19 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
m tlyük yonutçumuz ZUhtü MUritoglu'nun Güıel Sanatlar Akademisi taşlığında açılan toplu yonut sergisini nasıl bir coşku ile ve hem Balt sanat, hem de toplum sanat ilişkileri bakıınından ne yoğun düşüncelere dalarak gezdiğimi unutmayacağım. Ne yazık ki bu yazım, o serginin kapanmasından sonra çıkacak; şimdiye değin bu sanata ilgi duymamış olanlar, ya da böyle bir serginin açıldığmı bilmeyenler içinden birkaç kişide olsun, onu görme ve yakın uzak, geçmişimiz üzerinde düşünme hevesini, merakını uyandırmayacak. Biliyorum, benim coşkurnu yersiz bulanlar, bir yonut sergisini estetik kıvanma (haz) duyarak gezmenin yetersiz olduğunu söyleyenler çıkacaktır. Ama ben onlara bizde bu sanatın aşağı yukarı Zühtü Müritoğlu ve arkadaşları ile başladığını ansıtırsam, sanırım durum oldukça değişir. Ayrıca şunu hemen beUrtınek lsterim ki, Müritoğlu'nun sadece sanatı bana bu coşkuyu, estetik kıvancı vermeye yeterdi elbet, ustalığmın hayranlanndanım. Üstelik onun ilk yapıtları (ki bunlar figürlü yonutlardır) ile sonraki yapıtlan (bunlar genellikle »oyut çalışmalannı kapsıyor sanatçının) arasında alısılagelen bölünlemeye hiç gerek duymadan, tam tersine, serginin bütünündeki kişiliği bularak belli bir algıya vardığımı sanıyorum. Bunu yazacağım. Fakat konumuzda tarihin payı öylesine büyük ki, dogrudan yapıtların eleştirisine giremiyeceğim bu yüzden. Zühtü Müritoğlu'nun «Sanayii Nefise Mektebi»nden yetişmiş ilk kuşak yonutçulanmızd?n biri olması, Güzel Sanatlar Akademislndeki bu toplu sergiye (retrospektif) çok başka bir anlam veriyordu. Toplumsal değişiküklerin sanatlar üzerindeki etkisi ile değil sadece, bir sanatın yeni başlaması olayı ile karşı karşıya idik. Dinsel yasak, çevresinde dolaşılabilen yonutu ortadan kaldırmış, hoşgörüsünü, bilemediniz, alçak ve yüksek kabartma ile smırlamıştı. 19. yüzyılın yarısma değin. Bu sımr, daha sonra, Yervant Oskan'ın, Mehmet İhsan'ın, Mahir Tomruk'un akademizmine doğru genişler. Bu ilk yonutçularımız sadece natüralist olduklan için değil, toplum daha onlardan yonut sanatını istemek dönemine girmemişcesine bize dışımızdan bakar gibidirler. Yasağı koyan kör inanca direniş, onu yenmeye kalkış, toplumumuzun bu alandaki bir özelliğidir. Öteki toplumlarla karşjlaştırılamaz ve yasağın ortadan kalkıverdiğini gören yeni kusağın gönüllüleri olarak Zühtü Müritoğlu ve arkadasları kendilerini Paris'te bulurlar. Ardma düştükleri bellidir, kör inançlı toplumda yasak olan insan figürünü arayacaklardır. Bu bakımdan figür bize «yabancı» olarak girmiştir, Bunu, sanatta yabancılık, yerlilik konusunu sıkboğaz eden için üzerinde dura dura yazıyorum. Böylece büyük Rodin'den gelme Maillol, Despieu çizgisinin sürgünü Marcel Gimond'nun ögrencisi olur Zühtü Mü CUHNURIYET 21 Mafiı 1976 B OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Tarihle İçiçe Bir Sergı Melih Cevdet ANDAY ritoğlu. Yonut sanatını bir yabancı ülkeden başka ııerde ögrer.ebilirdi? Colarossı Akademisir.de, toplumca yüzyülsrdır uzak kaldığı insan vücuduna, sanki onsu* geçmiş uzun bir zamanın özlemi içınde elleriyle dokunmaya. onu okşamaya, onun yaratılısını yeniden denemeye koyulur. Bugün gördüğümüz «çıplaklarndaki ve «baş»lardaki o dengeli erinç (huzur), yumuşaklık bundandır; ve «baş» beîki biraz da tasavvufun onca kutsallaştırdığı «insan yüzünnü modle etmesi ile nerdeyse konuşmaya hazır bir duruma gelir. Yaşamın ölüme üst çıicmasıdır bu, yaşama insanın bedeni ile girmesi aevuıcidir, yabanoıdır diye direnemezdik. Zühtü Müritoğlu'nun sanat yaşantısıru figür lü dönem ve figürsüz dönem olarak ikiye ayırma ahşkanlığı, sadece bütün plastik sanatlar alanımızda gözlemlenen bu olay, burada anlamıru yitirmekte ve bir sanatçının kaçmılmaz gelişim süreci durumuna geımektedir. Sanatçının toplumu ile atılım birliği içinde bulunmasının zorunlu niteliğidir bu. Çunkü Müritoğlu, bir yasağın yok ettiği figürü maddeleştirerek gerçekleştirmek tutkusundaydı. Geri kalanı, çağın ortak olarak yaşadığı bir serüvendir, figürsüz çalışmaya yöneliş İkinci Dünya Savaşı sonrasmın bir felsefesi, bir dür.ya görüşüdür. Bugün bunu daha iyi algılıyoruz. Sanatın artık «anlasılmazna yöneldiğini söy leyenler, bilimlerdeki, felsefelerdeki değismeleri izlemeyenlerdir. Yeni fizik anlatıhr olmaktan çıkmış, matematik dile dönüşmüştür. Madde anlayışının yeni varağıdır bu ve elbet onu, maddeyi konu edinen sanatlan etkileyecektir. Oysa tepki tersine olmuştu. Bu değişiklikten figürsüz sanatı yozlaşma olarak nitelemeye, bunun gereği imiş gibi de bizim toplumumuza yabancı savmaya kalkmak. aklın tersine gitmektir. Bizim o zamana değin figürlü yaşantımız ne idi ki! Zühtü Müritoğlu'nda doğaya baglı diye adlandırılan (bilmem, dofru mu?) yapıtlan ne denll hayranlıkla görüyorsam. ondan sonraki dönem işlerini de o coşku ile değerlendıriyorum. «Basolardaki sanatçı, sanatın uzun yolunu, yeni olanakları deneyerek yürümektedir. Tuhafı şu ki, insan başı, mezar taşlan çalışmalannda soyutlaşarak eriyecektir. Müritoğlu'nun dönemlerini adlandınrken yanlısa düşmeyelim. Sanatçı 1947'de Paris'e ikinci gidisinde, bütün yonut tarihini, eski Yunan'dan. Mısır'dan, Ortaçağ'dan bu yana özümsemıs biridir artık; «Ben çağımın gidisinden ayrı kalmaiıyım» diye düsünemez, böyle düşünmesi için bir neden yoktur, çünkü «figür»ü de önce dışarlıklı olarak tanımıştı. Aynca şu da düşünülmelidir ki, Türk sanatçısı, çağın çizgisinde at oynatmadan, uygarlık bütünü içindeki yerini alamayacaktır. Bunu «ulusal» olana karşı bir tutum saymak tümden yanlıştır. Yoksa şimdi «figür» mü karşımıza ulusal olarak dikilecektir? Soyuta yönelmiş yonut bize nıçin yabancı sayılsın? Durumun ters yönde işlediğini aşağıda göreceğiz. Hadi Bara ile Paris'teki atelyesinde çekilmis fotoğrafa bakıyorum uzun uzun. Maillol Des pieu anlayışı üe yapılmıs «çıplaklar» karşısında elini sakağına atmış, düşünüyor Zühtü Müritoğlu; belki eskiden bizde bunlann yerini neyin aldığını kurcalıyor kafasında. Acaba Anadolu'nun üç bin yıllık kaya kabartmasını, Hitit, Frig yonutlarını, Selçuk alçak kabartmalarını, kullanma eşyalanna giren küçük figürleri mı düşünüyor? Türkiye'ye dönüşünden sonra onu, sanatta yasak tammama kavgasım kaz&nmış olan toplumunun, düsünür bir sanatçısı olarak görüyoruz. Çeşitli malzeme, çeşitli biçim ve düzenleme deniyor; toprak, ağaç. bakır, bronz, pirinç. demir ve ta betona değin gelip dayanıyor. Soyut biçimler. anıt tasanmlan, mezar taşlan. çok figürlü ve değişik bıçimll düaenlemeler, bütün zengınlikle rt. özgünlükleri. düîündürücülüitleri re renkülttleri il« karşımıza çıkarlar. Zühtü Müritoglu'nun yaratıcı gücünün ve düşleme yeteneğinın ürünleridir bunlar ve gereğinden çok tartışma konusu edildiğini sandığım figürlü sanat figürsüz sanat, yerli motü" yabancı etkisi konularını çözümleyen çareleri de birlıkte getirirler. Onun tahta «soyut heykehıleri, ya da «mezar taşı»ları, sözgelişi Phillip King'in boyalı tahtaları ile ya da «figürlü küpleri» David Smith'in küpleriyle karşılaştırılırsa durum açıkça görülür ki, yabancı etkiyi (figürü) baslangıçıa tarihçe özümseyen Zühtü Müritoğlu, o dönemi aştığında kendini kandi içinde âlgılamış ve sanatı ile başbaıja kalmıştır. Yalnızca çeşitli «mezar taşı»lannda değil, pişmiş topraktan figürlü küplerinde, Anıtkabir kabartmalarında, pirinç, bakır dö\Tnelerinde, özgür düşünceli, çağdaş yonutçu Zühtü Müritoğlu. topraklarımızdaki eski yapıtlardan yararlanmanın en güzel örneklerinı verir. Bir bakıma bu yararlanıs, modern Batı plastiğinin de yöntemiydi. Böylece sanatçımız, ikmci Batı yolculuğundan. genellikle sanıldığı gibi, doğru yolu bırakıp öykünmeye kalkışmış degil, öğrenmeyi bırakıp yaratmaya yönelmis olarak döner. Giderek şunu da söyleyebiliriz ki, onu bu döneminde esinleyen kaynaklar, soyut biçimlerin anlam zenginliğini taşımakla kalmaz, çagdaş görüşün, duyuşun. yaratışın şaşırtıcı örnekleridir. Böylece son yapıtlarında, ömeğin eğri ya da düz satıh üzerindeki düzenlemelerinde. «mahalle»lerde, güçlü sanatçımız, bu yola koyulalı beri derin bir sanat kaygusu ile aradığı erince (huzura) yaklaşır, Sinan'Jn yapıdan kente uzanması gibi, tek figürden çok figürlü mahalleye yönelir. Sergi dolayısiyle çıkarılan kitapçıkta sanatçı söyle demiş: «Bu broşür için benden sanat görüşümü istediler. Bundan yirmi otuz yıl önce olsaydı bir şeyler söylerdim. Bugünse, «anatçı değil, ortaja koyduğu işler konuşur kanısındayım. Ortaya konan iş. olumluluğu oranında sanatçısının yolunu, tutumunu açıklığa kavujturur. önce böyle bir çelişkiye düşmekten korkuyorum. Sonra belirli bir yolum da olmadığından kesin görüşleri ileri sürmek olasıhğım yok.» Onun 1924' ten beri sürmekte olan çok ilgmç serüvenini aydmlatıcı önemli sözler bunlar; MUritoğlu, bu sanat serüveni içinde yavaş yavaş kişiliğini silme, onu ortaklaştırma 'İngiliz ozanı Eliot'u anımsıyorum) veyyaı>ıt için bir aracı durumuna getirme sürecini algılamıştır sanki. birey toplumun ürünü durumuna dönüşmektedir. Yüce bir yöneliştir bu, Kibele, Niyobe kabartmalanndan tutun, mezar taşlanna değin Anadolu yapıtlannın eski ustaları hep böyle, yerlerini kalıcı olan ürünleriyle değişmişlerdir. Şunu dıyeyim; büvük sanatçı Zühtü MUritoglu'nun sanat yaşammda iki dönem yoktur, kalfalıktan ustalığa, bizden dünyaya ve dünyadan bize açılma vardır. Karanlıîh Delecek Giiç.. on günlerin görflnümünü saptayan bir karakalem denemesi: 19 Mayıs Gençlik Bayramı... Cumhurbaşkanı ve ilerl gelen devlet görevlileri şcref tribününde... Komandolar ve akmcılar bağırıyorlar: Basbıif. başbuğ... Bağımsız Türkistan, bağımsız Kerkük. bağımsız Kırım Ya Allah... AUahüekber... Kız öğrenciler gösteriye başlajnnca çığlıklar artıyor: Komünist köpekler, miliet sizden ne bekler. . Bu ne rezalet, millî kıyafet... Polisler gösteriye baslayınca: Komandolar geliyor... Başbakan Yardımcısı Necmettin B*T, 19 Mayıs l'lusal Bayramına katılmamak ve kızlanmızı spor giysilerinde görmemek için gezide... Gençlik Bayramı öylesine yozlaşıyor ki Cumhurbaşkanı vaktinden önce kalkmak zorıında kalıyor; törenl bırakıyor... Cumhuriyet tarihinde ilk kez görülen bir olay... Devletin sivil ve asker en yüksek kadrolan önünde bunlan yapan komandolar. sokaklarda, okullarda neler yapmaz? Türkeş, parlamentodald üç milletvekiliyle iki Devlet Bakanlığını ellne geçirmig, tırmanma yoiunda yürüyor... Sanayi Odası Başkanı alârm ifaretini veriyor: Döviz kıtlıfı yüzândcn fabrikalar kapanabflir... Transferler gittlkçe geclkmekte... Dış tlcaret açığı bnyumekte... Çimento hem ithal ediliyor; hem ihraç edlliyor; hem de karaborsada . Demir • Çelik de karabomada... Danıştay Başkanı, uzun ve gerekçeli bir konuşmayla Basbakanı suçluyor; Hükümet Başkanı Yüksek Mahkemeye göre Anayasayı ihlâl sııçunu işlemektedir... tki yüksek askeri mabkemede yüksek kumandanların davalan görülüyor... Hükümet çoğu temel maddeyi dısardan pahalıya alıp içerde ucuza satmakta; bir yıldan beri sermayeden yiyip duruyor; ve artık zam patlamalannın çümbürtüleri duynlmakta. . Tam anlamında bir ekonomik iflâxa doğru dört nmht fidiyoruz Sokaklarda her gün insan avına cıkılıyor... Bir Iç savaşa doğru itildiğimizi söyliiyor muhalefet... Başbakanın yeğeni 50 bin lir» kefaletle serbest bırakılıyor... Olağanüstü mahkemelerde siyasal davalar ve poliste iskenceler sürüyor... S Daha Daha Ne Haber? OKTAY AKBAL h a b c r > n e hab r kl v a r radvotİ!l Evet Havır Gençlerin Öğrenmesinden Korkmayın! e demiş ünlü Maarif n Haşim Paşa, «Şu mektepler olmasa maarifi ne güzel Idare ederdim.» Bunun gibi kimi Uye arkadaşlar da toplumbilimi (sosyolojiyi) kaldırmayı düşünebilir. istiyebilirler. Oysa. nasıl maarifin temeli mekteplerse, lise öğreniminin kilit ta«ı da toplumbilimdir denebilir. İnsanın nasıl insan olduğunu o öğretir, hak, hukuk, düzen nedir o öğretir. Ama denecek kı, onun kimı konuları ilgililerin üstüne simşeklerı fazla çekebilir. Mılliyetçılik. din ve layiklık. Atatürkçülük, devrimler. komünizm, faşizm, sosyaUzm gibi konular, Yineliyeceğim, kimden korkuyoruz? Biz .bagjmsız bir devJet degü Wjriz? Kurtuluş Savaşını bunun için yapmadık mı? Atatürk bizim çağdaş olmamızı ıstemedi mi? Hangı uygar (çağdaş) devlet var dır ki. çocuklarının toplumsal gerçekleri öğrenip bilinçlenmesinden korksun? Alalım 27 Mayıs'ı: Dünya böylesine kansız ve olgun bir devrim gördü mü? Tarih böylesine değerli bir olay yazdı mı? O halde, tarihimize malolmuş. tüm dünyanın gözleri önünde gerçekleştirilmiş. üstelik «Anayasa ve Hürriyet Bayramı» adıyle yasalaşmış olan bu güzel atıhmı çocukJanmızdan ni çin sakhyalım? Sonra bu tür yan lış düşünüşün örneği var, biliyorsunuz. Söede tarihçi bir meslektas tsmet tnönü'yü tarih kitabından çıkardı da ne oldu? Gün geldi. bu ülkede devletin en ağır yükünü yine Inönü omuzladı. hem de çeşitli ayaklanmalan tarihsel kişili*iyle bastırarak! Ve Inönü öldüğü zaman Türk ulusu onun cenazesine büyük say gı gösterdi. Felsefe dersleri konusunda söylediğim gibi, yavrulanmıza tüm gerçekleri her yanıyle. safıyle ve soluyle öğretelim. Politika olarak değil, bilim olarak, ders olarak öğretelim. Çünkü bunlan okullann dışmdan öğrenmeleri daha sakıncahdır. Elünizdeki kalemle istediğimiz genişlikte ve derinlikte bir resim çlzebiliriz. Büyük çabava da gerek yok. Gaztte başlıklarından esinlenmek yeterli. Türkiye'nin Cephe iktidarı elinde bir büyük yeni hesaplaşmaya doğru dörtnal» yol aldığı açık. Böyle dönemleri Türkiye vaktivle yasadı. Ve her blr dönem, blr patlamayU sonuçlandı. Çünkü tutucu iktidarların sözlfiğünde «hükümetteıı çekilme» diye bir kavram yok. Ne Menderes çekilebildi, ne Demirel... Çeyrek yüzyıllık çok partili dönemde Başbakanlıktan çekilen, İsmet Pasa'dır, Eceıit'tir. Demirel çekilebilir mi"? tktidann nimetleri üstüne kurulu bir ortaklığın gümbürgümbür dağılması anlamina gelir çekilmek... Çıkar mekanizmaları siyaMİ iktidar iitıtüne kuruludur. Menderes 1960'ta bu yüzden çekiİFmedi; Demirel de 1971'de bu yüzden çelaletnedi. Geçmiş patlamalan bu yüzden yaşadı. Tfirkiye. Ne var ki 1976 Türkiyesi; 1960 ve 1971 Türkiyelerinden çok değişik koşullar içinde yaşamaktadır. Nedir bu değişik koşullar? 1960 ve 1971 dönemlerinde bugünkü çapta değilse bile, yine ekonomik bunalımların dar boğazlarına giriimiş: bunalımlar iktidarla muhalefet çatışmasını keskinleştirmigti. Ama o günlerin ortamında bugünkü anlamda sağ ve *ol kanatlar oluşmamıştı: iktldarlar da Amerikancı idiler, muhalefetler de... Dış politikada «teslimiyetçilik» daha açıkÇMI «uyduculnk» paylaşılan görüstü. Bugün Türkiye'de Iç ve dış politikada köklü olmasa da birbirinden değişik götüşlere sahip iki büyük parti vardır. 19«0 ve 1971 dönemlerinde Türkiye salt ekonomik dar böğazlara glnnişti: 1976 Türkiyesi aynı zamanda dış politika dar boğazı tçindedir. Ve bir donüm noktamna hem iç, betn dıs poiitikadald çıkmazlar içinde yönebnektedir. Dış vt iç eg«men çevreler, Türkiye'dekl ortamı ynmuçatarak 1977 seçimlerine değin ulaşmamn koşuUannı yaratabilecekler midir? Yoksa blr patlamanın çalkantısı içinde ve karanUkta blr seyler yapmaya mı çabsacaklardır? Bu sorulann karşılığı verilemcz. Şimdilik bilinen gerçek »tı « . dah» rtaha ne haber» diye bir sar " E s k i dostlar hiç bir zar.ıan diişır'an olmaz». Ne haber? İşte eazeteler, mayıs sabahmın haberleri. Aç oku, aydınlan, umut mu umutsuzluk mu, sarsın dört jandanl.. Eski dostlar düşman olmazmış! Nasıl olmaz? En büyük düşmanlar «eski dostlar»dUr! Daha doğrnsu. dost gibi görünmeyi uzun zaman sürdürenlerdir. Niye? Bir takım çıkarlar yüzünden elbet. Onceleri anlamak zordur, şu kişinin bu kişinin sizden ne elde ettiğini, siılnle dost görnnmckten ne sağIadığını anlayamazsımz. Bir pün, aranıza blr uçumm çekiliverir, bilin ki dalgasma tas attınız, çıkar kapısuu kapadmız bilerek. bilmejerek... Ne haber? Al haberi iste! MC ortağı iki aşırı sağcı partl blrbirine girmiş durumda .. MiUi Selâmet ile MiIJl Hareket... Ikisinin de gençlik örcütleri var: AkıncUar. Vlkücüler Baktnaym aynı ortaklıkta oldııklarına, sağ yönde yer aldıklanna, birbirine aykındır göriişleri. Biri «miliet yok, ümmet var» clcr, öbürü «herşejin üstfinde Türkler» der! Yanyana koyun Erbakanla Türkeş'i, ikislnin de karşıt kişiliklere sahip olduğu apaçık... Tek birleştikleri nokta Türldye devledni ele geçirmek... Şimdilik bir ucundan yakalanuşlar iktidarı. Yerlesme^ jc bakıyorlar, adamlannı görüşlerini yaygınlaştırmaya, seçlmlerde daha çok oy alıp, Meclis'e daha kalabalık gelmeye... Gerçi ikisinin oy alma umutlan giinden güne azalmaktadır. Son seçünler bunu göstermistir. Bay Erbakan yine de >irmi otuz sandalye kazanır, bununla gelecekteki «en kalabalık parti»niıı lktidar ortağı olur. Oysa Bay Türkeş için böyle bir umut da yoktur. Bugünkü üç sandalyesini olsa olsa beşe çıkarabilir, daha ötesini hayal bile edemez. Türkeşçller lçin iktidar ancak «ele geçirilecek» bir yerdir, seçlmlc gelinecek bir görev değil... Gazetelerde koca koca haberler, Akıncılarla tlkücüler »rasında kanlı çatısma başlamıs. özellikle sağcı görüşlerin yıl> lardır egemen olduğu Doğu kentlerinde, en başta Erzurum'da... Biliyoruz, «Atatürk» admı taşıyan bir ünlversitenin Atatürk'ten çok uzak olduğunu! Gerçek şu ki, Erzurum'dakl Atatürk üniversitesinde asın sağcı görüşlü kişiler egemendir. Sol, ılımlı sol. CHP'nin sosyal demokrasi görüşündeki öğrencilere burda okumak, hatta yaşamak hakkı tanınmamaktadır. Asırı sağ bir böljcde egenıen olunca, yani karşısında çatışacak, karşı koyacak solcu güçler bulamayınca. daha doğrusu devlet güçlerinin yardunıyle bu iş sağlama baglanmışsa. bu kez kendi içinde çekişme başlar. Bu, kaçınümaz bir şeydir, MSP'si de, MHP'si de, anamalcıların yanında, hizmetinde, buna kuşku yok... Ama kafalarındaki Ulkülrr değişik, biri Orta Asya türküleri çağınyor, öbürü MekkeMedine edebiyatı yapıyor. Anadolu, Türkiye, Cumhuriyet ülküsü, Atatürk ilkeleri unutulmuş, ırkçılık mı, ünunetçUlk mi kavgasına girişilmis oralarda!.. «Ne haber, daha daha ne haber?» şarkısını dinlerken gazetede okudum. Tortum'daki çatışmada bir genç öldürülmüş, bir kaç genç de ağır yaralanmış. Böyle kavgalar Islâm Enstitüsiinde çıkıyor nedense! Kimileri pencereden atılmış, kimileri kavçada bıçaklanmış. Bir kaç genç gözaltına alınmış. Yurtlarda kavga, okullarda kavga, sokaklarda kavga . Clkücüler karşüarında başka bir sağcı gençlik örgütünün kuruunasını istemlyorlar, aralarından aynlıp karşı yana geçenleri gördükçe sabırlan taşıyor. «Davadan döneni vur» demedi mi Başbuğ? Gerçi Akmcılar kavgacı değildiler, ama saldın karşısında onlar da başladılar savunmaya, giderek saldınya geçmeye... Bakın ne diyor MSP Genel îdare Kurnlu üyelerinden biri: «Bizimkiier olay çıkartmaz, çıkartmamışlardır. Erzurum'da tjlkücülerin, Türkeşçilerin saldırılan karşısında nefis müdafaası, meşru müdafaa yapmışlardır. Saldırganlar MHP'lilerdir» MC iktidarmın iki ortağı arasında başlayan bu «savas» nereye kadar jidecek? Ülkücüler «devlet kuvvetlerinin yardımcısı» sayarlar kendilerini. Peki, Akmcılar nedir? Onlar da «yardımcı» değil mi? Şimdi iki «yardımcı giiç» birbirine girerse nasıl çıkılacak işin içinden? İçişleri Bakanı da eski bir Akmcı olduğuna göre yandı Ülkücüler! Bay Türkeş bir yolunu bulur. yine üstün çıkar mı dersiniz? Ne haber, daha daha ne haber? İşler karıştıkça kanşıyor. Solda bölünmeler, sağda parçalanmalar, birbiriyle, yalunlanyla. karşıtlanyle çarmsan, dövüşen gençler... Sorumsuz kişilerin yönettiği bir MC... Anarşi, anarşt dediğimiz bundan başka bir şey olabilir mi? N YAVRULARIMIZA TÜM GERÇEKLERİ HER YANıYLE, SA&ıYlE, SOIUYIE ÖGRETEIIM. POLiTiKA OLARAK DEGil, BİLİM OLARAK, DERS OLARAK ÖGRETEUM. (ÜKKÜ BUNIARI OKUL DIJINDA ÖGRENMELERi DAHA SAKİNCAUDIR. Sami GÜRTÜRK lim ve T»rblye Kunılu'nun statülerlni yasalarla donattırmâmıs olmalarıdır. Bunu yapsalardı, Anayasa Mahkemest, Danıştay. Devlet Planlama Örgütü gibi özgür ya da özerk birer kuruluş haline getirselerdi bir i». hatta bir çeşit rnış olurlardıMlııa Terbiye Kurulu üyeleri öyle bağımsız, öyle yürekli kararlar verebilirsüıiz ki, yurdumuzun yarınları. bir bakıma, sizin çirdiğiniz doğru yolda oluşur. Evet yasal açıdan birer memursunuz, yetki yönünden ise damşman du rumundasınız. Ama bu, sizin hem zayıf hem de güçlü yanınız dır. Size küçük bir olay anlatayım. sırası gelmişken. 1964 yazıy dı. Kars ilinin Türkler tarafmdan ahnışının 900. yıh kutlanıyor du. O yaz Bakanlığımız Kars'ın halk kütüphanesinde, Kars f Ani) ile ilgili yazma eserlerden oluşan bir sergi açmayı kararlaştınnış ve bu görevi de bana vermişti. Görev için yola çıktığımda, yöre deki çe«itli il ve ilçede uıceleme yapmıs, bu arada Ağrı il merkezinde yaptınlacak kütüphane için aynlan yeri de görmüş. ilgililere bu konuda açıklamalarda bulunmuştum. Ancak ilgililer be nim yaptığım açıklamayı güvenli bulmamış olacaklar ki. konuyu Ağn senatörüne açmışlar. Senatör de Kars Valiliğince verilen akşam yemeğinin sağladığı yakınlıktan yararlanarak, kahvelerin ayaküstü içildiği bir söyleşi sırasında konuyu Milli Eğitim Bakanma açtı. Bakan Dr. Ibrahim Öktem, hemen gözüyle beni aradı ve yanına çağırdı. Senatör öfetle şöyle dedl: «Sayın uzman, halk kütüphanemiz için ayrılan alanı beğenmişler. eğer bu yıl Bayrndırlık Bakanlığınca yapılacak ihalelerden sağlanan indirimler yeterli bir düzeye ulaşırsa, binanın temellerinin hemen atılabileceğini, bu gerçeklesmezse 1965 yılında kesinlikle inşasına başlanacağını bildirmiş ler. Bu beyam senet sayabilir mi yiz saym Bakanım?» Bakanm ysnıtı şu oldu vaklaşık olarak: cSiz ve ben politika insanlanyız; kararlarımız. görüşlerimiz hatta kanılanmız çeşitli etkenlerle, özellikle seçmenlerimizin istekle riyle yön değiştirebilir. Elini omuzuma koyarak sürdürdü konuçmasını Ama arkada^ım bu isin uzmanı ve görevlisidir. Onun görüş ve kararları elindeki verilere ve olanaklara dayalıdır. öyleyse ona güvenebilirsiniz, bana değil.» Şunu vurgulamak istiyorum sa yın kurul üyeleri: Politik rüzgâr, hatta fırhna, bora ne yönde eserse essin, siz isterseniz kendi ricdanlarınızın buyruğu doğrultusunda. bilimin, deneylerin ve gerçeklerin ışığı altında en doğru kararlan alabilirsiniz. Hatırlarsınız, Orhan Dengiz Milli Eğitim Bakanı olunca, sanki yapacak başkaca önemli bir iş yokmuş gibi, ilk önce Talim Ve Terbi.ve Kuruluna tırpan atmıştı. Sonuç ne oldu? Yerinden edilen arkadaslann her biri daha iyi çalışma alan ve olanaklanna ka vuştular. için kente gittiğinde Itöylülerin otculu yerle eır ettığı yıllar oluyor. îmdi, buna oakarak. nalk istemiyor gerekçesiyle o vöreyi okulsuz mu bırakacağız? Kimi zaman halka tcarşı devlet etnıe hır. Bu nedenle der» kitaplanm yazmaya zaman ayıramusınıı. Yani vaktinlzt çok daha önemli ve değerli devlet islerine aprmak lorundasınız. Böyle ol'anca yazma değil. yazdırma yoluna gideceğiniz anlaçılıyor. Üniversıte öğretim üyeleriyle bu konuda işbirliğine başladıtınıza bakıhrsa kitaplan onlara yazdırnuyı düsündüğünüz sonucu çıkartılabilir. Ama hemen belirtip vurgulıyayım ki her dersin kitabını ancak o dersi okutanlar vazabilirler. Örnekler: Recep Peksr dönemine özgü imanlı bir dsvrimciydi. Ama ortaokullar için yaıdığı «Medenl Bilgiler.i öğretmenler bile yeterince anlamamıştı. Rahmetli M. Şekip Tunç, 27 MAYIS'IN BİR EKSiKUGi Bana öyle gelir ki. 27 mayısçı Iann türlü eksik işlerinden biri de Milli Eğitim Şuralan ile Ta AYKVT, bir kızlarınm dünyay* geldiğini duyururlar. KİLİS 18.Ö.1978 1«ŞÇUWW!**«! **j^erHI#*fiıı(WrlftiK • »lü^fiv «fVa.iiıl örgüwer7* anayasal çizgi^de dj^ltnikjst^in JıJr^bgrokra!!!, ve ggrçjftrtfn bilinçli halk DersTeri» çok yıfinları vardır. Bu kurvefienri ortakngınoS her çeait kama çoğunlukla politik Kişüerm ranlıği delecek bir (üç bulunduğnna huuuyorus. görüşlerine aldanarak halk böy H. Ziya Ülken'in «Sosyolojl» si de lise öğrencileri için yararlı le istiyor.» demek yanhstır. olmamıstı. Necmettin Sadak'ın TEK KİTAP SAKINUUDIK «İçtimaiyat.'ı için de ayni sey Bu konu sık, sık basına da yan söylenebilir. Çünkü lise öğrencisinin neleri nasıl anlıyacağım yal sıyor. İçinizden kimilerinin de böyle düşündüğü anlaşılıycr. nızca lise öğretmenleri bilir. ATüm kültür dersi kitaplarının ma diyeceksiniz ki. slfabe y a a n Bakanlıkça yazılması eğiliminden botanik ya da zooloji profesorleri çıkıyor. Olabilir, nedeni belsöz ediyorum. Bu iki yanlı b : r iş. Önce çok kitap yerine tek ki li. tap sorunu çıkıyor ortaya. Sonra Bir de kitapların bastınlması da bu kitapların nasıl yazılıp ba İşi var. Devlet matbaamız ne den Merhum Hamdi SUÇSORAN ve merhume Zehra SUÇSOsılacağı işi. Tek kitap konusun li geliştirilirse geliştirilsin bu RAN'ın kızı, merhum Dr. Mustafa ÎLÂL'in eşi, lclil ERtŞda söyleyecek çok şey var. ama İşin Ustesinden gelemez. BaksaKİN ve Bedri SUÇSORAN'm kardeşi, Gürkan ve Ersan jazı uzadı. Kısaca değinip g?çe nıza, gün oluyor «Tebliğler DerİLAL'in annesi, Prof. Dr. Günsel ve Lâle ÎLAL'in kayınvayim. Bu konuda halkın çoğu tek gisi.nin basımı bile aksıyor, hem lidesi, Bânu ve Emre'nin babaannesi kitaptan yana olabilir. Çünkü bu de en önemli zamanlarda. Size kestirme bir yoldur. Öyle ya, o bir kaç örnek vereyim. 1937 yıkul değiştiren çocuk kitap delında. devletçe bastınlan lise kiğiştirme gereğini duymıyacîk. taplannın çoğu zamanında yetisKüçükler. abi ve ablalannın ki tirilemedi. Bu yüzden parasız ya 19 Mayıs 1978 tarihinde aramızdan aynlmıstır. taplarından okuyacaklar vb. Böy tılı öğrenciler şanslı sajildıiar. Cenazesi 21 Mayıs 1976 Cuma günü öğle namazından sonr» le düşünenlere şu dört şeyi na Çünkü her iki öğrenciye «devtet ŞlŞI.t Csmiinden teldınlarak Feriköy Mezarlığında topratırlatmak yeterlidir: 1) Türkive' baba» bir takım kitap verdi, öteğa verilecektir. de okul kitabı çok, hatta deffer ki öğrencilerin çoftu kitapsın kal A t LE S 1 den bile ucuzdur. Bu nedenle dı. 194445 ögretim yılında H. bir yenisini almak büyük bir kül Âli Yücel, Millî Eğitim Bakanı fet değildir. 2ı Çok kitap yönte olduğu halde gözden geçirip bas mi yazanlar arasında bir yanş kıya verdiği Mantık> kitabınm (Fatih Reklâm: 1402) 43r maya yol açmaktadır. Bu da öğ zamanında çıkmasını sağüyamarencinin en önemli ders aracı dı. olan kitabın kalitesinin jUicsMSon olarak bir de kisisel *çıkmesine yol açmaktadır. 31 Tek ki lama yapmakta zorunluluk var: tap. belli bir dönemin bügisiyle işlenir ve o durumda yıllarca ka Ola ki. kurul üyesi kimileri benim lır. Oysa bilim. özelikle yuzyılı ders kitabım oldugu için bunlan mızda sürekü olarak gelişiyor. yazıyonım sanabilir. Değil arkadaşlar! Şu nedenle değil: Bir ülYeni buluş ve görüşleriyse ancak kede hem kâğıdın, hem de kiyarışan yazarlar izleyip işliyebilirler. 41 Tek kitap yöntemi dik tabm fiyatım devlet saptarsa, baskı fiyatlan da başını altp gitacı. totaliter rejimlere özgü bir derse o ülkede az satılan bir anlayışı yansıtır. Kesinlikle buders kitabı. yazıp bastırana valBağdat Caddesi üzerinde Selâmiçeşme'de (Yeni açılan na karşı çıkmalıyız. nızca bir çerez parası verir. BuGÎMA Mağazası yanında) 144 m2 dükkanı ve altuıda yazıhane, ikâmetgâh veya depo olarak kulianUmaya müsait önce bellidir ki, sizlerin isl çok nu siz de biliyorsunuz. 72 m2'lik j'eri ile birlikte iş yeri; SAHtBİNDEN saülıktır Tel.: 45 44 90 49 14 26 Gece: 36 51 60 ı*a*».vtT*w>r* ya ı . ^^A VEFAT NlHAL İLÂL İş Yeri Veya Irat Sağlamak Isteyenler için Kıymetli Mülk Fen Fakültesi Dekanlığından: Fakültemiz Dekanlığında çalıştınlmak üzere smıf derecesı ile adedi gösterüen Personel Almacaktır Sınıh Genel îdare Hizmetleri » » » » ı» » 1ı » • » ı » » 1ı » » !> » ı » » » » Tsknik Hizmetler » % » » » » Yardımcı Hizmetler » » » » » » » » » » ARANAN ŞAItTLAK: 1 657 ve 1327 ssyılı kanunlarıa memurlar için aradıfi sartlara haiz olmak, 2 Askerlikle ilgisi olmamak, 3 Öğrencılıkle ilgisi olmamak, 4 31.5.1976 günti saat n.CO'ye kadar dilekçelerine, a) Öğrenim bfllgesi veya noterlikçe onayl ı sureti b) Nüfus hüviyet cüzdanı veya yetkililsrce onayla sureti c) Savcılıktan ahnscak iyi ha! kâğıdı d) tkı adrt fotojat eklemeK suretiyle müracaatlan 5 Yapılscax sınav veya mülâkatı kazanmak. (Basm: 1S645) 4312 ünran Büro Şeö Şef Memur Memur Memur Dakrilo Memur Dakrilo Memur Daktüo Mühendis Elektronikçi Teknisyen Teknisyen Kapıcı Odacı Hademe Gece Bekçisi Gece Bekçisi Odacı Derecesi l Idet 5 7 7 8 9 10 10 11 1 1 1 1 1 2 1 2 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 ÇAĞDA? YAYINLARI (Cumhuriyet: 4309) YAKINDA ÇIKIYOR VEDAT GÜNYOL'un Güvtnl» olcuyteağına bir kitabım daha sumıyonn: ILAN Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.'den , ,Lf u 13 Topograt Almacaktır Yeni kurulacak ve tevsl edlleces Şeker Fabrikalan için Karayolu, Demiryolu, Su ve Kanalizasyon bilgisıne valcıf ve beş yıllık İş tecrübesi olan topoğrafa ihtlyaç vardır. îsteklilerln iş saatleri dahilinde Türöye Şeker Pabrikalan A.Ş. Genel Müdürlüğü (Mithatpaşa Caddesi No: 14 Yenişehir/ANKARA) adresinde Personel ve Sosyal îşler Daıresi Başkanlığına bizzat veya bir dilekçe Uo müracaat etmelert rica olunur. (Basm: 16050) 4306 NaiSn ıle •Nı^ot V1LMAZ Nisanlandılar. 20.5.1976 t 5 7 10 10 10 10 12 13 14 14 . İSLÂM CENAZE İŞLERİ 47 20 06 Kimileri bazan şöyle btr yanılgıya düşebilîyor: «Halk böyle dü şünmüvor, ya da halk şöyle istiyor.» Önce soralım. Böyle diyen (Cumhuriyet: 4308) !er, ha'.kın ne düsündügünü saptamaya yarar herhangi bir anket yapmışlar mıdır? Hayır! Sonra • halk> deyiminden ne anlıyoruz? Onun hangi kesiminin görüşlerini ön p'.ana almak eerekir? Örneğin GüneyDoğuda köylülerimiT okul i^temiyorlar eenellikle. Yeni Tüfkiye Ardında istem* atiresl : ÇAĞOAS VAYINLARI Halkevi Sok. No. 3941 İ S T A N B UL Fiyatı 15 Lir»
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle