapalı ilişkilerln ve glzll anlaşmaların egik duzeyinde yürümektedirler. Borçlanaiım da nereden olursa ol«un, nasıl olursa olsun felsefesine bağlanmışlardır. İki milyar dolarlık borç öykusünun ardında cok bulonık ilişkilerin bulunmosı olasıdır. Bu Hfşkileri oylardan b«rJ yürütenler her Allatıın gunu yineliyorlardi: ., : Beynelmilel komünizm tehlikesi Türkiye'yi sarmıştır. İşte bunlar «Beynelmilel komünizm» diye bağıra bağıra Türkiye'yl beynelmilel tefeciliğin kucağına Itenlerdlr. Türkiye ve ÇUŞ'lar Ülkemizde yerl: sermayedarlarla işbirligi yapan ÇCŞIar, önemli alan'arda sermayenin yandan çogunu ellenr.de toplamışlardır. Örnefin, gıda. içki. tütün sanayiinde "o64.5, dokuma ve gıyim sanayiinde r«73,84, kâğıt sanayiinde 0b57,36, lâstik sar.3yiinde " S8.3, kimya sanayiinde 'Î.S3.4. elektrik makina ve elektronik sanayiinde '50 oranmda yabancı sermaye payı vardır. 6224 sayılı yasadar. \ararlanap. ÇUŞ'lar açısından ele alınan bu dıırumu topiam olarak incelediğimizde (1974 sonuna görei. jabancı sermayenin payı imalat kesiminde '43.94, tarım kesiminde ca51. madencilikte ° .95.85 ve hizmet kesiminde '«41'dir. Genel toplam olarak. 4.471.628.696 TL.'Iık ÇUŞ sermayesmin İ.9S2.391.105 TL'sı («1.43,08) yabancı payıdır Yararları Zârârlârı ÇFŞ'ların etkilerini değişik görüş açılarından değerlendirebiliriz. Önce, genel olarak bu işletmelerin yararlı oldugu beiirtilen yönlerinin önemlerine değineüm: 1. ÇUŞ'ların geleneksel ulusal kökenli kapitilizme, yaratıcı ve yarar saglayıcı bir gelişme getireceği ileri sürülür. Başka bir deyişle, kapıtalızmde «entemasyonalizm. sağlamak ÇUŞ'lann önemli ışlevidir. 2. Haberleşmede, ulaştırmada yenilikler ve çok geniş finansal ve teknolojik kajTiaklann birikimi ile ÇUŞ'lar kârlarını ve eylemlerinı genış bir alana aktarma olanağından yararlan:r. 17 sayılı karara göre kurulan ÇUŞ'lara ilişkin verıler oerlenememektedir. Ancak, bir araştırmada belirtildiğine göre fAET çıkmazındaki Türkiye. TSIAD. G. Uras), bu karara dayalı olarak kurulan ÇUŞ sayısı 97'dir ve bunlann 58 tane iştiraki vardır. Bu ÇUŞ'lann ekonomidekl yerintn öncekilerden aşaŞı olmadı*ı söylenebilir. Sözgelimi, çikolara. sak:z deterian ve bilgisayar V.igıtları U reten üç şırket, bu alandaki toplam cironun "Mft'mı spğlaımaktadir < DPT, Dünya Ekonomisindeki Gelişmeler, s. 54). ÇUŞ'lann Türkiye'deki gelişiminln uluslarara. sı nonmların üzerinde oldıığu (on yılda • »137.7 srrış 1 DPT'nın ekonomik rapo:'\ında belirtilmekteciir. Özellikle az gelişmiş ülkelerrie ÇUŞlann ekonomik kalkinmavia uyum sarrlaması. çoğu kez olanaksızlaşmaktadır. Daha rince sözü edilen sakıncalann çoSu şu ya da bu şekilde ortaya çıkabilmekte çUŞlann gehşmesi hem ekonomik açıdan hem de politik açıdan dışa bağımlılık çemberini daraltmaktadır. (1) DPT. Dünra Ekonomlsindrki Grlişmeler, Eknnnmik Rapor 2, Ankara. temmuz 197S, ü. 38. Geçmiş zaman ardında... OKTAY AKBAL Evet Hayır TARTISMA Asıl Uzüntü Verici Olan Cumhuriyet Gazetesi'nin 14 haziran 1977 günlü say.sınm • Tartışma» sütununda «Hekim Rüştü Ergun» imzası ile yazılmış olan Gerçekten üzüntü vericidir» başlıklı bir yazıda, Oktay Akbal'ın bir yazısına işaret edilerek, bizim Milii Kültür dergisinin I. sayısında çıkan (Ocak 1977) «Yeni bir yapma dile doğru mu?» başlık'.ı yazımız eleştirilmiştir. Tartışma ve eleştirmeyi. katkı ve üerlernenin vâzgeçilmez bfr şarn ofctzaman saygı ile karşılamışızdır. Ancak, tartışılan konuya gerçek bir katkıda bulunabilmek için önce iyi niyetli olmak, sonra da eî atılan konu üzerinde yeterince bilgiye sahip olmak gerekir. Eiz. sözkonusu yazıya kendi adımıza karşılık verme>i gerek siz bulurduk. Ne var ki. Türk dui gibi hemen her aydını ilgilendiren canlı bir konuda kam'joviınu böylesine yanıltıcı bir davranış ve suçlama ıçine girilince, meslek adına karşılık vermeden edemedik. Sayın hekim. yazısına tüniversite öğretmeni Bayân Zeynep Korkmaz» diye başlamıştır. Daha ötesini aktarmaya gerek yok: Asıl konuya girmeden Önce sayın hekime toplumdaki davranış adabı ile ilgsü önemli bir noktayı hatırlatmak isteriz: Kendisini Türk dili konulannda tartışmaya girecek kadar yetkili buian bir aydımn, öncelıkle kişileri niteleyen kelımeleri seçer ve kullanırken, toplum düzenine saygılı olmaJT bilmesi gerekir. Bir gaze'e sarfasında resmi deyimieri ve ağırbaşlı ünvanları bir yana iterek, «üniversite öğretim üyesi> yerine «üniversite öğretment», «sayın Zejnep Korkmaz» yerine «Bayan Zeynep Korkmaz» gibi cinsiyet aynlığı da gözeten küçültücü nitelendirmelere heveslenmenin, heveskârının kişüiği açısından nasıl bir psikolojik anlam taşıdığını sajin oku>uculanmın takdirine bırakmakla yetüıiyogözden geçırelim: Sayın bekimin anlayışı ile, bir ulusu ıılus yapan ögelerin başında dilin geldigini kabul edecefciz; bu dil o ulusun sözcüklerindiîn oluşursa o dili yüceltebıhr diyebileceğiz: sonra da kalkıp hemen arkasından bu yargıyı 360 derece değil 3360 derece ayaklar altına alırcasına. sözcüklerin yapılışmda «her zaman bir kurala. usa uyçunluk söz konusu olamaz C.V Hele bi z:m gibi öz diline susamıs bir Hi kjrfis * » B t . ^ t r ü r hor bile göriilmelidir. fetvasını savuracağız Şınıdı sayın hekime kendi sözlerine ve yargılarına dayanarak ?vı soruları yöneltmek gerekiyor: Ynni kelimeler türetirken her zaman b:r kurala ve usa uysunlıık söz konusu olamıj'acasma göre. acaba bir dilin o n'usıın sözcüklerinden oluşmas: ne arılam taşıyor? Bir dilin. o di'.i konuşan ve yazan ulusun sözcüklerinden oluşabilmcsi her zaman bir kurala ve usa \ıytpin olmaması ile mi sagl^npbi'.ir. yoksa dilin dış ve iç vapısmı koruyucu yöntemlere ba,vıırularak mı? Öz diline susamışhgın serektirdigi yeterU ve işlek bir dile sahip olabilmenin yolu, di le, dilin yaşama ve gelişme şartlarına uygun ölçülerle elatılabilmesinde midir? Yoksa. kurala uymazlığı bir süre hoş görecek bir umursamazlıgın benimsenmesinde mi? Böyle bir yargı dil denilen sosyal gerçeği hiç mi hiç tanımadan iteri sürülmüş temelsiz bir var sayımdan ibarettir. Bu türlü umursamazlıkların acı sonuçla rını Türk dili tarihi devirlerinde çok çekmiştir. Bugün çektiklerimiz de bir bakıma geçmişin vurdumduymazlığından ileri gelmektedir. Hiç kimsenin. sorumsuzca bir tutumla bütün bir milletin en kutsal varlıklarmdaıı biri olan Türk dilinin geleceğini kösteklemeğe hakkı yoktur. Sayın hekim şu noktayı kafasma ve gönlüne iyice yerleştirmeildir ki, milli bir kültür dili yaratabilmenm şaşmaz ölçüsü, o dilin yapısuıa, yaşayışına ve gelişme şartlarına en uygun bir yöntemin benimsenip uygulanabilmesine baglıdır. Türk dili de dünya dilleri içinde yapı ve işleyişindelt' mükemmellik dola yısiyle bu uygulamaya en elverişli olan dillerden biridir. Bu gerçeği bir yana iterek, yeni kelimeler türetme konusunca keyfiliğin. kural ve man Tik dışılığm savunmasına geçmek olsa olsa çaresızükten dolayı yöntemsizliğe ve başıbozukluğa sarılma ihti}"acından dogmuş olabilir. Dolayısiyie de bizim eleştirme konusu yazımızdaki görüş ve endişelerimizi pekiştirmiş olur. Biz o yazımızda. yapma kelimelerimizden bir kısmının Türkçenin yapı ve işleyiş ölçülerine aykınl'.ğına dikkatl çekerek, böyle bir tutumun ileride dilde açabileceği yaralara işaret etmeğe çalışmıştık. Sağ olsun sayın hekim. şecaat arzedeyim derken, kendi dil felsefesi (!> ile bizim iddiamızı belgelemiş oluyor. Bu mantığa göre: Söz gelişi Osmanlıca «târif» kelimesi için bu kelime nin gösterdigi kavrama çok da ha ırygun düşecek biçimde «tanıtım» demek dururken. «tanım» gibi kavram yetersizligi taşıyan bir kelimede karar kılmakta, «mes'uliyet» için sormak'tan sonım sö^cüfü varken. bunu anlamsız bir sözcük hâlinde açıkta bırakmakta, Parsça zor sıfatma dayanan zonın'tın nasıl bir anlam taşıdıgı belli değilken, bundan genışletilmıs lorunluluk gibi Türkçenin ses ve anlambügısi ölçülerini zedelej'en bir kelime ye Oztürkçe diye sarılmakta, fiil kök ve tabanlarından bir bütünün parçası ve küçüklük bildiren isimler türeten intı ekinın (döküntü, akıntı, kırıntı, süprüntü gibi) «miras»ı karşılamak üzere Türkçenin ya pısı ile taban tabana zıt düşen arka ismine getirilerek «arkan tı» gibi bir sözcük şraribesine yer verilmesinde hiîjbir sp.kınsonraki « .ekinde her hangi bir küçüklük görevi yaktur. Biz. «hücre.yi karşılayan bu kelimede kök ile ek arasındaki bağlantıyı, eklerin görevlerme uygun kelime türetip türetmedikleri açısıpdan deîerlen riirmeğe çalıştık. Sayın hekim, bizim burada riaha ne anlatmak ıstediğimizi bile anlayamamış olacak! «Ekin>e gelince: «Haıs» ve «kültür» kel'melerinin alındıklsn dillerdeki anlam gelişmelerı bizi doğrudan dogruya Jıiç j3g?te|djrmez. H*mj Jtiatür kelimesinin aslı culturadır. Türkce bunu Fransızta kanalıy le kendine malederken, ses ve ünlü uyumu kurallarını işleterek dış yapısı bakımmdan öteki Türkçe kelimelerle denkleştirmiş; dolayısiyie de yabancı bir kelime (Fremdwort) olmak tan çıkararak alıntı bir kelime (Lehnuortı durumuna getirmış tir. Türkçe sımr kelimesinden tutunuz da zaman zaman Oztürkçe damgası vurulan bitik tbiti biir Çin. Pi Piet) ke limesine vanncaya kadar bunun yüzlerce örneği vardır. «Kültür» ve «Hars» kelimeleri bağlı bulunduklan dillerde. baş langıçta «tarla sürme, ekilmeye hazır tarla» anlamları taşıyorlarmış diye, bunca yüzyıllık semantik gelişmeyi ve «kültür» kelimesinin bugünkü anlam ve kavramım dikkate almadan kültür'ü dilimizin tarladaki eldn kelimesi ile sürtüşecek biçimde bu sozcüğün ükel anlamı olan «ekin» kelimesi ile kar şılama mantığına sığınmak. dili mizi ilkel bir yabancı taklitçiligine sürüklemekten ve bu mrlü çalışmalardaki yöntem yeter sizliğini ortaya koymaktan baş ka ne sonuç verebilir. Bu mantı ğa göre, seminer sözcügünü Türkçeleştirirken fidanhk demek; takültelerin başında buîunan dekan'lsra da dekan'ın ilk anlamı «onluk, onbaşındır diye «onbası» demek mi gerekecektir. Yeni sözcüler türetme lşinde, yöntem olarak gerektikçe çeviri yoluna da başvurmak elbet te küçümsenemiyecek bir yoldur. Ancak, yabancı kelimelerin Türkçeleştirilmesinde bugün gerekli olan anlam ve kavram lan bir yana iterek. bu kelime nin bilmem hangi yüzyıldaki an lamına sanlmak, biümsel dılcllikle bağdaştırılamıyan bir ilkel ciliktir. Yalnız şu kadarım be lirtelim ki, kelimelerimizi birkaç sesin gelişigüzel birleşmesinden oluşmuş bir ses yığınnsmdan ibaret sanmak; en azın dan dil biümini. bunun önemli brr bölümü olan şekil bilgisi ni ımoıphologiei. dil mantığını. dil felsefesini. etimologie ve anlam bilimi inkâr etmek demektir. Sonuç olarak dlyebiliriz ki, bizce asıl üzüntü verici olanı, iyi niyetli ve yapıcı uyanlara karşı çıkarak gerçeklere kulak lan tıkamaktır. Aynca, her hangi bir konuda görüş ileri sürmenin Anayasamızın güvencesi altında bulunduğunun da unurulmaması gerekir. Prof. Dr. Zeynep KORKMAZ undelik yaşam nedir? Kojuşma, dfdijmc. çahşma, bir dişiinın sürekli dönuşu... Sabah kalk, sokağa fırla, ttşıtlar. krlabahklar. ana cadde. bir işyeri, bir masa, btr tezgâh, kâgıtlar, hilmem neler... ••Yaşadımde elindeyse. *yaşıyurum* de!... Yıilar neçer heidıni bitmış lükenmiş bulursun bir ayna karşısmda Ortaokıdda bir aıkadaşım vardı. Bir iki ya} buyüktu benden. Koca defterler doldururdu o güzel el yczısıyla. Homanlardı bunlar! O günîerde "Yarunay' artlı bir dergi çıkardı, orada okuduğurr.ıtz «aşfe ve ihtiras* öykülerine pek benzcyen şeylerdi yazdıkları. Kamkurt'un, Mükerrem Kâmil'in, Kerime Nadirin etklsinde bir takım yapay, yaşanmamış olaylcır, aştökttT* luthular. seruvenler... Ah bir de bu yazdıkları basılsaydı! Sımfın iki edebiyatçısıydık. Ben ve Nuri. Ama ben bu tür yazılann edebiyat*la ilgisiz şeyler olduğunu sezmeye başlamıştım. O günlere dek gazetelerin öykü sütunlarına. durmadan öyküler gönderirdim. Kirnleri çıkardı Nııri'nin bir lek paıçası yaymlanmadı. Hep o guzel defterlerde kaldu Bir gün bir çocuk dergisine gittik birlikte. İkimiz de sıkugandık. Bir gazetenin, derginin, yazı işlerine gıtmek, konuşmak, yazı bırakmak dünyanın en güç işleriydi. Yine de kalktıh 'Ateş dergisine gittih O günlerin çok satışlı bir çocuk dergisiydi. Korku, seruven öyküleri, resimli romanlan basılırdı burda. Biz de o öyküler gibi bir şeyler yazdık, 'Hayaletin Dönüşü* •Ölü Bakıyor*. «Wa*fee(i Yüzler* gibilerden... Kalktık indih BabıâU caddesine elimizde yazılanmızla. Orta ikide okuyan on dört, on beş yaşlarında iki çocuk. Vitrinlere baka baka, kitaplan seyrede seyrerfe... Dergidc himse yoktu bir dağıtıcıdan başka. O da aldı bizi karşısına. gazetecilik, yazarhk üzerine bir s&ylev çekti. Gazeteciliğin çileli yanlarını, bu alanda her işi yapmak gerektiğini... sonra abone ya da bayi defterlerini çıkarın gösterdi. 3unları yeni dçfierlere geçirtmeh yerekliymiş... Böyle böyle başlamrmış gazetecilige. yazarhğa!... Nuri iki kocaman defteri hapiı hemen 'Biz bur.lan pazartsiine kadnr yazcr getiririz' dedi. İrzi defteri de kolluğumun altına sıkıştırmaya kalktı. Ama brn gazeteciliyin, yazarlığm abone ya da hayi defterlerini temıze çekmek olmadığım seziyordum. 'Yok, ben istemem. hem benim el ycızım okunaksızdır' dedim. Nuri dısarda çok kızmıştı bana, 'Sen bu işin adamı olamayacaknn'. Eöyle höyle baştamr bu ije» G ca »olçifc Bpfr ^ ve bu türlü kuruluş sakathklarına hiç olmazsa bundan sonra türetilecekler adına aldırış etmemek, üstelik bu gerçekieri bilımsel ve yapıcı bir görüşle dile geürenlere saldırmak, olsa olsa sayın hekımin bilim dı şı kalan kendi mantığı ile hoş görülebilir. Ciddi dilcilikte böyle varsayırnların yeri yoktur. Bızoe. Türkçenin türetme ölçülerine uygun düşen yeni kelimeleri nasıl anadil sevgısinden gelen bir duyarhkla bağnmıza basarak benimsiyor ve kullanıyor isek, bu ölçülere aykırı düşen yanlış kumluşlu kelimelerin benimsenmemesinde de (hiç olmazsa bundan sonra > anadil sonımluluğundan gelen bir titizük ve duyarlık gösterebilmeliyiz. datr#*?$ jıittuımııımıiMiıııiMiııııııınııııımmmıımıııımıııııııııiHiuınııj; | ^ ZZ H TEŞEKKÜR Kızım Zerrin Çelenoğlu'nun Göztepe Sosyal Sıgortalar Hastanesindekı ameliyatında yakın ılgıleri dolayısı ile Ra» Hekim Yardımcısı | H j» İ = ^ ASUMAN EĞRiBOZLU OPERATÖR DOKTOR \ = Kimin ne olacağı, ne olmayacağı önceden bilinmez. Ortaokul sıralarında ne parlak* zekâlar vardı. ne çalışkan, değerli çocuklar! Bir düşünün, nerde şimdi onlar? Yaşanun ileri noktalarında mı? Yohsa yitip gittiler mi dcha ılk adımda0 Carip şeydir şu yaşam dediğinız! Kimse bilemez ne olaccğını. ne yapacağını? Esen ruzçcrlarda savruljr gideriz çoğunlukla. Yalan yanhş işlere doğnı. Hoyal ettiğimiz. hurduğumuz bir ya(am, bir düş kiırti zaman amlarda bile halmaz. Nuri'yi yülarrtır göremedim. Ohullcnmız ayrılmıştı. vnşaın yallarımız, arkadaşlarımız, yazgımız... Yirmi otuz yıl sonra rastladırn Şehzadebaşı caddesinde. O. beni tanıdı. Başı dazlak, buruşuk giysıli bir orta yaşlı... Hani resmi dairelerde ker.dinden geçmiş görevliler vardır, onlardcn bıri. Hoş beş ettik. ne yapıyorsun, çoluh çocuk var mı? Varm'.ş. üç çocuk. B;~i lifeyi bıtırmış. fetr nişanlanmış Vergi dairesinde şefmiş. EmekUliğine bir yıl kalmış *Yazılarım görüyorum* dedi. Kitcplarmı da...' Ama o, Karakurt'laruı hayranı c ^ duğumuz dönemin ınsanı olarak kalmıştı. Beğenisi bir karış ileri gitmemişti. Belliydi beğenmiyordu ne yazdıklanmı, ne de savunduklarvnı... Yerinde saymıs çeyreh yüzyıldır. Ortaokulda sevdiği şeyleri yine seviyor. *Yazmayı bıraktın sen dedim. •Yok. dedi. o roman vardı ya, onu bitirdim. bastırdım, görmedin mi? Çok beğendiler.' Adlar verdi. en değersiz. edebiyatla en ilgisiz bir takım. kimseler... Bakışları o ortcokul günlerinin coşfeusuyle parladı bir an 'Senin Karayürek* romanın ne oia'u?» dedi. Belleğimde izi kalmamıs bir şeydi bu: Karayürek çetesi! Bir serüven romanıydı, ilk yazdığım roman! • Çok güzeldi. onu bastırmadtn da...' Demek iatediği niye riegi?tin. niye o günlerdeki gibi kalmadın. niye başkalaştın? Uzak. çok uzak bir yerden bakıyordu bana. O değişınemiş. bense değişmiştim. Öldü mü kaldı mı? Emekli olmuştur herhalde. Kayınpeder. dede olmuştur. Yaşından çok daha yaşlı bir yasam yorgunu! Kahve kösesinde. elinde artaokuldan kalan romanlan. yine çalakalem yazmakta. yazmakta mıdır? Ateşli Geeeler. Yakan Buseler. Ben Seninim gibi ajfe ve ihtiras' öyküleri, romanlan!... Bizim <edebiyaU dediğimiz seylere burun kıvırıp. 'Bu çocuk kendme yazık ettı* diyerek bana da arada bir acıyarak!.. Not. Yıllık iznimin bir bölümünü daha kullanacagımdan. yanndan itibaren iki hafta kadar okurlarımdan uzak kalacağım. Bağışlasmlar.. rum. Benim için yazılmış bir yazıda, saym Öztuna ile aramda bir bağlantı kurmağa. dolayısiyie de bir görüş paralelliği varmış izlenimini uyandırmağa ça'aşmak, belirii maksada dayanan basit bir kurnazlıktan öteye geçmez. Her insan yalnız kendi göriişlerinin hesabını vermek durumunda oldugu için tartışmanın o noktasına değinecek değilim. Gelelim şimdi asıl konuya: Sayın hekim, yukarıda admı verdiğimiz yazımızdaki «ilginç çellşkileri (!) ve yanılmalan dile getirecek söıcüklere eçiimrden önce» 1963 yılında yayımianmış ve 1967 yılında Yıınus Nadi Armağanı birinciligini kazanmış oîan Türk Dilinin Tarihî Akışı tçinde Atatürk ve Uil Devrimi adlı kitabımızn ılk sayfasındaki tanıtımı ele almakla ise başlamıştır. O tanıtımdaki: «İnsan topluluklarının eseri ve belirii toplumlarm anlaşma aracı olan dil, serçekte milleti millet yapan ögslerin basında gelir» şekündeki vargımıza dayanarak. kendi yazısmda bakmız neler söylüvor: «Evet bir ulusru ulus yapan ögelerin başında dil selmektedir. Bu dil o ulusun sözcüklerinden oluşursa o ulusu yüceltebiür. Her zaman bir kurala. ısa uygunluk söz konusu olamaz. Hele bizim gibi öz diline susamış bir ulıısta kurala uvmazlık bir süre için hos b:le îörülmelidir.» Sayın okuyucularırn, geliniz şimdi bu yarının f:k;r temeli durumunda olan «ıı p»rçadaki çelişkileri hep birlikte Sayın hekim. görüşümüzü açıklamak üzere sıraladıgımız kırka yakın örnekten seçe se çe savunmasını yapabileceğj beş örnek seçebilmiştir. Bunlardan yansıma ve indirjeme sözcüklerinin yanlışlığı. yıllardır tartışıla tartışıla suj^ıı çı:<"ı gı için yeniden dokunmayı gereksiz buluyonız. Ilgım, göze ve eldn sözcüklerine gelince: Bunlardan ılgım. eski metinler de, sanıldıgı gibi ılgını olarak değil, ılgım salgım biçiminds geçer. Ilgım ılgım, ılgun salgını şekilleri ile bugün Anadolu ağız lannda' da vardır. Ancak, «serap» anlamiyle değil de «belli belirsiz» ve «görünrü» anlamlanyladır. Eski Anadolu Türkçesindeki ılçım salgım anlam bakınîindan bugün için artık ter kedilmiş bir sözcük durumundadır. Oysa. Anadolu ağızlannda «serap» anlamı veren ve ya pısı da yaşayan paralellerine uy gun düşen çok daha canlı ve yaygın başka bir sözcük vardır. O da ılgın sözcügüdür. Bizim söz konusu yazımızda ılgım'l listeye alışımız işte bu gerekçeye dayanmakta idi. Biz, göze kelimesinin anlarru Üzerinde degil yapısı üzerinde durmuştuk. Ne ysr'' i. anlam açıklaması için sözlükten aktanlan satırlar boşıma bir çaba olmuş! Oöıe içindeki göz'ün ne oldugu bilinmektedir. .\ncas, ISTANBUL lİNCt SI.'IH HlîKrK HAKtMLtĞtVOEN 977/87 Ves. Z. Rezan Altmer'in hncır altına alınmasma. Şadan Altıner'in vasi tayinine l9'7/f77 tarihüıde karar verilmiştir, ilân olunur. 26 7/977. Basın: (6448 7098) 1 ^ = E ^ = = OSMAN YAZICI. Doktor Sfher Sofuoğlu, Doktor Sulhı Berköz, Diktor Turhar. Merter, Doktor Hayrettin Evden. Doktor Reşit Çötelioğlu, Hemşire Pembe Aslan. Hemşire Nazmiye Akkuş. Hemşire Sevinç Sezer, Hemşire Emine Bıyıkiı. Pansumancı Sami Me'pe, Hüseyin Dilek ve diğer personele teşelcküılerımi sunarım. Nai) (.elrnoğlu Ist. Drfterdan | S !E S ^ S ~ = Ş 'VIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIİT (nımhnrivot: 7099) TEŞEKKÜR Sevgili haiamız, manevi annemız. çocuklarımızın bırlcik ba'oaacneleri Hacı SAMİYE ÇELlK'e geçırdıgi traük kazası sırasında kaldırıldığı ç/pa Tıp Fakültesi Toraks ı. Çerrahi Klınifinde yaptıklan anı müdahaie ve gösterdikleri yaKin ilgiyle sağhğına kavuç,masına yarri'.mcı olan başta, Opr. Dr. MESUT PARLAK Dr. YAVUZ BOZFAKIOÛLU İLE Dr. KENAN ERZURUMLU'ya TER7.ÎOGDr. İNAN YÜKSEL Hamide'ye, teşekkürleri Aynca servis dcktorlanndan Dr. TARIK IX. Dr. M. İZZET TITİZ ile Nöroşirürjist TURANTAN'a, Mrvis hemşireierinden Şükran ve Saliha KUŞ ile hastabakıcılardan Saadet ve yanısıra servisin bütün personsline en içten mizi sunarız. Sennur SEZER ÖZYALÇ1NER Adnan ÖZYALÇINER (Cumhuriyet: 7102) İLÂN Istanbul Kültür Müdürlüğünden Atatürk Kültür Merkezi'nde istihdam edılmek üzere îmtihanla veya naklen 657 sayılı Devlel Memurlan Kanununun 40 ve 48. maddelerindeki şartları haiz Tîknik Hizmetler sınıfma 9. dereceden 9 adet. 10. dereceden 3 adet, 11. dereceden 2 adet ve 12. dereceden 1 adet Sanat Okulu (Meslek Lisesi) mezunu teknisyen alınacaktır. istihdam edileceklere maaştan başka Teknik Hızmetler sınıfına ödenmekt? olan yan ödemeler de verilecektir. Taliplerin 11.8.1977 günü saat 17.00'ye kadar belgelerini Taksinı'dc Aıalürk Kulıuı Merkezi binarındaki Kültür Müdürlügü'ne verrneleri ilân olunur. NOT: I>Tİa hilçi için Kültür Müdürlüğü'ııe miiracaat edllmesl. (Basın: 22043) 7107 I.Ü. Orman Fakültesi Dekanlığından Fakültemizde, olaylar nedeniyle ara verilen 28 temmuzda yeniden başlanacaktır. öfretime öğTencüerin sta.ı yerleriru öğrenrnek İçin 28 temmuz 2 agustos günleri arasında Dekanliğa basvurmalan önemle riınaırulur. (Basıru 21948) 7097
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle