18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Büyük Usturalar Şakir BALKI 24 Bteden bu kadar, dedi simdt ayıklsoınlar pirir.cln taşını. Daha ne edelim yani? Şaka maks bu adamdan kurtulduk sayılmayız. Hayırlısı.. Dlimencinin birl car.ım, partinin de başına çorap ördtik! Cami Yaptırma DerneginJn odacısı olarak gördüklerim, bildiklerim bundan lbarettir. Saban Efendi...» Pelvan nasıl hapı yuttu? Hasan Easan Bey ağlamaklı blr ses!e: Aîı Zeynel Bey, dedi, benim bu mebusluk lş! ne olacak? Zampik: Sen hele bu mebusluk işini pek eseleme. diye güldtl, biliyorsun benim bazı hesaplanm var. Sonra sen bu işin üzerine fazla gitme! Canım sabrın sonu selâmettir. Ben sana n« demistim «bu mebusluk işini asağı yukarı oldu bil!» Hasan Bey böyle tatlı bir karşıiık al:nca sevindi. Hep bu minval üzre konuşup ayrıldılar. Zampik Zeynel iki üç günde bir ilçeye geliyordu. Hem ilde hem de ilçede işlerinl siirdürüyordu. Son günlerde onun tüm amacı Pelvan Niyazi'yi baş göz etrnekü. Pelvanı evlendirmek istiyordu. Bir gün Niyazi Pelvan'a Bana bak Pelvan, demişti, az çok sana «Yalan kıvırmasını. muhterem vatandaşlanım!...» diye bagırıp çağırmasını ögrpttim değil ml aslamm? Bundan böyle mebus olmana ne kaldı ki? Mebusluk dediğin senin nedir camm. var gtîoilnle bağır.p çağırmak. Eh mebusluk işi çantada keklifc değil mi? Ama ne var kl, yalnız mebus olmak yeterli değil, bekâr adamın, bekâr nıebusun sözlerina blzim nalk pek kulak vermez. Evermek Iftzım seni, evermek... Zeynel, son günlerde Hancızade'lerin kor.ağma çok sık girip çıkıyordu. îlçenin bu eski ve büyük konağında, hâlâ söa sshibi blr adam ile yaşıyordu. Zeynel'in bu konağa girip çücması bazı dedikodulara da neden oluyordu. Bu konağın çevresi kahn dört duvarla çevrilidir. Hancızarie Kül î'orahim Bey, bu konağı özene bezene yaptırmıştı... Soyşr.ınlardan kajanmış olduğu paraları bu konağın yapılmasına harcamıştı. Kendisi öltip gidince, adı sanı bu konağın^gt^ zelliği ile anı'.sm di.ve, elindeki vannı yoğumı bu konağm yapılmasma yatırmıştı. Dört duvarla çevrili bu konağın önü arkası yeşi! yeşildi... Giriş kapısının, taş yolıınun o eski güzelMği kalmamıssa da, hâlâ eski havası taşıyordu. Bu konakta çok şeyler olup bitmişti. Bir süre bu konak yörede söz sahibi olmustu. «Konak ne diyor, konak niçin sustu?» diye yorumda bulunanlar olurmuş Haneızade Kül İbrahimin sağhğında. Hanci2ade Kül tbrahim Beyin dörclüncli kansı olan Dudu, Kül İbrahim öldUgü zaman çiçeği burnunda bir dul kalmıştî. Bu Dudu'nun en son kocası da Serbest Fırkacı Rüştü Beydı, Rüştü Beyl de h&klayan bu Dudu, bir daha evlenmemlştir. Serbest Fırkacı'dan Dudu'nun bir kızı olmuştu. Dudu'r.un tek kızı Sürmegöz Sıd:ka annesir.e bir gün: Beni bağışla anne, ben galiba âşık oldunı! deyince, Dudu az kalsın sevincinden bayılıp yere düşecekti. Dudu, hemen aklından Zampik Zeynel'i geçlrdi. Sürmegözün annesi Dudu da ger.çîiğinde erkeklere az kök söktürmemışti? Zarapik Zeynel de bu yıldırım aşkına pek karşılık veremiyordu. Bu konakta neler olmamıştı geçmiş yıllarda? Ask esintilerl, kin yelleri... Dudu'ların konagından bakılınca, aşağıda Îlçenin beyaz badanah irilı ufaklı evleri gözüküyordu. Yaz akşamlannda güneş, dağm ardına düşmeden önce kırrnızı, san, bulanık ışıklannı konağın o gösterişli yapısına serpiştirmeden geçmiyordu. Son günlerde konakta oluşumlar birbirini lzliyordu. Bu oluşumlar çok gizli tutuluyordu. Konağın tek kişisi Sürmegöz Sıdıka idi. Uzun süredir tüm işleri o yürütüyordu. Anası Dudu, konağın içinde ona sorumluluk vermekle Sıdıka'nın kişiliğini güçlendiriyordu. Aslında Sıdaka bu yaşa dek bekâr bir yaşam sürmesinin nsdenlerini hep kendisine yüklüyordu. Oysa onun bu düşünceleri yersizdi. Çirkin bir kız değıldi. Ailecek onların soyluluk taslamaları, Sıdıkanın böyle bir bekâr yaşam sürmesini hazırlamıştı. Hangi ana, baba Dudu'nun konağına varıp oa ogluna Sıdıka'yı isteme cesaretinde bulunab;lecekti? Sürmegöz. annesi Dudu'ya «Beni bagıjla anne, fişık oldum galiba» dedıği zaman ateş bacayı çoktan sarmıştı. Ama bu, Sıdıka'nın kaçmcı aşkıydı acaba? Çok pahalı. işlemeli, cevizden, ceviz agacından yapümıs karyolasına kendini bıraktıfı vakit, arzu dolu duygularla Zampik. Zeynel'i düşlüyordu çoğu kez. Gün dönmüştü, Sürmegöz odaya girdi. Ince tüiün ardına gizler.ıp o iri gözlerını konağın gırış kapısma çevirdi. Yola baktı, yol bomboşfj. Gelen giden yoktu. Sınirliydı... B?tı yakası kırmızıhğmı iıtirmiçti ki. Zampik Zeynel konağın agır ve eski kapısmın mandalını çekti. Kinıseye gözükmeden içeri suıüldü. Konağın merdivenle'inı ikı ikı atîadı. Zilin dügmesine iıer zaman yaptığı g'.bı üç kez bastı. Sıdıka an'.adı onun geiüığını, kapıya koştu. Once kapıyı az araladı, Zeynel i görunce «Buyur > dedi. Sonra tltrek, ürkek bir sesle: ı Kaç gündür nerelerde kaldın?. diye sordu. Zeynel hiç bozuntuya vermeden: Ah. soıma... dedi, çok işita vardı. Özür dılerlm! Ama ben sensiz yapamıyorum... Ben de tıpkı senin giüiydim, Sıdıka! O gece konakta kaldı, sabahladı. Konaktan gizlice çıktığında eîi ayağı titriyordu. İle gitti. ilçeye uğramadı. Kendi kendüıe «Katerina» gibi bir dlçi diye konuştu Zeynel. Zampık Zeynel ilde merkez ilçe başkanlığı için muarızlan ile kıvasıva sivaş verirken, Dudu ıl'e geldı. Bilgi topladı el altından. Olan biter.lev: si"''1"'"11 gizüye izledi. Ppıtılilerle görtiştü. Agzı sıkı biruıi bulup Zeynel beye iaaber saldı» Yaruı sizı konakta bekliyorum» diye. (Devamı var) ÇOCUKLAR Tren istasyonu kalabslık. Insanlar mı, vsllahi de bıüahı ae ıyıleri daha çok. lyıleri daha çok ama, en iyisine bile yaklaşmaga yürek ister. Amanın, derken bir çocuk, oralarda dolaşıp durur. Selim'de bir sevinç ki, Selim sevincini şimdi bile aniatacak &ozcük bulamıyor. Çocuğa yaklaşıyor ama, onunla da konuşannyor. Ne söyleyecek, nasıl varacak çocuğun yanına, çocuk ona ne söyleyecek. Çocuğun bacağında yepyeni bir pantalonu var. Bir de kırmızı gomlegi. Ayakkabısı da yeni, pınl pınl.. Kasketıni sag kaşının üstüne eğmiş kı, alili. Çocugu izliyor Selim. Çocuk önce istasyonun önündeki ulu okalıptüs agaçlarınm altına oraya yürüyor. Orada duruyor, bir bıyıkh adamla konuşuyor. Çocuk bıyıklı adamla konusur.ca Selımin aklı başınaan gidiyor ama ne yapsın. Ne yapsın ki bu çocuktan başka hiç bir mümkünü çaresi yok. Çocugu bir gün sabahtan akşama kadar izliyor. Çocuk yemek yiyor, çay içıyor, bıjiklı adamlarla konuşuyor, gidip okaliptüs ağacının gövdesine çöv dürüyor... Bırakmıyor çocuğun ardını Selim. Birden, çocuk dönüyor, yakasına yapışıyor Selimin: «Ne istlyorsun, benden. öyle!» Çocuk öfkeli, hızlı, korkulu, tabanca gibi. «Söyle, ne istiyorsun benden?» Elleri yavaş yavaş Selimin gırtlağına dogru gidiyor. Selim: yor. Çocuğun elleri çözülüyor... «Dur etme, benim adım Selim.» Ağaçlarm altuıa oturup uzun konuşuyorlar. Çocuğun adı da Süleyman. Kumaz ki kurnaz. Çoktan bu yollara düşmüş. Antakyalı. Gizlt bir işler çevirdiği belli ama, şim dilik açıklamıyor. Süleyman ond yedirip içiriyor, bir hafta on gün bu ağaçlann altında yatıp kalkı yorlar. Her sabah Süleyman onun eebine hatın sayılır bir de harçlık koyuyor. Derken trene biniyorlar Istanbula geliyorlar, Sirkecide vagonların içinde mekân tutup oturuyorlar. Süleyman ka çakçılara yardım ediyor. îlkin ödü kopa kopa Selim de yardım ediyor ya, bu kaçakçılann hepsi nin bir bıyıklan var ki kocaman, Selimin korkudan kusacağı geli yor bu bıyıklılan görunce. Sonra artık hırsızlığa başlıyor Selim. Hiç mi hiç de yakalanmıyor. Öyle keskin bir hırsız oluyor ki Selim, Istanbulda yok onun Ustüne... Hırsızlık, yankesicilik, söğüşçülük bir tamam Selimdeki, üstüne Allah hırsız yaratmamış... Selim korkmadan hiç mi hiç hır sızlık yapamıyormuş. Selimin de korkmadığa zamanlar hiç olur muymuş. Olur ya, olmaz mı? Se lim de insandır, onun da korfcma dığı zamanlar olur, defil mi? O hırsızlıklarını hep çok çok kork tuktan sonra yapabilirmiş. O kor kunca, yani bir koskocaman bı yıklı, zebella gibi bir adam görünce öyle oluyormuş ki, öylesine bir hoş bir adam oluyormuş ki. bir tuhaf oluyormuş, o zaman aklı bir keskin, bir keskin oluyormuş, o zaman bir feraset, bir feraset bir ferasetler geliyor muş aklına, o zaman yunmuş arınmış, eilâlanmış gibi oluyormuş. İşte çok korkuncadır ki, yolla onu kurşun yağdıran bir ordunun üstüne tekmil ordunun askerinin kirpiklerini çalsın da gelsin.. Korkmayınca da, vizzo Selim. Hiç mi hiç bir işe yaramı yormuş Selim. O zaman bıyıklı bir zebella gösteriyorlarmış Seli me. Selimin de aklı başmdan gi diyormuş. Başhyoımuş hırsızlığa ki, ne hırsızlıklar... Şimdilerde Se lim de artık bıyıklı adamdan korkmamağa başlamış, daha hır sızlayamıyormuş. o kadar, eskisi gibi... Adana'dan geldikten sonra Selim'in boynunu iiç kere sıkmış İNSANDIU YAŞARKEMAL Çizgiler: Ttırhan Fotoğraflar: Ara GÜLER Öyle bir hırsız oluyorki Selim, Istanbul.da yok onunüstün( SELtM. BEN. BİR DE ALİ, Bîfl DE METtN ÜÇÜMÜZ AHIKKAPI'DAIU DENİZE INEN MERDtVENE OTURf.irs KONVSUYORL'Z. BİKDEN METİN'İN FIRLADIĞIN: GÖRDÜ.M. BİR ADAMA DOGRU KOŞTU. ADAM YAĞ KIR İÇlNDEYDt. METİN, ADAMIN ELİN'İ TLTTU. AVUCL'NA BtR SÜÎÎÜ BOZUK PARA BIRAKT1, SONRA LTTANARAK BİZE GELDİ. OTURDU. NEDENSE TERLEMİŞTt» «< 4 pırtık, jtin görmttş. Hmflr geçlrmlş coculdar, k«rt»lmı» sesleriyle bağuıyorlardı: Azat buzat... Metin en sonunda kuşçuların patronu olmuştu.. o bmkiı ftdam. Bir kereslnde Harem iskelesinin orada ağaçların altında yamaçta uyuyormuş. Uyurken bir uyanmış bakmış ki tepesinde o adam. Kocaman ellerini gırtlağma uzatmış, yakalamış boynunu yakalamış, sıkmış sıkmış, tam bu sırada bekçiler yetişmişler adam kaçmış. Selim'i de hastaneye götürmüşler, bir ay boynundaki morluk gitmemiş. Bir gün de, ıki yıl önce araba vapunında bacanm sıcağına vermiş sırtını oturuyormuş, oturup çölü düşünüyormuş. Çok özlemiş çölü de ama korkuyor gidemiyormuş. Birden bıyıklı adamın üstüne eSUdiğini görmüş. Bıyıklı adamm her yani kanıyor muş, oluk oluk... Kalkmış ayaŞa bu sefer Selim... Vurmuş adama. vurmuş aclama, adamın elleri gene gırtlağındaymış ama. bu sefer daha yavaş sıkıyormuş. Sonra adam birden ortadan silinivermiş. Üçüncü kez adama Kumkapıda rastlamış ,adam onu görünce üstüne atılmış, atılmıs ama Selim'i yakalayamamış. Selim önde adam arkada bir kovalamacadır başlsmıs. Vurmuşlar Kumkapı'rian Aksaray'a, Aksaray'dan Cağaloğlu'na Sirkeci'ye. Selim Sirkeclde tr«ne bmmlş,1 adam da, Selim Cankurataran da inmiş, adam da... Selim gıtmiş, şaşırmış adamı gitmiş girmiş Ayasofyanın içine, sevinirken bir de baknıış adam orada durmaz mı? Selim turistlerin arasına saklanıp dışanya çıkmış, koşmuş Gaiata köprüsüne kadar. tam sevınirken, bir de bakmış adam kocaman heybetli bıyıklanyle karşıdan gelmiyor mu. hemen ters yüz edip Kadıköy iskelesine varmış, vapura atlamış, ver elini Kadıköy, Kadıköyde vapurdan çıkmış ki, ne görsün, gene adam karşısmda. Poğaza gitmiş. Cekmeyece. Meııekseye, Floryaya gıtmiş adam karsısında. O adam. tam da o adam.. «Bu sefer. bu sefer,» diyormuş, «bu sefer elimden kurtularnayacaksın.» Üç gün üç ?;ece böyle. Ne yapsn Selim.. Ne yapacak, gelmiş Metin'e sığınmış. Gelip Metir/e sığınmca iş değişmiş işte Metin dır bu, bir daha o bıyıklı adam da hiç gelmemiş. O bıyıkh adam da gelmeyince Selim'in de korkusu günler pectikçe a7.alr.11s. Metin de ona bakmak zorunda kalmış. Korkmpyır.ca çalışamıyor ki Selim. Fıkara Metin ne yapsın, kime baksın, bu kadar lsunbul, en lyllertn ve en kötülerin ve de en büyük kentl. gariban, bu kadar bogaz onun eline bakıyor. Epeydir Metin'i yitirdim. Ali de yok ortalarda. Ne oldu bu çocuklara, merak ediyorum. Baş larına bir iş mi geldi acaba? O Gestapo suratlının oraya mı düş tüler yoksa, ya da hapisaneye mi? Ya da, ya, aman Allah esirgesin, yok yok. bu yaştan sonra onlara kötü bir şey olmaz. Hele Metin'e .. Derken, Metin'den umudu kesmişken... Bir sabahtı. ormanın kıyısından Florya asfaltına yürüyordum. Kusçu çocuklar ağlannı düzlüğe kurmuşlardı. Bugiin çok kalabaiıktılar. Orada, çukunın başında, çınar ağaçlarınm altuıda Metin'i sördüm. Sevinçle: «Merhaba Metin», dedim. Başını kaldırdı boş gözlerle bana baktı, hiç bir şey söylemedi. Yanına vardım, "Ne o, Metin?» dedim. «Ne oldu sara? Bir şey mi var? Aramızda bir şey mi geçti, ne bu halin?» Hiç bnşını kaldırmıyordu. «Yahu ne oldu Metin?» Başını kaldırmadan: «Hiç bir şey olmadı.» «Bir derdin mi var?» «Yok.» «Peki niye konuşmuyorsun?» Başını kaldırdı sert: «Konuşacak ne var yani», dedi. Oraya, az ilerisine' oturdum. Oturmama çok kızmış olacak ki, soğuk, sert öldürürcesine bak tı. Ben de kızdım, hemen ayağa ftrladun, yürüdüm gittim. Kızmıştım. Oradan kampinglere. kampinglerden Yeşilköye vurdum, gene öfkeyie geriye dön düm. Şu serserinin ettigine bakın be, arkadaş dedikse... Gidip, yerinde bulursam onu, agzımı açıp yumacaktım gözümü. Deli mi ne? Uzaktan gördüm onu. O da beni görmüştü. Beni görünce de ay?Sa kalkmış. bana doğru yürü meğe başlamıştı. Çukurun ortasında karşılaştık. Gülümsüyordu. Bir özür dilemenin yumuşaklığı vardı yüzünde. «Kusura kalma ayıp ettik. arkadaş». dedi. «însanoğlu bu, gunü giinüne uymuyor.» KAnı anına,» dedim. Çuıarlann dibine vardık. Çınar ların altında beş altı kafes duruyordu. hepsi de boştu. «Bu kafesler ne?» diye sordum. «Simdi. akşama doğru görür«ün.» dedi. ••Peki,» dedim, «akşama doğru ppne (telirim. Görelim bakalım ne arkadaşımızın ne marıfetiı varmış. Akşam oldu. gtln kavuçtu ka şacak, Metine doğru yollandı baktım ki orada olduğu yerde ruyor. Kafeslere bak'ım. agzı kadar vıcır vcır kuşlarla do Ben sormaya kalmadan. bir b tım aglan sırtlarmda. kafesleri lennde sekiz on çocuk damlaı lâr. Çocuklardan en iricesî öne ı tı: • Metin abl.» dedl Abl diyen cuk Metinin îkı mısliydı Bue o kadar çok yakalayamadık, sa arcak beş tane getirdim.» Metin sert, keskin. dik: • Beş tsne olmaz. sen ner g kü gibi yedi tane vereceksın » Oglan kuzu kuru: «Olur Metin abl,» drrli. • $ yeter kl kızma..» Öteki çocuklar da kuşlar ge diler. Getirip Metine verıyorl Metin de kuşlan veren çotuj bir yüzune bakıyor. sonra kuşl onun elinden teker teker alıj kafeslerine koyuyordu. Sonra onlar gitti başka bir cuk topluluğa geldi, kuşlan iv tine verdiler. Gün kavuşup, ortalık karar ortadan el ayak çekilinoeye V dar sürdü çocuklann Metine t getirmelerl. Sonra Metin «v; kalktı. Floryn düzlügüne. aşaj ra bir göz attı: «Kims« kalmamı?.» d?di. «Ne bu yahu?» dedim. «İşte görüyorsun, bu da b dedi. Her şeyi anlamıştım. Sirkecide bir sürii çocuftun linde kafesler kafesleT .. Küc cük, biçim biçlm kafesler. 1 min ederim ki bugünlerde kafesçi dükkânı bir yagmaya ramıştır. Belki de birkaç ka Çi dükkânı... «Azat buzat, t Cennet kapısmda gözet... Üstlerf yırtık pırtık, gun g muş ömür geçirmis çocuk kartlaşmış sesleriyle bagırıy lardı, «Azat buzat, bizi Cenı kapısmda gözet..» Kuşlar havalanıyordu boyı; Sirkeci gannın önünden ha ya.. Durmadan, durmadan.. Metin bir köşede kuşlann u^ sunu seyreyliyor, arada bir elindeki paraları şıngırdatıv du, beni görmezlikten gelereK Bir sürü çocugun bir ars Sirkeci garının önünde kuş tışlan ne kadar sürdü bilmi rum. Bir gün baktım ki, Flor dan el ayak çekilmiş, göki öyle öbek öbek kuşlar geçi yor. Keskin kastm sonu yell başlamış. Bıçak gibi kesen. Selim ben, bir de Ali. Bir Metin üçümüz Ahırkapı'daki • nize inen merdivene oturn1 konuşuyoruz. Konuşuyor, g mişten, gelecekten söz ediyor Birden Metin'in ayağa fırladı m gördüm. bir adama doŞ koştu. Adam. kir yağ için'dey Saçı başı biribirine karışmi! Iki büklüm kn'ranır gibiydi. 1 nağı yanlmış. yanagmdan çeı sine kadar bir kan izi kunınr tu. Metin adamm elini tuttu a1 cuna bir sürü bozuk pars raktı, sonra utanarak bize gel yerine oturdu. Nedense terlem Bu !si, bu adamı hiç konusı dik. Söz döndü dolaştı, Ali'r deniz dibindeki altm gömütü geldi. Nasıl çıkaracaktı Ali k metlni denizın altmrian, gerç! ten böyle bir gömütün aslı v mıydı? Yoksa Ali?.. T A R I N : Muhterem Yoğunta^'u ölümü GARTH TiFFANY JONES DEDIUİZ 8EMOE 2E.N SUNU JI06
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle