Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET 6 KASIM 1976 !Qİ SANAT EDEBIYAT. T ı ürk romanının bugünkü durumuna bakarken, genelükle roman yazarlanmız üstüne «dili iyı», «aklı kıvrak», «anlatımı sürükleyicı» gibislnden yapılagelen sözümona değerlendlrmeler, yerini artık şunıarın irdelenmesine bırakmış olsun isterdim. 1. Türk romanının insanımız ve toplumumuz gerçeğine derinlemesine getırdıği yenı an larn, 2. Romandaki özgünlüğümüz, 3. Çağdaş roman yazannın duyarüğı, 4. Türk romanmda yeni duyarlık, 5. Roman kişilerımızın ve romansal çevrenin kozmiklen, 6. Romanımızda sımfsal çatışmanın sanatsal, yazınsal belirleyicileri, 7. Anılar edinme, tarihıni yapma durumunda olan Türk romanı, 8. Romanımızın dönüşüp yeni bir nitelik almasıyla gerçekleşebilecek çağdaş tadı. Türk romanının bugun geldiği nokta, yukarda bîr bolüğünü sıraladığım alanlarda ve yaygın biçimde irdelenmeye başlanmadığına gore, bu noktayı lyimserce büyütmek elimizde olmayacak. Ama bu, günumüz Türk romanı içınde hiç değılse yukarda saydığım aianlardan birkaçı açısından irdelenmeye hak kazanmış örneklerin olmadığı anlamma da {elmemeü. Bu örnekleri, hattâ bu orneklenn çok gerisınde kalanlan, «dil an», «anlatım kıvrak» bıçimınde yazındışı ölçütlerle öv düklerini sananlarla 20. Yuzyıl sonu Türkiye'sinde Balzac ya da Dostoyevski arayarüar, gerçekte Türk romanının önceden verılmış ka buğunu çatlatmasmdan, çizilmış smırlan yırt masmdan tedirginlık duyuyorlar demektir. Blr de, günümüz romanını kafasındaki kuramsal modele uygun görmek, salt bumınla yetlnmek ısteyenler var, ama Duna daha sonra değıneceğim. Adalet AĞAOĞLU rilmemişlikten doğma sakıncalannın yanısır», çok olumlu bır tasa bu. Herşeyin alabora olduğu bır ortamda, ağızlanna takılmış düdükleriyle eski teranele nni öttürerüerin yanında bazı romancılanmız da, kendilerine ögreülmış takma bilgiler çcm berini kınp kendi bilgilerini edinmek, romanı bu yoldan giderek kurmak için çaba harcıyorlar. Ne vsr kı, ^Kendı bilgisinı edinmek» hıç de kolay değil. Ne olsa romanımızın geç Nesnel bir bakışla, romanımızın bugunkü durumu evlerimizin, sokaklarınuzın, çarşı pazarlanmızın durumuna çok benziyor. Durağanlıktan çıkmış, bir gölün alttan aJta kaynayıvermesi gibi önce tepeden tırnağa ala bura olmuş, az ürettiğlyle çok tükettiğınl kucak kucağa suyun yüzüne vurdurmuş bır kaos dünyası. 1945lerden sonra usuldan kaynamaya başlayan bu dünya, 1960, özeilikle de 1965'lerden sonra dar çemberini kırmış; şimdı ise uluorta, başıboş çalkalanıp durmak tadır. Suyun, eski uyduruk formüllerle yata ğına milimı milimine döndürülmesi artık sözkonusu edilemez. Bu devinim, yeniden durup kokuşan değil, ağıp aeğişen üretken, ya raücı bir duruma geçebilmek için ilgililerce gereğinin yapılmasım bekliyor. Bunun gıbi, 1960'lar sonrası düşünce, yazın yaşamımızda da ve bu kez yalnızlıktan, tek teklikten oldukça uzak bir biçimde marksist bilincin edinilmesi, bu bilincin toplum yaşamında etkinlik ve somutluk kazanmaya başlama8i, Türk romamnda yeni insan üişkılerinın bağımsızca kurcalanmaya çalışılması biçımlnde bir tasanın belirmesine yol açmıştır. Bu konu üstüne son yıllar oldukça mürekkep akıtılmıştır. Edebıyattan sözedıldiğinde, sındi "TÜRK ROMANI NİTELİK ARAYIŞI İÇİNDE,, «TÜRK ROMANININ BUGÜN BULUNDUGU NOKTA VE GELECEGi» SORUŞTURMAMIZI BU HAFÎA ADALET AGAOGIU YANIÎLADI... mişlnds hazın çoğaltmaya koşullanmışlık var. Bu yüzden de, genel görünümüyle, roman yazanmızın bugüne dek hiç anısı olmamış. Bir kaç sıradışına çıkmışı bir yana, romancılanmız anısı olmayan kişıler. Çoğu hiç romancılık okuiundan kaçmamıs. Çogu elini hiç ateşte yakmamış. «Kendi bilgisini edinmemek» anlammdaki anısı bulunmayan romancılığıroız İçin bu gün artık anılar edinmenln ortamı hazır. Roman vazanmız ise anılan olan yazara donüsmenın eşıginde. Az sayıda da oi sa, buna çaba harcayanlar, kafa yoranlar bulunduğu gün, durumu nıceliksel bir deger alaruna doğru yönlendlrme hevesine kapılanlar da var. Çünkü ortam buna da hazır. Evlerimız, sokaklanmız, yollanmız, hızlı kentleşme nın ıtisiyle nasıl plansız, programsız yoz bır çoğalma durumundaysa, toplum bu yoz akışa nasıl hazırlıksız yakalanmışsa, bugün çağdaş düşünceye açılmanm sonucu, «Kendi bilgisinı edinmek», kendisini anılan olan yazara dönüştürmek zorunluğunu duyan romancımız da genellikle yenı tasalannı salt nıceliksel çaba îarla gıderme tehlıkesiyle yüzyüze. Kanımca bugünkü romanımızın en belirgın özelliği bu. Çok yazmak, durmadan yazmak. toplum yaşamımıza gıren yeni «havayı», yenı «konuları» nasıl olursa olsun bir an önce roman sayfaları ıçme sokmak. Yenı edınılrruş soyut bilgı leri yaşamaya geçirmeden ardarda aktarmak. Bir çok şeyın bılıncıne yenı varmış bır çocuk heyecamyja dolup taşan roman yazanmız şım dı şöyle bir ıkilem ıçinde: Bir yandan, toplumun çalkalanışı sonucu içine daldığı hızlı olaylann yükünden bır an önce kurtulmak, öte yandan ellıatmış yıldan beri romanımıza doluşmuş eski kopyacılıklan. verilmiş bakı şı, sımrlan çızilmıs bir «anlamı». yani anlamı olmayanı, anlamlastınlmamısı romandan sürüyüp çıkararak bunların yerine kendi bilgisine dayalı bir özgünlügü, elestırisel bakışı, soru sormayı, sorular sordurmayı, bu güne dek çoğunca dıştan yaklaşılan gerçeğin yerine o gerçeğin anlammı koymak. Bunlardan birin cisi rom2rumıza sayısal yükseiışı getırdi. Şım di ıkinci yoldan bir nitelik yükselişinı bekleme donemindeyiz. öyle sanıyorum ki. bundan böyle biz Türk romanından söz ederken artık Ustüne «Roman» yazılmış her kitabın o luşturduğu sayısal kabarıklık üstünde pek faz la durmayacağız. Geçılmesi bir anlamda kaçı nılmaz olan bu durakta daha fazla oyalanmayacağız. Çeşitli reklâm yollanyla, bazı yayınev ierinin bir çeşit guncel «değerıendirme trostü» kurabilmiş bulunmalarıyla olduğu kadar, çeşitli ideolojik kamplaşmaların abartmasıyla da niteliksel bir düzejmiş gibi gösterilmeye çahsüan bu niceliksel artış, çağdaş romanımız için gerçekten emek veren, yeteneğini «kendi bilgisi»nîn buyruğuna koşan az ama yoğun çabalann varlığıyla elenecektlr. Romanımızın geleceği böyle bir ayıklamayı da yedegınde getirecektir. Eesmi destek ve resml onaydan bağımsız bir roman, yannki romanımızın belirgin özellilclerinden biri olabilir. Son yıllardaki bazı örnekler bunu göstermektedir. Ayn ca, dünden kalan tortularla günümüz romanını geçmişin gerçekten de Dasarıü ama ancak geçmişin koşullan altında yazüabilir. yaratılabilır olan modellerine uygun çerçev»ler içine sokmak isteyenlere. yenı roman yazarlanmızın önüne bu türden ölçüler kovanlara karşı da onlann somut cevaplan bulunmalıdır. Yıne son yıllardaki bazı örnsklsr bu somut cevaplara da bir isaret olmak'adır. Şiire alayı getiren adam Max Jacob anılırken CNLÖ FRANSIZ $ARi MAX JACOB'UN OOGUMUNUN YLZONCÜ YILDÖKüMÜ DOLAYISIYLA DUNYA JiiRSEVERLERi ONU ANIYORUR. DOGDUGU KENT ÛÜİMPER'DE VE PARiS'TE ADINA BLYÜK 5IİR GOSTERiLERi DÜZENLENDi. OUiMPER MÜZESİ SALONLARINOAN BıRiNi MAX JACOB'A AYIRDI. DÜZENLENEN MAX JACOB GÜNÜNOt BÜTÜN YAPITLARI SERGiLENDi. ÛUiMPER KATEDRALiNDE YAPILAN BıR AYiNDE DE OZANIN DOSTLARINDAN BESTECi HEKRı SAUGUET ORG ÇALDI. NAZilER 1944 YILINDA ŞAıRı TUTUKLAMIŞLAR, DRANCY 10PIAMA KAMPINDA ZATÜRREEDEN ÖLMÜ5TÜ. BiZ DE SAIAH BiRSEL'iN UZUN YILLAR ONCE •GENÇ BiR JAiRE Ö60TIER» ADLI ÇEViRtNiN BAŞINA YAZDIGI ÖNSÖZDEN BıR BOLUMLc. BıR ŞitR ÇEVİRİSİNI SUNUYORUZ: mezmiş. Işi hep alaya dökermis. Bu da hayat karşısında bir sıkıntı, bir utangaçlık, bir rahatsızlık duyuşundan ılerı gelirmiş. însanlardan kaçmağa çalışışı, kendisiyle. çevresindekllerle aley edişi de bundanmış. Gönülsüzmüş. Iyilik yapmayı serermiş; kendı yoksulluğuna bakmaz, Monmartre'daki yaslı bır kadına boyuna para yollarmış. 1919'da yayınladığı «La Defense de Tartufe Tartufe'ün Savunulması» adlı kıtapta bu ilk katohk duygular yer almıştır. Kitabm isminin altında şu sozler vardır: «Din değiştiren bir yahudının pışmanhklan, hayalleri, dualan, kendmden geçışlerı, siirlen ve ilhamları.» 1921 hazıranında Loire nehri üzerindeki SaintBenoit SurDoire manastınna çekilir. Burada günlerini yazı ve mektup yazmakla geçirecektir. Yazı ve mektup yazmadığı zamanlarda ise ya dua edecek ya uyuyacaktır. Manastırda altı yıl kalır. Bu arada îtalya'ya Ispanya'ya, doğdugu yer olan Quımper'e yolculuk etmıştir. 1927'de onu yeniden Pans'te görüyoruz. Pans'ı unutamadığı besbeüidir. Geçinmek için bir galeriye gouache'larını, aquarelle'lerini satarsa da eline geçen 1250 frank hiçbır şeye yetişmez. Sonunda gene manastıra döner. Yahudi olduğu için. Almanlar 24 şubftt 1941'de kendisini yakalarlar. Drancy toplama kampına gönderirler. Daha önc« kızkardeşi de tevkif edilmiştir. Kızkardeşi için: «Bu sevımli küçügü neden alıp götürdüler?» diye sızlanır. «Oysa o ne kadar da iyidir. Acep böylesine bir hayaU katlana Bir »iirinde: «İlk on beî vılımın ıreçtiği Quimpcrl yeniden buldum. Ama föryaflarunı bulamadım.» diyen Max Jacob. 1878'da Fransa'nın Britanya bblgesinde, Quimper'de doğdu. Babasıyla anası rr.useviydi. Yirmi yaşında Parıs'e geldi. Bir bankaya memur oldu. Gençlığınde bayan Pfeıpfer'e aşıkolmuş ve bütün hayatı boyunca bu kadına bağlı kalmıştır. Şu var ki, bu bayan Pfeıpfer uydurma bır ısım dır, kadının asıl ismı bilinmiyor. Picasao'yla dosttular. 1903'de Apollinaire, Andre Billy, Andre Salmon'la da tanışır Andre Billy'nin anlattı^ına göre Max Jacob o vakitler Ravingnan sokagında 7 numarada oturur ve boyuna şur yazarmış. Yazdığı şiirleri de öyle yayınlamayı Wan düsünmezmiî, küçük bir bavulu varmış, hepsini oraya tıkarmış. Bir yandan da reçim yapar, yıldız falına bakarmı$. Ruh çagınnaya da pek düşkünmüş. Max Jacob kısa boyludur. Çok guzel gözleri vardır. Saçlan sıfır numara ile traş edilmiştir. Maurice Sachs, onun için şöyle diyor: «Sırasında bir Roma Imparatorunu, sırasında bir yahudı peygamberini, sırasında muzip bir çocugu hatırla tırdı.» Daha gençken, sılindır şapka yerme melon şapka gi>Tniş. Bu şapka da onu bir aktöre, b:r papaza, bir lorda ya da bır soytanya benzetırmış. Yası ilerledikçe monokl takmaya başlamış. Çatık kaşlı konular üzerinde konuşmayı sev KAMICHI Glyottnle ölüm eezssı bugün KıraUar bariç, istenmiyor, Sana bu satırlan yazan Çarmıhta olsun ölümüm diyor Kanıma basıp janyorum. fn\an mı, mülk mü? Bodalalık, Tanrı da sizleri bınar muhakkak. Gidlp Ipinizi bir yerde çcktirin Iple eecenin karanlıfi Sizin için biçilmis kaftan. Tüksüh otu ormanı korkutuyor Mezanmı onlar donatsm isterim. Al bir parca iç bu bitMden Paydoa bandan böyle adlars Bana bir parca raenner verla Adımı altın harflrrle yazın Bir agacın yanına tutup dikin Ölüm tarihimi yazmavi unutmayın. Askerliğe alışmadım «jittı Bazan demir, bazan pamuk ipliği Ama dosta canımı vermeri bildim Ijiliğe, nasihate karsı jeldim. Bu çelik, bu mandalina kokuyor YargıçUr, kırallar içsin diyor. Ben, Bourtibourg. vurulayun diyorum Çarmıhta olmalı ölümfim. Şili Şarkısı,, özgürlük savaşını sürdürüyor üi'de Uerld harekeün köklü blr geçmlsl var. kültür cephesınin de öyle... Şili kültürü denın ce akla önce müzik geliyor. Unltad Popular (Halk Blrligi) lktidannda da müzik kültür yasamındâ ayn bft yer tutuyordu. «Yeni Ş1II Şarkısı Hareketi» Unitad Popular iktldanmn sembollerin den biri olmuştu. Dünyanın dört blr yanında «Venceremos» denince Şili halkının, bugün, faşızme karşı verdiği mücadelenln başansının ve ezilen tüm dünya halklannın gerçek kurtuluşunun oz leml düe getiriliyor. «Yeni Şili Şarkısı Hareketl»nln Oncülerl Angel Parra, îsabel Parra ve Patricio Castillo TÎP'in «Şı11 Halkryla Dayanışma Geceleri»ne konuk olarak katılmak Uzere önümüzdeki günler içinde ülkemize geleceklerdlr. Devrimcl Şill kültürünün oluşmasına Pablo Neruda ile birlikte büyük katkılan olan Violeta Parra'nın oğlu Angel Parra ile Fransız ünlte Dergifri'nin yaptıgı bir konuşmayı aşağıda yayınlıyoruz: 11 eylül 1973 karşı devriminin hemen ertesinde tu tuklananlar arasında Şili'nin sembolu Victor Jara İle birllltte Angel Parra da vardır. Victor Jara öldürüldü, Angel bir müddet işkencelerden geçtikten sonra büyük bir «yanlışlıkla» serbest bırakıldı. Angel arkadaşlanyla birlikte Unltad Popular lktidannda umudun sesi oldu, şimdi yalnızca «sürgün.ün sesi: Sovyetler BirUği'nde, Demokratik Alman Cumhuriyeti'nde, îtalya'da, Fransa'da, ABD'de, Almanya'da, Meksıka'da ve şjmdi Türkiye'de. S İ *bas*u\h (.Lrt^j nt mayan gruptarın ve şarKicılann sıkıntılanna cevap veren Pena'lar sonradan, özelliKle Halk Birli| i iktidarmda bırer Kültür Merkezi, siyasal çalısmalann örgütlendiği yerler haline geldl. Pena'lar Icesintisiz olarak 8 yıl boyunca, karşı devrime kadar görev yaptılar. Latln AmerUca'da, tek başına, 25'den çok plak doldurdanuz. Bunlar arasında Violeta'nın şarkılan var, çocuklar İçin şarkılar ve slzin eserleriniz.. bu demektir kl, Tüm Latüı Amerlka'mn mirasım üsttennüsslniz. Si* de blr şeyler yarattmıs, bu bir gereklilik miydi? Kendi şarkılarımızı yazmak belli bir zamanda, hayati blr gereksinlm oldu. Söz konusu olan artık yalnızca bir halkın mirasınm ve Violeta'nın yapıtını kollanmızda tasımak değlldi. Mesele gunü gü nüne halkımız için bir kültür yaratmaktır. Bu anlamda Violeta'dan farkhya. Halkımız içtn yeni özel blr dil bulmaya çalıştım. Fernando Allegria ve Manuel Rojas ile isbirliğı yaptım. Pablo Neruda ile birlikte tArte de Pajaros» plâğını yaptım. Halk Birllgi'nin iktidan uzun ömürlü olmadı. Ancak, bu dönemde gerçek bir kültür rönesansı tarudık. ÇUnkü, kültür artık müze ya da üniversite ürünü değüdi. O günlük bir seydi, sokakta görülen bir şey. Neruda'nın dizeleri dudaklardaydı, her ta rafta büyük duvar fresklert vardı. Yeni Şili Şarkısı Hareketl'nin ttlm sarkıaları, tüm gruplan fabrikalardan köylere tüm Şili'yi katediyorlardı. Yığınla plak yapıyorduk. Tiyatro gruplan her yan dan fiskınyordu. Bana İSyle geliyor ki, büyük tohumlar ektik. Fakat hasat gelmedi. Ne yazık kl buğday sürgünken biçlldi. Bu basaruızlık rdzl kesin olarak nmut kırıklıfı na mı nfn»ttı? Umut kınklığı »öz konusu degil. Devam etme gücünü kazanmamız gerekiyordu. Bizler, şarkıcılar için susmak diye birşey sözkonusu olamaz. Şili şarkılanmızı kimse susturamayacaktır. Halkı mi7. çizme altında. Şarkı söylemeye bir bütün olmaya, Şüi'yi söylemek ve haykırmak ıçln her yer de olmaya mecburuz; bizler kalabalıgız; halkunıs n ve onun kültürünün yorulmaz yolculan olab» liriz. Bugün bizler Fransa'dayız, başkalan Îtalya'da, yann biz Almanya'da olacağız, başkalan başka yerlerde. Acü görevlerinuz var: Şili toprağında kalmış bulunan arkadaşlanmız için para biriktırmek zonındayız. Şili'nin özgülrüğüne kavuşması için tüm dUnyada mücadele etmek zonındayız. Şarkı söyleyerek yaptığımız yolculuklar yalnızca halkımızla olan dayanışmanın bir ifadesidirler. Biz kondi slanınıu5d& savasacağız: Şarkı« Çeviren: îlhan BERK Folklor, her zaman sefaleti ve sorunlan gizlemek için kullanılmıştı Psrra, sürgSnde Şili'nln özpürliik nmudunun «esi. Violeta Parra kündi? Ona ne borçlnsmraz? Latin Amerika halklan ve sarkıcılan ona ne borçlularî Violeta annemdl. Annesi de sarkıcıymıç: Her bayramda onu çagınrlarmış, ilk nakaratlannı onun yanında öğrenmiş. 1950'ye kadar Violeta yalnızca geleneksel ve folklorik olarak yavan şeyler Böylemlştir. Ancak bu tarihten sonradır ki gerçek folklorun atalanraızdan gelen temellerini aramaya bas ladı. Elinde gitan ve teybiyle tüm Şili'yi Kuzey'den Güney'e katetti. Yaşlılarla konuştu, Şili'nln tüm halk kültürUnü derledl. Bu arada ülkenin toplumsal gerçeklerinl, siyasal sorunlannı ve Şlll halkı İçinde yatan kültürel kalıtımı öğrendl. Artık çarkılan bu olusumdan hareketle yazmaya baş ladı. O olmasaydı, onun arastırmalan olmasaydı, Şili şarkısı hiç bir zaman otantik bir biçimde popüler ve siyasal tonu kazanamayacaktı. Şili politık şarkısını Violeta Parra keştetU der gibisinlz. Ne zaman? Nasıl? Siz de orranla beraber yaşadınız, bn doğuma sahit oldnnuz .. Violeta ancak 1945'den sonra siyasal lçerikll şarkılar yazmaya başladı. 1956'dan sonra bir kaç kez Avrupa'ya gitti ve orada çalıstı. Bunlardan bir tanesinde, 1962'de Avrupa'ya döndüğünde biz de onunla gittik. Şarkılannı yazdıkça ŞUi'ye yolluyordu. Bunlann çoğu Salvador Allende'nin ilk se çim kampanyasında ÇOK iş gördüler. Îsabel ve ben bu tarihte Avnrpa'yı terkettik; Şili'ye geldlğımizde Violeta'nın mUzlfini ve şarkılannı kendimız yaymaya başladık. Bu ŞiliTUer için görülmemlş bir şok oldu. Tabii ki geleneksel folklorculann metinlerini büıyorlardı, tabil kl radyo sabah akşam Meksika müziğinl çalıyordu, tabil ki lokantalarda ve barlarda Peru valsleri gırla gidiyordu ama tüm bunlar kof konulan içeriyorlardı; folklor hiç bir zaman gunlUk yaşamdan, polltikadan söz etmek için kullanılmamıştı. Folklor her zaman sefaleü ve sorunlan gizlemek İçin kullanıl mışb. 1964'de, Violeta hâlâ Paris'teyken ve Allende'nin kampanyası tüm sıcaklıgıyla sürerken Yeni Şili Şarkısı Hareketi başladı. Başlangıçta lnsanlar biraz şaştılar, bu doğru. Fakat sayılan azdı. Daha fazla kisiyi şaşırtmak için onları bir araya getirmemiz gerekti. Tüm iletlşlm araçlan bize yasaktı; radyo stüdyolarına çıkamıyorduk, gazeteler bizden söz etmiyordu. O zaman biz de doğrudan halka gittik: Fabrikalarda, köylerde, sendikacılarla ve köylülerle blrleşerek. Bu yol derhal başan kazandı. Yürüttügümüz bu calışmalara paralel olarak Santiago'da «La Pena de Los Parra»yı kurduk. Victor Jara ilk olarak 1965'de Pena'da söylemeye başladı. Gene ayn.'. yıl: Patricio Castillo, Hector Pavez, Ouilapayun, Inti tllimani gibi şarkıa w gruplar Pena"ya katılmaya başladılar... Ta sonra? «La Pena» neyfl ve ne kadar sfirdfti «La Pena de Los Parra» eylül 1973 Pinochet tarbeslne dek bir toplanma, geçlş ve degişim mer kezl (deney ahşverişi) olarak sürdü. Kısa zamanda kuruluş amaçlarım ve boyutlannı aşan «Pe na.lann ilkl çignenmis topraktan inşa edllmiş küçük bir odada kuruldu. Bir aralık tüm Şili'ye yayılmış 200'den fazla Pena vardı. Şili müzigimn halka sırtırü dönen, toplumsal lçerigi halk desteğı olmayan kokuşmuş ve gericl bir kUltUrUn yansı ması olduğu siyasal koşullarda, Pena, Şili'nln ger çek müziğini, halk değerıerinln savunusunun derin bir gereklüiği olarak doğdu. Başlangıçta gertciliğin elinde bulunan kitle haberleşme ve iletiçim araçlannda seslerini duyurma olanagına sahip ol bilir mi? Ben ne yapmalıyım onun için? Ah, dua etmekten başka bir şey gehnıyor elimden.» 1944'te toplama kampında ölünce îvry mezarlığına gömüldü. Şiirlerinde zırvalıklann, bayagılıklaruı, yakıştırmalann, alaylann hesabı yoktur. Şiir yapısını hiç önemsemez. Hoş olduğuna inandığı her sözü şürinin içüıe alır. Marcel Raymond «De Baudelalre Au Surre'alisme» adlı kitabında kübik sairlerin bile özgür yaratmalara onun kadar uzanmadıklannı, sanata, şür yapısına onun kadar arka dönmediklerüıi anlatır ve Max Jacob' un özel yollarla içini dışlamaktan korkmadığmı beUrtir. Max Jacob'un belli başlı özelliği alaydır. Bu alay, onu yalnızlığından kurtanr, ona insanlar ara sında yaşadığıru hatırlatır. Fakat bu alayın kıml zaman ortaiıgı birbirine kattığı, anlaşılır şeyleri an laşümaz yaptıgı da görülür, Marcel Raymond, Fontenelle'in «Her bilgelikte alay vardır» sözünü andıktan sonra şöyle diyor: «Max Jacob'un yaptıgı şey alaydır. Büyük bir şiir yüzyıhndan sonra geldiği, binlerce kra yaratılmış güzellikleri yeniden yaratmak istemediği için sanki yazılmış şiirleri alaya almış, onlara alaylı benzetmeler döşenmek istemiştir.» Max Jacob, bir kelim? hokkabazadır Sozlüğünü genişletmek için her gün gazete ro manlarma, kapıcı hikayelerine, Incil cümlelerine, çarşı maskarahklanna başvurur. Kimi zaman ken disi de kelime uydurmaktan çekinmez: «Çocuğum bize sopranoluğunu göster.» Max Jacob için ne denirse densin, o, saçmalığı, kabahğı, yavanhgı, partallıgı şürleştirmiş bir şairdir. ASYAAFRlKA YAZARLARI ULUSALLIK KONUSUNU TART1ŞTI E LZŞTİBMEN MURAT BELGE, TAŞKENTTE YAPILAN ASYA AFRÎKA YAZARLAR BİRLİĞİNİN TOPLANTISINA KATILDI. BELGE İLE BU TOPLANTIDA İLEBt SÜRÜLEN DÜŞÜNCELER VE TARTIŞMALAR ÜSTÜNE BİR KONUŞMA YAPTIK. SORU: Katüdıiımz toplantının ntteüğl üstüne bilgi verir mifrfniı? İHB,: Taskenf deki toplaatıya benl çagiTan kuruluş, Asya ve Afrika Yazarlar Birliği idi. Bu kurulusun merkezi Mısır'dadır, Genel 53ekreterl de, orada Kültür Bakanı olduğunu sandığım Yusuf EsSebal. «Lottıs. adında, bütün bu ülke yazarlanna acık bir de dergi çıkanyorlar. Asya Afrika Yazarlar Birliği son Kurultayında, yalnız genç yazarlann katılacağı ve emperyalizme karşı ulusal kültürün oluşturulmasında genç yazarlara düşen görevin tartışılacağı bir toplantı vapmaya karar vermış. Her ülkeden bir yazar çağuılıyordu. Türkiye'den de benl davet ettiler. SORU: Toplantınm yeri, «töresi? M.B.: Toplantı Taskent'de yapıldı, blr hafto sürdü. Ancak, bu blr haltanın tamamı boyunca toplantıda depdik. Arada gezüer yapıldı, bazı dünya sorunlanyla ilgüi başka toplantılar da düzenlendL SORU: Bütün Asya ve Afrika ülkeleri toplantıda temsil ediliyor rauydu? M.B.: Kesin sayı söyleyemeyecegim, ama sanınm hemen hemen bütün ülkeler temsil edi hyordu. Epey kalabalıktı toplantı. Çünkü delegeler dışmda, neredeyse her delegenin bir de tercürnanı vardı. Aynca, çeşitli Avnıpa ülkelerinden konuklar çağınlmıştı. Bunlann dışmda Sovyetler Birliğindekl asağı yukarı butun Cumhuriyetlerden de yazarlar ve yayın cılıkla ilgüi kimseler vardı. SORU: TopUntıda ne gibi şeyler konuşuidn? yiJB.: Başta dediğim gıbi, konu, emperyalizme karşı ulusal kültürün geüştirilmesi ya da oluş turulmasıydı. Bu, bizim de burada çok tartış tığımız bır sorun. Katıldığım konferansta yapılan konuşmalann ıçerik veya nitelik bakimından bizde yapılanlardan çok farkli oldu?unu, bizim burada düsünmedigımiz yeni perspektifler açtığım söyleyemem dogrusu. Sa nırım bunun bir nedeni. konusmalann tartışma biçüuinde düzenlenmemiş olmasıydı. Her kes konusma metnini önceden hazırlamış, çık tı okudu. Dolayısıyla da asagı yukan bep aynı şeyler söylendı. Tartısmaya imkân veren bir konferans biçimi bence daha yararlı olurdu, çünkü o zaman sorunlar bu genel zeminln ötesine götürülebilirdı. SORU: Tartıçnlsa daha iyi olurdu dedifinize baküırsa, söylenenleri çok fazla benimsemedigmizi Uhmin edebüir miyiz? M.B.: Bir bakıma öyle. Herkesle değil, ama bu sorumı smıfsal terimlerden uzak, yalnızca ulusal terimler çerçevesinde tartaşanlarla pek fazla ortaklık kuramadım. Ulusal kültür kavramını, izole edici bir anlamda kullanmayı öteden beri benimsemedim. Aynca, bunun politik yam da var. «Emperyalizme karşı» diyoruz. Emperyalizm bir dünya slstemi. Bunun karşısına bir «ulus» btrimini koymaya çalışıyorsunuz. Emperyalizmin işleyişini sınıfsalhk tan ayırmak mümkün değil, oysa buna direnmek için getirdiğiniz kavram sınıfa yer vermiyor. Bu tavnn politik düzeyde verdiği sonuçlan artık çok iyi biliyoruz. Bir süre sonra «Ulusal» denllen burjuvazi güçlenıyor, bu arada emperyalizmle kurulmuş ilişkiler iyics sağlamlaşmıs oluyor. Ulusal kültür dediklen. görünüşte var gibi, ulusal kılık kıyafet, ulusal gelenekler, vesaire. Ama ekonomik politık düzeylerde gene eraperyalizmin bir parçası olunmuş. Bence sorun kültürün mutlak anlamda ulusallığı değil. Kürtürün nereden alındığı da önemli değil. önemli olan, kim alıyor, niçtn alıyor. Kimi zaman bakarsınız, bir suııf halk üstünde hegemonya kurmak için, «Batüı» dediğimiz kültürü almış; daha doğrusu, Batılı kültürü hegemonyacı bir biçimde kullanıyor. Böyle bir ömeğe bakarak Batı kültürünün kendisinın hegemonyacı olduğunu söylemek yanlış olur. ÇUnkü bir başka sınıf, ya da bır başka zamanda aynı suuf, kendi ulusal, yanl prekapitalist kültürünü de aym amaçlarla benimseyip kullanabilir. Halkın ise, özümledıkten sonra, herhangı bir kültürden korkması için neden yok. Bunun için, emperyalizme karşı «Ulusal kültür» denince de lrkiliyorum biraz, en azından yetersiz buluyorum bunu. Dünya halklannın ulusaşırı kardeşliğı perspektifı eklenmedlkçe, «Ulusal külttir» dediğlmiz şeyin pekâlâ genci amaçlarla da seferber edilebileceği çok açık görünüyor.