25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CÜMHURİYET 16 Kasım 1974 ATlSMAU, 5ATA5.MALI /UlkOTUfLUMUN FıKiMEMttfTuTTıJ. PöNÜ^Tü^AVAîr , SAVAS. DAHUAfcl 6Aİ.LADI." ı^ÎN A«AMI2İ5Kk f|tAJUUWfr'. t 6ÖKuFAK«rfKptHrifüî ABDULCA ES DAĞLAR KRALI Yazan: Edmond About Kral derin dertn iç çektikten sonra sözünü sürdürdü: • Görüyorsunuz değü mi, bütün işlerimı ve tasanlanmı size açık açık anlatıyorum. Bu benim hiç bir zaman vazgeçemiye cegim bir eski alışkanhktır. Ben bütün ömrütnce açık havada yaşamakla kalmadım. Aynı zamanda her işimi gün ışığında yaptım. Bi zim mesleğimiz gizlice yapıldığı zaman, utanç verici bir şey olur. Ne saklanıyorum, ne de bir şeyimi saklıyorum. Çünkü kimseden korkum yok. Gazetelerde izlendiğimi okudugunuzda emin olun ki, bu parlamenter bir var&ayımdan başka bir şey degildir. Herkes benim nerede olduğumu bilir. Ne bakanlardan korkanm, ne ordudan, ne de mahkemelerden. Bakanlar gayet iyi bilirler ki bir tek hareketimle hükümeti değiştirebilirim. Ordu benc^n yanadır. adama ihtiyacım oldıığunda bana ihtiyatlan o sağlar. Ondan ödünç asker alır, ona yetişmiş subay veririm. Yargıç efendilere gelince: Onlar kendileri nakkındaki düşün celerimi gayet iyi bilirler. Onlara saygı duymam. Sadece acırım. Yoksul ve az maaş alan bu adamlarm namuslu olmalan beklenemez. Bir kısmını besler, bir kismını giydiririm. Ya şamım boyu çok az yargıç sallandırdım. Görüyorsunuz ki, yargıçlara iyilık eden bir kişiyim. Babacan bir tavırla bana gögü, gözlerimiıin önünde uzanan dağlan ve denizi gösterdi. «İşte bütün bunlar benimdir. Krallıkta soluk alan her şey, korfcu, dostluk ya da hayranlık dolayısiyle bana boyun egmektedir. Çok gözyaşı döktürdüm. Ama ülkede oglunun Hacı Etavros'a benzemesini istemeyecek bir tek ana yoktur. Bir gün gelecek sizin gıbi bilim doktorları benim öykümü yazacaklar, Ege nin bütün adaları benim doğum yerim olmak şerefinin kendilerine ait olduğunu kanıtlayabilmek için birbirleriyle tartışacaklar. Resim lerim Atos dagından alınan kutsal tasvirlerle birlikte ülkenin tüm evlerini ve Kulübelerini süsleyecek. O zaman gerçek birer prens ola cak olan kızımın torunları, Dağlar Kralı büyük dedelerinden ' gururla sözedecekler.» Belki de benim Alman saflığıma güleceksiniz, ama itiraf etmeliyim krahn bu duygulu nutku beni de etkiledi. Adamın suçluluğu içindeki büyüklüğüne hayranlık duydum. O zamana dek, böylesine muhteşeın bir iblisle karşılaşmamıştım. Ayın sonunda kafamı kesecek olan bu şeytan bende saygı uyandırıyordu Bü jük eğlence aleminin ortasmda bir heykel gibi hareketsiz dur&n yüzü sanki Kaderin değişmez maskesiydi. Kendimi tutamadım ve mırıldandım: Evet siz gerçekten bir kraısınız. Öyle ya, madem ki düçmanlarım arasın da biie beni pohpohlayanlar var. Ben gerçek bir kralım, kendinizi savunmayın, duyguları insanların yüzlerinden okumakta ustayımdır. Bu sabah bana darağacında görmek istediğiniz biri gibi bakıyordunuz. Madem ki açık konuşmamı istiycrsunuz, söyleyeyim: Bir an kötü düiüncelere kapüdım. Benden hiç de makul olmayan bir fidye istediniz. İmkânı olan bu kadonlardan yüz bin Irank ahn bu olağandır ve sizin mesleğinizin eylemleri içine girer. 'una hiç bir şeyl PORTEKlZİN BAHÇELERİ KALABAL1K, «LÎBERDADE., LİBERDADE,,» DÎYE BAĞIRARAK GEÇÎYORDU... SAAT 13 İLE II ARASINDA yonlarca kendi özgurlükleri ken dı bagımsızlıkları içinde yaşayan kızılderilileri «Hıristiyan olmadıklan ve çırılçıplak dolaştıkları için, önce ırzlarına zorla geçip sonra öldürenler» bunlarm ataları mı ıdi? . Şu en arkada gideni, yoksulun yoksulu PortekizliyB o öldürmelerin hiç bir yaran dokunmamış anlasılan. Liberdade, liberdade. özgiirlük sözcüğünün anlamı hemen her ülkede başka bir yüklulük taşır. Kısacası; Fransa'daki özgürlükle, Mozambik'teki özgürlük kavramı aynı degildir. Eş değerde degildir. Başka başka şeylerdir. Aç midelerin istedıgi özgürlük çogu kez ögle ve akşarn yemekleriyle noktalanır. Tok karmların özgürlügü başka özlemlerle doludur. Liberdade... Liberdade!... Yürüyüp geçtiler. Siz bir otel odasından sabah dokuz buçuk sularında siyasal bir toplantıyı yarı çıplak izliyorsanız belli bir eziklik duymamanıza olanak yoktur. Duyarsınız. • Giyinip iniyoruz aşağıya. Otelin yanında soguk meyva «uları satan güzel bir yerde kahvaltı ediyoruz. Otellerde kahvaitı etmek sıkmtüıdır. Benim gıbi çok acemi bir Lizborüu için yapılacak en iyi şey çevreye oak maktır. Batayorum. Afrikalılarla iyicene kanşmışlar. Kapkara gözler ve oldukça koyu deriler, k&raderililere özgü kalçaları kıvıra kıvıra yürümeler... Durmadan yerlere tükürüyorlar. Kadıru erkeji, kızı oglanı, çoluğu çocugu. Sokak satıcıları yaya kaldırımlannın diplenni tutmuşlar. Saat, kart. küçük yon tular, akla gelebilecek daha bir yığın öteberi, hepsini satıyorlar. Tıpkı bizdeki gibi. Gelişigüzel dolanıyoruz. Elimde kentin haritası, arabaya bmmek kesinlikle yasak. Beş bin kiiometre yoldan sonra, arabam olduğunu bile unutmak istiyorum. Yo rulunca tramvaya, otobüse yani benim kullanmadığım her nangi bir şeye bineriz. Daha yüz metre gittik gitmedik, yan sokaklardan birinden kırk elli kişilik bir kalabalık yeki nip çıktı. Ellerinde «Mao»nun resimleri. «Liberdade... Liberdade...» Gençten bir kadın kâğıtlar dagıtıyor. Bir tane alıyorum. Tam o sırada sakallı bir başka adam j^anaşıyor. Bir an balnşıyoruz. Mao'yu mu övecek?. Hayır!.. Satıhk Isviçre saatleri varmış, çok gizli bir şey gösterir gibi avucunda şöyle gösteriyor... «Liberdade... Liberdade!..» Çığlık çığlığa. Bir yerlere dogru yürüyüp gittiler. Biz de yürüyoruz. Duvarlar «bildirişlerle» dolu. Vivao (yaşasın). Aklıma bir film geliyor. Bır Güney Amerika filmi. Ak badanalı bir duvar. Genç bir adam duvara yazı yazıyor: «Yaşasm özg'irlük» tam yazıyı bitirirken, makineli tüfekle öldürüyoriar genci. Bu kez öldürenler başlıyor yazmaya duvara: «Yaşasm eşıtlık». Onlar da tam yazıyı bitirirken iki kişi geliyor tabanca ile vuruyorlar orüarı. Başlıyorlar onlar yazmaya: «Yaşasın bizim ulusumuz» tam yazı biterken bir papaz çıkıyor ortaya, elinde ıncı]i okuyarak geliyor, yalnız İsıcilin yaprakları arasında çırılçıplak sevişen bir kadınla bir arkek var. Yaklaşıyor. Bir bıçakla oteki iki adamı öldürüveriyor. Oldürdüklerinin elinden aldıgı fırçayla, önceki yazıları bozup başlıyor yazmaya: «Yaşasın din» tam yazısını bitirirken, bir baldırı çıplak çıkıyor ortaya, bir iple bogup öldürüyor papazı ve o yazıyor: «Yaşasın anarşi.» Bu sırada, genelevde bir kadınla al takke ver külâh olan subayın biri lırlıyor. elinde tabancası öldürüyor anarşisti, alıyor fırçayı eline daha önce yazılmışlarm hepsini silerek, «Yaşasın MilitarizmM konduruyor duvara... Surüp gidvyor öykü... Neden anımsattı bu olaylar bu öyküyü bana?.. Bilemiyorum... Ama anımsattı işte! • Portekiz dili Ispanyolcayı yakından andırıyor. Ayn bir dil ama. Porto lehçesinin gelişmesiyle bugünkü Portekizce çıkmış ortaya. Büyük bir çogunlugu din olarak katolikligi seçmiş. Kilise büyük bir güç. Avrupa'da en çok insan göçü olan ülke Porteitizdir. Önceleri Güney Amerika'ya olan bu göç, şimdilerde Fransa ve Almanya'ya yönelmiş. Yıilık göç yüz bin dolaylarında. Avrupa'da, çocukların en çok ve en kolay öldüğü ülke de Portekizdir. İlk yıllarda büyük bir kurnazlıkla bütçeyi denk düşüren Salazar çocuk ölümünü bir tiirlü önleyememiştir. Tuhaf bir benzerlik var. Bizimle Portekiz arasında. Çin denızlerinden Güney Amerikaya kadar gemi oynatmış bir ülkenin, sömürgeci bir ülkenin halkı hanı nerede ise, sömürdüğü ülkeiers yalcın bir yoksulluk içinde. Os manlı Imparatorluğu yıkılıp gıttikten sonra, yop yoksul kalan Anadolu gibi... Gerçi Osmanlı Nevzaî ÜSTÜN Çeviren: Ali Sirmen 22 olmayan benden onbeşbin frank ıstemenizi ka bul etmek dogrusu pek aklm aıacafcı şey degil Oysa herşey öylesine basit fc; Ülkemlze gelen bütün yabancılar zengindir. Çünkil seyahat oldukça pahalıdır. Sİ7. kendi hesabınıza gezmediğinizi söylüyorsunuz. Buna inanıyorum. Ama sizi buraya gönderenler hiç defilse, sizin için yılda üç dört bin îrank harcıycrlar. Eğer bu harcamayı yapıyorlarsa bir bildikleri, bir çıkarlan var demektir. Çünkü hiçbir çey karşılıksız yapılmaz. Demek ki, siz onlsrm gözünde altmış ile seksen bin frans arasında bir sermayesiniz. Öyleyse sizi onbeşbin îranka geri almakla kârlı çıkarlar. Ama bana para veren kuruluşun öyle fazladan verecek parası yok. Sermayeleri de yok, yalnız yılhk gelirlerinden karşılıyorlar giderlerini. Bitki bahçesinin bütçesi her yıl Senato taraiından oylanarak saptanır, gelırleri kısıtlıdtr. Böyle bir durumu aa daha önceden görmemiş olmalarını doğal Kârşılamak gerek. Bilmem size nasıl anlat«am... Görüyorum ki anlayamayacaksınız. Peki ya anlasam ne olacak? Sanıyor musunuz ki, sözümü geri alıp, tükürdü*ümü yalayacağım. Sözlerim kanundur OnlaTa saygı gösterilmesini ıstiyorum, neışeyden önce benim kendi söylediklerimi çignememem gerek. Hatah olmak hakkım var Ama zayıf olamam. Adaletsizliklerim başkaiar.na »arar verir. Ama zayıflık gösterdigim zaman bundan kendim zarar görürüm. Eğer benim yufka yürekli, y» da sözünü geri alan biri olduğum duyulursa, tutsaklanm bana ödeyecek para aramak yerine, beni yumuşatacak dualara başvururlar. Ben, kararlılıkla, alicenaplığın karışımı olan Avrupalı haydutlardan değilim. Onlar, gereksiz yere hainlik eder, tedbirsiz spekülasyonlara girişir, mazur göriilemeyecek yumuşaklıklar gösterir ve sonunda darağacını boylarlar. Tanıklar önünde size ya onbeşbin frank fidye vereceğinizi, ya da kellenizin gideceğini söyledim. Şimdi ne yaparsamz yapın. Ne şekilde olursa olsun parayı ödemek zorundasınız. Dinleyin, 1854'de sevgili Fotinim yaşında iki kızı ölüme mahkurn ettim. Kendilerini öldürmemem için paçalanma yapışıp yalvardılar ve haykmşlan, bir baba olarak kalbimi parçaladı. Onlan öldüren Vasil, işi bir türlü bitiremiyordu. Çocugun elleri titriyordu. Bununla birlikte kararımdan dönmedim. Çünkü fidye ödenmemişti. Şimdi bütün bunlardan sonra sizi parayı almadan bırakacağımı mi sanıyorsunuz? Sizi karşılıksız serbest bıraktığım öğrenilirse, o gencecik kızları öldürmüş olmam neye yarar? Hiç bir şey söylemeden başımı eğdim. Bin kere haklıydım. Ama ihtiyar cellâdın acımasız mantığına karşı ne söyleyebilırdim ki. Kral sır tıma dostça vurarak beni daldığım acı düşüncelerden uyandırdı. Hadi hadi, biraz cesaret dostum. Ölümü çok kez sizden çok daha yakından gördüm ve işte karşınızda sapasağlam duruyorum. Bağımsızlık savaşı sırasında, İbrahim Paşa beni altı Mısırlı'ya kurşuna dizdirdi. (Devamı v«r) YAŞAM DLRLR. tirdiğini sanan bir ev kadınm* benzernektedir. ORADA Bir ytşMm mı belirra Bir damla kan mı Belirsiz yerlerden oralardan aku Yoksa bir (tökrüzii mü Atefle çoğaltılnuş Bulutlar mı geçen Ölülerle dolu. N.Ü. Işık neredeyse duvarı delip geçecek. Kapalı perdelerin, kapalı pancurlann ardındakı ışığı görür gibiyim. Her yer kapalı ama yine de ışığm o olağanüstü giicünü duyuyorum. Önce perdeleri sonra da pancurlan açıyorum. Gürültü. ışık v e sıcak Uçü birden doluyor odaya. Dur durak dinlemez bir doluş bu. Gürültü büyüyo.r. Çoğalarak büyüyor. Işığı ve sıcağı bastırırcasına büyüyor. «Liberdade!.. Liberdade!..» Çeşitli kılıklarda insanlar, giy silerınden belli olmuyor hangi »ınıftan oldukları. Çok iyi giyinmişlerın yanında dökülenler d« var. Aydın, memur, öğrenci, işçi, küçük esnaf, büjük esnaf hep bir arada. Şimdilik bir aradalar. Belli bir amaçta ortaklar, yaşamm tümünde değil. Bir süre sonra aynlırlar ve başlarlar birbirlerine karşı yürümeye.. Doğal olanı da budur, bu mudur? Bir yerlere doğru yürüyorlar. Suçlamak için yazmıyorum. AkJıma geliyor. Güney Amerika kıyılarındaki yüzbinlerca mil împaratorlugunun hiç bir zaman somürgeleri olmamıştı, ama o kadar genis topraklann içinde en bakımsızı yürüyüşe bajıaaıgı topraklardı. Böyle bir benzerlik işte. Portekiz «ömürgelerirvi »ömürmemiş mi, sömürmüş; üstelik de iliklerine kadar sömürmüş. ülusal bir sömürüden çok, tipik sınıfsal bir sömürüdür bu. Krallar, kilise, zenginler ve generaller. Portekiz'de, özellikle Lizbon'da büyük, kocaman ya pılar göriirsünüz. Kuleler, kiliseler görürsünüz Büyük bahçeli saraylar görürsünüz. Sömürünün sonuçları işte bunlardır veı bunların içinde gefiirilmiş olan yaşam. Eski Portekiz yönetiailerinin somürü alftnındaki sorumsuzluklan, plansızhklarl ötelci somürgen devletleri bile kızd'ırmıştır. Ingilizler, Portekizlüer için ilkel somürgen ler demişlerdir. Ingiliz lmparatorluğu somürülerini sanayileşmeye aktarırken, sömürünün yöntemlerinl değiştirirken Portekizliler soymakla yetinmişler dir. Portekiz halkı, kocasının hırsızlığından haberi olmayan ve kendinden çalınarüan da yi Boşalan sokaklar Bir yol üstü kahvesine oturduk. Toparlak şişelerin ıçindeki soğuk meyva sulanndan lçiyoruz. İki yanımız ağaçhk. Yer ler aklı karalı taslarla, küçücuk taşlarla mozayik gibi döşervmiş. Çiçek resimleri, insaa resimleri, hayvan resimleri... Sanki kocaman bir duvarı yere yatırmışlar gibi. Saat bire geliyor. Birden ortalık boşalmay» b»ş ladı. İnsanlar çekiliyorlar. Oto mobiller azaldı. Otobüsler, tram vaylar azalcfı. Gizli bir el kenti boşaltıyor gibiydi. Gerçekten de boşlattı. Tek tük gezinenlfr de yabancılar. Döşleri bağırları açık, tuhaf giysileri içinde gezginciler. Yaşam bir yerde durdu. Dükkânların birçoğu kapanmaya başladı. Otele dönmekten başka çıkar yol yok. Korkunç bir cıcak. Karnımu «cıkmıyor. Susuyoruz durmadan. Şimdi artık saat beşe iltıy» kadar, ne Spinola, ne toplantı, (Devamı Sa. Tde) MALKOCOĞLU yazan veçizen:Ayhan BAŞOĞLU BANYA LUKA'NIN TOPLARI BOND BACACMIÇISİ SE.VOİUM '8AU S YODA 8IBAK £ NE OİUYOB SAKA? A/t.'Sf N p SÖ>L£ ftANA DOCTORlAC TİFFANY JONES KSNDT9VU BfB ZAMANUUZ.NASIl tüU GARTH HI67
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle