18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET 8 Ocak 1973 rKüM?WVAMiM PÎttCTSj^ilEH^KAPIlOMÜl TAŞKlK ^ ÜINOttüM, ) 01A8İÜİ1 A M . BEMÎ KADRftu ZAfEtf / uîSî^îMÎM ÛLWAÛlHl KÂFÎ ^ v H l ' t I"A NMETMî j MADAM./DEM A l i L i $EU MODAYlfoA.NE ONU HMÂ ı*2Afc EDi Vıİ POLA^!OWUI4?VWİ " M W ? ! TU^fWI S€LOJK İzmir'in içinde SAMİM KOCAGÖZ'ÜN ROMANI 154 «Hof geldin Teğmen, geçmi} olsun!» dedi. Ben de çok sâkın görünmeye çahşarak «Hoş bulduk.» Kargılığını verdim; verdim ya, kendimi tutamıyarak, basbayağı bağırdım: «Albayım! sizin şu ünlü tabancanız, niye ateş almaz?» Telâj lanmadan, tok bir sesle karşıhk verdi babam: <£.. oğlum, ben kaç kez sözünü ettim: Tabancaları hiç bir vakit Şeytan doldurmaz, Gerektiğinde biz, doldurur, biz bofalünz...» •tbtilil öncesi, doldurmuştuk, şarjörünü «ü rüp de dolaba koymuştuk tabancayı?» «Canım, ihülâl oldu; hiç dolu tabanca dolapta durur mu?» Cahit Derniroğlu, tabancayı cebinden çıkanp, yerinden kalktı; babama verdi. Babam da başınm üstündeki kitap rafına uzatıp koydu. Annem, ken disini toparlamıştı: •Size birer çay yapayım!» diye, mutfağa koştu. Cahit, sedire ilLçti tabancayı verdikten sonra, ayakta kalan Uğur'a da babam, «Otur Uğur..» diye, yer gösterdi. O da Cahit'in yanına ilişti. Sonra, bana da, «otur şöyle...» diyerek karşısındaki koltuğu gösterdi. Oturdum. Bir süre dik dik, dik katli dikatli yüziime baktı; oldukca sert bir seslt konuştu: «Bak oğlum, sana yüz bin kez söyledim: Ben, asker adamım. Hak, hukuk, elbette yasaların gös terdiği yolla savunulur; ne var ki, yine de tabancayı alıp gitmene sevindim. Bunu senden beklemiştim; yanılmadım: Suçsuzmuşsun...» Uzandı, sl gara paketini aldı masanın üstünden, Cahit'e, Uğur'a ikram etti. Sonra da bana bir sigara uzat tı. Cahit irelmi^ göılerle babama, hayretie, sevgiyle bakıyordu. Uğur, hemen ayaklandı: önce babamın, sonra da bizim, kendisinin sigaralarıni çakmağiyle yakü. Bir süre sessizce sigaralan içtik. Annem, çayları getirdi. Donuk, beyazdı «namın yüzü; ama ferablamış. bir hali vardı. Çay fincanını elimde »or tutuyordum. Eüm titriyordu. Gülseren'i ortalıkta göremiyordum; soramıyordum da.. Çayını içtikten lonra Cahit, ayaklandı; kapıya yürüdü: «Bize izin Albayım.. Haydi gidelim Uğur,« dedi, bana döndü, «biraz toparlan, istirahat et.. konuıuruz...» Annemin, ilcUi de elini öptü. Ko ridora doğru yünirlerken babam seslendi: •Uğur Bey!» «Buyurun efendim?» «Gülseren, bir süre bizde kalacak. Konuk oda mız var. Sinirleri çok bozuk. Annesi Hediye, one bir takım sinir ilâçları içirdi; koklattı. Şimdi uza nıyor. Düzelınce elbette eve getirlr Emre... Annenize, babanıza lütfen haber verirsiniz.. •Peki efendim. sdylerim. Korkulacak bir şeyi yok ya?» •Yok canım.. Kızları bilirdnlz; fare görseler, masanın üstüne çıkarlar...» diye, babam şaka etti. Uğur, Cahit, güldüler; çıkıp gittiler. Kulaklarım çın çın ötmeye, başım yine zonklaraaya basladl. Yerlmden kalküm. Gülseren'in bulunduğunu kestirdiğim odaya yürüdüm. Oda, perdeleri kapanmış, loştu. Karyolaya uzanrmş Gülseren, ya?h gözlerini tavana dikmisti. Yavaşça başını çevirip bana baktı. Güclükle doğrulup kalktı. Kendislni kollarımın arasına bıraktı: •Emre! Erarem benim!» diye, ağlamaya başladı. Birlikte sessizce, birbirimize sarüıp ağladık. Haydarpaşa Istasyon Kumandanı, erzakın çıkmasına müsaade etmıyor. Bütün erzakı Haydarpaşa Gannın iç kapısında tutmuş müsadere edecekmis. Yüzbaşı Selâhattin'in Roman I NE HAKLA? Ben de yetiştim, gerçekten bizim butün erzak oradaydı. Sandıklar perona giren camlı kapı dnünde yatıyordu. Başıntfa yaslı bir binbaşı duruyordu. Aramızda «u konusma geçti: Ben Bu erzak blrimdir, ni çin müdahale ediyorsunuaî O Istanbul'a glrecek her erzak, önce Ment thtikâr Komisyonu ambanna girer. siz oreya baçvurarak muamelesini tamamlatır aldınrsuıız. Yokaa müsadere olunur. Ne hakla? HUJcUmetln emrl böyledir. Biz cepheden, muharebeden gelen bir subayız, geride hükümetın eşkıyahk yaptığma dair bir bllglmi« yok... îyi ama birçok subay buraya mal getiriyor, ticaret yapıyor, hükümet ordunun şereuni korumak zorundadır. Şeref içta s«reflere taarnız edene hiıkümet demek doğ ru deglldir. Sızin adreslnız nedlr? Altıncı Ordu Yaveri. Ya, dem«k » t ı »liniz Halil Paşa Hazretlerının yaverleri•Inis. Neden demınden beri söylemiyorsunuz? Demek ki bu erzak Halil Paşa Hazretlerının âevlethaneleri ıçındır. Hayır Halil Pasanın bu erzaktan haben yoktur, eviyle de bir münasebetı yuktur. Evet, amtna siz bunlan demek Altuıcı Orduya mensup su bayların ailelerine dagıtacaksımz. Hayu dofruca evime götü recegim. Pekâlâ beyelendi erzaklar serbesttir, götürünüz. Kıyasıya bir dayak Bir neferin, karşısındaki subaya önemin zerresini bile vermeyecek kadar haddini bilmez ve küstah davranman sonucu, Selâhattin çığırından çıkıyor, adamı yakasından yakaladığı gibi yere yıkıyor, pestilini çıkarana kadar da dövüyor. bey bizi bıraktı. Celâl, ben. ablam, yengem, tlhami, Bedia tramvaya binerek Bebege geldık. Oradan iki ayn sandala binerek Anadoluhisanna geçtik. O tarlhte üç kardes Hisarda ayn ayrı evlerde oturuyorlardı. Doğru Feyzıyap ablamın evino geldık. Emine de oradaymış. AMun thsanı gördUk. Eyya ve erzakı taksun etti. Orada balin bir manrara oldu. Konya' dan aldığım doksan kadar ekmek, sıcak olduğu için birblrine yapışmış ve ezilmiştiler. Aırıa çocukiar yıllardan berl yoksun kaldıklan bu ekmeklere yapıştılar. Onların bu hali çok acıydı. Ben 13 Mart 1918'den 3 Nisan 1918*0 kadar IsUnbul'da Derleyen : tlhan SELÇVK Okulda bir edeblyat ötretmeni vardı Adı Vahyt ldi. Çok dürüst ve temiz adamdı. Bir gün Hlsar Köprtl vapurunda gördllm. O tarihte binbast olan ho carn dedi ki: Selâhattin, aldıgun parayla geçinmek imkânı kalmadı. Perişan duruma düşttik. Satılacak ve paraya dönUştürüleceic ne varsa zaten elden çıkannıstık. En sonunda sınll arkadaşım olan Harbiye Nezareti Müsteşan Mahmur Kâmil Pasays gittim. Küçüklügtimden beri beraber büytldügüm bu çok yetkiU arkadasa acıklı halimi anlatarak yardım etmesini sflyledim. Bana: Sen ne söylüyorsun Vahyl, dedi. herkes dışardan bentm durumumu parlak görüyor. Gel bir de bana sorl tkJ yüz lirm maasla üç Alman kadını getirttim. Bunlar karımın ve kızımın ışlenne bakıyor. Mutfak masrafını ayda bes yüı llradan aşağıya ındirmek imkâmnı bulamadrn. Ayda Ud bin Hraya çı kan rnasrananmı karsılamalt için neredeyse çıldıracagım. Se> nin durumuna Uzülüyorum ama, ne yapayım ki elimden birşey gelmez. Bu sözler ylnni kâğıtla aile geçindirmek zorunda olan bir çocukluk arkadaşma söyleniyordu. O günlerde bir de Başkumandan Enver Paşayla fiörüştlim. Yaveri oldugum H»H1 Pasa, Enver Paşanın amcasıydj. , Pakat Halil Paşa, yeğerd olan Baskumandandan üç smıf aşagıda va üç yas küçüktü. Enverin doğum tarlhi 1879, bizirn kumandanın doğum tarihi 1882'ydl. Birincisi 1899'da, ikinclsl 1902* de subay çıkmışlardı. Her ikl8i de kurmaydılar Enver Paşa, 39 yaşmda Osmanlı împaratorluğu Başkumandamydı. Halil Ps a 38 yaşında Altıncı Ordu Ku> mandanı ve Irak Genel Valisiydl ISTANBUL 1918 Anadoluhisannda büyük binalan, hastane yapnuşlardı. Bu hastanelerde ayakta tedavi gören neferler geceleri sokaklara dökülUp ev ev dolasarak ekmek dilenıyorlardı ÇünkU bu erlere hem yeterli bestn verihnlyor, hem de verileni başlanndaki ca vus, doktor, subay gibl »örevlilerin çaldlğı söyleniyordu. Birçok asker sofuktan, açlıktan, bakunsızlıktan ölüyormuş. Bu olaylar bütün memleketin götleri önünde cereyan ediyordu. Istanbul'da birçok subay, me mur, er, tüccar zengtn olmuşlardı. Beş kuruşa aldıklannı beş yüz kuruşa satıyorlardı. Bir yanda derin bir sefalet, bte yan da büyük paralar. toplumda rezaleti. sefahatı, namussuzluğu »rttırmıstı. Bazı sehit ailelerl iffetlerini satarak yaşamak zorunda kslmı?1ardı. Resm! adı Menl Cıtikâr, halk arasmdakl adı «Mebaı thtikâr» Komlsyonu olan kunılun başırida MebU6an Meclisi tkinci Reisi Hüseyin Cahit vardı. Ağabeyimln anlatügına göre bu kurul, ftlüler içln kefen bezl dahi vermiyordu. ölUlerln çogu kefensia elblseleriyle gömülmeye başlamıştı. NAMUSSUZLUK B t T T 1 Koca şehirde temas ettiğım kimselerden ögrendim kı cephelerde su gibi kan akarken şehrln seçkinlert namussurlugu meslek bellemlş. Cephelerle, cephede ölenlerle, ölenlenn arkada bıraktıklan alleler kim> Mnin umurunda değil. Rum, Yahudl, Ermeni va Almanlar memleket ekonomUine tümüyle hikim. Vur patlasın, çal oynasın gidiyor. MALKOÇOĞLU yazan ve çizen: Ayhan BAŞOĞLU 4 0 Yıl önce Cumhuriyet f A4MC SENESÎNDE Brükl * ' ™ " l e t l e r a r a s ı buyük ıergi ıçin her tarafta şımdiden (aaliyetler baslamıştır. Tahkikatımıza gore Yunanlılar, Türk Ulüm ve incirinin Avrupa'da föhretinden istifade ederek kendi incir paketlerinin üstüne «îzmir incıri» etiketlni koymakta imişler. Bu hususta bir yetklli zat, gazetemize su demeçte bulunmustur: «Avrupa'da halk, isin bu kadar tnceliklerini aramaz. Müsteri mafazaya glrdiği zaman üstünde "Izmir ınciri" yazılı paketi alınca artık bunun Yunanistan'dan mı, Türkiye'den ml geldiğlnı graştırmaz. Hatta tzmlr'in Türkiye'de mi, Yunanlstan'tfa mı oldujunu bile bilmez. llglliler bu ifle yakından mesgul olmazlarsa birkıç sene içinde Yunan mallan bütün dünya piyuuına yayılır. Türk roalla 8.1.1934 İNCİRİ MESELESİ !».<? nnın bunlarla rekabete ımkanı da bulunamaz. Çünkü dış memleketlerde Yunan tuccarlanna rekabet edecek Türk tüccarlan pek aıdır ve bunlar da muntazam bir program dahlllnde hareket etmediklerinden, Yunan mallan her tarafa sokulmaktadır.» TANIMAZMIŞ Bunun Uzerlne eşyaiarı m»vnaya nakle başladık. Celâl ve ben erzakı kontrol etmek Uzere ıki kapı arasında hamalların yanısıra yürUyorduk. Tam o sı rada bıztrn yüzseksen kiloluk sandığı sırtına vurmus bamalın göğsUne sakallı bir neferin yapıştığuu gördüm Bektım ba mai:a sakallı nefer mücadele edıyorlar. Hamal: Oğlum malın sahibı arkadadır ve subaydır, ızin almıştır, yük agırdır, beni oyalamal Sakallı nefer: (Jlan ben subay filân tanımam, dön geriye! Bir yandan sakalhrun «subay tanımam» lâîı, öte yandan san dığın yere düşmesı ve un ile bulgurun dökUlmesl ve kepaze olmamız kaygısıyle neferl gbgsunden tuttum çektım Ne ıstedığını sordum. Göğsü açık ve kıyaietı perişan bu er sakın maksızın dedi ki: Buradan erzak sandıgı ge çemez, hamal bunu geri götürecek. İstasyon Kumandanından ızın aldım, haben vardır Ben İstasyon müdürü flıân tanımam, hamal geri dönecek Tahammülüm neferin bu sözüyle sona enrüş olacak kı herıli bir hamlede ayağımın altı na aldım, pestılını çıkartıncaya kadar dövdüm. Ben döverken etraftakl hamallar: Vur Allah aşkına elendi, vur.. bu bizim canımıza okuQU, diye seslenıyorlardı. FRANSA'DA milletleraran bir rfolandıncı olarak söhret yapan Stavlskı adında bir adam, simdiye kadar btnkaları be$yüz milyon trank dolandırmıştır. AMERtKA'DA Ayan azasından M. Pettemon, Mecliıte vtrdljı bir demeçte, «Yedi milyar açığı olan bUtçenin, memleketi malt iflâsa götürdügünü ispat eden bir hakikat oldugunu» töylemiçtir. YARIN: BAŞKUMANDAN ENVER PAŞA Dİ$İ BOND MIMM BU MA wu ye<3E.Ni'vı ^eyEyı' BfBSOG TİFFANY JONES EV1N LUTPBJ S4NA J O N K , DOÇT OLA<AMIZ ICIKI N E tKİ ÇOCUK Her şeyi mavnaya yerleştirip neferlerın eline de adres vereıek jola çıkarmıştım ki, köprüden vapur geldı. Ordu Murahhası Hamdı bey çıku öpüştük, kucaklaştık. Beni istasyon bü(esıne götürdü. Birer çay ıçtık. Tekrar vapura bınmek üzere Haydarpaşa gan merdivenlerin den ınerken karşıma bir çocuk çıktı: Sia Selâhattin bey mısınız?. Bu erkek çocugun yanında bir de kız çocuğu vardı. Dikkatle baktım, tlhami ve Bedia ya benziyorlardı. Dört yıldır gormediğim ve yedişer yaşında bıraktığım küçükleri birden dü şündüm: Sen tlhami misinî Boynunu bükerek: Evet, dedi. Bu Bedla mıî Evet. Gözierimden akan yaşlarla ıki yegenimi icucakladım, öptüm. Buraya yalnız mı geldinla? tlhami uzakta duran Ud çarşaflı kadım gösttrdi: Annemle yengem oradai Yaniarına kostum. Ablam t'eyzıyap ağlıyordu Ben de sğlayarak elını öptüm Hepımız vapura bmdik. Köprüde Hamdi GARTH Y A R I N YİNE SERVET YAĞACAKTIR. MİLLÎ PİYANGO YARIN ÇEKİLİYOR. ŞANSINIZ AÇIK OLSUN. (Basuı 25880) 174
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle