05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
tu on CHP Kunıltay'ında, parün'.n Sosyalfst Enterr.asyonale girme kr.rarı almasından, AP Başkanı çok şaşınnış olmalı ki, bu kararın suç olduŞunu söyledı kamuoyu önünd?. Bereket bilim adamlarımız, üniversite öğretmenlerimiz konuyu gereğince aydmlığa kavuşturduIsr da Sosyalist Enternasyonalin ne olup ne olmadıfı anlaşıldı. Bugüne değin savcılılt da koğuşturmava geçmediğine göre, ortada Başbakanmki gibi bir telâşa yer olmadıgı anlaşılıyor. Dcğrusu aranırsa, Başbakan. sık sık başvurduğu bu tür jumal yöntsmini, (öyie V3, jumal yalmzca hükümete, polise, sıkıyönstime verilmez, Baş'oakanın yaptığı gibi halka da verilir) bu kez de kullanmaya kalktı, halkta korkutucu bir etki bırakacağır.ı umduğu iki sözcüğü, «sosyalizm» ve «enternesyonal» sözcüklerini hazır yanyana bulımca, mal bulmuş Magribi'ye döndü. Sırası gelmişken yazıvereyim, Magriplüer'de (Trabluslular) toprak altındaki madenleri, hazineleri bulma yetenegi varmış, adam elindeki sopaile yere vurdu mu, korkma k?.z orasını... Deyim bu söylentiden gelmedir. Fakat bizim Magripli'nin işaretinden sonra baktım da, kimse oralı olmadı. Artık Başbakanın da anlaması gerekiyor, demek bizim halkımızın «sosyalizm»,, «entemasyonal» sözcüklerinden bir aiınganiığı yok; boşunadır onu bu sozcüklerle korkutmaya kalkmak. Dahasıru söyllyeyim, Başbakamn, yeryüzünde bir kapitalist entemasyonali bulundu£unu bilmemesi olacak şeylercîen değüdir. Çok uluslu ortaklıklann ne büyük güçlere eriştiklerirsi okuyoruz; bizim iş adamlanmızın yabancı snrmaye ile işbirliği yaptıklflnnı görüyoruz. Devlet, siyaset adamlarımızın dillerinden düşmeyen «dtmokrasiyi korumak» sözündeki «demokrasi» ıse, Batı Avrupa burjuvazisinin yarattığı ve dünyaya sunduğu uluslararası bir yönetim biçimidir; öyle ki, demokratik düzenden ayrılan devletlcn NATO'dan atarak cezalandmyorlar. Bunlar entemasyonal değil mi? CUMHURİYET 10 ARAUK 1976 S OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ALIŞILIR, AMA... Melih Cevdet ANDAY labileeeğinden korkuyorlar. Ne olur ne olmaz, yok mu ya, burası fürkiye'dir, .hiç belli olmaz. Diyeceğim, böyle bir halkı, sosyalizmmiş, enternasyonalmiş diyerek korkutmak olacak islerden değildir. Sosyalizmden Başbakan sayın Demirel'in temsilcisi olduğu sınıfın korkmasıru anlıyorum, ama halk ondan niçin korksun! Bizde dönem dönem kimi sözcüklerden korku, çok ilginç bir araştırmanın konusu olabilir. Bu konudaki ömeklerden yakın tarihimize ilişkin birini burada anlatmak istiyorum. Çagdaş yaymlan arasında çıkan «İki Hatırat Üç Şahsiyet» adlı kitapta okudum anlatacağım olayı. Adtm verdiğim kitapta söz konusu olan iki «hatırat», ikisi de II. Abdülhamid'in Sadrazamlıklarmda bulunmuş olan Kâmil Paşa ile Sait Paşa'nın anılarıdır; üç «şahsiyet»e gelince, onlar da başta II. Abdülhamid olmak üzere, elbette bu iki sadrâzamdır. Anıları büyük bir ilgi ile dikkatle, tarih için sonuçlar, ibretler, yararlar çıkararak okuyan ünlü yazarımız Ahmet Rasim kaleme almış kitabı ve «hatıralar»dan parçaİ3r aktararak, kendi yorumlannı, açıklamalannı ekleyerek, ortaya koyduğu yapıt gerçekten ilginç tir. Burada şunu söylemek gereğini duyuyorum ki, «İki Hatırat Üç Şahsiyet» adlı kitabı, herkesten önce «büyük hakan»cıların okumasını isterdim. Saltanat döneminde Osmanlı împaratorluğunun bir kanş bile toprak yitirmediğini hiç düşünmeden söyleyenler, o büyük Hakan'ın Rumelii Şarki'yi nasıl gözgöre elden çıkardığını, Mısır'ı İngilizlere nasıl bıraktığını öğrensinler; son yülarda, büyük bir devlet adamı, yaman bir politikacı oldugu dirençle ileri sürülen II. Abdülhamid'in, yalnızca kendi durumunu düşünen, bu uğurda devleti bıle hiçe sayan, bencıl kuruntudan deliye dönmüş biri olduğunu görsünler. Dahası, okusunlar da, Tanzimat'tan sonra gelen, Mesrutiyeti koruyacağını vaad eden, ama onu ortadan kaldıran, bununla da yetinmeyip Bakanlar Kurulu'nu kendi buyrugunda bir sekreterlik gibi kullanmak isteyen bu garip ada rrun gerçek kisiliğini görsünler. ünutmayalım ki, Kâmil Paşa olsun, Sait Paşa olsun, bunlar II. Abdülhamid'e karşı kumpas kurmuş, ya da kuranlan desteklemiş devlet adamlan değülerdl. İldsini de devletin çıkarlarıru korumak için ellerinden geleni yapmış, bilgili, yetenekli, dogru kişiler olarak gösteriyor tarih. Buna karşm II. Abdühamid, Sait Paşa'yı tokatlıyor, ona tabanca, bıçak çekiyor, onu zaman zaman sarayında bir odada hapsediyor... Şiradi bu kitaba niçin geldiğiml anlata^m: Ahmet Rasim şöyle diyor kitabırun 116. sayfasmda: «Amacım Osmanlı tahtmda otuz bu kadar yıl kalan zatm duj"gu ve düşünce durumunu, bilgi ve kavrayışlannın derecesini, iş gereği kendisiyle ilişklsi bulunan Sait Paşa hazretlori gibi hakkıyls tam bir kavrayış sahibi deyimine uygun kişilerin kesin tanıkhğı ile belirtilmlş olduğu için 208. sayfadaki şu parçayı da aşağıya alıyorum: «... Bundan dolayı valilere tam yetkl verilmesi kanısmdaydım. Söze konu olan iller tüzügü de bu temele göre yapılmıştı. Tüzükte doğal olarak bucaklar kuruluşundan söz edümişti.» «Padijah Hazretlerl: Bucak ne demektir? diye sormuş, o da (Sadrâzam) çoğu devlet adamımızda görüldüğü gibi Fransızca deyimler kullanmayı caiz sayanlardan olduğvmdan bucağı açıklarken «komün» deyimini kullanmış. Komün deyiminden ıse Padişahm Avrupa'ya yaptığı gezi sırasmda ünü duyulan Paris komünü akla g.?lmiş. İçinde bucak sözleri bulunduğu için iller tüzüğünden bir tiksinti duyarak bu tüzük ne zaman kendisine sunuldu ise bir komisyonda eri incelenmesi emri ile 5; çevirmişti.» Bilindiği gibi, 1871'de Paris'te devlete işçiler el koymuşlardı, Paris komünü diye bilinsn olay budur. Kuşkusuz Sait Paşa'nm önerdiği illeı tüzügünün Paris komünü İİ3 uzak yakın bir benzerliği 5'OktVî. Diyebiliriz ki, eğer S?it Paşa Fransızca bilmeseydi, o zaman iller tüzıiğü yürürlüğe girecekti. Üstelik Padişahın da Paris komününü bileceği tutmuş... Aksilik aksilik tistüne! Ama «Meşrutiyetaıi bile kendisi için dokuncalı bulan II. Aodülhamid'in, Paris komününü düşününce donup kalacağını anlayışla karjılayalım. İki olay arasında, aşağı yukan. beş altı yıllık bir ar» •var. Uluslararası İşçiler Birliği olarak 1364'te Karl Manc tarafından kurulan Birirci Entemasyonal ise, yukarda sözü geçen Pnrls komünü'nden iki yıl kadar sonra ortadan kalkar. 1889'da kurulan lkind Enternasyonale gelince, bu konularla azbuçuk llşili olanlann bildiği gibi, daha sonraki komünistlerce ihanet olaraK tanımlanmıştır. Ondan sonra Üçüncüsü... Ama bunları niçin anlatıyonım, bir trazete yazısı yazdığunı unuttum mu yoksa, tarihsel olaylara daldım gidiyorum. Ha, evet, bu sözcüklerden hâlâ dona kalanlar var da, onun için girmiçtim konuya. Alışılır, alışılır. Sözcüklerden korku eski bir hastalığıdır top lumumuzun, olaylara nesnel bir gözle bakmayı bir türlü ögTenememişizdir. Nitekim, kitabında bu olayı ibret alınması için anlatan Ahmet Rasim, olayın altma şunları eldemekten kendini alamamış: «îşte «cehlin bu rütbesi sehls olamaz» dedik leri budur. Bir ülkenin durumunu düzenlemek ve çocuklarının rahat, iyi yaşamasmı garantilemek gibi mutlu bir güvenle uğraşılıp meydana getirilmış olan bir tüzük, bir kelirnenin Pransız ca karşılıgının bir zaman önce Fıansa'da çıkmış bir kötülük ve kanştıncılıgı ile tamnmış küçük bir serseri topluluğunun adma benzediğinden ötürü reddediliyor.» En Az Ücret? C ephe Başbakanı Demirel, «Asgari Geçim Indirimi Tasarısısnın Mecli» gündeminde bulunduğunu 21 ekim 1976 günü yaptıfı konuşmada yineledi. Parlamento ç«U»maya bajlarsa pek umudumuz yok ama bu tasarı yasalaşacak En az (asgari) geçim indirimi nedir? P.u soruyu yamtlamak için önce en az (asgari) ücret nedir? sorusunun karşılığını tanımlamak gerekiyor. Yasalara şiire en az ücret şöyie saptanıyor: Normal çalışın» kar. şılığı olarak; besin, konut, giyim. sağlık, ulaşım, kültür gibi zorunlu yaşam gereklerini günün fiyatlan üzerinden karşılamaya yarayan ücrete, en az (asgari) ücret denir. En az ücrct, insanın yaşamasına yetecek en az gelir dsmektir. Bu gelirden üstelik verei almak büyük haksızlık olacağindan «sosysl devlet» en az iicreti vergi dışında tutar. İşte bıına da en az geçim İndirimi denir. Öyleyse 1976 Türkiye'sinde en az ücret ne olmalı? sorusuna bir yanıt •ramabyız. * Ne var Id «1978 Türkiye'sinde en az ücret ne olmalı?» sorusuna yanıt ararken bazı zorluklarla karşılaşıyonız. Bir kez ülkemlzin çeşitli yörelerinde fiyatlar çok degişiktir. Istanbul'un ıcmtleri arasında bile aynlıklar vardır. Hakkâri ile İzmir'ln Alsancak bölümünde aynı mal aynı fiyata satüır mı? Yurdumuz bu konuda günün deyimiyle «anarşi» içindedir. Her bölgede fiyatlar başka başka olduğu gibi, aynı yıl İçinde fiyat dalçalanmaları korkunç inişler çıkışlar gösterebiliyor. Temel maddelerin bir görünüp bir saklanması, karaborsanın alabiidiğine işlemesi de işin cabası... Böyle bir ortamda en az ücret'in kayığma binmiş dar gellrli yurtta?, Okyanus ortasında fırtınaya tutulmuş gibidir. Peki. bu kargaşa İçinde yurttaş ayda kaç liraya geçinebilecek? Eğlenceri bir yana bıraktık; yasalarda saptanan zonınlu gereksinmelerini sağlayabilmek için nc ücret almalı? Istanbul'da Zeytinburnu'ndan bu soruya sn yanıt geldl: «îki kişiyiz. «Böyyük Türkiye»de bir taş altında bir çilt kurbaga gibiyiz. Besin 2400 TL. Konut 1100 TL. Elektrik . su 200 TL. Giyim 200 TL. Ulaşım 190 TL. Kültür 195 TL. (gazete, dergi, tiyatro). Isınma 300 TL. Toplam: 4585 TL. Birimiz yedi yıUık, ve beş yıllık kıdemli öğretmenleriz. Elimize geçen toplam 3500 TL.» Yine Istanbul'dan Feneryolu'nda oturan ve 33 yıl devlet hizmeti (ördükten sonra bir devlet memurunun yükselebileceğl en yüksek baremden emekli olan üç nüfuslu bir aile babau yazıyor: «Içki ve eglenceye hiç para ayırmıyoruz. Şehir dışma geziye çıktıgımız olmuyor. Giyime düşkün değiliz. Yüksek öğretim yapan oğlum tutumludur. Günlük bir gazete alıyor, olaylan TRT'den izUyoruz. Masrafımız: Besin 3500 4000 dolayında, konut 1200 TL. (ısınma, kapıcı parası, emlâk vergisi, aydınlatma İçinde), giyim 500 800 TL. saglık 250 TL. ulaşım 500 TL. KültUr 250 TL. Demek kl ortalama 6500 7000 TL. ile geçiniyoruz. En yüksek baremden (1. derecenin 4. kademesinden) emekli devlet memuru olarak ellme üç ayda 13.893 lira geçiyor.» Feneryolu'ndatd okummuz emekli ikramiyesiyle bir konut edinmiş, taksidini her ay ödüyor Emlâk Bankasma... Ya bir de Urada olaydı? Trabzon'dan bir okummuz da aşağı yukan »ym rakun üzerinde dunıp diyor ki: «Bir ailenin insan onuruna yakışır biçimde geçinebilmesi için en az 7.000 TL. gereklidir. Ama daha da azına bakahm: Bir insanın yaşamını sürdürebümesl için günde ortalama 3000 kaloriye gereksinmesi vardır. 100 gr. et, 100 gr. şeker, 100 gr. tereyağı, 50 gr. zeytin, 2 adet yumurta, 100 gr. peynirde 2000 kalori vardır. Bunlar toplam 20 lira eder. 3000 kalori için 30 lira desek 4 kişilik aile için ayda 3600 lira besin, kira en azından 500 lirs. sağlık 400, kültür 45 (bir gazete), ve toplam 5000 TL. Buna iıi«ymJ giyim, ısınma, aydınlanma dahil değil...» «Entemasyonal» sözcüğünü böylece bir çözüme bağladıktan sonra, gelelim «sosyalizm» konıısuna... Sosyeüzm, dünyanın her yerinde halkm sevdiği, özlediiH ya da uyguladığı bir düzenin adıdır. Bizde sayın Ecevit'in gördüğü büyük ilginin nedeni de budur. Geııel seçimlerde halkımızın «ortanın soluıına, sosyalist enternasyonale gireceğini söyleyen Hallc Partisi'ne. nasıl bir oy patlaması ile yöneleceğini göreceğiz. Zarımı atıyorum. Yoksullar sayın Ecevit'in resmini baş yastıklarının altında saklıyorlar. Evet, saklıyorlar, çünkü günün birinde evlerinin bası Bunca Benzerlik!.. OKTAY AKBAL Evet Havır DUMANLI BİR ADA umhuriyettekl muhabirlik yıllarımızda, rahmetll yazıiş leri mlidürümüz Cevat Fehmi'nin de katılmasıyle 3 jşilik grubumuz Londra'ya gidiyorduk. 1953'ün sisli bir sonbahar günü, vapurla Calais'den Dover'e geçiyorduk. Bu hepimizin Manş'ı ilk geçisimiz ve yanılmıyorsam 7.ngiltere'ye ilk ayak basışımız olacaktı. Bizim adalara çalışanlardan biraz daha değişik görünümdeki vapura bindiğimizde, Avrupa'dan ajm bir kıtaya gidıyormuşuz izlenimi doğmuştu bende. Bir anda insanlar, o insanlann davranışları, her şey; her şey ieğişivermişti. Savaş sonrasının sorunla^ım henüz çözmeye başlimış Ingil'ere'de, uzunca sürecek muhabir lik dönemim başlayacak, Cevat Bey ile öbür arkadaş iki haftalık tatillerini geçirdikten sonra Türkiye'ye döneceklerdi. Etin, sütün, yumurtanın, tereyagırun ve daha pek çok şeyin vesıka ile verUdlgi bir îngiltere İdi bu. tndiğmıiz otelde yediğim etüı bendeki «.niRim da aynı tazellği ile hatarlanm. Uzun müddet suda bırakılrruş ince bir köseleden farksız diye dUsUnmüştUm. Ekonomik açıdan güç koşullar içensindeki Îngiltere, II. Dünya Savası'ndan galip çıkmanın ve Almanya'yı durdurtmanın mutluluğu ve gururu içerisinde idi. Bu •edenlerle de ekonomik sıkıntıların kısa süra içerisinde Ustesinden geleceklerlne olan inançlan kuvvetli idi. O günlerin ve o yıllann bu degişik adasında kendine güvenen, Ckjmmenvvealth'in insanlarını küçümseyen, Avrupa'ya bir başka türlü bakan bir Londra ve Büyük Britanya Imparatorlugu vardı. Dumanla kanşık bir sis eylül sonlarında başlayıp, mart ortalanna dek Londra"yı bir pazarcı tentesi gibi örterek, sanki, yaşanılması ve sa vaşümaa güç bir dogaya karşı insan sinlrirJn direncini ölçerdi. Londra'ya daha sonra çeşitli zamanlarda gıttim. Fakat çok çok uzunca bir süre, 18 yıldır ne denizden, ne de havadan Manş'ı geçmemiştim. Okudugum Ingiltere anılarından, giden dostlanmın anlattıklanndan, o sisli ve dumanlı Londra'nın şimdi tertemiz havalı bir başka kent olduğunu, îngüizlerin hava kirlenmesi sorununu kesinlikle çözdüklerini duyuyordum. Fakat, güçlü İngiliz yerini, kisiliğine olan güvenini yitirmis, ekonomik sıkıntının yükünü artık yaslayabileceği kuvvetli bir gururu kalmamış, bir başka Ingilizin aldığını da bu son gezimde gördüm. İngilizlerin de büyük bir merakrnı teşkil eden, «Bu kadar yıl sonra geldiğiniz İngiltere'yi ve İngilizi nasıl buldunuz?» IDTUsunun karşılığında verebildlglrn cevap: «Artık Ingiltere özelligini yitirmis bir kuzey ülkesine benziyor» biçiminde oluyordu. Gerçekten duman ve sis temizlenmişti. Basewater Road üzerinde Marblarch'a dogru yüriirken, dumanın yoğunluğu altında kaybolmuş koca Selfridges ile Londra'nın göbeğindeki eski stil mimarlık yapıt larını, dumanlar arasında zor seçilebilen seagerieri Austinreed' leri şimdi, pınl pınl görkemli taş yapılar olarak görme olanağı vardı. Ancak bunlann içine savaş sonrası İngiltere'süıden daha büyük bir sessizlik, bir eskimlşlik yerlesmişU. C FEYYAZ TOKAR du. Londra'da (lye olmaksızm girilmesi olanaksız gece klüpleri vardı. Ve eski İngiliz snobizmini Tremm'in, Annabel'in kapılarında da hissetmek mümkündü. Ancak, petrol ülkesinin zenuin vatandaşları kendilerine açılmayacak k a p ı tanımıyorlardı. Tremm'in önüne geldi de kabul mü edilmedi, ertesi günü o gece klübünün bulunduğu bina ile binanın sırasında kendisine yapışık bir çizgi izleyen tüm apartmanlar satın aünıyordu ve Tremm'in sahibi Mr. Gold, ondan sonraki akşamlarda eski üyelerine, kaygı lı, üye kaydolmak isteyen tavsiyelilere ise son derece kuşkulu bir şekilde, «Kira kontratımızm uzatılıp, uzatılmayacagı belli değil, ödenti <aidat) vermek için bira» bekleyin» diyordu. Ünlü Harrods'un müdürünün kapısına dayanan şeyhin sekreterleri, binanın bu yoğun kalabalığı içerisinde petrol devinin gelip dolaşma olanagmın bulunmadığım dile getiriyor ve «Kapanış saatiniz olan 18'den sonra, kapılar tüm müşterilerinize kapanacak, fakat 1600 kişilik personeliniz içeride kalacaktır. Şeyh nazretleri saat 18'den sonra gelecekler, çeşitli departmanlardaki alış verişlerüü yapacaklar ve tüm per sonelinizin de fazla mesailerinl ödeyeceklerdir» diyorlardı. Gerçekten petrol otoritesi beraberinde sekreterleri de oldugu nalde Harrods'un kat kat salonlarınm bir ucundan başhyor ve kamyonlan dolduracak eşyalan süratli bir şekilde seçersk, 1600 kişinin fazla mesaisini de kapsayan çeki, müdürün önüne bıratap aynlıyordu. Heathrow Havaalanı'nda muhteşem bir Cadillac'ın önünde, şaşkın şaşkın gökyüzüne dogru süzülen Jumbo Jetüı arkasından bakan mUtevazt îngiliz şoförtinün, öyle bir Cadillac'ın şoförü olduktan sonra, Jumbo'nun arkasından böylesine hayretle bakma •Biz Aimanlar hayvanlara mnnmelede bulunurken ınısursuz hareket edeıiz ve bu konuda benzerimiz yoktur. Insaıı denen hayvanlara da kusursuz muamelede bulunacağız.» lümmler lS43'de SS şefleri önünde böyle konuşuyordu. SS'lerin ülküsü : «Başka milletler refah içinde mi yaşıyorlar ya da açlıktan mı geberlyorlar? Bunu ögrenmeye mutlak olarak kayıtsızım. Bu milletler bizim kültürümüzün köieleri olarak bize «erckli bulunduklan ölçüde, ancak bu ölçüde ilgilendirirler benl. Tanklara karşı bir çukıır kazarken oıı Nıı Rus kadını nıalıvolmıış. benl hiç ilgilendinnez, çukur kazılmıs mı kazılmamış mı, ona bakarım... Yatıudi halkının sürülmesi ve kökünun kazınması hakkında da bir iki şcy söylemek isterim. Partinin her üyesi • lahudi halkı öldürülecektir» diyor, bu nokta açık, zaten pro^ramınuzda da var bu. Böyle yapacağız.» «Çözülmrzceslne devlete bağlı» Nasyonal Sosyalist Partisi, •partl İle SA'lar, öte yandan parti ile kamu makanüan» arasında çok sıkı bir işbirliği saflamak için Führer'in yaveri ile SA'ların başını da hükümet üyesi saymaktaydı. Parti, ulus, devlet, bir bütündü. Hepsi Führer'in buyruğundayclı. Koskoca Alman ulusu, o hayTanlar.i en iyi muamele etmcsini bilenuygar insanlar, bir avuç zorbanın itişi. çekişi, sürukleyişiyle, nasti kendjnf kaptudı bu korkunç akıma? Himmler'in «tarihlmizin'bir jeref sayfasıdır bu, bugüne kadar oir benzeıi yazılmadı, yazümayacak da...» dediği bir durum nasıl gerçekleştirildi? Alman tarihinin şerefli değil, en çirkin, en acı, en utanılacak sayfası nasıl bunca uygar, kültürlü, aydııı Alman tarafından benlmsendi? Bunun yanıtını, büyük sanayicl Al/red Krupp'un Uluslararası Nüremberg Mahkemesl'ndekl sözlerinde buluyoruz. Hitler'in ve partisinin iktidara gelmesinde büyük yardımı ve payı olan Alman sanaylcüeri, başta Krupp olmak üzere bir yıküışa, bir uçurııma doğru gidildiğini nasıl farketmediler? Yan deli bir kişinin kurduğu bir zorbalar çetesinl İktidara nasıl getirttiler ve desteklediler sonuna dek? Alfred Krupp kendisinin ve ailesinin Hitler'i ve Nazi'lerl desteklemeleıinin nedeninl şu sözlerle anlatıyor: •Çeşitli Alman slyasi partUerl aralaruıda uyuşmazlık içinde mücadele ediyorlardı, yapıcı bir faaliyet imkânsızdı. Bisler, Krupp aüesi, idealist değiliz, gerçekçiyizdir.. Hitler'in blze sağlam bir gelişme lmkânı vereceği izlenimine sahiptik. Ve o, bu imkânı verdi. Daha önce partüer dünyasında her kafadan bir ses çıkıyordu. Hitler'in ise bir planı vardı ve nasıl hareket edcceğinl biliyordu... İdealistler yoktur. İnsan varlığı, hayatını sürdürmek için ve iktidar için bir mücadeledlr. Bu dtzğlnsiz mücadelede, güçlü ve sert bir elin yönetmesine ihtiyacımu vardı. Hitler'dl o. Almanlann Hitler'in arkasında toplaştıklan m söylemişüm. Tüm millet Hitler'in güttügü amaçlarla dayanışma içindeydi. Bizler ise, yani Krupp ailesl hiç bir zaman hayatla fazla meşgul olmadık. İyi işleyen ve bize saldn sakin çaüşma fırsatım veren bir sistem arzuluyorduk. Politika bizim işimiz defüdi.» Burda, Hitler adını kaldınn bizim ünlü basbugumuzun adım koyun; Nazi PartİBİ yerine yine bizim minık, ama \TIrucu gücü günden güne artan particiğimizi!.. Krupp adının yerine de ünlü sanayicilerimizden, iş adamlarımızdan, önde gelenlerden blrinin adım Bir şey değişmeyecek! Krupp gibi düşünen, duyan, özlemler çeken iş adamları bugün bizde de var! Güçlü birl İş başına gelsin, şu partileri ortadan kaldırsın, yurdu demlr elle yönetsin, sendikaymış, toplu sözleşmeymiş, demokrasiymiş, özgürlükmüş, solculukmuş, bllmem neymiş, hepsini ortadan kaldırsın diye umutlara düşenler; acıktan açığa Hitler'in Nazi Partisine benzemeye çalışan partllere, derneklere, kişllere yardım elini uzatanlar az mı? SAIar, SS' ler, hangi parasal güçle kuruldular, çalıştüar, yol kestiler, adam dövdüler, öldürdüler, yakalanmadılar?.. Demokraslden yana örgütler. politikacılar, halk yığınlan nasıl sindirildi, yok edlldi, silinip süpürüldü? Bir de Bay Krupp, •Tüm millet Hltler'le dayanışma halinde idi» diyor! Sen o mlUetin sözcülerini, aydınlarını, politikacılarını, işçi sınıfmı sindir, ez, kamplara kapat, ağzmı açanı ortadan kaldır, kanlı bir dikta kur, sırtmj da parababalarına daha sonra da Alman ordusunuu y»nlış ata oynayan ve bunu çok geçmeden anlayacak olan, generallerine daya, sonra da .millet de Hitler'î destekliyordu» de!.. 1950'lann Almanyası ile son yılların Türkiye'si bir çok açılardan birbirine benzemeye başladı. Hitler partisinin programına pek benzeyen parti programları: SA ve SS örgütlerinin nerdeyse kopyasi örgütler! Hitler'in ülkülerine tıpa tıp uyan bilmem kaç ışik kuramlan! Her gün sokaklarüa. alanlarda dolaşan zorbalar! Öte yandan çok partili demokratik düzende, günden güne sola kayan bir toplumda, emekçinin bakkını aradığı, sağlamak İçin yasal yollara başvurdufu bir ülkede gerekli para kazanma koşullarını bulamayan parabsbalan, anamalcı düzene bağlı kişiler ve yardakçüan!.. «Tarihlmizin bir şeret sayfası!..» Himmler böyle dıyordu. Şimdi o sayfa kapkara, kandan, çamurdan, utançtan... Nazi Almanya'da, Faşist İtalya'da, Salazar'ci Porteklz'de, Frankocu İspanya'da hep bu oyun oynandı, hep bu «edebiyat» yapıldı, Kruppiar ve benzerleri «bi* poUtika yapmayız, ama rahat para kazanmak Isteriz» diyerek olanca parasal güçlerini sundular zorbalara, halk düşmanlanna... Bu oyunu tüm Inceliklerl, tüm ajnntıiarıyle Türkiye'de de yinelemek istiyorlar. Sonucun bir çıkmaz, bir uçurum, bir yenilgi olduğunu bile bile.. Doç. Dr. Server Tanilli, hani şu «Uygarlık Tarihinl yazdığı için adalet öniine hesap vermcye çağrılan hukuk adamımızın «Anayasaiar ve Siyasal Belgeler kitabmdan aldım yukardakl parçaları... Okuyun bu kitabı, daha doğrusu clinizin altında bulundurun. Bakarsınız bir gün gelir «Krupp'lar,» Hitler taslakları böyle belgesel yapıtları da ortadan kaldırmaya kalkışırlar! Ortadan kaldıracaklarını samrlar daha doğrusu! Ne var kl, ortadan kalkacak olanlar ulus düşmanlan, insanhk düşmanlan, bilim, kültür, sanat, güzellik düşmanlarıdır... renklere yukardan baktığı Hlkede şimdi anlatılan ilginç öykülerin tümü, o, yülarca yukandan baküarak seyredilmiş ırka ait bulunuyor. sını yadırgayarak, «Nedir?» diGerçekçi Îngiliz, bir batağa doğ ye soranlar, şu ilginç cevabı alı ru gitmekte olan İngiliz ekonomiyorlardı: <:Beni bir Arap şeyhi sinin kurtuluşu konusunda olduk bir haftalığına şu Cadillac'ı için ça karamsar düşünüyor. Avrupa' sofor oiarak kiraladı. Eu sabah da perişan olmuş ekonomilerden meydana geldik ve işte giden şu kısa sürelerde sıyrılıp, olağanüsuçakta olduğunu sanıyorum. Ay tü güçlülüğe kavuşan Almanya nlırken, arabayı nereye götürme ömekleri bulunmasına rağrnen, mi istediğini sordum. «Ne ister gerçekçi İngiliz o Almanya örnesen yap, Cadillac senin olsun» ğinde Alman milletinin çalışma dedi.. gücünün yattığmı tereddütsüz dile getiriyor. Tüm hayat paha!üıNEREDEN NERETE... ğı içerisinde sütünü ve yağını halâ yıllar öncesi fiyatına alma koŞu anda Londra'nın en itibarlı otellerinden sayılan Park în'in şulunu degiştiremeyen îngiltere' bir katı petrol devinin sekreteri de o kendine özgü haftf çalışma r tarafından bir süre sonra Lond temposunu değiştirecek yeni b . ra'ya gelecek patronu için kira gücün fışkırabileceğine gerçekç' lanır. Petrol zengini beraberinde îngiliz inanmıyor. Onlü lordlar. hanımları, çocukları ve maiyeti adlannm başlarında saygıdeğer ile kiralanrmş katına yerleşir. «Sir» sözcüğünün bulunduğu İnHanımlardan bir tanesi gebedir. giliz soylulan Londra içindeki Kısa süre sonra doğum olur ve rnalikânelerini, tahmin edilemedoğumun olmasıyla birlikto de yecek ucuz fiyatlara satmak ve bir yüzü Intereontinental Oteli' ondan sonra da Londra'yı terk ne öbür yüzü Hyde Park'a ba ederek, country'deki küçük av kan bu Unlü otelin şeyh tarafın köy evlerine çeküerek, yaşamladan kiralanmıs katındaki balkon nru bu yörelerde daha gösterişlarda yıkanmış çocuk bezleri a siz koşullar içerisinde sürdüresıldığı görülUr. Otel ve çevre bir bilmek olanaklannı arıyorlar. birine girer, fakat şeyhin talimaPeki, boşalan şehre kimler mi tı kesindir: Yeni doğan bebeğin geliyor? Evet, boşalan Londra'ya bezleri ancak kendi personeli ta Çinliler, Japonlar geliyor, Iranlırafından ve bildikleri usülde yı lar geliyor, Italyanlar geliyor ve kanıp temizlenecektir. Alışık o hemen hemen tüm milletlerden lunmayan makinelere bu bezler insanlar geliyor. teslim edilemez... • Ne dersiniı bu hesapUra? SSzgeUşl Trabzon'da 500 Hm r klra Ue oturulacak lyl blr ev varsa, demek ki bn llimiıde kiralar ucux. Istanbul'da doğnıdürüst konutun kirası 3'XM' den aşağı değil. En aı geçün düzeyi bu durumda nasıl saptanacak? Bir ortalama nasıl bulunur? * AIESECAIESEC îktlsat, îşletmecülK ve Ticari llimler öğrencilerin« Bebeğin biraz büyüyüp, annenin yolculuk yapacagı tarihe dek düzen, öylece korunur ve hiç bir güç bu düzeni degiştirmeye yetemez. Sonunda şeyh ve ekibi Park In'i terk ederler. Otel idaresi de yerdeki halılar ve camdakl perdeler dahil olmak üzere o katı tümden yenilemek zorunda kalırlar. Ancak otel yöneticisi, «Tüm yorgunluklanmıza ragmen petrol şeyhinin bıraktığı ;ek bu problemimizi ve yorgunluklarımı unutturacak nitelikte idi» der. İşte bir zamanlann Büyük Britanya Imparatorluğu'nda ve o imparatorluğun kendi dışındaki NE OIÇUDE ETKİIEYECEK Kazlıçeşme eski îabrikatörlerinden merhum Hacı Allş ve merhume Emine kızı, merhum Galip Kurtaran eşi, Ne. cati GUrkan Kurtaran ve Mine Bora'nın sevgüi annelerı, Muharrem Tunçaslan'ın ablası, Şükran, Güner Kurtaran ve Meriç Bora'nın sevgili kayınvaldeleri, Bilge Tarkan, Gülen, Sibel, Sezer ve Gökhan'm pek kıymetli anneanneleri ve babaanr.eleri, Saime Su'nun yengesi, Hale Yektan ve Hakan Tunçesian'ın sevgili halalan, 1953'lerde Kraliçe Elizabeth Commenwealth gezisine çıkıyordu. Bu gezi üç ay kadar sürecekti. O tarihlerde Kraliçenin ahçısı ile bir röportaj yapmıştım. Ahçıdan bu gezi süresince Kraliçeye ne gibi yemekler sunacaSını sorduğumda, Krallık başahçısı cevabı: a52 muhteşem yemek» olmustu. Kraliçenin sofrasına her akşam 4 değişik yemek konulduğunu varsayarak, çeşitlerin 90 günlük gezinin 13. günü biteceğini hesaplamıştım. Evet, o 13 günde ömrü tükenecek zayıf İngiliz mutfağının yanında ougün Londra'da bin gün kalacak olursanız, her akşam degişik ve Ustün nitelikte yemek yiyebileceginiz lokantalar oluşmuştur. Ama kökeni îngiliz mutfagından değil, genellikle îtalyan mutfağına dayalı lokantalar. Bu yeni lokantalarda îtalyan mutfağının moderniae edilmis en leziz yemeklerini yeme olanagı var. Ve bu lokanta larda da personelin büyük kısmı yine îtalyan. Açılan her yeni iş kolunda ve dışardan gelen her yeni kapitalde, o ülkenin insanlan da beraber gelmiş. Çalışmasını sevmeyen, büyük çabadan çekinen, kaçınan yapıdakl îngiliz, yavaş yavaş köyüne göç ediyor ve ünlü Londra karmaşık bir şehlr görünümüne bürünüyor. Avrupa'mn değerli mark, Isviçre'nin frankı şeklindeki paralanndan sonra îngiliz sterlininin giderek büyük ölçüde değer yitirmesi, Avrupa merkezlerinden Londra'ya giden uçaklan günler sonrası İçin yer yok sloganı ile süslemiş vaziyette. ücaklar, trenler tıklım tıklım dolu. Avrupalı, İngiltere'ye hücum ediyor. Mağazalar dolup, dolup tasıyor.. Kaldığım günler süresince bende olan izlenim Londra'daki gıda fiyatlannın, Londra'daki iyi lokantalardakl yemek fiyatlannm Avrupa kentleri ile kıyaslandıgmda, «o 6070 oranmda ucus oldu/ ğu şeklinde idi. Evet, yıllar önce sinin yine ekonomik güçlükler içinde, fakat başı dik, kendine güvenen îngiltere'sinin yerine şimdi yine ekonomik gtlçlükler içerisinde, fakat başı eğik, güvencesini kaybetmiş bir îngiliz tipi oturuyor. Bu olay Avnıpa'yı ne ölçüde ve biçimde etkileyecektir? Bunu önümüzdeki günler ve aylar gösterecektir. KAYIP îstanbul Umum Sigortadan aldığım 209849 numaralı Poliçemi kaybettim. Hükümsüzdür. Kenan KARAMAHMLIT K.4YIP 34 TF 317 plakamı kaybettim. Yenisini alacağımdan, eskisinin hükmü yoktur. AHMET AYDIN YURT DIŞINDA STAJ OLANAGI Sınav kayıtlan 6 Ocak 1977"ye dek 14.00 • 18.00 arası Isöklil Cad. «71/4 TÜNEL (Haset Kitobevl üstü) TeL: 48 71 78 Cumhuriyet 1J470 GGKSEN DERSANESİ'NİN LİSE SON 18 ARALIK ÜNİVERSİTEYE GİRİŞ FEN SINIFLARI BEKLEMEULER 7 • 14 ARALIK Emine Yaşar KURTARAN Hakkın ranmetm* kavuşmuştur. Merhumenin cenazesi 10.12.1976 Cum» (bugun) Bakırköy Çarşı Camiinden ikindı namazmı müteakiben ebedi istirahatgânına tevdi edilecek. tir. Mevlâ rahmet eylesin. AILESI .IST»N«UI (Cumhuriyet 134» TEŞEKKÜR Kızunız DÎLEK'in doğumunda ve öncesinde yakın flgl ve gayretlerinl unutamayacağımız Kadın ve Doğuzn Hastalıkları Mütehassısı Jln. Op. Dr. BAROK, LOMBARDİA, HİLTON STtLLERÎNDE; Yeni İtalyan Mobüyaları SAAT; 1420 GENÇLER CADDESÎ NO: 74/12 BAKIRKÖT Londra'da Avrupa salgını butikler bu büyük isimlerin yerlerini almaya başlamış ve İtalyan lar, îranlılar, Londra'ya da çeşitli noktalarda egemen olma, yatınm yapma olanağını bulmuşlardı. Yülar »ncesinde sanşın bir tngiliz kızının yanında bir kara dcri 11 ile dolaşması küçümseneeek bir olaydı ve îngiliz, bu vatandaşını gözünün ucuyla, gerçek )ir kmamayla izlerdi. Oysa ki, btr zamanlann küçümsenen kara derilisi, şimdi Londra'da açümayan kilitlerin en itibarlı anahtan haline gelmişti. Ve konusulan şeyler, kara derilinin yanında gözüken Îngiliz kızının aptallığı degll, kara derilinin sempatisini kazanan Ingilizin kazancı ile ilgili öykülerdi. VEFAT Karacabey Harası Müdürlerinden merhum Emin Aybar'ın eşi, merhume Refia Aynoin ile ŞükrU, Şahap, Sedat, Raif, Vehbiye ve Sabahattin Aybar'ın sevgili kıymetli anneleri; Bidar, Kâmuran, Meliha ve Sırrıye Aybar'ın kayınvalideleri; Necla ve Necdet Aynoin'in anneanneleri; Feza Soyudal ile Çetin, Cansın, Hansm, Cansu Aybar, Feride Acar ve Fatma Yazıcı'nm babaanneleri, Birsen POLAT ile Cihangir Kllniği görevlileri ve personeline teşekkürü bir borç büiriz. Mukaddes Muzalfer ÖZBAŞARAN (Cumhuriyet 13469) Fatma Aybar (HANIMEFENDİ) 8.12.1976 günü Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi 10.12.1976 Cuma günü ögle namazından sonra Kadıköy Osmanağa Camiinden alınarak Karacaahmet'teki aile mezarlığına defnedilecektir. Mevlâ rahmet eylesin. A 1LES İ llâncüık: 8D04 13475 CERRAHPAŞA TIP FÂKÜLTESi DEKANLIĞ1NDAN Fakültemiz FarmakoloJİ Kürsüsünde 1 adet Uzman kadrosu mevcuttur. tsteklilerin 17 Aralık 1976 cuma günü akşamına kadar Farmakoloji Kürsüsüne müracaa'lan. (Basın: 29S42 1345" ZEN6İN PETROLCÜLER Zengin petrol ülkeleri vatandsşlannın öyküleri birbirini izlivor (Cumhuıiyet; 13458)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle