16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET 19 Şubat 1974 işirilmiş hacı yatmazı Ali, ömer*e; ömer, Ali'ye atıp gülüşüyorlardı ki, babaları: «Oğlum Ali, umudumuz kim?» diye seslendi. Ali Bvağı ile topu havaya fırlatarak: «Umudumu2 Ecevit!» diye bağırdı. Umut sözcüğünden oldum olasıya hoşlanmam. Mitolojide hani bir söylence (efsane) vardır uraut üstüne: Pandora söylencesi. Tann ilk adamı yarattıktan sonra, ona eş olacak bir kadın da yaratmış. Ama tanrı bu yaratıklarına kızmış her nedense, kadının eline bir kutu vermiş, bunu açma demiş. Pandora ise merakma dayanamayıp açmış kutuyu, bir de bakmış ki. ne kadar dert, âfet, hastalık, kötülük varsa, hepsi dışarıya sızıyor, yayılıyor yeryüzüne, aklı başına gelmis son anda, kapatrruş kutuyu, ama kötülüklerin hepsi dışarda, bir umut kalmı.ş içerde hapis. Beyinsiz kan, ne açarsm kutuyu? O gün bugün hastalıklar kol gezermiş insanların arasında. derde devâ ise kutuda kapalı kalan umut. Bunu anlatan Hesiodos da ki çok kadın düşmam bir ozandır İşte, diyor, kadın belâsı böyle geldi insanhğın başına. S Olaylar I» gelmtj, böyle glder bu, aydııun yazgısı budur efsanelik çağlardan bu yana, hep bu. Çağımızdan, ülkemizden örnekler ml istersiniz? Çook... «Okumazların okurlardan daha çok olduğu ülkelerde gerçek yazar ya hapiste olur, ya gurbette. ya da başı dertte» demiş Sabahattin Eyüboğlu, ölümünden sonra yazı masasuıda bulunan bir özdeyişte. PENCERE UMUDUMUZ Azra ERHAT ölüm cezasına çarpsr Sokrates'i demokratik geçinen bir topluluk, Atina'nın anlı şanlı sitesi. Suç nedir? Gençleri kötüye itelemek, kentin tannlarına saygısızlık etmek. kurulu düzene karşı gelmek, anarşiyi yaratmak bizim bugünkü deyimimizle. İyi ne kötü ne, tanrı denmeye kim nasıl hak kazanır, bu sorunları enine boyuna ölçmüş biçmiş, tartmış tartışmış Sokrates, ama çoğunluk böyle gördü, suçsuzluğu suç saydı diye umutlara sanlıp suç ve suçsuzluk kavramlarma gölge getirecek. gelecekte kavram kargaşasının sürüp gitmesine, karanlıgın ışığı alt etmesine izin mi verecektir düşünen aydın kişi? Ölmese, kaçıp kurtulsa. bu ışığın parlaması daha yıllar, yüzyıllar sonraya kalacaktır. Bunu bilir Sokrates, onun için de hemencecik içer zehiri ölür ki, ışık daha çabuk delsin karanlığı. Öyle olmuş ve olmaktadır. Sokrates örneği ile suçlamalar yeryüzünden süinmiş değildir elbet, kimi çağlar, dönemler vardır ki, büsbütün kızışır karanlığın güçleri, kara çalarlar aydınlara, o dönemde aydının tek çaresi •yenilik getiren gerçek aydmsa Sokrates gibi yazgısına boyun eğmektir, çarpıldığı ceza ne ise, ona sessizce katlanmak ve sadece tutum ve davranışı ile haklı olduğunu belirtmektir. Başka yolu yoktur çünkü bunun. bağırmak çağırmakla olmaz, kötülüğe karşı kötülükle, suçlamaya karşı suçlamayla yanıt vererek bir sonuç alınmaz, hele kaçmak, sorumluluğu üstünden atmak, dönmekle hiç olmaz, insan aydınlığından olur sadece. Böybım Sisyphos efsanesi diye sdlandıran yazar; lnsana tek yaraşır yiğitlik budur, umuda yer vermeyip sousuz ve anlamsız bir dldinmeyi anlamlı kılmaktır. Tüketim Hastalığı ski bir yazıdan: «New York'ta Statler Hilton oteli. 2300 odasından birinde ben kalıyordum. Tam oda kapısından çıkarken elektrik dü^mesine basacaktım ki. mihmandarım: Söndürme ışığı yahu, dedi, adamları zarara sokacaksın. Gerçekten buranın iktisadî hayatı, tüketim üstüne de de|il, daha ötede, israf üstüne kurulmuş. Harcıyacaksın, bitireceksin, kıracaksın, eskiteceksin yerine yenisini almak için... Alamazsan, almak için daha çok çahşacaksın. Amerikalı çalışırsa hayat düzeyinin yükseleceğine iııanmıştır. Ye, iç, kullan, tüket! Tüketim, üretime davetiye çıkanrmış ya, Amerika bu yasanın canlı örncği. Adım başına bir ilân, bir reklâm.. Binbir türlü reklâm.. Duvarların üstü, dfikkânların içi dışı, evlerin pencereleri, damları, bacaları, yolların sağı solu, sinemanın başı sonu, televizyonun ıcı|ı cıcıçı, derçilerin yaprakları, gazetelerin sayfaları . Kaldirımlar reklâm, caddeler reklâm... Isıklı, ışıksız. renkli, renksiz, levkli, zevksiz, sesli, sessiz, gürültülü. çürültüsüz . Reklâmlara bulasmadan yürümeye ve konuşmaya olanak yok. Biri göz kırpıyor, öteki kulağınıza tislıyor, beriki etesinizden çekiyor. Üyle jeliyor ki insana. ilânları ve reklâmları çıkanrsanız geıiye Amerika diye bir şey kalmıyacak. Oysa iş, hiç de öyle defil. Ru üânların reklâmların ardinda Amerikan endüstri•i var. Amerikan endüstrisi bir devanası ki, memelerinin sayısız nçlannı vatandaşlanna ve bütün dünyaya nzatmış: Emeceksin! diyerek. Hele bir emmeyegör: Dev gibi memelcrinde biriken »ütün yaratacağı sancı, devanasının aklını başından alır. Tapmıyacati şey yoktur o zaman... Emeceksin! Devanasının sa|Iıfı buna bağlı. Sağa sola dikkat ediyornm; reklâmlardan çogn bizdekiler gibi. Daha do»rucası: Bizimkiler buradakiler gibi. Gazoz reklâmından tutun otomobile kadar. Türkiye hiçbir şeyde benzemediyse ilân ve reklâmlarında Amerika'ya benzemiş. Ve bizde radyosuyla, dergisiyle. duvarıyle, afişiyle Amerika kadar deçil ama Amerika'nın izinde bir reklâm kampanyası ortalıçı toz duman ediyor. Ve işin bu noktasında insanın aklına şöyle bir sorn takılıvor: Hadi Amerika'daki reklâm kampanyasının ardında devanası endüstri var, ya bizimkinin arkasında ne var? Hiç. Bizimld, üzerine gözalıcı afi? yapıştınlmış bir tahta perde. Tiyatro dekorlan fribi halkın karşısına çıkanlan tüketim kampanyasınm az gelişmiş ülkede ne sonuçlar verecefi çok denendi.» • 1964 yılmda gittiğim Amerika gezisinden notlar bunlar. însan bazan eski yazılarını okumaktan yararlanıyor. Aradan geçen, on yıllık bir süredir. On yıl sonra bugün TUrkiye yanlış bir ekonomik düzenln bedelini ödemek yolunda bunalımdan bunalıma düşüyor. K«nt yollan arabalarla tıkalı: halk kaldmmlarda otobüs beKliyor. Topraklarımızın altı kömürle dolu; Diyanet İşleri Başkanıru Suudl Arabistan'a petrol için yolluyoruz. Köylümüz yoksulluktan kırıhyor. Amerika'ya yardım olsun diye haşhaş ekimini yasak ediyoruz. Sonra da Ecevit Hükümeti yitmi beş yıllık bir yanlışı düzeltmek için koalisyonla Beliyor iktidara... . ^. • Düzeitebilir mi? Hiç kuşkusuz kolay ö*eğil. Ankara'dan gelen haberler bu haftanın zatn haftası oiacağmı yazıyorlar. Ecevit geçmişin kötü mirasını gelecegin sırtma vurmak zorunda. Tüketmeye alışmış sesli annlık hiçbir yoksunluğa dayanamayacak bir tiryakilik içinde. Her tür yasak, kısıtlama, düzenlemeye karşı kıyameti koparacak çevreler pusuda bekliyor. Bunlara karşı yoksul halk kitlelerinl tam anlamırda ardına alamıyan bir hükümetin durumu zorlaşır. öyle bir zamanı yaşıyor ki Türkiye, bir Başbakanın ortaya çılup: Vatandaşlar, sizden fedakârhk bekliyorunı.. diye konuşması çok zor. Oysa ülkemizin içmde çırpındığı kısır döngünün kınlması için zahmet ve fedakârhk gerek. Tüketim ekonomisinin kötü alışkanhklanna müptelâ bir sesli azınlık, llarici hükümetler için en büjilk tehlike... Eloğlu bunu bildiği için tüketim iptilasım yoksul Ulkelera ihraç ediyor ya.. Umut Yerine İş Bizim aydın yazarlanmızın yaşamında bir sürgun öyküsüdür gider. Edebiyat tarihimizde sürgüne gönc'erilmemiş kaç yazar, kaç şair var, iki elin on parmağını geçer mi sayılari? Ama sürgün var, sürgün var. Halikarnas Balıkçısı gibi sürşrününü mavi sürgüne dönüştüren, bir bölgeyi doğası, denizi, insanı ile cennete çevirenler var. Hasan Âli Yücel gibi bütün bir ulusu eğitim ve kültür yoluyla kalkındırmak için insanüstü bir çabaya girişip de sonra «komünist» diye atılanlar, suçlananlar. üstünden ölüm ve yıllar geçtiği halde, kadri hâlâ bilinmeyenler var. Tonguç gibi, az gelişmiş ülkelerin hepsine örnek olabilecek, milliyetçinin milliyetçisj kurumlan gene insanüstü bir çabayla kurup da, milyonlarca köylüyü aydınlığa ve yararlığa kavuşturmak üzereyken, kiminin «faşist», kiminin de «solcu» suçlamasına ugrayanlar. işinden de ülküsünden de edilerek süründürülenler var. Sabahattin Eyüboğlu gibi, aydınca düşünen, aydınca çalışan ve büyük iş görenler var. binbir çeşit yapıtı ortada, herkesin gözü önünde iken komik suçlamalarla ömrü kısaltılanlar, butrün bile saldırıya uğratılanlar var. Var oğlu var, saymakla bitmez. Gerçek şu ki, bu aydınların hiçbiri umuda fazla önem vermeden işlerini görmüş. sonra da çekip gitmişlerdir. Yaptıkları iş bu milletin yuğurulmakta olan uygarhk ekmeğine maya olarak girmiştir nasıl olsa. Onlara bu kadan yeter. Diyeceğim şu ki, gerçek aydının umutla ali? verişi pek yoktur. Başa geçenlerden kendüerine umut vermelerini değil, kendileri gibi iş görmelerini isterler, beklerler. O zaman umut çabucak güvene dönüşür, üısana da yaraşan budur. E Işık Saçan.. Düşünüyorum da, gerçek aydının umutla pek bir ilişkisl yoktur, olamaz diyorum. Gerçek aydın çevresine ışık saçan insandır, ama insan dünyasında ışık güneş gibi kendilifinden doğmaz, yığuıla birikmiş karanlıklan bir ışık okuyla delmek bir kayayı yokus yukan itmekten daha güçtür, daha çok yürek, inanç ve atılganhk ister. Karanhğa gömülü hiç bir topluluk akıl ışığının getirdiği ya da getireceği faydayı ilkten ve hepten görmez, ona karşı direnir. Prometheus'tan baslayıp tarih öncesi ve tarih sonrası çağların ışık taşıyıcı kahramanlan az mıdır? Ateşi tanrılardan çahp da insanlara uygarlığı kursunlar diye ulaştırmaya çalışan Prometheus'un çektiğl işkence az mıdır? Sisyphos'unkinden beterdir nerdeyse. Prometheus'un da hiçbir umudu yoktur, bilir ki bir gün zorba tann Zeus'un öfkesini yenmeyi, böylece cezasından kurtulmayı başaracaksa, ancak kendi akıl gücüyle ve insan bilinciyle başaracaktır. Bu iki insanca serüvene örnekler çoktur. Kendi çağlanmıza en uygun düşeni belki de Sokrates'in yaşam öyküsüdür. Enti püften bir nedenle Bir başka söylence vardır, çok daha insartca: Sisyphos söylencesi. Sisyphos da tanrılan öfkelendirecek bir suç işlemiş, suçun adı pek belll değil, ama kızdırmış işte tanrılan, onlar da yeraltı ülkesinde korkunç bir cezaya çarpmışlar Sisyphos'u: önüne bir kaya dikmişler, Sisyphos bu kayayı bir yalçın tepeye kadar itmek zorundaymış, kaya tepenin üstüne vardı mı, aşağıya yuvarlanırmış kendiliğinden, adam da gene iner, gene çıkartır taşı tepeye, taş gene düşer, Sisyphos gene ite ite yukan yuvarlar, kan ter içinde, inleye inleye sürdürürmüş bu işkenceyi sonsuzluğa dek. Sisyphos'un hiç bir umudu yoktur, işkencesi bitmeyecek, sonu gelmeyecektir bu tükenmez didinmenin, bu boşuna çabanm. Sisyphos'un umutsuz çalışması, ne var ki. insan kaderüıi simgeler. İnsan durmadan dinlenmeden, nedenini bilmediği, sonucunu gönnediği bir yokuşu kaya gibi sert ve ağır bir yükle çıkmak zorundadır, çabasını da, yükünü de benimsemesl ve yazgısı ne ise onu kabullenmesi insan onurunun gereğidir. İnsanlığını kabullenen insan kahraman insandır, diyor. Fransız düşünürlerinin en büyüklerinden biri, Albert Camus, güzel bir kita ÖZGÜRLÜR VE EŞİTLİK M. İskender ÖZTURANÜ U'nei yılı da gerilerde bıraktık, Cumhuriyetimizin 51. yı'ır.dayız şimdi... Ulusların nayatında elli yıl, hiç de az bir zsman parçası değildir. Onun içindir ki, sevtnç'erle; mutluluk'arla, umutlarla kutladık bu en büyük bayrenvmızı. Ama Cumhurıyeti kutlamakla, Cumhuriyetin Türk topl'ımuna ge. tirdiîflerini söylemekle yetinemezdik. Düşünen ınsnnlar Oıarak, îııç çekinmeden, getiremediklerimizi de helirtmek zorundaydık. Cumhurıyeti sevmek, Cumhuriyete inanmak yalnız «Yaçasın Cumhuriyet» demek değildi. «Gerçeği konuşmaktan krrkmtyan» kişiler, yapılanlan olduğu gibi, yapılması gerekenleri de açıkça ortaya koymalıydılar. Tiirk yazarlan v» Tiirk düşllnürleri bu görevlerini tam anlamıyle yerine getirmeğe çalışmışlardır. Bu nedenle kendilerine gönül dolusu botciimuz vardır. Cumhuriyetimizin 50. yılmda, «Tabiatm ilk yesası» olan hoş.görü kuralı bir yana itiliyordu ülkemizöe. Dü^üncelerinden ötiirü kişiler kişileri, partiler partilen örgütler örgütleri amansız bir biçimde suçluyorlardı. Ve övlesine biı vol tutturmuştuk ki, gerçeği gören, düşünen tüm aydın ve herici güçljrm uyansına rağmen, Anayasamızda yr.pılan âegişilüiklerlo temel hak ve cizgürlükler kısıtlanıyor. h.'k ara;na östgürlüğüne, savunma özgürlügüne, bilim ve sanat özTünüğune gereksız sınırlamalar getiriMyordu. Derneklerin raratça ve Korktısuzca çalışması engelleniyor, mabkemelttin tnıgiT^rsıalıSi 41kesj zedeleniyor, Anayasa Mahkemesihin yetki alanı aaraftılnrak yargı gücü zayıflatılmak isteniyordu. Daha nice nice czgürlUk kısıtlamaları, hep Cumhuiryetin 50. yılını kutlama hazıriıklan içinde gerçekleştiriliyordu. O;.!sa ki, İnsan Hakları Evrensel Büdirsinin 25. yılmda yisıyoıduk. Sözünü ettiğimiz kısıtlamalar ne Cumburiyetle, ne dt insan haklanyle bağdaşabilirdi. Çünkü ınsun hakları ve kamu özgürlUkleri problemi, her şeyden öuce bütün insanlarm ve bütün devletlerin, bütün öteki insanlara ve bütün öbür devletlere saygı beslemesini gerekli kıimaittaydı İnsan hakıarı sorunu, insanlann kardeş gibi yaşaması.ıı, birbirjerinin aüşüncelerine hoşgörü ile bakmasını gerekli kıjnaktayrsı. Ve insan hakları davası. bütün insanların sevgi içinde Danş ve özgürlük içinde yaşamasını gerekli kılmaKtavdı B&nş ise m&ıı çağda ve hiçbir zaman özgürlük kısıtlamalanyle gerçek'tşmemişti, gerçckleşemezdi de... Özgürlük ve eşıtlik dengesinin yaratılması oakımmdan Cumhuriyetimizin 50. yılı mutsuz bir yıl olarak geçecektır tarihe. Zaten özgürlükler açısından zaman zaman mutıu zatncn zaman da mutsuz olmuştur insan. Özgürlükler verilmiştır, özgürlükler almmıştır elınden. İnsanlık için, cHer basIsııg.ç bir son, her son da bir başlangıç» olmuştur bu k o . nucla. Oysa ki 20. yüzyılın son evresinde, düşüncssinden ötürü insarıin msam suçlaması, düşüncenin düşünceyi özgur tartısma ycntemi dışında ortadan kaldırmaya çalışması kadar anlarnsii bir davranış biçimi düşünülemez. Her ınsf.n 4saygıya değer bir varlık, her düşünce kendine göre bir aeğerd r. Dünün doğrusu bugünün yanlışı olduğu gibi. bugünün doğrusu r.a \anriir, yanlışı olabilir. Hiç kuşkusuz zamanın degişrrıesı, ddsür.celeri de değiştirebilir. Bu nedenle hiçbir düşünce pet n hükümlerle suçlanama/,. Düşüncesinden ötürü kımseye de ceza verilemez. Düşünce aykırılıklanndan, düşünce çetıtlennden ürkmek, korkmak dogru değildir. tçtenlikie ortaya konıaan bir düşünce, ülkeye zarar değil, yarar getiriı Başka çağlara oranla daha çok özgürlük isumektedir çagım:?ın insanı. Ve daha çok eşitlik istemektedir özgürlük ve eş.ıthğin birlikte ıstenmesi, daha çok hoşgörüyü gerektirir. Özrirlük içinde barışm ve barış içinde özgürlüğün savunusunu gerektirir. Düşünceye daha çok saygılı olmayı gerektirir. Düşünceye saygı demek, düşünceyi suçlamamak. dü»ünceyi cezalandırmamak demektir. Cumhuriyetimizin 51. yılında, çağımızın gerçeKlenne uymak zorunda olduğumuzu unutmayalım. Ellırıcı yuın perilerde k^lmasmı dileyelim. Düşünce özgürlüğünün, savunma özpürlüğünün, bilim ve sanat özgürlüğünün yeniden yaratılma51 yıl: olmalıdır elli birinci yıl. İnsana saygı, topı.mıa saygı. düşUnceye ve hukuka saygı çağının başlangıcı olmalıdır. Kalkınma ve Sosyal Adalet alkmma ve bu kalkuunanm niteliklerinden hakça ve eşitçe yurttaşların yararlanmaları Türkiye'mizin bir sayüı sorunudur. Hattâ belki de tek bir tümce (cümle) ile ekonomik amaçların tanımıdır. O halde kalkınma ve onunla birlikte gelir dağılımının düzenlenmesinin nasıl olaca ğının anlaşılmasında, bu konuya bir açıklık getirilmesinde büyük yararlar vardır. Ikinci Dünya Savaşı'ndan sonra batılı ekonomistler, gelişme ve kalkınma problemlerine özel bir merakla sanldılar. Ama bugün anlaşılmiîtır ki, bu sanlıj gerçek kalkınma yolunu aydınhğa kavuşturmaktan çok, bu yoldan gelişmemiş ülkelan saptırma yolunda kullanılmıştır. Saptırmadan uğranılan zararın sınırı ve sayısı yoktur. Gelişmekte olan ülkelerin gelişemeyişinde, bu yanlış yolla rın da büyük payı olmuştur. Batı'nın kalkınma ve geligme merak lısı ekonomistlerine göre, gelişmekte olan ülkeler, kalkınmayla ilgilv,£qpların birikimijcmde, Bfilır dağılımının Uir" sBw aflaletsi olmasına göz yummalıydılar! Bırakmalılar tükeüra düzeyi düşük kitlelerin tüketimleri özel bir şekilde artmasın. Bu kütlelere kalkmmayı yaymak tehlikelidir. Çünkü bu kütlelerin tüketim fonk siyonu yüksektir. Yani ellerinden geçen her para, yatınma değil tüketim mallanna gider. Oysa fonlar, birikimler zenginlere giderse, bunlar zaten harcamaya doymuş olduklarından, yatınma giderler, bu da kalkınma bakımm dan yararlı olur. Böylece sosyal adaletle kalkınma hızını çeliskili iki kavram olarak görürlerdi. K E DOĞRU KAYNAK DAĞILIMINDAKt YOKSUNLUK GİDERÎLMEDEN, VE DOĞRU ÖLÇÜLERE VARILMADAN, SAĞLAM BİR TOPLUM DÜZENİ İÇİN YOI. •ACMA OLANAĞI BULUNAMAZ Arslan Başer KAFAOCLU konularda yatırım yapılmasını en gellemiîtir. Öte yandan, lüks tüketim mallan tüketiminde sınırh bir azınlık, yeterli mal tüketimini sağlayamadığından kurulan üre tim kapasiteleri sınırlı kalmıştır. Ekonomik kapasitelerin altında mal üretimi pahalı olunca bu, teknik ve ekonomik yetersizlik, kredi mekanizması yoluyle kapaülmak istenmiş, banka kredilerl hem şijmış ve hem de pahahlaşBü'kez,'becerikli 1$ aimmlığı iyi yatınm ve işletme organizasyonu ile değil, bankalarla iyi ilişkiler kurma yeteneklerine bağ lı kalmıştır. Mühendisin yerini iyi satışçı ve reklâmcı, teknolo jik yeniliklerin yerini iyi mall ilişkiler alınca teknik düzeyde ilerleme yolu biraz gelişmiş ülke için kapalı kalmıştır. Kısır bir endüstriyel çalışma içinde, gelişme sözü sadece edebiyat sa» yılmalıdır. olarak görmesini ümit verici buluyoruz. Hükümet, bu halkın içinden gelen hükümet olarak 1945'lerden bu yana egemen ekonomik çıkarların telkiniyle ortaya çıkan yanlış kalkmma felsefesine sırt çevirmekle hata etmemistir. Doğru yoldadır. Bu yargılarımız, değerlendirmelerimiz, az kitap okuduklan halde «kitabl» kalanlaria, bilimsel dil kullandıklan sanılanlara ve yijAJt^zı ticaret çevrelerinin sözlerine de karşıhk olmaktadır. Bu hükümetin başı iyi nryetli, çok okuduğu halde kitabl kalmamış, halkına güvenen bir politikacıdır. Yazarlığımız süresince ki onun faal politikacılığına göre yenidir kendisiyle ancak, ikincil konularda ters düşmüşüzdür. Partisine bir disiplin, sloganlara öz getirmiştir. Milll Sel&met Partisi'nin de programdaki ekonomik değer yargılannda doŞrular eğrilerden fazladır. Bu bakımdan uzun sürede hatalı olacaklannı sanmıyoruz. Fakat kendilerine kısa sürede de yararlı olmak isteriz. Kısa sürede hükümeti bekleyen en önemli sorun piyasadaki kargaşalıktır. HUkümet, başarısizhğını iktidardayken de fazlasıyle yazdığımiz için, şımdi tekrardan çekinmediğimiz Naım Talu hukümetinden çok kötü, zor, içinden çıkılmaz miras devralmıştır. Bu mirasta en önemli etken, olumsuz taraf, bir yandan para basıp, öte yandan yapmacık fiyat kontrollerine girişilmiş olmasıdır. Fiyatlan yükselten her faktör işlerken, hızla ve etkiyle çalışirken, fabrika teslimi fiyatlan tutma gösterisi, ekonomimizin tek yaratıcı kesimi olan orta tipteki sanayiciye ortalığı zindan etmiştir. Bu sanayici grubu, özellikle halka açılma yoluyla büyUklerin daha büyümesi ve banka kaynaklannı kendilerine çekmesi sonucu güçlüklere gömülmüstür. Fiyat kontrol komitesine dosyalar gitmekte, orada gerekli kontrol teskilâtı kurulmadığından birikip kalmaktadır. Yüzlerce dosyayı incelemenin ne olanağı, ne de geregi vardır. Hükümet bu yanlış, geçmişın çelişkili davranışlannın başında gelen uygulamaya son vermelidir. Bundan sonra yapılacak iş: Makul, İktisadi Devlet Teşekkül lerini zarara sokmayan halkı da kollayan şekilde, temel mal ve hizmetler fiyatlannı ayarlamaktır. Bu, kısa zamanda süratle ve halkı da kollayan bir şekilde ya pılmalıdır. Demir ve kâğıt gibi temel yatınm ve sınaî aramalannda, düzensiz ve usulsüz el de ğiştirmeler, gerek ticaret ahlftkını ve gerekse hazinenin tahsilâtını altüst etmektedir. Sanayi yerine spekülâsyona, teknoloji yerine el çabukluğuna bilgi ve kaynak akımı hulanmak ta. sade kısa sürede değil uzun sürede sonuç verecek tehlikeler de artmaktadır. Bu kısa süreli adımlar atıldiktan, bütçeler geç tikten bir süre sonra hükümet uzun süreli asıl soruna el atmalıdır. Ama bu grup tedbirlerdeki başansı da yukarıda anlaülan kısa süreli tedbırlerdeki başabağlıdır. Kaynak Dağılımı İşte içinde bulunulan dunım budur. Bu durumda ise nereden başlamalıdır? Ecevit Hükümeti önce bunu belirlemelidir. Buna karar vermelidir. Bunun dışında, yani kaynaklarm yanlış yöneliş ve bölünüşü dışındaki asıl dertler gibi görünüşler, aslında hastalığın kendisi değil belirtileridir. İdarenin kötü organize edümesi ahlâk ve sanat değerlerindeki bozukluklara kadar her şey, toplumsal gelişmenin en önemli sorunu olan doğru kaynak dağılımından yoksun bulunulmasıdır. Bu yoksunluk giderilmeden, kaynak dağılımında doğru ölçülere vanlmadan sağlam bir toplum düzeni için yol açma olanağı bulunamaz. O halde işe başlanacak yer doğru kaynak dağılımıdır. Doğru kaynak dağılımı nasıl olur? İyi bir kaynak dağılımı, endüst rinin tüketim mallan bölümünde. düşük gelirlileri pazar içine çekmeye yönelmelidir. Nüfusun üçte ikisi endüjtriyel hasıladan çok az bir kısmmı satmalıyorsa, böyle bir toplum üçte ikisi hayat fonksiyonu göstermeyen bir organizma gibidir. Bu bakımdan hükümetin, sosyal adaletle gelişmeyi birbiriyle çelişmemiş aksine birbirini destekleyen etkenler Okuyucu Mektupları TAŞMEKTEP SOKAĞ11SIJS BtTMEYEN ÇİLESt Belediye ve îl Genel Meclisi seçimlerinden hemen önce, bir seçim vatınmı apaçık görülür bir şekilde Kadıköy. Göztepe'den, Erenköy'9 kadar uzanan ünlü Taşmektep sokağı kazılmaya başlandı. tki Km. uzunluğunda bir çukur oldu. Sonra™ Sonra, yolu kazanlar çekilip gittiler. Bir daha da görünmediler. Bu şu arabalann sayısı sonsuzdur. demekti: «İşte iş, işte oy san Halk kara kara, ve derin derin düşünmektedir. Yeni Belediye dığL Verin oyunuzu, bltirelim işi». Sonra vağmurlar geldi, Başkanımızın bilgisine sunarız. Taşmektep Sokağı yol bir çamur deryası oldu. Sakinleri Halk sabırla bekledi. Bu alaturka seçim yatınmı tabii sökmemiştl. Sandıktan tüm CHP oyları çıktı. Seçim ertesi gel Ticaret Lisesi diler. Borular döşendı, üzerine bir avuç kum atıldı. Ve gene mezunlarının çekilip gltti bu işi yapanlar. v İ İ l f Q P İ f Ö u İki km. lik bir hendeği ve yı ' U B ' C " ğın yıfın toprağı yol kenannda bırakarak. Mahalle sakinle şansı kalmıyor rinin DSİ'ye vaptıklan müraIstanbul'da bulunan Galatacaat, bu bölgede PTT'nin yap saray, Şişli, Beyazıt, Aksaray tığı ve bu inşaatla bir İlgisi ol İktisadî ve Ticarî llimler Akamayan kazı bahane edilerek demileri Senatolan aldıkları aneticesiz kaldı. Oj'sa bu çukur daletsiz kararlarla, ben ve bela PTT'nin hiçbir ilgisi yoktur. nim gibi binlerce Ticaret LiseNe var ki halk gene çamur der si mezununa açık tek kapı olan yası içinde ve hendeğe giren Akademi tahsilini de kapatrruş bulunmaktadırlar. Şöyle ki: • 19731974 öğretim yılmda konOKUL DERNEKLERİ tenjanlannın toplamı 3500 kişi olan bu akademiler bu kontenGAYELERİNDEN janlanna Karşılık sadece 350 UZAKLAŞIYOR. kışı Ticaret Lisesi mezunu almışlardır. Bu durumda Ticaret Çamlıca Kız Lisesi parasız ya. Lisesi mezunlarma ayrılan kontılı öğrencilerinden özellikle bu tenjanm %1O olduğu açıktır. yıl küçük kentlerden gelen fa Oysa bıldiginiz gibi Ticaret Likir talebelerin kıyafetleri göze sesi mezunlarma yüksek öğrebatacak derecede pejmürde o nlm olanağı yalnız akademiler lup, bu talebelerin giyilebüecek tarafından sağlanmaktadır. Yuayakkabı, manto ve benzeri gi kanda saydığım akademiler dıyim eşyalarından yoksun bulu şındaki tüm akademiler kontennuşları özellikle semt sakinleri janlarmın %50'sini Ticaret Lini üzmektedir. sesi mezunlanna ayırdıklan hal Bu konuda acaba Milll Eğ: de, yukarıda isımleri bulunan akademiler aldıklan kararlariytim Bakanhğının tahsis etti gi bir ödenek roK mudur? le büyük bir adaletsizlik yaratŞayet vok ise, asıl gayeleri mışlardır. Bu durumu Anadososyal vardım ve aayanışma lu'da bulunan binlerce Ticaret yı temin olan oirul derneginin Lisesi mezunu bilmemektedir. bu önemli konuya el atma Bu haksızlığın bizde açtığı yası gerektigi halde bu da yara kapanmayacak kadar derinpılmamıştır. Diger taraftan. dir. aynı demeğin söz konusu oEn son meydana gelen bir okula kendı bütçesinden bir layı yansıtmak ısterim. Galataotomobil almak üzere olduğu saray iktisadî ve Ticarî İlimsöylentileri ise yavşan bale ler Akademısınde en son beliren gelmiş bulunmaktadır 100 kişilik kontenjan açığına yalnızca 3 kişi Ticaret Lisesi Bahse konu çocuklann yümezunu kabul edilecektir. Yurek parcaJayıcı acıklı durum kanda isimlerini saydığım akalan karşısmda ilgıtilerin ne demilerde de durum aynıdır. düşündüklerini, lüks sayılncak otomobilin ise ne ıs ıçin kim Bizim bu durumıunuza en kılerin hizmetir.de kullanılaoaSı sa zamanda olumlu bir çflzüm hususunda açıkiama yapmala yolu bulunmasım bu haksızlıknnı beklivoruz. lan yaratanların kamuoyuna Bfitent SAYGIN yansıtılmasını saysılanmla rica Kadıkö» ederim. HASAN BURAN Bu gelişme teorisinin ve bu teo rinin büyük tekellerin çıkarlarına uygun olarak uygulaması sonuçlarının, gelişmemiş ülkeleri nerelere kadar getirdiği gözler önündedir. Mutlu bir azınhğın, zengin ken daha zengin hâle gelişiyle ya tırımlar değil, lüks tüketim harcamalan alabildiğine artmıştır. Bu, talep bünyesini tüketim ve lüks tüketim harcamaları yönünde geliştirmiştir. Mutlu azınlık, tutunabilmek için bazı tüketim harcamalannı ve alışkanlıklannı orta tabakalara da kaydırmış, böy lece fonlar lüks konut, otomobil. elektrikle işleyen tüketim mallan ve lüks giyim yönünde gelişmiştir. Buralarda fonlar israf edilince, yurdun doğal kaynak ve zenginliklerinden yararlanmak, temel endüstrileri kurmak gibi önemli OtŞ 7ABİBI OLAY Ulusu temsil eden parlamenterlerl ulusa tanıtıyor Sosyalist parti tartışmaları OLAT'da Ünlü ve güçlü kalemler OLAY'da yazıyorlar lç ve dış siyasal yorumlan OLAY'da izleyinıt BU HAFTA StZ DE BİR O L A I ALINIZ (Cumhuriyet 1395) OrhanTÜZÜN Saat H.30 19.30 Samatya Cad No: 400 TEL» 21 15 SS 4 ilk Serinin 2. Kitabı MEIİH CEYDET ANDAY fasikül çıktıl 18.FA8İKÜLLE 3.CİLTTAMAMLANDI. Boyilerinizden isteyinizi VENI' 23 HER KÎTA^ÇIDA BULUNUR arfml: CA6DAS TİTUULB1 CaflBİoftto ftdkBVl Sokak S a 3911 Cumhuriyet 1398 100 Sayfa lOüra ,Genel dağıtım BATEŞ (Batea Reklâm: 30) 1391 ANSİKLOPEDİSİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle