28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 Jubıl 1971 îster dıçtan, ister içten batanız: Türkiye'nin gidişinde bir Kötü yön vardır elbet: Sosyal ve ekonomik koşulları, tarıhsel kökeninden gelen olanaksızlıkları elvermediği halde, TUrkiyemiz, 150 yjla yaklaşan bir süre içinde, gerçek bir toparlanma kalkınma çağcıllaşma süreci dışında kalan bır yola düşmüştür. Bu, büyük burjuvalaşma, onun içmde monolitik (yekpareı bir iktidar iradesi kurma yoludur. İmparatorluğun çöküş ortarru ve koşullan içinde, Türkler, ilk kapsamlı devrimlerini yapmışlardı. Ve burada, 20. yüzyılın mazlum ülkeler için yarattığı buyruklardan Atatürk'ün çıkardıŞı bir eylem ve ilkeler demeti, Türkiye'ye yeni aşarnalar getirmişti. Ama geleneksel bır ıg dinamik. bu aşamalann sürmesini önlemiştir de... OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Bu İsin Üstesinden Gelinir Prof. Bahri SAVCI laşma olgusıma vanlamazdı. Nitekim, bunlar olamadı ve ancak şu oldu: Her alanda düşük ür*tim, her alanda Batıca sömürülen ekonomi, her karar ve eyleminde Batı büyük burjuvasına bağımlı siyasal iktidarlar, Batı burjuvasına bağımlı siyasal iktidarların özgurlük • eşitlik adillik güvence mülkiyet sosyalleşmelerine direnci. Böyle bir imparatorluk yaşıyamazdı. Zaten yıkıldı da. Türk ulusu, Atatürk'ün önderliğinde, önce, bağımlıhğa direndi, kaldırdı onu... Sömürüye direndi, ve ycllarını kesti sömürünün. Özgiirlüğe eşıtliğe adillige güvenceye mülkiyet sosyalleşmelerine baskı yapan siyasal iktidarları kaldırıp, onların «hakimiyeti şahsiyenlerini silip, bunlann yerine, yukarda adı geçen ilkelere dayalı «Halkın HHkümeti»ni kurmaya girişti. Ama o da bir ters dirence çarptı: Kendi entellijansıyası, bu haikı ve halkın hükümetini bilimsel yöntemler ve tarihsel olgular önünde iyi tanıyamadı; iyi bir analizden geçiremedl. Böylece ona dayanma, onu iktidar yapma sürecinde bir boşluk oldu. Ve bu boşlufu; Timarlı Sisteminin çökmesinden doğan feodal kalıntılar ile, Batılı ekonominin yabancı ve yerli uzantılanndan oluşan burjuvacılık heveslilifi doldurdu. Ama bunlann kendileri Batıdaki gibi yetişkin olmadıklan için, beraberlerinde Batılı değerlerin özgürlüğünü.eşitliğiniadil liğinigüvencesinimülkiyet sosyalleşmelerini getiremediler. Bu yüzaen. geliştirilmis bir seçim sistemi uygulandığı halde, uluslaşma süreci, iktidan uluslaştırarak demokratize etme süreci, olgunluk düzeyine çıkamadı. lu'nun küçük burjuvasmın ekonomisini korumak ister. Bunun için de, bu küçük burjuvanın kırsal ve kentsel kesimleriyle kültürel çevrelerini, bir din ideolojisinin örgüsü ile bağlama yolunu tutar. c) Türkeş ile: Gene Demirel'in büyük kentsel burjuvacınğına bir direnme olayı toparlanmıştır. Bunun için, sosyal kesitlerin tümü bir hiyerarşi içinde bütünleşip, kendi küçük burjuva politikalarını ararken, hiyerarşinin en üstüne, Yönetici Irade» olarak bir şef oturtulacaktır. Tüm sosyal kesitlerin her basamağı, bu kez, ırkçı bir ulusçuluk ideolojisinin ülküsü ile birbirine bağlanacak ve sonunda tepedeki merkezsel otoriter iradede bütünleşecektir. Bütün bu üç akımm birleştiği bir yer vardır ki, kötü gidişin niteUği burda belirmektedir: 1961 Anayasasını kırarak, monolitik bir kişisel irade kurmak... Demirel bunu, parlamentolu bir sistem görünümü içinde: Erbakan bunu, Arap şeyhlerine ve Müslüman Kardeşler'e dayalı bir ümmetçilik içinde; Türkeş bunu, vurucu milislere dayalı bir .tek merkezcililc» içinde gerçekleştirmek isterler. Ama Türkiyemiz de, şu anda, evet tam şu anda bile, bu monolitik kişisel irade akımmı bozacak önleyici dinamiklere, gelişmeci birikimlere sahiptir. Türkiye'miz, bu dinamikler ve birikimlerle, kötü durumunun üstesinden gelebilecek güçtedir. 1 Bir kez, Türkiye'nin yapısal örgüsü, kendisine monolitik kişisel bir irade uygulamasına direnecek niteliktedir. ÇUnkü, bu örgü, çok çeşitli sosyal kesitlerden kurulmuştur. Bu sosyal kesitler, birer dinamik olarak, birblrlenyle tarihi uzlasmalara varabilirler. Karsılıkh fedakârlıklarla bir konsensüs yaratabilirler. Ama bu çeşitli sosyal kesitler hepsini yutacak, ya da kendine bağlıyacak bir Demirel burjuvacılıgına; Erbakan timmetçisi olan bir küçük burjuvacılığa; Türkeş totaliterciliği olan bir hiyerarsik küçük burjuvacılıga düşüp, kendi dtnamiklennı yitirmeğe razı değildirler. Onun için, ne bunlarm birisi, ne de bunlann koalisyonu, Türkiye'nin dizginlerini sürekli olarak elde tutamaz. 2 Sonra, Türkiye'de, «Türk Devrimi. rasyosundan geçerek gerçekleşmiş bir ulusçuluk anlayışı vardır ki, bu, tek başına, monolitik ki Kendini Kurtarabilir Fakat şimdi, Türkiyemir, baska bir yoldadır: Eiyasal yönünde parlamentolu ya da parlamen tosuz bir görüntü mekanizması altında monolitik bir siyasal sistemi kurma hevesinin yoludur bu... Ama, hemen ekliyelim 40 milyonluk ağırlığı lle bir dinamikler ülkesidir de Türkiye... Onun için, kötü gidişı bir çökmeye vardırmayacak önleyici ve gelişmeci bırikimlerini işletip, kendini kurtarabilir. Bir kez, her şeyin başı, üretıme dayanıyor. Osmanlı, bu noktadan çökmüştü. Şimdiki Cumhuriyetimizin kötü gidişi de bu noktadan ötürüdür. Osmanlı, bir «Fazla Üretim» ülkesi olmaya tenezzul etmemiştir. Ama aslmda Orta Asyadarı gelen askersel gelenekler, İslâmdan gelen gazâ prensibi onu «Çok Üretim»e zaten götüremezdi. Yalnız, Imparatorluk. kendine kattığı ülkelerin karsal bölgelerinde güzel bir tanmsal yaşam güvencesi kurabilmıştir (Timarlı sipahi sistemi) kentsel bölgelerde de, kendi askersel gereksinmelcriyle, halk gereksinmelerini karşılayacak bır ?1 sanayıı kurmustur, onu güvenceye kavustur. sıuştur. Ama Batı'run ateşli silâhlar yüzeyine çıkmasiyle, kırsal bölgelen merkezdekı pacüşaha bağlayan sistemi çökmüştür. Onun yerine. merkezie zayıf bir padişahlık, taşrada da bugünkü toprak ağahgına yol açan âyan sistemi gelmiştir. O saman, üretim büsbütün düşmüştür. Fazla üretim yapıp ihraç etme sürecinin getirdiği tüm /enileşmeler, bu yuzden Osmaniıya gelememîştır. Yine Batı'nın buhar çağına, makine çagına, lanayi devrimi çağına yükselmesi, bunlarla bır smperyalist • kspitalist sömürgecilik politikası izlemesi sonucu, kentsel bölgelerimizin sanayi düseyini de düşürmüştür. Bu nedenle, sanayilesmeıın getireceği sosyal ve siyasal yeruleşmeler de Dsmanlı'ya gelememistir. Gerçekten ilkel tanm ve zanaatçılık ekonc•nisinde çakılıp kalmış olan böyle bir toplumda, Batı'nın siyasal gelişmelerini sağlayan devrimleri rapacak olan sosyal kesitler oluşamazdı. Onların ?etirdiği entellektüel degerler olan özgürlüs eşit lik adillik ' güvence sosyalleşen mülkiyet düşünleri de oluşamazdı. Bunlar yoluyle siyasal iktidarı smırlama sözkonusu edilemez, bir ulus «Uel bir devlet iradesi yaratraa olayına Tcar»ı gelir. Türkiye'nin kalkanı olan bu Türk ulusçulufu «Misakı Milli. smırlan lçinde yaşayanları Türlt kılan bir inceliğe kavuşmuştur. Türkleri birbirine bağlayan bağ moralkültüreltarihsel bir bütündür. Bu bütün; ussal ve uygar gereksinmeler ekseni üzerinde kurulur. En büyük özelliği de, geriye dönük olmayışıdır. Çünkü us'a, uygar gereksinmelere, çağdaş yaşam biçimine uymayan gelenekleri, insanlan ve ulusu birbirine bağlayıcı ögeler olmaktan çıkarmıştır. Artık «Fıtratı Milliyemiz» layik temel üzerindedir. Bilimsel ögelere dayanmaktadır. Bu nedenle us'a uygar gereksinmelere çağdaş yaşam biçimine uymayan an'anât (gelenekler) metafizik plana düşer, «hurafat. teşkil eder. Türk ulusçuluğu: artık, us uygar gereksinmeler çağdaş yaşam biçimilayik toplum niteliği ile uyuşan; insana ve topluma özgurlük eşitlik adillik güvence getirme temeline dayanan bir kültür, bir moral bağ, bir sosyal dayanışmadan ibarettir. Türk toplumu, bu düzeyi algılamıştır. Bu nedenle, buna sığmayan durumlan kabul etmez. 3 Ulusumuz, yukarıda adı geçen üç akımı; hem teker teker, hem de koalisyon halinde etkisiz kılma olanağına, kolayca sahiptir. Çünkü, bu üç akımın kendileri zayıftırlar. Çünkü: ELİFBA... gy ğretmen Galile'yl bilir misin çocuğum. I I öğrenci Biliyorum efendim. Öğretmen Kısaca anlat bakalım öyleyse... öğrenci Galile bir İtalyan bilim adamıdır. 1564'te dogmuş, 1642de ölmüştür. Ğökcisimlerinin devinimlerini inceledi. Dünyarun güneş çevresinde döndüğünü saptadı. Güneşin evrenin merkezi olmadığı sonucuna ulaştı. Ama deneyleriyle ulastığı sonuçlar; zamanın kurulu düzenine ters düşüyordu; bunun üzerine Galile mahkemeye verildl, yargılandı, mahkum ediidi. Öğretmen tyi ama bu herkesin bildiği bir gerçek de£il mi? Okullanmızdaki ders kitaplârında bu gerçeği öğreniyorsunıız. Bugün bir öğrenci dünyanm güneş çevresinde döndüğünü biimezse, kırık not alır. Bu basit gerçek, niçin devleti ilgilendirsin? Neden toplum düzenine aykun düşsün? Anlıyamadım? Öğrenci Efendim, kuşkusuz bugün «Dünya güneşin (evresinde dönüyor» demek devletimizin yasalanna, ve yaşadığımız kurulu düzene ters düşmez. Ama GalUe'nin yaşadığı çağda «Dünya güneş çevresinde dönüyor» fikri, «tehlikeli rikir»di: çünkü o çağın devletine, egemen sınıfların yargılanna, ve kuşkusuz kurulu düzene ters düşüyordu. Öğretmen Neden? Öğrenci Galile. üretim araçlarını elinde tutan egezen, devlet gücünü saptıyordu. Şatolarda, kalelerde kümelenmiş toprak sahipleri, egemen sınıflan oluşturuyorlar; dinsel çevreler de egemen sınıfların değer yargılannı köylülere benimsetiyorlardı. Köylüler çağuı emekçileriydi. Soylıl miilk sahiplerinin topraklannda çalışıyorlardı. Yarıyanya köleydiler köylüler; papazların ideolo.jik baskısı altındaydılar. Özçürlük voktu. Toplumdaki genel yarçılar. dinsel kahplar içinde çelişmişti. Bu dinsel kalıplar, kaynağını Kutsal Kitaptan alırorlardı. Papazlar bir kez güneşin dünya çevresinde döndüğünü yaymışlar: brnimsemişlerdi. Yaygın flkirlerin tersine, tehlikeli bir fikir ortaya sürmek kurulu düzene karşı relmekti. Çünkü o yıllarda kurulu düzenin Fann düzeni oldugu sömürülen yığınlara aşılanmıştı. Öğretmen Peki, sonra? Öğrenrt Galile. üretim araçlar.ıı elinde tutan egemen sınıfın hizmetindeki papazların otoritesinl bozacak sözler söylüyordu. Oysa toprak sahipleri. kilise büyükleri; köylfileri tam bir baskı altına alraışlardı. Ne fikir özrürlüfü vardı. ne de bilim özırürlüğü... Bir kez egemen sınıfların emekçl kesime kabul ettirdiği fikirlere inanç bozulursa, insanlar bir kez düsünmeye başlarsa, kurulu düzen sarsılırdı. Galile bu kapıyı zorladığı için haln, dinsiz, ve suçlo uyıldı; çünkü bir gerçeği dile getirmişti. öğretmen Yani dünya dönüyor» dedl. Öfrencl Evet, öğretmenim. Galile egemen sınıflann köylü sımfını sömürdüğü bir düzende egemen smıfın değer yarcılarına ters düşen bilimsel bir gerçeği ortaya koydufu Içfn yargılandı. ve mahkum ediidi. Galile önyargılan yıkıyor, bilinuel ve özgur düşünceye öncelik tanıyordu. Galile davası, temelinde ekonomik düzen yatan, siyasal bir davadır. öğretmen O çağda insan toplumu ne kadar gerirmis!.. öğrenci Ama ayıu olayuı benzerleri bugün ülkemizde yasanmıyor mu öğretmenim? Bilim adamlaramz yazdıklan kitaplar yüzünden mahkemelerde yargılanmıyorlar mı? Feodal düzen aşıldı dünyada, artık «Dünya rüneşin çevresinde dönüyor» demek suç değil; çünkü kapitalizmdir toplumumuzun kurulu düzeni... Bu kez bankalara, büyük topraklara, fabrikalara sahlp bulunan egemen sımflann yasaklan gecer» lidir. Türkiye gibi «Dışa bağımlı kapitalizml» kurulu düzen diye benimsemiş bir toplumda, fikir özşrürlüğü ve sonuçta bilim özgürlüğü yoktur. Kitaplârında ileri sürdükleri billmsel tezier yüzünden rünümüzde yargüanan bilim adamlanmızın Galile'den ne farkı vardır? Öğretmen Sen nereden öğrendin bunları? öğrenci Ne yazık H, okulda öğrenmedim. Okul dı> sında izledlğim kitaplar, dergiler, gazetelerden öğrendim. Galile davasımn. niteliğinl ders kitaplan yazmıyorlar; bilim özrürlüğünün ne demek olduğunu okullarunızda öğrenmek olanağı yok. • "* £ Türkiyede üniversiteler kapalı. ^ , Açık olsa ne çıkar? ^^ ; Bilim özgürlüğünfln barınamadığı kurulusa ttalvemM denir mi? BU ilin ellfbaaındayız daha... Bilincin Işığı Birisinin sınıfsal kökeni, yapma bir büyümeye kavuşmadan dolayı. doğal çerçevesini kendisi kırmıştır. İkincisinin kökeni, bağnazlıkla sarıldığı ümmetçilik dolayısıyle( bölünmeye uğramıştır. Üçüncüsü ise birbirinden ayrı toplum kesitlerini bir hiyerarşi içinde toparlayarak aradıfı mutlakiyetçi otorite ilkesi dolayısiyle, her zaman özgurlük aramış olan orta sosyal kesitlerin kabul edemeyeceği bir fantazi içine düşmüştür. Halk tabakalarımız kendilerini, önünde sonunda tepeden inme bir monolitik iradeye bağlayacak olan her akımdan kuşkulamr; Tarib ona, bunu öğretmiştir. 4 Bir son açıdan, Türkiye'de olan bir büyük olgu da kötü gidişi durduracak etkenlerden birisi olarak sayümak gerekir. Bu, emek gücünün kendi içinde örgütlenerek, siyasal olayı etkileme düzeyine tırmanmaya başlamıs olmasıdır. Evet Türkiye'miz bir kötü gidişin icindedir. Fakat isaret ettiğimiz birikimler, onun üstesinden gelme olanaginı venr. Burjuvacılıjm . ümmetçiliğe otoriterclliğe elvermeyen sosyal kesitlerden kurulu bir yapısal örgümüz oluşu, bu olanaklardan biridir. Layik bir •fıtratı mılliye» yaratmaya ve tüm sosyal kesltleri kurmaya yönelmis bir ulusçuluk anlayışı, bu konuda önemli bir etkendir. Kalkımıztn alt ve orta kesimlerindeki • Monolitik iradelere inanmama bilinci» Türkiye'yi böyle iradelere bağlamak isteyenlerin önünde büyük bir engeldir. En büyük sosyal olgu olan emek güçlerinin, sosyal renk arayan siyasal güçlerle bir uyum kurma yolunun açılması, bütün bu olanakların bir düş olmadığın) gösterecek bir son etken durumundadır. Kötü Gidiş Temsilcileri Bu kötü tarihsel gelişimin son evresinde kfttü gidiş, kendine şu temsilcilert bulmuştur ve şu durumlara varmıştır: a) Demirel ile: Büyük burjuvacılığa tırmanma ve bu hızı boyuna arttırma politikası doğmuştur. Bunun için, içte, tüm ücretlilerin sömürülmelenni sağlama, dışta da, yabancı sermayenin gücüne dayanma yolu tutulmuştur. b) Erbakan ile: Demirel'in, büyük kentlerin önderliğindeki büyük burjuvacıhgına bir direnç meydana gelmiştir. Bu direnç, Anado Bu Nasıl DemokratîkSol? OKTAY AKBAL Evet Hayır ENÜTSÜ MİTİĞE! osrum Oktay Akbal, geçenlerde, Eğridır Lisesinın bağrı yanık dört ögretmeninden aldığı bir mektubu verdt bana; bir emekli öğretmen olduğumu düşünerek, onların derdini, yirmi dokuz yıllık deneylerimin birikiminde değerlendirebilirim .umuduyla. Nicedir yanımda taşryorum o •Geri bırakılmıs ülkemizin kalkmdınlması, halkımızın uyândınlması yolunda görev almış duşün işçileri» nin açıklı, açıklı mektubunu. Uzxın süredir, bir avuç «mezhep döküntüsü, feodalite artığı, devrim düşmanı, ışık düşmam» nın saldırısına ugramışlar, yıldırı üstüne yıldınlarla ürkütüp sindirilmek istenmişler, «Müfettiş« sorgulannın baskısında, agız ları mühürlenip, elleri kolları bağlı, bakanlığın kafaca solgun, gövdece dolgun, aptallıkta olgun beyni yıkanmış, Zeki Müren hayranı, spor toto kurbanı, fo D «ÖĞRETMEN HiÇ BiR ZAMAN DEVLETiN UJAGl OIMAMAUDIR. YANİ HÜKÜMET ONUN İSTER 5AĞ, İSTER SOL, SANDIĞI JEYLERi EDilMESiNi YA DA ORTA OLSUN; SAVMMAMALI; ÖĞRETÇIKARIARINA ISTiYOR. iSTEDiGiNi a ltı yfis dönum toprak sahibl •küçük çiftçi sayılıyor. Bu küçük çiftçilerln yıllık ürünlerinden elde ettikleri gelirin 90 bin lirası vergiden bağışık olacak, yani 90 bin liradan lonrası i(in vergi verecek bu çi/tçiler... Baiıkçılar da yüda [20 bin liraUk bir bağışıklık kazaıuvorlar.. AP'lüerle CHP'lUer ,arışa çıktılar nerdeyse, sen daha çok vergi indirimi sağlarun, ben daha çok diye !• Sonunda bu çizgide birleştiler. Çift;Uer yüda doksan bin lira, baiıkçılar yüzjirmi bin lira kazaurlarsa vergi ödemeyecekler. Ancak bundan sonrası için vergi ideyecekler... MEMELıDıR.. BiZiM YÖNETiCilERiMiZ iSE KENDi HiZMET Vedat GÜNYOL to roman azmanı hanım hanımcık, bey beycik öğretmencikleri düzeyine indirilmek istenmişler. Bay müfettişlerin onlara yönelttigi suçlamalara bakın hele: c ögrencilerinize kitap okumalarmı (Sait Faik, Reşat Nuri vb. yazarları) salık veriyormuşsunuz. Sınıfta öz Türkçe konuşarak öğrencilerde bu sözcüklere karşı hayranhk yaratmaya çalışıyormuşsunuz. 10 Kasımda, Atatürk'ün gençliğe seslenisini, öz TUrkçeleştirerek okumuşsunuz; Halka ve öjrencilere, Mahzuni'nin Türk halkı ozanı olduğunu söylemissiniz; Kitap okuynrmussunuz... «(Breh, breh, breh!)» Bu dört öğretmene yüklenen en büyük suç, ögrencileriyle dost, arkadaş olma yolunda gös terdikleri çabada toplanıyor. «Öğrencüerinizle dost, ajk& Yılda doksan bln, ayda yedl bin beş yüz lira eder. BU •küçük çiftçUnin eline ayda yedl bln beş yuz lira geçecek, rergisiz!.. Bir babkçının ellne ayda verglslz on bin lira!.. Demek Meclis'tekl temsilcllerimiz bir allenin ortalama geçlm lüzeyini ayda yedi bin beş yüz lirayla, on bin lira arasında jörüyorlar. Kendileri bunun çok üstünde gelir sağlıyorlar nasıl olsa... Biraz da başkalannı düşünmeleri doğaldır. Yedl bin, on bin, on bes bin lira bugünkü geçîm koşullarında an;ak» yetiyor. Peki, ama, ya dargelirli dedijiıniı insanların iurumu ne olacak, kim düşünecek onları? Ayda ikl bin altı yüz altmıs lira ayhğı olan bir görevliden bakın neler kesiliyor: 320 lira sigorta prtmi, 458 lira gelir verrisi, 43 lira M.D. vergisi. Eline ancak 1461 Ura geçiyor. Şöyle lesaplayalım, bu görevli yılda 31 bin lira kazanmaktadır. Eliae yılda ancak 22 bin lira geçmektedtr, on bin lira çeşitli vergi re ödcmelere gitmektedir. Yılda doksan bin, yüz yirml bin lira kazanan çiftçiler, baiıkçılar vergi bağısıklıfı kazanırken, gyda 23 bin lira alan memurlar, işçiler, tüm görevlüer yılda Dn bin, on bes bin lira vergi ödemektedirler. Bunda büyük bir haksızbk vardır, 2300 Ilra aylıfı olan klsi ayda 500 lira vergi nasıl öder, nlçin öder? MecUs'te AP'lüerle CHP'liler 90 bin liraUk, 120 bin llralık yıllık kacançları vergi ödemez hale getirirken, yılda otuz bin, yirmi bin lira kazanabilen küçük görevlilerden nasıl olur da sekiz, on bin lira çelir vergisi almayı doğru görebflirler? Bunda bir adalet, bir eşitlik var mı? Niye böyle bir ayrıcalık tanınır? «Yürüyüs» dergisinde okudum, CHP Burdur Milletvekili A Sanlı «Siz nasü demokratik sol partisiniz?» diye sormuş H grup yöneticilerine. 600 dönüm toprak sahipleri ancak doksan bin Hralık geUrden sonra vergi ödeyecekler, öte yandan iki üç bin lira aylık alan yoksuUar ellerine geçen paranın dörtte biri, beşte birini devlete verecekler. CHP'nin sosyal demokrasi anlayışı böyle ayncalıklara karşı çıkmaya götürmellydi mlUetvekillerini... Tam tersi oluyor. zengini daha z«ngin, yoksulu daha yoksul yapan adaletsiz bir vergileme düzenini kuran, savunan, kabul ettiren CHP'liler oluyor! Bunu anlamak, hos görmek olanak dışı.Yülardır yazarız, söyleriz, telif haklanndakl vergi bağışıklığı elli bine, yüz bine çıkmalı diye. Şimdi ancak on bin liralık telif hakkı vergisizdir, ama bunn geçüniz mi vergi *Ur devlet sizden. Bir ressam, bir yazar on bin lirayı asan «elirinden vergi ödüyor? Bu sımn elli bine bile çıkartmadılar. Öte yandan çiftçiler, baiıkçılar hem de yoksullan değil, durumu çok iyi olanları en az vergi ödeyerek en iyi durumda bir yaşam sürecekler. Bunu da demokratik sol bir parti diye bilinen CHP yapacak. doğru görecek, gerçeklestirmek için APTileri geride bırakacak. Tutarlı olmamız gerekir. Hele büyük partilerin. toplumda tımut ışıklan yakmış liderlerin tutarlı olraayı en başta gelen bir erdem saymaları baş koşuldur. Çoğunluğun yarannı herçcyin başında görmek, düşünmektir bu da... Sanırım CHP Itrubu bu olayda büyük bir yanılgıya düştü. Geniş halk yığınIarı bu yanlıslığın düzeltilmesini bekliyor. Tofrsa, Ali Sanlı'nın «Siz ne biçim demokratik sol partisiniz?» sorusunu toplum da soracak CHP yöneticilerine... Kimse de bvmu yanıtlayamayacak!™ AKB AN K şubatl976 kültür SERGİLER Akbank 1975 Fotoğraf Yarışması Sergisl (AKBANK İzmir Konak Sanat Galerisi) (20 Ocak / 15 Şubat) • AKBANK Sanat Koleksiyonlarından tablolar (Hacı Ömer Sabancı Kültür Sitesi Adana] (2 Şubat / 27 Şubat) ' Şinasi Özersoy Şiir ve Resim Sergisi (AKBANK Etiler Şubesi) (23 Subat / 10 Mart) • Kadın Ressamlar Karma Sergisi (AKBANK Ziya Gökalp Şube Galerisi / Ankara) Devamll , ÇOCUK TİYATROSU Küçük Kalemler Yarışması (Kenter Tiyatrosu, her Cumartesi ve Pazar Saat 1t de) ÇOCUK KOROSU Okullar tatili dolayısile bu ay konser yoktur. Muhtelif Hurda ve Talihasılat Satışı 1) Müessesemizde mevcut muhtelif hurda ile müstamel torba, telef, üstüpü, hatalı ve parça bezler 25.2.1976 çarşamba günü saat 13'de pazarhk suretiyle satılacaktır. Teminatlan en geç pazarlık günü saat 12'ye kadar yatırılmış olacaktır. 2) Mezkur emteayı görmek, şartnamesini tetkik etmek ve mütemmim bilgi almak üzere MUessesemiz Ticaret Servisine müracaat edilmesi rica olunur. SÖMERIâNK PAMUKIU BAK1RKÖY MÜESSESESİ SANAYİİ YARIŞMALAR • Fotoğraf Yarışması (Konu: Türkiye'nin İnsanlan) Köy Okulları Resim Yarışması (Konu. Serbest) Yurt Dısındaki Yürk Çocukları Arasında Yazı Yarışması (14 Şubat'ta neticeleniyor) YAYINLAR rürkiyemiz Dergisi (18 inci sayı) (Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun Son Yazisı 1le) Kilim v t Düz Dokuma Yaygılar (Yazan: Belkıs Acar) (Fiyatı: 100 TL.) daş gibiymişsiniz. Ne biçim ög. retmenlik bu?» diye çatıyorlarmış onlara, yürecüüerine haaçer sokarcasma. Yazıma başlık olarak «Egitim Üstüne» sözünün neden tersini kullandıgımı şimdi anladı^ınızı sanıyorum. Bu koşullar altında egitim diye bir şey yok artık. Olsa olsa onun tersivar!... Amerikan filozofu Emerson: yüzyılda «Egitim. ögrencüere saygıyla baslar» derken, 20. yüzyıldaki böylesine sapıklıklan hesaba katmamısa beruer. Evet, egitim, ögrencilere saygıyla başlar. Bu, öğretmenler için bir uyan. Ya, ögretmenlere yukarılardan buyruk veren, vermek durumunda olanlara verilecek uyan dersi ne olabilir? «Öfretmenlere saygı ile başlar egitim» değil mi? Demokrasi bir güzel yönetim yolu. Kabul. Ama, okumasız yax masız bir halkın, başa getirdiği, eğitimin E'sinden habersiz, kültürsüz, yalnız kültürsüz mü, kültür düşmanı dünyadan habersiz, çağın gerisinde kişilerin egemenliğine ne demeli? Türkiye, egitim tarihinin en talihsiz bir dönemini yaşıyor. Yasamakta da. Daha ne kadar yaşar, bilinmez. Milli Egitim Bakanlığına her nasılsa gelmiş insanların «meğer neymişim ben!» psikolojisi, daha doğrusu psikozuna kendilerini kapürıp, bunca yüzyıllık bir devletin egitiminde söz sahibi olmalan. olabUmeleri Türkiyemizı ele güne ne denli gülünç hallere soktuguna tanık oluyoruz bugün. Bir mevkie getirilmis olmak, bir devletin eğitimine yön verrae yetkisini verir mi insana? Şu koca Goethe var ya, bakın ne diyor: «Halk düzeyinde iyi ir.sanlar bilmezler, okuma yazma için ne kadar zaman, ne kadar caba gerektigini. Ben bu işe seksen yılunı verdim, yine de okuma yazma öğrendiğimi sörleyemem.» Simdi sen, kaJk, eğiticilikten habersiz bir Milli Eğitim Bakanı katma yüksel, altmışma varmamış bir insan olarak, daha sekseninde kendini hor gören, görebilen biı Goethe gibi bir yüce insanı aşarak, yani haddini asarak, afralar tafralarla, eğitimler meğitimler konusunda, akıllı erdemli, bilgili saygılı insanlara da. nışmadan, danışmak gereğini duy madan, çağdışı bir gerilik do|rultusunda buyruklar savur saga sola, olacak şey mi? Ingiliz tutucu partisinin 1938* lerin Millî Egitim Bakanı Earl Baldwin, On England (tngiltere Üstüne) adlı kitabından bir kaç alıntı, bize çok şeyler ögretebilir saruyorum. Baldvvin, bir tutucu parti adamı olarak, tngiliz üniversitelerinde, hazırhksız yaptıgı ayaküstü konuşmalarında bakın neler söylüyor: «Öğretim, bu dünyada her şeyden önce, yüzde yüz dürüst, yüzde yüz özgür olmalıdır. Öğretmen hiç bir zaman devletin uşağı olmamalıdır. Yani, hükümet, ister sağ ister sol, ister orta olsun, onun istediğini sandığı şeyleri savunmamalı ve öğretmemelidir. Ögretmenin tek amacı, gerçeği oldugu gibi belirtmek olmalı.» Gerçefi oldugu gibi belirtmek! tşte, ögretmenin asıl görevi bu, Ama, gel gör ki, aton çagında henüz yerini almamış, alamamış, almasma olanak sağlanmamış Türkiyemizde, ögretmenin ger. çeklere yan çizmesi, gerçekleri çarpıtıp, çıkarcı politikalar doğrultusunda davranması isteniyor. Yuf olsun böylesi ögetime. ög Cumhuriyet 1170 İLAN Türkiye Öğretmenler Bankası T.A.Ş. İDARE MECLİSİ REİSLtĞİNDEN Bankamız 1975 Faaliyet yıh Olağan Genel Kurul Toplanbsı. Esas Mukavelenamemizin 28. maddesi geregince, 23 Mart 1976 Salı günü saat 11,00 de, Ankara Yenişehir Necatiber Caddesi \To:112'deki Türk Standartlan Enstitüsü salonunda yapüacaktır. Toplantıda, ortaklar bizzat hazır bulunabileeekleri gibi, Bankamız Esas Mukavelenamesinin 37. maddesi gereğmce, kendilerini bir vekil ile de temsil ettirebilirler. Nama yazılı hisse senedine sahip ortaklar toplantı gününden bir hafta önce (15 Mart 1976 Pazartesi günü saat 18.00'e kadar) bizzat veya bilvekâle Banka merkezine müracaat ederek girme kartı alırlar. Hamiline yazılı hisse senedine sahip ortaklar, Genel Kurula katılabilmek için, hamili bulunduklan hisse senetlerini veya zilyedi bulunduklanna dair belgeyi, toplantı gününden bir hafta önce, (15 Mart 1976 Pazartesi günü saat 18.00'e kadar) Banka merkezine veya Şubelerimize tevdi ederek, hisse senetlerinin sayı ve oy miktarlarını gösterir girme kartı alırlar. Şubelerimizden alman girme kartları geçici olup, toplantı gününden evvel Banka Merkezine müracaatla değiştirilmesi şarttır. Hamiline yazılı hisse senedi sahibi ortaklann, Genel Kurulda kendilerini vekille temsil ettirmek istemeleri halinde, hisse senedini veya zilyedlik belgesini vekâletname ile birlikte, Banka Merkezine veya Şubelerimize, toplantı gününden bir hafta önce, (15 Mart 1976 Pazartesi günü saat 18.00'e kadar) teslim ederek girme kartının vekilleri tarafından alınması lâzımdır. Birden fazla şahıs tarafmdan liste haünda müştereken bir şahsa verilen vekâletnamenin noterlikçe tanzim edilmiş olması zorunludur. Posta lle müracaat veya vekâletname gönderilmesi halinde müracaatm 15 Mart 1976 Pazartesi günü saat 18.00'den önceBanka Merkezinde olacak şekilde postalanması şarttır. Bankamız 1975 Faliyet Yıh Bilanço. Kâr ve Zarar Hesabı ile idare Mec.isi ve Murakıp Raporları 8 Mart 1976 tarihinden itibaren Bankamız Merkezinde ve Şubelerimizde or. taklanmızın incelemelerine sunulacaktır. Saym ortaklann bilgi edinmeleri, belirll gün ve saatte toplantıya teşrifleri rica olunur. GÜNDE M : 1 1975 yılı îdare Meclisi ve Genel Kurul Murakıplannın raporlannın okunması, 2 1975 yılı Bilânçosunun, Kâr ve Zarar Hesaplanmn tasdiki ile tdare Meclisi Azalan ve Genel Kurul Murakıplannın ibra edilmelerı, 3 1975 yılı Kânnın dagıtım şeklinin karara bağlanması, 4 Umumi Heyet Murakıplannın aylık ücretlerinin tespiti, 5 Umumi Heyet Murakıplannın seçimi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle