23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET 19 Mart 1973 Bir Fransa Vardı! ransa'da sol cephenin zafeH ihtimali bazı reyler duşündürüyordu. Biraz da hayale kaean bazl sonuçlar! Evet, hayal edilebiilrdi ki, böyle bir zafer, yalnız Fransa için bazı değişiklikler getiren, siyasî bir seçim sonu olmasın. Tarihte Fransa, 1789'da olduğu gibi yine, yalnız Fransa içın değil, bütün Avrupa ve Avrupanın izinde yürüyen ülkeler için, yeni bir fikir ve nizam aşaması kaydetsin. Yeni bir dünya görüşü, yeni bir devlet anlayışı doğsun. Ve, en aşm sağ ile, en aşın solun, aynı çatı altında, ortaklaşa bir dil konuşabilecekleri bir evrim hareketi görelim Fransa'da. O Fransa ki, bir yandan, 1789 ihtilâli öncesi düşünürlerinin yaydığı çağdaş fikirler, öte yandan 1789 ihtilâlinin getirdiği yeni hareketlerle bir zaman, cihanın oncüsü ve ümidi idi. F Olaylar ve görüşler Fransa'nın Düşündürdükleri Şevket Süreyya AYDEMİR dfler. O devreden bu gök kubbede kalan yankı şudur: «Ey hürriyet! Senin adına, ne cinayetler işleniyor!» Bu sözler, Mme. Roland'm, giyotine giderken son sözlerı<i!r (1793). Ama ihtilâl sinrasının Fransa'ya karşı ihaneti bununla kalmadı. Krallığa karşı ayaklanan ve bunun için Kralı ve Kraliçeyi giyotine veren ihtilâl, 1804'te Fransa'nın başma bir lmparator getirdi. Fakat iş bununla kalmadı. Dünyaya insan haklarını ilân eden ve milletlerin de insanlar gibi özgürlüğünü koruması lâzımgelen Fransa, Imparator Napolyon'un emrirıde, Avrupa. Asya ve Afrika'da, ardıarası kesilmeyen istilâ ve macera seferlerine girişti. 1814'te Napolyon yenilince de, arkasım Krallık takibetti. Dünya halklanna karşı ihtilâl Fransa'sınm ihaneti ise, soyguncu bir sarrafhk ve pis bir sömürgecilikle, yeni istilâ harpleri oldu. Öyle ki, meselâ Türk murahhasları Lozan'da, Yunanlılardan ziyade, Fransız sarraflığıyle boğuştular. *** Böylece, ihtilâlci Fransa'nın tarih! misynnu, tarihte, ancak bir gözaçıp kapamaca süro"ü. Ondan sonra dünya aydınlan, Fransız lhtilâli Tarihi'ni, Fransa'yı arka plâna iterek, Fransız ihtilâlinin, bizzat Fransa devleti tarafından inkâr edilen sayfalanndan okudular. Birinci, hele ikinci dünya savaşından sonra ise Fransanın itibarı, hem kitaplardan, hern hatıralardan silindi. Çünkü Birinci Dünya Savaşından soara Fransa'nın Ortadogu'dakl anlayışsızlığl ve başarısızhğı başdöndürilcüyd'ü. Türk milleti, Gaziantep'te, Maraş'ta, Urfa'da, Çukurova'da, Fransızlarla boğuştuğu ve onları yurdundan çıkardığı günleri unutamaz. Eğer Fransa'nın ve müttefiklerinin hazırladıkları, Sevr Andlaşması yürüseydi, Fransa'nın sınırları şimdi, Sivas'ın kuzeyinde ve Diyarbakır'ın doğusunda olacaktı! İkinci dünya harbfnd'en sonra Fransa'nın Cezayir, Çinhindi savaşlan ve yenilgileri malumdur. Kısacası, 1789 Fransa'sının hatıraları, ve XIX. yüzyıldaki Fransız kültür egemenliği, dünya milletleri için, artık unutulmuştu... Öyle bir nizamın, öyle müesseselerin öncüsü olmuştu ki, bugün bile nice ülkeler, hatta bu arada örneğin Türkiye, o ünlü Insan Haklan Beyannamesi'nin, ilân ettiği esaslarln ve müesseselerin yerlesebilmesi için, hâlâ çaba içindedir. Evet, 1789 ihtilâli öncesi düşünürlerinin yaydığı fikirler, 1789 ihtilâlinin getirdiği Insan Hakları Beyannamesi, haJklann gerçek hak davasının, halkların gerçek uyanışının müjdeleri idîler. îlk örneği zaraanıraızdan, tam 4723 yıl önce ve ilkçağ uygarlığının beşiği olan Siltner ülkesinin Başşehri Lagaşta patlayan «insan hakları için ihtilâl» 1789'da Fransa'da, zafer bayrağını açlyordu (1). 5.000 yıla yakın bir sürenin ümitleri ve hayalleri, demek ki, artık çiçekleneeekti. însan muzaffer olacak, haklarına kavuşacaktı. Bu ne kutsal bir uyanıştı? Bu ne şar.lı bir zaferdi. Tanrı adına ilâhi haklar temsilciliği güden krallara, kilise saltanatına, zalimlere ve cahillere karşı bir zafer!... Evet, 1789 Fransa'sı, 14 Temmuz 1789'da ve önce Paris halkının ayaklanması ile dünyaya, 5.000 yıldanberi beklenilen kurtuluş gününün, artık geldiğini ilân ediyordu. Bu ne şanlı gündü? Bu ne vaatli ve ümitli bir kurtuluş günüydü?... *** Yeni Akımlar Son Fransız seçimleri, bu bakımdan ve Fransa lehine, her yerde bazı ümitler uyandırmıştı. Örneğin sol cephe, çeşitli parti ve kuruluşlardan meydana gelmiş olmakla beraber, bazı çağdaş reformların bayrağım dalgalandırıyor gibiydi, yine örneğin, Fransız Komünist Partisi, kendi içinde ve saflannda, çok ilgi çekici bir yoğuruluşun doğum ağnlarını yaşıyordu. Fransız Komünist Partisinin bu oluşlarında dünya, bir nevi Reformcu Komürıizmin, sloganlannı seziyordu. Hatta buna, Reformcu bir Avrupa Komünizrai de denebilirdi. Bu akımda, Fransız devriminin hatıralarına doğru bir eğilim seziliyordu. Ihtilâlin şarkısı Marseillais, partinin de marşı oluyordu. Mülkiyet. miras, sınıflar kavgası konusunda yeni göruşler getiriliyorda. «Aslolan, sınıf değil, millettir» anlamına gelen görüşler doğuyordu. İhtilâlci Doğu Komünizminin, artık kendi smırlan içinde Kelişmesi, Çinde, Doğu Av.upa'da, örneğin Yugoslavya'da gelişen memleketçi hareketlerin, tarihin ve toplumlann zaruretlerine uygunluğu fikirleri kabul ediliyordu. Fransa da, bir memleketti. Bir halktı. O halde kendi sosyal nizamının, kendi bünyesine uydurulması gerekir deniliyordu. Evvelce Parti uyesi iken, çağın sartlarından gelen yeni gelismeler karşısmda: « Artık susmak mümkün değil!» diyerek partisinden ayrilan, güçlü düşünür Roger Garaudy'nin «Sosyalizmin büyük dönemeci» adlı gerçekçi ve bilimsel eserinde görülen tahliller. itibar kazanır gibiydi. Kısacası Fransız seçimlerinden, düşünen dünya, birşeyler bekliyordu: c Acaba, 1789 insan haklan ihtilâlinin, Ihanet edilen hatıralanna, Fransa, bir dönüs içinde miydiT Tabii, çağımızın, yeni sartlan çerçevesinde...» Düşünen dünyada bu soru, kuvvetle esiyordu. Bundan ümitlenenler vardı. Fransa, bugünkü kozmopolit Avrupanın ve bütün kutsal değerlerini kaybeden Amerika'mn karşısına, belki yeni bir Avrupa olarak çıkabilirdi. Gerçi sol cephe, tek ve birlik değildi. Seçim zorlukları ile biraraya gelinmişti. Ama, Parlamentoda ağırlık kazanırsa, yeni bir akım yaratacak gibi görünüyordu. Fransız ileri solculan, gittikçe güçlenerek, beklenilen reformları çıkarabilirler sanılıyord*u. Evet sol cephede birlik yoktu. Komünistler, Sosyalist Parti, Solcu Radikaller, Aşın Sol, Reformcular. çeşitli sol partiler, hep «Sol Cephe» bayrağı altında son seçimlere girdiler. Oyların iktidardaki grup V 47'sini, Sol Cephe o */o 46,5'unu aldı. Ama iktidar, yürürlükteki kanuna göre 256, Sol cephe ise ancak 178 milletvekili çıkardı. Demek ki Sol cephe oylardan daha biraz alsaydı, iködara gelebüecekti. TaWi oyların dağıhs yerlerine göre. Fakat bu kadar ayrı partilercfen kurulan ve ancak seçim tertipleri için anlaşan sol cephe, iktidara gelmiş olsaydı. Yeni bir Reformcu Komünizm yoluna giren komünistlerin önderliğini kabul ederek, onların getirecekleri reformlara ayak uydurmalan mümkün olacak mıydı? Bu soruya olumlu cevap vermek zordur. Cünkii son seçim sonunda komünistlerin kazandığı sandalya sayısı, ancak 73'tür. Haf tamn raporu DIŞTAN GÖRÜNÜŞ.. GERÇEK, BİR ZÜMRENİN BtR SOSYAL SIN1FIN TEKELİ ALTTNA ALINAMAZ. GERÇEK, HERKESİN GÖRÜP BİLÎP ANUYACAG1 KADAR BASİTTÎR. ZORLAŞTIRILAMAZ. FAKAT NASIL BİR HAFTA GEÇİRDÎK GERÇEKLERİ BULUP ANLAMANIN ZORLUKLARI İÇÎNDE SADUN TANJU Her şey dıştan başka, içten başka gSrünüyor. Füruzan'm «Benim Sinemalanm kitabındaki «Bir evin dıştan görünüşü» hikâyesini okurken, iç.e ait dramın çok defa nasıl gözümüzden ırak kalabildiğini düşünmeden edemiyor insan. Bir evin dıştan görünüşü, bir insanın dıştan görünüşü, bir olayın dıştan görünüşü gerçeğin kendisi değildir. Yeni yapılmış bir apartmanın bir dairesine sahip olmak. dıştan bakınca bir varlıkhlık ve mutluluk gibi görünebilir. 30 yıllık bir memur ailesinin becerikli bir oğul sayesinde başını sokabildiği bu kooperatif yapısı, dışardan ne kadar yeni görünse de, içerdeki fakirliği, kırıklığı, eskimişliği ve uyuşmazlığı değiştiremez. Her dıştan görünüşün içinde bir birikim, bir öz, bir gerçek vardır. Geçen hafta ise, bütün birikimleri, özleri ve iç gerç.eklert bir kabuk gibi saran dıştan görünüşlerle dolu idi. Evrimci Gelişme Ne Oldu? Ama sonra ne oltîu? Sonra olanlar, evvelâ Fransa'ya, sonra da, Fransa'dan ümit ve cesaret bekleyen dünyaya karşı, hem 1789 ihtilâlinin, hem 1789 neslinin, aifedilmez ihanetinin hikâyesidir. îhanet, şöyle zincirlenir: Fransız ihtilâli, önce kendini yaratan ihtilâlcileri, hatta bu arada örneğin, Condorcst gibi düşünürleri giyotine sevkederek, kendini kanlar içinde yedi, bitirdl. însan Hakları Beyannamesinden daha beş yıl geçmeden, ihtilâHn önderleri, müjdecileri, artık hayatta değil Ama yine tekrar edelim ki, bu son Fransız seçimlerinden dünya, önemle birşeyler beklemi.şti. Özellikle Fransız Komünist Partisindeki memleketçi gelisme, yahut reformcu ve hatta milliyetçi komünizm eğilimleri, ilşi çekici görünüyordu. Bu akımın, öbür Avrupa ülkeleri için, bir şeyler ifade ettifi de aç'.ktı... Bundan sonra ne olabilir? Bu soruya karşı ilk akla gelen cevap şudur: Eğer iktidar, beklenen reformları kendî^i yaparsa, halkın sol cepheye karşı sempatisinin sarsılması ve Fransa'da reformist bir sağ demokrasinin güçlenrnesl mümkündür. Çür.kü Cumhurbaşkanı seçim propaganda nutkunda, iktidarda kalırlarsa, reformlann yapılacağından bahsetmiştir. Eğer bu reformlar yapümaz, ya da tatmin edici olmazsa, o zaman «Sol Cephe»nin, yeni bir seçimde iktidara gelmesi düşünülebilir. Çünkü bu seçimlerde bu cephe: Meclise, çok güçlenerek ve sandalya kazanarak gelmektedir. Kısacası Fransa'da, ihtilâlci sloganlar taşımayan bir Reformcu Komünist Partisi vo onun etrafında toplanan bir sol cephenin, evrimcl gelişmesi karşısındayız... (1) Bu ihtilâl, hazirlanmakta olan «thtilâlln Mantıgı» isimli eserimizde nakledilmlstir. Ankara'da Yitirilen.. •. . Füruzan'ın hikâyesindeki Fıtnat hanım, Ankarada bütün taze ümitlerini ve heveslerini yitirdikten sonra Ist^nbul^akl apartman dairesine yerleşince, düşünüyor ki, kimse sevömemiştir bu evin içinde birbirini. Ya da, daha doğrusu, sevgl parlayıp sönmüştür, zaman zaman var olup erimiştir, herke* bir yol tutturup gitmiş, yabancılaşmanın pek farkına varamamıştır. Birlikte sevilen şeylerin azlığı, hatta yokluğu zamanla belll oluvermiştir. Artık ne Rahmi bey için ne de Fıtnat hanım için başka bir sevgi arama olanağı kaldığı halde, birbirlerini yabancı gözlerle süzerler. Düşüncelerinde, kendilerinden esirgenen mutluluğun acı veren özlemi vardır. Çocuklara gelînce, uçup gitmişlerdir yuvadan: ve küçüklüklerinde onlarla ana baba arasındaki sevgilerden bugüne kalan, basmakalıp birkaç saygı ve yakınlık sözüdür. Dıştan Bakınca.. Ama bir evdir işte bu. Anadır, babadır, çocuklardır, rJek çoğu gibi bir ailedir, dıştan bakınca aykırı görünmez, çksiği yoktur. Bir ev, bir aile bütünlüğünü koruyorsa mutluluğun simgeadir. Ne var ki. fıtnat hanımın bütün o ev kadınlığı sadeliği içinde sezgisi ve tecrübesiyle bulduğu şey, içindfe, kendi yaşamına acıma yaratan koskoca boşluktur. Füruzan iyi görüyor işini. İnsanın kendi yaşamı üzerinde, aile ya da toplumsal yaşanüsı üzerinde gerçeklere yaklaşabilmesi, dıştan ve içten. anlayan, araştıran gözlerle bakmakla olur. Gerçeklere vannak. belli bir kültür, yüksek bir eğitim işi değildir. Gerçek, bir zümrenin, bir sosyal smıfın tekdi alr tına alınamaz. Gerçek. herkesin görüp, bilip, anlıyacağı kadar basittir, zorlaştırılamaz. Fakat nasıl bir hafta geçirdik gerçekleri bulup anlamanın lorluklan içinde.. YALANCININ EVI YANMIŞ.. OKTAY AKBAL Evet Hayır 14 MART 1827 OLAYI lkemizde, her yıl olduğu gibi bu yıl da 14 martta büyük iUerde törenler dUzenlendi. hekimler bir araya gelip, bayram etti; konuşmalar yapılıp yazılar yayımlandı. (Gelecek yıllarda da bu, böyle sürüp gidecek). Olay döndürülüp dolaştınlıp bir Osmanlı hUkümdannın başansı olarak gösterilir hep, Dış görünüşe göre doğrudur da. Ancak birey ekseni çevresinde değerlendirilen bu tarihî olay, kısaca özetlenirse durum şudur: * Yü 1808. Temmuzun 28'L Topkapı Sarayı'nda siyasal bir dram oynanmıç, Osmanlı tahtında oturan IV. Mustafa, yandaşlan, Şeyhülislâm Dürrizâde Atâullah Efendi, «Adı Musa, boyu kısa, sakalı köse, dini. imanı kese, işi gücü fitne» diye nitelenen sadaret kaymakamı Paşa'nın birlikte kışkırtüklan gericüer, III. SeUm'i öldürmüşlerdi. O kanlar içersinde saraym bir odasında upuzun yatmaktaydı. Kenetlenmiş parmaklan arasında bir ney bulunmaktaydı. Söylentiye göre, cebinden çıkan bir kâğıt parçacığmda «Kendi elimle yâre kesüp verdiğim kalem: Fetvâyı hun'i nâhakk'ımı yazdı iptidâ» (Elimle kesip sevgiliye ya da dosta verdiğim kalemin kamışilk işi haksız yere kanlı öldürülmem için gerekli belgeyi yazmak oldu> satırlan okunmaktaydı. Bu kuşkusuz bir rastlantı. Eskiler olağanüstü durumlarda söylenilen, yazılan böyle anlatımlara «tntakı Hak» (Gerçeğin KonuşmasO derlerdi. Hükümdar arada bir gerici güçlere verdiği ödünleri (tavizleri) bir «Kalem»e benzeterek, yine o güçlerin eliyle öldürülmesinden sanki yakınmaktadır. III. Selim yaşam öyküsünün gösterdigi gibi, çok yönlü bir sanatçıydı. Ama ne yazık ki siyasa sanatını pek bilmiyordu. Gerici denilen yaratığa yüz vermeye gelmiyeceğini, onun en sonunda yüz verenin de başım istiyeceğini bir türlü düşünemiyordu. Oysa su katılmamış devrimciydi kendisi. Neyse olan oldu. Bereket II. Mahmut'u kendisivle özdeş düşüncede iyi bir ardıl ola. rak yetiştirmişti. Bu da bacadan damdan kaçarak, gericilerin eline düşmekten kurtularak güçbelâ Osmanlı tahtına oturabilmişti. tşte bu hükümdar çevresini yirmi yıl kolladıktan sonra ilkin yozlaşmış Yeniçeri ocağını kaldırdı. Ulemanın (BUginler) bazısım kazandı, çoğunu sindirdi. Taşradaki toprak ağalariyle (Âyân) pek istemiyerek bir antlaşma (Senedi Ittifak) yaptıktan sonra, imparatorluğa bazı reform ları uygulamaya başladı. Bu arada 14 mart 1827'de «Tıbhanei Amire» denilen okulu açtı. Okul aslında bir tür medreseydi. Ögrenciler hasırlar, yer minderleri üzerinde oturuyorlardı. Öğretim programında «Emsile», «Binâ», «Maksud», «Akaîdi îslâmiye», «Hâşiyei Tecrid» gibi, pozitil bilimlerin dışında dersler bulunmaktaydı. Bir yenilik olsun diye sadece Fransızca konmuştu. Klinik dersleri batıdaki öğretime uygun ama kuramsaldı. Hasta başmda pratik çahşmalar yoktu. Çünkü okul kliniklerden yoksun Bir Babil atasözü var, ne zaman birl göz göre göre yalan söylerse onu hatırlanm: «Yalancının cezası, doğruyu söylediğinde ona kimsenin inanmamasıdır.» Bay Demirel bir gün önce, «Hayır, Genelkurmay B&şkanıyle görüşmedim. Radyoya mı inanacaksımz, bana mı?» demişti. Genelkurmay Başkanı, Bay Demirel'le görüştüğünü açıklaymca yalanda direnemedi, «Bugünkü sorunujs başka, dünkü sorunuz başka. Dünkü halin cevabı dünde kaldı. Bugün soruniızu sorun. Genelkurmay Başkanı doğru demiş» dedi. Günün gerçeklerine göre konuş,maktır bu! Daha doğrusu navasına uyarak!. Yalan mı gerek, jalanı söylçrsin rahatlıkla. Bir gün sonra doğru ortaya çıkacakrmşî'Bir gün kazandın ya, yeter sana! Bunun bir başka adı da duramu kurtannaktır. ücuz por t litikacıhktır.. ~ • ....••• «Dünkü halin cevabı» dünde kalmaz. Hiçbir zaman kalmaz. Kimse kanmaz buna. Koskoca bir partinin genel başkanı. Beş yıl Başbakanlık etmiş bir kişi göz göre göre yalan söylemiştir, der kamuovu. Hem «nisyan ile malul» de değildir o kadar! Hele böylesine temelsiz bir yalanı söyleyebilen politikacılan hiç unutmaz. Dün başka bugün başka konuşacak, dün yadsıdığını bugün benimseyecek; dünden bugüne bugUnden yarına güvenilir bir kişilikle kalacağını umacak daha sonra da!.. Günlerdir sürüp giden Cumhurbaşkanı seçimi olaylanna, ardı ardma yapılan turlara, parti liderlerinin özel hesaplı davranışlarma, kısacası ortaya dökülen bütün bu içtensizliklere bakıyorum da yarınımız için korkunç bir hüzün duyuyorum. Ne olacak halimiz bu politikacı kadrosuyla? Her seçimde ortaya buna benzer kadrolar çıkıyor. Yetki yerlerine hep onlar geliyor. Güvenilemeyen, beceriksiz, gizli hesaplar ardında, bu yurt, bu ulus için yararlı bir seyler yapmak, başarmak isteğinden uzak kişiler.. Yarın seçim yapılsa ne olacak sanki? Gene bugün böyle yarın şöyle konuşacak kişiler çıkmayacak mı sandıktan? Bu yurdun en sağlam kafalan, en güvenilir aydınlan bir türlü o seçim listelerinde yer alamıyor, söylev alanlanna sokulmuyor, seçim sandıklarma girebilmek olanaklarından yoksun.. Kim paraya, bilgisizliğe, karanlığa, içtensizliğe, yalana dayamışsa sırtını «milli irade»nin temsilcisi olabilmek yolunda, hevesinde!.. «Olumsuz aynm» ülkesi burası! lyiler, doğrular, değerliler değil de kötuler, egriler, değersizler kalıyor o aynm eleğinin üstünde. Hep olumlular düşüyor, olumsuzlar yararsızlar kalıyor orta yerde. Geri kalmış ya da geri bırakılmış ülkeler işte bu yüzden hep geride kalmak zonında. En iyi beyinler ya gider ülke dışına, ya şu bu zorluklarla karşı karşıya bırakılır, ya en çirMn suçlandırmalarla safdışı edilir, ya da bıktırılıp, küstürülüp bir yana itilir. O zaman yalnızca «bugünkü hal başka, yannki hal daha başka» diye ince hesaplarla, özel hesaplarla, yararsız hesaplarla davrananlar kalır ortada, «millî irade»ye onlar sahip çıkıverirler!. Bay Demirel apaçık yalan söylemiştir. Hem de yirmidört saat bile dayanmayan bir yalan. Bu yalanın tanıklan, kanıtlan ortadadır. Kimse yadsıyamaz, şöyîedir böyledir diyerek hoş goremez. Şimdi başka bir uygar ülkede böyle bir durumun ortaya çıktığmı, büyük bir parti liderinin böylesine bir yalanla kamuoyunu aldatmaya kalkıştığım düşünelim. Sonuç ne olur? O politikacı bir anda sıfıra iner. Önce kendi partisi istemez onu, sonra seçim bölgesi.. Daha sonra da tüm kamuoyu, basınıyle, aydınlarıyle, işçisiyle, halkıyle... Ama bizde böyle şey olmayacak. Bay Demirel durmadan kötüleyip yerdiği, eline geçen her fırsatta değiştirttiği, tamnmaz hale koydurduğu Anayasa'ya sımsıkı sanlacak, yalnız kendisi için istediği bir demokrasiyi savunacak, bunun adı da demokrasi ve Anayasa düzeninden yana olmak olacak!. Fenelon istediği kadar «Yalan söyleyebilen bir kimse insan sayılmaya lâyık değildir» desin, Hugo istediği kadar «Az yalan söylenmez, yalan söyleyebilen, her yalanı soyler» desin, Fielding «Bir kez yalan söyleyen ikincisini de söyleyebilir» desin, ÇeJıov, «Yalan kadar insanı alçaltan bir şey yoktur» desin.. Politika dünyamızda ayakta kalmak, önemli sayılmak için hep yalana, yalanın en çi.rkin oyunlanna, silâhlarına başvurulacak.. Hem böyleleri «gerçekleri savunuyoruz» parolası altında kullanacaklar bu yalanları. Kamuoyunun unutkanlığına güvenerek, politikanın bir aldatmaca, kandırmaca, bu yüzden de durmadan yalan söyleme sanatı olduğunu sanarak!.. nI «TIPHANEİ AMİRE» AÇILDIĞI (TIP OKULU) BİLİM sası olay bir hükümdann blreysel başarısına baglamyor. Hüzün Verici , ,' ZAMAN, POZİTİF LERİN DIŞINDA DERSLER DE OKUTULMAKTAYDI VE HOCALAR TIBBA AYKIRI KİTAP YAZIYORDU Doç. Dr. Sırrı AKINCI İ T Hafiye Erbâbısndan (Gizli Bilimleri Bilenler) sayıyorlardı. Hükümdann çevresinde yeniliklere yandaş gözükürlerken, büyücülere «kara kaplı kitap» olacak böyle bir «Şaheser!»i yayımlamayı da akıllannca bilimsel çaba sayıyorlardı. II. Mahmut reformlarını bunlar ya da benzerleri gibi adamlarla (Büyük talihsizlik) gerçekleştirecekti. «Tıbhânei Amire», ne istenildiği gibi olabildi ne umut edileni verebildi. On iki yü çabaladı durdu. Hatta ozanın biri «Ettik o mektebe aşk ile intisap; lâkin özge bir dertte gördük tababetis dizeleriyle onu haklı olarak eleştirmişti. Ama II. Mahmut hiçbir zaman karamsarlığa düşmedi. Okula çekidüzen vermek için yeniden el koydu. îlKn yerinl değiştirdi. Şimdiki Galatasaray Lisesi'nin bulunduğu alandaki ahşap bir binaya taşıttı. Adını «Mekteb1 Tıbbiyei Adliyei Şâhâne»ye çevirdi. Oğretim kadrosundaki esküerden çoğunu uzaklaştırdı. Viyana'dan C.A. Bernard (18081844) adındaki bir hekimi okulun başına getirdi. Bir açış söyleviyle 14 Mayıs 1839da yepyeni bir kimlikıa öğretime başlattı. Galatasaray Tıp Okulu, «Tıbhânei Âmire»den her bakımdan üstündü. Okulun klinikleri, laboratuvarlan, kimyahanesi, eczahanesi, botanik bahçesi. kitaplığı. sıralı dershaneleri, yatakhaneleri hatta meteoroloji istasyonu bile vardı. Artık otopsiler de yapılmaktaydı. Batıdaki herhangi bir tıp okulundan ayrımsızdı. Evet, her yıl kutlanan Tıp Bayramında yıllardır yapılan konuşmalann, yayımlann özeti bu. Bir okul açılıyor. îsteniyor ki o Süleymaniye Tıp Medresesi*ne benzemesln. Ama olmuyor. Okul açıhşmda hemen medreseleşiyor. II. Mahmut onu yeniden biçimlendiriyor. Batılı anlamda bir okul ortaya çıkanyor. Söztin kı du. Oysa tıbbın temeli, bir doğa kitabı olan insan bedenidir. öğretimde en önemli bir eksiklik otopsilerin yokluğuydu. Hastalan olmayan tıp okulunda ölUlerin bulunmıyacağınl söylemek gereksiz. Okulun direktörü «Mektep Nazın» ünvamnı taşıyan Hekimbaşı Behçet Efendi'ydi. Bu hekim «Frengi Risâlesi», «Kolera Risâlesi», «Çiçek Asısı» gibi küçük bazı kitaplan Batı dillerinden çevirmişti. Efendi'nin bu olumlu çabalan övgüye değer. Kardeşi Abdülhak Molla da okulda öğretmendi. Onun da yararlı bazı çabalan küçümsenemez. Ama birlikte yayımladıklan bir kitabı göriince şaşmamak eîde değil. Bu kitap, «Hezâr Esrâr» (Binler ce Sır) adını taşır. I.Ü. Kitaplığı'nda 84483 No. ile kayıtlıdır. îçindekı «Sır»lardan birkaçımn çevirisi şöyleydi: «Her yıl azıcık kısrak sütii içirüen çocuklarda çiçek hastahğı görulrnez», «Hıçkınk tutan insanın ağzına bir kazm ffagası sokulursa, hıçkırıit kaza geçerek onu öldürür. Böylece yedi kazı öldüren kişi hıçkırık illetinden knrtulur», «Suçlu bir kişi adalet önünde sorguya çekilir konuşmazsa ona bıldırcın dili yedirmeüdir. O zaman dili çözülür, bütün yaptıklarını birer birer anlatır», «Karnıbahar tohumıı dört yıl bekletllip ekilse bundan şalgam, şalgram dört yü bekletiliD ekilirse karnıbahar yetisir». «Cinsel yetersizlik gösteren damat beyin yatağmın altına savaşa girmiş bir paşanın kımndan çıkanlmış kılıcmı koymahdır», «Saralı çocuklan Babacafer Türbesindeki 999nuk tesbihten geçirmede büyük yarar vardırn v.b. Pozitif bilime bağlı kişiler böyle saçmalann sözlerini bile etmezler. Ama Efendi'yle Hazreti Molla medreseden yetişmişlerdi. Daha kötüsü kendilerini «tTlumu İki Yüzlü Bilginler N R3IMO NO EVİNİZE GELEN ÖGRETMEN I TÜRK HAVA | I YOLLARI A.O.'dan İ Ortakhğımız ihtiyacı olarak 47 kalem evrak bastmlacaktır. Muhammen Bedel 681.635,00 TL.'Jır. Geçici Teminat 34.081,75 TL.'dır. Biz bu kanıda değiliz. Çünkü olayı toplumsal kökenli ltici bazı güçlere bağlamaktayız. Aşağıda bunun kısa açıklanması yapılacaktır. Toplumlann tarihsel gelişmeleriyle üretim bicimleri arasında köklü ilişkiler vardır. Burüara göre, «tlkel Kamusal», «Antik ve Köleci», ' «Peodal», «Anamalcı», «Toplumcu» gibi birbirtni doğuran, izleyen aynmlı beş «Düzen» matematiksel denecek biçimde ortaya konmuştur. Acaba Osmanlı tmparatorlugunun yapısal düzeni. yukardaki aşama türlertnden hangisine uymaktaydı? Uzmanlar sorunu henüz çözümleyemediler. Yalnız söz konusu imparatorluğun, XIX. yüzyıl başında «Anamalcı Düzen» e ertşemediğini keslnlikle belirttiler. N. Berkes'e göre bu toplum, ekonomisi «Emtia Üretimisne dayanan «Anamalcılık Öncesi»nin öSelerini taşır. M. Sencer'sc «Osmanlı Toplum Yapısı» baslıklı kitabmda, konuyu aynntılariyle inceledikten sonra, imparatorluktakı «Miri» toprak reiiminin, köylüvü toprağa bağladığmı, onu «Ozeür Emekçî» durumuna geçirmediğini, böylece sonuçta «Anamalcı Gelişmesnin «Engellendiğini» sövlemektedir. D. Avcıoğlu da «Türkiye'nin Düzeni» baslıklı ödül kazanmıs kitabmda, Osmanlı inrDaratorlu&u'nun prekapitalist (Anamalcılık Öncesi) dönemi aşamadığım açıkça bildirmektedir. Kanımıza göre bu durum, XIX. yüzvıl başmda bir kültür Reçişi (Intikrîli için eerekli koşullan yaratmakta baslıca altyapı etkeni olmustur. Cünkü bir yanda XVI. yiizvıldan beri sürekli gelişen Batı anamaleıhgiyle emrindeki ilerliyen endü^tri. öte yandaysa el sanatlan düzevinde kalmış iikel denilebilecek Osmanlı endüstrisiyle topra£a baflanmış halk yıSınlan bulunmaktaydı. Bunlardan birincisinin Ikincisini kültürel etkive alacağı toplumsal ruhbiüm bakımmdan kuşkusuzdur. Cünkü önceki yuzyülann Osmanlı tmparatorhıgu • Batı koeksistansı artık yerini ekonomik ilişkilere bırakmıştır. Böyle karşılaşmalarda ekonomik yönden güçsüz torjlumlar, kiiltür değişmelerine uğrarlar. M. Turhana göre bu değismeler bazen dış baskıvle ba?en de yine ona btî5U, tonlumlar içersindeki yönetim gücünü eüerinde tutan, kücük ama yetkin. siyasal bir grubun, kamuoyuna danısmadan, zorlama yöntemlerle, yabana bir kültürü. o topluma sokup sindirmeye caba göstermesivle olanaklıdir. Yazara göre XIX. yüzyılın ilk yansmdaki Osmanlı împaratorlugu'na Batı kültürünün eirmesi, söylenilen yollardan daha cok ikincisiyle eerceklesmiştir. Olay «Mecbnrî Kültür Değişmpleri» adını alır. II. Mahmufun getirdiSi bircok yRnilei bu bilsilflrin ısıSında deSerlendireTifiir^. 14 mart MVT de kurulan Tro Okulu bir Miltür kımımrıdur. ToDİumsal altvamva bî)Çh tisrvamdaki (tMechurî KH1tiir De5i«me1eri»nden ortava cıVmıstır. Bu durumda okulu gfirünüste acan II. Mahrmıt'tur. Gercekte ac+iransa snsyoekonomns nedenlerîn itid güctidUr. Bnnun dısında bir yorum bllerek istpverek yamhyorsa, Osmanlı hükiimdanna doiavıslvle sııitanata srîlzel bir şakşaknhktır. Bilmiyerek yapılıvorsa, Ovküctl yibeysel tsrihçilfkiir. Yıllarrlir W«dvle İİpfH cok «m«>k «ördük Bogrusu hic bîrlne de bilimseldir diyemedik. Sosyo Ekonomik Güç Ve önümüzdeld günler yine bu zorluklara gebe. FüAızan'm hikâyesini yazdığı ailenin çok büyüğü, kocaman btr aileyiz biz, ashnda dağılmışız da bütünlüğümüzün dış görüntüsüne aldanıyoruz ve her olayda yabancılaşmamızm hikâyesini yaşıyoruz. Fıtnat hanım nasıl balkonda ay aydınlığında seyrettiği kocasma tiksinti ile bakıyorsa; Rahmi bey nasıl kansmın giysilerindekl mutfak kokularıyle kederleniyor ve sevgisizlikten yakmıyorsa: Sedat nasıl bambaşka bir âlemin lssanı olmuşsa; nasıl herbiri için dıştan ve içten başka görüşler, görünümler varsa; bizim siyasal ve sosyal hayatımızın da her siyasî partiye, her politikacıya, her demokratik baskı grubuna Söre öyle bir gerçeği var ki. anlamaya çahşmak bile insana hüzün veriyor. İçi Yok mu Bunun? . ~r?W Aslmda aradığımız nedif7 Tek tek her insana verilmiş olan bir kezlik yaşam fırsatmı en iyi şekilde kullanmaktan başka ne istiyoruz biz? Ve politikanın ne amacı vardır, bir topluma çağdaş en haysiyetli, en insanca hayatı •sağlamaktan başka? «Bir evin dıştan dörünüşü» Hıkâyesinde. Füruzan, Fıtnat hanımın Rahmi beye kinlenişini. yabancılaşmasmın asıl nedenini, koca'nın bütün hayatlan boyunca sadece 'konuşmasına bağlarken, bugünkü toplumsal •kırgınhğırmzm çağnşımmı da yapıyor. Bibnez tükenmez konuşmalar. görüşmeler, açmazlar. zaman kollamalar, hesaplar, mane\Talar, hep dıştaa, hep dıştan bakmalar Okuyucu Mektupları DemiryollarrNeden. Zarar Edıyor?.. • Millî kuruluşumuz olan T. C.D.D.'nin her yıl milyarlara varan zararı olağan bir şey olmustur artık bizler için... Aslında böylesine büyük bir devlet kuruluşunun; hem de kendisine rakip çıkacak bir ikinci kuruluş olmamasına rağ men bu kadar çok zarar etmesi çok gariptir. Fakat unutulmamalıdır ki; her sonucun bir nedeni vardır ve T.C. D.D.'nin zarar etmesinin nedeni de artık herkesce bilinmektedir. İşte birkaç örnek: Ümit ederiz ki, bu devlet knruluşurmız hiç olmazsa Cumhurıyetin 100. • yıldönümüne kadar k«î'n*d1ni to.parlar ve çağdaş, modern bir işletmecilik anlayışı • ıçinde. her türlü şikâyetten uzak olarak görevini sürdürür. Şikâyetlerimin, yol.. göstereceği ınancıyle kuruluş yöneticilerini uyarır, saygılarımı sunarım. T.D. o İNGİLİZCE ALMANCA FRANSIZCA MUHASEBE STENOveDAKTİLO öğrenebilirsiniz hemen bugün broşiir isteyiniz Mektupla Öğretim EnstitUsli Halaskârgozi cad207 ŞİŞLİ 46 6713 46 3186 4014 65 kendi kendınize V Hilmiye Akbulut (Escn) Ue Nnhfer Esen Evlendiler 18. Mart. 1973 Manyas Çamlı Kapah zarfla teklif mektupları 29/3/1973 Perşembe günü saat 15.00'e kadar Ortakhğımız Gümüşsuyu Caddesi Dersan Han No: 90'daki Levazım Müdürlüğüne verilecektir. Şartnameler aynı adresten temln olunur. Ortakhğımız 2490 sayıh Kanuna tabi değildir. Cumhuriyet 1767 niııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııiHiııııımııııııııııııın (Cumhuriyet 1765) (T) Tarlfelerin şimdiye kadar birbirini tuttuğu görülmüş değildlr. Mutlaka. birkaç dakikadan birkaç saate varan gecikmeler olur seferlerde. Bu beklemeler de yolcuyu bezdir mekte ve sinirlendirmektedir:. Hatta, ışin acı yanı: tren bazen tarifesine yakın bir saat1.12.1972 tarihli Razetenizin te gelince «Nasıl oldu?!..» şek linde alayla konuşmak bir ge«Okuyucu Mektupları» sütu lenek haline gelmiştir. • nunda yayımlanan «Surt'ten <5) Trenlerde ve istasyonlar, 12 köyiin muhtan ilgililere da tuvaletlerin durumu tek çağnda bulunnyor» baslıklı kelimeyle korkunçtur. Keza yazmın Konusu in'celenmiştir. bekleme saîonlan aynı berEruh Devlet volu iltısakm dan başlıyan 31 km tulündebat durumdadırlar. örneğin kı Bayramlı. Çağbaşı. Akdoğ istasyonlarda havayı koklavamuş ve Kayabogazı Koylerı arak tuvaleün yerini saptarasmdakı ulaşımı sağlayan mak son derece kolaydır (!) grup volu 1973 bütçe vılı ihaleh kaplama orogramına teklı (Ş) Vagonlara ttoltuk sayısıedilmiş oFfip, mevcut bütçe nın dört beş misli fazlası imkânlarımız nisbetınde anı yolcuyu balık istifi gibi dollan grup köy volunun proş durup, lnsanlan «eşya» yeriramda kalmasına çalışılacak ne koyması bu kuruluşumutır. zu; Avrupa ve Amerika Demiryolları kuruluşlarından aAynı yol Üzerinde bulunan yıran başlıca özelliğidir (!). •Jetonarme Zorova köprüsü (4) Ve en kötüsü. Cumhuri ise 1972 yılı yapım programında ıhale edilmıştîr. Botan çayetin 50. yıldönümünü kutlayı üzennde yapımı istenen mağa hazırlandığımız şu gün Botan köprüsünün etiidleri lerde, bir devlet kuruluşu oyapılmış olup, proje» ve ınlarak. Atatürk'ün devrimlerişaatı önümüzdeki yıllarda nin savunucusu olması geredikkate ahnacaktır Halen ken T.C.D.D maalesef tam Botan köprüsünün vapılması tersini yapmaktarfır Bilet aistenen verde 130 mt. açıklık lırken ve ara istasyonlarda lı Kaya Boğazı asma ıtöprüsü «ek» yolcu almalarda (en çok mevcut olup, köylüler bu şehirlerarası seferlerde) hâlâ köprüden favdalanmaktadır. kadın • erkek farkı gözetmekte ve bu tutumuyla da kendini Köy tsleri Bakanı 7 düpedüz «çağdışı» olarak ilân Ata Ambarcıoğln etmektedir. Müstesar Yardımcısı BAKANLIK 12 SIIRTLI MUHTARA CEVAP VERDİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle