28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHUPİYET 18 ÂRAUK 1976 S ANAT EDEBIYAT Çeviren: Bertan ONARAN MİCHEL LAN'CELOT Herkesinklne benzemeyen bir çocukluğunnz var gallba? ARAGON Bir doğa çocuğuyum ben. Doğaya karşı çıkmak zorunda kalan «bür çocuklara kıyasla büyük bir üstünlüktür bu .. Çocukluğum anamın ailesinde geçti, onu «abla» dlye ya da » • dıyla çağınrdım. Anam, babamın ısteğivls oluşan bu toplumsal aykırılıktan ötürü ömür ooyunca acı çekmiştir. Dayanılmaz bir kadındı, ama çok severdim onu. L B&banra tanıduuz mı? A Evet, anama karşı kötü davTandıgı lçin sevmediğim bir büyük kentsoyluydu. Ama pazarları ve perşembeleri, beni alıp gezmeye götürdükleri Bulogne Ormanı'nda görüyordum onu. Bütün yaptığı. bana adını vermek oldu. Belki de bu yüzden bana Louis demezler, Aragon derler. Aragon adına gelince, o da babannn bir zamanlar Ispanya büyükelçiliği yapmış olmasına dayauıyor. Doğduğumda beni kütüğe elçiliğini anımsatan Aragon adıyla işletmiş, bunu hiç kuşkusuz Belediye Baskanı'nm suç ortaklığıyla yapmış olmalı, çünfcü o sıralar milletvekiliymiş. Anası babası biunmiyor demiş. Haklarında en küçük blr oilgi yok demiş. Eh, kırk yılda bir görülen bir duruzn ywü. Sırası gelmişken şunu da belirteyim, bütün çocuklara salık verebilecefim dingin mı dingin bir durum bu. Ne yazık ki bu öğüdü vermekte hep geç kalıyordum: Eir de bakıyorum. bUtün çocuklann birer anası babası var... Gerçek adımı yasalar gereği taşımakla yükümlü bulunduğum adı. babamın adını ömrümde tek bir kez, Ulusal Direnme Hareketi sırasında, Lyon'da, bir kâğıdın altına yazdım, düzmece bir belgenin altına. Epej |ülünç bir şey değil mi? L Gençlijinizd* sizi etkfleyen tmdaa bir olay var mı? A Evet, Bonnot Çetesi. Kargaşacı Bonnot, benım için, yeni bir Cartouche'tu. 14 vaş'nda, Argenson Bulvarı'nda, ardında polis arabası, Bonnot'un arabasını gordum. Müthiş îtkılendim. Çünku eve gelen, beni adam yerine koyduğu için de akhmı başımdan alan, yirmı yaşlarıncU, E'.ısabeth Nıcoladse adlı bir kız tanıyordum. Bu kıı bana çok şey oğretmıştir. Rimbaud'yu, Doatoyevskı'yı, Tolstoy'u falan ondan öğrendjm. Işte bu Elısabeth Bonnot Çetesı'ne baglıydı, Dirtaçmı evuıde barındırmıştı. L Peki ya coşumlu sevdaUnma? A Sırma saçları topuklarını döven. 00 altt on yedı yaşlarındakı oır oyuncu ıçın, üenun gıui ona vurgun arkadaşım Jacques'la bırlıkte, kutuplardan bırını ya da denızm ta dıplennı kesiermeye karar vermijtık. Bız ıkı sevdalıya kalan yıgıtlıkler ou kadardı çunKU. L Andre Breton'u ilk görüşünüzü anıınsıyor musunuz? A Bezemını ve gıysılerini Pablo Picasso'nun çızdıgı, Enk Satıe'mn •Geçıt Töreni. adlı yapıtının ılk çalımşına rastlayan günlerde tanıdım Breton'u. ValdeGrâce Hastanesı'nde, o zaman ıkımız de yardımcı tıp öğrencısiydik. Sonraki yaşamımız bu rastlantıya bağlı olmuştur. Breton'a henuz tanımadığı bir yazarı, Lautröamont'u orada göslerdim. L i"a Picasso? A Picasso'yu, bundan altı ay sonra, onunla sıkıfıkı olan Breton'un aracılığıyla tanıdım. Saint Augustın yakınlarmdakı bir evde fcarşılaştık, evın asansoru çok gariptı, öksürerek, omuzlannı tıtreterek harekete geçıyordu. Yolda, Andrö'yle korkudan ödumüz patlıyordu. •Yahu, dıyorduk, olmek bir sey degıl, ama Pıcasstı'nun asansörunde olmek çok gulunç.^ L Apollinaire'e hayranugınızi herkes biliyor. Onunla karşılaştınız mı? A Evet, karşılaştım elbette; öldügünde yirmı bır yaşındayaım. Breton aracılığıyla tamdım onu. Bır ara. Raspaıl Buivan'ndakı nastaneye yat mıştı. Gıdıp onu bulduk, belkı de rahat&ız ettik, yanında omrüm boyunca gordügüm lcııların en guzellerınden bin, nanı şu «Kızıl Saçü Düber» şıınne esın veren genç kız vardı. Sonradan bayan ApoUinaıre olan Jacquelıne'dı bu. Apollinaıre'nın başı sarılıydı, kurşunla delmişlerdi. Bir süre sonra. Saınt Gennain Bulvarı'nda evtnde yeniden gordum onu. L Oali'yle de o sıralar boruştunıu callba? A 1929'dan oert konuşmam Bay Dali'yle. Gerçeküstücülerle bağımı koparmazdan önce almmış bır karardır bu. Bır akşam, Breton'un evinde, Makedonyalı bır kargaşacının bombasıyla havaya uçan Doğu Ekspresi'nden söz ediyorduk. Dali: cBen olsam üçuncü mevkınin alüna koyardım bombayı, yoksulları öldürmek daha hoplatıcı çünkü» dedi. Bu lâftan sonra, bir daha elini sıkmadım. Hitler hakkmda yazdıklan da aynı derecede çılgınca, hoşgörülmez şeylerdir. Aragon kendini anlatıyor: REŞAT NURÎ, BÜYÜK KİTLENÎN YAZARIYDI Hüsamettin BOZOK şan kitaplarının, çevirilerinin arasmda «Çalıkuşu» ndan üstünü yok mu? Var, hem de ÇOK var. T Anama kötü davran jığı için kent soylu babamı hiç sevmedim arihini pek iyi kestiremiyeceğim ama, k.endisi 1956'da öldüğüne göre, yırmı yıiı a?kın bir zaman önce, Reşat Nuri Güntekm ile, güneşli bir akşam üstü, Gümüşsuyu'ndan Taksim'e doğru çıkıyorduk. Teknik Üniversitc konfîrans salonunda bir toplantıda bulunmuştuk. Orsda tiyatro üstüne konuşulmuştu. Şimdi yokuş yukan çıkarken de konuştuğumuz tiyatroydu. Re^at Nuri için en büyük tutkuydu tıyatro. her *eydı. Aramızda yırmi beş yılı aşan bir yaş fark: vardı ama, söz tiyatroya gelıp dayandı ım, dınç bir delikanlı kesiliyor, yorulmak bilmiyordu Kendi.sine, yülarca önce «Ulus» gazetesınde okuduğıun bir yazısından söz etmiştim. Yazınm adı «ltjmandan Piyes Çıkarmak» gibı bir şeydı. uaha o zamanlar ne radyolarda «Arkası Yarmalar vardı, ne de bir romanı piyese dönüştürmenm estetığı üztrinde böylesın« düşünenler . O yazısmda <Yaprsk Dökümü» romanını nasıl bir tiyatro oyunuı.a çevırdiğini anlatıyordu. Buna benzer bır Ui yazarbk yıllarının baslangıcında bir daha, ama tersinden yapmış, «Istanbul Kızı» adlı piyesinı .(Çahkuşuy adıyle roman olarak yeniden yazmıştı. Yapıtın baş kahramanı Perıhan de böylelikle rtride oimuştu. Demek istediğim şu: Reşat Nuri tıyatroyu iyi b:liyordu. Her ne kadar arkasmda ölümsıiz büyük piyesler bırakmadıysa da, tiyatronun esfetıgi üzerinde derinlemesine düşünebildı, konııyu büyük bir ustalıkla, tıpkı bir yontucunun elindeki çamuru mıncıklayıp biçım vermesi gibı. evirip çevirebildi. Eunlan, Reşat Nuri'nin bu tiyatro V/tkusumı, bir bakuna talihsiz bir yazar olduğunu söylemek CEPHEYE GİDEN HER GENÇ SUBAYIN MANEVRA SANDIĞINDA 'ÇALIKUŞU,, VARDI... Reşat Nuri çok yönlü bir vazardı. Roman yazdı, hikâye yazdı, oyun yazdı. cağın modasına uyarak yabancı piyesleri Türkçeye uyguladı, çeviriler yaptı. Arkasmda bir insan boyu kitap bıraktı. Ama «Çalıkuşunnun amsı bir türlü unutulamadı, belleklerden silinemedi. Aslında güzel bır roman olan bu yapıta «Biraz da bizım Werther'ımiz» desek çok yanlış bir iş mı vapmiş oluruz? «Werther'in Istırapları» Onîekizincı Yüzyıl Alman toplumunda ne etki yaptıy»a, «Ça!ıkuçu> da Mütareke Istanbul'unda ve Cumhuriyetm ılk yıüarmda onu gördü. Bır roman bın ikı bin alıcı bulurken, «Çalıkuşu»nun tirajı on bmi, yirmi binı aştı. Bu, o zamankı Türk toplumu ıçın büyük bir olaydı. Kıtap elden ele dolaşıyor, herkes birb'rine bu romanı okuyup okumadığını soruyordu. Cevat Dursunoğlu'nun şu satırlarında bılnıem bır abartma var mı: «O günlerde Istanbul'da her evm kıtaplıgını Çalıkuşu süsledıgi gibı Cepheye giden her genç subayın manevra sandığtndakı ikı kitaptan biri de Çalıkuşu idi.» Ataç da. aÇa!:kuşu»nu, Türk romanımn, Istanbul'da kalmayıp bütün yurda yayılışının başlangıcı sayar. Bu büyük ilgınin çeşitli nedenleri olsa gerek. Gerek toplum açısından, gerek sanat açısından. Genç kızlarm yastıklan altında raklayıp, göz yaşı dökerek okuduklan bu roman, sadece Fende'nın mutsuz serüveninı dıle getirmiyordu. için yazıyorum. Çunkü Reşat Nun demek «Çalıkuşu» demek degıldir. Dün de onu hep bu romanın yazan olarak andılar, bugün ds öyle anıyorlar... Toplumda bazı kolay yargılamalar var, onun dışına pek çıkılmaz. Cahit Sıtkı deyince, her nedense hep «Otuz Beş Yaş Şiiri». Orhan Veli deyince Süleyman Efendi'nin nasın ftelir akla. Reşat Nuri de ister istemez bu çıkmazın Wırbmi oluyor. Oysa, geride bıraktıgı ve sayısı yüze yakla RUHI SU VE YENI PLAGI: "EL KAP1LAR1,, Cumnuriyet'te çıkan haberlerden «El Kapılanadlı bir pUk hazırladığınıu öğrendik. Belli bir konuyu Işieycn türkülerden mi olıifuyor plağınu? Gerek geçmışte, gerek şimdıki zamanda çeşitli açılardan toplumumuzu etkıleyen Duyük olayların halk türkülerine, aydın kişinin f«natına v» düşüncesıne nasıl yansıdığını böyle bir plakta top lamayı düşündüm. Yemen türkülerini derlemekte güçlük çekmi? olmasanız gerek. Olenin ardından acısını dile getirmiş halkunız. Oysa Almanva konusu farklı. Geride kalanlar için ayrüık acı da olsa, sonunda bireysel kurtuluş unıudu var. Olayı yaş»yanUr bıınun gerçek kurtuluş ohnadığuu bilmiyorlar. Yıkıcı toplumsal etkileri de belirgin değil henuz. Bu nedenle, Almanva olayının Yemen ölçüsünde 8 ZÜ edebiyata yansıdığı söylenebilir mi? TürküÖİ Iere yaygın biçimde yansımadıysa «El Kapılarınııı lklnci yüzünii oluşturan türküleriniz bir derleme olamas. L'yarlama iae, kimlerden? Dogaldır ki derlemek, toparlamak, birbirini tamamlayan bır düzen içinde vermek kolay olmuyor. Bu olaylann bir kısmı Osmanlı împaratorluğu dörieminde geçiyor, Yemen adıyla simgelenen ve yurdu dullarla, ağıtlarla dolduran bitmez tükenmeı askerlikler dönemi. O zamanın koştülan içinde aydın kesimine yansımamış, yalnız türkülere geçmış, türkülerle bu güne gelebilmis. Bir kısmı Cumhuriyet döneminde, şimdiki zamanda geçiyor. Almanya adıyla sımgelenen ve yurt dısına gıden işçilerin yasamı ile Ugüi dönem. Askerlik degil, savaş değil; çaİLşmaya gidiyorlar, ama gidenler yine yurtlsrını, yuvalanm bırakıp gidiyorlar. H»lk yine mutsuz. Türküler yine acılı ve yakınmaü. Sözunü etötinlı bu yeni plafın farklı bir nltelik Uşıdıfı anlaşılıyor Ekonomlk toplumsal blr olay karfismda bir sanatçı olarak tavır aldığınız, Almanya olayıoı belli bir görüse dayanarak yorumladı^uıız, çözüm önerdiğiniz söylenebilir mi? Kuşkusuz belli bir açıdan bakıyonım Dunlara. Hangi açıdan bakarsan bak, sonuç aynı ya, ben yine de belli bir açıdan bakıyorum. Çagımızın duşüncesi ve halkın yasanu açısından. Halkın yaşamı düzenlerin dışında kalan bir şey degil. Böyle blr düzen, şimdiye kadar ya savaş getirmiş, ya da savaştan geri kalmayan başka sorunlar. öyleyse çözüm ne? Çözüm olarak da Nâzım Hıkmetin bir şiirinde söylediklerini söylüyorum. Söz Nâzun'dan açümışken, bu konuda da dü Türk kadmınm özgürlük savaşmı da gözler önüne seriyordu. Türk toplumu bir yaşamdan başka bir yaşama yönelmişti. Arada katı, kireçlenmiş, yıkılması güç engeller, gelenekler, gorenekler vardı. Peride siyah çarşafiı bir kent kızıydı. Ama tek değildi. Nedeni ne olursa olsun, onu Anadolu topraklanna savuran serüvende yalnız değildi. Onu izleyen yüzlerce. bınlerce çarsailı, ama yürekleri aydınlık Türk kızı vardı. •Çalıkuşu»nun 1922'de yazılmış olduğunu, Türk kadınına özgür hakları veren Medenî Kanun'un 1926'da kabul edildiğini hatırdan çıkarmamai.dır. Reşat Nuri, 1922'den bu yana, yirmiye yakın roman yazdı. «Çalıkuşu» iyi bir başlangıçtı. Yazara geniş okur kitlelerinın ilgisini çekmeyi hiç elden bıraktırmadı. Reşat Nuri işin temelindekı «doğru» yu iyi sezmişti. Gerçekçi bir gözieme dayanmanın bir romancı için en iyi yöntem oıacağım ksvramıştı. Bu sezgisini, yaşı ilerledikçe bir b''inç haline getirdi. Toplumsal sorunlara. toplum içindeki canlı tiplere ilgisini arttırdı. «Yâştl Gecc»nin başansı, bir bakıma bu iyi niyetin ılk panltılarıdır. Zola'nın «Gerçek» romanından bazı esintiler taşıdığını ileri sürenler bulunsa da, «Yîşil Gece» nin Önemi, hem Türk romancılığında, lıem de yazarının yaşam öyküsünde tartışılamaz. Bu davranış onu, toplumsal sorunlan daha güçie turcalayan romanlara götürdü: «Yaprak Dökümü». Kızılcık Dallan», «Gökyuzü»... onun lomancı kışiliğuu kanıtlayan güzel ömeklerdir. Değişik ve canlı tiplerle. îstanbul'dan Anadolu'nun içerlerine doğru bir yaşam panoraması çizmek, bugünün yazarlan içm solay bır başandır. Ama yarım yüzyıl oncesinin koşıtllarını, durumunu gözden uzak tutmak bir naıcsızlık olur. Reşat Nuri'nin önünde, Refik HaUt'ın «Memleket Hikâyeleranden başka dışe dokunur bır ornek pek yoktu. Türk okuru da. ougünkü gibi çeşitli Batı diüerinden çevrilmiş usta yapıtlarıyle haşır neşir olmuş değildi... Atillâ ÖZKIRIMLI "Yurtlarını yuvalarını bırakıp dışarıya gidiyorlar. Halk yine mutsuz, türküler yine acılı., şüncelerinizi öğrenelim. Nâzım Hikmet'ln ni müzi|e ilk uyarlayanlardan biri olarak, bu konuda nelere dlkkat edilmesi gerektiğuıi söyler misiniz? Son yıllarda müziğln ber dalında Nâzım Hikmet uvarlamaları yaygınlaşmış durumda. Bu konuda düşünceleriniz nelerdir? Bir de ırenel olarak şilrin mfiziklendlrilmesi hakkında diyecekleriniz var mı? Nâzım Hikmet'in şiirlerinî benden önce, benden daha yetenekll müzikçiler getirseydi dinleyicıye, bugün elimızde daha iyi örnekler bulunabılırdı. Böyle bir boşlugu doldurmak benim gjlcümü aşsa da, denemeye değdi doğrusu. Aydm bir ozanın şiirını bestelemek kolay bir iş değil. Şiir, müzigın ögeleri içinde olumsuz an RUHI SU YASADIKCA Düşündüm bütün dü^ünecekleriml Yasadını .icılardan acüara Duydum sevinçleri. hüzünleri Kaldım umarsızlıklarda Dlrendim. Yenideıı hücrelere kapanmıç gibf Düşledim uykulann karanlığında Aradım us aydıniık iken Bekledim anaların sabnnda Duyjulandım sençliğimi yaşar gibi Yifitlendim türkülerimden Düşündüm, yaşadım, duydum. Yürüdüm gözlerinlzlıı ardında Unanıaya çalıştım ellertnize Donandım sesinisi, bilinciniri. Kırk yıllıfc ağacımm damarlannda Fidanlann kıvancı atıyor şimdi. lamlar kazanıp gOcünü yttlrebilir. Gürültüye gelebılır, hattâ gülünç olabilir. Sözgelişı, «Hava kurşun gıbi ağır. dızesiyle başlayan bir şıırı, «Danldın mı cıcım bana, hiç bakmıyorsun bu yana> kantosundaki müzikle ya da buna benzer t<aşka bir müzikle söyleyemeyiz. Müzikle söz arasmdaki zıtlıklardan yararlanmak bu degildir. Müzik, sozdeki duygusallığı abartır, ortaya çıka rır. Bu nedenle de, yanlıs bir yorum abartılmış olacağuıdan, kolayca anlaşılır. Şiirin kuruluşunda ki tienge bozulur. Müzik, şiirdeki bu dengeyi bozmadan geliştiriyor, etkisini arttınyorsa ışe yarar. Ben bunlardan korktuğum için, şiirin dizelerme uygun mUzigı bulamadıŞhmız zaman, şüri müziksiz okumayı ysğ tutuyorum. Besteci değilim, ama buniarı düşunmekte yarar görüyorum. AVNt LİFÎJ, HtÇ KUŞKUSUZ KUŞAĞININ BÎR RENK USTASIDIR Gültekin ELiBAL odasında öldügünde, karyolasmın altında boyalan kurumamış bir portresi de ugraşma saygısını belgeler. Avni Lifij'in ilk sergisi ölümünün dördüncü yılmda sanatçmın Genel Yazmanlığım da yaptığı «Sanayii Nefise Birligı» lokalinde (Alay Köşkü yapısı) başJatılmışU. Sonra A. LifiJ ölümünün otuzuncu yılında (1957) Harika Lifij'in evinde açtığı bir sersnsiyle anıldı. Sonranm sonrasında Devlet Güzel Sanatlar Akademisi bir «Retrospektif» sergıyi gerçekleştirdı (10 haziran 1 temmuz 1968). Bu sergı yinelendi aynı yerde (mart 1969). Ve de «Harika Sirel LifiJ Kolekslyonu» Galatasaray'da bir yeni yaygınlık getirdı (ocak şubat 1974). Tiglat Sanat Galerisinin gerçekleştırdiği son serginin giderek, ölümünün yanm yüzyılı tutacağı A. Lifij için, bir zırveıik değerine uygun kitaba başlangıç getirmesıni düşünürken de elli ya da aîtmış yıl geriye gidip günümüze dönmüş oluyoruz belki de! Şükran KÜRDAKUL u son sergisiyle bizi en azından altmış yıl öncesınden bugıine, bugünden de altmıs yıl gerıye götüruyor, Avni Lifij. Kimi kez 1914 kusağı ya da îzlenlmciler, kimi kez de Sungecılere yaklaşık rutelemesınde dondurulan H.A. Lıfij Samsun / Kavak ilçesinde dogdu (1889). Kafkasya'nın eski bir aüesindendi ve bağlı Dulundugu boy'un «Akten» anlamma gelen adını ruce sonra benimsemıştı. • Numur.eı Terakkı» okulunun ardından, babasımn ısteğıne karşı]ık ve ancak bir yıl «Sanayiı Nefıse Mektebi Âhsı»nde okumustu. Bu süre içerısmde de Osman Hamdı'nin ilgısini çekmiş, Şehzade Abdülmecıt Efendının desteğiyle Paris'e gitmıştır. Ne var ki o güne dek Paris'e giden ressamlardan ayrık DI: yırmı yaşm kültur ve sezgisındeki Avnı Lifıj gelenekçı Ecole des BeauxArts ve Cormon ile yetınmemış, bır akademızma'nın dışmı da gozlemlemeyi gerçekleştırebilmiştir. örnegin Puvis de Chavannes bir süsleme / duvar sanatçısı olarak, duvar resmı anlayışı, büyük dUzenleme eğıUmı yönünden UIü ıçın ammsanacak bir kişilık olmuştur. Yamsıra Avni Lıfij izlenimcilerin renk zengmligı anlayışLiı da, geçmişin klasik ressamlarının öğretılerıyle bırleştirebılecek gücü de bu beş yıl ıçmde oluşturmuştur (19091914). tlkin 1918 yıhndaki Harbive Nezareti tarafından Vıyana'ya gönderilen «Türk Ressamları Sergısı» i!e büyük ılşnyı topladı. Yanşma Ustü tutuldu. Viyana'da admdan sözedüdi. Gene bu dönemde yapıtlannm bır kesımmı zorunluklar önünde elinden çıkarmıştı ve de bunlann büyük bir sayısınm Londra'ya götürüldüğü bugün bile söylenilmektedir. Halıfe Mecid Efendi'nin Bağlarbaşı"ndaki köşkünün salon duvanna vaptıgı «Çeşme başında aşk dedikodulam admı taşıvan süsleme yapıtı ve Kadıköy Belediye Sv.besi için varatılan «Belediye çahşmalan. gibi büyük boyutlu tablolan, Savaş / Allegorı, «Akgün», "Karagün» ve diğerleriyle yüzlerce küçük boyutlu desen ve yağhboya çabaları kavramaktadır. Avni Lffiı hiç kuşkusnz bir renk ustasıdır. Renklerle. soğuk ya da sıcafıyla, gerçek ozan yapısına uyan bilincinde ölümüne dek tutkusunu yürüttü. Hazırnmn ikisinde M9271 Harikzede (Lâİeli, şimdıki Hava Kurumu) apartımanımn bir B Attüâ İLHAN S «TÜRK ROMANI ŞiMDiYE DEK TARiH ÖNCESiNi.YAŞAM ISTI» Ronıan, moman elim tleri, Erol Çankaya, ben, oturmuş bu soruşturmadan söz ediyorduk: Romanımızın durumu nedir, ne gibi bir yaklaşımla değerlendirilmelidır filân' Birden ipucunu buldum, «Yahu» dedim, « ..ise romanın hangi toplumsal koşullarda ortaya çıktığını saptamaklr. başlamak gerekmez mi?». Oyle ya, tarıhe bakıyorsun edebiyat türü olarak roman, her dönemde yok, ancak bo lırli koşullar altında meydana çıkıp gelişiyor. Peki, ney miş o koşullar? Bu türün vatanı, Batı Avrupa, oradak belırişi, feodal toplumsal düzenin içersmden burjuvazı nin yeni bir sınıf halinde belirmesi, yükselmesiyle bir Hay Allah, doğduğu ülkelerde romanın gelişmesi, burjuvazinin gelişmesiyle koşut gitmış yahu! Paldır küldür örnekler geliyor aklıma, sıralıyorum: Fransa'da Balzac'm yaptığı ne, ticaret burjuvazısinin toplumsal düzen ıçersınde nasıl egemen duruma geçtigüıi, kitap kitap, ortaya koymak değil mı? Zola ne yapıyor, Ikinci tmparatorluk döneminde, şehirleşme ve sanayileşmeyle egemen çevrelerın altında meydana çık mış bir başka toplumsal sınıfın, proleteryanın varlığınhaber vermiyor mu? Atla îngıltere'ye, Dickens sanayı leşmenin, sanayi kapitalizminin ezdiği işçi sınıfmın öy küsünü anlatmamış mı? Konrad, emperyalizm donemi nin başlangıcmı ve ilişkilerini sergilemiyor mu? Arandıkça elbette daha bir süre örnek bulunabilir, ama örnekler sanırım şu ana ilkeyl değiştinnez: Roman türü, burjuvariyle beliriyor, sanayileşmeyle, hele basım tekniğinin gelişmesiyle yayılıyor. Burjuvazı. adından da anlaşıldığı üzere şenirlilik, şehirleşme demek oldugundan, bir; sanayileşme, oldum olası metropolleri yarattığından, iki; roman dedigimiz türün varlıgı da. içeriği de, çağdaş, şehirli, (yani burjuva ve proleter) nitelikleriyle beltrleniyor. Peki, başka türlüsü olmamış mı? Pat! Rus romancılan geliyor aklıma: Biliyorsunuz, Rusya'da büyük bir romancılar sıradağı vardır, kurca layınca ne görüyorsun, onlar da Çarlığm kölelik toplumundan kapitalist topluma geçme sancılanyla ortaya çıkmamışlar mı? Vay caruna! Yalnız, bu tür gelişmelerde Rusya düpedüz gen kalmış olduğundan, aynca bal gibi doğulu sayılabüeceginden, batılı emperj'alizmlerin çoktan (hem kültür, hem ekonomi alanında) etkisine girmiş, ginnce de bir seçkinler bürokrasisi doğmuş, o da roman türünü öykünme yoluyla alıp toplumsal ortamına aşılamaya uğraşıyor. Sonuç, batılüaşmaya özenen yüksek feodaller, aydınlar ve bürokrasinin romanı. İş orada kalmıyor elbet, toplumun yapısı feodal ilişkilerinden arınamadığı için, bir yerinden mujık yani köylü romana dalıyor, böylelikle de az gelişmiş toplumlardaki bir öykünme roman türü, narodnikler (populiste, halkçı) sayesinde doğmuş oluyor. Bu kadar lâf niye, Türk romanma varmak için mi, elbette! Turk toplumu, batı etkileri dolayısiyle Rus toplumunu andınyor, İmparatorluk döneminde bizde de ekonomık ve kültürel yönden batılı burjuvazilerın ve çıkarlarının etkısı egemen ve yaygm, o kadar yaygın ki TürK i'omanı toplumsal bir gelişmenin doğal sonucu olarak doğmuyor, aydınların batıya özenmesi sonucunda yazılıyor. Tıpkı Rusya'daki gibi, yalnız bizdeküer daha çok seçkin aydmlann geri kalmış toplumdaki sancısını işliyorlar, narodnik tipi bir köylülük, köycülük eğüimi daha az. Yo pardon, lkincl eğilim ulusal demokratik devrimden (Kurtuluş Savaşı) sonra önem kazanıyor: Yetişmiş, ulusai bir sanayı ve ticaret burjuvazisi (ve onun kültu rü) olmadığından, resmi ideoloji folkloru ulusal ideolojı yerine koymaya kalkışmadı mı? Bunun sonucu ne, saray estetiğinin reddedilip yerine aslında feodal ilişkilerüı üstyapısı olan folklorun temel sayılması. Şair de, romancı da bu yola girince, ne oluyor, batıdan öykünme yoluyla geliştirilmek istenen roman, ya feodal top luma bile başeğmek istemeyen eski aşiret düzeni özgürlükçülüğünün ilkel destam olur (örnek: Yaşar Kemal, şiirdeki uzantı&ı Ahmed Arıf), ya da feodal ilişkilerinden, bu ilışkilerin üstyapısmdan kurtulamayan toplumu, cğitim yoluyla kalkındırmayı uman narodnik hayallerinin tutsağı (örnek: Fakır Baykurt, şiirdeki uzantılan Başaran, Apaydın vb.) Dikkat edilirse görülen nedir, şu: Ülkemizde roman, gelişmiş ülkelerde oldugu gibi toplumun şehirleşme aşamasma ulaşması, sanayileşmeye geçmesiyle gelişip güçlenen bir edebiyat türü diye ortaya çıkmıyor, az gelişmiş ülkelerde görülen öykünme eğilimleriyle gerçekleşmiş, üstelik ters koşullar altında, yanlış bir yerde olmuş bu gerçekleşme; günü gelip ticaret kapitalizmi, giderek sanayi kapitalizml oluşunca; yurt yüzeyindeki ilişkıler kapitalist ilişkilere dönüşüp egemen smıf olarak burjuvazi, karşı sınıf olarak proleterya ağırlıklarını koyunca; hem şehirleşme alıp yürüyor, hem onunla koşut olarak gerçek bir roman ağacı boy atıp serpiliyor. Şimdi bu önemli dönemeçteyiz. Roman, doğuşunu yaratrruş toplumsal ve ekonomik nedenleri ve ortamı, Türkijre'de de nihayet bulmuştur, önümüzdeki yıllarda bir yandan kapitalist ilişkileri gittikçe karmaşıklastınp yayarak sanayi burjuvazisinin nasıl egemenleştiğini, bır yandan da işlevini ve önemini yitiren köylülüğün nasıl şehirleşip ışçüeştiğini içeren büyük romanlar yazılacaktır. Doğal olarak, ikısı arasındaki savaşımın içeriğini, bu ıçeriğin diyalektigini ele alıp yansıtanlar da! Bence, Türk romanı çağdaşlıgına yeni kavuşuyor. Şimdiye dek tarih öncesini yaşamıştı. îyi ama, tçlerlnde pekâlâ başanlılan da bulunan önceki romanlar ne olacak? Aşiret toplumu, feodal toplum, toplumsal gelişme sürecı çelı.'ştikçe ne olmuşsa, onu: Bazı meraklılar tçin. araştırma konusu1 Klâsiklik katına ulaşabilmiş olanlara, elbette sözümüz vok.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle