16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
DÖRT CUMHURtYET 19 Ağustos 1975 UlHf\NWpJNiN KONULAft.ÛIERİMOE PE|< ÖîlU.Nl 0LAWK ÎLKftLcftiM BİNHti KAfty CİNSTEM OUNlARl HOÜ 8u PülfM ADıMA YKYÛzöMÜ j j YAMAN MiLlfi'rLCB. Ü tLl£ iriDö I"6A(2ETT). BuöıÖi ( V N W M E ?Aft* İLPYAPlUYöW>U Ki ÂNLAAMA?L^KgaY ABDULCANBAZ ÖUMtARlM» üEîvn' DEVLET YOKUŞU Ali Nejat ÖLÇEN 17 Gün'.pr eıva gıbi ağırlasmıs, geçlp gitmek bilmıyordu. Ağaçlar kurumuş, kuzeyden karlı bölgelerden gelen rüzgâr kırmızı tuğlalı evleri dövmeye başlamıştı. Pencerelerde hafıften bir ıslık sesi duyuruyordu. însanlar hızlı yürümeye başlamıştı. Saat 18.00'de sokaklar boşalıyor, tramvaym demir tekerleklerl raylan ezerek, yolculannı şehrln gtineyine dogru taşıyordu. Limana balıkçı gemilerl yanaşmıştı. Seferden dönmüş, yüklerini boşaltryordu. Liman vinçlennln gerisinde barlann kapılan açılıp kapanıyor, duvarlara çıplak kadın reslmleri asılıyordu. Baslangıçta sevip beğendlğim her şey, şim di beni ıtmeye başlamıştı. Artık bu sanşın ınsan yığmını anlamsız buluyordum. Parates yemeleri, bira ıçmelerlyle alay eder olmuştum. Fırsat bulduğum zaman lçimi dokmekten, karsımdakini iğnelemekten geri kalmıyordum. Bazan güneylı misin diye sorup ahbaplık etmek isteyen bir insana «Hayır, Türküra» deyıp yanından uzaklaşıyordum. Evvelce olsa, konuşmaya can aUr, Almancamın ilerlemesi için gevezelikler icat ederdim. Kişiliğim, bu sanşın kutlenın içınde siyah bir leke gibi duruyordu. Kendi kendimin yabancısı olmuştum. Burada işım bitmişti. Hlç bir görevim yoktu artık. Yapacaklarımı yapmış, delinmiş bir çuval gibi boşaimıştım. Enstitüye gidince masamda konferans davetiyeleri buluyor, hepsini yırtıp atıyordurr. Hem de işkence ederek... Kimine bıyıkh insan, kimine yelkenli resmı yapıyordum. Sonra da çi7gıleri kurşun kalemiyle alabildiğine koyulaştınyordum. Bıyıkh însanlar haydut olun caya, yelkeniıler batıncaya kadar. Çay içmek istiyordum. Çay içmek. TürMye'ye dönmek istiyordum. Bunu trene bindigim zaman anladım. Kuz«y kentlerin kapksra M> nka bacaları geride kalmış, vagonlar pespeş* yeşıl vadıde güneye doğru koşmaya bmşlamıştı. Halsizliğimi yitirivermiştim. Tekrar dün yaya gelmiş, karşımda oturan yolcularla gevezelik etmeye başlamıştım. Wien'e giden îsviçrelilerdı. Bur.la.rla konuşurken, Almarüann daha kibar oldugunu düşündüm. Wien'de kar vardı. Trenden iner lnmez ilk rastladıgım t*rmınale girdim, «uçak bileti» dedim. tUçak bileti. Ankara"ja gidlyorum.» Adara yüzüma neşa ıle bakıyordu. Ankara'ya mı?.. Ankara'ya. Ben Ankarahyım. Ankara büyük bir şehır. Bu Wien kadar. Siz Ankara'yı gordünüz ratt?.. Hayır görmefllm. Yazık, Ankara.. An. Büetinlz hazır efendlm. Sevimli adama tesekkur edip, bavulumu almaya gıttlm. Wien'ln sokaklannda barkes sevımlıydi. Sonra uçaga doluverdlk. Her geçen saniye Ankara'yı düşünUyor, uçsğın ufacık penceresinden kararan gökyüzüne bakıycrdum. Ama uzun dakikalar iplera dızıliverdiler. Onlan çeke çeke bitirdim. Cçak homurtuyla alana indi. Işıklar lçinde terminal binasının önüne yan yan yengeç gibl yanaştı. Dışarı boşalıverdik. El çantasını sallayarak blnad&n içeri glrdim. tnce sesli adamlar, inca çenelerl, siyah iplik bıyıkian ile konuşuyorlardJ. Kimdi bunlar. Bura Ankara değil mlydi. Yanlış nn gelmiştim. Işıklar niye parlak değil. Boğazdan konuşan bu ince sesler kımin. Neee bu dil. Klmin dlli. Bir süre şaşkın etrafıma bakındım. Çay içmek istegi duydum birden. Bır masaya yanaştım. örtü kir içindeydi. Salonun dip köşesinde ilkel rurist eşyalan vardı. Sakallı, bıyıklı, kliçük kuklalar, ucu tüylU, püskullıi, renkli terlikler pıpolar, bakır eşyalar. Esmer bir adam peykeye dayanmış düşünüyor. Beyaz gömlekli birı gelıp yanıma dikildi. Garson olmalı diye dtlşündüm. «Bir bardak çay» dedım. Adam surstıma baktı. «Bir bardak çay, lti'fen..» Adam peykenln gerisinde du$Unena bağırdı. Sabri, ulan... Bu adam ne söylüyor, gel anla. Kesinhkle seçemedigim bu kelimeler bana yabancı değildi. Fakat ne anlama geliyor«lu. Bu adam... Sabri gel anla. Kendl kendime tekrarladım. Bu iplık gıbl incecik kelimeler berum dilimde. Birden bıre kendimden utandım. Nasıl olmuştu da Türkçe konuşamamıştım. «Çay» dedim. Kelimeyi önemle tekrarladım. «Çay istiyorum.» Adam yılışü. «Bir lira» dedi. Çay istiyorum. Abi hesabı kapatacaz da, pesin istiyoruı. Bir lirayı alıp gitti. Kavga gtirültü kasada hesap gormeye başladılar. Boynumu uzattıro. Cay Geliyor abi .. Çay gerçfikten gelmişti. Ama kötıhıün kottirii ıdi. Leke ıçindekı ortunun üzennde çayı Jçmeden bıralnp kalktım. MASASIZLIK YAŞAMIMDAN ACI DİLİMLER Harun KARADENiZ Eken vurulunca tahliyelerden herkes ümidini kesti. Nitekim karım beni evin kapısında görünce ilk sözü "Kaçtın mı?,, oldu Beş buçuk ay yattığun "1'R.P darasından tahliye olalı dört ay ka dar olmustu kl, haktanda tutuklama ksran rertlen DEVGENC sanıklan arasında 24 mart 1972' de lsmim okunmaya başladı. Radyo bemen her haber bültenin de listeyi okuyordu. Liste okuma üç gün sürdü. Ve ben 27 mart'ta tutuklandım. önce Selimiye'yl sonra aynı gün Davutpasa'yı boy ladık. Davutpasa'da yatarken, bizi otobüslere doldurup mahkeme salonuna götürdüler. Hakkımızdaki gıyabi tutuklama karan nın Ticahiye çerrildiğlni söylediler. 485 numaralı odada yabancılar vardı artık. Kapıyı açuıca içerde kendi eskl masamı bulacağımı sanmıştım. Yarulmışım. MUsteşan görüp, kendimi tanitmam gerek diye düşündüm. îyi ki böyle düşünmüşüm. Kapısmı tıkırdatıp içerl girdiğjmde, beni beklemekte oldugunu anladım. Sekreter hanım söylemişti besbelli. tçeri girince tiçüncü Müsteşarm masasında değil yanda koltukta oturmakta oldugunu gördtlm. Burası bir masa etrafmı çeviren tiç koltuktan oluşmuştu. «Sizı ivediyle bekliyorduk» dedi. «Çözümlenmesi gereken önemli sorunlanmız var». Genış bir alnı vardı. Derisi kafa taşına yapışıktı sanki. «Başkamnızı tanıyor musunuz? Hayır mı, çağırayım. Tanışın». Telefona uzandı. «Alo. Nesim bıraz gelir misiniz?» Içerı giren adam kavak agacı kadar uzun boylu binydı. Yürürken gıcırdıyor sanırdınıs. Kulaklan ufacıktı. Çenesinin altında gerdanı vardı. Koltugun birine yığıldı. Ayaklannı birbirıne biüştirip uzatıverdi. Müstesar: All Bey geldi dedi. Adam elıni uzattı. Dengesi bozulur gibi oldu. Toparlandı. Gözlerinin akıyle beni süzüyordu. Müsteşara baktım. Elindeki kıbrit kutusuyle oynuyordu. Bir ara yere düşurdü. Eğilıp aldı. Sigarayı bırakacaktmıa beyefendl, dedi adam. Müsteşarm sağlığıyle ilgilenmenın mutluluğu ıçın ellerini dizlerinin üzerine bıraktı, Bırakacağım, dedi, öteki. Uygun olur beyefendi. Bana döndU. Almanya'da ;ıangi konuyla nğraştagımı sordu. Kısaca anlatmaya basladım. Dinlemiyordu. Nitekim anlatmayı bıraktığunı farketmedi. Ali Beyden yararlanacsgız dedi Mtlstoşar, birdenbire. Yararlanacajız dedi Nesim Bey. Görer bölümü yaparsınız, dedi. Müsteşar. Ayafa kalktı. Bu, «her ikiniz de gidin» anlamına geliyordu. Nesim beyle dışarı çıktık. Kapının önünde parmaklarının ucuyle elimi sıktı. «sonra görilşürüz» dedi. Koridorda kayboldu. O günden sonra günlerim örgtitün yeni havasma alısmakla geçtı. îlk bir kaç gün oturup çahşacak bir masamın olup olmayışı beni 11gılendirmemişti. Eski tanıdığım uzman, uzman yardımcılanm bir bir görüp çaylannı, kahvelerini içtim. Konukluk süresi bitince, ne odam ne de oturup çalısacak masam olmadığını farkettim. Konuyu iletmek amacıyle Nesim beyin hurjruna çıktım. Kooaman bir odası vardı, boydan boya açık mavi, yumusak tüyltl hahyla kaplı. Eni on adım, uzunlugu daha çoktu. Yazı masası o denli büyüktü ki, Uzerine yatsanız ayaklannız yine de sarkmazdı. Üstelık masanm bir kenarı doksan derece dönüyor, etajer biçimini alıyordu. Üstünde telefonlar \ardı. Nesim beyin gerdanı sarkmıştı. Başını kalduınca beni gördü. Sizden çok yararlanacağız, Ali Bey dedi. Almanya'da hangi konuda araştırma yapmıstınız? (DEVAMI VAR) Seni mezun ettiler ha? Bir stire daha geçti. Sonra sav cılar gelip ifade almaya basladılar. KoSııştan bizi tek tek çağın yorlar ye ifademizi alıyorlardı. Bu ifade alma işi günler sürdü. Bir gün beni de çağırdılar. Gitt'.m, savcınm karşısına oturttular. Savcınm adının Ülgen Sören oldugunu sonradan öğrendim. Savcı hüriyet tesbitiyle sorgum» başladı: »* * «Baba adı?» •Rıza.» «Doğum yeri re yılı?» «Alucra, 1942» «Ne is yaparsm?» «tnşaat yüksek mühendisiyim» «Nee? .. Seni mezun ettiler ha?» Savcı çok kızmıştı. Ben ne diyeceginîl saşırdım. «Anlamadım, ne demek yanf» «Nasıl mezun ederler seni?» Savcı bu sözleri bağırarak söylü yordu. «Ne var ki?» «Daha ne olacaktı, memleketl birbirine katarsınız, hocalara kar şı gelirsiniz. Sonra onlar sizi me zun eder ha?» Ben biraz ker.dimi toDarladım ve ezıle büzüle izah etmeye çahştım: «Mezun olmak tamamen bir teknik bilgi meselpsidir. Yeterli bilgiyi ögrenir, imtihanlan verir mezun olursunuz. Mezun olmanıızın yurt sorunlan ya da eğitim sorunlanyla bir ilgisi yok?» Doğrusu ben bövle bir izahat ve rince savcınm bu konuyu bıraka cagını sarımıştım. Hiç de «yle olmadı. Daha kızgm bir sesle: «îlgisi yokmuş. nasıl olur da senin gibi adamlan mezun eder ler? ..» diye uzun uzun bana bağırıp çaftınyor. Bir yerden sonra benim de sabnm taştı: «Elindeyse mezun etme» dedim. Benım bu cevabıma hayli kızdı ama, «Dur bakalım» deyip konuyu kesti. YÜKSEK MÜHENDİS OLDUĞUMU ÖĞRENİNCE SAVCI ÇOK KIZDI: "NEE.. SENÎ NASIL MEZUN ETTİLER ?..„ «DEVGENÇ'e Uye misin?» «Hayır, üye değilim » «Ne üye değil misin?» «Hayır üye olmamıştıtn, Uye olsam söylerim, bunda sakınca görmem. Ben, ÎTÜ Öğrenci Birli ği'nde görevliydim, ordan ayrıldıktan sonra rahatsızlığım nede niyle hiçbir örgütte görev filan a'ımadım. DEVGENÇ zaten sonradan kuruldu.» Savcı bu konuyu uzatmadı, kıı gın kızgın zapta geçti. Sonra bana eski olaylardan sormaya başladı. Sivil yargı organlarında sür mekte olan davalarımdan beş ta nesini Sıkıyönetime getirrr.isler ve savcı bana onlan soruyor. Sor gu yapılırken. en vakın olayın üs ttinden iki yıl geçmişti. Bu iki yıl zarfında sivil mahkemeler be ni tevkif etmemişler, fakat Sıkıyönetim alıvermişti içeri. 1969 ve öncesindeki davalann bir özclligi var onu burada kısaca anlatmak gerek. O zamanlar yürüyüş ve benzeri o'.ayları izleypn polisler olavın raporunu tutarken. çeşitli örgütlerde görevli ve belli başlı gençlerin adını veriD çıkarlardı isin içinden. öte yandan. eğer tanıdıgı birini Beyazıd'da görmüşse ve yürüyus Taksim'de bitmisse polis raporında Beyazıd'da gördüğü tanıdı gını Taksim'de konuşturuverirdi. Savcı soruT,a: «Maçka Teknik Okulu'nun önün de bir Amerıkan bayragı ile elçi Komer'ın resmini yaktınız, başka kimler vardı?» «Biz, örgiit başkanlan binanın lçinde bajın toplantısı yaptık. Toplantımız bitip dışan çıktığımızda kalabalık bir ögrenci grubunun bezden yapılmış bir Ame rikan bayrağı modeli ile Komer' in resmini yaktıklanm gördüm. Kimler yaktı o kalabalıkta ayırd etmek mümklin olmadıği gibi, bunca ıaman sonra hatırlamam da mümkün değil.» «Amerikan 6. filos'ina karşı gösteriler düzenlıyordunuz bir defasmda da belediye önüne fcanunsuz bir >nirüyjş yaptmız. Yü rüyüşü de sen yönetmişsin, ne diyorsun?» «Hayır o ytirUyüste ben yokum.» «Yoksun ha bak iki memurun vazılı zaptı var elimde, sen idare etmişsın jrurüytisü.» «Şimdi geçmlş gün ve düsmiıhir dava bu konu. fakat ben gerçekten belediye önüne gitmedım ve hele hele o gün yürüyüş fılan yönetimine katılmadım. Sadece îstanbul Ünivesitesinin bahçesinde bir konuşma yaptım. Sekiz on kişi daha konuşrauştu. Sonra kalabalık Adliye Sarayına yürü dü. Ben kalabalığı uzaktan izl& yerek Cagaloğlu'na gittim. Sonra Cağaloğlu'ndan tstanbul Üniver sitesine döndügüm zaman. kala balığın belediye'ye yürüdüğünü duydum. öğrenci Birliğinde bar ka ışlerim oldufu için Gümüşsu \Tina döndüm. Kalabalıgın belediye'den »onra Unkapanı yoluyla Taksim'e yürümek istediğinl, ancak sonradan dagıldığinı öğrenci Biriligl'ndeyken telefonla oğrerdim.» Cay tamamen yukarda anlattv Savcı, gerçekten katılmadığım oiaylan soruyor; ilgim olmadığını söyleyince de «Sen hiçbir suçu kabul etmiyorsun» diye bana çıkışıyordu. Sonunda da «Farketmez sen çok olava kanştın. çok suç işledin. Belki suç işlediklerinden beraat edersin ama, işlemediğin bir suçtan cezanj çekersin> dedi. Faruk. arkadaşlan çevresine toplamışken, Hapisane Komutanı*yla burun buruna gelince Şair Eşref'in dizelerini naklederek bunu konuştuklannı söyledi. «Peki şimdikj durumu nasıl buluyorsunuz?» sorusuna ise, «Şimdi devri hürriyetteyîz komutanım. Konuşamam, anam ağlayabilir> cevabını verdi. «Harun KTftfh «Adın soyadın?» Z «Ben " rflrtİTtJste yokum» dlyorum. Fakat savcı: «Yoksun ha? Zapta bak zapta» diye biraa kızgın biraz memnun bir sekilde bana bağınp çağınFor. Sonra gerçekten katılmadığım bir iki olay daha sordu. «Ben o olaylarda yokum» dedim. Çok kızgın bir sesle, «Sen hiçbir suçu kabul etmiyorsun.» «îşlemediğtm suçu niye kabul edjyim?» «Farketmez sen çok olava kans tm, çok suç lşledlr.. Belkl suç işlediklerinden beraat edersin, ama işlemedigin bir suçtan cezanı çekersin» demez mi? Ostelifcte keyifli keyifli başmı sallıyordu. «At bakalım şuraya imzanıi Be nim söyledigim ve fakat onun kendine göre yazdığı ifadenin al tmı imzaladım. lann bütün açıkhgına rağmen. Davutpasa hapisahanesinın bır özelligi var. Kocaman bir korldor ve bu koridorun kenannda sıralanan koğuşlar. Üç tane büyük bir Une de küçük koguş açı lır bu kocaman koridora. Üst katta oldufumuz için çok stlkür biraz gök yüzu görüyoruz. Büyük koğuşlann tam ortasından o ko caman koridora çıkıyoruz. KoS'jş lardaki sağhsol'u ranzalar küçük bir koridor boşluğu oluşturuyor içerde de. Biz. kortdor ka pısmdan girip koğuşa dogru yurildüğümüzde, binanın iç cephesindeki cama vanyoruz. tkl ta ne volta atma veri var. tste biri burası. Digeri ise bu kUçük korldorların açıldıSı kocaman kortdor. Hapıshanelerde hergün birbirinin aynı geçıyor geçmesine. Ama btr giln hayli farklı geçti öbürlerinden. O günü hiç unuta mıvorum. Blzlm bir arkadasımız vardı, Teknik Oniversite'den. ögrenci Bırliği Yönetım Kurulu'nda oeraber görev filan almıştık. Adı Fanık KurdoSlu. Kısa bovlu. oldukça dolgun. çok eoşkulu oır arkadastı. Kimi zaman kendismi kaotınr. coşkuyla veni dünvalar kurar, eski dünyalan yıkıverırdı. Kimi jîamar bütün Însanlar daha dogrusıı btltün mahpuslar gibi hüzünlenir o da efkârlamrdi. Coskulu ^Inleıinden btrlsı olacak. çe^Tesine topladığı birkaç ar kadasıyla bırlikte o büyük koguş iardan birlsınde voîta atıyordu. Sözü öyle bir tutturmustu ki. ya nmdakiler onu dinlemekten baska iş yapamıyorlardı. Faruk Isi nutuk atmaya döndürmüş, hızlı Devri hürriyetteyiı Davutpasa hapishanesi 12 mart döneminden sonra yattıgım Ikin ci hapisahaneydi. Burada da gün ler bütün hapıshanelerde olduftu gibi yine avnı tek dilzelıkte geçt yordu. Sabahleyin kalkıyoruz, ak sama kadar turluyoruı. volta atı yoruz. Vakit öldürüp akşam tek rar vatıyonız. Hergtİn sayımız artıyor. 1 O ! S dolaylannda olduk bir ara. Ama hiç kimsenm suçu tevkif müzek keresine yazılmamış. Daha dogru su, bizi tevkif ediyorlar ama niçin ettiklerinl bize söylivemiyor lar. Bir baska deyişle söylemek gereğini bile duymuyorlar, kanun hızlı llerliyorlar, koridorla penre re arasında gidip gelıvorlar. Vol ta atarken Faruk fıkralar anlatıyor. siirler okuvor arka«1a<:lanni almış adeta oencerevle kapı ara smda koşturup duruvordu. ParukHa arkadaşlan korıdor kapısına geldikleri anda haptshane komutanıvla birden burun buru na geldüer Bir an sessızlik oldu. Komutan da durmuştu, Faruk ve arkadaşlan da. Koğus tam bir sessizlik tçindeydi. Kısa bir duraksamadan sonra önfp komutan konuştu. «Ne oluyor' Ne var?» dive sordu. Sesi oldukça nımusaktı. Bu arada Faruk bir süre duraksadı nasıl davranacaŞını bilpmedı. Olan olmu?tu. Bir açıklama vspmak eereki vordu. Fanık btr anda karannı verdi. Eski coşkusiıyla «Anlatavım fcomutanım dedi. Şalr Eşref derler birisi vardır. billrsinlz. Şalr Eşreften bahsedtyordum arkadaşlara. Bu şair Devri tsMbdatı da cörmüş, Devr1 Hürrt veM de görmüş. Bu iki devtr am«!indak1 farkı da sövle güıel b1r vertzevle İfade etmls, lste ben cnn anlatıyordum arkadaşlara» dedi. Ve «Avnen sövle sövlüyor Şalr Esrpf" dıve ekledi. • Devr1 tstibdatta söz söylemek memnu Idi. Tııtarlar^a a&'Rîırlardı anam Şimdi devİT defiştl, Devr1 Hürrtvpftevis artık Kaideler de de»lsti önce konu5tururlar adamı Sonra aglatırlar anam...» Bunu der demez, her yan gülme ve kahkaha sesleriyle doh> verdl. Hepimiz eülmek tçta kendimizi bir tarafa attık. Hatsisha ne komutanı pek renk vermedl. SoŞıjkkanlılıkla «Peki, şimdfki dnnımu nasıl bnluyorsunuzî» di ye bir soruyla durumu kurtarma ya vflneldi. Farugun cevabı kısa »e kesindi. «Devr1 Hürriyetteyiı komuta nım. Konuşamam. Sonra, sonra anam ağlıyabillr.» Birbuçuk aya yakın sürdO tutuklulufum. Kolum beni rahatsiz etmeye başladı. Tahliye dllefc çeleri verdim. Bir ara bu tutuklulugun da »nceki gibl uzun stire cegini sandım. bereket uzun sür medi. ÎHrarlardan biri kabul edil di ve tahüve oldum. Davutpasa'dan bırakildi&ım zaman nksamrii. Davutpasa'dan bir minibüsle Top kar>i"va ve omdan da bir dolmus la Karaköy'e geldiSimde karanlık basmıstı. KaraköVdeki îskeleve vanaşırkpn ertesi gtinUn bazı gazeteleri çıkmıstı VB gazetelerde Kemftlett<n Ekenfn vunılduSu yaalryflt: Bu olav nedenrvle. benden sonra üç av kadar tahllveler durta. KamkftVe eeçip eve vardıgim zaman ev fcalabalıktı ve benim hantstpn ?«nderdi?frrt son ınektiıo hsnlsre beni ziSrpm\vep dost lar'' okııntıvordu. Radvo KetnaIptttn Fknn habt.rini unın uzadıva vermts ve herkf1! i t ı k tahllre 'llve Otrsev olamıvaca?irı» InanmtsM. Nitekim kanm beni evın knoısmda gflrünce İlk sözü: «Kaçtm mı?» oldu. Sen, hiç bir suçu kabul etmiyorsun Nihayet sorgu basladı. i BOND VVI'UİE. VATTA MECff /MAK.TAN OL/vCAK.TiE AMAO2AMANGOŞA ÇAĞDAŞ YAYINLARI yayınlarınm /vıuruu ÇIKTl ir Neslin Dramı Yazan: Hüsamettin Tuğaç TiFFANY JONES tstcme adresi: ÇAĞOAŞ YAYINLARI ' Cağaloğlu HalUevi SoU. no: 3941 * \ & i N:
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle