28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
ıHİFE DÖRT 2 Haziran 1970 CUMHURtYET yî yorumîamak ve ona lnanılır bir şekil vermek çabasındalar. Dış çevreden alınan algılarla, hayâl kurmakla ya da fikir yürütmekle hep anlam arama çabası içindeyiz. Amma işin en ideali bilinçli anlama çabaları ile MANTIKİ lnançlara vanlmasvdır elbette. Halbuki insar.oğlu işin derinliğine gidip büincini yonnadan hemen o andaki yaşantısının gereği hazırlop yeni örgütlemelerle kendiliğinden bir inanç kurabiliyor. Onca gerek11 olan şey o günkü yaşamının faaliyetlerinin bir anlam'a bir bUtünlüğe kavuşmaadır. însanoğlu yenl tecıübeler kazandıkça o eskl inançlan bu yeni tecrübelerl açıklayamaz hale gelecek, bu kez yeni yeni inançlar aramak zorunda kalacaktır. îşte Sosyal Psikolojl biliminin en önemli kurallanndan biridir bu lâf. îşten atılmıs bir kimse ilk defa ekonomik sisiemin içleyişini mTtlamnk ihtiyacını duyacak, babasını kaybeden bir insan ilk kez Tannya karşı inancmın zayifladıfını hissedecekttr. İnançlanmızın çeşitli oluşu kadar KESİNTiği de önemlidir. Meselâ bir otomobüin nasıl çalıştığma dair inancımız kalın barsaklarunızm çalışmasuıa, ya da memleketin kalkınma mekanizmasına olan inancımızdan da ha kesindir elbet. Türlü çeşitli inançlanmız bir bütün haline gelmekle ÎDEOLOJİLERİMlZt meydana getiriyor lar. Meselâ milliyetçilik, militarizm, ırk düşmanlığı ve orta sınıl bilincinin bir arada örgüt PSIKÖSÖMİİ SEÇIM ve Mr HALKIN GÜDÜLMESİ r«.. c ,» n . Dr. iHSAN üNLüER Yalanmış yeminlerin oy'larımı geri ver ÎNSAN DAİMA MANTIK ARAYAN VE RASYONELLEŞTİREN HAYVANDIR. $ tMDİ türlü çeşitli «Inanç» lann anatomik yapüannı incelemeye çalışalnn. Vatandaş Hikmet efendi, dUnyanın yuvarlak okluğuna inanıyor. O nun bu inancı birbiriyle bağlanhh bUlmlerden meydana gelmiştir. Meselâ, biliyor kl HÜRRİYET MEYDANINDAN KIZILAY MEYDANI tarafma dognı gidilecek olursa az gidip uz gidip dere tepe düz gidip dünyayı dolaştıktan sonra tekrar çıktığıımz noktaya yani eskt yertmıze varacağız. Demekki dünya yuvar lakmış. Hiçbir delil olmasa bi!e Apollo 12 den dünyamn fotoğrafını gönderen foto şipşak Armstrong bunu ispatlamış. Yani blzim anlayacağımız Hikmet efendinin inancı SAĞLAM bilgilere dayanmakta. Amma Apostolun oğlu Yanl Ise «Ben ne yüzfinü gördSm ne de bana hiç olmazsa bir kere oyuncak getirdiğini... Yer yüzüne sadece kanşıkhklar Iç saraşlar ve PATAGOSTar getirmesine rağmen yine de NOEL BABA'ya inanıyorum» diyor. Birisi çıkıp da «Ey cemaatl müslimin oylaruuzı birim partimize verirseniz vallabi de taJlahi de Anayasaya el basamn td cenueti âlâya gideceksinis deae» buna da inanınz elbette. înançlar olmadan bir insanın ruhsal varlığını düşünmek imkânsızdır. Înançlar psikoIojiİE dıinyammn sUrekliliğinl sağlarlar. Hiçbir zaman inançsız kala maz insanoğlu. Kalsa bile kendme inanç uydurur. Güzel çobsn, ne gfizel söylüyorsun sen Içim yalan da ols» doğru söyledin saruyor. Insanlar israrla bir anlam peşinde koşuyorlar ille de bir şe İŞGAL lenmesiyle faşist ideolojinln mey tiana gelişi gıbi. FÜZULt İŞGAL aımmııııııııımıınınıiMiınıııııınııımmımııııııınııııııımınıııııııııııiHiıııı • İNATÇIİNANÇLAR AZEN inançlar pek çok teo rübeler yaşadığ:, pek çok ka zıklar yendıği halde devam edegelmektedir. Ekmeğe, suya %re nstvaya yapılan zamlardan son ra tecrübe algüarının ündat işa reti vermesine rağmen Mehmed efendinin partimize olan inancı yine de degişmeyecektir. Hattâ bir inanç diğer bazı inançlarla çatıştığı halde yine de dırenerek kuvvetinl yitirmemektedir. Meselâ Mehmedin Masonluga karşıt olan inancına rağmen partimize olan inancının yine de sarsılmaması gibi. İnançlar hakkmda bu kadar ahkâm kestikten sonra diyebılecefiz ki INANÇLARIN EN ö NEMLt TARAFI doğrulanabillr ya da doğrulanamaz olabilmehdir. Doğrulanabllir inançlarımıza BILGI diyonız. Doğrulanması güç olan ınançlanmıra ise ÎMAN diyonız. tmân niteliğindeki bir inancın diger blr bzelliği de birey taraöndan açık ola rak isbatlanamayacağı bılindigi halde bile bile kabul edilmesidır. B DEFINE TALÎP APAYDİN 119 Paltosuna bürünmü? yaşlı bir adam geçiyordu. Şoför Öıner pencereden kafasını uzattı. Vekil Memduh beyın evi burada mı amca? dedi. Biliyor musun? Yok. dedi adam kısaca. Yürüdü gittı. Şoför ömer cıpı birden gazladı. Döndürdü geriye doğru sürrfü. Ana caddeye çıkanp biraz daha ilerledi. Yaya kaldınmında gördüğü bir pohse yakın kalınca durdurdu, Bey ağabi, dedı. Bır dakka. Mületveküi Memduh beyın evmi biliyor musunuz? Buralarda bir yerdeymiş? Bilmem. Adtesl yok mu? Yok. Bu semtte oturuyormuç? Polis ellerini açıp kapadı. Sonra yürüdü. Gelip geçenler dönüp bakmıyordu. Herkeı kendi hayındaydı. Hızlı hızh yürüyüp gidiyorlardı. Şöför öraer sinirli sinirli sürdü cipi Çattık belâya, dedi. Sola sapan ikinci sokağa girdi. Bura mı diye bakındı. Hep birbirine benziyorJu sokaklar. Geceleyin bir kere gelip gitmekle tanınacak gibi değildi. Fakat Söför ömer'de bütün jöförlerde olduğu gibi yer dikkati vardı. Karşıdaki pastacıyı görüverdi. Oraya sürüp durdurdu, «Bunlar tanır herhalde» dedi. Kasanm başında Karadenizli olduğu hemen anlaşüan zayıf yüzlü bir adam oturuyordu. Yanına vardı, Ağabi. dedi. Milletvekili Memduh beyin evini arıyoruz. Buralarda olacak. Tanirım, dedi Lâz patron. Ehbabimdir. Ne yapacaksiniz? Hemşerimiz olur da, bir iş için... Evini arıyorsunuzî Evet. Parmağını uzatıp gösterdl, İkinci değil, üçüncü apartiman. Üçüncü kat. Sorarsiniz oradan. Sağol ağabi. Oldu. Laz patron başmı »allayıp uğurladı. îçerisi güzel şekerleme kokuyordu. Köylüler cipin penceresinden egilmi? bakıyorlardı. Hasta gibiydiler. Ağızlarından seı £ikmıyordu. Şöför ömer geldi, Bana bakın, dedi. Açıkça söyleyin. Bu adamı bulursak, parayı alırsak, bana ne vereceksiniz? tki gündür anam ağladl baksanıza. Onca tehlikeyi goze alıp bilmem taa nereden kaçak mal getirdim. Yakalansaydım ne olurdu? Siz de bırakıp kaçıyorsunuz? Şimdi söyleyin açıkça, ne vereceksiniz? Değilse ben bu adaml bulamam. Kımse evini bilmiyor. Köylüler kafayı indirip düşündüler. Hiç birisi bir sey söylemedi. Ne desinler bilemiyorlardı. Ben sızt ihbar etseydim, şimdl hepiniz içerdeydiniz. Bana da devlet en az elli bin verirdi. Cipi doğruca çekseydim karakola? Ama msanlık ölmedi dedim. Hakkımı verirler dedim. Siz de sadaka verir gibi yastığıma bin lira atıp kaçtımz. Yarbay cîayı kımıldandı. Kusura bakma ömer efendi oğium, dedi. Yaptüar bi cahallık. Beni de bırakıp kaçtı» lar. Hem de dizimin üstüne düşmüştüm de ölüyordum. Emme yukarda Allah var. O işini bilir. Sen gene bize buluver Memduh beyin evini. Şu parayı alalım... Gerisi kolay. Otele gider aramızda bölüşürüz. Sevit Ali homurdandı içinrfe. «Şuna bak, koca deyyusa bak. Bölüşürmüşüz. Vay allahtan korkmaz vay! Elimızdeki dilber malı senin yuzünden kaçırmadık mı a koca popaz? Şiradi neyi bölüşüyoruz?» Benim güvenim yok dayı. Ne vereceklerini açıkça söylesinler, ondan «onra bulayın» adamı. Veririz ömer efendi, dedi Rüstem. Paramızı alalım da o kolay. Kaç lira vereceksinizî Sen ne İstiyon7 Seyit Ali hiç konuşmuyordfu. Hepsini alabilirsek, üç yüz elli bindea bana elli bfn düşer. Elli bin istiyorum. Aboo... çok. Niye çok olsun? tki gündür anam ağladl baksana. Ya tutulsaydım, ne olurdum? Olsun Ömer efendi, elli bin çok. Siz ne vereceksiniz, onu »öyleyinî Seyıt Ali kımtldandı, Bin lira verdik, dedi. Bin daha veririz, iki bin. Iki günde iki bin lira çok bile. Sür hadi... Görtfün mü Yarbay dayı, iki bin verecek* mi?. Allah razı olur mu buna? Az Seyit Ali, pek az dedi. Sana da beş yüz veririm. Bi kuruş fazla vermem! Ne yapıverdin bana? Kanşmasay" dın bundan lyiydi. Sana gel demedik. Kendin geldin... Kızmı? bağmyordu. Dur, yavaş ol, duyacaklar... Duysunlar! îşiml bozdun, berbat ettin* Kanşmaz claydın keşkel In lan Rüstem, ben kendim bulurum. Kendim alınm paramı. Haraç mı istiyonuz benden? Ortak olacakmış, enayi değilim ben. tn la... Ağzından köpükler saçıyordu. Taşmıştı ar» tık. Gelen geçen bakıyordu. Dur Seyit, yava? ol la. Bağırma. Bağırınm. Gidin işinizel Yeter ettin dürzü! Yıktın ocağımı! Vay ula, herife bak yavu. Delirdi. Çok konujma! Çekil yolumun üstündenl Kızdırma adamı... Yarbay dayı iyi bozulmu;!, kapkara olmuş» tu. Titriyor, ne edeceğini bilemiyordu. Cipdea inip yol verdi. Seyit hırs içinde indi. Sinirdea sararmıştı. In Rüstem, kendımlz hallederiz işimizi. Ben kimseye para yedirmem. Uğurlar ola hadi! Kolundan çekip yürüdü. Caddede bir kala» balık birikmişti. Ne olduğunu anlayamadan bakıyorlardı. Yarbay dayı düşünüp kaldı. Arkalarıncîan şaçktn şaşkın bakıyordu. Başını yere indirdi, fena bozulmustu. (Arkan »»r> könu ve resim: AYHAN BAŞOĞLU CEM SUITAN • KANAAT LOKANTASI. KANAAT KIRAATHANESİ ÎR DE ISBATLANIR olmak la isbatlanır olmamak arasmda yani ne isbatlanır ne isbatlanmaz olan ortanın ortası inançlarımız var ki bunlara da KANAAT diyoruz. Kanaatler demek ki bilgi ile iman arası bir şey oluyor. Kanaatler insandan insana göre de değişmektedir. Hani «Bana kalırsa. » «Bcnce...» gibi lâflar ediyoruz ya öyle... Şu halde inançlanmızın anato mık yapısını soldan saga doğru şöyle bir sıralayacak olursak inançlarımız; bilgi, kanaat ve iman dediğimiz üç çeşit ruh sal melekemizden meydana gelmiş oluyor « Esselâmünaleyküm!.. Eeni başımdaki bere, yüzümdeki çenber sakal, elimdeki tesbih, kıçımdaki yama ve altı delinmiş mes lâstiğimden tanıyacaksınızı. Ben vatandas Mehmedin «ÎMAN» ıvım. Benim işim inanmaktan da ileri yani iman etmektir. Ben Mehmed efendinin kafasının içinden doğmuşum, dış âlemle ilişkim ve ilgim olmadıgı için kulaklanm duymaz. gözlerim gönnez, körükörüne inanınm ben. Mehmed efendi seçim nutuklan dinlerken. « Pek muhterem dinleyenlerim.. Bu kötü ve ahlâksız dün yayı sizlere lâyik (çörmüynruz. Bn mekruh dünya birim olsun. Size öbür dünyayı sunuvoruz. SaadPti hakîidvi, refahı bmihayeyi öbür dânysda bol bol bulacaksınu» diyen aday kiltüklerine karşı «AMİN» diye bağıran ben'im. Ben vatandas Melnned efenrtinin imanı, yalan söyliyenin, hırsızlık yapanm eksik tartanın, başkasmın kitabım aşınp da profesör olanın, keçi pisliği ihraç edip de en başanlı ihracatçı diye madalya alanın. dalkavnpun. köpegin . Mahkeme! kübrada yargılanıp rnzu mahser de cayır cayır yanacafına inanınm. Amma kl bn dünvada yar fılamp cezasını çekmesine ran olmam. Mütahit Cenabeddin beyin iman'ı ise elbette Id Mehmed efendinin imanına benzeraez. Onnn imanı binalan yapar ken kumnndan, kirecindcn işçinin yevmiyesinden çalanlarm milyoner olabiiecefine, yalan söyleyenlerin milletvekili seçile ceğine, halkın hakkını deve yapanlann DEVE firerinde sirat köprüsünden geçebîlecegine inanıyor.» B 24 «Fakat New York'a ilk defa gitmlyordunus her halde?...» «Hayır... Avrupaya gidişim de İlk değildl .. Fakat geçen seferkilerin aksine bu defa kimseye haber vermeksizin gidiyordum...» «Gidişten ziyade bir çeşit firar etkisi bırakıyor insanda... Kaçanların telâşı içinde yapılan gizli bir hazırlık...» Cevap kesin ve kuruydu: «Ne desem boş... Aksi tesadüf lşte...» «Özellikle o sabah yola çıkmanız için bir sebep mi vardı?... Nıye başka bir gün değil de o günün erken saatlerini tercih ettinlz?...» <tHiç bir sebep yoktu...» «Peki ama niçin bilhassa o sabahı seçti. niz?... Durup dururken mi?...» «Diğer bütün sabahlardan farksızdı... Aklıma öyle esmiştı...» Dilinin altında bir şeyler vardı... Fakat söylemeye, açıklamaya lüzum görmüyor olmalıydı... Meselâ: «Amcamın tam o gün öldürülecegi nereden aklıma gelebilirdi?...» diye düşünüyordu muhakkak. Onun yerinde başka biri olsaydı, dunanu kurtarmak, karşısındakini do suçsuzluğuna inandırmak için üşenmez, uzun uzun konuşurdu şüphesiz. Tepkilerinin gelişimi mej'dandaydı... Ello tutulurcasma... Bir gün önceki başafnsı, şakaklanmdan doğru beynime yayılmaya başlamıştı yine... Kafamı sıkan demir çember durmaksızın daralıyordu sanki... Saate bakıyorum: On bire on var. «Kararınız karardı anlaşılan... Bavullannızı yerleştirdiniz. Hava alanına telefon ettiniz... Yer için... Daha sonra ne o!du?...» «Saat dokuza geliyordu... Sırtımdakl elbiseyi çıkararak bir yol kıyafeti giydim... Apartımanı derleyip topladım... Saat ona doğru da kapıcıya bana bir taksi getirmesinl söyledim... Polis de tam o aralık çıkageldi...» Susmuştu. Gözlerini hafifçe yumdu... Canı yananlarda, ıstırap çekenlerde olduğu gibi çehre hatları gerildi... Tepeden tırnağa üzüntü kesilmişti sanki birdenbire... Olay sırasında gazetelerin yaymladığı fotoğraflara kıyasla şimdi çok daha "ayıftı. Burun ve ağız kenarlannda çizgiler belirmisti... Kapıldığı ümitsizliği büsbütün meydana çıkaran, kederli hatların altını çizen birer belirti tesiri uyandınyordu bende... Bir vakitler saçlan ne kadar güzeldi kimbilir... Canlı ve pınl pınl... Oysa şimdi x>lgun ve silik bir görüntU yansıyordu başında... Alnımn tam ortasına rastlayan beyaz meç onu olduğundan da. ha yaşlı gösteriyordu. Buna mukabil dudaklan kıpkırmızı, körpecik, hafif nemli ve dolgundu. Dirseklerini masaya dayamış, yüzünü de aVLçlarmın arasma alruştı... Gizlenmek, kendini göstermemek istiyor gibiydi. Sesini ancak duya UAIÛ. ©EAZ CA8UK OU OA GrigE YARINSIZ Türkcesi: Adnan TAHİK biliyordum... Konuşmuyor, mınldanıyordu. ıtPolis, şayet iki üç dakika sonra gelseydl beni bulamıyacaktı tabil...» N demek istiyordu acaba?... Şu son cümleye kesin bir anlam veremiyordum... Yüzü, avuçlannın arasında gizliydi halâ. Sesini biraz daha yükselterek devam etti: «Bana kendileriyle beraber gitmem gerektiğinl soylediler... Nezaketle... Bir konuda bilgi alacaklarmış benden... Merkeze gider gitmez de olup bitenl hemencecik açıkladılar Geng bir adam yaptı sorgumu... Başlangıçta kibar, yumuşak, çekingen sorulardı... Yavaş yavaş katılaştı... O sabah neler yaptığımı bütün aynnt> ları ile öğrenmek istiyordu.» «Siz ne dediniz?...» Ellerini yuzünden çekip başını kaldırdı: «Size söylediklerimln aynını anlattım...» «Ne bir kelime fazla ne bir kelime eksik?...» «Evet... Aynen... Tıpatıp...» Düşüncelerime şaşmaz bir yön vermenin zamanı gelmişti artık. En ufak, en basit görünen noktalan bile unutmamalı, kafamın bir köşesina itina ile yerleştirmeliydim. Gizli kapaklı bir tarafı kalmamalıydı olayda... Bir nevi şarttı bu benirr için. Tekrar sormaya başladım: «Amcanız çok zengındi değil mi?...» «Evet.» ... «•p..ı»»m.^ (Arkan var) GARTH • ÎNANÇLAR İLE GERÇEK VAKIALAR " NANÇLARIMIZLA gerçek vakıalar arasında hiçbir zaman tam bir uyum olmaya cağı aşikârdır. Tarihin bir çağmda insanlar dünyanın düz olduğuna inanmışlardı. Bugün çoğumuz 13 rakammm uğursuzluğuiıa inanmıyor muyuz? Fakat ne olursa olsun insanlann kafasmda daima bir mantıkî tutarlık ve rasyonelleştirme eğilimi vardır. MURPHY ve NEWCOOMB insan inançlannın akliliğe yönelmesi üzerine fikirler yumurtlarken belkl de kendileri fala, büyüye. ugura inanmak gibi bafcl inançlara sahip tiler. İnsanın aklileştirma eğilimi onun psikolojik dünyasımn daima mantığa ihtiyacı olduğ^nu gösteriyor bize. Yedi yaşmdaki Mary annesine soruyordu: « Anneclflın, bfiyflk ve kâdir olan ATlah nedea şeytanı 81dür mnyor?» I AYLÂK MUSA I YARIN: tnan Haluk, ezeli bir şifadır aldanmak
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle