24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Iran Şahı Rıza Pehlevi NEW TORK Amerikanin ün lü ekonomi dergısi «Fortune»a göre, ıllkesinı on yıl gibi kısa bir süre içınde, bugün Batı Almanya'nın sahıp olduğu güce sahıp bir Pers İmparatorluğuna donuştünne tutlcusu, tran Şahı Muhammed Riza Pehlevi'nin parlak nutuklar vermesine yol açmaktaysa da. halk önünde olmadığı zaman kendısı bıle bu projenin büyüklüğü karşısında endişeye kapılmakta ve başarıya ulaşıp ulaşamayacağmı düşünmektedir. Yardımcılannm bır kısmı ise Şah'in «Şahane planlarının» çocukça ve gerçekçılıkten bütünüyle uzak olduğu göriişündedır. Amerika'da iş çevreleri için yayımlanan «Fortune» dergısı, çok büyük bir petrol gelirine sahip olan Iranın 55 yaşındakı yönetıcısinın smır tarumayan ıhtirasını 12 sayfalık resimli tnr İran yazısma konu yapmıştır. Şahın verdıği bir mülâkata ve İnuı. daki çeşitli kişılerle yapılmış konuşmalara dayanarak hazırlanan yazıda özetle şu noktalara değinilmektedir: Şah'in, İran'ı "Pers İmparatorluğuna,, dönüştürme planları "Çocukça hayaller,, olarak niteleniyor «Şah bir süre önce parlamentoya, iktısadı kalkınma için bugünkli harcamaları iki katına çikararak 69 milyar dolar, f966 tnılyar TL.) sarfedeceğıni bildırmiştir. Daha sonra da generallerıne, petrol fıyatlanndakı artışlardan sonra petrol gelırıyle dolup taşmakta olan hazineden par^. çekerek en iyı cıns sılâhlar satin almalannı emretmiştir. Petrol ihracında tran haletı, Suudi Arabıstan'dan sonra ikincı durumdadır ve bu yıl dev'etın petrol gelırının dört mıslıne çıkarak 23 milyar dolara (322 mılyar TLjna) yükseleceği bilinmektedır. İran Şahı, Batılı ülkelerin uzun bir gerileme dönemine gir mış olduklarına, Batı ulkelerinde gevşek yönetlm yüzünden halkın gittikçe daha çok para isteyip daha az çalıştığına, bu durumun da demokratik hükümetleri baltaladığır.a inanmakta dır. Bu yöneticiye göre Batılılar için rahat ve kolay bir hayatı mümkün kılan unsurlardan biri de sanayi ülkelerinin îran petrollerinı ucuza kapatmaları olmustur. büyük ordu haline gelecektir. Amacının Basra Körfezinden petrol akımını hıçbir kuvvetın durduramaması olduğunu belirten Şah, komşularır.ın bu du rumdan huzursuzluk duymaları karşisında ülkesınin en buyük düşmanı Irak'ın da Moskova'dan silâh almakta oluşuna işaret etmektedir. Şah yoksul ülkelere ıktisadi yardımda bulunulacağım vaadet mışse de petrolden sağlanan mil yarlann büyük kısmı İran'm sınai ve teknolojik kalkınmasına aynlmaktadır. Şah, büyük kısmı okuma, yazma bilmeyen ve kırlıfc bölgelerde yasayan 1ran halkını on yıl içinde Batı Almanya'nın bugünkü gücilne sahip bir sanayi toplumu haline getirme amacında olduğunu belirtmektedir.» Şahın ülkesinde köprüler, karayollan ve baraılar yaptığım, kişı başma düşen yıllık geliri yaklaşık olarak 800 dolara (11. 200 TL.) çıkarmayı başardığını kavdeden «Fortune» daha sonra Şahın kimliği açıklanmayan bır yardımcısının şu sözlerine yer vermektedir: «Bu olanlar çocukça ve gerceklikten bütünüyle uzaktır. Sefîl durumdakı köylerimıze. hatta başkentımız Tahran'ın sokaklanna bır bakın. Böyle saçma şeylerden soz etmeden yapacak çok basit ışler var ki, söz gelısı 65.000 köyümüzdeki her öğrenciye günde bir bardak süt dağıtmak, geniş çapta süt tozu ithal edilmesine rağmen bugün süt Urünlerl dahnda kapasitemızın dısındadır.» Enflasyon ve rüşvet Dergıye »öre Ptftroı gelırınin küçük bır kısmından Iranlı ışçj ler de vararlanabıımektevse de ışçilerin elindekı oaranm artması bir vandan da enflasvonun yılda % 2025 nıza ulaşmasıns hizmet etmiştir. «Fortune» iran Imparatorluğundam volsuziuklar ve rüşvet konusunda ıse sun ları sovlemeK'edır <Ortado*u ülkelennde ıs görmek büvuk ölçtıde rusvet vermeye davanmaktadır. Ancak bu jlavın tran'dak. çapı karşısında ınsan .^aşırmaktadır. Bir Amerikalı banker bu konuda şunları sovledı: «Asva'mn hıç bır verınde devlet me murlarına bu kadar cok rusvet İran Silâhlı Kurvetleri îran Şahın:n en ihtiraslı plan larından biri de Iraparatorluk Silâhlı Kuvvetlenni dünyanın en müthiş gücü haline getırmek tir. Pehlevi'ye göre, tran Silâhh Kuvvetleri bes yıl ıçinde dün yanın nükleer güce sahip olmayan ülkeleri arasında beşincl vermek gerekmıyor.» 55 yasında ve Düvük bir telâş ıçınde olan Sjan ortafrı nalıne gel dıgı Batı Alman Krupc Celik Fımasının da otesınae Batüı ül keıerde genıs vatınmlarda bulunmak nıvetindp ılduğunu söy lemektedır «Fortune» Şanın neıer vapabileceeı konusunda şu vargıva var maktadır: «Yüksek oetrol tîvat îannın da varaımıvla Sahın iran'ı Kavda deâer modern bır ekoromıve sanıp jrta eüçte bir aevlet haline eetıımesı mümkün dür Tabn yeni bır Pers Imparatorlııgu tçın, vuzvıüarca geç kalmmıştır iran'm Ortadogu'nun Batı Almanvası nahne gelmesi ıçın ıse teknoloji ve eğıtım açısından vakıt. en asağı bır kaç kusak erkendir.» (a.a.) IKI TV PROGRAMI VE BIR TV FILMİ Geçen hafta TRT Televizyonunda gösterüen «Soylu Yabani» adh belgesel fılmın müstehcen olduğu Adalet Bakanı tarafınd'an ılenye sıirulerek, sorusturma açılması için Ankara Savcılığına emir verıldi. Olay, TRT'nin her yönden gelen eleştirilerle didik dıdik edildigi bir ddneme rastlamıştır. Mikrofon ve ekran arka«ındakı sorunlar da bu eleştirilerle halkoyuna sunuluyor. Bunda TRT'nin de rolü yok değü. Son haftalar içinde gerçekten öyle yollara ba=vuruldu, öyle rfavranışlara yer verıldi ki, bunlann elestirilmemesı ve üzerinde durulmaması olanaksızdı. Fakat bu arada şoyle bir soru ortaya çıktı: Halkın gözlerinin önundeki programları değerlendırmek dururken, ekranın arkasında olup bitenleri de ıncelemeye ve eleştırmeye ne gerek var? Ecer mikrofon ve ekran arkasında olup bitenler halkla ılgili konuları da kapsıyorsa, ornoğın halkın odediği vergilerin sorumsuzca harcandığı ileriye surülüyorsa, elbette bu gibi noktaların üzerınde durulmasından ve sorumluların eleştirilmesınden kaçınılamaz. Fakat eğer kulaktan dolma bılgilerle dedikodu biçıminde eleştıriler yapılır ve görüntulerde birtakim sapıklıklar aranırra, TRT'nın. ıçmdeki gerçek sorunlara da bir çözüm getirilemez. Örneğin, bundan ıkı uç hafta önce bazı gazetelerde bir yetkilinin mektubu yer aldı. Bu mektupta, yanılmıyorsak 77 milyonluk bir yolsuzluktan soz ediliyordu. Daha sonra aynı yetkilinin bır başka rnektubu da basıldı. Ama bu kez 77 milyonluk yolsuzluğa ait tek bir kelime bile yoktu. Böyle bır yolsuzluk yapılmış mıdır' Yok^a yapılmamış mıdır? Yapılmışsa, nıçin ikinci mektupta ustü kapamyor? Yapılmamışsa, ortada olmavan bır nokta birinci mektupta na^ıl ileriye surülebılıyor? 14 ekim 1974 tarihli yazımızda, kendine yoneltılen suçlamalar karşısında TRT'nin inandmcı yollara basvurarak pavunma yapmasınm gereği üzerinde durmustuk. Şimdi de TRT'yi eleştirmek istevenlerin mand.rıcı olmalan gerektığini belirtmeden geçmeyelim. TRT'de ço7Üm bekleyen yürlerce meslekl sorun dururken, bunlann üzerme gidilmesı verıne, dikkatleri dağıtan ve derindekı aksaklıklara erişilmesini engellejen davranışlard'an kaçınılmalıdır. Şimdi tüm dünya televizyonlarında gösterüen «Soylu Yabani» adlı film de ilgilileri bir süre oyalayacak. Brezilya'da, Amazon «vahşileri«nin ylrmlnci yüzyıldaki çıplaklığını gösteren bu filmdekı ınsanları acaba tanıyor muyuz? Onlar Brezilya 1500 yıiında Portekizliler tarafından kesfedildiği günlerde de çırılçıplaktılar. tngiltere'de 1965 yıiında basılmış olan «Portekiz Gezileri 14981633» adlı kitabın 41 . 59 sayılı sayfalanndan b u gerçeği çıkarabilirsinız. Beyaz insanın uygarlıgı bu «vahşi» kızıld'erililere 1500 yılından berı en kuçük sosyal ya da ekonomik bir gelışme getirmemiştır. Andre Gunder Frank adh yazarın «Kapitalizm ve Lâtin Amerika'da Gerikalmışlık» adlı kitabına bakarsanız, bumın nedenini beyaz adamın yalnız kendı ekonomik çıkarını duşünm»kten başka bır amaç gütmemesınde bulursunuz. Filmde gordCğumüz çıplaklar, yuzvıllarca balta gırmemiş ormanlarda kaderlerine terk edilmiş bir şekilde yaşamışlardır. Ama üzerinde oturdukları topraklar beyazlann gözunde değer kazanınca, Brezilya'da kitle cinayetlerı ba>;ladı Beyazlar bu toprakların zen<;inliklerinden yararlanmak için çıplak vahşilerı uçaklarla bombalayarak ortadan kaldırıyorlardı. Filmde Amazon böl^esini de gordük. Amazon bölgesi tarıma en elverislı topraklan kapsar. Bugün bu bolgede oturan çıplaklar giderek azalıyorlar Amazon bölgesi. ozellikle Amazon nehrinın ağzı, aynı zamanda da buyük endüstrilerın kurultfuğu bir yerdir. Bugun buradakı endü'trilerin yuzde 6O'ı yabancı beyazlann elindedir. Çırılçıplak dolasan «vahşiler» buralarda sigortasız isçi bile olamamaktadırlar Üstelık Brezilya'da 1970 yıiında çıkarılan bır yasa ile çıplak ve vahşi kızılderilı'.erln toprak fahıbi olmalan da onlenmiş bulunuyor tste şimdi Turk savcılan bu ko«ullar altır.da yaşavan insanlann goruntulerınde «mü^tehcenlik» bulunup bulunmadığını arayacak. TRT'nin geçen hafta yayımladıgı. Amazon yerlilerinın yasamını go«teren bu film yukardaki bilgiyi yeterınce vrrmedı elbette. Ama avnı TRT Televı^yonu Tiırkiye'de, Çukurova bolge«ınde, Amazon yerlilerı gıbı çesıtli haklsrdan yoksun bırakılmış kadın pamuk toplayıcılarının sorunlarını Jile getırdi Onlar da sosyal Mahmut T. ONGÖREN haklardan, uygarlıktan ve hatta «bir tane portakaldar.» bile yoksun çalışıyorlar. Gelecekte ne olacaklarını bildıklen yok A n » hıç olmazsa dertlerini, umutsuzluklannı ve uğradıkları haksızlığı ekranda dile getirıyorlar Yıllardan berı TRT Televizyonunda boyle bir program yoktu Işte televızyonun gorevı budur. Ezılenlerin, haksızlığa uğrayanların ve yıllardan b e n ıhmal edilenlenn durumlarını halkoyuna sunmak, bilmeyene öğretmek ve bilene de gerekem yapması için anımsatmak.. «Kadınlarımız» adlı TV programının hazırlayıcılan Suheylâ Tezel ile Atillâ Arsoy'u kutlarken, yönetıcilere de bu gıbı programlan daha geç bir saatte, herkesin ızle\cbılcceğı bır zamanda vavımlamanın çok büvük yararları oiabileceğıni soylemek ısteriz. Ünal Kipeli ile Hüseyın Kanyılmaz'ın hazırladıkları pazartesı günlerı saat 20.30'rfa yayımlanan «Saz ile Söz İle» adlı programın ise daha erken bır <aate alınması gerektığinı düşünenler çıkabıl:r. Çunku Anadolu asıklarına yer veren bu başanlı programın ancak daha erken bır saatte kovlü vatandaşlarımıza erişebıleceğı ıleri sürulecekür. Oysa «Saz ile Söz ile». Anadolu'nun ilginç, sıcak ve peşpeşe büyük bir beğenı üe sınılanmış göriintülerı sayesinde, kdyü kentliye getirmektedır Bu nedenle de onbes günde bır pazartesi gunlerı saat 20.30'dan daha uvgun bir zaman her halde dusünulemez. O!sa olsa her pazartesi bu programa yer verilmemesi kınanabılir. Halk arasında sevgi ve yakınlasma TV progTamları ile nasıl sağlanır? İşte «Saz ile Söz ile» bu soruyu ıçerisindekı dil, edebiyat, mu?ık ve bunlara zaman zaman son derece uyan çekicı grituntulerle en ba^arılı bir ^ekilde yanıtlıyor. Televizyorıumuzun bu amaçla hazırlanan, halka donuk DroEramları da yıllardan berı gereksındirdığl bır gerçektir. TRT yonetımındekı tum aksaklıklara ve ıçındekılerın ve dısındakilerin ı^teverek va da ı«temıyerek çıkardığı sorunlara karşın, en sonunda televizyonumuzıın sevilmesıne yol açabilecek programlar iste bunlardır. Acaba bu gıbı programların surekllhğine ınanabilir mıyiz? İnanmak istiyoruz. Spor programı hayal kırıklığı yarattı TRT'nin, Pazardan Pszartesije aldığı spor programlan, spor severler arasında hayal kırıklıgı uyandırdı Kazanılan 24 saat ile maç filmlennin daha iyi değerlendinlmesı. haftanın olay yaratan maç, ya da anlarının da ha derinıne inılerek tartışılması. dünv'ada olup bıtenlere daha ıyı bir pencere açılması ümidınde olanlar. sunucusu bol, ama gösterdiği, tartıştığı şeylerı az bir programla Karşı karşıya kal dılar. Bu eleştırılerı nakleden Cumhuriyet muhabırınin, «omeğm. Fenerbahçe Ka>serı maçı onceki haftanın olayı ıdı. Kame ramanınız. Kaysen'nın ofsayt dı ye ıptâl edılen ve olayları başlatan golünü de yakalamıştı. Nıçın üzerinde durmadmız» şeklin dekı sorusunu, adının açıklanmaması kaydı ile bir program yetkihsı şoyle cevapladı: « Biz bi r saatlık bir program plânlamıştık. TV yetkılıleri bızi 35 dakıka ile kısıtlayınca şoke olduk. Bu süreye neyı koyabılirdık kı? Fenerbahçe'ye venlmeyen gole gelince. Pozısyonun ofsaytla ılgılı olmadığı fılm de açıkça bellıydı. Bunu tartişma konusu yapsak, hakemin Fenerbahçe'yi tuttuğu gibi bır hava ortaya çıkacaktı. İzmır'de oy nanan bir Fenerbahçe . Altay maçında, Altay'ın verilmeyen pe naltısını bu dedığmız gibi ıncelemıştık de, Faruk Ilgaz ve Babıâlı bızım ıçın yazmadık, demedik bırakmarruştı. TV'de Fenerbahçe'ye dokunan bır konuyu işlemek gibi bı r Don Kışotluğa artık niyetımız yok.» «Televizyonda Sinema» programlarımn sunuluşu Atillâ DORSAY «TV'de Sinema» programlan, kamuounya önemleriyle orantılı bır cıddiyetle sunulmuyor. Evet, burada önemden sözetmenin yendır, çünkü tıcari sinemalarda gösterüen bir film, o da ancai: aylar boyu vizyonda kaldıktan sonra en iyi bır tahminle bırkaç yüzbin seyirciye ulaşabılirken, TV'de gösterilen bır filmin, bir çırpıda milyonlarca (şimdılik 10 küsur milyon) kişiye ulaşma olanağı var. Bu, kuşkusuz, bu filmlerm seçimıni de, sunuluşunu da onemle ele almayı gerektiriyor. Filmlerin seçimı konusunda daha sonra konuşma hakımızı saklı tutarak, burada fılmlerin kamuoyuna sunuluşunda, aynntı gibi gözüken, ama aslında tum bir zıhniyetin ifadesi olduğu için önem taşıyan ve sinemaseverleri üzen eksıklik ve yanlışlardan sözletmek istıyoruz. TV, son aylarda gösterilerini sinemanın zaman zaman 40 küsur yıbn ötesıne uzanan eski örneklenne ayırıyor. Bazı seyirciler tarafından eleştirilen bu durum, aslında bızce gayet olağan ve gereklidir. Günün son filmlerini görmek isteyenler, dünyanın her tarafında olduğu gibi biraz zahmete girip sinemaya giderler. TV'nin eskilere, sinemanın klâsiklerine, unutulmamış oyunculara öncelik tanıması, ışleyişine daha uygun düşer. Ama seyircinin seyrettiği filmin sinema tanhindekı yeri, önemi, oyunculan, vs hakkında bilgi edinmek, hepsini bir tarafa bırakınız, filmin hangi yıl çevrildiğmi. kaç yıllık olduğunu bilmek hakkı değıl midir? Ama TV'de sinemanın bugünkü düzenınde, bu olanaksızdır TV'de Sinema'nın yerli yapımlara ayrılan bölümünde sinema danısman Mustafa Gürsel'in yönetmenlerle film öncesi yaptığı konuşmalar son derece gereklidir, yerındedir: Ama yabancı filmler ıçın birkaç kısa sozün, hiç olmazsa çevriliş yılımn bile söylenmemesi acabt. nasıl açıklanabilir? Geçen haitalarda gösterilen «Boşanmanın BedelıA bill of dıvorcement», 1932 yıiında çevrilmiş, tam 42 yıllık bır filmdi, Katharine Hepbum'un da sınemada ılk gorünmesiydi. Oysa bu ne söylendi, ne de gazetelere yollanan program broşüründe bıldirüdı. Böylece bir gazete filmin «15 yıllık bir film» olduğunu yazarken, diğerleri zaman belirtmediler ve seyircı, 40 yü öncesinm sinemasından bir örnek seyrettiğinin farkına bile varmadı. Oysa bunu bilmek, o filmin başka türlu değerlendirilmesıni sağlayabilirdi. Filmlerin sunuş eksikliği jranısıra, yukarda sdzünü ettığimiz ve basın için hazırlanan aylık programlarda sinema bölümlerındeki hatalar da yürekler acısıdır. Bu programlarda, filmlerin ne çevnliş tarihi, ne de özgün isimleri yazılmaktadır. Türkçe isimler ise, filmlerin Türkiye'de oynadıklan zaman konmuş olan isimleri arastırmak zahmetine girilmediği için, bazen özgün ismin çevirisi. bazen de gelişi güzel konmaktadır. örneğin. geçenlerde gösterilen ve Türkiye'de yıllar önce «Çıplak Ayakh Dansöz» olarak oynayan Rita Hayworth»un «Fire Down Below» filmi, nedendir bilınmez, «Aşicın Kanunu» olarak oynamıştır. Gazetedekı programa bakân sinemasever, belleğini yoklasın da, ne özgün adı. ne de bızde oynadıgı ad yazalı olan, Rita Hayworth'un «Aşkm Kanunu» fılminin hangi film olduğunu kesfetsin bakahm!. Ayni biçimde, programlarda oyuncu isimleri de janlış yazılmaktadır. Geçenlerde gösterilen ve çeşitli nedenlerden ötürü sinema tarihinın en klâsikleşmiş yapıtlanndan biri sayılan «Kazablanka» da, filmin oyunculan. gazetelere (dolayısıyla TV tarafından verilen programa) bakarsanız, Humpnrey Bogart ve Charles Boyer'dir. Oysa «Kazablanka»da yarım düzinejn aşkın ünlü oyuncu. örntğin İngrid Bergman, Paul Henrıed, Peter Lorre, Conrad Veidt, Claude Rains, Sidney Greenstreet, S. Z. Sakallı bulunmaktadır... Ama Charles Boyer yoktur!. Geçen cumartesi gösterilen «Genç, Gonüller»in oyunculan, söz konusu programa gbre Douglas Fairbanks ve Judy Gayr.er'dir. îstediğiniz kadar sinema merakhsı veya yazan olun, gelın de Judy Gayner, isimli oyuncuyu bulup çıkartın bakalım. Bu nedenle kimi gazete bunu olduğu gibi alırken, kimi de «bu herhalde Judy Garland olmalu deyip ismi öyle vermiştir. Oysa bu oyuncu. o devrin ünlü oyuncusu Janet Gaynor'dur. Baş erkek oyuncu ise, Douglas Fairbanks değJ (zira Fairbanks, filmin çevrildiği tarihte ölmüştü), sinemaseverlerin pek iyi bildiği üzere kendisi kadar ünlü olan oğlu Douglas Farbanks Jr.'dır. Ojamculara bu denli saygısı olan program hazırlayıcılan, elbette yönetmenler için de daha dikkatli olmak gereğini duymamaktadırlar. Örneğin birkaç hafta önce gösterilen ünlü «Piknik» filmınin yönetmen hanesinde hiç bilinmeyen. garip b:r ismin yazılı olduğunu gören sinemaseverler saşuxhlar. Oysa bu film, çokluk bilindiği gibi Joshua Logan'ın filmiydi. Filmi seyrederken ise, o bilinmeyen ismin filmin yapımcısına fyani prodüktörüne) ait olduğunu öğrendiler. Yapımcı ile yönetmeni ayırdedemiyen bır program broşüründen ve hazırlayıcılanndan kuşkusuz daha ciddi bir çaba beklemek de, gereksiz olmaktadır Aslında bütiin bunlar saşırtıcıdır, çiinkü T\"de sinema bölümünün başma Amerika'da sinema tahsil ettiği ve sinemaya aşina olduğu bilinen bir Mustafa Gürsel getirilmiştir, TRT'nin bünyesinde ise bu konuda uzman olan kisiler, örneğin Türkıye'de sinema yajsarlıgımn en eski ve usta kalemlerinden bir Semih Tuğrul vardır. Niye bu kişilerin bilgisinden yararlanümaz, gerek filmlerin 10 küsur müyon seyirciye geregi çibi tanıtılması, sevdırilmesi. gerekse basma, yönetmenı, oyuncusu, özgün :smi, çevriliş tarihi. varsa sinemasal önemi ile eksiksiz, yanlışsız bir jeneTik ve bilgi gönderilmez? Bu denli zor mudur bu iş? En klâsik birkaç sinema sözlüğüne, ansiklopedisine basvurup kısa bir araştırma yapacak bir kışi bulunamaz mı? Bunlan anlamanın olanağı yoktur. Biz, bütiin bu yanlışlann düzelmesini beklemektense, Cumhuriyet okurlan için her hafta oynayacak film lerin jenerik ve önemlerini önceden bu sütunda vermeyi düsündük. Umanz. TRT ilgilileri de ayni yola gecikmeden baş'vururlar... Haftadan Seçmeler «Bır olusun yenı değişıkliğinde ölçü. musikıde değisıkliğı alabilmesı kavrayabilmesidır Bugiin dinletmeğe yeltenılen musıki yuz ağartacak değerde olmaktan uzaktır. Ulusal ınce duy gulan, dusüncelen anl&tan \ijksek deyişler: sovlevışlelen toplamak. onları bırgün önce, geneı son musıki kurallarına göre. ışlemek gerekir. Ancak bu sayede Türk ulusal musilcısı yükselebılir. Evrensel musikıde yerını alabılır.» Bunlan 1 Kasım 1934 de Büyük Mıllet Meclısını açış konuşmasında Atatürk soylemış ve gereğinın yapılmasını da ılgılı bakana emretmiş. «Çok seslı müziğın Türkkiye'de yerleşms.sinı çağın ve çogulcu sanayi toplumuna geçişin doğal geregi olarak görmektevım Böyle bır evrimı, halkçılığa milliyetçıliğe aykın saymak yanlıştır. Çok seslı müzığe geçmek Dizım ıçın zorunludur. Halk muziğı ile çok seslı müzık arasında bır celışme aramak. nalkçı polıtıka ızlıyoruz dıye çok seslı müziği bır kenara atmak vanlıştır. Yerli KaynaKlardan yararlanan pop müzıkçilerının tek sesten çok sese geçişte yeni bır köprü olacağına ınanıyorum.» Bunu da Basbakan Ecei.it, 40 yıl sonra 1 Ekim 1974'de, Flarmonı dergisinın sorularına cevap verirken sövlemjş. Mustafa Gürsel 'Ocaktan sonra A vrupa filmleri de olacak, dedi GÜRSEL: «SANSÜRDEN GEÇMİŞ BİLE OLSA BÜYÜK KITLELERt RAHATSIZ EDECEK FtLMLERİ GÖSTERMtYORUZ» Televizyonun tüm film ışlerıni yönetmek üzere, ağustos ayınaa danışmanlığa atanan Mustafa Gursel, 1944 Istanbul doğumlu. Robert Kolej yüksek kısmını bıtırdi. tki kez Amerıka'ya egıtım ıçın gittı ve Tiyatro ve TeLevtzyon Yonetmenligi ve Sinema Yonetmenliği uzerine ıkı kez master, Hollywood'da profesyo nel sınemacüık yaptı ve fc.sa metrajlı filmler çevırdi. Çeşıt li ödüller aldı. Türkiye'de bir sii re gazetecilik yaptı. Bu arada Cumhuriyet'in Dış Haberler Ser visinde ve Associated Press'te ça lıştı. Mustafa Gürsel Cumhuriyet'în sorularına cevap verdi. SORU Televizyonun sinema için bir rakip olduğu görüsüjıe katüır mısııuz? CEVAP Tele\izyonun yayıra basladığı bütun ülkelerde sinema seyırcısı önce büjük çapıa azaldı. Ama sonra yavaş ya\a> eski sevıyesine ulaşmasa bıle to parlandı. Bır yandan televızyon uzerine ilk heves azalırken, bır yandan da, tıpkı tiyatro seyırcısı gıbı, sinema seyircisi ıe«ekkül ettı. Insanlar öncelerı ucuz bır boş vakıt değerlendırmesı ıçın gıttıklerı sinemayı, televızyondHn snnra daha da ciddiye alm3*a başladılar. Orneğın önceleri «Bu gece sinemaya gıdelim» denırken, TV'den sonra «Bu gece Pans'te Son Tango'ya gıdelim» demege başladılar. Öncelen artıstlenn adına bakarak film s*çenler. sinemayı ciddiye aünağa başladıktan sonra yönetmenın ae kımlığinı araştırmağa başladılar. Bunlarm sınema sanatının aleyhıne gelişmeler olduğu söylenemez. SORU Ya Tiirldye'de durum? CEVAP Türkiye için de durum farklı değil. Sinema seyırcısı başlangıçta azaldı. Ama :pıevızyon sayesinde giderek yerli fılm seyircisi artacaktır. Bugüne kadar Türk filmlerıne peşin hükümle adımlannı atmayanlar, televizyonda ıyı örneklen gorünce «Demek bızde de oluyorrnus>> diyip yerli filmlere de gi^meğe başlayacaklar. Bugüne kadar *.pagetti kovboylarının bıletlsrmı karaborsada satan sınemacıter, bundan böyle dısardan ço\ ıjn film getırmek zorunda kalaraklar. Şöyle dıyebılirız: Televızyon, sinema sanatının değil, sınemacımn rakibi olmustur. Onu lyıye, gıızele zorlayan bir rakip. SORU Geçen yıllara oranla. rv'nin gösterdiği filmlerde büyiik çelişme var. Genellikle be ğenüiyor. Nasıl izata edersiıu'? CEVAP Geçen yıllarda TV teklif yapan firmaların fümlennden seçermiş. Bu yı\ piyasayı genişlettik. Biz film aramağa îiktık. Elinde film olanlara gı^ tik, film fuarları. yabancı TV'ler ve filmcılerle ilişkiler kurduk. Daha büyük bir yığın ıçınden daha dikkatli seçim yaptık. Oc<ık ayından itibaren TV'de Avrupa kaynaklı filmler de yer alıııağa başlayınca kalite daha da iyıye gidecek. Amerikan filmlennin yanında, Fransız, îtalyan, Alman sinemasının ömeklerı de yer aıacak. Yerli filmlerde kaliteyı korumak içinse haftada bır oian gostenyi 15'te bıre ındırdık. Az ama öz gösterme çabasına gırdık. SORU tyi film, kaliteli rilm deıı kastınız ne, bu seçimi nasıi yapıyorsunuz? CEVAP Tabu sadece sübjektıf olçülerle değil. Yan bıUmsel dıyebilecegımu küçuk çapta aras tırmalar yaptık. Değerlı yönetmenlere, sinema eleştırmenlerıne anket formları gönderdık. Onlardan gelen cevaplar bıze ışık. tuttu. Televizyonun gerekürdiğı kurallar içinde Jcalmak şartı ile, bu cevaplan değerlendırırken, değişik sınema lürlennaen, degjşık oyuncu ve yönetmenlerden seçım yapmağa gayret ettik. SORU TV kuraUarından kasUnız? CEVAP Yönetmelikls beürli TV ılkelen var. Bunun dışına zaten kanunen çıkamayız. Gertel olarak, büyük kitleyı rahatsız edecek filmleri göstermiyoruz. Sı nemalarda gösterilmek için sausürden izin almış dahi olsa? SORU Kanuni sansür kurulundaıı geçen filmler, TV'de ikiııci bir sansürden geçiyor mu? CEVAP Evet.. Zaman zaman bu sansür kurulunun tolerans gösterdiği bazı sahnelerı uııım makasladığımız oluyor. Dediğım gibi hedef büyük kıtleyi rahatsı? etmemek. SORl Konu dışı ama. sırası gelmisken söz edeliın. Türk sinema sansürii hakkında ne dü şüniiyorsunuz? CEVAP Bugünkü sansür mevzuatı, TV'yi genellikle etkılemiyor. Ama konu sinema otunca, durum değişik. Yenı oaştan, ta temelden ele almmalı. SORU Trlevnyonda cnste> rilen bir film genellikle kaca mal oluyor? CEVAP Bir filmi orlalama 400 500 dolara alıyoruz. 8 ile 8 bin lira aras;. Tabii buna türk çeleştirme m?iraflan da ekienıyor. Bu benin görevim öışında olduğu için, beürli bir fikrım yok. SORU Geçen yıl çok ilgi ile izlencn bir «Beyaz Perdeıle Unutulmayanlan» programı vardı? CEVAP Bu yıl bütün tılrnlerı bu anlayış içinde seçmege çalıştık zaten. Ancak gelecei vıl ıçm bır projerruz var. Gecenin TV'si için düşünüyoruz. Başlan gıcından bugüne sinema tarüunı, bmekJen ile anlatan bir dizj planııyoruz. SORU Verü dizi filmler konusu var bir de? CEVAP Bir dela bizde adı yanlış kondu. Bir Sinekli Bakkal, bır Yaşar Yaşamaz, Karamazov Kardeşler dizı değıldır. Dizı olması için her haftanın bır bütünlüğü olması gerek. Kayna nalar bir dizdydı ömeğın. Biz Türk klasiklerinı planladık. İlk denemelerde eleştıriler olacaktır. Olmaüdır da. Şimdi Türk sinemasınm ustalan çalışıyorlar. Halit Refiğ Aşkı Memnu'yu 67 bölümlük bir film yapacak. Lütfı Akad Omer Seyfettın'den dört hikâye (Diyet, Pembe Incııi Kaftan, Topuz ve Ferman) hazırlıyor. Metin Erksan 6 değişik yazardan kısa hikâyelere ça lışıyor. Atıf Yılmaz Kıraıık Konak'ı 6 haftada sunacak. Bunlar fılm teknıği ile hazırlanıyor. Bı zım TV Tiyatro Bolümü de. Saıt Faık'in Kumpanya ve Cumalı'nın Tütün Zamanı'nı tiyatro oyu nu olarak düzenliyor. SORU Dışanya iş y»ptırmanız eleştiriliyor? CEVAP Dışarı iş yaptırmağa hem mecburuz, nem de bu bizim görevimız. TV'nin «erek tekmk, gerekse eleman ımkâjıları belirlı. Zorunluluk burdan. Görev konusuna gelince. Türk sınemasında büyük sanarçılar var. Bugüne kadar tıcari endışa ler içinde çalıştılar. Düşündüklerıni yapamadılar. Oncelikle on lara görev verdik. Refiğ, Erksan, Akad ve Yılmaz şimdi sadece sinema sanatmı düşünerek çalışacaklar. Ikınci görevimız gençlere yönelmek. Bu ikıncı kademede gerçekleşecek. îeşil çam'da sadece profesyoneller ça hşır. Gençlere yer yoktur. Ttirkiye'de sinemanın bir okulu da yoktur. Kısa metrajlı tilm için piyasa bulunmaz. Oysa slnerrıa adamı kısa metrajlarda yetışır Kişisel görüşüm, TV'nin bu boş luğu doldurması gereğidir. &\> gün için gençlere «Bizim için ş'J konuyu kısa metraj yapın» diyemiyoruz. Ama kapımız herlîese açık. Film yapsmlar, bize teklif etsinler. Yayınlanacak gibiyse satın ahnz. Yabancı yapımlar artıyor TV programlanna dikkat eden ler, bu haftadan berı programlarda yer alan yabancı kaynaklı yapımlarm sayısmın arttığını görecekler. Yerli show ve belgeseller için programlanmış saatlerde bile dış kaynaklı filmler yer alıyor. Bu bir tesadüi değil, karann sonucu. 1974 75 sezonu na 40 hafta 2 bın saat sloganı ile giren TRT eldeki teknik ve personel ımkânlarının bu ış yeterli olmadığı gerçeğıni gorün ce, yayın saatini azaltma yerıne, yabancı programlan arttırmağa uygun gördü. Bir yandan, kamera. stüdyo ve lâboratuar yetersızliği yüzünden aylar önce plân lanan programlar yapılamayıp, yapılanlar da büyük eleştırilere sebep olunca seçilen bu yoldan, seyirci, kaliteli yapımlar gördüğü ıçın (Gerek kültürel, gerek eğlence olarak) memnun. Ya televizyonun kuruluş hedefleri ve ilkeleri?.. «TV'de Sinema»da haftanın. filmleri.. # 2S ekim pazartesi: 'BtR TÜRKE GÖNÜL VERDİMYonetmen. senaryocn: Halit Refiğ / Görüntü: Cengiz Taeer / O>~uncular: Eva Bender. Ahmet Mekin, Bilal Inci. (1969) Halit Refığ. Bır Turke Gönül Verdimde, ulusal sinema / ulusal sonat hakkında yıllarboju ilerı sürdügü düşüncelerini somutlaştırmak çabasını güdüyor. Almanya'da çalışan bir Türk işçisinın. evlendiği Alman kadınmı köyüne getirmesinden sonra gelişen olaylar, Türk toplum yapısınm batı toplumlarından, Türk insanının ba tüıdan ne denli ayrı olduğunu ser gilemeyi, bir uzlaşmanm güçlüSiınü belirlemeyi amaçhyor. Ref'ğ. bunu yaparken, Turk insanının da yalnız olumlu yönteriyle ele alına mıyacağını, kusurlarını. yanlışlan nı göstermeyi derüyor. Düz bir sinema diliyle anlatılmış olan film, fazlasıyla bir «tez fılmi», bir •mesaj filmi» olarak kalıyor, sinemasal bir gerihme, heyecana ulaşamıyor. Uzunca bir suredir Pa ris'te çalışan kameraman Cengiz Tacer'in en başanlı çalışmalarından biri, yine artık Türkiye'de ol mayan Eva Bender'in (İsveçli oyuncu Refiğ'in eski kansı) Türk sinemasındaki en önemli ve ciddi rolü... • 30 ekim çarşamba: «KÜÇÜK LORD. (Little Lord Fauntleroy) Frances Hodgson Burnett isimli vazarın Anglo Sakson çocuk kliiiklerinden sayılan ve sonunda kont olan bir küçük çocuğun öyküsünü anlatan romanı, 1922'de zamanın ünlü çocuk yıldızı Mary Pıckford için uyarlanmıştı. TV'de sevredeceğimiz versiyonu ise, 1936 vüında John Cromwell'in yö netiminde çekilmiş. Başrolde 1924 doğumlu. zamanın ünlü çocuk yıl dızı Freddie Bartholomew ve 1905 doğumlu Amerikalı kadın oyuncu Dolores Costello var. Film, sinemanın da ünlü çocuk klâsiklerınden biri sayılmaktadır. • 2 kasım cumartesi: «KÜÇÜK SEZAR. ı Little Ceasari Sesli sinemanın ilk önemli gangster filmi olan «Küçük Sezar». aynı isimli bir gangster çevresinde, 19201e rin Amerika'sında ganster çetelerinin savaşım anlatmaktadır. Son cümlesi olan «Bu gerçekten Rico' nun sonu muydu?» sözu ve Edward G. Robinson'un oyunu iie hatırlanan film. Robinson'u da (ge çen yıl öldü> yıldızlık katma çıka ran ilk yapıttı. Madvyn Le Roy'un yönettiği film, bugün bile polisiye film türünde akla ilk gelen birkaç klâsikten biri olarak kalmıjtır. (19S0). şimdi sıra, Atatürk Türki j'esinin, Ecevü devrindeki televizyonunda haftadan seç meleri sıralayahm: 16 haftada tek seslı müziğe 77 program ayırıp, çok sesli müzığe haftada b'.r program ı yeterlı bulan T V mizde bu akşam TRT Klasik Türk Muziğı Korosu'nun programı var. Yarın akşam ıse gene bır fasıl heyetı. bu kez Türk Müziğı Toplu prog ramı adı altında ekrana gelecek. Arka arkaya, gerek mü zık, gerek ıcrası ile Osmanlı usulü ikı program. Perşembe günü bir baska Koro, bu kez Türk Haik Muzıği söyleyecek. Cuma günu Aynur Gürkan, Cumartesi Haf ta Sonu'nda Ahmei Sezgın, Pazar günü teıesporda Sevim Tıına ve Elvan Sevıl alaturkaya devam edıyorlar. Program aralarını dolduran modern oalı desenlerinın ardındaki tek sesli, tek sazlı müzıü de cabası. Pazar gecesı Muzaffer İlkar'ı tanıtan Drogram da alaturka Cumhuriyet'în şerefine, 29 Ekımde Cumhuriyet'în Getirdikleri başlığı altında 30 dakikalık bır programda Nüvıt Kodallı ve Ulvı Cemal Erkın'ın, tam Atartlrk' ün deyimı ile Türk Halk Müzığinden ve eskı sanat müziğınden yararlanarak meydana getırdıkıerı evrensel eserler ver alıyoı Çarşamba günü sankı dikkati çeksin, va da alaturkacıların «Bu olur mu» diye mektup yazmalarım sağlamak ıçın. iki Hafif Batı Müziği Drog(Devamı ?. Sayfsula) Yönetim Kurulu Genel Müdür çekişmesi mi? TRT kulislerinde, Fıkret Ekin ci'mn ardaraa yazdığı mektup lardan sonra yönetim kurulu ile genel müdür arasında bir sürtüşme olduğu ıddiaıan yoğunlaştı. Ismaıl Cem'ın nazırlatuğı reorganızasyon tasansı, yönetim kurulu gündemıne almmayıp, raflarda tozlanıyor. Yenı tasarı bürokrasıyı büvük çapta azaltacak yenüıkler getıriyor. Örneğin TV müdürlüğii ve program müdürlüğü kademelerinı kaldınyor. Yeni tasan görüşülmezken mevcut mevzuata göre yapılması gerekli işler de aksıyor. örneğm Antalya Radyosu Müdürlüğüne gönderilen TV program müdürü Kenan Değer'in yerine atanan îzmır TV Müdürü Yılmaz Tekin Onay «Ya yeni tasan kabul edilirse ne olacak» gerekçesı ile görevi kabul etmedi. Avnı teklif daha sonra Eğlence Şube Müdürü Yılerj Atamer ve Yayın Yönetim Müdürü Okan Güngör'e yapıldı Onlar da ka bu! etmedıler. Bunun üzerine genf müdürlük bir eenelge yannladı ve program müdürlüğünün bos kalacağını, ona ait yetkılenn şubp rpüdürlerine bırakıldığuıı açııuacu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle