15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CCST CUKHVRTET 6 K*.1T«S 1977 ABSULCANBAZ 3Ç C DAHA ç * KAM X ft'fc OLAY A K W KtEfH ,'u. / AHUFAYIM. TURHAIU SELÇUK YAYLA Fakir BAYKURT 22 «X» oldugunu sen bui:. Güicana. Şevket'e, bir 4e anasma d^.dü .Saiın söylemeyin: Kendi bilsin:... Düşündü Hocabey. «Herhaide bilemeyecegun. Sen söyle..» • Söylemem:.... «Söyle ne istersen rereyim'.» • Şlmdi soylemem, jonra söy!erim'> O sırada Şevket Hocabey'in yanına riolandı usulca. Kaldırdı topuklarıru. söyledi kulagına: «Bak işte önünde, yüzülüyor...» Anlamadı Kocabey. Kamil gdrdil bunu, atıldı abisînin üstiine. Alt Ust oldular bir anda, birîikte yıkıldılar yere. Yırttüar birbirlerinin yüzünü gözünü. Zeke koşup ayırdı: • Konuğun «r.ünde ayıp degil mi* Ğidin şuradan:.» «Xeden soyledi madem? Söylemesin: Ona söyle dedım mi ben"•Ama ben duymadım. vallahi duymadım:.» Bir zaman tepindi KJmil. Yatıştırmak zor oldu. 'Bir daha boyle zevzeUik etme çocuk!. diye Şevket'e çıkıştı Zeke. Kamerana da çattı kaşlarını. Tulumu sıyınp aldı Çakır. 'Aferin! Bravoo!» çekti Hocabey. Karrum yarmaŞa başladı bu seîer. Yarıp aldı barsaklannı. Snr.ra cigerlerini. yüregini. böbreklerini boşalttı. .Dökün bakalım suyu:.. dedi. Yıkadı etin içini. Badıs'm payını attı. Kapıp gitti köpek. «Başka sini rok mu? Başka sini getirin şuraya:.» Butlan bacaklan böldü çabucak. «Haydi Kamerana, haydi Zeke, durmayır.' Kıyır. kavurmanın etini!..» Gıine bakîı Kamerana: «Acaba yetişir mi?» • Yetişir yetişir!. Et kanlı. yiğit car.li:. Çok acıkırsak, biraz kıübastı yaparız önden. Koş Gülcan! Sen de pelit odunu at ocaga Mersin da!ı bul gel Şevket:. Haydin bakayırn...• Şevket de, Güican da koştular. Kamerana. Zeke. koştular. Keçınin erini öğlen soîrasına yetistirmek için her biri bir işin kulpundan ttıtup koştular. Kısırın kırmızı etini gördükçe dagsı bir istek jyandı Hocabey'in içinde. • (Gerekirse parasını verip bir tane daha kestirebilirim...)» <Keçi en temiz hayvandır Hocabey'm! Pislik yemez. Yükseklerın otuyla beslenir. En temiz et onun etidir. Sonra kaplumbağanm. Hep çimen yer. üzüm yer...» «'Temiz keçi etiyle iyice tavlamnm burada: Arada yürüyüşler yapıp güçlenirim. Şimdi kavurma pişene kadar sabredeyim. Herhalde Ali Şirin'le Cemal Orhan'ı da çagırmak gerekir. kızları da çağırtırım olmazsa..)» Düşündü, sonra: «(Ama öteki öğrenriler ne olacak? Köylü işçiler ne olacak? Biri yiyor, öbürleri bakıyor: adırr.ız da profesör?)» dedi. Düşüncesini Çakır'a açmanın yollannı aradı. «Bay Çakır!» diye başlaâı. «Pardonl.» dedi sonra. «Çakır; maalesef çok kalabalığız. Köylü işçiler de %ar. Siz de varsınız. Nasıl bir sofra uygıın olıır sence'» «Ne nasıl bir sofra? Bize ne köylü işçilerden? Köylü işçilerin de davarîan, kasırlan var. Kessinler birer tane, yesinler ranları çekiyorsa. Senin öjjrencilere gelince. Onlar da vururlar bir tencere hajlama, yemege bakarlar akşam. Ya da veririz ikiçer lokma kendilerine.. » • Külbastı ya da şijlcebap yaparken de kokar. » • Bırak şişkebabı falan: saç kavurmasıru ye de bak sen!» • O kokmaz mı?» • Koksun, ne zararı var?» • Adamlar şurada?» • Ohooo! Ona bakarsan tâ ormanın kulesine sider kı?ırın kokusu. Oradan da buraya geliyor her giin kesüenlerinki! Yolladılar mi birer lokma? Gene de sen üziilme. ben Çakır Hasan'ım bu yörede. Birer lokma dagıtırım hepsine. Kokutup kotutup sülâleme söğdürmem. korkma!. Sen de çok iyi bir adsm oldugunu gösterdin, memnun oldum...» Zeke. koşup geîdi. götürdü arka butları. Çadınn önüne çul yazdılar. Et tahtasını attılar üstiine. Parça parça ettiler, sıyırdılar keiTiiği. Ufalttılar etleri, sonra taymaga başladılar çifte bıçakia. Kamerar.3 yapıyordu bunu alışkm elleriyle. Zeke kalktı, büyiik sacın külünü kazıdı. yıkadı; ogdu içini bezle. Götürüp suyıuı ohığuna tuttu. Yağlan kıydı sonra. Doldurdu saeın ortasına. Kritti kısır.n yağlarını. Sonra kıyılmış etleri doldurdu. Et ateşte ölürken. başka bir kaba domates biber doğradı. Gelip başlarına durdu Çakır: <Çok yapm! Bolcana: Bo! tutun elinizi! Ön butlan da kıyuı isterseniz...» «Yeter kurbanım!» dedi Kamerana. «Orduya yeter!.» «Doyumluk dpgil. ;adıml:k deriz verirken..» «Herkeslere borcun mu var, gözel babam?» Hocabey bir daha geldi Çakır'ın yanına. 'Bu seferlik şişkebap kalsm. Her halde saç kavurması hoş olacak. Öj'le anlıyorum kokusundan...> dedi. «Haha haha!.» diye güldü Çakır. «Daha bir ye de ondan sonra konuşalım Asım Hocabeyim' » Ağzının sularım \uttu Hocabey. Yarunda Gülcan dikiliyordu, baktı yan gözle: «ıBu da çok güzel, çok kütür kürtir bir kadın olacak: Gozierı mavi. fakar vayla sertligi var çizgi!erir.rîe:.i» Sıcak bastırdı. Doçen: Ali Şinr. çıkıp geldi. «Paydos verdim i?çiWe. Ceküdiler gölgelere, azıklarmı yiyorlar. Bizirr. öğrenciler de fasulye pilâv yapîılar. Buyuracak mısmız?» «Haa bak'. dedi. «Çakır'm konuğj ohıyoruz bu oğleyin. Kısjr kest:. Sen. Cemal Orhan, Kizlar falan beraber oturacağız. Erkck öftrencılere de tadımlık vorecefiz. Sonra ön but. sırt, bir şeyier ayıracak Çakır. yemek yapacaklar...» «Bekiesınler öylsvse biraz?» • Beklesınler • Elinde agaç kepçe, eti öldürmüş. domates biber soğan yığınını üstüne bssmıştı, dyrmadan karıştırıyordu Kamerana. Ortası c'ifiur olduğu içm epey et almıştı saç. KarıştırdJkça dumanlar tütüyordu üstürden Taze etin kokusu akım gibi yayılıyordu ortalıSa. Vakıt üerl:vordu. Kule bekçisi Necip'in oglu Nazmi, çadırm önündeki taşta ofumyordj. Makasla kesilmiş saçîarı bir tuhaf ?örijrrjyordu. Kamerana. sacın altmdaki ateşleri çekiyordu azar azar. Kocauian rer.cere dolu pilâv olaraktı. Her şeyi iki kez yıkıyordu. Her şeyı bo! tutuyordu. Ak saçları fırlıyordu baş ö'rüsünün alrından. Yaşı kırkı çoktan çeçmiç, hâla saglıklı. hslâ kırm:z:ydı vüni. «Can yaylasıdır raylamız. Her pl geliri? • Duruyordu biraz. «Her yıl geîip hastalıktan kurtulmayanlar da var!. Anadan sağlam o:acsksın biraz ds! Biraz da boğazma bakacaksm. Sen cana bakmszjan, cf.n ssr.a bakar mı?> (DEVAM1 VAR) BÜYÜK ŞAŞKINLIK (olay öyküler) Nevzat ÜSTÜN Lüks lâmbasmın hışırtıh ışıfmda. Mevlüt'ün kaiıvesinde otu ruyoruz Dışarda ıslak bir gece. Belli belirsız bir ajaz. insanm soluğunu usulden kesiyor. AÎsos'ta elektrik yok. Yaz aylannda. Oğretmen Mustaîa'nın motelir.deki jeneratör ortalığı biraz aydmlatır. Behramkale'de de yok tur elektrik. Behramkale'nin köy lüleri jnllar yılı Halk Partisıne oy verdiklerinden elektriksizdirler... Kadınlar ag örüyorlar, daha doğrusu agları onarıyorlar. Bir yandan da basıyorlar küfnl, .\iınus balıklarma karşı açık bir düşmanlık. Kahvcyi olduğu yerde bırakıp birgün öncesinin sabahma dönersek, daha bir aydınîığa kavusmuş olıır yunus balıklarınır. dunımu. ÎÜFEK VE YUNUS Ahmet Emin'le auvarın üstündeydik, birden göründü yunuslar alıı yedi tane kadar vardılar. Çok yakından geçiyorlardı. Içım der. yunus olmak geç:yordu. Tam bu sırada Ahmet Emin: Abı, tüfeğin yanında mı, dedj. Odada, dedim, Ahmet Emin. N'olacak?. Hemen alalım. Hayrola!.. Atlayalım motora, ruraiım şunlan, şu domu£lan... Önce h:çbir şey anlamadım Anladığım zaman da benimseyemedim ama hak verdim. Bizim güzel yunuslarımız, denizaltı ü!kesinin en akıllı j'aratıklan, söylencelerin kahramanlan yunuslar. balıkçılann baş düşmanı. Gecenin ayazında atılan agları paramparça eden bir yaratık. Ba lıklarm gittiğine mi, onca emeğe mi, aglara mı... Güzellikle yarar arasındaki korkunç çelişki. Öyle dijor Ahmet Emin: Geriden bakıp bakıp da yıınusu semıekten kolay ne var! Sev sevebildiğm kadar... Ağlar senin olmadıktan sonra.. Yunusları vurmak. yok vapabilecegim bir şey değü bu, ama aglar, Fatma'mn. İbrahim Kaptan' ın, Mevlüt'ün. Ahmet Emin'in ve gecenin bu yansında lüks lâmbasmın hışırtılı ışığında verilen emekler . BiR GEZEGEN KADAR Donelim kahvemize. Çayiarımızı içiyoruz. Şimdi, bütün Assos' da on bes yirmi kişi anca varız. Bu yirmıye yakın insanm altı ;e di tanesi de candarma. İstanbul uzaklarda, ne kadar uzaklarda, bir gezegen kadar uzaklarda. Yal nız İstanbul mu uzaklarda olan, bin yedi yüz metre ötedeki Behramkale bile uzak. Bir avuç insan. Mevlüt'ün kansı onardığı agları bir ara bırakıp: Yunusları öîdürmüyormuşsunuz, diyor. Elinde en azından iki yüz met re uzunlugunda bir ağ var. Delik deşik olmuş bir ağ. Kupa balığının kilosu en kabadayısır.dan cn lira. Meün dersen, sekizden yukarı çıkmaz. Balığm en bol jldu gu zamajılarda bile ağlardan on, on beş kilo balık zor çıkar. Hele bu yıl, üç dört kilo balık iyi sayılıyor. Satar mısın yer misin!.. Yoksa. yunuslara mı yedirirsin!.. Mazof. kayık, emek bir kilo ağ kaç liraydı? Üç yüz mü... Kredi falan:.. Kimsenin umursadığı yok. Liman gittikçe denize gömülmekte... Vururum diyorum. Yann çıkarız motorla vurabildiğinıiz kadar j'unus vtıruruz. YUNUS BALIKLARI YA DA KÖYLÜLERLE KENTLiLER Kadmlar ağ örüyorlar, daha doğrusu onarıyorlar. Bir yandan da basıyorlar küfrü yunus balıklarma. Yunuslar, balıkçılann bas düşmanı. Gecenin ayazında atılan ağlan paramparça eden bir yaratık. Düşünürüm hep. Umut olmasa insan ne yapardı? Gerçek Tanrı umuttur: Yalnız ruhsal açıdan değil, gövdesel açıdan da zordur umutsuz bir insanm yaşaması. Behramkale'nin köylüleri yıllar yılı Halk Paıtisi'ne oy verdikleri için elektriksizdiler KEMH CEliHCE Köylü kente geiince şaşırır. Kentli köye gidince ne yapaı?.. O da şaşırır. Kentsojlu ile köylü nün karşılıklı şaşkmlıiîları yeni defil. Taribsel bir şaskıniıktır bu. Kentli, kentte köj'lüyü .ıraur samaz. Hıç umursamaz. Ksndısi köye gidince umursansm j?rer ama. Kentli köyde. köylünün kentîe oldugundan daha çok gLıç süzdür. Bu güçsüzlügü kapa'mak için de iki yoldan bırini seçar. Ya dalkavukluğ3 döker işi, her şeyi hoş görür ya da sırtını para sma dayayıp üstten alır. Dogal bir ilişki kurma işini başaran çok az kentli vardır. Çocukluğumda, Develi'nin Bakırdağ köylerine çok saj'gın biri gelmiş. Köylülerle konuşa"ak. Mustafa Kemal'in, «Köjiü efendimizdir...» dediği sıralar. Saygm kişi daha önceleri hiç köylere git mediğinden ve Mustafa Kemal'in sözlerini kulağma bir iyice yerleş ürdiğinden, kendisine; Hoşgeldın bey!..» diyen her köylüye; «Muhterem efendimiz, çok muh?rem efendimiz, nasılsınız iyi ımsinız, Allah ömrü devietlerinizi müzdâd eylesin efendim. .» diyerek karşılık vermeye başlamış. Bir derken iki, iki derken, üç. Üç derken, dört... Kürt Hasan'm tepesi atmış. Vallah kbylüler bu heri! bizimle alay etmektedır. Vallah, ben yarın bu herifi kurşunun yağ lısına harcarım... Zor önlemışler Kürt Hasara. Hasan dediğin ise Gizik Duran'la dağlara çıkmış, önce eşkiya :ken sonra Kuvayi Milliye'ye ka!ı!m:ş bir adam. Kendisini tanıdım ben. Ölclürdüğü adamlann sayı=ı nı kesinlikle bilmezd:. Yirmi mi, otuz mu Tar.n bilirdi ancak. Boyu uiaktan, yirmi adamdan meteliğl vuran, kendine özge bir yaratık. Arap Ali bile çekinirniş ondan derler. Saygm kişi ise. çevresinde olup bitenleri blhnediğiaden. işi .iaha da ileri götürmüş. Yolda belde gördügii kadınlara; «Muhterem köylü hanımefendi hemşiıelerim, nasüsımz...» diyerek, oturuyorsa ayağa kaîkmaya. yürüyorsa şapka çıkarmaya Daşla mış. Sayın kisiyi geldigı yere göndermek artık vacip olduğundan, gereken işlem yapılmış... YOGURTIU BAKLA dından ayn bir tabaga koydukları hamur tatlıst vermişler... Delikanlı halktan yana ya, uzun uzan süzmüş köylüleri. Sonunda: Ayıbettiniz, biz burcuvamıyık yâni, demiş. Bunu dedikten sonrB, yarut bile beklemeden hamur tatlısım, zeytinyağı ve yoğurt artığı do'.u bakîa îabağına boca edip eli ile yemeğe baîlamış... ma hızi. iki bin yılında o'nu teknolojik asamaların hangı katına götürecek''. Hiç savg: duymedıgım bu tür politikacıiarın söyle mpk îstedikleri aslında şudur: Biz h;ç b:r zaman kendimız:n olan bir yere uiaşamayacağız. Heo ba>kalarının bıraktıklan yerlete varmayı amaç eciineceğız. Bu, umudun sınırlandınlması FOTOGRAF: İSA ÇUİK dır. Yar.i insirjn yok edi'mesini'' bır başK3 yoludur. Bir ropiurrıf an^aç olarak ba«kalannın bırak tıgı yer ler; gösteren yöneticılerE ne denir?.. Şaşkın mı!.. Yok şaşkınhk i;teniık'.. bir du; gudur. YARIH: 0GREIMCNIE3 BAJKAUfilKIN BIRAKTIGI YERIER... Düşünürüm hep. Umut olmasa ınsan ne yapardı..? Gerçek Tanrı, umuttur. Yalnız ruhsal açıdan değil. gövdesel açıdan da zordur umutsuz bir insanm yasaması. Soluk almak gibi, kamn gövdede dolasması gibi gerçektir umut. Daha iyi bir yasam. Umut, bir çesit yol göstericidir daha iyi yaşam kavramı için. Ama kime göre daha iyi bir yaşam. Çağımızın yaşamla ilgilı bütün reçeteleri bölgesel koşullarla orantılıdır. Tek ortak jan umuttur. Geleceğe dönük ortak ışık. Çünkü. gereküinmeler doyuruldukça «daiıa iyi yaşam »ın anlamı değişiyor. İXi bin yılında, Almanya'nm bugün varmış oldugu yere varacakmışız. Almanya'nın iki bin yılında nerelerde olacağmı bilemıyoruz ama. Almanya'nın kalkın Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Dekanlığından, Fakültemiz Moleküler Biyoloii Bölümimrfa Ger.e':kr JTvalusyon ve Moleküler Bıyoloji bilim dalında 2. dereceden bır RASTIİfAMADIK Olacak bu ya, ertesi gün, soca denizde tek bir yunusa bile rast lamadık. Be'.li etmeden seviniyorum. Seviniyorum ya, tam bir sevinç de defil bu. Yırtılan ağla nn, yok olan balıklann, boşa gıden emeğ:n parasını kim verecek?... Bunlar verilebilseydi. Yunuslan öldürmelerir.i yasaklamak en doğal haktı... Y'aşamuı sert koşulları içinde, yunus sevgısi, biraz soyut bir sevgi oluyor... Adet Doçent Kadrosu Açık'ır Fakültemiz Matematik, Zooloji, Eotani^. Genel BıyoIoU ve Moleküler Biyoloji Bölümlerinde açık bulunan derslcr için doktoralı öğretim görevlüeri almacaktır. Ayrıntılı bilgı Dekanlıktan öğrenilebıiir. Ayrıca Doku Kültürü Lab. ıç:n 1 ader uzman alınacakt:r. İsteklilerin 10 mayıs 1977 günü saat 17.UO'ye sadar. :lgıj belgeleri ile birlikte Dekanhga başvurmaları duyuru'ıur Benzemez gibi görıinür ama, buna bcnzer bir ba?ka olay da günümüzde geçmiş. Köye, halkran yana bir delikaniı gelmiş. Köylüler delikanhya zeytinyağlı yoğjrtlu bakla sunmuşlar. Delikaniı baklayı yemiş, baklanın ar TiFFANY SMOLLETT Ş1ZİK SAHNEJ İIM oyUN İÇİN ÇOÜ UtJ GARTH yeaaeuMA UJSOKIUÇ E.DEKİ2.. M£P KA.DINUAC M\ VEBl'2 BURAPA ?..
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle