19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET 17 Mayıs 1974 çinde bulunduğu durumdan yakınmak, insan doğasının gereği midir dersiniz söz gelişi yalnızlık da sıkar onu, kalabalık da Şürlerde çoğun yalnızlıktır dile getirilen yakınma konusu; gerçi sevgi, sevecenlik. yakmlık, dostluk arar ozan, böylece de insanoğlunun sürüp gelen bir duygusunu yansıtır. Ama buna karşın, ınsanlardan kaçmak, ıssız yerler aramak, tek basına kalmak isteği de onu bırakmaz bir türlü. Demek insan sevgisi, insanlaria hep burun buruna yaşamak aniamına gelmıyor hiç de. Mahpusların çektiği acılardan başlıeasının, yalmz kalamamak olduğu çok söylenmiş ve yazılmıştır. Denebilir ki insan, kalabalığa koşmakla yalnız kalmak arasında mekik dokuyan garip bir yaratıktır. Anadolu'nun tenha yerlerinde seve seve yerleşmeye gidip de, bir süre sonra büyük bir özlemle yine büyük kentlere koşanların öyküsünü çok dinlemişinizdir. lnsanın bu ikı yanlı tutkusu için dünyamız, şimdilere değin pek elverişliydı. ister kalabalıklara karışırdın, ister ıssız köşeler bulurdun kendine. Ama artık bu görevini yerine getiremeyecek denli değişiyor o. Nüfus patlamasından söz etraek istiyorum. 1974 yılını, Birleşmiş Milletler, «Dünya Nüfus Yılı» olarak duyurdu; amaç günümüzün en büyük sorunlarından biri olan nüfus patlamasına dünyanın rfikkatini çekmek, bunun doğuracağı sonuçlart ve bu yüzden ortaya çıkan kaygu verici yeni sorunları gözler önüne sermek. Böyle bir isir, gerekli sayılması hiç de boşuna değil. Çünkü insanlar. başka sorunlar. da olduğu gibi, durumun dddillğini kendi dışlarında tutmak alışkanhğı içindedirler. Söz gelisi blzim apartmanın kapıcısının esi, dokuzuncu çocuğunu doğurdu, ama ana baba, «Çocu*u veren Tanrı, onun rızkını da verir» tesellisi ile en küçük bir önlem (tedbir) gereğini duymuyorlar. Bunun gibi, asıl patlamanın ortaya çıktıgı, son hızla çoğalan. büyük Doğu toplumlarınd'a bunun tehlikesi anlaşılsaydı, feryadın her yerden önce oralardan kopması gerekirdi. Oysa sözgelişl Pakistan'da devletin yaptığı iş, duvarlara, «Daha az, ama daha sağlam çocuk» afişleri asmaktan pek ileri gıtmemektedir. Her saniye iki çocuk gelmekte imiş dünyaya, hergün iki yüz bin. Ölümlerin bu doğum İ Olaylar ve görüşler KALABALIK BİR DÜNYA Melih Cevdet ANDAY oranını dengeleyeceği düşüncesi çok gerilerde kaldı, eskı bir varsayımdı o. Bu 200.000 sayısı, dogutn • ölüm dengesinden arta kalan sayırfır. Başka bir deyişle, ölümler düşüldükter» sonra, dünya nüfusu her gün 200.000 artmakta. Her ay altı milyon. her yıl yetmişdört milyon ediyor bu. Artış yıldan yıla daha da büyüyor. İşte bu yüzden, kimi bilim adamlart, ölümleri çoğaltamıyacağımıza göre, doğumları azaltmanın doğru olacağını ileri sürüyorlar (savaşlan saymazsak). seksen ülkede' yaptığı bir araştırmanm sonuçlarmdan çıkan izlenim ise, okuduğumca, hiç de öylesine umutsuzluğa götürücü değil. Bu ülkelerden ço ğu, nüfıts politikasını, ekonomik, toplumsal ve siyasal eylemlerle bağımlı görmektedir. Başka bir deyişle, nüfus patlaması olayı, sadece önleyici bir nüfus politikası, aile plânlaması yolu ile karşılanacak tüıden bir olay değildir, konuyu daha başka açılardan, daha genişliğine ve derinliğine görmek gerekir Giderek bu önemli olayı, insanlığın bugün içinde bulunduğu bir takım kötü koşulların, açlığın, geriliğin nedeni olarak ortaya sürmek istiyenler, böylece süregelen haksızlık ve çıkar çatışmalarını gözlerden uzak tutmak amacını gütmektedirler. Çünkü açlığın ve geri kalmışlığın nedeni olarak nüfus çokluğunu göstermekle sorunlar çözümlenemez, ancak dikkatler başka yönlere çevrilir, bir takım insanlar aldatılabilir. Gerçekte ise toplumların nüfus politikaları, ekonomik ve toplumsal alandaki planlamalar içinde bir anlam kazanabilir. Anlaşılmıştır ki. nüfus artışt, ekonomik ve kültürel gelişime engel değildir. Başka bir deyişle, nüfus çoğalması karşısında yapılacak iş. nüfusu eko nomik duruma göre ayarlamak değil, ekonomiyi nü fus durumuna göre düzenlemek olmalsdır. Halkınm yasama düzeyini yükseltmekte büyük güçlükler ve engellerle karsı karşıya bulunan toplumlar için, nüfus patlaması elbette ayrıca bir sorun olacaktır, Ama başarısızlıkların ve kötülüklerin sürmesinin nedeni değil. Sorun yepyeni ekonomik ve toplumsal durumları ortaya çıkarmaktadır. Burada kısaca söylenme si gerekli olan sudur ki, konunun, «eldeki olanak lar bizim simdiki durumumuza yeterli değilken yarın bu olanaklann daha çok kişi tarafından pay lajılması zorunu ortaya çıkınca ne yapacağız?» bı çiminde ele alınması, çareyi gelişme yönünde değil, geri kalmışlık içinde aramaktan başka bir anlam taşımaz. Ayrıca nüfus bugüne oranla azken bile halkının çoğunJuğunu yoksulluk içinde yaşatmış toplumlann. geri kalmışhğı, işsizliği, açlığı, nü fus artışına yükiemekle işin içinden sıyrılmaları olacak şey değildir. Bu durumda bir devlet adamı karşımıza çıkıp da, «Onlar eskiden de açtı» diyecek değil ya... Artmayan bir maddi zenginliğin, mutlu bir azınlık arasında pay edilmesini, yaşamın sürme sine tck temel sayma düşüncesi ise, ekonomik ve toplumsal gelişimin nüfus artışı ile uyumlaştırılma sı diye özetlenebilecek olan yeni görevi basarmaktan elbette aciz kalacaktır. Dünyamızın olanakları, simdikinin birkaç katı nüfusu yaşatacak nitelikte dir. Ancak şimdiye değin görülmemiş bir açlık tehlikesini önlemek ve insanlığı yıkımdan kurtarmak için, ülkelerce ayrı ayn alınacak nüfus artışını azalt ma nnlemlerinden çok, dünya çapında yeni bir eko nomi ve pojitika tutumunun gerektiği açıktır. Kıtlığın egemen olacağı bir ülkede, açıkgözlerin yiye^ek içtcek saklamssı nasıl onlan kurtarmaya yet mezse, bu büyük tehlikeden zengin ülkeler de yakalarını kurtaramıyacaklardır. üörkemli Gaisby 1920'lerin, 1930'lann modası bu yıl dünyayl sardı. Am«rika'da çevrilen Görkemü Gatsby filmi de bu yolda büyük yatınm oldu. Uzun etekler, dizi dizi inciler, omuza atılan kürkler, dekolte yakalar, süslü jartiyerler, siyah ıpek çorapiar çıktı piyasaya... Süzgün gözler, bayıltıcı kokular kadınlarda... Ve erkeklerde geniş yakalar, bol paçalar, briyantinll saçlarla yeni çarliston modasında Görkemll Öatsby... Batı'nın modaevleri dünyad» eski rüzgârları estiriyorlar. Sermayeciliğin başkentlerl tÜketim ekonomlsini pompalamak için her yıl modayı değiştirirler. Bizimki gibi zavallı toplumlar da bu gidişe ayak uydurmaya çabalayarak dünyanın parasını harcarlar. Ne var ki yaratıcılık bir yerde duraganlaşıyor; o zaman da eski modalan yeni modalar gibi insan yığınlarına sunuyor sermaye çevreleri... Piyasaya yeni bir şey çıkaracak gücün kalmadı mı, eski defterleri karıştırırsın; yalnız moda dünyasında değil, pclitikada aynı kural geçerli. Görkemü Gatsby, böylece çıktı piyasaya... , Ve Celâl Bayar böyle çıkıyor. Politika sahnemizde ancak on yıllık bir geçmisl bulunan Süleyman bey bu kısa süre içinde yıpramnca, sermaye çevrelerimiz, içerden dışardan danışarak, arayarak tarayarak bir yeni lider peşine düştüler. öyle bir lider ki. Feyzi beyin, Ferruh beyin, Süleyman beyin dağıttığını toplasın; elind'e Musa'nın asası: Açıl!. diye salladı mı iktidar yollan açılsın. Var mı bu nitelikte biri? Vaktiyle Süleyman bey, dış ve iç çevrelerce tanınmamış bir kişiyken Adalet Partisinin başına nasıl geçmiştiT Bugün ülkemizdeki sermaye kesiminde bir genç yöneticller kusağı vardır. Amerika'da «business» eğitimlnden geçmiş, playboy felsefesini benimsemiş nice hırslı Cenç, özel kesimde yüksek maaşla yönetieilik yapıyor; ama bunlardan politikaya heves eden yok gibi... Hem öyle biri gerek ki politikaya: önünde Süleyman bey, Ferruh bey, Feyzi bey diz çöküp benimsesinler. İşte bu yeni umut Celâl Bayar'dır. Sermaye sınıfı yeni lider yaratamayınca Yassiada defterlerini kanştırmaya yöneldi. Bayar, doğrusu yaman bir sınav vermişti politikanın maraton yarışınd'a... Başını dlk tutmuştu, eğilmemişH, sonuna dek direnmişti, yaşlıydı, saygıdeğerdi AP ve DP İçin... Onun önderlijinde yeni bir hamle yapılabilirdl. Bir yeni partl kurulur, parlamentodan translerler yapılarak bir Meclls grubu oluşturulur; eski Demokratlann kuracağı yeni partinln öncülüğünde bir yeni koalisyona gidilir; sermayenin motoruna siyasi akaryakıt sağlanırdı yeniden... Ecevit koalisyonu zaten çatırdıyordu.» Zira eskiden Müslümanlar: Söz bir, AUah bir. derlerdi. Şimdi: Söz iki, AUah iki... diyorlardı. Bir hafta 8nce dediklerini blr hafta sonra lnkâr ediyorlardı. Yeni Müslü» manlarla bir yere varamazdı Ecevit... CHP • MSP koalisyonunu yıkmanın zamanı değil miydi? Sermaye çevrelert geçmişin küllerini eşeleyip içinde buldukları közleri yeni bir atılımı ısıtmak için kullanacaklardı. Ama bütün hesaplann bir yerde tutarsız, bir yerde yapma olduğunu düşünenler de vardır içlerinde... Koalisyon bugCn çözülür mü? Bayar liderliğinde sağ kanat birleşebilir mi? Birleşirse Süleyman beyin sonu gelmez mi? Bütün bu sorular bir yana, eski modalann yeni Türkiye için geçerliliği ne kadar sürecek, buna karsı tepkilerin niteliği nasıl hesap erfilecektl? 27 Mayıs Anayasası 12 Mart'ta kuşa çevrilmişti ama, Yassıada'dan gelen ekiple 1970'lerin Türkiye'sinde sermayeciliğe hız vermek isteyenlerin planı nereye kadar yürüyecekti? Bana kalırsa derim ki: Aman Bayar'ın önderliginde birleşjin sağ kanat!^ Bir birlesmenin hazırlıyacağı çöküşü, hiçbir tolcu hükümet sola sağlayamaz. Çarliston modasını İç politlkamızd» yeniden piyasaya sürmek İsteyenlere bu nedenle başarılar diliyorum. .. . . . . Dünya, Aynı Dünya Unutulmasın ki, dünya miiyar nüfusa en az bir milyon yılda varmıştır. Insanlar tanma başlamadan, diyelim sekiz bin yıl önce 5 • 10 milyon kisi oturuyordu cTünyada. İki bin yı! öncesinde ise bu sayı. 200 milyon ile 400 milyon arasında bir yere varır. Milyara 1800'Ierrie geliniyor. ikinci milyara 130 yıl önce. Dördüncü milyara ise su önümüzdeki 15 yıl içinde varacağız. Dünyamızı şişirmek ise, yazık ki elde değil. Yeryüzü 500 milyon kilometrekare, bunun da yüzde yetmişi deniz, ancak yüzde otuzu karadır. Karaların da bir parçası çöl ve buz. B'J durumda, insanlığın yakın geleceği için kaygulara düşmek ve karşılaşılacak kötü koulların suçlusu olarak nüfus patlamasını göstermek doğru ve akla yakın geliyor. Bu yılın subat aymda, Birlesmif Milletler'in 1995'te 65 Milyon Birleşmiş Milletlerce yapılan ankete bizden verilen yanıtta, Türkiyenin, 1995'de nüfusunu 65 mil yonun altında tutmaya çalışacağı büdirümiş. Ancak bu 65 milyonluk Türkiye'nin geçim, konut ve iş gereksemesinin nasıl karşılanacağına ilişkin plan ve tasanlardan şimdilik yoksun olduğumuzu biliyoruz. Bizim işyerlerimiz, konutlarımız, yiyecek, içeceğimiz, okullanmız, daha çoğuna yetmeyecektir düşüncesiyle, yakın gelecekteki yaşamımızı sadece artmamağa bağlamak, çaresizliğin ve umutsuz luğun açığa vurulmasmdan başka bir anlama gel mez. Bu ise sefaleti k'îçınılmaz saymak demektir. Evet, durum umutsuzluğa götürücü değil, ama yerleşik düzeni değistirmek koşulu ile. Biz gelelim ozanm durumuna. Cahit Sıtkı Tarancı, bir şiirinde, Robinson'a yalvarır, beni de yanma al diye. Eğer yaşayan ozanlar içinde bu yolculuğa katılmak istiyenler varsa, çabuk davranma. lıdırlar, çünkü beş on yıl içinde artık «Issız Ada» kalmayacak. «Kaçma» fürlerine elveda! ATAÇ'I ANIŞ OKTAY AKBAL Evet Hayır Meksika'da Halk Sektörü Deneyi 'ların modast «yeşil devrim programı> ilk kez Meksikada uygula maya konulmustu. Bu programla birlikte, öteki yoksul ülkeler halkı gibi hep bir kurtarıcı bekleyip duran Meksika halkına, yöneticile ri tsrafından. beklenen günün ni hayet gelip çattığı mu;tulanmıştu Yejil devrimin bir «Meksika ica dı» olduğu söylenmekle birlikte, bunun asıl yaratıcıları, kuzey komsusu varlıklı ulusun adamlarıydı. Mazbut görünüslü, kısa tras lı, ideolojik saplantıdan uzak, göz leri bilimden başka bir şey görmeyen genç uzmanlardı bunlar. Kendilerini «yapıcı» diye niteliyor lardı. Bu sıfatı, «doktrin bağlantısı olmamak» aniamına kullanı yorlardı. Ama nedense bu harika çocuklar, hep, «siyasal eğilimleri apaçık belli> bir takım kurumla rın ve örgütlerin görevlileri oluyordu. I «Kendisine başkı bir «dsmmıs gibi bakmasını bilmck > Ataç'ın başlıca nitelifi nedir diye sorarsanız, kişi olarak, aydın olarak, en başta da yazar olarak, yukarıya yazdığım sozü yineleyebilirim: Kendisine başka bir adammış gibi bakmasını bilmesıydi. Ne demektir «kendisine başka bir adammış gibi bakmak». Gerçek insanın tanımıdır bu. Hümanizmanın baş koşuludur. Irnana ilgi duymak, ınsanoğlunu sevmek, onu bir bütün, bir üstün değer bilmek. Ataç'la, Montaigne'i, Gide'l yakın kılan bir niteliktir bu. Kendisine «dıştan» bakabilmek, bir nesne gibi görebilmek, yan tutmadan, abartmadan, kusurlarıyle, erdemleriyle görebilmek, ardayabilmek onu. Ataç büyük bir yazardır, bir edebiyat adamıdır, bir denemecidir. bir eleştiricidir. «lnsan>ı anlamak isteyen bir yazar, kendini anlamaya, anlatmaya, tanımaya, tanıtmaya çahşarak... Açın kitaplarını, güncelerini, hep bunu görürsünüz, kesirılikten kaçmak çabasl, kuşku duymak, karşıt görüşlerin de doğruluğunu düşünmek, aramak, aramak... Bir kitabı da bu adı taşır; «Ararken». Nurullah Ataç 17 Mayıs 1957 yılında öldü. ödü patlardt ^ n f i a n riiinftdiiz riliir. ne demek vefat etmek, derdl arada bir.. Demek, on yedi yıldır Ataç'sızız! Durup durmaksızın kendini, hepimizi, yazarlan, okurları sorguya çeken, en akla gelmez soruları ortaya atan adam yok! Şaşırtır, kızdırırdı zaman zaman. Bilerek is teyerek yapardı bunu. Kendistyle çelişmeye düşmekten kaçınmayarak. Yaşam çellşkiden başka bir şey mlydi zaten. çelişkiler toplamına bu adı vermisiz, yaşam demisiz! Her gün, her saat, her an ayrı bir kişidir insanoğlu. Her okuduğu, her gördüğü, her duyduğu, yenileştirir onu. Durum kesinlik, değişmezlik cfiye bir durum olabilir mi? Ataç yaşamı süresince aradı. Okurlarını da aramaya, bulmaya, bulduğundan vazgeçmeye, kuşku duymaya. yeniden aramaya, yenileşmeye, değişmeye yöneltti. Geride kalanlan oldukları yerde bırakmak, ancak en degerlilerini yalnızca bir anı diye saklamak gerekliydi, o kadar... •Tarıhe bağlı kalmak, gelenekten ayrılmamak gerektiğinl söyleyenler, küçüklükten hoşlanan, çevrelerine küçüklükle yetmmemeyi öğütleyen kimselerdir. Kanmaymız onlara, tehlikeli de olsa yeniye atılmaktan çekinmeyin. Kişioğlunun büyüklüğu tehlikeyi göze almasını bilmektedir.» diyordu. Ayduı kişi, tehlikeyi göze alabilendir. Büyük bir yazarımızla konuşmasını anlatır başka bir yazısında, o ünlü kişi bir dergi çıkartmak istermij, ama tam özgürlük olmadığı için yapmazmı» bu i}i. «Bu ülkede söylenemeyen. düşünceler varmış. «Bir düşünürün ödevi, topluma, bütün insanlığa borcu, tehlikeyi de göze alarak düşündüklerini söylemek değil midir? Çoğunluk, kamuoyu istemezmiş o konu üzerinde tartışma açılmasmı. Çoğunluğa, kamuoyuna hoş görürlüğü, özgürlük sevgisini aşılamak da bugünkü Türk yazannın, düşünürünün ödevlerinden değil mi? Bilelim ki korkmakla, bir takım tehlikelerden kaçınmakla, kendimizin de, bu toplumun da özgürlüğe lâyık olmadığımızı gösteriyoruz> diyor Ataç.. Niye lâyık değiliz özgürlüğe, daha doğrusu niye gerçek özgürlüğü bir türlü kazanamıyoruz, benimseyemiyoruz. En yüksek aydınımızdan en «sade» yurttaşa dek.. Ataç bunu da şöyle açıklıyor: «Biz batılılar gibi düzenli bir eğitimden geçmiyoruz, darmadağınık, gelişigüzel öğreniyomz.... Bunun için hepimiz tek telli oluyoruz. Doğu çalgısı gibi. Birkaç sesi toplayamıyoruz içinde.> Bugün ölüm günü onun. Açın kitaplarını okuyun orastndan burasından. «Kendisine başka bir insanmış» gibi bakmak, çevresine, başka insanlara, kısacası tüm insanlığa da aynı ilgiyi, sevgiyi duymak ne demektir, nasıl olur, görün, tadın. On yedi yıl önce yiu'rdiğimiz bu büyük yazarın bıraktığı boşluk neden öylesine büyük, doldurulmaz, anlaym.... KÖYKENTLER, HALK SEKTÖRÜ GÎBt KURUMLARIN TARTIŞILDIĞI BUGÜNKÜ ORTAMIMIZDA. TOPLUM YAPISI YÖNÜNDEN BİZE BENZER MEKSÖCA'NIN BU YOLDAKİ DENEYİNİ İZLEMEMİZDE YARAR VARDIR. simindedir. Bu oranlan olduğu yerde tutmak için bile, 1980 de en azından yeniden 1.8 milyon «iş» yaratmak gerekecektir. İzlememizde Yarar Var Bütün geri kalmıs ülkelerde olduğu gibi köylüler, bu programı kuşku ile karşılamaktadırlar. Daha önceki deneyler dolayısiyle onlann bu kuşkulu tutumunda yadırganacak bir şey yoktur. Kırsal kesimde en az güvenilen kurumun devlet, cfaha doğrusu yöneticiler olma*l evrensel bir olgudur. Bununla birlikte, Meksika'da, bu yeni programm uygulanmaya baş ladığı yerlerde, somut sonuçlar elde edildikçe, bu güvensizliğin gittikçe ortadan kalktığı görülmektedir. Daha simdiden, kimi yerlerde, köyden kente göçmüş insanların, kendi köylerinde çalıçmak üzere geri dönmeye baş lamaları bunun belirtisidir. Bu sireç, programın uygulayıcılarını ve yöneticileri umutlandırmaktadir. içincTen çıkılmaz sorunlar yaratan kentset yıgılmaların ancak bu yoldan önlenebileceği yaygın bir görüş haline gelmektedir. Programlar yalnız küçük köy birimlerinde değil, daha büyükçe yerleşim yerlerinde de uygulanmaya baş lanacaktır. örneğin, balıkçılık eğ, balıçılık Aydın AYBAY ğisimlerini belirleyen, öteki Latin Amerika Cumhuriyetlerinde de ol duğu gibi, seçim sandıkları değil, silâh mermileri olmuştur. Bu arada yoksul halkın yoksulluğu hiç eksılmeden sürüp gitmiştir. Bu kesimden gelen patlamalar za man zaman yeni umutlar yaratmış tır. Burilarm en şiddetlisi yir. tninci yüzyıhn başlanndaki kanlı ihtilâldir. Nüfusun yüzde onunun canına mal olan bu patlamayı, ün lü «toprak reformu» izlemistir. Bu reform'un birçok sorunu çözeceği beklenirken, yıllar geçtikçe, tam tersine sonuçlarla karşılasılmıjtır. Tarımsal toprakların verimi git tikçe düşmüs, bazı yerlerde büs bütün işe yaramaz hale gelmiştir. Bunun başlıca nedeni toprak reformunun sadece toprak dağıtı mı evresinde kalmasıdır. Ardarda gelen hükümetler tarımsal alana bir takım yatırımlar yapmışlardır ama, bu girişimler, çoklukla, tarımdaki büyük özel çiftliği ve buna bağlı ticarl kesimi semirtme ye yönelmiştir. Küçük çiftçi ve yoksul köylüler bu desteklemeden pay alamamışlar, yine eskisi gibi kalmışlardır. Bugün Meksikadaki topraksız çiftçi ailesi sayısı ihtilâl öncesi dönemdekinden daha fazla dır. Kırsal kesimdeki toplumsal rahatsızlıklar gözle görülür biçtmde artmaktadır. Kimi bölgelerde «yoksullar partisi> gerillaları eyleme geçmiştir; güvenlik kuvvetlerinin bunlarla başı derttedir. Bugünkü hükümetin başında bulunan Luis Echeverria bütün bu sorunların yakın gözlemcisidir. 1976 yılma kadar sürecek Başkan lık dönemi içinde. bunlara ne gi bi çareler bulunabileceğini düşün mektedir. Söylendığine göre, ken disinin, önceki başkanlardan ve hükümetlerden farklı bir talihi vardır: Etrafında bilinçli v« ileri ci bir uzmanlar topluluğu yer almıştır. Böylece, en azmdan dert leri saptama ve nedenleri ortaya çıkarma bakımmdan, Echeverria' nın, seleflerinden dahi iyf durümd» oldngtı kabul edilmektedir. • Bu sözde devrim, Meksikadan sonra hemen öteki yoksul çıkU.. ze de uğradı. Bakanlı, genel mü dürlü ve halay şenlikli toplantılar la biz de, birkaç yöremizde, bu devrimsel eyleme geçiverdik. Bir Deney İşte, başlıkta sözünü ettijimiz «halk sektörü» olarak adlandırılabilecek deney, bu uzmanlann önerisl ile uygulamaya konulmuş bir programdır. Programm temell, kırsal alandaki yerleşme birimlerinde, köy lülerin devletçe desteklenmesl suretiyle, küçük sanayi girisimleri yaratılmasıdır. Bu program henüz çok yaygınlastırılmış değildir. Ama, başanlı sonuçlar elde edildikçe, deneyler gittikçe çoğalmaktadır. Küçük sanayi birimlerinin meytfana getirilmesinde gözönünde tutulan başlıca iki nokta vardır. Birincisi, bu işe özel sermaye karıstlrmamaktır. Yatırım malları, araç ve gereçler devletçe sağlanmaktadır. Hatta eğitim hizmetini de devlet yapmaktadır. tkincisi, işletme faaliyetinin «el birliği» ile yürütülmesidir. «Soç yalist» sözcüçünü kullanmak tehlikeli olduğundan, bunlara «topluluk (cemaat) girişimleri» denmektedir. Aslında da bu tür girişimlerin «sosyalist» birimler olduğunu ileri sürmek doğru değildir. Içyapılan bakımınrfan bu girişimlerin, kapitalist düzenin rahatça benimsediği, hatta birikim bakımından desteklediği, ortaklaşa hak sahipliği biçiminden farkı yoktur. Bunlar da, öteki özel kesim girişimleri gibi. kapitalist ilkelere bağlı pazar için üretim yapmak tadırlar. Göze çarpan tek fark, bu küçük köylü işletmelerindf, ortaklar arasındaki çıkar eşitliğini ve dengesini bozacak sermaye farklılaşmalannın önlenmesidir. Bu baklmdan, küçük sanayi girişimlerini, «kapitali/min tehlikeli sularında yol alan sosyalist gemiler» olarak nitelemek isabetli sayılmaz. Şu Ünlü Buğday! Harika tohum'a dayanan bu söz. de devrim, ilk olarak, yine icadedildiği ülkede, yani Meksikada topattı. Sözü uzatmadan bugünkü durumu açıklayalım yeter: Meksika halkının açhktan kurtulması için, bu yıl yarım milyon ton buğday, bir milyon ton mısır ithal edilmesi «erekiyor. Bu iş için kul lanılması zorunlu parasal kaynaklar da çok nnırh. Ifte, bu durumla karşı karsıya kalan 56 milyon nüfuslu Meksika, dertlerine yeni çareler arıyor. As lına bakıhrsa bu ülkenin ne dert bakımından, ne de çare aramak bakımından yepyeni bir ortamda bulunduğu söylenebilir. 1821'de bağımsızlığa kavuşup, ABD tipi bir devlet olduğundan beri, yaka sını dertten kurtaramamış bir ül kedir Meksika. Kuzey komşusu güçlü devletle uzun süre boğuşmus. en verimli topraklarını ona kaptırmıştır. Bir süre Fransa'nm başma musallat ettiği işsiz bir Avusturyalı prens'le. Maximilian'la, uğraşmıştır. Görünüşte «Cumhu riyet» olan yönetimde, iktidar de ••••»>»<»••••, ILÂN '•••»••••••. »••••••••••»••' 1980 KĞ. HURDA ÇİNKO alanında sadece bir bölgede be? • 5 4 0 K G . H U R D A S A R I VE K I Z I L T A L A S bin kişilik bir tasan istihdam yaratacak A bulunmaktadır. yürürlüğe konulmu? ^ 5 5 0 0 K G . (95 A D E T ) H U R D A RADYATÖR dır Şimdiki sonuçlarl bakımından J başanlı gözüken bu deneyin, nüfusunun büyük bir bölümü verimsiz kırsal kesimde toplanİ.E.T.T. İŞLETMELRİNDEN mış, köyden kente göçün önlenmez bir süreç haline gelmiş 1 Yukarıda yazıh hurda malzemeler mektupla fiyat bulunduğu bizim ülkemizcTe de ve teklif isteme usulü ile ihaleye çıkarılmış olup, teklif yararlanacak yanları vardır. mektuplan kanuni nisbetteki teminat ile birlikte 30/5/1974 Köykentler, halk sektörü gibi Perşembe günü saat 15^0'a kadar Metrohan 4'üncü katta kurumlann tartışıldığı bugünbulunan Levazım Müdürlüğü satış Sefliğine verilecektir. kü ortamımızda, toplum yapısı 2 Şartnameler bedelsiz olarak Levazım Müdürlüğü bakımından bizimkine benzer Satış Şefliğinden temin edilebiîir. ögeleri bulunan Meksika'nın bu • • » • • • • •• • • • » • • • • • deneyini dikkatle izlememizde » • • • • • • • » • • • • • • • • • yarar olduğu kanısındayız. ( B a s m 15021) 391S SATILACAKTIR Nillııjrt TEŞEKKÜR Ailemizin degerli varlığı, ULVİYE SOMER'in cenaze törenine katılan, çelenk gönderen, derneklere bagışta bulunan, telgraf. telefon, mektup ve bizzat ziyaretimize gelmekle acımızj paylaşan dost ve akrabalarımıza teşekkürlerimizi sunarız. AtLESt (Cumhuriyet: 3935) Turgut Zaim, Turgut Zaim'i anlatıyor SANAT DERGİSİ, goçen hafta kaybettiğimiz ünlü ressamımız TURGUTZAIMIn hiç bir yerde yayınlanmamış otobiyograf isini en güzel tablolanyla sunuyor. /AKIR BAYKURT Bu yılki Sait Faik Hikâye Armağanı'nı kazanan sanatçıyla bir konuşma... SAİT FAİK Rıfat llgaz. Burhan Arpad. Edip Cansever. Doğan Htzlan, ömer Faruk Toprak, Demir Özlü, Muzaffer Uyguner. ölümünün 20. yılında değişik yönleriyle hikâyecimizi anlatıyorlar. NURULLAH ATAÇ Edebiyatımızındenemeustasını, bir başka deneme yazarı, Suat Kemal Yetkin anılarla dile getiriyor. Adnan Binyazar, Kemal Demir, Afçar Timuçin deneme yaüarlığının günümüzdeki durumunu inceliyorlar. SALAH BIRSEL. «Haftanın Yazısı»nı yazdı: Ibsen Neden Denemeci Değildir? Sanatın 7 dalından haber, röportaj, eleştiriler •vgttn f ıkan 80. sayısını mutloka görvnüz SANAT DERGİSİ T.C. BAYINDIRLIK BAKANLIĞI KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜGÜ 17. BÖLGE MÜDÜRLÜGÜ İSTANBUL L'IIIIHIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIMIIIIIIIIIIIIIIIllllllllllllllllllllllllillllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllll^ Eleman Alınacaktır Karayollan 17. Bölge Müdürlüğü, Istanbul Çevreyolu ve Boğaziçi Köprüsü Teknik Emniyet Müdürlüğünde yevmiyeli olarak çalıştırılmak üzere ELEKTRONİK TEKNİSYENLERt alınacaktır. Aşağıda belirtilen ön şartları haiz isteklilerin, 25 Mayıs 1974 gününe kadar 14 16 saatleri arasında şahsen müracaat etmeleri gereklidir. Aranılan ö n Şartlar : 1 T.C. Vatandaşı olması 2 Askerlik görevini yapmış olması 3 Yaş ve sıhhi durumunun vardiya usulü çalışmaya elverişli olması 4 Elektronik konusunda yeterli bilgi ve tecrübeye Sahip olması 5 Görevinin gerektirdiği diğer nitelikleri haiz bulunması 6 Ingilizce bilmesi tercih sebebidir. NOT: Mülâkat ve imtihanı kazanan adayların ücretleri takdirü olarak tesbit edilecektir. ADRES: Karayollan 17. Bölge Müdürlüğü, Ortaköy Istanbul I ş = TÜRK HAVA YOLLARI A. 0. 'DAN I = = Ortaklığımız ihtiyacı olarak, | | 1 İ = 5 İ Ş 1 85.000 adet piliç eti satın alınacaktır. Muhammen bedel 1.995.000. TL.'dır. Muvakkat teminatı 58.650. TL.'dır. Kapalı zarfla teklil mektuplan 305.1974 Perşembe günü saat 10.00'a kadar Ortaklığımız İnönü Caddesı Dersan Han No: 90'daki Malzeme Müdürlüğü'ne verilecektir. Şartname aynı adresten temin olunur. Ortaklığımız 2490 sayılı kanun'a tabı değildir. | | I = = = ş = E Hükümet, ilk deneylerin verdiği sonuçlardan memnundur. Bu konuda, büyük harcamalara d'a gerek kalmadan, elle tutulur başanlar elde edilmiş bulunmaktadır. örneğin, yol levhaları, kapı ve pencere çerçeveleri yapan böyle bir birim için, devletin yatırım harcaması kişi başına beş bin liranın altında kalmıştır. Istihdam yaratma bakımından bu maliyet çok düşüktür. üstelik, tanma elverişli toprağı olanlar bakımından bu iş sadece bir yarvmeslektir. Çalışma koşullan, devletin denetimi altında, işletmenin mensuplarınca demokratik esaslara göre saptanmaktadır. Denetlmin gittikçe azaltılması ve bu birimlerin, yakın bir gelecekte, tam özerk kurumlar haüne gelmesl öngörülmektedir. Resml açıklamalarda bu küçük sanayi birimlerinin. özellik le nüfus artışının doğurduğu sorunlara çare getireceği söylenmektedir. Bu artışın büyük bir bölümü tarım alanındadır. 1970 yılında yapılan bir araştlrmaya göre işsizlik oranı, fa^l nüfusa göre, ».» 45'tir (5,8 milyon). Bunun % 6O'ı tarım ke 28 sayfa 200 kuruş Cumhuriyet 3943 ^llllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllillllllllllinilllllllllllMIIIIIIIMIMIIIIIMllllilllüMIMIIIIIIIIIIIIIIIUı^ (Basırı: 15043 395*) (Basın: 14957 39331
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle