16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET 15 Şubat 1974 e, IrkçıTurancı bir öğrend topluluğu, Ankara'da gösterilere başlamıştı; bu gösterıleı özellikle Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi içinde yoğunlaşmış ve eylem, öğretmenlerin, özeuikle de o zamanki Kektör Profesör Kansu'nun dövülmesine dek varmıştı. Mahkemeye verJen öğrenciler arasmda Rektörü döven hiç kimsenin bulunamaması üzerine Profesör Kansu'nun, «Yoksa ben düş mü gördüm!» dediğini aıuatmışlardı. Evet, kişi düşünde de dayak yiyebilir. ama düşte yenilen dayakla. gerçekte venilen dayak arasmda yine de büyük bir aynm olması gerekir; düşte yenilen dayağm izi, aoısı kalmaz, yalmzca heyecanı yaşanır kısa bir süre daha. o kadâr. Ama düşle gerçeğin birbirine bunca kanşması, yaşamımızda önii kolayca ahnamayacak tersliklere yol açabilır ki, konunun üzerinde önemle durulacak ysnı budur. Nitekim ılkel kabileler insanları arasır.da bunun ömekleri bol bol buiunmuştur; adam düşüt;de komşusunun onu öldürmeye kalktığım görmüş aeğil mi, uyanır uyanmaz doğnı gidiD, düşüne giıen o komşuyu terrüzleyiveriyor. Demek, insanoğlu düşle gerçeği birbirinden ayıracak uynarlık düzevine varmasa idi, bu terslikler sürüp gidecekti. Bütün sorun, us'un değerine verilen öneme ba£lıdır. Gel gör ki, şu son ışkence oluylarının, hem lşkence görenler, hem işkence yaptıranlarca, aynntılan ile ortaya dökülnıesı üzenne karşımıza çıkan durum, us'un değemi. us'a baglı insan ilişkilerini alt iist etmekıe fc.lmıyor, giderek gözlemlenebilir ve us'a yansır fiziksel olaylarm bile nerdeyse küşümle. hem de eskı Küşümcülük Okulu filozoflarını bile şaşırtacak der.li küşümle karşılanması gerekecegı anlayışına dek vanyor. Bir işkence olayından felsefeye geçilebileceğini kırk yıl düşünsek bulamazdık. Bakın, eski Sıkıyönetim Komutanı, yapnan iskenrelerin çeşidi üzerinde örneklerıyle vtrdığı bilgilere şu felsefi sorunu eklemış: «İşkence izafidir,. Jar ve goröilete AKROSTİŞ ve İZAFİYET Melih Cevdet ANDAY diyor. îzafiyet kuramı, bilindiği gıbi, özellikle iinstein'in ortaya attıgı bir görüstür ki, bizde «bağıntılı», «göreli» terimleriyle anlatırr.ını bulur. Saltık (mutlak) kavramuun karşıtı olan göreli ve parça bilgi. îmdi, adam kalkmış, cBen ışkence düm,» diyor, biz de ona, «Hayır, bunu olarak söyliyemezsin, işkence görelı bir ramdır, saltık değildir» diyoruz «Sana işkence olan, bana göre işkence değildir.» görKesin kavgöre Ahmet Vefik Paşa'nın, Molie>e'den dilimlze uyarladığı «Zor Nikâhı» adlı nyunda böyle bir küşümcü filozof vardır, evlenmeK içm kendisine akıl danışmağa gelen komsusunun, sözleri bir yana, varlığını bile kabul etmeye yanaşmaz da, «Ben iştibah ederim teberri ederim, el yunarım» diye sallantılı kalır hep ve adamı deliye çevirir. Biz de, karşımıza geiip, işkence gördüğünü söyleyene. «Ben iştiban ederim» mi diyeceğiz Profesör Kansu, uğradığı saldırılann düş olup olmadığından kuşkuya düşmüştü, şimdi ise işkence görenler. onunkinden daha güç. daha içinden çıkılmaz bir duruma düşmüşlerdir: «Acaba bana yapılan işkence mi ıdi. değil miydi?» Düpedüz maddi bir olayın, bir felsefe sorunu ve tartışması durumuna sokulması, acaba toplumumuzun kültürce ilerlediğini mi, yoksa tümden ilkel topluluklara dönüştüğünü mü gösterir? tş bununla da bitmiyor. Yine bu işkence olaylan dolayısiyle konu, edebıyata. siire hem de şiirin en ince uçlanna doğru uzantılar gösteriyor. Dünyada gelmiş geçmiş işkence olaylarında görülmeyen bir örnek: İşkence gören dostum, ünlü yazar llhan Selçuk. bu yüzden akrostis yazmağa dek vardırmış işi. Kendisinin jiire meraklı olduğunu bilmezdim. Gazetemizde ayrıntıları ile okumuşunuzdur, gözleri bağh, ayaklan prangalı, elleri kelepçeli olarak sorguya çekildikten sonra, hücresine bırakılao soru kâğıtlarına verdiği yanıtlarda, birbinni izleyen her tümcenin sondan ikinci sözcüğünün baş harfleri yukardan asağı dizildiğinde, ortaya şu tümce çıkmaktadır: «İşkence altındayım • Bu tümceyi oluşturan sözcükler de şunlar: «İflâsı şaibe. katil, endişe, normal, ceza, ezmek, anayasa, lüzumlu, topluluğu, ıstırap. ne. aagınıklığı Atatürkçülükte, yorumlamak, ihtıyaç, mesele.» CICISı ÎJzgürlük ne sihirli kavram! II Bir derin nefes çekesi geliyor ir.sanm; ve özgüriük " k ı l c a l damarlara dek yayılıp kana karıştıktan sonra dumanını havaya üflemek; yükselen mavi halkaları neşeyle izleyip: Yaşasın özgüriük! diye bağırası geliyor insanın. Ya da eline alıp ku§ gibi okşamak, okşamak; sonra pencereyi açıp koyvermek... Sevinçli bir kanat çıpmasıyla göğa yükselirken, sesin yettiği kadar: Yaşasın özgüriük! diye bağırası geliyor insanın. Demir kapılar açılınca sokaklara fırlamak, kaldırımlarda ötekine berikine çarparak dolaşmak, sonra hiç tanımadığı birini yoldan çevirıp elini sıkarken: Yaşasın öigürlü'.c! diye bağırası geliyor insanın. Ya da edebiyat yapmayı bir yana bırakıp, okurların karşısına ciddi bir stıratla ç:karak: Bu mu özgüriük? diye sorası geliyor insanın. Evet, bu mu özgüriük? Namık Kemal: Ne efsunkâr imişsin ah ey didarı hürrîyet Esiri aşkın olduk gerçi kurtulduk esaretten.. derken eski adıyla hürriyete, yeni adıyla özgürlüğe ozanca bir yaklaşım sağlamıştı. Ama ne denli ozanca görülse, bu dizelerin yorumu bizi bir gerçeğe yaklaçtırabilir. Nice uğraşla, nice eylemle, nice çabayla, nice devrimle yakalar gibi olduğumuz özgürlüğün her seferinde elimizden uçup gitmesi nedendir? Özgüriük masallardaki Anks kuçu g;bi bir şey midir ki. elimize alınca yitiveriyor? Hiç kuşkusuz özgürlüğe scmut açıdan bir yaklaşımla özgür lüğün ne demek olduğunu anlayabiliriz. Bu somut yaklaçımda göreceğimiz şudur: Çağlar boyu özgüriük kavramı değismiştir. Eski çağlarda kölejiğin zincirlerini kırmaktı özgüriük, Ortaçağ'da zalim feodallere karşı savunuldu özgüriük, ve baldıııçıplaklar Fransız devrimiyle insan haklannı soylulann elinden zorla aldılar. Çağımızda ise emekçiler özgüriük ıçin savaşıyorlar. Bugün Türkiye'de çağdaş özgürlüğü sağlama çabası vardır. Önce yasalarda özgürlüğü sağlamak, sonra da kâğıt üzerinde sağlanan özgürlükleri foplum yaşamında güvenceye almak yaşadığımız dönemin büyük sorunudur. Özgürlüğü somut biçimde tanımlayınM artık özgüriük ne kuş olur. ne duman, ne de füsunuyla etkiler bizieri. Özgüriük artık emekçinin özgür yaşamı için gerekli aıaçların sağlanması olur çıkar. Çünkü bugün Türkiye'de sermaye smıfının özgürlüğü vardır, emekçi sınıfm özgürlüğü yoktur. Ve bu gerçeğin ispatıanması kolaydır: Ceza Kanunundaki 142'nci madde bir sınıfın tahakkümünü bir başka sınıf üstünde kurmaya yönelen kişinin hapsedilmesini öngörür. Şimdiye dek ülkemizde 142'nci maddeye dayanılarak emekçi sınıfının tahakkümünü sermaye sınıfı üzerinde kurmaya çalışıyor diye nice yazar, nice çizer, nice aydın, nice vatandaş cezaevine yollanmış, özgürlüğünden yoksun kalmıştır. Ama sermaye sınıfından, Ticaret veya Sanayi Odalarından bir kişi bile yargıç önüne çağrılıp: Sen sermaye sınıfınm tahakkümünü işçi sınıfı üstünde kurmaya yönelmekle suçlusun.. denmemiştir. Demek ki ya» tek taraflı çalıştınlmıştır. Savcılar da sermaye sınıfı hesabma bir mantıkla olaylan değerlendirmişlerdir. Bugün Türkive'de sermayecinin özgürlüğü vardır, emekçmin özgürlüğü yoktur. Nasıl ki dün Türkiye'de padişahçının özgürlüğü vardı, cumhuriye'çinin özgürlüğü yoktu. Özgürlüğür bu biçimde somutlaştırılması, yeni Hükümetin gündemindeki konuyu da ortaya koyar. Çünkü 1973 seçimleriyle halk artık emekçinin özgürlüğünü prangahyan zincirleri kırmak özlemini helirtmiştir. Halk, çafdaş. özgürlüğü tadmak istiyor. Çağdaş özgüriük emekçinin özgür olduğu toplumlarda yürürlüğe girebilir. Salt sermayecinin özgürlüğünü demokrasi sayan toplum düzeni çok partlli de olsa örtülü faşizmin uygulamasıdır sözkonusu. Bunun içindir ki Parlamentoda faşizmin sözcüleri özgürlüğe karşı, demokrasinin sözcüleri özgürlüğün yanındadırlar. Türkiye'de cici demokrasinin başmdaki cici'yi, ya da sözde demokrasinin başmdaki sözde'yi, ancak emekçinin özgürlüğünü yasada ve yaşamda tam anlamında sağlayarak silebiliriz. «Sır Gibi Yad Et...» Akrostişi ansiklopedi şöyie lanımlıyor: • Dizelerinin ılk harfleri yan yana getirilince belirl* bir sözcük ortaya çıkarabıiectk biçımde ya zılmış koşuk.» Sonra da 1920 yıunda Behiye Sultan için yazılan ve dızelerin başındaki harfler birleştirilince eski yazı ile «Behiye» adı çıkan şu dörtlük örnek getiriliyor (Eskı yazıda Behiye adı ünlü kullanmadan vazıuLğı ıçin yeni harflerle yazılırsa bu akrostiş t&m olarak ortaya çıkmıyor): Ben bir gün ölürsem de ki bın derdimJ say da Her gün vurulan ruh için ölmek ne saadet Yad et beni gözyaşlan mahremsfc sarayda Hicranla içinden beni bir sır gıb! yaa et. Durum gerçekten karmaşık. Önceki hükümetin başkanı, işkence yapıldığına i'ışıtin savlara verdiği yanıtta, üstelik incelemelere dayandıgını da belirterek, böyle bir şey olmadığını söyledi. Eski Sıkıyönetim Komutanı ise, işkencenin «izali» olduğunda diretiyor. Yoksa kendilerine işkence uygulandığını söyleyenler düş görmüş olmasmlar? Yoksa İlhan Selçuk. o akr rostişi, sevgilisinden işkence gö düSü için mi kaleme aldı? Öte yandan yeni hükümet, çıkanlacak af yasası ile geçmişin örtülecegini ileri sürüyor. Kimler için af? Toplurn, işkence görmeden, yalmzca bir akrostiş yazdığı için, ünlü yazar İlhan Selçuk'u mu bağışlıyor votsa: «İştibah Ederim..» En yüksek yetkili kamu görevüst, ı....encenin izafiliğine bir örnek olarak şu olayı anlatmaktadır: «Sanık bir albayı sorgu sırssmda almışlar karşılanna, masaya içki koymuslar. konuştuğu sürece vermışler içkiyi. Simdı bakalım olaya. Bu bir işkence midir?» Evet, insamn «dâvet» diyecefi bile geliyor. Gerçi yetkili bunun işkence olduğunu kabul etmektedir. Ama hiç de inandıncı değii bu tutumu. Sorguya çekilen albayın içkj düşkünü olduğu söylendiğıne göre. belki bır yamım diye de düşünülebılir bu içki ikramı. Görüyor musunuz, «izafiliK» kuramı nasıl da tanıtlanıyor! GERÇEK EĞİTİM REFORMU Ziya ARIKAN iUı Eğitim gücü, öteki bütür. toplum kurumlannın çalışmalarını düzenler, onları daha verimli ve daha yararlı olmaya yöneltir. Bu anlayışla ulusun ve ülkenin kalkınmasını Milli Eğitimden beklemek gerektiği ileri sürulebilir ya da ilke olarak Milli Eğitimin görevi, ülkenin kalkınmasıdır diyebiliriz. Milli Eğitime böylesine tam bir inançla bağlanınca ilkir» bu kurumun çağm koşullarına uygun biçimde yenileştirılmesi, gerçek bir reforma eriştirilmesi söz konu^u olacaktır. Ülkücü bir tutumla ülkenin yönetim sorumluluğıınu üstüne alan yeni karma hükümet, kamuoyıınun yıllardır beklediği reform derulen aydınlığın hemen doğmasını sağlamak ister sanırız. Milli Eğitim alanında gerçek reformun başanlması, büyük bir güçlüğün yenilmesi, çok yönlü karmaçık sosyal bir sorunun çözümlenmesi demektir; bunun için irlenecek tek sağlam volun bilimsel yöntem olduğu su götürmez. Milli Eğitimimizin amacı bilimsel yöntemle saptandıktan sonra. bu amaca ters düşen bozuk durumu ortadan kaldırmak olana^ına kavuşabiüriz. Tilrk Milli Eğitiminin amacı, yurttaşı istek ve yeteneklerl doğrultusurıda çağın bilim düzeyine enştirmek, toplum ihtiyaçlarına bilinçli ve olumlu nitelikte katkıda bulunacak biçimde beceri ve moral kazandırmaktır. Bu amacı açıklamak için üzerinde biraz duralım: Bütün çabamızın yurttaşın istek ve yeteneklerine sosyal bir değer kazandırmak olduğuna göre, bu istek ve yeteneklerin normal gelişnjesini besle.nme ve sağlık koşullarına bağlamak zorundayıi. Çdcuk, doğuAıia <okul çağı jatasında geçen zaman içinde gereto ana • babaoın igtreksa. divletin sistemli sağlık ve eğitim kontrolü altında tutulmalıdır. Milli Eğitim Keformunda bu ilk hazırlığı zorunlu görüyoruz. Türk yurttaşı çağınm bilim ya da teknik düzeyine nasıl yükselecektir? Bu soru kısaca şöyle karşılanmalıdır: Programlar, araç gereçler, özellikle bunları uygulama, kullanma görevi yapan yönetim ve öğretim elemanları aracılığıyle.. Programlar akademik ve teknik alanlarda öçrencilerin, aklın gerçekçi ölçüsüne dayalı düşünme, araştırma, bulma, yapma, uygulama, eleştirme eğilimlerine açık bir biçim ve kapsamda, yeniden düzenlenmelidir. Araç gereçler eğitimde her yıl artan fonksiyonlarıyle sürekli önem kazamyor. Radyo, sinema, televizyon v.b. eğitim hizmetlerinde gerekli materyaller arasında sayılmaktadır. İlk, orta, yüksek öğrenim basamaklarında laboratuvar ve atölyeleri donatan klasik araç gereçlerin yanısıra öğretim tekniğinin bu modern araçlarını bulundurmadan gerçek Mıllı Eğitim Reformu beklenilen sonuca varabilir mi? Gelelim yönetim ve öğretim elemanlanna: Yasalar, yönetmelikler, progTamlar, emirler bu görevlileri bağlar. Şımdıki durumda yönetim ve öğretim görevlileri genellıkle ışıne donük ama yorgun, kuskün, verimsiz, kimileri de ışlerıne değıl, çıkarlarına dönük görünüyor. Onlan bu olumsuz duruma ıten nedenler. kabarık çizgileriyle. güvensizlik, ilgisizlik ve geçım sıkmtısıdır. Oysaki Milli Eğitim görevlileri de her yurttaş gıbı toplumdan güven, ilgi ve rahat ya^ama koşullarının saglanmasım bekler; bu onların doğal hakkıdır. Öyleyse işleyen, yaygınlaşma tehlikesi de baş gösteren bu yara en uygun, en kesm biçimde sarılmah ki hak yerini bulsun; yönetimi entrıka çıkar kaynağı durumuna sokanlann canına ot tıkansın... Darguı kiiskün tipier yerini coşkulu ülkücü meslek adamlarına bıraksın. Hizmet aşkını yitirmiş tembellikten kurtulamamış ya da bencillik hırsıru yenemiyen bir kadro ile gerçek reform yapılamaz. Olsa olsa bugünkü kargaşalık sürdürülüp gider. Yirminci yüzyılda devlet çarkını, moral gücü yüksek uzmanlar döndürecektir. Evet, ancak bu nitelikte bir omojen pörevlüer kadrosu ile toplumun sürekli olarak değişea. durmadan gelişen ihtiyaçlanna olumlu katkıda bulunacak, milli hayata güven ve huzur kazandıracak becerikli yurttaşlar yetiştirilebilir. Millî eğitim alanında gerçek reformu uygulayacak uzmanlarm büjTik önemine parmak basmakla yetinemeyiz. Reformım başanlması için ortam hazırlamak zorunluğu da var. Bu da demckratik yönetimin can daman denebilecek özgür düşünce. sos>al adalet, fırsat eşitliğidir. Özgür düşünce kavramı, düşüncenin smırlanmaması, düşünenin karşısına engelleyici yasak bölgeler çıkarılmaması demektir. Bu anlayışm kapısını açacak, Atatürk'ün ulusumuza armağan bıraktığı tek anahtar olan laviklik, rahatça kullanılmak ister. Yurtta rahat temelli düzenin kurulması, korunması kısaca tüm yurdun bu arada bütün \urttaşlann kalkmması için maddî, manevî sorjmlulukların ortaklaşa bölüşülmesi ne kadar gerekse. elde ed'iecek verimiı. dağılımmı sosyal adalet ve fırsat eşitliği ilkeliîrini bozmadan sağlamak da öylesine gereklidir. Başka türlü davranış reformu yozlaştınr. Programda Tarımsal Altyapı Hizmetleri ırsal alanda ekonomik yapı büyük ölçüde tarıma dayalıdır. Kırsal kalkınmanın amacı, kırsal alanda tarımsal üretimin sadece nitelik ve nicelik yönünden arttırılması değü, aynı zamanda kırsal toplumun yaşama düzeyinin de yükseltilmesidir. Bu yazıda, kırsal kalkınmada büyük yeri olan tarımsal alt yapı hizmetlerinin hükümet programındaki durumu eleştirüecektir. K M HÜKÜMET PROGRAMINDAKİ «KIRSAL ALANDA HİZMET VE SANAYİ GELİŞMESÎ ÎLE BUNA İLİŞKİN FÎZİKSEL DÜZENLEME»Yİ DE İÇEREN YÖNTEM, ÜLKE KOŞULLARINA UYGUNDUR Prof. Dr. Ali BALABAN Ankara Ziraat Fak. Kültürteknik Kürsüsü ni zamanda sanayinin kırsal alana götürulmesinin de bir önkoşuludur. 73.713 km., başka söyleyişle tüm gereksinmenin 't> 45.5'idir. Prog ramda, kırsal alandaki yol sorununun çözümlenmesi, «özellik le zıraî ve sınaî ürünlerimizin pazarlanmasına ağirlık verilecektir. biçiminde yer almıştır. Çağdaş toplumun suya olan gereksinmesi her geçen gün bıraz daha artmaktadır. Kırsal toplumlarda işletme odağındaki çeşitli faaliyetler, kırsal sanayinin gelişmesi ve bitki yetişme döneminde doğal yağışlarla karşüanamayan açığın kapatılmasında su zorunlu bir öğedır. Ülkemizde güvenle kullanılabilecek yıllık su potansiyeli 88 milyar metreküp dolayındadır. O>sa günümüzde anılan degerin ancak °,J 13.4'ünden yararlanılmaktadır. Ülkemizde tarı Kırsal Kentler Ülkemizde, 74 bin dolayındaki scleneksel yerleşme birimini kapsayan kırsal alandaki yaşama koşulları, belirli bir kertede sosyal ve ekonomik hizmet birimlerinin nicelik ve niteliği ile bunlann alan içerisindeki fiziksel dağıhmına bağlıdır. Kırsal yerleşme deseni geleneksel olan ülkelerde yeterli hizmet geliştirilmesinde çoğunlukla benimsenen yaklaşım, soruna daha kapsamh bakılması, kırsal alanda köyün ayn birimler halinde değil, '}ir kırsal odak (merkez) etrafında kümelenen köyler biçiminde e!e almmasıdır. Anılan yerleşme deseninde kırsal hizmet odaklannın kendilerinden belclenilen işlevleri yerine getirebilmeleri ve tarım dışında da ek gelir sağlanabilmesi kırsal sanayinin bu odaklarda toplanmasını zorunlu kılar. Kırsal kent olarak da adlandırılabilen hizmet odaklannın belli başlı nitelikleri, fiziksel bir birim olarak bağımsız olması, etki alanının gereksindiği tarımsal ve toplumsal hizmetlere sahip olması, tarımsal ürün lerin çeşitli aşamalarda işlervmesi ve değerlendirilmesi olar.a ğının bulunması ve öbür sanayi dallarınm gelişmesine elverisli olmasıdır. Yerleşme düzenlemesinde hizmet odakları (kırsal kent) geliştirme jaklaşımınm bir nedeni de, kalkınma için gerekli her düzeydeki uğraşman (profesyonel) elemanm yaşammı kırsal alanda kurmasının sağlanmasıdır. Devlet Planlama Teşkilâtı'nm yaptığı bir çalışmaya göre. Türkiye'de kırsal hizmetler 5000 dolaymda kırsal odakta toplanabilir. Hükümet prograratnın «Köylerimiz çevresinde yeni iş ve kazanç imkânlarının açılması, çağdaş uygarlık nimetlerinin yeterli sağlık ve eğitim kurumlariyle ve her türlü kamu hizmetleriyle buralara ulaşılması, nüfusun büyük merkezlerde yoğunlaşmasınm önlenmesi amaçlanna uygun olarak demokratik bir anlayış içerisinde köykentlerin kurulması yoluna gidilecektir» ilkesini >ukarıda belirtilen anlamda anlıyor ve yerinde buluyoruz. Programda, «Tarımda üretimden tüketime kadar bütün faaliyet alanlarında ekonomik gelişme gereklerinin yerine getirilmesi ve gelişme nimetlerinin coğ rafi dengeye ve sosyal adalete uygun olarak dağıtılmasmı sağlama amacı ile yoğun tarım uygulamasrnı yaygmlaştıracak ve hızlandıracak» önemli tedbirler getirümiş olmasını olumlu karşılamaktayız. Öte yandan olağan sözlüklerde bile tarunın, bitkisel ve hayvansal ürünlerin üretimi ve bu ürünlerin çeşitli aşamalarda değerlendirilmesi çabası olarak tanımlandığı ve hayvancılığın da en az bitkisel üretim kadar tarımsal faaliyet olduğu bilimsel bir gerçektir. Bu nedenle Tanm Bakanhğı'run adının «GıdaTarım ve Hayvancılık» Bakanlığına dönüştürülmesi ancak, hayvancılığı tanmdan ayırmaktan çok, programda bu soruna verilen ağırlığı yansıtmış olmanın lyi niyeti ile bağdaştırılalabilir. Kırsal alan kalkınmasmda asal öğelerden birisi, verimlilik. istihdam ve yaşama düzeyine önemli ölçüde etki yapan alt yapı yatınmlannın gerçekleştirilmesidir. öte yandan yol, su, elektrik ve çeşitli kırsal yapılar ay mm hava koşullarına bağlı olduğu bilinen bir gerçektir. Buna karşm sulanabilir nitelikteki arazimizin ancak °o 23'ü sulanabilmektedir. öte yandan sulama ile birim alandan elde edi len üretimin kuru tarıma göre 34 kat arttırılabileceği de bir gerçektir. O nedenle programda su kaynaklanmızın sulama yönünden geliştirilmesine ve özel likle kuraklıktan büyuk zarar gören bölgelerımizdeki sulama alanlarınin büyütülmesine yeter li ağirlık verilmiş olmasını yerin de bulmaktayu. Yeterli içme ve kullanma suyu sağlanmasının kır toplumumuzun yaşama düzeyi, sağlık koşulları ve tarım üretimi açısmdan büyük önemi vardır. Günümüzde kırsal yerleşim birimlerimizin •• 60.7 / sinde içme ve kullanma suyu yeterli, "0 18.3'ünde yetersiz ve °'o 21'inde ise içme ve kullanma suyu bulunmamaktadır. Programda özellikle son yıllarda kurakhğm ve su darlığmm büyük ölçüde et kin olduğu Güneydoğu Anadolu Bölgesi Köyleri ve benzer durum daki yörelerin su gereksinmelerinin sağlanması için gerekli tedbir lerin hızla alınacağmın belirtilme si olumlu bir tutumdÜK '' Yol, Su Bir ülkede kırsal yerleşmenin dağılımı, yeterli düzeyde kırsal yol ağının gerçekleştirilmesini zorunlu kılar. Kırsal alanda yoldan beklenen asal işlev köy, tarım arazisi ve farklı büyüklük lerdeki hizmet odaklan arasmda daha etkili ve hızlı bir ulaşım olanağının yaratılmasıdır. Türkiye'de kırsal alanda yeterli bir ulaşım sağlanması için gereksinilen yol uzunluğu 162.055 km dir. 1973 yılma kadar 62.730 km. stabilize kaplamah yol, 23.587 km. de ham yol yapılmıştır. Yapılması gerekli yol uzunluğu Umudumuz Tarımda elektrik enerjisi tüke timi bir bakıma köy kaikınmasında ulaşılan düzeyin bir ölçütü olarak kullanılabilir. Bu nedenle dünyanın çoğu ülkelerinde devlet ler kırsal alanın elektriklendiril mesine önemli ölçüde yatırım yap makladırlar. Kırsal alana elektrik götürmenin asal ereği, elektrik enerjisinin tarımsal faaliyetlere uygulanmasıdır. Tarımda elektrik enerjisi tarımsal işlerin yoğunlaş tırılmasmda, soğutma, depolama ve hayvancılık faaliyetlerinde önemli bir üretim etmenidir. Günü müzde köylerimizin ancak °,o 9'u elektrik enerjisine kavuşrurulabil miştir. Bugün için 28 milyon hek tarı bulan tarım arazimizde 100 kwh/ha enerji tüketimi amaç ah nırsa, ülkemiz tarımırun yıllık elektrik enerjisi gereksinmesi 2.8 milyar kwh dolayında olacaktır. Tarımımızda anılan değerin ancak °o 2'si tüketilebilmektedir. Programda, elektrik enerjisinin kırsal alana götürülmesine ilişkin samut bir önleme (tedbire) rastlan mamıştır. Umudumuz, programda. ki «Alt yapı hizmetlerinde bölgelerarası dengesizliğin giderilmesine önem verilecektir» tümcesinde bu önemli sorunun da kapsanmı? olmasıdır. Sonuç olarak Hükümet programında, kırsal alanda hizmet ve sa nayi gelişmesi ile buna ilişkin fiziksel düzenlemeyi de içeren yön. temi ülke koşullarına uygun bul duğumuzu; yoğun tarım uygulama sı ve kırsal alanda tarım sanayi bütünleşmesinin bir önkoşulu biçiminde nitelenebilen alt yapı ya tırımlarma yeterli ağırhğın veril miş olmasını olumlu karşüadığımı zı belirtmek isteriz. Ökuyucu Mektupları SSK ile Sağlık İş arasındaki toplu sözleşmenin sonuçları::: Genel MUdUrlü£U va 1971 yılından ben devam eden Sağlıkîş Sendikası arasındaki Toplu Sözleşme nihayet tona erdirilmiş, ancak sonuçlar Sağukİş Sendikasına bağlı lşçilerl sevindirememiştir. Aşafıda birkaç madde halin pılan brüt •• 25 oranındaki / de özetlediğim neticeler husu zammm ilk aylıklardan tamasunda, gerek S.S.K. Genel Mü mını kestirmeyip, mağdur dudürlüğünün. gerekse Sağlıkİş ruma düşen işçilertni düşüneSendikasının vereceği cevaplar rek taksitle kestiremez miydi? merakla beklenmektedir. Şöy5 Yapılan Driit % 25 oraleki: nındaki zam, 1971 yıltnda alı1 S.S.K. Genel Müdürlüğü nan ayiıklar üzerinden saptanırken, ödenecek olan e/o 25 ve Sağlıkİş Sendikası arasında yapılan toplu sözleşme netice farklannm ödenmesinde niçin sendikaya üye oluş tarihi nasinde 1.1.1974 tarihi muteber zan itibara alınmaktadır? olmak üzere bu sendikanm Gerek işçiler. gerekse kanmüyeleri işçi kapsamına ahnmışoyu bu hususlarda cevap bekUr. lemektedir. 2 Bu işçilere brüt Va 25 (Bir oknyncu) oramnda zam yapılmıştır. An• cak yapılan bu brüt "/a 25 oranındaki zam işçilerin 31.12.1973 SSK Hastanesinde tarihi sonundaki ücretleri üzerinden hesaplanmamış, toplu Faturalı Ödeme sözleşme tarihi olan 1971 yılınSSK îstanbul Hastanesi perda aldıklan ücretler üzerinden soneline toplu sözleşme gereyapılmıştır. Bir misâlle izah eğı verilmesi gereken giyim yar dersek, 1973 yılı sonuna kadar dımı, ne acıdır ki fatura karbrüt maaşı 750 TL.'sı alan bir şılığında ödenmiştir. Bu bir işçinin maaşı 1971 senesinde sosyal yardımdır. O parayı aldığı brüt 600 TL.'sına düşübaşka yerde de kullanabilirrülmü» ve bu maaşın üzerine dik. Nice zaruri geçim ihtitoplu sözleşme ile tesbit edilen yacımız hafiflemiş olurdu. Bu brüt °o 25 oranındaki zam ilâ/ parayı alabilmek için ne çeşit ve edilerek tekrar brüt 750 TL. faturalara başvuranlar oldusına çıkanlmıştır. Yani 1.1.974 ğunu bir söylentl olarak duyu tarihinden itibaren bu işçinin maaşı, eski maaşı olan 750 TL. yoruz. Eğer bu, Sendikamızın hatası ise. Başhekimlik daha sı olmuş, yapılan brüt »0 25 , ' makul bir anlayış gösterebioranındaki zammm hiç bir lirdı. Şimdi bazı mağazalar fonksiyonu olmamıştır. Yani verdikleri faturaların karşılıbir elle verilen, bir elle alıngında alışverişe zorluyormuş mıştır. Bu arada henüz ödenpersoneli. Yazık. memiş olup, ödeneceği söylenmekte olan "/• 25 oranındaki SSK Istanbnl maaş farklannm, o işçinin senHastanesi Personeli dikaya üye olduğu tarih nazan itibare aluıarak ödeneceği sapİSTANBUL tanmıştır. Ayrıca Sağlıkîş Sendikası, üyelerine birşeyler kazandırmış gibi hareket ederek, yapılan brüt •» 25 oranındaki zammm / ilkinin tamammı işçilerin ilk aylıklanndan kestirmiştir ve sendika aidatını •• 100 oranm/ da arttırmıştır. 1 Anayasamıza aykın düsen Ocret indirimleri neye istinaden yapılmıştır? 2 Sağhkîş Sendikası ücretlerin 1971 yılı nazan itibara alınarak düşünülmesinde ne gibi tutum takınmıştır? 3 Sağlıkîş Sendikası, bu zamana kadar üyeleri adma ücret düşürülmesi neticesi niÇin Danıştay'a başvurmamıştır? 4 Sağlıkîş Sendikası, ya m Iç Hastalıkları Uzmanı almacaktır îstanbul Üniversitesi Medıko Sosyal Merkezinde açık bulunan 2 adet 5. derece uzman hekım kadrosuna 2 İç Hastalıklan uzmanı ahnacaktır. İsteklilerin 26 Şubat 1974 tarihine kadar fiş doldurmak Uzere bir fotoğraf ve nüfus örneği ile RektörlüSe müracaatlan (Fatilı Horhor Caddesi No: 150). (Basın 11236) 1304 j| Bayındırlık Bakanlığından 432^00. lira muhammen bedelll ve geçieı temmatı 21.050. lira olan bir adet baskı makinası satiu aıınması işi kapalı zarf usulüyle ihaleye konulmuştur îhale 2R.2.1974 Salı günü saat lü.3u'da B3kannk binası içindeki Malzeme Müdürlügünde yapılacaktır. fcu 15e ait şartnameler de aynı yerden temin edilebılir îsteklılerin, Ticaret veya Sanayi üdası ya cla esnal belgelerini dış zarfa koymak suretiyle ve şartnamt esasları dahilinde hazırlayacaklan teklif mektuplarmı ır,alenin yapılacağı gün, saat 9.30'a kadar Satmalma K^mısyonu Haşkanlığına makbuz mukabili teslim eımeierı ve postadaki gecikmslerin kabul edilmeyeceğı ilân olunuı. (Basın: A. 5810) 1305 MEVLtD Yokluğuna hiçbir zaman alışamayacağımız eşsız ınsan I Baymdırlık Bakanlığından Grnp No. Cinsi ve I. nüktarı Mnharamtn bedeli TL. Geçici teminatı TL II. 2 adet ozalit plan kopya makinası, 2 adet fotokopi makınası 1 adet otomatik kâğıt katlama makinası AfİF ERDEMİR 190.000,370.000, 10.750, 18.550, Yukanda cinsl, miktan, keşif bedeli ve geçici teminatları yazılı olan 2 grup malzeme, bir şartname dahilinde fakat herbiri ayn bir ihale mevzuu olmak üzere kapalı zarf usulüyle eksütmeye konulmuştur. Talipler, ihale konusu 2 grup malzemenin birine veya hepsine iştirak edebilirler. İhale 26/2/1974 Salı günü saat 15'de Bakanlık binası içinde Malzeme MüdCrlüğünde kapalı zarf usulüyle yapılacaktır Bu Işs ait şartnameler aynı yerden temin edilir. İsteklilerin Ticaret veya Sanayl Odası ya da esnaf beU gelerinin dış tarfa koyulmak suretiyle ve şartnamede belirtilen esaslar dahilinde hazırlanacak tekllf mektuplannın ihale saatinden bir saat öncesıne kadar ihalenin yapılacağı yerdekı Komisyon Başkanlığına makbuı mukabili verilmesi ve postadaki gecikmelerin kabul edilmiyereSİ tlân olunur. (Basın A. 5809) 1306;* Mutlu TürkAküleri •• ., Oz Malımzdır Basın Organizasyon: 74.39/1299 aramızdan ayrılışınm birinci yılı nedeniyle 16 Şubat 1974 Curaartesi günü (yarınj Teşvikiye Camii Şerifinde ikindi namazmı müteakip merhumun aziz ruhu için değerli duahan ve mevlidhanlar H. Âdem Erim, H. Halil İbrahim Çanakkaleli, H. Fevzi Mısırr H. Eşref Akhisarlı ve H. Yusuf Gebzeli'nin iştirakiyle Kuranı KGrinı ve Mevlidi Şerif okunacaktır, Akrabalarımıza, dostlarimıza ve din kardeşlerimize duyururuz. AİLESİ (Cumhuriyet 1313) Imar Kanununun 16. maddesine göre istemiş olduğum (Kısmi iskânımı) 2 senedenberi Belediye Encümeni vermemektedir. Imar ve îskân Bakanhğmın verilmesi hakkmda en son gelen yazısı da dosyanın üzerinde ekli olmasına rağmen yine onaylanmamaktadır. Makamınızra dosyamm tetkik edilerek. iskânımın bir an ev\el verilmesini rica ederim. Saygılarımla. Dosya numaram: 20098 Musa AK BELEDİYE REİSİNE AÇIK MEKTUP Odamızın 20'nci Genel Kurul toplantısı 23/$ubat/1974 Cumartesi günü saat 14.30'da başlayaeak ve evvelce ilân edilen gündeme göre 24/Şubat/1974 Pazar akşamına kadar devam edecektir. Sayın üyelerimize duyurulur YÖNETİM KURÜLU ^ (Cumhuriyet 1317)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle