25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA DÖRT: : CÜMHURÎTET; 18 Mayıs 1971 Ekmeğe saygı çocukkcn başlar E KMEötN bîlincine tam olarak kaç yasında vardığımı hatırhyamıyonını. Bebek dili ile konuşmağa başladıgım günlerde de ekmeğe kendimce bir *d koymamışım; annem öyle söylüyor. Butun Anadolu çocuklan gıbt ekmeği, ekmeğin içini çok severmışim; bir de, sık sık «Ektnek beni çarpsın» demeyi... Böylesine bir yeminle kimbilir hangi yaramazlıkiann dayagından kurtulmayı, kime karşı suçumu savunmayı sağlardım? Babamm karşısında: «Ekmek b«ni çarpttn çıkmadım o crik ağacına...» öğretmenin azannı duymamak için: «Ekmek beni çarpsın gece hast» idim, çalışamadım...» diyerek. Tanrı adı dünyanın en etkili, en bıiyük yeminlerinin nasıl basmda geliyorsa, «ekmek»li yeminler de çocukluğumuzda yaramazlıklann koruyucusu oluyordu. Ve hem açlıktan, iistelik dayaktan bızi kurtaran ekmefe ilk saygı böyle baslıyordu. Yere düşürulmüş ya da düsürdüğümiız bir ekmek parçasmı yerden alıp üç defa öpüyor, uç defa alnımıza götürüyor, el değmiyecek bir duvar, bir agaç oyuğuna duayla koyuyorduk. Okul donüşü, ince bir dilim üstüne surülmüş yağlı ekmeği, ballı ekmeği, bazı bazı yoğurtlu, salçaiı ekmeği, içi peynir kırıntılanyla doldurulmuş yufka ekmeği, hâttA kuru ekmeği nasıl severdık? Şimdi fırınlardan alıyoruz ekmeğimızi. Ben çocukken, ailemizin ekmeği annemin ince bileklerinden 'Ekmeğin kırıntısı, kuyumcunun allın fozu aibidir, yoğrularak çıkardı. Buğdayımız yılda bir değirmende öğutülurdü. Bayılırdım değirmende buğdayın un oluşunu seyretmeğe: Taş ağır agır dönerken, yanık un kokusu sokağı tutardı... Yeni ısınmağa başlamıs toprağa duşen bahar ymğmurlanndan sonra şehri dolduran o nefis koku gıbı... Değirmen unundan yapılan ekmek, az esmer düşerdi; gunlerce bayatlamazdı; bereketlı olurdu. «Ev ekmeği» derlerdi adına. B !R HAMtT vardı: Hırçın, kavgacı, şuphecı mahalle arkadaşım. Bütun çocuklan başına toplar, bir ağacın golgesıne götürür, başlardı heyecanlı bir fısıltıyla anlatmağa: Cyumayın, açın gözünüzü arkadaşlar... Her akşam kaymakamın evine gizli gizli ekmek gidiyor... Hepimı* yutkunur, şaşırır, kahraman gözüyle bakardık Hamid'e. tnanmak istemediğimız bır yerde o .cın gibi, boncuk kırığı gözlennı yuvarlarmda dondurerek: Ekmek beni çarpsın... Na su gözlerimle gördüm; dün akşam bir sepet dolusu ekmek gitti, derdi. Kaymakamın evine ekmeği ak şamları bekçı gotunirmüş. Eviı kapısına gelınce goren var m diye etrafına bakınır sepet bırakırmış. Sonra kaymakamın örgulü saçlı kızı kapıyı açar, usulca bır dolu sepet ekmeği içerıye alırmış. Hamit bunlan anlatır, anlatır da derinden bir iç çekerdi: «Ah derdi, babam fınncı olmalıydr, bol bol ekmek yerdim o zaman, kardeşlerimle kavga etmezdim bu yüzden.» Sonra şupheler ıçınde sorardı: Kaç ekmek veriyorlar size? Çocukluğumun sonları savaş yıllanna rasladı. Ekmek soframızın en degerli süsü olmuştu. Turfanda sebzeler gıbiydı. Her gun kuyruk düzeninden geçerek evimıze giren bu ekmek de «karne» ile aldıgımız sara? ekmeği idi. • Bufday yeryüzünün en yaypn, en yararlı, en önemli bitkisidi* re başlıca gıdamızı teşkil eder. Fotoğrafta pazara gftirilmiş buğdaylar sörülüyor. ne. aynı ekmek parçasmı öğle ye meğınde yıne koydum. İstemedi, ıkmık etti, sonunda kuzu . kuzu yedi. kalmadığına göre beş kişilık ailemız, gunde ikiyitf gram ekmek ta. sarruf etmeğe başladı. Üstelik a\nı gun fazla kılolanmızı atmak ıçın hamur islerine karjı rejime başladık. Rejim için de günde 300 gram ekmek az yiyoruz. Günde tam yarım kilo eder. Bu ayda 15. yılda yuz seksen kilo ekmek demektır. 180 kilo ekmeğin aşağı . yukarı 200 kilo buğdaydan yapıldığını ka. bul edersek, artık o alı al moru mor gemiler Amerikadan bızım aile için her yü 200 kilo buğdayı eksik yükleyecekler. Bir kilo ıthal buğdayının bize 130 kuruşun üstünde bir fiata mal olduğunu da öîrendık. 200 kilo buğday için yılda 260 TL. hem kendi kesemizde. hem devletın kesesinde kalacak bundan böyle. Bir yanlışlık olmasın; devalüasyon parası ile 260 TL. Yurdumuzun buğdayının kilosu, resmî ahm fiatı 8590 kuruş arasmda olduğuna gdre tasarrufumu» yediğimiz buğdayın men;eine gö« re değışıyor. İkjyüz kilo buğday tasarrufu «Allah rızası için...» K Mdlİ€OOOğ|IU KonuveresimAYHAN BAŞOGLU | TUNADAKI HAYAIET S AVAŞ, çocukluğumuz biterken bitti. Azaz ekmeğe kavusmustuk. «Kame»yi. kaymakamın evine taşınan ekmek sepetinl unuttuğumuz sıralarda ilçeye Dogu'dan göçmenler geldi. Fakir mahallelerin harap odalannda, kenarda köşede yan aç, yan tok çoluk çocuklanyla bannmağa basladılar. Namuslu sessiz insanlardı. Çalışmak, üçbeş kurus kazanıp elavuç açmadan geçınmek istivorlardı. Sabahın erken saatlerinde erkekleri, Uçenin çarşı meydamndaki. çmar aftacının altmda bekleşirlerdi. Altmış kuruş vevmiye :1e işe gidenleri mutluydu... Çoğunun gunlerce ış bulamadıfını. evlerine bir lokma kuru ekmek jtötüremediklerini akşam • üstleri gelınce anlardım. Tam akşam yameğıne oturduğu muz sırada kapı calınırdı: mahallenın tüm kanılan calınırdı .. Kapı açıldıgmda hüninlu. bitkin bır ihtiyann sesi. bir çocuğun, bir kadmın sesi evin ahşap merdivenlerini agntarak soframıza kadar çıkardı: AUah rızası için bir dilim ekmek... Onlara ekmek götürup vermek, kırar geçirirdi beni. Onlan bır dılım ekmekle kapıdan uzaklaştırmarun eziklıfcini duyardım içimde. Çıplak. kırlı ellerine. ayaklanna; yırtık pırtık giysılenne. eçlıgın ve sıtmamn mumlastırdıgı. yamyassı yaptığı yüzlerine bakamaz. gözlerimi kaçmrdım hep. Ve bu iş yıllarca surup gitti. r ARIM sağolsun' Bızim aileyi Turkıje'de ekmek ısrafına sebep olanlarm listesinden çıkardı. Hesabımız doğruysa şimdi bizim aile yılda tam iki yüz kilo buğday tasarrufu yapıyor: Artık soframızda ekmeğin kınnüsı bile YARIN Temizleme tozunun tohıunu yok mu? !••• •••• •iHiınııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııımmN 84 EFSANESİ Ceren bir daha ayağa kalktı, kns kanadı gibi kollarını açtı, kendinî basluğa bırakıyordu, gene birden sesler kesildi, Ceren ortada yapayalnız kaldı. Kendine acıdı. «Ben, ben. ben bövle mi olocak, bu ballere mi duşecektim? Ceren, Ceren, Ceren ..» Ağlamaya, titremeye başladı. Kolları yanına düştü. Gene yere ölü gibi usulcana sagildı. Açık seçik düşünü>ordu her şeyi, her zamandan daha i\i. Daha olağaıı. Içinde korkuya benzer, umuda, ölüme. ürküntüye benzer bir sevinç başgösterip sor.ra birden sönü>ordu. Bir serincin ucu gözüküyor. gözüküyor, Ceren yakaladı yakalayacak. kaçırıyordu. Oktay Bey, atlılar, Halil, baykıışlar . Taşlar gene koyağı sarsmaya, koyun melemeleri. insan bağrışmalan .. Uğultular, uğultular, uğultutar Diinya sarsılıyor. Aşağida akan Ce>han suvu, ısıklar. TaşUrı bile yerinden oynatan bir kuzev yeli, deli poyraz, azıttıkça a > zıtıjor. Binlerce kanat sesi .. Kanlı gagalar. Povrazın ör.üne düsmüş, bitmez tükenmez bir hışırtıyla gelen, akan yılanlar. Islıklar, ıslıklar, soğuk, üsüten, ürperten ıslıklar. Toprağın her kanşmdan. her çalıdan, her ottan, her kayadan tastm rnkselen «lıklar .. Göfcten jerllen gelen .. Ceren kulaklarını ellerlyie kapattı. Sıkıyor, nkıyor, ıslıklar, uğultular durmuyor. «Halil oynadı bu oyunu bana. Halil oynadı, Halil oynadı, Halil oynadı. Ben o kadar yas tuttum, kendimi öldürmck istedim, bütün oba bana düsman oldu da Halil duymadı mı? Halil oy. nadı bu oyunu bana...» Kollarını açtı. Poyraz deliriyor, kuduruyordu. Birden gözlerinin öniinden şimşekler çaktL Bir daha. bir daha her yan aydınlandı. Dislerini sıktı: «Halil, Halil!» Halil sözciiğü ağzından tslıı gibi çıktı. Içinde çakıp sönen sevince benzer ;ey gent cakacak oldu. gene kaçtı. Ceren o çakacak sevinç ışığını bir vakalasa, her sey bitecek, heı »eyden kurtulacaktı. L'ğultular, gecenin kayiMSması gene başlarsa. içindeki ışık gene kaçacaktı Acele ediyordu. Sevinç üstüste çakacak oluyor, hemen kaçıyordu. Ceren birden yakaladı, dünya aydınlandı, iliklerine kadar bir sevinçle titredi Vgultular. gecenin kaynaşması. kmltılar, heı şey silindi gitti. Yalr.ız koyaktan aşağı yuvarlanan kaya narçalarımıı sesleri, sarsıntılan, afafıdan, obadan gelen çığlıklar, bağırtılar... TİFFANY JONES GARTH «EKMEttN KIRINT1SI KUTUMCVNVN ALT1N TOZL'OV'R» Bu IOZU ksyınpederim karıma sbvlemiş. kanm da dun akşam vemeğinden sonra çocuklara ^ovluyordu. üstelik slnirlı ve ağlamaklıydı. Ben bitişik odada pazetelerin kabasını alıyordum: Gazetelerin haber, fıkra ilh... gibi başlıklarını okumaga, ta. toğraflanr.a şöyle bir bakıp g«çmeğe ben «kabasım almak» derim. Kanm söylenıyordu: Vallahi usandım, dlyordu. hn çocnkların sofrada parça ekmek bıraUmalarından. Olur mn canıra? Kocaman oldular, ayıbı. israfı bilmiyorlar. Babam bize cocnkken, her sofraya oturusta: «Yavrulanm.» derdi, «sakın ekmek kınntıu bırakmayın yemekte; ekmeğin kırıntısı knynmcnnnn teıgihına düsen »1tın tozn gibidir; birikir. bir gün üfak bir servet olur.» Karımın konuşmaları çocukların umurlarında değildi. Ben zaten gazete okuyordum. «... Predneer gemisiyle îzmir Limanına gelmiş ve tahliyesine baslanmıştır...» tzmir Limanına gelen buğdaydı ! Gazeteyi kapıp yerimden fırladım, kanmm yanına koştum... O, durmadan konusuyoîdu: «Bizim çocnklanmız böyle yaparlarsa, komşununkiler böyle yaparlarsa, yurdümnzun tüm çocokları b8yle yaparlarsa elbette bn memleketin kambnrn düzelmez.» Karıma gazetedeki haberi okumaya başladım : •Türkiye ile Amerika arasın. da imzalanan boğday anlasması eereğince Amerika'dan itbal e . dilen 22.810 tonlnk yeni bir bn*day partisî Prodocer isimli A. merikan gemisiyle Îzmir Alsaneak Limsnına gelmis ve tahlivesine başlanmıstır. Toprak Mahsulleri Ofisi'nin pönomatik cihazları ile tahliye edilmekte olan buSdaylar Ofisin silolanna depo edilmektedir.» Kanma: «Bosver yahu, dedim, sakadan. Bak Amerika'dan gelmis vine 22.81* ton. Tasalanma, aç kalmayu!» Yüzüme ters ters baktı ve: Aferin... Aferin, çocuklara ne güzel örnek oluyorsun! diy« çıkıgtı. Çocuklann sofrada bıraktıklan ekmek parçalarmı bir güzel topla dım, iıimlerine göre kâgıtlara sa rıp bir köşeye koydum. Kanm da merak ediyordu. Ne yapacağımı söylemedim o gün. Ertesi sabah kahvaltıda. akşamdan bıraktıklan ekmek parçalanm isimlerine göre önlerine koydum. Çocuklann üçü birden itiraz ettiler: Biz bırakmadık ki bunlan dediler. Siz bıraktınız, sir yiyeceksiniz limdi, bafka ekmek vek, dedim Munn . kınn ettiler. bir süre dayattılar: b«ktilar çıksr vol vok ikisi oturdu yedi. b'ri kü'tü kalkıp gitti sofradan. Kusenin önü Ceren uzun kayanın üstünden indi, nerdeyM içinden taşıp gelen türküyü söyliyecek, geceyl tiirkürle doldnracak, a$agYra boyKcb yUrfldü. Burnuna kurumus kekik, güneşten yanmıs ot, nergis kokusu geldi. Yanmış toprak da, kayalıklar da kokuyordu. Ekşi, terlemiş. Gece kaynasıyor, sarsıüyor, gecenin lçinde «Halil», diye düşünüyordn, «Halil, efer de» kınl kıvıl, kollar, bacaklar, atlar, kuslar, yılandikleri gibi sağsan, bir daha gözüm gözünü gölar, Cerenler, Keremler, şahinler, köyler, yanrürse, göriirse Halil... Sen ettin bu isi Halil.» ginlar, Oktay Bey, sünen yfizleri, pörtlemiş bir Halil dedikçe cana geliyor, kanı kınsıyor, sürü gözleri, at dudagı gibi sarkmış dudağı... İçi gene gevdayla, Halille, yaşamakla dolup taGecenin içinde ağaçlar, kırmızı yılanlar, sümüksıyordu. lüböcekler, kırmızı bayknslar, kırmızı kurtlar, ak dişleri, gözleri, tırnaklan, kırmızı gagalariyle Ceren sabaha kadar geceyi dinledi. Esen poyakbabalar.. L'ğultu, uğultu, kaynasma, üstüste razı, yelin yavaş yavaş dinişini dinledi. Kuru otkınl kıvıl. Gece akıvor. lann çatırdarken çıkardıklan kokuyu kokladı. Kayadan kayaya dolaştı. Sevinci gittikçe büviiCeren gene ayağa kalktı. Gene tanl kıvıl yordu. Bir sevinç ışığı içinde yüzüyordu. Ötegece bir sel gibi aktı, durnldn, sesler kesildi. kiler gibi sevinci uçup gitmesin diye de yiireHer sey gene apaçık oldu. Ceren gene apaçık ğine sıkı sıkıya sarılmıştı. düşünmeye başladı. «Halil öbnedi, Halil Slmedi, beni kandırdılar. Halil de beni aramadı. GetirBir kaklıktan soğuk sabah suytı içti, npuzun dikleri kanlı gömlek yalan. Yalan, yalan, yauzanıp kaklığa dudaklannı uzatarak... Baska, kın.. » derin bir kaklıkta da çarpa çarpa yüzünfl yıkadı. Kollarını açtı: Suda sarı bir kurumuş çiçek yüzüyordu, aldı «Halil, Halil, Halil...> kulagının ardına soktu. Asağıdan obadan sesler geldi. Gene dağ birGün ışıdı. Gece birden çekildi. Isıklar bir den sarsıldı. Gene vukarıdan asağı irl kaya paranda tepeden tırnağa Çukurovanın üstüne bosaçaları ardı ardına ynvarlanmaya basladılar, ge. lıverdi. Aydınlık, toprağın kabuğundan içeriyo ne vukarıdan gülüsmeler. küfürler geldi. tâ derinlere kadar işledi. (Arkao Tarl •••••••••••••••••••«••••••••••••••••••••••••••••••a 67 Oysa ben sadece nazariyeler ve faraziyeler Ustünde durmuş, sadece hayâl gücümli zorlamakla yetinmiştim. Günlerden beri kendi kendime sorduğum suâl şuydu: «Beni kaatıl durumuna düsürroek için bu kanlı cinayetleri kim islemiş olabüirdi?..» Bu suâle kesin bir cevap v»rebümenin tek yolu gerekli delilleri toplamaktan ve bunlan değerlendirmekten ibarettı. Şu kaldınm dilberleri ve zenci muhafızlar Robin'i muhakkak tamyorlardı. Benim Robin'i alıp götürdüğümü de muhakkak görmüşlerdi. Beni gördüklert gibi öteS de, yani kaatili de görmüş, tsi etmiş oiacaklardı. Çünkü herifçioğlu, plânını uygulamak için ta başlangıçtan iti baren bizim peşimize takalmış ve bizi Maxfıeld oteline kadar takip etmiştı. Berikiler söz konusu adamın suratım, kıüğını kıyafetini unutmuş olamazlardı... Hepsi ile ayn ayn konuşmak, meseleyi ısrarla kurcalamak muammayı çözmek bakımmdan çok faydalı sonuçlar sağlayacaktı. Ben, kendi hesabıma bundan emindim. tşte çözümlenmesi, aydınlığa çıkanlması gereken noktalar bunlardı. Polis açısrndan bu işl başa^ mak çocuk oyuncağmdan fark sızdı. Pakat onlar, benim suçluiuğuma daha ilk anda inanmışlar, beni tutuklamışlar, mah kemeye sevketmişler, dosyayı da böylece kapatıp rafa kaldırmışlardı. tkinci cinayet olaymda da aynı kanıya saplanıp kalmışlar, sadece beni aramağa başlamakla yetinmişlerdi. Bu arada fahişeler,ye onlann koruyuculan beni içinde bulunduğum son derece zor durumdan kurtaracak . çeşitlt bilgilere sahiptiler belki de Pakat hiçbiri de polise eidıo ıhh«rrls OLUM ÇIKMAZI L. BLOCK bulunmak cesaretini gösteremezdi™ Başlannın belâya gireceğinden korkuyorlardı şüphesiz... Sonra insan polisle ilgıli bir işe bulaştı mı yakasını kolay kolay kurtaramıyordu artık... îfade üstüne ifade... Mahkeme koridorlan, sahitlik ve benzeri teferruat™. Kendi dertlerl yetmiyormuş gibi yeni yeni dertlerin kucağma ne diye atsmlardı kendilerini?... Kaatili, büyülî bir ihtimalle gayet iyi tanunalan gerekiyordu. Çünkü mantık bunu icabettiriyordu... Ama onun yenne başka birinin aranması, tutuklanması vız geliyordu hepsine de. Ben Onlann nesi oluyordum alt tarafı?. Beni kurtarmak, adaletin de yerini bulmasını sağlamak için nt diye zahmete katlansırüardı?... Netice itibariyle hiçbiri de polise yardımcı olmayacak, bildiklerini de söylemeyecekti... Çünkü bir Insanın bildiklerini söylemesi için ona evvelâ gerek11 su&Ueri sormak lâznndı. Ovsa polis böyle bir şeyi akıl etme yeteneklerinden çok uzaktı. Pakat benimle rahatça ve çekinmeksizin konuşabilirlerdi. Şu anda benim için en tehlikeli semtin burası olduğunu gayet iyi biliyordum... Kızlardan birine sadece vaklaşma fikri bile tüylerimi diken diken ediyordu. Kendisine doğru vürüdüğüm kız beni görür görmez tanıyabılir. tanıdığı için saştrabllir, şasırdığı için de çığlığı basabiürdi. Çığlıkla birlikte polisii) de vakama vaDisarsSi tnkSr ed'l « t t e i : ADHİN mez bir gerçekti. «Azılı kaatil üçüncü clnayetlni de işlemek üzere hazırlık yaparken yakalandı..j> Gazetelerde bu çeşit haberi» nn çıkacagı gün gibi aşlkftrdı. Büyük bir başan ve eıasalsiı bir zafer edası taşıyacaktı benzer haberler. Sonra aynı yorunt lar bir kere daha tekrarlanacak ve kaatillerin eninde sonunda aynı hatâya düşerek, yeni bir cinayet daha işlemek üz» re ajiıı yere döneceği ukalâ biı ifadeyle yazılıp çizilecektl. Ne yapıp yapmalı bu yönda derhal harekete geçmeU, kendimi temıze çıkarmanın çarelerini araştırmalıydım. Fakat söz konusu fclmselerin arasına kanşabilmek, onlarla konuşmak, sorduğum su&Uero de samiml cevaplar almak için bir aracıya, bir takdimciye muh taçtım... Tıpkı sosyeteye yeni giren birinin, diğer birilerins duyduğu ihtıyaç gibi birşeydl bu. Bir telefon kulübesine Birerek rehberi kanştırdım.. Türk VViiiiarns'ı anyordum Fakat bosuna zahmetti bu. Çünkü asıl adı Eugene Williams'tı onun... Aynı isimde tam on be» kışı vardı rehberde... Çoğu da Harlem'de oturuyordu. Birincisinden baslayarak numarayı çevirdim.. Karşı taraf kulaklısı kaldınr kaldırmaz: (i Mister Türk ile görüsaMlir mivim?...» diyordum. Sekiz defasmda da orada böyle birinin bulunmadığı şeklind» cevap verdıler. Dokuzuncu telefona çıkan bia?at Türk 1di Sesinden tammışf ım. Ama yıne de: • (Afkaa rac) AYLÂK MUSA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle