06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
n) yılının ekim ayında idik. Kadeşlm Falın ıle birlıkte Yozgat Sulîanisinın (lisesinin) ön bançesinde, arkamızı duvara dayıyarak bir köşeye büzülır.uş, o tarıhte hiç ağaç bulunmayan bahçsde kcşuşup oynayan çocuklan seyre dalmıştık. Daysndığımız duvar, bahçenin bir köşesınde tek kath küçük bir binarundı. Çorum'dan o gün gelmiştik. Babam esM maarifçilerden olduğu için, annem öliince 'oizlerin yakın kentlerdeki bir okula parasızyatılı olarak yerleştirilmemiz için dilekçeyle başvurmuş. Dilekçeyi gönderdiği zaman babam bur.u bana söylemişti. Gelen olumlu cevabı da okudu. Sevindim. Çünkli annemın ölümünden bir yıl sonra babam evlenmıştı. Üvey armemız bıziere iyi bakan çok temiz yürekh bir hanım olmakW birlikte, ben annemi çok sevdiğim ve hiç unutamadığım için, evin içinde onun yerme »elen başka bir kadmm bulunmasına bir turlu Kaclananuyordum. Eski hareketliliğim. yaramazlığım. çocukluk neş'em yitip gitmişti artık. Bu nedenie Yozgat lisesine kardeşimle birlıkte parasız yatılı olarak gideceğimız haberi benı sevındırmişti. Çorum Yozgat yolculuğu bızl pek eğlendırmişti. Tek atlı arabamızı henüz satmamıştık. Yozgat'a onunla geldik. Sabah namazında Çorum' dan çıkıp akşam üzeri Huseyın Abad (Alaca) kazasına varmıs, orada babamın ahbabı olan Belediye Başkanı Eehçet Beye konuk olmuştuk. Ertesi günü daha geç yola çıktığırmz ıçın, geccyi, ana şoseye yarım saat kadar uzaklıkta du'.unan bir köyde geçırdık. Arabayı ba'oam ve ben nöbetleşe sürüyorduk. Fahri de bu ışe karışınas istedıği için, dızginlerin ucunu ara sıra ona tutturuyorduk. îçten... geierek «Deeh» deyışı bızleri güldürüyordu. Atımız bakımlı, sağnsı yuvarİPi. donı bir attı. Rastladığımız pınar oluklarında onu suvanyor sonra yolumuza devaın ediyorduk. Gecelediğimiz köyde, babamın bütün ısrarına rağmen, oda kirası almadılar. Zaten kaldıgı mız yer, yan ahır, yan oda gıbı bir şeydi. Oda kısmı üç dört basamakla çıkılan yüksekçe bır set üzerındeydi. Bu seti ahır bölümünden, öılek kalınlığında. yontulmamış düz ağaç dallanr.dan yapüma bir parmaklık ayırıyordu. Parmaklık hayvanlann, özellıkle keçilerin yukarıya, cda kısmına sıçramasını önlemek için yapılmış olacaktı. Bu mevsimde geceleri serin olduğundan, bulunduğumuz yeri, hayvanların nefesi ısıtıyordu. Yapının üst katında bir sahanlık varmıs. Bunu ertesi sabah gördük. îki günün yorgunluğu dolayısıyla biz iki kardeş, bır kenara serılen yataklardan bıııne uzanıp. babamla ev sahibının sohbetı sürerken uyuyup kalmışız. Yatak çarşafında ve yorganüa nnda boş bir yer bularak oturdum. Az sonra Lütfü Bey beni öğretmen kürsüsünün önune çagınp okul numaramı, adıroı, memleketımı sordu. Önündeki büyük defteri açarak aradı bulamadı. Listenin sonuna beni ekledi. Sonra bana bir kitap uzatarak, gösterdiği sayfadan okumamı söyledi. Sınıfta tam bir sessizlık vardı. Bu, Lütfü Bey'in sert ve disiplinli bır öğretmen oldugunu gösteriyordu. Arkam sınıfa dönük olmakla birlikte, herkesin bakışlarının ensemde dolaştığını hissediyordum. Okumağa başıadım. Türkçem kuvvetlıydi. Çorum Idadisinde Türkçe hocamız Hacı Fazlı Efendi bizlere şıırde aruz vezninı bile ögremuştı. Kitabı düzgün okudum. O günkü derste zaten «kıraat» yani okuma alış tırmaları yapıyormus. İzledıği kitap, Suleyman Nazif'in «Batarya ıle Ateş adını tasıyan derleme bır kitabı idı. O tarıhte boyum henüz uzamamıştı. Kavruk çocuklar gibiydim. Lütfü Bey bana başka bır sayfadan da bır parça okuttu. Ve sonunda: • Afenn küçük, sana bir aferin yazıyorum. Hep boyle muvafiakiyetli olmanı ısterım» dedi. Sarı saçlı. Tanzimat biçimi tek kat, dik, kolalı yakalı, kravatı bu yakanın dışından çok düzgun bağlanmış, gıyirni özenli DU öğretmeni o gundan başlayarak çok sevdim. öğreticı bir hocaydı. Uzun yıüar sonra 1949'da Ankara Uzerınden Çorum'a gıderken Yozgat yolunu seçtim ve orada bir gece kalarak okulumu, eski dolaştığım yerleri ziyaret ettim. Lütfü Bey'ı de sordum. Gözleri iyi görmüyormuş. Seksen yasını aşmış, çoktan emeklı olmuş, evüıden pek çıkmazmış. Ben Yozgat'tan 1919 yılında temelli ayrıldığıma göre, onu otuz yıldan beri hiç görmemıştim. Sora sora evini buldum. lçerıye aldılar; bır odanın köşesindek: sedirde oturuyordu. Elini öptüm. Yüzümü seçmege çalışıyordu. Kendimi taruttım. Düşündü ve hatırladı. Ne ış yaptıgımı sordu. Istanbul Hukuk Fakültesinde öğretım üyesi oldugumu söyleyince: «Senin adam olacağın zaten çocukluğundan belliydı. dedıkten sonra az duraladı ve «Senın bir de küçük kardeşm olacaktı, o ne oldu?» diye sordu. Onun öğrencısı olmadığı halde kardeşimi bunca yıl sonra hatırlaması beni hem şaşırttı. hem de sevındırdı. Şimdi liselerde öğrenci öğretmen ilışkilerine polıtıka kanstınlması, kimi yerde öğretmenlerin dövülmesi, kimi ögrencilerin ezilmesi benı büyük uzüntülere kaptırdığı için, bugünkü pazar söyleşimi eski bir anıya özgüleyerek. <tahsis ederek) azıcık ferahlamak ve okurlarımı da ferahlatmak ıstedim. «Bu da geçer yahu (Ya Hu!)» diyelim ve iyi günleri bekleyelim. (1) Insancı YolcnUr ktubunm «Dönmerecek yolcular» bölümünde bu Saffet Rona'yı uzun uzun »nlatmısımdır. oiMHURirn t? ARALIK \m OLAYLAR VE GÖRÜŞLER TAZE GELDİK Hıfzı Veldet VELiDEDEOĞLU bir çok pire lekesi vardı. Bir gün önce, Alaca Belediye Başkanı Behçet Amca'nın evinde y»ttıgımız yatagm ve yorganın temiz, sabun kokulu gıcır gıcır beyaz çarşaflanndan sonra, odayı güya aydırdataa bir idare kandilinin kör ışığın da bile seçilen bu pire lekeleri benı once huylandırdı. Sonra kendi kendime «İnşallab bıt yoktur bu yorganlarda» diye düşündüm. Ev sahıbi ile babam bizim yolculuğumuzdan, okuyup yazmanın yararlanndan ve o seneki tahıl veriminden, kış ekimınden ve bunlara benzer türlü konulardan söz ederken kard3şım uyuya kaldı. Az sonra bu uyku bana da geçtı. Dalmışım. Babam bizleri uyandırdığı vakit hava nenüz karanlıktı. Sabah ezanı vaktiymış. Yozgat'a üçdort saatlık yolumuz varmış. Oraya va.utnce vanp bızlerı okula yerleştirmek lstıyordu babam. Onun için erkenden yola çıkük. Ev sahıbimiz gerçekten iyı bır adamdı. Eirer çay içirmeden sizleri bırakmam dıye tutturdu. Atmnzı arabaya koştu. Bavul yerinı tutan, boyalı tantadan yapılmış, kilitli iki küçük sandığımız vardı. Bunlardan birinde Pahri'nin, öbüründe benim eşyamız ve bazı kitap ve defterlerımiz duruyordu. Onlan, bizim birlikte getirmış olduğumuz şilteyi. atın arpa ve saman torbalarını arabaya yükledi. Ve bizlere: «Haydi, Allah yoluauzu açık etsin» dedı. Okulumuz Yozgat kentınin kıyısında, Çorum yolu üzermde, iki katlı büjiık bır yapı ıdı. Üst katında mudur ve öğretmen odalanyle yatakhaneler, alt katında ders salonları. vardı. Babam, mUdürün odasında on dakıka nadar kalıp çıktı, müdür onu merdiven başına kadar uğurladı ve bizlere de, bugünden itibaren derslere başlamamız gerektiğinı söyledi. Bab&mı bahçeden geçerek yola kadar uğurladık ve sözünü ettiğim köşeye gıdip. sonradan mutfak olduğunu öğrendiğımiz küçük yapının duvanna yaslanarak koşup oynayan çocuklara Dakınmağa başladık. öğle teneffüsü idi. Koşan çocuklardan bıri o sırada bizi gördi) yanımıza geldi, okulda öğrenci olup olmadığımızı sordu. Olumlu cevap alınca, «Ne zaman geldıniz» dedi. Ben «Taze geldik» yanıtını verdim. «Xe ne..» diye yineledi ben j'eniden «Taze geldık» dedim. Bizim Çorum'da, çok az bir zaman önce yapüan iş için, ömefın «Taze götürdüm. taze yaptım, taze geldim» denilirdi. Buradakı taze sözcüğü, «henüz», «şimdi, yeni» anlamlanna gelirdi. Bize soran çocuk, sonradan öğrendiğımıze göre «îsmaıl Kemal» adında tstanbullu bır öğrenci imiş. O bizimle konusurken bir takım başka öğrenciler de gelip yan halka oldular yöremizde. Ismail Kemal onlara dönerek, • Bu enayiler buraya taze gelmişler, bayat gelmemişler» diye alaylı bır sesle konuştu. Çocuklar okulda acemı bırini bulunca çok zalim olurlar. Hepsi birden gülmeğe, bizimle alay etmeğe başladılar. Böyle şeyıere alışık olmayan Fahri bir ağlama tutturdu. O sırada benden birkaç yaş büyük bir çocuk oraya sokuldu ve tatlı bir Karadeniz şivesiyle, «Ne oluyor burada?» dedi. tsmail Kemal, ayni alaylı sesle: «Saffet abi, bu enayiler Çorum'dan taze gelmişler. Burava talebe yazılmıslar» deyînce, adımn «Saffet» olduğunu böyle öğrendigimiz çocuk: «Ulan Istanbul hergelesi. Anadolu'da «Yeni geldik» denmez, «Taze geldik» denir. «Hadi defolun buradan dagılm. Yoksa karışmam» dedi. Çocuklar korkulu gözlerle birbirine bakışarak aynlıp yeniden koşmacaya daldılar. Saffet abi yanımıza geldi, Fahri'yı susturdu, bıze bazı ögütler verdı. eğer yine rahatsız eden olursa kendisine başvurmamızı söyledi. Dokuzuncu sınıfta (yani lise I'de) ımiş (1). Hiç unutmam, o giin o saatte altıncı sınıfta TUrkçe ögretmeni LUtfü Bey'in dersi varmış. O zaman «Türkçe» denmez «Lisanı Osmani», yanı Osmanlıca denilirdi buna. Sınıfın ön sırala ALEVİLER... A le^ler, Ali'yi sevenlerdir. Hazreti Muhammed'ln 8!ümünden sonra Ebubekir'in değil Ali'nin imam olmasım isteyenler, çeşitii nedenler ileri sürüyorlardı. Ali, tslâmı ilk benimseyendi: Muhammed'in amcasının oğiu ve damadıydı; güvendiği kişiydi; savaşlann kahramanıydı. Peygamber dolaylı biçimde ölümünden sonra Ali'nin halife olması gerektiğinı çok kez belirtmisti. Buna karşın Ebubekir'in haiifeliğe atanması, Ali'vi sevenlerin direnmesine yol açtı. Böylece Müslümanlıkta bir mezhep olu«.tu. Daha »onra Dogu Anadolu ve İran yöre!prinde yayılan Alevilik; Siilik. Bektaşilik gibi dallara ayrıldı. Îslâm dünvasında Sünnilik ve Alevilik ayrunı tarih sayfalarında büyük olaylara yol açmıştır Yavuz Selim'in 1517 Mısır seferinden sonra Abbasi Halifesl Mütevekkil, halifeiiği Osmanlı Sultanına bıraktı. Padişah. aynı zamanda sünnilerln dinsel başkanı niteiigine erişiyordu. Bu dıırunı Türk l'lusal Kurtuluş Savaşının sonuna dpçin surdü. Atatürk. hilafeti kaidtrdı; Cumhuriyetl kurdu; layiklik ilkesi Anayasal kural savılınca. Devlet. Alevilerle Sünnilere karşı eşit duruma getirilmiş oldu. Ikinci Dünya Savaşının sonuna dek bir değişiklik olmadı. Çok partili rejim gerici akımların palazlanmasına vol açınca, Alevi • Sünni çatısmaları voğunlaştı. Aleviler ülkede ikincl sınıf vurttaş savılmaya başladılar. Anadolu'da yeryer kan döküldü. Mezhep ayrıhldarını kışkırtarak halkın bilinçlenmesini ençellemek isteyenler. dinsel çelişkileri vargüçleriyle körüklüyorlardı. Gericilik ve fasizmin doruk noktasına vardığı Cephe Hükünıeti dönernınde Alevi düşmaniığı Millî Eğitim Bakanlığı ders kitaplanna girdi. Ciddî Bir Öğretmen fc6 Tam Hasan Pulur'Iuk,, OKTAY AKBAL Evet Hayır ŞAŞIP KALDIM! 197677 ders yılı başlarken ortaöğretim için hazırlanmış ders '.citaplannda yasal devrimlerimize ve büime ters düşen tutum ve telkinlerin yankılannı basından ızler olduk. Bu nedenle, bir rastlantı olarak elime geçen lise II. sınıf Din Bilgisi kitabına bir göz atmaktan kendimi alamadım. Kitap, Diyanet Işleri gibi, dinsel sorunlara tam bir yetki ile yanıt vermesi beklenen bir kuruluşun başında bulunan Doç. Suleyman Ateş ve iki arkadaşı tarafmdan yazümış. Kitabm 123. sayfasmda «îslâm' ın kadına sagladigı haklar» başlığı yer alıyor: îslâm dininin, «Kadıru hayatın her alarunda erkeğe eşit yaptığını, har ild sınıfın (cinsinden demek gerekir) eşitlik ve adalet alBnında , birleştiklerıni (S. 125), kan koca hukukunun himaye edildigini, nihayet erkekle kadın arasındaki farklan ortadan kaldırdığını» hayretle okudum. Evet hayretle okudum bu satırlan; çünkü biri çıkıp da sayın Başkan'dan sorarsa; «tslâm'd* kız çocuk ile erkek çocuk mirasta eşit hisse alabüirler mi?». Ya da îslâm aıle hukukuna göre kadm, kocası tarafından kendisine hak tanınmamışsa, kocasına «boş ol» veya «senden boşandım» diyebilir mi?». «Bir kadın tanık bir erkek tanığın yenni tutabilir mi?»; «Had cezaları ile ilgili bir davada kadın tanık dinlenebillr mi?»; «Ergin bir erkeğin evliliğini velisi feshettiremediği hâlde, ergin bir kızın evUliğini veUsi küfüvsüzlük nedeniyle feshtttireme* mi?»; «Bir kimsenln oğlunun kızına mlraM kaldıgı halde, kızınm kı»na veya ogluna mira» kalır mı?»; bu sorularft nasıl yanıt verecekür, dUfUnmege deger dogrusu. Oerçekten de îslâm Hukuku kadına çagına göre çok ileri haklar tanımıstır. Ancak bunu bugUnkti ölçülerlfl degeriendirmemlz oltuıaksızdır. ÇUnkü îslâm hukuku birçolc alanlarda kadınla erkegi eşit tutmamıştır. Bir yığın yanlışla din öfretimi yapüamaz; dini tüm gerçeUeriyle öğretmek gerekir. Eger aklm, mantıgın ölçülerini, bilimin •veriltrini raJta kaldırmayı düşunmüyorsak; Milli Eğiüm de düşunmüyorsa, o saman gerçeklerden yana olunmalıdır. Din vicdanlar* daki yüksek yerini iman ve iba* det kurallanyle her zaman koruyabilir bunda hiç bir kuşku yoktur. mede ancak İki kadın erkek tanığa eşittir, o da had cezalan ıle ilgili dâvalar dışındaki dâvalarda, yani, zina, zina iftirası, yol kesKontenjan Senatörü me, hırsızlık ve alkollü içki içme davalarında kadın tanık ola«îslâm, kadına seçme hürriye lzlenmemiştir. Böyle olduğu hâl rak hiç dinlenemez. de Doç. Suleyman Ateş îslâm ti ıhakkı demek gerekirdi) tanıKadmm yuvası, hayat garantlsi mış». Kitabın yazan Diyanet Iş tarihi boyunca bir kez olsun uy erkeğin iki dudagı arasmdan döleri Başkanı Doç. Suleyman Ateş gulanamamış olan bir sünneti, külecek bır çift söze bağlıdır: böyle söylüyor. Ilk kez benim uyguianmışmış gibi bır anlamla «Boş ol» . Oysa ona, yânı kadıCumhuriyet ve Milliyet gazetele ele alıyor ve lise öğrencüerini na bu ölçüde, böyle bir hak tarindeki yazüanmla açıkladığım yanlış bilgilerle donatıyor. Yaşamın her alanmda kadın nınmış değildlr. Doç. Suleyman bir konudur bu. Gerçekten de Ateş'ir kadın konusunda (S. Hz. Muhammed Mekke fethi sı ile erkeğin eşit oldugunu, erkek 1234) kitabına almış olduğu bir rasmda kadınların da biatını le kadm arasındaki farkın Kur' Hadls'te de bunu açıkça görüyoalmakla kadınlara oy hakkı tanı an hükümleri ile kaldınldıgını ruz. Hadis'te şöyle buyruluyor: dığını göstermek istemiştir. An söylerken Sayın Başkan'ın nasıl «Eğer insanlardan birinin bir cak, Hz. Peygamber'den sonra olup da bunca Kur'an ayetlerl kimseye secde etmesini etmrethangi halifenin seçiminde bir ni, serıat kurallannı, fıkıh kitap mem mümkün olsaydı, kadına, daha kadınlann fikri sorulmuş, lannı, fetvalan bir çırpıda gör kocasına secde etmesini emrederbiatı alınmıştır? Hiç bir aaman... mezden gelebildiğini hayretle dirru Allah'a andolsun ki, kadm Veya kadınlann da halife seçi gözlemllvoram: Çünktl îslâm hu kâşmmu hakkını £demedlkçe M 4tt minde haSlan bulundufu nerhanrabbinin hakkını ödeyemez». Gögi bir îslâm kamu hukukçusu kes bılir kı. îslâm'da kadm er rüluyor ki, Hadis'e göre «AlİEh tarafından kabul edilmiş ve bu kek eşit değildır: îslâm'da kadın, hakkı ile koca hakkı eş degerde husus kitabında gösterilmlş mi mirasta aynı dunımdaki erkeğin tutulmuş» kocaya itaat dinsel yan hissesini alır. Oğlun kızı mi farzlar arasında sayılmıştır. Nedir? Peygamberin bu hareketi bir rasın tümünü aldığı hâlde kızın rede kaldı kadınla erkeğin eşit kez daha ardgelenleri tarafmdan kızı hiç bir şey alamaz. Mahke haklara sahip olması! Ortada apaçık bir tutum var ki, o da devrim yasalannm gereksiz olduğuna genç kuşakları inandırmak çabasıdır. Eğer böyle bir ardniyet olmamış olsaydı, az önce birkaç örneğlni belirttiAile büyuğümü* TUccar ğim ve kadını hak balamından er keğin yansı sayan eşitsizlikler na sıl unutulabilir ve tam bir kadm erkek esitliglnden bahsedilebilirdi? Kadının mirasta yan hisse alacağını, ya da kadın aracılığı ile 16.12.1976 günü vefat etmiş, Bayındır Yakapınar köyü murise bağlanan mirasçılann, mi aile mezarlığındaki ebedl istirahatgahına Uvdi edilmiştır. rastan hiç bir hisse alamayacakSayın akraba ve dostlarımiza duyurulur. AİLESt lannı unutan Diyanet İsleri Başkanı Ateş'in unutmadığl başka şeyler var ama... Bakınız onlar Cumhuriyet 13798 neler: «Kendileriyle gerdeğe girdığinız kadınlannızdan evlerinizde bulunan üvey kızlannız haram kılınmıştır... Oz oğullannızm eşleri ve iki kız kardeşi bir arada almak * gecmlşte olanlar hariç • haram kılınmıştır» (S. 1223). Diyanet Işleri Başkanının lise öfreneilerine öğretmefi amaçladığı şeyler nelerdir? İki kadınla evlenebüirsiniz ama bunlar karfles olmamalı. Ey kaytnbabalar dul kalen geiinlerinizl* sakın BEKLEMEULöT evlenmeyin haramdir, ama daha LİSE SON önce evlenmiş olanlar varsa, on5 ocak 23 'ABALIK lar haric. Caniliye devrinin ahlâk ve edebe sığmaz âdetlerini yasaklamak /5?\«»«»T»f /KıMıVapa)rt*»«r\t«i için inmiş olan bu yüce âyetlerin hükümleri bugünkü hükuRUJnutla da zaten teyid edilmiş bulun«Cumhuriyet: 13*88) maktadır. Lise Din BUgisi kitabırun çağdışı kalmış konulanndan biri de oruç bahsinde geçmektedlr: Orucu bozup hem kazayı hem de keIzmir'de, bir Fransi2 firmasmın lisansı ile yatırım fareti gerektiren şeyler aratında faaliyetine başlayan büyük bir kuruluf için; «Lezzet aldığı birinin tükürdüfünü lezzet ile yutmak»; yalruz kazayı gerektiren şeyler belirtilirken de «Taş, toprak, çakıl taşı, demir, bakır, altın, gümüs yutmak; kuru cevizi fındığı kabugu ıl« birlikte yutmak» sayılıyor. Aynca «Karnında veya başında bulunan yaraya döktüğü üâcın mid«ye gitmesinnin de orucu bozacağı ve kazayı gerektireceği 10. maddede açlklanıyor. 1516 yasın arânmaktadır. daki lise öğrencilerine verüen bu bilgilerin hem ahlâksal, hem de dinsel yönden yarar sağlayacağı Adayların askerlikle ilişkilerinin bulunmaması isten' nasıl umulmuş Milll Eğitim Bamektedir. 1} tecrübesiaranmamaktadır.Tercih edilen kanlığınca, anlamak güçtür. Karnında veya başında bulunan yayaş aralığı 253(ydur. Sen jozef veya Galatasaray raya dökülen ilâcın mideye gitliselerinden mezuniyete ilaveten O.D.T.Ü. veya mesinin orucu bozacagı açıklanırBoğaziçi Üniversitesinden mezun olânlar tercih ken bu ilâon hangi yolla mideye ulaşacağ» hlç düsünülmemiş mledilecektir. iş, uzun süreli yurtdışı seyahatler dlr? Doç. Dr. Bahriye ÜÇOK MC Hükümetl bu yıl tek kitap yöntemini benimaedl ve Türk toplumıtnu karanlığa sürükleyecek bir yöntemle razılmış kitaplar orta ütrretimde okutulmaya başlandı. Bunlardan Lise 3'üncü sınıfı için yazılmış «Felsefeye Baslangıç» adlı ders kitabında Aleviler'e deegin yalan ve yanlıs bilgiler yer almıştır. CHP Erzincan MİUetvekill Nurettin Karsu, konuyu parlamentoja getirmiş, kitabı da Meclis kürstisünde parça lamıstır. Felsefeye Baslangıç kitabmm yazan Prof. Mubahat Kuyel, «Dil. Tarih, Coğrafya Fakültesl»nde öğretim üyesidir. Ders kitabı Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kumlunca onaylanmıştır; ve Uselerimizde Alevilik çocuklarunıza şöyle okutulmaktadır: «Ehli Sünnet, Kur'anı Kerim'e olduğu gibi inanıp «ahkâm»a uyanlardır. Şıa, din başkanlığı meselesmde Ali'yi tutanlardır. Bunlar Ali'yi Tann mertebesine çıkaranlar (Gâliye)dır. (...) Gâliye'ye göre domuz eti ve sarap, dince yasak (haram) değildir, helâldir. Evli erkek ve kadının evlilik dışı cinsel ılişkiler kurması (zinâ) da helâldir. Din yasasının buyruklannı dinlememek gerekir.» Prof. Mubahat Kuyel, bu tür yalan dolana ders kitabında yer vermiş, Ali Naili Erdem, Devlet Hazinesinden halkın parasını kullanarak bu kitabı bastırmış, tüm ynrda dagıtmışbr. Haydi o Profesör Mubahat Alevi düşmamdır da Iftiralara ders kitabında yer vermiş diyelim; Bakan Erdem o kitabı nasıl bastmyor? O kitabm basılması için Devlet Hazinesinden harcanan paralar arasında Alevi yurttaslanmızın ödedlgi vergilertn buhınduğunu bilmiyor mu? Bu ülkede yaşayan milyonlarca Alevi vurttaş, inançlanna sövülsün, kişüiklerine küfredllsin, kendUerine iftira edilsin diye mi vergi ödüyorlar? Knşkusuz başka sorular da çıkıyor ortaya... Bir kez «Felsefe'ye Başlangıç» kitabında mezheplerden söz acmak için ne gerek var? Bir lise öğrencisine çağdaş felsete akrmlan böyle mi okutulur? Sonra Devlet layik iken, devletin bastırdığı kitap Islâmın mezhebine nasıl küfreder? Sonra gericinin de gericisi kişilerin Alevilerin yaşayış ve inançlanna değgin uydurmalan, Anadolu halkını birbirine kırdırmak için mi okullarda ders niteligine getiriliyor? Insanlann sokaklanla öldürüldüğü bir dönemde yasıyoruz. Karanlık kafalılar, Devleti ele geçirip Eğitim Bakanlıfrmm yetkilerinl ele alırlarsa, cinayeUerin yoğunlasmasına nlçln şaşıralım! Eğitim Enstitülerine girmek için Baabuğ'un özel yaşamım bilmek; liseden diploma almak için Alevtlere küfretmek gerek... Milli Egitimi bu mu Cumhuriyet DevieUninî P ek çoğumuz ozandık bir zamanlar!. Eski çckmeceler dlzelerle doludur. Atsan olmaz, >ırtsan kı>amazsuı, dursun dersin bir yanda .. lise yıllarında yazıiır çoğunlukla şilrlcr. Bir bakış, bir güliiş, bir görüntü, bir duygulanma, bir öfke... Hepsi dize yazmaya götüriir bizi. Sonra bir de bakanz bütün bu izlenlmler, duygular hep yazılmış, hep söylenmiş. Bizimkisi onlann bir yinelenmesi! Kimi, bunu genç yaşta ardar, daha tek dizesinl ortaya çıkarmadan, kimi birkaç şilr yaymlar, o zaman . Kimi de yeteneğini kanıtlar, sürUarse, daha lyllerini de yazabilecektir, anu yasam koşullan, ya da kendi kesdlne bir eleştiri hesaplaşması sonucu vazgeçer ozanlıktan. Hukukçu olur, gazeteci olur, memur olur, politikacı olur. Ama ozanlık l, ozanlık yaşamım çıkaramaz bellefinden ne yapsa . Hasan Pulur'un «Olaylar ve lnsanlar»ının yeni cildinl okuyopun busünlerde... Xıilardır guetesiqd« bem yazıialerl. yüoeticili#i, bem köşe yazarlığı yapar Pu^nr. lepyenl.blr tad kazandırmıştır gazete yaiarhjma. Kısa, özlii, etkileyici, işl şaksdan alıp da en önemli, en ciddi aorunları belirleyiş, okuru aa o konulann içine çekiş... Adı üstünde, olaylardan ve insanlardan söz eder o. Gündelik yaşamın içlndeki insanlar kendUerinl bulurlar, tanırlar. Türkiye'nin dört bir yarunda yazarUr ona, en ilfbıç, en garip, en etkileyici yaşam parçacıklan blrikir blriklr, sonra kitaplar halinde karşımıza çıkar. «Hasan Pulur'Iuk» olaylar günden güne artıyor. Yetişemez bir Hasan Pulur hepsine! Toplum, tüm dengesinl yitirdi, insanlanmız şaşkına dönüyorlar bunca saçmalıklara, akıl almaz işlere! «Bu düzenden yararlanmalı» diyenler bir yanda, «bu düzeni» böyle sürdürmekte yarar görenler onların yanında; «bu düzen değişmeli» diyenler öte yanda. Herkes tutturmus bir türkü, sağır edlci bir koro yükselip duruyor toplumda, âhenkslz, zerksiz, çirkin sesler karmaşası .. Hasan Pulur tek tek seçiyor bu sesleri, ayırdediyor, bizlere sunuyor, «alın görün işte» diyor, daha doğrusu küçük aynasında bize bizi gösteriyor. gülünçlüğümüzü, çirkinligimizi, kimi zaman da yitip giden önemli, anlamlı yönlerlmizi .. Hasan Pulur da ozandı lise sıralarındayken. Kabatas lişesinde Behçet Necatigil'in öğrenciai, Hilmi Yavuz'la Demir Özlü'nün sınıf arkadaşı olduğu günlerde tanıdım ben Hasan'ı. . Hilmi de ozan, Hasan da, ama daba o günlerde de öykücüydü Demir. Bir gün Çamlıca Kız Lisesine beni de çağırmıştı öğretmenleri. İki lise, Çamlıca ve Kabataş LJseleriııin ozanlan, edebiyatçüan birlikte bize slirler okudular. Geleceğin ozanlan, yazarlan o günden beiliydl. Mtekim öyle de oldu. Hilmi Yavuı bugün ünlü bir ozan, Pulur da ozanlığı bıraktığı İçin ünlü bir gazete yazan... Hasan Pulur'un gazete yazarlifindaki başansında eski ozanlığının etkisi yok mudur? Hiç kusknauz vardır, hem de çok. Pulur'un köse yaulan da bir şiir todı verir çoğu kez. Şürin bağlanması gereken Mml kurallara uyar da ondan, kısalık, özgünlük, yoğunluk, vuruculuk, kolay kolay unutulmazlık... Once lisenin dergisi «Dönem»de çıktı Pulur şUrleıi. Sonra başka dergilerde... Çoğunuz bilmezsiniz Pulur'un osan yanını işte size bir şiirl, «Çeşme». «Ben bir çeşmeyim Çeşmelerin en fakiri Gürül gürül akrnaz bende sular Kırkçeşmeler gibi Ben biz çeşmeyim Dağdan taştan gelır suyum Cömertliğine cömertım Eski huyum Ben bir çeşmeyim Dedim ya çeşmelerin en fakiri İki yudum acı su Içenlerin nasibi Ben bır çeşmeyim MahaUerün en eskisi Testi elinde takunyalı kızlar Ve evde kalrnışlar Sevgllisi Ben bir çeşmeyim Yülar yılıdır in&anlarla dostluğum Kaderim oıdarul halince Yaşamakla avunurum.» Sanınm benim de fiyesi oldugum .Akşam. gfczetes! seçlc! kurulu 1953'de bu şüre ikincillk Ödülünü vermişti. Ama dedim ya yaşam, ozanlan şiirden uzağa itmeye çalışır tüm giicüyle. Güzelllklerden kopartmaya, üısanlıktaıi, iyll!kten, yararü şeylerden... Bizler, hepimiz, sürekli savaşım veririz değismemek, çirkinleşmemek için... Pulur da gazetesindeki köse»inde iyinin, güıelin, doğrunun, sanatın, billm ilkelerlnin, KemaUzm sevgisinin savaşım veriyor yülardır, daha da yülarca verecek. Pulur'ıın yeni Htebı llgi çtkid yazüarU dolu. Hangi birinl anmalı? Ama Hsedeki bir «hoca»sına seslendiği «Atmacanın Kafatosı parçası en etküeyicUerinden. Pulur burd» kendi serüvenini anlatmış, atmacamn kafasını kara tahtaya çlzemediği için nasıl belge aldığuu, nasü bir iki yıl öğreaimine ara verip başka işlere girdiğini, sonra yeniden sınav verip, bıraktığı öğrenmini sürdürdüğünü... Atmacamn kafası! Böyle oyunlan vardır yaşamın. Herşeyi bilirsin, öğrenirsin, eıberlersin, bir atmacanm kafasını çizemedin mi dünyan değişir! Nice •hoca»Iar var böyle, nice Pulur'lar var durmaksızın ktyılan, yaşam dışı edilen, yaşama küstürülen... Herkes Pulur gibi olâmaz ki! Dedim ya, Hasan Pulur köşesinde ozanlığını sürdürmeye çalışıyor diye... Muhbir seni çok eskiden tanırız yazısından bir parçayı da size şiir diye sunsam, hiç yadırgamazsınız: «Çok kere seni kullanıp suyu sıkılmış limon posasl glW Wf kenara attılar Çok kere, seni adam sanıp adamların bulunduğu yerlere de atadılar Ama sen muhbirduı Canın çıkmadıkça, huyun da çıkmazdı Yüzune tükürdüler yarabbi şükür dedin Anana sövdüler, bir daha dedin Babanın mezanna küfrettiler, en önde koştun Kitaplan ihbar eden sendin Telefonları ihbar eden sendin Konuşmaları ihbar eden sendin FUnüerl ihbar eden sendin Kafalardaki fikirleri bile ihbar eden sendin Ey muhbir Sen nc aşağılık şeydin?» Evet, «olayların Içindeyiz hepimiz, o •insanlar»dan biri de biziz. «Hasan Pulurluk» olayların. .Hasan Pulurluk» insanlarm arasmda>nz sabahtan akşama dek. Bu ilginç kitapta Pulur hem bizim ağzımızdan blzi anlatıyor. Tutmuş kocaman bir ayna, işte olaylar, işte insanlar, işte siz demiş, yazmış yazmış... ACI KAYBIMIZ kTÜRKÎYE DÖRDÜNCÜSÜ ve Oğrencîmtz LebrîıYiM in976051 r Hevzd KARAO61AN z GGKSEN UNIVERSITBYE GİRİŞ FEN SINIFLARI OBR8ANBSİ'NİN DÖRTLER DERSANESI Modern ve klosik sınıf lar: ISTANBUL BIRİNCİSÎ olmasmdan kıvançlıyue Deneme •ğifım/n* katıldıktan sonra kararvtrinlz (Cumhuriyet: 13787) ÎLÂN GARP LiNYiTLERi ÎŞLETMES1 MÜESSESESi MÜDÜRLÜĞÜNDÜN : Müessesemiz Soma Bölgesinln b tonluk vagonet yedekleri için ihtiyacı olan 100 adet otomatik kavramalı tampon ve 100 adet vagon tekerleği (burcu ile), kapatümış zarflar içinde serbest teklif alınmak suretiyle Genel ve Teknik Şamuunesi hükümlen dahilinde müteahhide tmâl ettirilscektiı. Geçici teminatı v» sartnamenln 3'üncü maddesiâde kayıUı belgaleri havi Uklif zartlarmın engeç 10.1.19T7 günü saat 15.00'a kadar Tavsanlı'daki müessesemiz Merkezi Muhaberat Sarvisinde bulundurulması gerekir. Postada veya herhangi bir sebeple meydana gelen gecikmeler dikkate almmaz. şartnamenin 2. maddesinde kayıtlı olduğu şekilde tânrtm olunacsk mühürlU teklif mektuplan «MAHDUT MESTJLÎYKTL1 GARP U N Y İ T L E R İ tŞLETMESI MÜESSESESİ MÜDÜRLÜÖÜ TAVSANLI» adresine hitaben yaeılacak vs sarfın UMrine tekllfin hangi işe ait olduğuna dair kayıt konacaktır. Bu lsle İlgili şartname: ANKARA'DA: TKİ Genel Müdürlüğü (Satınalma Oairesi Başkanlığmdan) tSTANBULTM: TKİ Satınalma Müdürlüğünden (Odakula İS Merkezi Kat: 12 • Beyoğlu) ÎZMIRTDE: G.L.Î. trtibat Bürosu Sefliğinden (1487 Sokak No: 17/3 • Alsancak • Izmir) TAVŞANLIT3A: G.L.l. Müdssesesi Ticaret Subesl MUdürluftunden temin edilebUir. MUessesemiz Arttırma • Eksütme ve thale Kanununa tâbı değildir. (Bftsın: 29114) 13781 FRANSIZCA BİLEN MAKİNA MÜHENDİSİ yapmayı gcrektirebilecektir. Adayların, biyografilerini, ögrenim durumlarını, işe başlayabiiecekleri tarihi, talep ettikleri ücretleri ve diğer jartlarını belirten yazılı müracaatları ajagıdaki adrese göndermeleri rica olunur.. YENAL ÇAKALOZ SEVK VE İDARE MÜ$AVİKLİĞİ BÜROSU Fevzipa»» Bulvart, Hiur l| Hanı 6034ZMİR Telf: 125742 Sözleriml Talim Terbiye Dairesi Başkanı Rıza Ksrdaş'ın bu kltaba yazdıgı önsÖzUn bir iki cüm lesi ile bitirmek istiyorum: «Bu kitap bu dersi okuyac&k oğrencilerimiee... îlim ve medeniyet âlemi ile ilişkilerini ayarlamasına dinî yardımd olmak, mllll birlllt ve bütÜnlUk İçinde Iktisadî sosyal ve kültürel kalkmmayı desteklemek ve huaandırmak ve nihayet TUrk mllletinl çağdas medeniyetin seçkin bir orta|ı yapmak...ı însan, şaşar böylesinel
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle