28 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET 23 Eylül 1973 iya Gökalp, Türkçülüğün Esasları'nda anlatır: Felsefe terimlerini araştmp bulmak ıçin üniversited'e bir kurul toplanmış o zaman; bu kurulda fesahatçüerden biri, «dikkat» sözcüğünün «attention» karşılığı olamayacağım ileri sürmüs. «Güya dikkat kelimesi dakikince sıfatında iştikak ettiği için incelik mânâsında imiş» diye alay eden Ziya Gökalp de kalkmış, dikkat sözcüğünü halkın kullandığını söylemiş. Bir fesahatçi de buna karşılık, «Halkın kullandığı tabirlerj ilîm kabul edemez. Doğru olan kelimeler, kelimelerin eski şeküleritür» demiş. Z Olaylar ve görüşler tıytfurma bir dile gecmeye çalışıyoruz. îşte asıl anlatamadığımız bu. Türkçedllğe, «uydurmacılık» diyen ve bu düsüncelerini üniversitenin eşiğine gelmiş olan gençlere, punduna getirip aşılamaya kalkanların, gene Ziya Gökalp'a dayanarak, bugün konuşma dili ile yazı dili arasmdaki aynmı göstermeleri, yazı dilinin biz uydurmacılara özgü, konuşma dilininse halkın malı olduğunu söylemeleri büsbütün tutarsızlıktır. «Bakımz, halkımız, bunlann yazdıkları gibi konuşmuyor» demekle kazanaeaklannı samyorlar. Sanki Osmanlıca halkın konuştuğu dilden mi çıkmıstı? GÖKALP BUYÜRDU Ki.. Melih Cevdet ANDAY anla=ıl:r gey değildir. Ama bundan da tuhal olanı, Türkçeciliğe «uydurmacıhk» diyenlerin, eski sözcükleri savunurken fesahatçilere değil de, Ziya Gökalp'a dayanmaya kalkoıalarıdır. Uydurmacılığa değil, tasfiyeciliğe karşı olan Ziya Gökalp. Arapça köklerden sözcükler uydurma yanlısı itfi. sözcükler almamızı öğütleyebilir tniydi? O gün bile bu öğüt gereğince davranırken fesahatçileri kızdıracak kadar uydurmacılığa sapmıştır. Ziya Gökalp, «Halk lisanında Türkçe müteradifi bulunan Arabî ve Farisi kelimeleri atmak, tamamiyle müteradif olmayıp küçük bir nüansa malik olanlan Hsanrmızda muhafaza etmek» der. önce şu «Türkçe'de müteradifi olan Arapça, Farsça kelimeleri» ele alalım. Daha açık bir dille, «Türkçesi olduğu halde», «Türkçesi dururken» bir de Arapçasını kim soktu bizim dilimize? Her halde halkımız böyle istedi diyemeyiz. Halk «ağu» derken, bunu bırakıp da «zehir»e mi geçti? Yo... O zamanki ozanlar, yazarlar özendiler Arapça, Farsça sözcüklere, halk d a yavaş yavaş alıçtı onları kullanmaya. * Eskiden olmuş bir Işi, artık değişemez diye benimsemek, o durum artık değişmesin diye direnmek, her şeyden önce. yaşama aykırıdır. îslâm uygarhğına geçtiğimiz sırada aydınlarımız, düşünürlerimiz, yazarlarımız, halka daha eski sözcüklerimlzi. daha eski deyimlerimizi, savlarımızı unutturmuşlar; bunlann yerine, bozulmuş Arapça, Farsça sözcüklerden deyimler geçmesine yol açmışlar. Îslâm uygarlığı içinde bir yasa dilinin Arapçadan, şiir dılinin Farsçadan assılanması gerektiğini düsünmüşler. Bu bir tarihsel olaydır, ama bir tarihsel olaya nesnel olarak bakmak baska. onu bir olup bittl diye alıp degişme. yenilesme yollannı kapamava kalkmak baskadır. Biz Arapça ile kurulu uydurma bir dilden, daha çok Türkçe ile kurulu Al Gülüm, Veı Gülüm Y Türkçeciliğe «uydurmacılık» adını takanların Ziya Gökalp'a dayanmaya kalkmalarım anlamak. Türkçülüğün Esaslaıı'ndan yukanya aldığım tartışma karşısında, pek de kolay olmasa gerektir. Neden derseniz, yabancı sözcükler yerine Türkçeleri bulunup kondukça. bunun bilime aykırı olduğunu ileri süren bu baylar, dayanmak istedikleri Ziya Gökalp'ten çok, fesahatçilere benzemektedirler, bir bakıma. Şu ayrımla ki, fesahatçilerin tutarlılığı bunlarda yok. Çünkü, o zaman Ziya Gökalp'in karşısma dlkilen fesahatçiler, kuüandığımız sözcüklerin köklerini bilmemiz gerektiğini savunuyorlardı. Bu düşünce, hele terim yapma işinde, hiç de yerilemez. Terim sözcüğünün kökeni Terminus, Romahların sınır tanrısı idi, onun için, sınırları kesin olarak çizilmi?, açık seçik bir anlama, yalnız o anlama gelen sözcükler için kullanılagelmiştir. Şimdi nerden geldiğini bilmediğimiz bir sözcüğe nasıl olur da böyle bir görev yükleyebiliriz? Okullarımızda Arapça, Farsça okutulduğu, o dillerden yeni sözcükler türetildiği günlerde, fesahatçilerin davranışı hiç yanlış değildir. Onlar, bizim şimdiki karşıtlarıraız gibi, sadece «eskl de eski» diye tutturmuyorlar, eski sözcuğün neden yeğleneceğini de anlatıyorlardi. «Attention» karşılığı «dikkat»! önerirken tam bir uydurmacılık yapan Ziya Gökalp ise, yazık ki, fesahatçilerleyin tutarh değildir. Çünkü o, sözcüklerin sadece kullanıhş anlamları ile yetinmemizi öğütler. Bir yandan, «Siyasî kapitülasyonlar, siyasî istiklâl ve hâkimiyete münafi olduğu gibi, lisani kapitülasyonlar o"a. lisanî istiklâl ve hâkimiyete münafidir» diye yazarken, öte yandan Arapça «dikkat» sözcüğüne, taşımadığı bir anlamı yüklemeye, üstelik âe bu yoldan terim yapmaya kalkması Konuşup Anlaşma Gerçl günümüzün bütün dilleri, halkın dilinden doğmuş; başka bir deyişle, Uyanıs Çağı yazarlan, halkia birleşmek, bilgiyi halka indirmek için, düşündüklerini onun diü ile anlatmışlardır. Yunus Emre de öyle yapmış. Bizim bütün güçlüğümüz, Yunus Emre ile aramıza giren o bizden önceki uycfurma dilden geliyor. Ama konuşma dilinin yazı diline yol açması ne denli doğruysa, bunun tersi de o ölçüde doğmdur, yazı dili de zamanla konuşma dilini etkiler. «Halk'.n konuşup anlaşması>ndan. çağımızm en yeni, en ince düsüncelerini, cfuygularını «konuşup anlaşma»yı mı anlıyoruz? Böyle ise, konuşma diü her zaman, her yerde yetersizdır. Bir toplumun düşünürleri, yazarlan. o dil!'' anlatamadıklarını. o dilden çıkardıklan ile, o riilden üretip türettikleri ile açıklama yolunu tutmuşlardır. Böylece o büyük dilleri de vazarları kurmuslar, uydurarak kurmuşlar ve okullarında ulusun çocuklarına öğretmişlerdir. Yazı dilinîn getirdikleri ile lengir.lestikçe, yarınki konuşma dili de bugünkünden daha güçlü olacaktır elbet. Bütün tartışma, «uydurma» sözcüğünün yerlci anlamda kullamlmasından ve rfilimize inanmayanların, artık Öğretimi olmayan bir takım sözcükleri Türkçe saydırmak istemelerinden doğmaktadır. Bunun için d« ikide bir Ziya Gökalp'ı çıkarıyorlar karşımıza. Dil, Ziya Gökalp'in buyruğunu dinlemiyorsa, suç bizim mi? Yabancı Sözcük Ziya Gökslp. Türkçe'de karşılığı bulunmayan kavramlar için, yaşayan eklerden, köklerden yeni sözcükler türetilraesini istemekle kalmaz, bu yapılamazsa, Arapçadan, Farsçadan tamlamasız yeni sözcükler almamızı da ögütler. Neden Arapçadan, Farsçadan da başka dillerden değil? Çünkü îslâm uygarlığı içincîe o iki dil bize «ölü dil» görevini yapmıştır. Bugün Avrupalılar terimierinl nasıl Yunanca'dan ve Lâtince'den yapıyorlarsa, Osmanlı da Arapça'yı öyle kullanmıştır. Ama bu yöntemi uygularken tutarlı davranmıs, tıpkı Avrupa liselerinde Yunanca, Lâtince okutulrnası gibi, okullara Arapça, Farsça derslerini koymuştur. Böyle olunca «müselles» kullanılabilmiştir, çünkü «selâse» biliniyordu. Ama okullarımızdan Arapça, Farsça dersleri kaltfırıhnca, bırakınız o dillerin köklerinden yeni sözcükler türetmeyi, o dillerin köklerinden türetilmiş olan eski sözcükleri anlama olanağı da kalmamıştır. Ziya Gökalp, bugün yaşasaydı, bize Arapça ve Farsça'dan yeni azıya başlamadan önce Giresun'dan aldığım su mektubu okuyalım : «Sayın tlhan Selçnk, Bundan 5 ay önce tahsis edilen demir bedeli olarak 160 bin lirayı yatırdım. Bn tarihe kadar (mektubun tarihi 17/9/1973) 15 ton demir alabildim. Bunun üzerine Sanayi Bakanımız Erkmen'e tel çektim. Tabiî cevabı yok. 15 gün önce Karabük'e gittim. Netice aynı. Karabük'te edindigim bilgi: Satış Müdürlügü binasının onönde siyah tahtada şöyle vazılıvdı: «15 bin ton kütük demir tevıi edilmistir. Istanbul sanayicisi Derince'den, Karabüktekiler merkezden alacaklardır. Fivatı 230 knmştur.» Aynı gün kütük demir verdikleri kimselerde demir 490 kurns. fatura 350 knruş. Bugün ise demir borada tam 6 liradır. Milletin devletin parası veya kredisi ile selen bn demirler 23i knrnsa satılıyor ve o adamlar bugün demiri 530 kurusa satıyorlar. bnraya (Giresnn'a) gelinceye kadar 6 lira oluyor. tstemiyerek insanın aklına kötü seyler geliyor. Bundan sayın büyüklerimizin haberi olmasa gerek. Bilseler elbette bn facia olmaz. Alâkalılara bu mckinbumuzu duyurmanıu çok rica ederim.» • Giresun'daki okurum bir kollektif şirketin sahibidlr. Adını açıklamıyorum. Yazdıklannın gerçek olduguna kuşku yok. Yalnız sayın okurumun ya çok iyiniyetli oldugu, ya da bildigi şeyleri bilmezlikten geldiğl anlaşılıyor. Cümle âlemin ve bu arada «büyüklerimizin» pekâlâ bildigi gibi bueün ülkede karaborsa yürürlüktedir. Yalnız demirde mi? Daha birkaç gün önce şeker ö*arlıgı üstüne bir açıklama yapan Başbakan Sayın Talu, karaborsanın varhğını kabul etmistir «Büyükİerimiz». Türkiye'de açıktan para kazanmanın nasıl geîiştiğini bilirler. Amı isterseniz biz mekanizmanın bir bölümünü bugün bir daha «çıklayahm: Bugün Türkiye'de fiyatlar dolu dizgin yükseldigi halde kamu kurulusları ürünlerine zam yapamıyor. Çünkü bugün AP ÇGP koalisyonu iktidardadır. Bunlar hem nutuk kürsülerine çıkarak: Biz öıel sektörcüyüz, devletçilik kötüdür devlet fabrikalan zarar eder. milletin nrtına yük olur diye barbar bağınrlar. Hem de devlet fabrikalannm iktidardaki patronu sifatıyle devlet fabrikalanm zarara çalıştınrlar Kamu kuruluşlan, ürünlerini zaranna üretir. ucuz fiyatla ve daha fabrika kapısında birtakım ellere devreder. Kamu kuruluşlan, ister bsr malı ithal etsin, ister üretsin, durum değişmez. Fabrlkanm kapısmdaki arac:lar, malı ucuza alıp stok ederler; sonra piyasada gerçekten ihtiyaeı olan iş sahiplerine ve vatandaşa kat ıtat pahahya satarlar. Buna «kisiyi devlet eliyle zengin etme» poııtikası denlr. «Kisiyi devlet eliyle zengin etme» formüJünü Türkiye'de meshur eden yazar Çetin Altan'dır. l$te ortaya bövle gerçekler attığından şimdi nice aydınla birlikte ıçerdedir. Sağ gözünde körlük başladığı için dün sabah iandarma gözetimi altuıda hastaneye götürülmüştüı Çetin Altan'm sağ gözü mahpushanede ışığa kapana dursun, beri yanda kişiyi devlet eliyle zengin etrne oolitikası tam gazla yürürlüktedir. Devletin. milletin fabrikalan ucuza mal imal etmekte. bunu halkın ıabrikasından alıp halka pahalıya satan bir azınlık, akıl almaz paralar kazanmaktadır. Peki bu akıl almaz paralar nereye gitmektedir? Çeşitli yerlere gitmektedir. Bu çeşitli yerlerden biri de kişıvi devlet eliyle zengin eden siyasi partilerdiı. Herhalde gazeteleri sayın okurum izliyor. Yanm rrulyonluit yaldız sansı Mercedes'le seçim gezisine çıkan, bir gezide milyonlarca lira harcayan politütacılar o parayı nereden buluyorlar? Karabük'ten demiri 230 kuruşa alıp 530 kuruşa satan ad&mdan. ONUNCUDAN ELLİNCİYE! OKTAY AKBAL Evet Hayır DEMOKRASİYE KIYMA ÇABALARI >ürk halkı, siyasal ve hukuksal yasamında bugüne dek nica çileli asamalardan geçmij, tarihin ileriye çevrik büyük evrim akışı doğrultusunda, giderek daha demokratik bir siyasal sisteme, daha geniş bir hak ve özgürlükler kataloğuna kavuşmustur. Gelgelelim, Gumhuriyetin 50. yılında, bu olumlu gelişme sürecine ters düşen «geriye dönük» bir siyasal hukuksal düzenleme ile, halkın sancüı bir evrimden geçerek kazarunış bulunduğu demokratik hak ve özgürlükler, «tabiî» ve •bağımsız» yargıçlann koruyuculuğuna emanet edilmiş hukuksal güvenlikler, teker teker elinden ahnmaktadır. Anayasamn bas kalaştırılması, Ceza ve Geza Yargı lama sistemindeki değişiklikler, TRT'ye. Üniversitelere, derneklere, toplantı ve gösteri yüriiyüşlerine, sıkıyönetime, Polis Vazife ve Selâhiyeüerine ilişkin yasalar ve daha nice siyasal hukuksal olgu, karanlık «geçmişe dönüş ma •^nevrası>nın somuttoeliruleri o l ^ ».'rak ortadadır. JJ Bu «balyoz harekâtı*na kalkısan lar, dönüp dolajıp şu bas gerekçe den yola çıkmaktalar: 1961 Anayasasının öngörmüş bulunduğu si yasal hukuksal rejim, bir «tepki rejimi«dir; halk kitlelerini özgürleştirme ve siyasal iktidan ka yntlayıp denetleme programında «aşırı uçlara» kaçmıştır. Batı'nın günümüzde geçerli siyasal hukuksal düzenini bile gerisinde bırakan bu ölçüde demokratik bir düzen, Batıdan pek çok geri kal mış halkımız için bir «lüks>tür. Siyasal iktidan güçlendirmek için, tarih çarkına bir .çomak» sokarak, «sıkı yönetimsel» bir düzenlemeye gidilmelidir. Kısacası, 1876'dan bu yana, üze rine geçirilmiş ceberut siyasal ik tidar vesayetinin cenderesi altından azar azar sıyrılmış olan Türk hal ki. <demokrasi rüştü»ne ermediği için, yeniden hacir altma alınma lıdır. Bu gerekçelerin toplumbilimsel gerçeklikler ile yakından uzaktan hiç bir ilgisi yoktur; toplum tarihinin bazı «hüsranlı» dönemeçlerinde piyasaya sürülmüş ve artık kandırıcılığmı tüm yitir miş bahaneleri» hatırlatmalıdır. Akla ve mantığa uygunluğu, olsa olsa. klâsik çerçevesinde i«.ldrı telılikeye girecek olan büyük ser mayenin sınıfsal çıkarları açıcındandır. llinci yıl... Bir onuncu yıhn çocuklarına garip duygular veriyor bu söz. O zaman düşünebilir miydik ellir.ci yıldönümünü yaşayacağımızı? Kırk yıl geçmiş üstünden. Onuncu Yıl Marşını ilkokul sınıüarında ezberleyen biz çocuklar, «On yılda on beş milyon genç» in elli yılda kırk milyon olduğunu görmüşüz. <Genç» diyebilir miyiz yine bu kırk milyona? Bilmem. Ama onuncu yılda on beş milyonu da genç sayıyorduk, d'oğal bir şey görüyorduk bunu, ardı ardına atıhmlara girişen bir cumhuriyetin çocukları olarak, bütün bir ulusu genç, dinç, uyanık, devrimci sayıyorduk. E CUMHURİYETİN 50. YILINDA, HALKIN SANCILI BİR EVRİMDEN GEÇEREK KAZANDIĞI DEMOKRATİK HAK VE ÖZGÜRLÜKLER, TEKER TEKER HALKIN ELİNDEN ALINMAKTADIR. Dr. Rona SEROZAN Istanbul Hukuk Fakültesi Asistanı «ulusal egemenlik» ve «yönetilenler ile yönetenlerin özdesliği» sav söz lerinin somutlasması, uygulamada gerçekleşmesi özleniyorsa, halkın nabzmı dört yılda bir seçim sandığında yoklayıp, ondan sonra kayıtlı bir aydm ve seçkin çevresinin fıkirlerini almsk yetmez; halkı seçim kulübesinden çıkarıp, bütün hareketliligi ile politikaya katacak ortamı yar»traak da gerekic . . . . . Kaldı kı, iktidanfiı sadece seçimlerde olsun, gereği gibi kuila nabilmesi için, halkın gerçek bir demokratik. siyasal bilince ve siyasal programlar arasınaa gerçek bir tercih olanağma sahip bulunması da bir önsarttır. Yeni çözüm yollannı önerici ve elejti rici düşüncelerin (bunlar ne denli radikal olurlarsa olsunlar) serbestçe açıklamp yayılması, serbestçe haber alıp verme, derneklerde, sendikalarda, partilerds ser bestçe örgütlenme. izinsiz toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin düıen lenmesi özgürlüklerini kısıtlandiğı bir siyasal ortamda ise, halkın böyle bir demokratik siyssal bi lincinin oluşamıyacağl, tek bir • resml ideoloji» ile beyni pompalanan halkın, siyasal programlar arasında gerçek ve sağlıklı bir seçme yapma olanağına sahip uulunmayacaği açıktır. «Milli güvenliği» sermayenin gü venliğine, kamu düzenini» de ka pitalist ekonomi düzenine indirgeyerek, baskı gruplarmm sohığu nu kesen, kişi özgürlüklerini siyasal iktidarın diledigind» geri alabileceği birer «istisnaî hosnörü armağanuna çeviren, poiitikayı siyasal iktidarın tekeline sokan bir siyasal rejimde, «secimden se çime kullanılan halk iktidan» iğre ti formülü bile «gösteımelik bir etiket» olarak kalmayı mahkumdur. Bakın ellinci yıl kutlama törenlerine katılacak yabancı devlet adamları kimlermiş? Brezilya Başsavcısı, Almanya TJlaştırma Bakanı. Ekvator'un Beyrut Elçisi, Fınlandiya'dan başka bir elçi, Hollanda'dan Devlet Sekretsri, Irlanda Adalet Bakanı, Israil Dışişleri Genel Sekreteri. Kuveyt Maliye Bakanı, Lüksemburg Ulaştırma Bakanı, Macar Madencilik Bakanı, Mısır Turizm Bakanı, Nijerya Saghk Bakanı, Polonya Sanayi Bakanı, Şili'den bir senatör, Tunus'tan Burgiba'nın oğlu v.b. Şimdilik gelecekleri kesinlikle belli olanlar bunlar. En önemlisi bakan, elçi, senatör!.. Bir tek hükümet başkanı, büyük bir devlerin dışişleri bakanı yok. Üçüncü, dördüncü sıradakı resmi kişiler. Salt nezaket gereği gönderilecek birtakım görevliler... ;ıv Demek Türkiye'nin cumhuriyerihitr ellinci yılmı kutlaması ötdd devletlerin •umurunda bila değd. BugünM» «tünyada yerimiz pek önemli sayılmıyor ondan. Küçük bir ülke, az gelişmis bir toplum, geri kalmış bir ulus!. Yerimizde saymışız yıllardır. Öteki ülkeler savaşmış, savaştan çıkmış, sonra kendilerini bir sıkıya sokmuşlar, belirli bir düzen kurmuşlar, en geride kalanı bile bizi geçmiş. Iste 1940'ların Balkan devletleri, Romanya'sı, Yugoslavya'sı, Bulgaristan'ı, hattâ cuntaeı Yunanistan... Adam başına düşen millî gelir payı hepsinde bîzden yüksek. Sanayileşmede, kültürde, sanatta, hattâ sporda, hattâ hattâ güreşte bile bizi geride bırakmışlar. Bizse elli yıldır bar.ş içinde yaşayan bir ülkeyiz. Savaş yüzü görmedik. Nüfusumuz durmadan artü, kırk milyona ulaşük. Bu gidişle elliyi, altmışı bulacağız. Ama neye yarar nüfusun artması, Hindistan. Pakistan, Endonezya'ya da yüzlerce milyon, ama hepsi geri kalmış bir ülke. nüfus sayısı bakımından gösterişli görülseler de küçük birer devlet sayılıyorlar. Yabancı yardıma muhtaç, kendi kendine yetemeyen birer toplum... Demokratik Eylemler Günümüzün siyasal biliminde pek yaygın bir deyişle halkın ı'.o norci ve bilinç düzeyinin yüksekliği demokrasiyi olanaklı, halkın ekonomi ve bilinç düzeyiuin düsüklüğü ise demokrasiyi zorunlu kılar. Öte yandan .yeni siyasal hukuksal düzenleme 3eğftdlMen «anarsinin ve tedhisin kökünü V ı zıyıp, huzuru ve sükünu yerlestir me> amacı da inandırıcı ve akılcı olmaktan uzaktır. «Anarşi» ve • tedhiş» kavramları, demokratik düzeni yıkma eylemleri anlammda kullanıhyorsa. • inandırıcı» yolda kullanılmış değildir. Demokra sinin oyun kurallarına aykırı düşen anarşik eylemlere, hattâ somut olarak bu çeşit eylemlere ite leyecek propagandalara en demok ratik yasaların aralık kapı bırak madığı, en liberal hukukçularm içtihatlan ile sabittir. Yok, eğer «anarşi» ve «tedhiş» kavramları, grev.r, boykotlar, gösteri yürüyüşleri, bildiriler, forumlar, derneklerin siyasal faaliyeti soyunm demokratik kütle hareketleri an1 .nında kullanıhyorsa, «akılcı» yolda kullanılmış değildir. Bu tür eylemler. anarşi ve tedhiş hare ketleri olmayıp, demokrasinin oyun kurallarına yüzue yüz uygun düşen, hattâ demokrasinin temel kurucu öeelerini olusturan eylem lerdir: diri bir demokusinin sag lıklı atardamarlarıdır. «Halk iktidarı» inlamma geleıı «demokrasi», bir «secimden seçime oy verme» biçimsel formülü ' ibaret • görülmez. Demokrasi, halkın. ikti d. ıı kitle eylemleri ve baskı gnıpları aracılığı ile süıekli olarak kullanmasma. siyasal iradesini en etkili yollardan siyasal ik tidara iletmesine açık bir dinamik süreçtir. Eğer gerçekten içtenlikle, halkoyu demokrasisi". çerçevesi içinde kullanılan bir tskım özgürlüklerin, karayolu trafiğinin birkaç »«st kesilmesi ya da belirli bir azınhğın keyfinin ve huzurunun kaçması gibi ri7.ı koları elbette olacaktır. Ne var ki bunlar, özgürlükçü demokrasinin uzun vadede geniş perspektifte sağlayacağı kapsamlı toplumsal yararlar karşısında, gö ze alınması kaçmılmaz rizikolar dır. Eğer demokratik hak ve özgürlüklerin kullanılması, bu rizi ko ölçüsünün ötesinde, siyasal ik tidarı temellerinden sarsacak bir yoğunluğa, bir etkinliğe ulasmıssa, bu oluşumun nedeni, özgürlük ler in kullanılmasında değil de, si yasal iktidarın özünde, bu iktida rın sosyoekonomik temeilerinde aranmalıdır. Kargaşa ve huzursuz luk, toplumların doğasında, maya sında mevcut bulunmadığına gö re. böyle bir sosyal rahatsızlık, ik tidar nöbetinin yeni ve ilerid «os yal güçlere devredilmesi zamanının gelip çattığmı göaterlr. bir isaret olur, ; "* "" OKUYUCU MEKTUPLARI Gecekondum toprağa Kasımpaşa, Burathane Derosi Fişekhane içerisinde oturan Adil isminde bir şahıs, etrafa aUbildiğine toprak dökmekt» dir. Durumu Beyoğlu Kaymakamlıgına bildirdilc, onlar da gömülüyor ö ÇAL1ŞMA MÜDÜRLÜĞÜ BİZİMLE İLGİLENSİN Biz Yeşüköy H. Vedat Fırtth Pansiyonlu ükokulunda çalısan işçileriz. Fakat hiç bir isçi bak kına sahip değiliz. Yalnız asgari ücretten maaş alıyoruz o kadar. Onu da Nisan'da verdiler. Sene başından beri olan * aylok asgari ücret farkımızı ödemediler. Haydi 4 aylık farktan vaz geçük. Hiç olmazsa tazla mesailerimiz ödense. Sabah 7'de işe başlayıp akşara 20^0'a kadar ça lıştığımız halde fazla mesai üc reti alamıyoruz. Haftada bir gün olan Iznunizi ise 15 günde bire tndirdiler. Hakkımızm savunulması için biz de sendikaya girdik. Ancak bu ke« de sendikays girdikleri için 3 arkadaşımız işten çıkanldı. Sendikanın müdahalesi ile ancak 2,5 ay sonra geri dönebildiler. Diğeı sendikah arkadaşlanmızı ise okul idaresi noter getirerek aendikadan çıkarttı. Sendikada kaltnakta dire nen arkadasımız Ali Süslü ise yöneticilerin yaptığı çeşitli bas kılara dayanamıyarak isten ayrddı. Şimdi günde 133 saat çalışmaya ve ancak 15 günde bir izin yapmaya mecburuz. Sayın Mü dürümüz. isine gelen çalıssın, işine gelmeyen çıksın diyor. Bölge Çalışms Müdürlüğü Ugi lilerinin bize vardım elini uzat masıru bekliyomz. Yeşilköy Halil Vedat Fıraflı Pansiyonlu tlkokulu isçileri adına Onuncu yılda Türkiye Cumhuriyeü onbeş milyondu. Şimdiki kadar çok aydım, okumuşu yoktu. Yetişkin kadroları azdı, yetersizdi. Sanayi yeni yeni geli$iyordu. Parası azdı, dış borçları ödüyordu yine de. Bütün bunlara rağmen önemli bir devletti Türkiye. Türkiye Gumhuriyetinin onuncu kuruluş yılına resmen çağrılsa bütün büyük devletlerin başkanları, başbakanları koşa koşa gelirlerdi. Nitekim Vorosilov'lar, Budiyeniler Onuncu yıl törenlerinde dost birer konuk olarak yerlerini aldılar. Ama ellinci yılda her ülkeden bakan düzeyinde birer konuk çağırıyoruz, gele gele bunlar geliyor!. Önemsiz bir takım bakanlar, politikacılar, uzmanlar. Yalnız bu bile yeter nerden nereye geldiğimizi görmeye.. Biliyor musunuz, bir hüziin basıyor böyle şeyleri yazarken. Nerdeyse ağlarnsLklı oluyor insan. Yaşlanmaya başlangıç diyeceksiniz, gerçekten kaçtnak, kendini geçmişin tath daşleri içinde oyalamak... Onuncu yıl onuncu yıl!. «Çıktık açık almla on yılda her savaştan». Elli yılda açık alınla mı, kapaıı alınla mı çıktık devrim atılımlarından? Hayır, son otuz yıldır hep hazır yedik, Mustafa Kemal'den kalan ne varsa bıtirdik, tükettik. Ne dayanır höylesine mirasyediliğe? Hıçbir şey! Ellinci yıldönümü o günlerdo bize erişilmez, ulaşılmaz bır dönüm noktası gibi gelirdi. Ama yaşarsak, o günü görebil'jsek, kimbilir ne güzel, ne eşsiz bir bayram olacağını düşünürdük bu yüdönümünün... Dünyanın güçlü ülkelerinden bın olacaktık, uygarlıkta çağdaş düzeye ulaşmış, hatta geçmiş. Atatürk'ün ülküsünü gerçekleştirmiş!. Oysa bir ae bugür.e bakın! Çağırdığımız devletlerin göndereceklerinı biıdirdıkleri temsilcilere bakın! Bakın, bakın, bakın, sonra da duyun içinizde acının, hüznün katılaşmasıru, taş kesilmesim en güzel duygulann, umutlann. karakolla tabıtaya bildlrdl. Kendisıne toprak dökmerne«ii söylendi. Fakat bunu da dinlemeyip, toprak dökmeye devam ettı. Ben Uç çocuklu bir kadınım. Kocam Almanya'da çalışıyor. Dokülen topraklar, gecekonduır'i örtüyor Yakmda gecekonSORUMLU dumun altında kalacağım. Toprajcıan dökeni ikaz ettığım zaKİM? tnan beni kovdu. ıçlerini parayOğlum Ümit Saraçoğlu 15 Ni İR ysptırdtğını söyledi. GUnde san 1973 t?.rihınde 1810000003 en azmdan 300 araba toprak dokülüyor. aday numarası ile yabancı dille eğitim yapan Eskişehir MaaSayın ilgililerden buna bir ırf Koleji ilk basamak sınavın» çaıe bulmasuu rica edenm, girdi ve 227 puanla kazandı. Zaliha KAYAC4N İkinci basamak sınavı tarihiKaaımpaş» Baruthane nin ise Millî Eğitim Bakanlıgınca Ilköğretim Müdürlüklerine Deresi SUd Caddesi ve oradan da oglumun okutiuNo: 14. gu Yapraklı Merkez îlçe lllıokuluna bildirileceğl lfade edil^ di. Smav tarihini öğrenmek için ^ ö " Tepki Olarak.. 1961 Anayasasının geçmişe bir tepki ürünü oluşu, «aşırı» diye ni telenen bir «uç rejim» kurması, e%T:ensel bir •karşıhkh etkileme» «çelişme» ve «gelişme» yasasının sonucudur. Uçların birbirlerini çekmesi ve itmesi gibi, her siyasal rejim, kendisinden önce gelmiş olan siyasal rejime bir «tepki» olarak belirir; geçmişe göre bir jozitif aşın uç» geleceğe göreyse bir «negatif asırı uç» oluşturur. Eğer 1961 rejimi bürokrasinin 1950 rejimine bir .aşırı tepkisi» idiyse, 1971 rejimi de büyük sermayenin 1961 rejimine bir «aşırı tepkisi» olmuştur. Son çözümlemede, hangi tepkinin hangi toplum sal sınıfa yaradığı ve hangi jpki nin toplumun maddî ve manevî yaşamını geliştireceği ise, tarih ve toplumbilimi ışığında açık se çik ortadadır. İşaret Sayılmalı Demokrasüıin oyun kurallan gerek oglum, gerekse ben defalarca îlçe tlkö^retlm Müdür. lüğune ve oglumun okuluna başvurduk. Ancak her seferin vrtl IIMII7 YULUIVIU^ YAPİI M I V H R " « r ı u ı v ı ı ı v/n VEFAT Merhum Ali Şevket öndersev ile merhume Hidayet öndersev'in kızları, merhum Muhtar Asena'nın eşi, Gülev Üze, Duygu Gürgen ve Inci Asena'nın anneleri, Hayrettin Üze ve Gültekin Gürgen'in kayınvalideleri, Ercan, Altan ve Berfu'nun sevgili anneanneleri GÜMRÜK ve TEKEL BAKANUGI Bakanlığımız Merkez ve Taşra Teşkilâtmda çalıştınlmak üzere açık olan 10'uneu dereceli Genel îdare Hizmetleri sınıfındaki ve 12 ile 13'üncü dereceli Teknik Hizmetler sınıfındaki kadrolara sınavla memur almacaktır. NİHAL ASENA tutulduğu amansız hastahktan kurtulamıyarak 26 Eylül 1973 çarşamba günü Hakkın Rahmetine ka\uşmuştur. Cenazesi 28 eylül 1973 cuma günü (bugün) öğle namazını müteakip Şişli Camiinden ahnarak Zincirlikuyu mezarlığma defnedilecektir. Tanrı rahmet eylesin. AİLESİ Cumhuriyet 76S3 ARANILAN ŞARTLAR 1 Devlet Memurları Kanununun 48. maddesir.deki Genel Şartlara haiz olmak. 2 Askerlik görevini yapmı» veya tecilll olmak. 3 10'uncu dereceli kadrolar İçin Hukuk, Iktisat, tşletme, Idari Bilimler, Siyasal Bilgiler, l.T.l. Akademileri ve Fakülteleri ile bu Fakülte ve Akademilerin muadlli Yüksek Okul mezunu olmak. 4 12 ve 13'üncü dereceli kadrolar için Erkek Sanat Enstitüsü Motor ve Elektrik bölümü mezunu olmak. 5 35 yaşım geçmemis olmak. 6 20.10.1973 Ctımartesl g£nü 9^0'da Bakanlık Merkezinde îzmir, Mersin, Istanbul Gümrükleri Başmüdürlükleriyle Erzurum Gümrük îdare Memurluğunda yapılacak yazılı sınavı kazananlarm Bakanlık Merkezinde yapılacak sözlü sınavda başan kazanmalan şarttır. 7 Isteklilerin 6 adet vesikalık fotoğraf, diploma, askerlik terhis veya tecil belgesl, nüfus cüzdanı aslı veya noterden tasdikli sureti ile birlikte en geç 13/10/1973 Cumartesi günü saat 00.13'e kacfar dilekçe ile sınava katılacakları yere müracaat etmeleri gerekmektedir. tlân olunur. TEŞEKKÜR Ailemizin kıymetli büyüğü, de «Daha gelmedi, acele etmeyin» cevabını aldık. 2 Temmuz 1973 gunü saat 11* de ise imtUıanın aynl gün, saat 9 da olduğunu îlkögretim Müdüründen nihayet öğrenebildim. Tabii o saatten sonra Eskişehir'deki sınava yetişme olanağı yoktu. Bu yüzden oğlum hakkını kaybetti. Şimdi ilgüilerden soruyorum. tmtihan tarihini bildiren genelge geç mi yoUanmıştır, yoksa oğlum îlkÖğretim MUdüril TC tlkokul Müdürünün ihmaUeri yüzünden mi bu hakkını kaybetmiştir? Aynca Eskişehir Maaril Koleji sorumlulan aday kaydı sırasu> da adresi belli olan oğluma sınav sonucunu budiremezler miydl? Oğlumun sınay hakkını kaybetmesine sebep olan ilgililerden hesap sorulmasını MilU Eğitim Bak&nmdan rica edlyorum. Mnstar» SARAÇOGLT) Adalet Oairesinde memnr Yaprakb ÇANKIRI Bızler Karakoçan ilçesinia, Korudibi (Mizdkan) Dumluyazı (Kakvin) köylerinden olup, 113 köyO olan tlçemiz köyleri arasmda yalnızca yolu yapılmayan kara kaderll köylerindenlz. Yülardır yazdık, çizdik, Ugill verlere rica, mlnnet ettik, burada açıklıyamıyacağınuz bir neden yüzünden köylerimlzın yolu yapılmadı. Bu nedeni. kendisine saygı duy duğumuı ve her şeyden evvel insanl mezlyet tyi ahl&k sahlbi bir zat olan muhterem kaymakamımız pek âlâ bilir kanaatindeyiz. Bu yıl Korudibi köyünde bir de sağlık evl yapımına baslanmıs. ne var ki yol oltnadığı için 5 kilometrelik Karakoçan Kiği yolu guzergahından, kendi sırtımızda, hayvanlarımızla kum, çtmento. kereste tasımaktayız. Bu köylerlmizl yola kavuşturmak için köylO olarak, çok çaba gösterdik İse de. tcöyHl RUcUmUz bu isi sağlıyamadı. Gerçl ana yol güzergâhına sadece 34 kilometreUk bir mesafemiı var ama, yolun geçeceğl kısım, engebell ve kayalıkh oldugundan tarafımızdan yapılması mümkün değiL Blzfl reva görülen bu üvey evlftt lşlemlnl bozup bizleri de yola kavuşturmada çaba gösterecek ilgililere minnettar kalacağımızj pesinen söylüyoruz. Dilekçe ve bir çok stfah! isteklerimlzle elde edemeciiğlmi2 bu baklı davatmzm sayın eazetenlzin delftletlyle tüm llgılilere duyurulmasını rica ederiz. Elizıf ın Karakoçan ilçesinden Mizikan koylii SABRt Rakvin köylü YUSLF RILIÇ HAKSIZ UYGULAMA Personel Kanununun yürürlüğe sirdiSi. 30.11.1970 tarihinde, hizmetim üç yıldan bir hafta eksik olduğu için intibakım 5. dereceve vapıldı. Yani bu kanun bir hafta sonra tatbik edilmiş olsaydı, 4. dereceye terfi edecektim. Kanun gücündekl kararname ile bu haksızhgın önleneceği beklenirken, maalesef bu kez de yan kademe verilmek suretiyle. 5. derecenin 6. kademesine intibakım yapılmıştır. Personel Kanunımdan bir eün evvel müddetinl dolduruD terfi eden emsallerinden çok gerilsrde kalmak suretiyle, mağdur edilmiş olanlar çoktur. Bir eün. bir hafta bir ay Vüzünden. bir derece kayba uğravanların durumu düzeîtilmelidir. Keyfiyeti ilgililere duyururum. FAHRETTtN UÇKAN Bedia ERGENE'nin vefatı dolayısıyle cenazesine gelen, Türk Eğitim Vakfına bağış yapan, çelenk gönderen, telgraf, mektup ve ziyaretleriyle acımıza katılan bütün akraba, dost ve yakınlanmıza teşekkürü borç biliriz. BEYHAN NEJAT F. ECZACIBAŞI ve AtLESİ Radar Eeklâm: 107Î 7667 BELEDİYENİN AÇIKLAMASI Gazetenlzin 17.7.1973 tarihll nüshasmda yayımlanmış olan «Yaşasın Belediye» başhkh yaza ilgililerce incelenmiştir; «Yeşildirek ve ^''•""hamamı civarmdaki işyerlerinin çöplsri gün aşın toplattınlmaktadır. Eesmî araçlann ârızalı olduğu bir güne rastlamıştır ki bugün için böyle bir durum yoktur. Bilginizt rica ederim. Savgılarımla. RAUF UKAX BAS1NYAY1N VE TURtZM MtDÜRÜ (Basın: 23631/7672)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle