27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET 25 ARAUK 1976 YEDJ S ANAT EDEBÎYAT ezihe Merlç'in «Solar Aydınlanıyordu» oyunu Lsküdar Şehir Tiyatrosunda sahnelendi. Bir kadın yönetmenin sahneye uyguladığı oyunda bütün rolleri kadın oyuncıılar paylaşıyorlar. »Sular Aydınlanıyordu» oyununun yönetmeni Ayşin Candan, hem hu oyun hem dc yerü oyıınlanmız üstüne sordnklarımızı yanıtladı. N MALRAUX ÖLDÜ, ANCAK KONUŞMA VE GÖRUŞLERİNİN YANKlLARI SÜRÜYOR Dominique Desanti'den çeviren Bertan ONARAN •»• nlü Fransız romancısı, sanat ta11 rihçlsi, devlet adamı Andre Mal" raut'nun ölümü üstünden bir aya yakm bir zaman geçmesine rağmeıı, tlünyanın ciddi basın organlannda onun kişiliginl yansıtan yazılar yayınlınmikta, bu büyük kaybın yankıları gün geçtikçe artmaktadır. Bu haftaki sayfanuzda Malrauı'nun son konuşmasıyla, ünIU Fransız düşünür ve yazarlarının, yaşarken ve o öldükten sonra hakkında söylenenlerden bir toplam yer alıyor. ramanının şurdan blr çtzgi, öteden bir çisgl alarak olusturulmadığını söylemekie size yeni bir *ey özretmiş olmam elbet. Insanın ıçinden gelen besirüe beslenir roman kişisi, ancak başka birinin duyurdugu şeyle harekete geçer. Gisors, Uzak Dogu'ya duydugu tutkuyla, dört beş Dogu uzmanınm alaşımıdır. Ama doguşunu, en köklü varlıgını, evet, Groet'e borçludur. Evet, atyon tutuşturdum eline: Çin'de, Batılı bir bilge olabilmek için, bu gerekliydi. Ama ayrıca... Bakın, nedir Groet'i bızim için akla yakın küan, onu tanunış olmamız degil mi? Ondaki kesin dinginlik, yazp duygusu varlıklara karşı kayıtsızmış gibi algılanabüirdi. Groethuysen çağımızdaki de içinde olmak uzere, «u.s eıiuımi avucunun içi gibi büirdi, oysa 1920'lerde bizde bu ekinin üriinleri hemen hemen hiç yoktu. Ayrıca, Dilthey'i, Jaspers ve Heidegger'i, sizın anlayacagınız bütün Alman ekınini derinlemesine bılirdi. İngüiz ekinini d», hiç bir Fransız'ın bilmediği kadar büirdi... Bu adamın aym zamanda tam anlamıyla açık görüşlü olduğunu bütün dünyadaki ölçülere göre göz kamaştırıcı oldu&Miu ne kanıtlayabilirdi? Anlıyorsunuz ya, Mao ya da Stalin gibi: onları inandınr küan şey, tarihtir. Bir kişi herkes için tarihselse, kimse onu sorun konusu etmez. Yoksa, inandıncı kılmak üzere, bize yaklaştmnak gerekjr. D. D. SöylenUye eöre, Glde Bernard Groetbuysen'i Rabindranath Tagore'ye anlatmış, Hintll düşünür: •Böyle adam yoktur yeryüaünde» demiş. A. M. Çok İyi anlıyor insan Tagore'yi! Bize göre, gerçekten soylu bir adamın bir erege derinlemesine baglanması gereklr. Böyle biri berhangi bir ereğe baglanmadı mı, insanlar feleklertni şaşırır, nereye başvuracaklarını bilemezler. (Malrauz ortaklasmacıkktan söz açar. •İnsanlığm Durumu», Horgörü Zamanı» ve •UmuU adlı romanlannın Fransıı aydınlannın Direnme Hareketi'ne katümalannda epey rol oynadıklannı blUr. Bunlar arasında ben de vanm.) Biliyorsunuz, son derece doğaldır bu. Sizin gençliğinizde benden hep kuşkulanmış olan ortaklaşmacı parti yöneticilerinin beni tutarsız bir seriivenci diye nitelediklerini çok iyi biliyorum. Bense, eylemde ve eylemin doğrulanmasmda, bütünsel bir baglanmanın güdülerini aramasım çok olağan bulurum. însanın Mara'ı okuduğu için ortaklaşmacı olmasını hoş karşılamam. Manc'ı sevmedıgim doğrudur. Groethuysen olmasa, Manc'ı anlayamazdım bile. Sizin anlayacagınız o beni elimden tutup hiç tanımadığım, kapalı mı kapalı düşüncelerin içine soktu: dar kapüarın kılavuzuydu Groet. O olmasa, Rusya'yı, Almanya'yı tanıyamaz, bir yana bırakırdım... (Malrauı. söyleşinin burasında, hayran olduğu konuşma sanatına değindi, felsefeci dostunu öbür iki harika konuşmacıyla, Alexls I>eger ve Paul Val*ry ile birarava cetiremedieinc vandığını söyledi.ı Aiexıs Legtr, baını Jofm ir*erse, Prenses B. nin sevgilisiydı. Şoföriinün kullandığı beyaz Hispano'suyla gelir, şiirsel bir dille ipe sapa gelmez laflar eder, sonra elçılıkleri dolaşmaya giderdi. Groet, yanında kırk yıllık «özgür. hanım arkadaşt Alix, kamu araçlarına binerek gelirdi; inançlı bir ortaklaşmacı oian Alix, oda hızmetçilerinin elinı sıkardı. Groet'se ortaklaşmacılığı, Albc'in dinsel tutkusunu savunacağı kararlılıkla savunurdu. Bu baglam içersinde, bizim ozan una fazla Parısli gözüküyordu herhalde. Fazla Fransız: Fransız'la dünyalıyı birbırinin ter&i sayardı. Valery'yle ilişkileri bambaşkaydı. Onda bir tek Mallarme'nin etkisi var denır: Bir de Auguste Comte'un. Bu durumda. Groet'ün özgürce yeniden yonımlanan kategoryaları Valery için hepten anlaşılmaz oluyordu Groet'ün aklı fikri, hepimizin .kentsoylu» oluşumuzdaydı. Valery'nin gözündeyse kentsoylu, Flaubert'in Mösyö Homais'sidir. Ee? Anımsar mısınız: Groet yalnız düşüncelerden konuşmayı severdi. Biz Fransızlarsa. insanların konusmasma bayıhrız. D. D. Bizler o zaman aıa lanımıyorduk. Groet siri bize bir söylence, bir ınasal gibi anlatmıştı... «islevi olan. bir söylence gibi. A. M. Evet, hakliiinız: Paulhan gibi. Groethuysen de birtakım masallar uydumıayı ve bunları dostlanna. özellikle genç dostlanna yakıştırmayı severdi. Bu da onun romancılığıydı. (Dcvamı 9. Sayfadaı Tiyatromuzda, bugün, yerli yapıtlara geniş yer verilraesini nasıl değerlendiriyorsunuz? 1970'ten sonraki tıyatromuzun yerli oyunlara geniş yer vermesi seyircinin değişmesi, toplumun sosyoekonomik yapısımn değişmesinin sonucudur. 1960ların tiyatrosu seçkın bir seyirciye sesleniyordu. Oysa seyirci bugün belli b;r gelişim, bir dinamizm içindeki halk topluluğudur. Bu ortamda ürün veren tiyatro yazarlarımızın hangi nitclikJeri taşıdığını söyleyeceksiniz? Yazarlarımız 1960'larda Batı örneğmden yola çıkan eserler veriyorlardı. Bu onl&ra bellı bir kolayük saglıyordu. Bugünkü seyircinin istemlerinden yoia çıkan oyunlar vermek, yazarın işini daha da güçleştirmektedir. Oyun yazarlığının geüşmesi için neler önerilebillr? Tiyatro belli bir ögrenimi gerektiren bir hüner, bir zanaattır. Yazann bunu öğrenmesi için kendisine yardımcı olunması gerekir. Bu konuda örnefin kurslar, seminerler düşünülebilir. Dü ve TarihCoğrafya Fakültesinde bu tür çalışmalar olumlu sonuçlar vermiştir. Ozeiükle ödeneklı tiyatroların böyle bir görevi yüklenmesi, oyun yazarlanna yardımcı olması beklenmelidir. Bugünkü tiyatro yapıtlarunız Içertk bakunından ne gibi özelükler gösteriyor? Tiyatromuzun üzerinde durdugu genel sorunlar küçük burjuva ailesinin sorunlandır. Bu bakımdan hep aynı oyun yazılıyor diyebüiriz. Bunun da yazarlarımızın kendi çevrelerine yönelen gözlemlerinin sonucu olduğu söylenebilir. Oysa yaşamın çok değişik çevrelerinı gözlemek ve anlatmak tiyatromuza katkı sağlayacak çahşmaların başında gelir. İşçi sırufından yetişen yazarların henüz tiyatro yapıtlan vermeyişi bu konuda büyük bir eksiklik sayılmalıdır. Köyle ilgili sorunların tiyatroda işlenmesi işçi çevrelerinın konu edinilmesine oranla daha başarılı olmuştur. 1960'tan sonraki aönemde tiya'ro muz 27 Mayıs devriminin de etkisiyle toplum sorunlarına yönelirken konuyla ilgilenlş gitgide komedi türünün smırları içine çekllmiştir. Toplumculuk cılız ve bilimsellikten uzak biçimde uygulanmıştır. Köy romanından sahneye uyarlamalar gitgide melodramlara dönüşmüştür. 12 Mart'ın etkisiyle bir süre yeniden ilk dönem komedilerini andırır yapıtlar verilmiştir. 1973'ten giinümüze doğnı içerik kadar biçimle de ilgili denemeler yapılmaktadır. Köylü toplum olduğumuz için köy sorunlanna yakm ilgi gösterilmesini doğal sayıyorum. Bu tema tiyatromuzu besıeyecek büyük zenginliklerle doludur. Biçimle ilgili öncü girişimleri nasıl degerlendiriyorsunuz? Son yıllarda, öncü tiyatro, Batıda, edebi tiyatrodan. yazılı metinden uzaklaşmayı amaçlamıştı. Bu, bir bakıma gerekliydi. Absurd tiyatro, gerçekten absurd bir noktaya ulaşmıştı. Toplumcu bildiri açısından bu tür çalışmaların pek elverişll olmadığı anlaşıldı. Biz Batıdaki deney sonuçlannrtaıı yararlanırlcen kendı olanaklarımm gözetmeli, çok ayık ve uyanık olmalıyız. Tiyatromuzun en önmll eksikliği sizce nedir? Bizde tiyatronun eğiticl yana üzerinde hiç durulmamaktadır. Oysa sosyaüst ülkelerde tiyatronun görevi öncelikle egitimdir. Avrupa'da da burjuvazinin iyi örgütlendigri dönemlerde tiyatronun egitici niteiik taşıdığını hatırlatayım. Schiller, «Tiyatro bir ahlâk kurumudırr» diyordu. Biz ne yazık ki, pek az ömek dışında tiyatroyu salt eğlenme, ruhsal boşalma aracı olarak uyguluyoruz. Oysa televizyon bu eglendirme görevini çok daha iyi Ustlenmiş dunımdadır!.. Dramaturgun tiyatro ortamırnızdaki yeri ve sonınlan nelerdir? Birde dramaturjinin en önemli sorunu bir kültür şizofrenisiyle karşı karşıya bulunulmasıdır. Dramuturgun ana görevi konu olarak ele alınan edebi metin ile, tiyatronun o anda ve oradaki seyircı kitlesinin gereksinmelerı arasındaki çelişkiyi ortadan kaldırmaktır. Bunu yaparken büyük güçlüklerden biri seyirciyi iyi tammamaktan doğuyor. Seyirci araştırması bizde pek yapılmamıştır. Bu yüzdendir ki, 1976 tiyatro döneminin başmda yeni bir yönetime bağlanan Şehir Tiyatroları ekipleri çalışmalarına bu noktadan başlama gereğini duydular. Bugün seyirci talepleri konusunda, bu çalışmaların sonucu olarak, daha somut bilgiye sahip bulunuyoruz. Dramaturji, tiyatroya bilimsel bir yaklaşun getirmektedir. Oysa bugün bizde ancak çok gerekli olduğu zaman danışılan bir eleman durumundadır. Dramaturji bir kurum olarak henüz işbirliği degeri kazanmamıştır. lstanbul Şehir Tiyatrosunda dramaturg olarak görevinizi sürdürürken, Nezihe Meriç'in «Sular Aydınlanjyordu» oyununu da koydunuz. Bu uygulamadan SÖT eder misiniz? Çahşmamda yazar Nezihe Meriç'in büyük yardımını gördüm. Bu eserde dramatun» görevini Nezihe Meriç yüklenmişti diyebüirim. Yazarın bu çalışmadaki olumlu katkısını eserin daha önce sahnelenmiş olması kadar. Meriç'in yetkilerine ve dünya görüsüne bağlayabilirim. Sular Aydınlanıyordu oyunu 1963'de Devlet Tiyatrosu'nda sahneye konmuştu. Bütün kişileri bir tek kadınm oynaması için düşünülmüştü. Teatral bir ustalık gösterilmesini amaçlıyordu Olcay Poyraz'ın o oyundakı başarısını hatırlatmahyım. Ancak bizim meselemjz bu oımadı. Dokuz kadın kahramam dokuz değişik kişiye oynatarak değişik sıruflardan kadınların benzeşen sorunlarım vurgulamaya çalıştık. Böylece yazıhştan sahneye konuşa ve oynanışa kadar bütün calışı1 bız kadmlar arasında geçmis oldu. Türkiye'de kadın sorununun ana Eurür.lariar» t:ri olclv* 'zerınde dikkatle durulması gerektiği kanısındayım, YAZARLAR BUGÜN SEYİRCİNİN İSTEMINDEN YOLA ÇIKMALIDIR alraux, bu konuşmasında Jelsefe sorularma ve kendi dünya görüşünü oluşturan kişüere değiniyor. Ayrıca, konuşmada Fransız edebiyatınm, Pransız düşüncesinin etkin adları üzerine Malra'.;x'nun değerlendirmelerini de bulııyoruz. Yazmın ilginç yönlerinden biri de; bir çok sanatçıyı Malraux'nun agzmdan yer yer övgülü yer yer yergili portrelerinin çck canlı bir biçimde çizilmiş olmasıdır. M (Verneres'in büyük salonunda, kara kedisi Lustree elinin altında mırü mınl mınldanırken, Malraux soluk almadan anlatıyor. Hastalıgın zorunlu dinlenmesi yüzündeki tikleri ütülemiş g:"oi. > D.D. Bernard Groethuysen, İnsanlığın Durumundaki Batılı bilgeye. Gfsors'a esin kaynagı olduğunu biliyordu, ortaklaşmacı Kyo'nun babasi Gisors'a. Bunu anımsattığınızda, Groet gülümscr di: «Malraux, heni lnandıncı lalmak için, alıp Çin'e götürdü ve elime afyon tutusturdu...» A. M. (Malraux'nun yüzünde, kendini bütünüyle söyledıklerine vermiş gibi bir hava, bir yoğunluk belirdi, buysa agzından çıkan her sozcüjjü müthiş değerli kalıyordu) Bakın, bir roman kah CLARA MALRAUX: «Çok uzun boylu, dal gibi ince, kocaman gözlü, kirpikleri göz çukurlarını dolduramayan bir delikanlı: durulanmış gözbebeğinin altmda bir ak çizgi var. Sonradan onun için: gözleriniz tavana değiyor, diyeceğim; sonradan, böyle dalgın dalgın ufuklara bakan denizci atalannı düşünecegim. Sonradan, oldukça sersemce, «İnsanların gözünün içine bakmayı bilmiyor» diye düşünecegim.» EMMANL'EL BERL: «Malraux'nun sanatıyla büyülenen kentsoylular, bugün degilse yarın, Malraux'nun yarattığı tehlikeyi anlayacak, kitaplannda Çin konusunda bir takım bilgiler, bir takım görünümler, bir günlük sorun yazısı ya da ruhbilimsel bir anlatı aramaktan vazgeçecekler.» (1929) ANDRE GİDE: «Bugün zihınde uydurulmuş yapıtlarla ilgilenmekte büyük güçlük çekıyorum. Bununla birlikte, «însanlığın Durumu»nu başmdan başlayarak bir daha okudum. Ilk bakışta aşın yüklü, zenginliğinden ötürü insanı yıldıran, ve karmaşıkhğmdan dolayı bir bakıma anlaşılmaz gözüken kitap, bir solukta yentden okunduğu zaman müthiş açık seçik, kanşıklık içinde düzenli, hayranlık verici bir zekânın ürünü, ve buna karşuı (yani zekâya karşm), yaşamm ta içine girmış, bağlanmış, zaman zaman dayanılmaz bir kaygıyla titreşen bir yapıt olarak ortaya çıkıyor.» (1933) İLYA EHRENBURG: «Malraux'nun zayıf yanı başka. Yapıtlanndaki kişiler yaşıyorlar. biz de onlarîa birlikte acı çeklyoruz. Ama hiç bir şey bize o yaşamla o acüarın gerekliliğini duyurmuyor. Yaşadıklan dünyadan kopmuş bu kişiler bize kendilerinden geçmiş coşumcular (romantikler) gibi gözüküyorlar.» (1933) TROÇKİ: «Fransız yazarı Malraux'nun iki romanını, «Fatihlernle «İnsanhğın Durumu»nu dikkatle okuyun. Sanatçı, siyasal ilişkilerle sonuçlarm farkına varmaksızm, Uluslararası Ortaklaşmacı Örgüt'ün «Internationale communiste'in) Çin'de uyguladığı siyaseti kıyasıya eleştirmekte, yaşamdan alınmış görünüm ve kişilerle, çok çarpıcı bir biçimde, solcu muhalefetin oteden beri bırtakım sav ve sözlerle dile getirdiğini doğrulamaktadır...» (1933) FRANÇOÎS MAURİAC: «Andre Malrauxda, Charles De Gaulle'ü kendi oyununda kullandığı bir iskambil kâğıdı saymayacak kadar yücelik bulunduğuna inanırım.» (1960) LUCİEN REBATET: «(Halk Cephesi'nin karnaval raaskeleri arasında), bir çeşıt Bolşevik Barres'i andıran. kaşı gözü durmadan oynayan cinsel etkinlik düşkünü ne benaeyen, çetinlikten bir tek sayîası bile okunmayan, bununla birlikte SaintGermaindesPres'de herkesi hayran bırakan, sözcüklerindeki belli azdırımla. Çin'de geçen bir takım günlük olaylan bir niteleme sıfatı kazarunda kaynatarak anlatışıyla sağcıların bile hayranlığını kazanan Andre Malraux Beyin suratı hiç eksik olmazdı.» («Les Decombres», 1942) ROLAND BARTHES: «Onda oeni şaşırtan, sankl rastlantıyla zeki adam olmuş izlenimi vermesiydi.» (23 Kasun 1976) MİCHEL FOUCAULT: «Sözünü ettigi şeyler onun İçin, onları dile getirmesinden çok daha önemliydi. Bence o. insanlarla nesnelere duydugu saygıyla, yazına duyduğu saygısızlıkla yazarlığın ötesine taşan bir Flaubert karşıtıydı. Yazdıklannın ner satırına sinen, zaman zaman da onları param parça eden güç dışardan geliyordu, bu dışarsı, lcalemtaşıyan ınsanlarda pekâlâ yersiz gözükebilirdi. Bu yönüyle, kafamızı karıştırmak üzere. Bernanos'a ve Celine'e benzerdi. Bugün böylelerine nasıl bıt yer verebiliriz acaba? Birıncisi yazardan öte. ermişten geri bir şeydi; ikincısi yazardan başka bir şeydi, ve hiç kuşkusuz ahmagın biri değüdi; sonuncuysa yazardan öte bir şey oldu, ama yirmi yaşında kurşuna dizüen bir devrimci de. köşesinde yaşlanan bir devlet adamı da olamadı. Belki de hepimiz, buniarın birer insan yaşamı olduğunu anlayamayacak kadar bağlıyız eleştirmeli açıklamalara.» (23 Kasım 1976) CLALDE ROY: «Arkadaşlarımın çoğu gıbl ben de Alman işgali boyunca cebimde «Umutnun her yanı çizilmiş, yırtık pırtık bir örneğini dolaştırdım «Anamalndan daha kolay bulunan ve dolaştırılan bir kitaptı bu. Pek çogumuz «Partı»ye yeniden girmemize yol açan nedenleri bulduk onda. «Parti»ye girmeme, ya da çıkma nedenleri de vardı içinde. Ama işte bu yüzdeı; güzel bir romandır «Umut»; değişik insanlarla, çelişik düşüncelerle doludur • bir romancı bunların her birinı aynı dikkatle dinler.» (23 Kasım 1976) JOSE BERGAMİN: «Bir zamanlar Malraux'ya özpi bir İspanya vardı. Yalnız karşı çıkmada değil, eylemde de coşumcu (romantik) olan bir Ispanya'ydı bu. İşte bu yüzden, onun İspanya'sı, aynı zamanda benım îspanya'mdır. «Umut» adlı romanı, İspanya'nın bilincini, basit bir tanıklığın ötesinde yansıtır. Y'aşamımın koskoca bir bölümü yokoldu Malraux'nun ölümüyle.» (23 Kasım 1976) Ünlülere göre, Malraux nedir ne değildir?.. HALK TÜRKÜLERİMİZ ÜZERİNE YAPILAN İLK ÖZGÜN ÇAL1ŞMA Ahmet YÜRÜR 4 A 1 A ?ubatında bana yazdığı mektupta Bar1 M { M tok> Orta Avrupa'daki olaylara ve Ansİ V V V chjuss'a değinerek, Viyana daki L'ıüversal iajıııevı Ue iiişkisinın gun gunden kutüye gitnıekte olduğunu haber veriyor ve ülkesini terkctmek yolunda kesın kararını verdiğini üzüntüyle açıklıyordu. Türldye'deki halk musikisi araştırmalarının büyük degeri hakkında ortak olarak taşıdığımız düşünceleri bana hatırlatmakta ve gurbete çıktığmda yerleşmeyi düşüneceği ülkenin Türkiye olduğunu söylemekteydi. Kendisinin ülkemizin halk musikisini araştınnak üzere görevlendirilmesini hükümet } etkililerine önennemi istiyor ve bu alanda ikinıizin birlikte ne başarüı bir çalışma yapabileceğimizin gözönünde tutulması gerektiğini belirtiyurdu. Hatırladığıma göre gündelik yasamını sürdürmesine elverecek mütevazi bir aylık karşllığında çalışmayı vaadetmekteydi. Derlıal resmî çevrelerle iiişki kurdum. Ama ne yazık ki tüm çabalarun boşunaydı: Bartok, Ankara'da istenmeyen bir kişiydi. Zaten Bartok'un önerisinin benim tarafımdan iletilmesi bile durumu çıkmaza sokmak için yeterli olabilirdi; çünkü ben de Ankara da istenmeyen bir kisiydim. Gene de her şcyin düzeleceğini, üstadla birlikte huzur içinde çalışmaya başlayabileceğimizi ummaktan kendimi alamıyordum. Tabiî bir süre sonra, hiçbir çıkar yol kalmadığını anlayıp Bartok'a da bildirmek zorunda kaldım. Böylece o da Amerika gurbeti için yollara düştü... A. Adnan Saygun, «Bartok'un Türkiye'deki Halk Musikisi Araştırmalan» adıyla İngilizce olarak Macaristan'da basüan kitabımn «Ek Belgeler» bölümünün 416. sayfasmda Bartok'la aralarındakı mektupîaşmalardan bazılarını sunarken bunları anlatıyor. Çatışan bloklar arasında taralsız, ulusal sıyaset yürüttüğünü iddia eden Türk Hükümetinin yurtsever bir Türk aydını olan Saygun'a da, yurtsever bir Macar aydını olan Bartok'a da Nazilerin gözüyle bakıp, onları tehlikeli ögeler olarak değerlendirdiği, tasfiye etmek için uğraştıgı o devirleri gözümüzde canlandıran acı belgeler bunlar.. Macaristan'da yayınlanan kitap, bu mektuplann yazıldıgı tarihten üç yıl kadar önce, Bartok ve Saygun'un Adana çevresinde yapmış olduğu bilimsel araştırmalarda derlenen ve notaya alman türküler üzerine derüılemesine ve çok yönlü yapılmış bir bilimsel çalışmayı kapsamaktadır. 1936'daki bu derlemenin ürünleri olan fonograf silindirleri üzerinde çalışarak Bartok'un yaptığı transkripsiyonlar ile türkü sözlerinin İngilizceye çevirüeri, Budapeşte'de, Bilimler Akademisinde bulunmaktaydı. Bartok'un ingilizce olarak yazdığı 41 sayfaiık Gıriş yazısı New York'taki Columbia Üniversitesi kütüphanesinde bulunmaktaydı. Adnan Saygun, :.pı!an derleme üzerine yazacağı kitaba temel olarik işte Budapeşte'deki ve New York'taki bu iki kiynaktan belgeleri istedi; gerek Macarlar gerekF.e. Amerikalılar hiçbir güçlük çıkarmadan verdiler. Böylece, Adann'da yapıÎPn derleme üzerinde elden çıkarmak gerekıyordu. Suçov, Macar Bilimler Akademisiyle pazarhga girişmek istedi. Kitabın Saygun'a yazdırılması ona göre yanlıştı. Öncelikle, Saygun'un elinde bulunan materyel Bartok'un ancak müsveddeleriydi; temize çekilmiş transkripsiyonlar yayına hazır durumda kendi elindeydi. Sonra, ezğüerin transkrıpsiyonlarında Bartok'un yer yer koymuş olduğu rakamlann karşüığı oiarak yazümış dipnotları Saygun elde edememişti; kezâ, Bartok'un ABD'deyken, giriş yazısından sonra yayınlanmak üzere kaleme aldığı iki savfahk ek de Saygun'da eksikti. Bu durumda bay Suçova göre yapılacak tek şey Saygun'u aradan çıkarmak, kitabın yayına hazırlanmasında olsun, dağıtımında olsun, Macarlarla kendisi arasında kurulacak blr ortaklığı yetkili kılmaktı. Macarlar tabii ki «Bartok Archives» deki materyelin sağlanmasını ve kitabın ya>mında temeli oluşturmasım isterlerdi; ama Türkiye üzerine yapüan bu araştırmanın yayınında Bartoktan bile daha yetkin durumda olan Saygun'dan vazgeçip; bilgisayarlar kullanarak türküleri sınü*landırmaktan başka hüneri bulunmayan bir Amerikalıyı bagırlarına basmak, üzerinde konuşulmaga bile degmiyecek kadar saçma görünmekteydi. Bu önerisiyle yüz bulamayınca Suçov yeni bir öneride bulundu. materyeli ancak bir koşulla verebilirdi; o da, kitaba Saygun ve Suçov imzalannın yanyana konmasıydı. Saygun'un derlenen türküler üzerine derin ıncelemelerinin yanısıra Suçov' un bilgisayarlannın gönderdigı sinyalier de basılacaktı. Tabü bu da olacak iş değildi... Laszlo Vikar, çok sevdiği Bartok'un yapıtını eksiksiz yayınlayabümek kaygısıyla, umutsuzca, bir anlaşma zemini aradı. Ama Suçov en küçük bir ödün vermiyor; Bartok ve Saygun'un çalışmaları üzerinien ün ve gelir saglamak, yani bir tür haraç almak yolunda gitgide sertleşiyordu. Diyalog koptu.. Suçov'un yeni manevrası şu oldu: Mncar Akaderrüsine bir ültimatom vererek, eğer Saygun'un kitabını, kendisinin Bartok'un materyelinı yayınlamasından önce yayınlarlarsa, bu kitabı yeryüzünde İngilizce konuşulan ülkeierin hiçbirinde sattırmamak yolunda mahkeme kararı çıkartacağını açıkladı. Öte yandan kendi yayınlayacağı kitabın sadece cilt gömleğini matbaada bastırarak yeryüzünün dört bir yanına postaladı. Macarlar Suçov'un tehditlerine ragmen kitabı ondan önce yayınladılar. Suçov da sözünü tuttu; İngilizce konuşulan ülkelere kitabın girmssirü yasakîattı. Macar Bilimler Akademisinin yayınlâdıgı, A. Adnan Saygun'un «Bela Bartok's Folk Music Research in Turkey» adlı yapıtı 431 sayfaiık, büyük forma, bez ciltli ve kuşe kâğıttan gömlekli, ofset baskılıdır ve fiyatı Türk parasıyla 300 TL. civarındadır. Gerek kitabın tartışılmaz üstünlügü, gerekse fiyatımn ötekinden dört kat ucuz oluşu yüzünden, Türkiye pazarlarında Macarlann yayınladığı kitabın büyük satış şansı vardır. Bas^.nımızda ncdense bugüne dek yalnız Suçov'un kitabını tanıtan haberler çıkmış: Saygun'un kitabı en aydın çevrelerde bile henüz duyulmurr.ıştır. Türkiyeli aydınlara, ABD'nin egemenliğine hiç değilse resmen girmemiş bulunan ve «tngilizce konuşulan ülke> o'mamak talihine sahip yurdıımuzda bu kı taptan dnva doya yararlanrnslannı salık veririm. Beia Bartok, kağnı ile «Tüysüz Dağ» yollannda.. Bir Yaşlı Kadın Güzdü, avlusunda kasımpatı, Saksılar riizili camda, şrecfc Ay ışiffi süziilür ağaçtan. Oracıkta, yokııştan çıkınca, Baksan uzaktan. karşı vamaçtan, 0 rcsim sihi gfirünen çatı. Irganı gerdj çaınaşır aslı, Çanaktı. çömlekti. eli işte. r.elin vermiş vabana kizım Ojlansa haylazın biri. kuşta, Kocastnm bilen yok Izini. l.ii ÜKII, ÖIUSÜDÜ kar bastı. S.!?ahattin Kucîrcî AKSAL en önemli sozü söyleyecek bilim adamı olan Saygun, çalışmasına başlamak olanağını buldu. Ger çekten de Saygun'un çalışmaları ilerledıkçe, Bar tok'un, Giriş yazısında vardığı birçok düşünceleı de, verılerın ve Turk Haik sanatı uzeruıe hazırlığının yetersiz olması nedenıyle gerçeğı tümüyle kavrayamadığı ortaya çıkmaktaydı. Saygun, çalışmalarından Macar Bılimler Akademisi uzmanlarına bahsedip, Bartok'u eleştirâiği noktaları kendiierine bildirince, Macar bilım çevrclerinde bir dalgalanma meydana geldi. Laszlo Vikar ve daha bazı folklorcular, Bartok'un yapıtına bu denli dikkat, yetkinlik ve cesaretıe yaklaşan Türk bilim adamına büyük saygı duyarak, kitap hazır olduğunda Macar Bilimler Akademisi Yaymlan arasında basılmasını önerdiler. Daha dar gorüşlü başka Macar uzmanları ise, kendilerine ait olan Bartok'un yapıtını bir yabancının, üstelik eleştirerek sunmasına tepki gösterdiler. Ama sonunda bilimsel olgunluk ağır bastı; Türk halk şüri ve musikisi üzerine boyîosine bir çalışmanın üstesinden gelebilmek için Bartok'un bile tek başma gücü yetmezdi; bir Türk'ün katkısına gereksinme vardı. Bu arada, alalım haberi tekrar New York'tan.. Meğer Bartok, Peşte'den aynlmaaan önce, oradalii Jenö Deutsch adlı bir kopiste para verip, yapır.ış olduğu transkripsiyonları temize çektirmiş. Gurbete giderken bu materyeli de yanında götürmüş Amerika'dayken. daha önceki yıllarda Universal Yayınevine telif haklannı satmış bulundugu yapıtlarının hiçbirinden gelir sağlıyamıyordu. Na zılerin egemen oldukları bu yaymevi, yurt dışına kaçan bir <hain»e hiçbir hak tanımarnaktaydı. New York'taki Boosey and Hewkes yayınevi ise çaresizlik içerisinde yakaladığı bu mülteciden neler sızdırabileceğinin hesabındaydı.. Bugün hâlâ, Bartok'un bir partisyonunu almak lstediğinizde ya Avusturyalı Üniversal, ya da Amerikan Boosey and Hewkes'a para kazandırırsınız. Bartok parasızlık içinde sağlığını yitirdi ve Nazilerin Macaristan'dan kovulduğunu göremeden gözlerini yumdu. Jenö Deutsch'e inci gibi temize çektirüen transkripsiyonlar ile giriş yazısmı tamamlamak üzere Bartokun Amerika'da kaleme aldığı Ek ve Notlar da yayınlanamadan ikinci eşine ve ondan olan çocuğuna kaldı. Onlar da bu materyeli New York'ta kurulan cBartok Archives» adlı bir müzeye devrettiler. «Bartok Archives»in yetkili kişisi, Benjamin Şuçov adlı bir müzikologtur. Bu lat etnomüzıkoloji dünyasında kırıcılığıyla, doymak bilmeyen kişisel ihtirasıyla, bilim ahlâkım hlçe sayan bencilliğiyle nam salmıştır. Adnan Saygun'un hazırladığı, Macar Bilimler Akademisinin basacagı kitap bay Suçov'u tatlı düşlerinden uyardı. Saygun'un kitabı bir kez yer yüzüne yayılmaya görsün, etnomüzikologların ya da etnomüzikolojiye meraklı çevrelerin hiçbiri .Bartok Archives'de turşusu kurulmakta olan mataryelin •uyanık bir bilim adamın raslantılan t'.eğerlendirmesi sonucu giin ışığuıa kavuşturulması» masalma kanmayacaktı. İş işten geçmeden «malı»
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle