27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
DĞRI CUMKURlm 26 Marf 1976 MEJMLAfcıMA ÖfcNfK Vftf HAMi«ALfF#N I 1 ABDULCANBAZ VATAN DEDİLER Talip APAYDİN 111 Bu stfer Yonan kamısı yedi arkides, ne «Jersin? Oyle görünüyor. Yukarüarda savas gürultüleri bağırışmalar sürüp gidiyordu. kide bir oralara bakıp dişleri sıkıyorlardı. Yarım saat kadar :a!dılar. Kimisi kuru ekmek kemirdi, kimisi ıki yudum su içi. Terlerini biraz soguttular. Tabur komutanı elinde dürbün saga sola bakıp duruyordu. ılay komutanına habercı göndermiş, emir bekliyordu. Atlı halerci dörtnala geldi. Komutanım, düşman cephesınin bu kanadı çökmüş. tarrura devam edilecek. Düşmarun gerisine sarkmaga çalışılaak... Daha söyleyecekti. Tamam ulan yeter! Bölükler at biin! Sesi ?ök gibi gürledi. Yeniden saldırdılar. Geri çekilen düşlanı yandan atese tuttular. Düşman perişan durumdaydı. Ne ırafa gideceklerini bilemlyorlardı. Çok kayıp verdiler. Savaş kşama kadar sürdü. Geriden boytına ikmal yapıldı. Sakarya oyları, bozkır tepeleri, dereler... ölülerle yarahlarla doldu. Haa zehirlenmisti, her yer ölü kokuyordu. Molla Mahmut atm üstünde burnunu tutmuş, ölülere bakmmaga çalışıyordu, ikide bir ysre tükürttyordu. Hasta gibiydi. [em sıcak, hertı ölü kokusu içini bulandınyordu. «Bu sıcakta svaşılır mı, sava? dedlğin kışın yapılmalı» dlye düşünüyordu Akşam sonu hava kararıncaya kadar düşmanı koğuşturduır. Uygun yerlerde arkadan ateş ettiler. Yeniden toplanıp salırıya geçme fırsatı vermemek için degintiyi hiç kesmediler. ıtese tutulmayalım diye fazla da yanaşmıyorlardı. Yunan aserierinin morali iyice bojulmuştu. Uzaktan bile belli oluyoru. Emir dinlemiyorlar. karma kanşık kaçıyorlardı. Bir çapulL alayından farksızdılar. Yollarda yaralüar ölüler bırakıyori ırdı. O geceyi Günyüzü deresinde geçirdiler. Baglık bahçelik bir öydü. Fakat bağlarda meyve üzüm bırakmamışlardı. Molla Mahmut atı bağlayıp torbasını taktıktan sonra bir as•a çubuğunun altma uzandı. El yordamı ile birkaç yaprak kos anp yedi. Kartlamış yapraklardı ama hilâ ekşiydiler. Hoşuna itti. Gözlerl yumuluyordu kendiliginden, öyle yorgundu. Uyku rasında seviniyordu. Düşmanı bozmuşlardı. Durmadan kovaımaiıydılar. Ama şu yorgunluk... Kendini bıraktı. 31 Kalkın arkadaşlar. gün bu gündur! Cyumanın sırası deil. Düşmanın anası bellendi. Perperişan geri çeküiyor. Yüriiün, kovalıyalım. Karanlıkta fırladılar. Sabah yıldiH parlıyordu yukarda. lolla Mahmut ölti kokusunu duydu. Burnundan gitmemiîti. Bir Jtam bağ yapragı kopanp cebine koydu. Acele ediyordu. tçine kocaman bir sevinç vardı. O aevinç ayakta tutuyordu insanı. [aceli'nin omuzuna vurdu. Çabuk Haceli, gidiyoruz! Yava? olun, sessiz... Atlara bindiler. Gerilmiş yay gibiydi bepsi. Aralarında kısa sıltılarla konuçuyorlardı. Heyecanlıydılar. Yokuşlan çıktık, dedi birisi. Şimdi iniş aşagı. Koca Allah, gösterdin bu günü. Ne tarafa gidiyoruz acabs? Emirdağa dogru. \ Ordan Uşak desene? Haceli kendi söyledi kendi inandı hu söfe. Ha Mamıt, bugün varır mıyız U»ıg»? Acele etme, varacagız. An ulen ah! Bir görsem... Göğsünü yumrukladı. üçmak istiyordu. Yayvan tepeyi hızla geçtiler. Anız tarlalann ortis;ndan sürdüsr. Atlar olan gayretlerini harcıyorlardı. Binicileri gibi onlar da ç'ıuttan, susuzluktan, çok çahşmaktan zayıflamışlar, tazı gibi almışlardı. Ama Anadoluluydular, sankı Anadoluyu kurtarmaın bilincindeydiler. Hiç değil»e binicilerinin neyecanını anhyorırdı. Öyle koşuyorlardı kanter içinde. Bir köyün önünden geçtiler. Ses soluk yoktu. Köye girmeyelim. Düşman yerlejmiş olabüir. Bu söz doğru çıktı. Bir top gürledi birden. Sonra yaylım teşi başladı. At iin! Atları geriye bağlayın, derenin içıne. îkinci böik, ileriye sıçra! Köyü çevirin. Sabah ışıyınca karşıhklı ateş başladı. Geriden gelen piyade;r teker teker köye daldüar. Yunan biriiğı teslim bayragmı ekti. Kurtuluş olmadıgmı anladılar. Ellerini taldınn süklüm püküm meydana çıktılar. Başlarında subaylar da vardı. Aglamaklı rir sesle beğıra çagıra birşeyler söyiüyorlardı. Ne dedikleri lelii değıldi. Haceli iğrenir gibi baktı, Tüh dürzüler! diye söylendi. Süvariler. at biin! Gün doguncaya kadar sürdüler. Artüc hep batıya gidlyorırdı. Sağda solda, geride, tüm birîikler neşe içmdeydiler. Yorynluklannı duymuyorlardı. Askerlerin morali çok yüksekti. Hadi arkadaşlar, yürüyün arkadaşlar! Her attıfımız adım :urtulan topraklarımızdır. Düşman kötü bozuldu. Savaşacak lallerı kalmadı. Birer tekme daha atalım kıçıanna. Yilrümüyor koşuyorlardı. Uzaklaroa «Allah Allah!» sesleri, heey hoop!» bağınşraaları uğulduyordu. Yorgun, kavruk seslerlı bunlar, sevinçli sesierdı. Anadolu çocukları coşmuştu. Tozlu •ollar kıraç tepeler, yamalı postallarm, tabam delik çarıkiarsa zieriyle dolmuştu. Köylii kadınlar, babasız çocukîar yollara :ıkıyorlar. bakır helkeîerle, teneke kovaiarla su veriyorlardı. bir •andan da babamızı ağamızı görebilir miyiz diye yüzlerine bakıorlardı. (DEVAMI VAR) ÇAGDAKİ SANCI • Kimi sabahları hiç, ama hiç bitmeyecekmiş gibi gelir insana.. Ögle oımayacakmış gibi, akşam daha hiç bulunmamış gibi, dünyan taptaze, sonsuz bir sa'oahmış gibi... Karanlıklara kapıiannı kapamış, ışık denizinüı kıyısında bir sabah... Böylesi sabahlarda ölümü, clnayetleri, çok uJuslu örgütleri, CIA'ları aklına getirmez insan. Oysa. böyle pml pırıl sabahlar da nice kesik başlar, başanrun bir simgesi olarak saçlarından tutulmuş insanlara gösterümiştir. Çılguılıgın donıguna ulaşmış nıce buyurganlar, kanlı omuzlarını apoletlerle örterek, alanlara çıkip başları koparüan gövdeleri suçlamışlardır... Afrika'da, Asya'da, Güney Amerika'da ve her yerde sabahın eüzel olup olmadığına bakılmaksızın oynanır bu oyun... Evrensel sömürünün buyursanları için böyle sabahların özel anlamları yoktur. • Uzayda Güneşin uydusu olarak dolaşan binlerce mlnik gezegen nikel ve demirle doluymuş. Günümüzün teknigi bu minimlıın»cık gezegenlerden yeryüzü'nün >üzlerce yıllık gereksinmestne ya nıt verecek demiri ve nikeli getirebilecek giiçteymiş. Bir uzay aracı oraya gidecek, o içleme göre ayarlanmış bilgisayarlar galışmaya başlayacak gezogencihtski bakır yada demir dünya'ya g»lecek... Okurlanm gülmesinler. Bunu öğrendiğim gün, aklıma gelen iUc şey, dünyamızda bakır yada demir çıkaran yüzbtnlerce emekçinin ne yapacagı oldu. Bugün, hakır gezegeni, yarııı demir, alüminyum, daha ertesi sırasıyla bütün madenler... Bir yığın teknokrat, bir yığın bılgın, bügi sayarlar... Sonra. Şiü'deki bakır marienlerinde çalışan yüzbinler... Sonra; î.lalezya'daki kalay madenlerinde çaüşan elli binler... Afrik3'nın derinliklerindeki milyonlar... Biliyorum gelecek ayın sorur.u değil bu... Ama sorun. • Doğu'da. bizim olan Dofu'da, yâni Van'da. Hakkari de; sanıansızhktan binlerce koyun ölmekte... Istanbul'un arka sokaklarmda binlerce çocuk. et bulamadiKları için migdelerini küçucük elleriyle migdelerini bastırmakta... • Varşova'dan ayrılıyorum. O güzelim sabah, yanıbaşımııdaki koltukta oturuyor. Birlikte Krakov'a dogru gidiyoruı. Kıakov'u geçtikten sonra. Zakapone' den sınırı aşıp Çekoslovakya'ya girecegiz. O zamana kadar bu «sabah» benimle birlikte burada oturmayacak, bir iki saate kalmaz, bir yerlerde iner. Yenne «öfle» gelir oturur. Bir kaç saat sonra o da gider, akşam gelir yerleşir. Yanndan önce bulusamayız sabahla, yannki sabahsa bir başka sabahtır. Merhibası ayn, dili ayn, sözü ayrı bir sabah ... Bu sabah'tan kalanlarla o'nu karşılayacağız çaresiz... KAHRAMAN!.. Günümüzde kahraman olmak bir bakıma kolay. Zor olanı, kahraman olmaktan sıyrılabilmek. Sloganlaruı getirdiklerini daha derinlerde, temellerde görebilmek... Günün koşulları içinde, toplumlara top lum sorunlarına varabilmek... Günümüzün belirgin özeüiklerinden biri de; kimi insanların, kendi bilgilerini aşan her sorunda. her insanda «hainUk» aramalandır. Kendilerinin bilmediği, bilemetiiği her varüm^ jer, onlar içın kuşkularla doludur. Bu kuşku, bilimsel kuşkuyla özleştirilemez. Bu kuşku, polisce bir kuşkudur. Gözlüklerin üstünden bakma kuşkusudur.. Nevzat ÜSTÜN Desenler MEHMET GÜLERYÜZ ' Gerçeğin bir yanına bakıp öte yanı na sırtını çevirmek, çağın bir yanına saygı gösterip öte yanını yoksamak, bilimsel açıdan da uygulama da da yanlışlara varmanın en kestirme yoludur. Bir başka deyimle insanı yozlaştırmanın da yoludur. Gunumuzun belirgin bir sorunu, insanın bilgisini aşan her hainlik aramasıdır.. Gerçegin btr yanına bakıp, öte yanına sırt çevirmek, çag'ın bir yanına saygı gösterip öte yanını yoklamak. bilimsel açıdan da, uygulamada da yanlıslara varmanın en kestirme yoludur. Bir başka deyimle, insanı yozlaştırmanın da yoludur. Tepesinden bastınlmış, yapısı değiştirilmemiş bir toplum dU zenini sosyalizm sanma tutkusu içinde hiç bir yana bakmazlar. Yapıyı defiştirmek yerine, yapınm içine girmeyi yeğ tutarlar. Yapı'nın içinde yer edinme özle midir bütün amaçlanan. Oysa sorun kesinlikle bu degildir. Çoğu kez kınadıklan, karşı çıktıkları düzenin bir çok bölümlerini savunurlar. Clnsellik konusu bunlardan biridir. Toplumun cinsel gereksinmelerine; Mari Antuanet'in: «E3cmek yoksa pasta yesinler...» mantıgı ile bakarlar. Kadmların kalçalarun örtmela ri, toplumun ekonomik yapısında ilerleme getirirmiş gibi... Hocalann da aynı şeyi söylediklerini unuturlar... Gerçeği yitirenler. kesinlikle bu tür sorunlarm ardma düşerler. Savaşı yitiren Enver Paşa'nın, Istanbul'da karimlarm etekleriyle ugrasması gibi... j Açlık yalnızca mifdede olan bir şey değildir. Açlık ttlmü ile söz konusudur. Ekin'de, cinsellürte, biliınde, egi timde... Kısacası toplumu toplum taIan, insanı ınsan yapacak olan her ne varsa, açlık tümünde de FÖZ konusudur. Strateji'yi unutup taktigi önde tutmak. öŞreti'nin temel ilkelerine sırt çevirip poliükayı yeglemek çağdaş bir davTamş olamaz. • Osmanlı tmparatorlugu'na kar şı ayaklanan Bulgaristan'da, bu ayaklanmaya önderlik eden ozan lardan birine, arkadaşlan Bulgaristan'a Çar olmasını önerirler. Ozan"ın yanıtı keslndir. «Size blr çar gerekli ise, lstanbuldaki'nin suçu ne?...» • Yapı'nın degiştırilmesine lnan mayanların yada yapı'nın değıştlrilmesi geregini bilmeyenlerüı, unutmuş olanların lstedikleri ne?... Karın doyurmak mı?... îsveç'te, Danlmarka'da, Almanya'da, Fransa'da, Belçika'da v.b. Işçlleri karnı tok, haberleri ola... Halkın eli ikide bir pantolon dügmelerine gidıyorsa, bunun nedeni sömürgecilerin oyunu değil. cinsel açhktır. Özellikle şu sıralar, sömürgeciler; nüfus patlamalarından korktukları için azgelişmiş ülkeler halklarırun ellerini pantolon dügmelerine göturmemeleri için çok şey yapmaktalar... KRAKOV!.. Krakov, Yasayan tarihsel bir kent. Yukan Vistül'ün yakasma ku rulmuş. Killseleri ile yetmiş altı önemli kilise varmış sarayları ile, evleri ile kendi kendini yasayan bir yer. Kolayca anlatılamaz. İçine girilse, kolay kolay çıkılamaz. Yüzeysel bir bakışla yetinmek zorundayım. Polonya'dan geçip Krakov'u anlatmamak o hiç olmaz. Neyi sorarsanız sorun. en yenlsi iki yuz yıl öncesinden başlamakta... NotreDame kilisesini Paris'te diye bilirdim ben, buradaymış. Kiliaenin elvan mihrabmı. tahta iş!emeciliğ:nin bir bulunmaz ömefini Almanlar söküp götürmüsler. Nurnberg yargılamalarında. ortaya çıkmış mihrab. Polonyalüara geri verilmiş. tam dört yıl sürmüş yerine takılması. Vavel Şatosu dlye bir şato gördüm. Bütün VlstüIU kucsklıyordu. Gerçekten insanı etkileyen bir yapı. Bir zamanlar burası, hir çok şeyin birden başkenti imis. Teclm'in başkenti imiş, katolikligin başkenti imis, layikllgin de başkenti imiş Kraliyet satosu mus. Pek çok Yahudi yaşarmış burada. Akü almaz genişlikteki bir alan ve kırmızı duvarlar... Yahudiler bunun dışında Kazimiers mahaîîesinde yaşarlarmış. Almanlar gelmeden önce de yaşamalarını sürdürmekteymisler... Şimdi Polonya'da Yahudi yok denecek kadar azdır. Sar.at ve Edebıyat en zengin çağlara burada damgasım vurmuş. Polonya'nın ondokuzuncu yüzyılın sonlannda sanayileşmesi de buradan başlamış. Sanayileş meye karşın, bütün kırsal özelliklerini koruyan blr kent Krakov. Çünkü, sanayii kentin dışına atmışlar. Kocaman bir yol sanayl bölgesi ile kenti birbirine baghyor. Birkaç gün kalmak îsterdim Krakov'da. Ne var ki, o birkaç gün de yetmez. BUyük bir zaman parçasını buraya ayırmak gerek. Tadına varabümeK için, yasadun gördüm, diyebiimek için. Birden tanılabilen kent lerden defil Krakov... ZAKAPONE'OE BAYRAM... Akıl almaz bir yağmur yağıyor. Biraz önce gelmişün Zakapone'ye. tlktn yollarda görüp şaşırdım, bugday saplarından vapılmış İnsan yontularuıı. Elleri ayakları, omuzları başları bugdaylardan oluşan bir yığın insan, bir yığın at yolun iki yanm da sıraya dizilmişlerdi. Zakapone'de öğrendım ki bay ram varmıs. (Vavel> sonucunun simgesi ol görünümleri var. önceki gür benimle birlikte olan sabahtar hiç bir haber yok ortahkta Mektup bile yazmaz bana ar tık... Gitti gider, o güzelim sa bah... Zakapone'de bayraklar asılı Kızlar ulusal Riysileri içinde biı oraya bir buraya koşuşturuyor lar ama olmuyor. Bu vağmurdî en aptal bavram bile başını so kağa uzatmaz. Ben de otelin per ceresinden bakıyorum Zakope ne'deki bayrama. Görünmüyoi ortalıkta. Aşagıda şarap içiyor lar. En iyisi onlara katılmak Yaz sonu bayramını onlarla biı likte kutlamak. Yarın sabah mı Yarın sabah Çekoslovakya'dır. IİR KÜÇUK BUYURGAM. Dağlann ucunda bir yer Zakopone ve Çekoslovakya smırma otuz Mlometre falan anca var. Krakov'dan buraya kadar hep ara yollardan seldını. Kırmızı çizgili yollardan hı; geçmedim. Yollarda, kimi buldumsa aldım yanıma. Bir papaz. bir öğretmen, bir ırgat... Anlaşma olanalc lanmız lşaretlerle ortaya çıkıyordu. Buna anlaşmak denebilırse... Ben Türk oldugumu söylilyorum. Onlar da kendi işlerini anlatmaya çalısıyorlar. Yol bir yerde bitiyor. Onlar için bitiyor ve lnlyorlar. Evlerine gidiyorlar. Sanırun, yolda bir Türk gördük dıye anlatıriar evdekilere, anlatırlarsa... Zakapone suya gldiyor. Bu nasıl yagmur yağmak böyle!... Evlerin çogu tahta. Dağ'taş orman. Daglar yüksek. Alabildiğine yüksek. BUmem kaç metreden sonra çam agacı yetismedigine göre, demek o kadar yüfc sek değil. Sivri ve korkunç bir Sırılsıklam bir sabah. Yagmur dinmiş. Ortalık ıslâk. Daglann arasından gidiyorum Bütün daglar üstüme yıkılacak' nıış gibi. Yagmurdan yurnuşamış' lar gibi... Sınıra geldik. Çekoslovaklarla Polonyalılar a rasında vize olmadığından, on lar geçtiler. Bir Danimarkalı, biı Italyan bir de ben. Arabalanmı zı çektik. Pasaportumu küçük ı,ftr tadan çıkanyorum. Küçük buyır gan çantanın tümünü alıyor el.ır den. Didikliyor içıni. Altı mari karşılığı Ziloti buluyor ve alıyor Bir kâgıt tutuşturuyor elime. 1'* saportumda neden bu kadar çok damga oldugunu da soruyör. Yet mıyor. Çantanın ıçındeki adres defterimi alıyor. Birlikte başlıyoruz adresleri mcelemeye. cAlessio Bombacı, înstitute Un versitarıo / Ortencale • Napou» Klm bu, diyor. Anlat bakalım Neizat ÜstUr kim bu Alessio Bombacı. Türkolog! Bir baska isim. Ara Güler ve adre&i Kim bu Ara Güler?. Fotoğraf çeker, diyorum. Astrid Sletbakk, ProJ. H. W Brands, Bengt Gören, Bulat O kucava, Dilia ajansı, Danııu Chmlelovska, Evgenı Bilınov Konstantin Simenov, Ekber Ba bayev, Fakir Baykurt, Gunnaı Gırulis, Prof. Hazaı, Hakınıoı Mıad, Dr. Hrebicek. îsveç'te hns talıgıma bakan Prof. Harryt Böström, Prof. Lars Johanson . Kosta Daponte, Lütfi Özkök, Muı tay Kerim, Narodna Kultura, Ot to Menghıstu Lemma (Habeşis tan), Mateja Matevski... Teker teker soruyor. Kimdiı bunlar nerden tanıyorum. Ama tıyorum. Suratına temız bir yurr ruk atamadıgım için, çaresiz an latıyorum. Konstantin Simonoi mu, kendisi yazardır. Hazaı mi o Türkolog. Evgenı Bilinov mu haa o mu, şaır o şair.. Otto Men gusto Lemma mı, bir Habeş ya zarı ıdi, şu sıralar ya?ıyor mı bilemiyorum... Dergilere de bakıyor. Btr bölü münü alıyor. Sının geçiyorum. ÇekoslovaJc yadayım. Akşam olmus. YARIN: }iiR GECELER1 ÎSTANBUL ASLiYE iKiNCi HUKUK HAKiMLiOiNDEN: Esas >'.: 19İ6 S9 Davaa Nuriye Çelebi'nin esi NURETTtN yAKlR'm, t*yfa olarak bulunduğu SUivri limanına baglı 42 Rusum tonluk (Yakup Şekerci) motoru 9.1.1975 günü Maden dlregi >üklemek için Iğneadaya müteveccihen seyrederken Kilyos tahlisiye ıstasyonu önlennde fırtına sebebıyle kayalara çarpıp parçalanarak batmış v« gemicı olan Nurettin Çakır'ın kayboldugu ve cesedi de bulunmadığını beyanla, gaipliğine karar verılmesi istemine mütedair davada: Medeni Kanunun 31 ve matufu 30'ncu maddesine göre Gaip Nurettin Çakır'ın hayat ve mematı hakkında biİRisı olanların ilân tarihinden itibaren BtR YIL içinde mahkememize muracaatları ilin olunur. (Basuı: 2â20) 23«! GÂRTH İSTE BUEADA <3»âQTU. BÜM. ~ SO*UTÜCU ve ısı PE.QU7AY EÜ TiFFANY G i e GEDOCİE JUVLSSMASA âN'KlAABjCİKt JSI IA INAOTUOi». EMC «ZUARlN aiyjEe yCKJI BOyuTUB *^T»^fc TtvnCLI «ETİW« H SAHBI ÖNOE.DLm v f cfrsi V y ^ C6FÎLE CtALONUMOA SfUÇA' *V1 tCMWİESBl.^ P 6 IO3MUSAUM. ]>' 1 euy. vrrlGiiJ£C£.K y *nç6w3' I ı r ittf luaucv 1262
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle