07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA: İKÎ CumhuriyeT 23 Kasım Tarihten YARENLIK Elif NACİ o nsan el yazması eski kitapları karı$tınrken pek acaip bilgilerle tuhaflıklarla karşılaşır. • Odadaki iki minderden birinin altma bıçak, ötekinin altına makas konur. Gebe kadın odaya girip makas konan minderin üzerine oturursa çocuğu kız, bıçak konan mindere oturursa çocuk crkek olur. Bir başta türlüsü.. Çocuga biçilecek ilk gömlek yakası yuvarlak bir şekilde kesilip katlanmış olarak gebe kadının başımn üstünden arkasma »tılır. Eğer bu kesık parça yere açık düşerse. doğacak yavru kız, katlı olarak düşerse erkektir. Bir de şu şekil var: On yaşından aşagı bir çocuğa sorulur. (tplik mi yumak mı? Yumak mı iplik mı?) Eğer çccuk derhal (iplik) derse doğacak bebek erkek, (yumak) derse kız olur. Benim çocuğumun ebesinden dinledim. O dedi ki: «Doğacak çocuğun erkek mi, kız mı olacağını bilmek çok ko laydır. Gebe kadının kendısi veya ailesi erkek istiyorlarsa ebe tereddütsüz doğacak çocuğun erkek olacağını söylemeli. Fakat bir pencere kenarına ıreselâ perdenın arkasına da bir (kız) kelimesi yazmalıdır. Çocuk erkek doğarsa mesele yok, ebenin kerametine şaşa kalırîar, eğer kız doğarsa ebenin ya pacağı iş gayet basit. «Efendim der, sız o kadar erkek istiyordunuz ki, çocuğun kız olacağını söylesem çok mahzun olacaktınız, onun ıçın erkek dedim. Yoksa kız olacağını bıliyordum, şuraya da yazrmştım» diyerek perdenin arkasına yuzdığı (kız) kelimesini gösterip işın içınden sıyrüır. • Kız mı, oğlon mı ? linde yığınla dosya bulunan sekreter, buzlu camlı kapıyı tıklattı. Sıkıntıyla stgir» denmesini bekledi. Ses ne den sonra girmesini buyurdu. Patronun odası hanın en üst katında bulunduğu için girer girmez geniş pencereye yapışıkmış gıbi duran gökyüzüyle karşılaştı. Vakit akşama yakın olmasına rağmen gök maviydi. Dosyaları masanın üstüne bıraktı. Patron, odad'a bir aşağı bir yukarı geziniyordu. Dönüp bakraadı bile. Sekreter, hafıfçe öksürdü. E Gök mavi toptak kara Yazan : rın üstlerine serpeleniyordu yeniden. Tam o sırada kazmacılardan biri, kazmasma dayanıp soluklanmak üzere yüzünü göğe kal dırrfı. Kazmacının bu hareketi patronu, nedense tedirgin etti. Camın onünden çekildi. Sanki kazmacıyla gözgöze geleceklermiş gibi geldi ona. Açılan lâğımın toprağı kara ve pisti, camda ısıldıyan gökse mavi ye lekesiz. Masasının başına geçip en azı beş haneli rakamların toplamına oturdu yeni baştan, göğe yakın olan. Kazmacıysa aşağıda. ta dipte, gökyüzüne bakarak vakti ölçmeye çahşıyor, maviliein kararmasını bekliyordu. Sabahtan beri ha babam kazıp duruyorlardı. Onun kazdığını bir baskası yukarıya savurup atıyordu kürekle. Kurekçi işini bitirmişti. Sıra ontfaydı yine. Koca koca ellerini tükrükledı. Yeniden yapıstı kazmanın sapına, ıhlıyarak cıvık toprağı kazmaya koyuldu. Paydos duduğuvle birlikte çukurdan ilk fırlaymn o oldu. Çavuşun yanına gündehğini almaya gitti. Defterde Ismine sıra gelme=ini bekliyordu. Çavuş paralan dağıtırken bir yandan da konuşuyordu. Işi bugün bitırememişlerdi. Sıkı tutmaları gerekircfi. Yarın gene burda çalışacaklardı. Hepsinin haberi olsundu. Ama yarın yÜ7d° yüz bitmeliydi. Çavuş, buralar da hep büyük adamların çah*;tığını söyledi onlara. Beyler, paşalar, ağalar vardı hep bu koca koca yapılarda. Onun için ortalığı uzun süre kokutmak ayıp olurdu. Bütun bunları va rım yamalak dinliyebilmistı. Gündeliğini alır almaz eczaneye koştu. Paralarını alan öteki işçiler de, kazmacılarla kürekçiler birer bırer dağıldılar. Sokak, öylece, boydan boya yarık, iki yana atılmış kalJırım taşlan. kara, pis toprak tepeciklerivle kaldı. Sokak gibi han da iyice sessizleşmişti. Herkes gitmış olmalıydı. Kanahzasyon işçileri bile çoktan gitmışti. Onunsa cosyalar üstunde daha çalışması gerekiyordu. İncelemeyi bitırdiğinde yorgunluğunu iyice duydu. Gözleri yanmıştı. Elektrik ışığı ça Hücâyesi Biyografi 1934 yılında Istanbulda doğdu. llkokulu çeşitli okullarda okuduktan sonra Eyüp Ortaokulunu. îstanbul Erkek Lisesıni bitirdi. 1956'da Isianbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji dalına yazıldı. 1%0'ta ilk hikâye kitabı «Panajar» adıyla yayınlandı. 1963'te yayınlanan «Sur» adh hikâye kitabıyla 1964 Sait Faik Hikâye Armağanını kazandı. Hikâyelerinde daha çok insan eşya ilişkisi goze çarpar, bu ilişkiden doğan üısan eşya zıtlaşması hikâyelerinin başlıca konusudur. daha dikkat edince koyu renk arabasmm istiflenen kaldırım taslarının ardında kalmış olduğunu gördü. Onlar ordan kaldırılmad'an arabayı kıpırdatamazdı bile. Kızgınhkla yüriidü taş yığınlarının üstüne. Tasları arabasının onünden kaldırta cağı birılerini arandı karanlık, boş sokakta. Korkutucu bir sessizlik, bır taş toprak yığını ortasında kalmıştı. Gokyüzü karanlıkta hem güçlükle seçilir olmuş, hem de çok uzağa, ta yukarılara çekılmişti. Hana girdi. boş koridorlarda bağıra bağıra gece bekçisini aradı. Sinırden çıldıracak gıbiydi. Handa ne hamal, ne de başka kimse kalmıştı. Gece bekçisini de bulamadı. Akrabası cılız bır oğlan dolanıyordu oralarda. Onu aldı. Birlikte taşlan aralamaya koyuldular. Önce, eldivenli elleriyle, parmak'annın ucuyla dokundu taslara. Çamurlu, pis, iğrenç, çeylerdi. Lâğım bulaşığı. Olmadı, eldivenlerini çıkardı. Taslar bitecek gibi görünmüyorıîu. Bir sıra bitince ikinci sıra çıkıyordu önlerine. Sanki otomobile ulaşmak için kat kat duvarların aşılması gerekiyordu. Ardından pardesü'ünü çıkardı. sonra fötrünü, ceketini. Gomleği, terden sırtına yapısıncaya dek fırlattı fırlattı attı taşlan. Çocuk da elinden geldiğince yardımcı oluyordu. Arabayı hareket ettirecek duruma geldiğınd'e ak RÖmleğinden de, ütülü pantalonundan da hayır kalmamıştı. Ta üst katta onu bulan pis kokuvu burda, yanıbaşındayken duymaz olmuştu şimdi. Ellerini ne kadar yıkadıysa vapıskan çamurun, lâğım bulaşığı toprağın lekelerini çıkaramadı deriden, Ayrıca pütürlenmış ti yer yer, taşların sıvrileri 0rasını burasım çizmiş, kımi yerıni de kabartmiftı. Yarın o kabarcıklar nasırlaşır dıye odü pathyordu. Acıtıncaya kadar ovaladı ellerinı muslukta. Arabasını bu pısliğin orta«ın dan aşırıp ışıklı, geniş caddeye çıkınca derm bir soluk aldı. Korkuyla, ardında bıraktığı karanlık sokağı ve yüzlerce kaldırım taşını duşündü. Burda her şey ışıkla yıkanıyordu, cadde pınl pırıldı. Bır eliyle tertemiz, cilâlı, parlak dıreksiyon simidini idare ederken öteki elini yumuşak toz bezine sürtüştürüyor, sonra lekelerin çıkıp çıkmadığma ince, kalem parmaklı, tırnakları düzgün kesilmiş, pembe, sağlıklı elini ışığa tutarak bakıyordu Gündeliğini Çavuştan alır almaz ışıklı caddedekı eczaneler den birıne giren kazmacı, az önce aldığı gündelığine sardığı reçeteyi uzatıyordu ak önlük giyinmiş gözlüklu adama. Gözlüğünün camlarında gece nin ışıkları günes gibi yanan eczacı: Senin istedifin ilâçlar pahalı hemşerim! diyordu kazmacıya. Bir bu kadar daha ister. Kazmacı gözlerini eczacıdan kaçırarak: Bebenindl o ilâçlar ya, çocuk ilâcı olunca fiyatlı olmaz dedilerdi, derken çatlak çatlak, tırnak aralarına lâğım h toprağın karası rfolmuş, külçeleşmiş, kaba, nasırlı, kocaman, yorgun, tarı ve sağlıksı? ellerini pınl pınl ışıkların altından alıp utançla bir yerlere sokuşturmaya çalışıyordu Cebinde başk» parası yoktu. Adnan ÖZYALÇINER larına geçirıyordu. Kapıdan sokağa adımını atın ca koca koca yapıların büsbütün boğuntulu hale getirdıği sokağın karanlığına alışmakta bir an güçlük çekti. Hanın kapısında dikilip bir aşağı bir yukarı çabuk çabuk bakındı. Arabasını arandı. Kaldırıma Eviiyadan VLÎTA Çelebi Seyahatnamesi, cilt 2, sahife 206. «Ere zulum olan Ernırum<la bir kedi damdan dama sıçrarken muallakta donup kalmış, sekiz ay sonra nevruz geldikte donu çözülerek miyavlavarak vere düştü, meşhur meseldir.» E Bir dua TJNA lnanmamak elden gelmez. Çîinkll ıakleden vakanüvis Abdürrahman Şereftir. Saray erkânmdan Ali Paşa ema»etı mukad,desenin saklı bulunduğu dalredt gece nöbetçi ıken zamarun padişahı Abdulmecidın başını duvarlara vurarak şöyl» tiua ettiğini anlatmıştır: « Yarabbi! beni şu adamın elinden kurtar?.» Padişahın elinden kurtulmak lstecUgi Insan Beşit Paşa imiş... B Istediğiniz dosyalan getirdim efendim! dedi. Peki bırakın! Sekreter çıkmaya hazırlanıyordu, birden dönerek: Kaznm, dedi, söyler misiniz nedir bu kakn? Sekreter şaşırmıştı. Onun koku falan duytfuğu yoktu. Şirketin aylık denetimini yapan patrona dosya götürüp getirmekten başı dönmüştü. Nazik bir tavırla: Nasıl bir koku efendim? dıye sordu. Patron, kırpık bıyıklı, gergin derisi iyice kazınmaktan kırmızılaşmış yüzünü buruşturarak: Ne bileyim, sabahtan beri kokup dnnıyor, dedi. Pis bir koku iste! Bu yepyeni handa akıl alacak sey defil dogrusu. Tavaletler en son sistetn yaptırıldı. Kullanmasını becereraezler diye hamallar tuvalete dısan çidivorlar. öyle olmuyor mu yoksa? Sekreter baiını salladı. Peki bu kokn ne? Sokağın kanalizasyonu onanlıyor da... dedi sekreter o zaman. Ak bir mendili burnunda dolaştırarak: Her neyse, siz de gidebilirsiniz artık, dedi patron. Ben dosyalan gözden geçirir, gerekirse not bırakırım. ötekiler gitti mi? Gıttüer efendim! Sekreter çıkınca, camdan aşağılara baktı. Yanyana sıralanmış bu koca koca yapılar sokağı daha akşam olmacfan, ne de çabuk karartıyordu. Sokağın, ortasından. boydan boya. geniş bir yarık açılmıstı. Kapkara, çamurlu dipte tek sıra olmuş kazma sallıyanları gördü. Kürek kürek toprağı, bazan da iri iri tasları dipten yukarı, sanki gökyuzüne savuruyorlardı. Savrulan pis. ka ra topraklarm vansı adamla tal çatal oluyordu. Hemen eve gitmeliydi, Sıcak bir banyo yorgunluğunu alırdı. Arabası kapıda bekliyordu nasılsa. Sıyah, şık bir pardesü giymış. yumuşak fötrünü başına geçirmiş, beyaz ipek atkısıyla yakasını kapatmıştı. Merdivenleri inerken bir yandan da ince, deri eldıvenlerini parmak park ettiği kuyruklu, kocaman arabasını. O ne, araba yoktu görunürde. Yalnız yolun açılan bolumunün kaldırım taşları Juvar gibi yığılmıştı üst üste. Arabası işte tam orda, taşların her yerinkinden daha çok ve gerçek bir duvarmışçasına yüksek bir biçimde ıstiflendıği yerde olacaktı. Biraz Behçet Kemal Çağlar Rauf MUTLUAY usalla taşında biitün tanıklıklar olumludur. îslam, Iyi Biliriz onayı ile uğurlar >olcusunu. Burda hem ölürnüıı kesinliğiyle biten çekişmeleıin kuçuklüğüne varış. hem geridc kalanlann yüreğiııe serpüen bir teselli sebili vardır. Bir de en gerekli anda, bütun günlük pusların gelgeç izlenimlertn dışında bir değere toplamca. sağlıkla hakma, bu bilinçle onu değerlcndirme gereği. Onun için ne kadar öznel, ne kadar dostça olursa olsun ölüm giinlerinin olumlu \argılarında insana yakışan bir güzellik vardır. Dunya iyileşir: kavgaların. kıskançlıklaTin. küçük hesaplarm ötesinde çıkarsız ve doğru bir hesaplajmada birleşilir. Behcet Kemal'i öven yazılar hangi türdendir? Kesin ayrılık gününün yarattığı çok iyimser bir duygululuk mu, oııreden kazanılmış bir hakkın toplu onayı mı? Onu bir de\rim gore\lisi o!arak mı, sanata emek veren bir kişi diye mi yüceltmelidir? Bir şiirinde özlediği o sonsuz yaşama>a acaba hangi niteliğiyle erigeceğini unımuştur lYaşamak, 1960)? Herşey gibi bunu da zaman gösterecek doğallıkla. Biz günümüzün gerçeğine dönelim. Yakın günlerde Behcet Kemal İçin söylenenler arasmda bzellikle bir ikisi. sevgilerle yakınlıklara karşın icten bir eleştiri dikkp.ti.vle da\rananlar göze çarpar: «Behçet Kemal Çağlar adı, bana Atatürk döneminin ilgınç bir aşamasını düşündürur... Önemli bir donemin anısıdır Çağlar» (Melih Cevdet Andayı. «Behçet Kemal, her niteliğı ile M JEHÇET KEMAL'siz bir Cumhuriyet BayraI mı. Behçet Kemal'siz bir 10 Kasım.. Erken ve beklenmez ölümünü izleyen güıılerdeki töreıı kalabalıkları. coşkusu azalan nıe\danlarla gücü eksilen kürsülerde onu aradı hep. Sesini hatırlatan zamanlar, şiirini bekleten ihtiyaçlar: Adanmış olduğu konularla görev edindiği sorumluluklar.. Kendiliğinden uygun düşeıı bir raslaııtı ile hiç bir şey, Behçet Kemal'in \arlığmı bu kadar elverişli bir biçimde bzetleyemez. Bu yüzden kolay bir birleşme genelliği var burada. Onu anan bütun sözler. yazılar, birkaç ortak sıfatın ekseninde toplandılar: «Millî Şair B Smırsız devrim âşığı l'Iusal Şair» ıGazeteler), Sınırsız devrim âşığı..itsmet Inönül. «Ata'nın Şairi». «Ataturk Cumhuriyetinin inançlı şairi» (Oktay Akbal) «Ataturk âşığı.» (Seraceddin Zıddıoğlu), «Halkın Şairi» lYaşar \abi Nayır). «Atatürkçü bir yazar» {Konur Ertop), »Muslafa Kemal devriminin yürekli. inançlı eri» (Fazıl Hüsnü Dağlarca) «Atatürk le devrimler şairi» (Bâki Suha F.diboğluı. «Gericiliğe. yobazlığa. lâik cumhurivete girişilen en ufak saldmya karşı ön siperde her an döğiişen savaşçı..» (Tarık Zafer Tunayal, «Millî savaş kuşağının en yüce, en hassas insanı..» (Cihat Baban), ki sanatçılar ne diye anılacaktır? Burada, Prof. Halil Vehbi Eralp'in bir yaıuını, ntcedir tartışılan bu konuya kesin cevap getiren o eski yazısını hatırhyorum: «Millî şiır sözü, bir milletın şairleri tarafından söylenmiş değerli şiirlerin hepsi demektir ve bu kelimenin bundan başka açık bir a»lamı yoktur... Guç olan millî olmak değil şair olmaktır. Sanki" millî olmamak bir şairin elindeynıış gibi.. Sizin bilinemez hangi ölçülere göre millî değüdir dedieiı.7. şair acaba hangi milletin sairidir?.. Büyuk şairler millî oldukları için büyük şair olmamışlar, büyük şair oldukları için milli olmuşlardır... Bir şıirin. herşeyi değıstirip yok eden zamana dayanacak olan tek tarafı güzelliğidir Siiri istemek şairin hakkıdır; O i'tedıği şıiri söyler. daha doğrusu soylediği şür, istediği siırdır. Sair o'.mayan bizim. hepımızın, yalnız şunu söylemek hakkımızdır: «Biz güzel şür istiyoruz.» (İstanbul Dergisi, Aralık 1947). Behçet Kemal Çağlar, ne yapabileceğini de. ne yapmak istediğini de iyi biliyordu, kendi seçmiş. kendi izlemiş. kendi direnmişti yolunda. Sanatta yitirdiğini devrünciliğe adanışıyla giderebileceğini düşünmek yeter görünmüştu ona: bu bakımdan zamanına, kuşağına yakışan göre\lerin en bilinçli ozgeçilerinden biridir onun davranışı. Burda bir başka şairi, Behçet N'ecatigil'in bir şiirini hatırlı>orum: Kitaplarda Ölmek: «Adı, soy adı Açılır parantez Doğduğu yıl. çizgı. öldüğu yıl, bitti Kapanır parantez. O şimdi kitaplarda bır ısim. bir soyadı Bir parantez içinde doğum, ölüm yılları. Parantezin içindeki çizgı Ne varsa orda Ümidi, korkusu, gözyaşı, sevinci Ne varsa orda ... (Arada, 1958) Behcet Kemal Çağlar (Erzincan, 1908 Îstanbul. 1969) admda. yeni Türkiye Cumhuriyetinin bütiin dbnemecleri var, o küçük cizgide iste: sırf şür olabileceği >erde şiirce başka şeylerle birlikte. «GERÇEK YAYINEVİ» tarafmdan çıkarılan Prof. N'iyazi Berkes'e ait. «TURKIYE İKTİSAT TARİHİ» isimli kitabın kapaği. HER HAFTA BİR P bir cumhuriyet evlâdıdır; yeni gençliğin aşkını ve iradesdni benimsemiştir. (İsmet İnönü). «Behçet'in heyecanlarla, sevgilerle. vefalarla dolu bir kalbi vard:. Her işi çabuk tutar, en zor odevleri keskin ve kıvrak zekâsı ile şaşılacak bir acelecilikle tamamlardı. Şairliğı de övlevdi..» (Bâki Süha Ediboğlu). Bu üç tanımda Behçet Kemal'in üç ozclliği; donemine. kuşağma ve kişisel tutumuna bağlı üç niteliği ortaya çıkar. Böylere Behçet Kemal. Milli Edebi>at akımının Cumhuriyet devrimlerine adanmış görevli bir şairi diye ozetlenebilir. Onun sorumluluğunu belirtmek için şiirimiziıı gecmişine biraz bakmak gerekli olacaktır. BILINCLt n az yüz jıldan beri şür; düşünceleriyle ilkelerinin, ülküleriyle inanclarının bir anlatım aracı diye kullanan sanatçıların etkisiııdedir edebiyatımızda. Namık Kemal'den Tevfik E ÇAĞDIŞI,, Sen daha durama nefsine karşı, Sen daha vurama isteklere gem, Sen daha hayra yor gördüğün düşü: Askerlik şubesi, bir yeşil kalem, Gülerek düşülen kayıt: Çağdışı!.. Artık merdivenin bitti çıkışı; Dizin dayanırsa in bakalım, in. Diyemezsin artık «şu göbeklinin Binbaşı olsa da bitmiştir işi», İmzası üstünde hükmün: Çağdışı. Geçen dert değil ki aransın çare! İste gülen servi, susan minare; Ve işte bekleyen musalla taşı: Nüfus tezkerende kayıt: Çağdışı... Behçet Kemal Çağlar (Benden lçeri 3. kıtap : Tedirgin Baş) Fikret'e. Ziya Gökalpden Mehmet Âkif'e. nihayet Mehmet Emin den... Behçet Kemal'e uzanır bu emek. Behçet Kemal bu görevi bilinçle yüklenmiş görünür. İşinde hem » 1 1 1 hatıpliği (Örneğin 1111 Ömer Nacil. hem mil.î şair.liği «ilk örnek Mehmet Emin Yurdakul) birleştirmek ister. Hızlı, coşkulu, içteıı. sıcak, etkili. inançlı ve güvenlidir. Elinde. yirminci >üz\ıl başından beri işlek bir araç haline getirilmiş hece vezni. henıen aynı zamanlarda yeniden keşfedilmiş halk şiirinin alışkın biçimleri ve içinde yaşadığı Atatürk dünyasmın ortak konuları vardır. Millî Edebiyat akımının. yirminci yiizyıl başından bu >ana kabul ettirmek için çaba harcadığı herşey, onun kullanım alanmdadır. lmparatorluk artığı Türkije Cumhuriyetinin .\urduna. insanıııa. tarihine. liderine... Yeni bir inaneın odağından bakmak gereğine inanır. Bile bile harcar sanatını. gun o gündür. Sanatın iııceliklerini de, derinliklerini de düşünmek istemez. Çabuk. daha çabuk. burada. orada \e her yerde yankılanmak ister. Kırac Anadolu'nun nadir güzelliklerini arar, yurt şiirleri yazar. Sofrada. uçakta, kürsüde. mikrofonda... Her yerde «şiire» hazırdır. Ama kolayına gittiği yer, yüz yıllarca vezinli. kafiyeli sbzü. nazmı şür sayraa alışkanlığındaki bir toplumsal eğilimi sorumsuzca harcamaktır. Bunun için duraklar bir yerde. «Benden İceri». binlerce şür ara smdan kendi seçip ayırdıklarını toplar bir kitapta. Arka kapağında şöyle der: «İlk gençlik yıllarında Erciyaş'tan Kopan Çığ, Burda bir Kalb Çarpıyor adh şiir denemelerimi yayınladığım oldu. Fakat Benden İçeri'ye girmeyenleri benim şiirim saymamaları, okuyucularımdan en ısrarlı dJeğimdir.> Bu genel sununun yanısıra dikkatimi çeken başka birşey daha var. Oktay Akbal'a imzaladığı kitaba şöyle yazmıs Behçet Kemal: .Yıllarm biriktirdiği dostluğa bakmadan aziz Oktay Akbal, kitabımı iyice incele. hırpala, yerden yere çal» ?7.VIII. 1966) İşte bu, bir sanatçının asıl özlemi: eserinin doğru ve iyi yorumlanışını isteyen temel dileğidir. Bir ana ihtiyactan s;eliyor bu.. MILLI ŞAİR slında «Millî Şair. sözünü kullanmak ta. ona sahip çıkmayı istemekte de büyük bir yanlışlık olmalıdır. Bu sıfat, ulusunun adını ilk kez anan. onu yücelten, Osmanlı dünyasında Türk'ün varlığinı ilk savunan kişiye, Mehmet Emin'e verilmişti: «Ben bir Türk'üm, dinün, cinsim uiudur...» (1898). Onun için «M.lli Şair. sozünde bir tarih gerçeği. Türk milliyetçiliğinin ilk adımını belirleyen bir tanım kesinliği vardır. Bu sbzü, yurt ve ulus konularını işleyenlere yapıştırmak. şair kelimesini yanlışlıkla sınırlayan bir tutum olur. Sb'z gelimi bir ozan •mılli şair» olursa, bte A rof. Niyazi Berkes, Türkiye İktisat Tarıhinin ilk böliimü olarak tasarladığı bu kitapta Osmanlı düzenının temel yapısım ıncelemektedir. Kıtap, bu ölçüden, yavan bır tarıh derlemesi olmaktan çıkmış ve seçkin bir sosyopolitik araştırma niteliği kazanmıştır. Osmanlı diızeninin şimdiye değin üstünkörü geçıştinlmiş, ya da hiç söz konusu edılmemış yanlanna bilimsel bir açıklık kazandırdığı ıçın Prof. Berkes'i kutlamak gerekir. Tttrkiye iktisat Tarihi Türkiye İktisat Tarihi. Gerçek Yayınevinin «100 Soruda» dizisinin 10. kitabı. Hazırhyan: Prof. Niyazi Berkes. 7.5 lira. melerin meslek ya da ırklanndan kopanlmış olmaları değil, fakat bağlı oldukları sosyal sır.ıftan çekılip koparılmış olmalarıdır fste bu açıdan bakıhrsa, Doğu despotızmı sorunu çok daha aktuel bır anlam kazanıyor. Komünıst Çin'de «Kültür devrimi» adıyla gırışilen çabalar, doğu despotizminın smıfsızlaştınlmış tabakalara dayandınlmak is tendığinm en belirli kanıtlarıdır. Nıtekım kültür devrimı sırasında kurulan kızıl muhafız örgütlerinin, smıfsızlaştınlmış devşırmeler oldukları ve bunların tıpkı Osmanlı düzenmde ordunun bir bölümünü teşkil eden sipahi beylerıne karşı kullanılan yeniçeriler gibi Çin ordu bürokrasisine karsı devlet tarafından kullanıldıklan düşünülürse, ortaya belirli bir benzeşim çıkmaktadır. Bu ölçüden bakıhnca. doğu despotizminın Os manlı dıizenindeki uygulamalarına benzer geüşmelerı. bugünkii Çin'de de görmek miirakündür, denilebılir. (Nitekım Stuart Schram Mao Çe Tung ile ılgüı biyografik tncelemesinde, Komünist Çin önderinin, sosyal sınıflara karşa her zaman bır «güvensizlik» duyduğur.u ve smıfsızlaştınlmış (declasse) tabakalara dayanmayı yeğlediğini yazmaktadjr. Bu, Doğu despotızminin, en sağlam ölçüsudür.) Gerçek Yayınevı yöneticısı Fethı Nacı. «100 Soruda» dızısı ile büyük ve yorucu olduğu ölçüde yararlı bir ışe girışmıştır. Bu dizının şimdiye değın çıkan kitapları aydmpa ilgileri olan kışıler ıçın gerçekten vazgeçılmez kitaplardır. Osmanlı düzenmi (1) doğuş ve kurulma dönemi, (iı) düzeni sürdürme dönemi, (ıiı) diizen bo zuluşu dönemi, ve(iv) yeni bır diizen kurma çabalarmın dönemi, olarak adlandıran Prof. Berkes. Fatih Sultan Mehmed'le başlayan «düzenin sürdürülmesi döDemi»ni Wıttfogel'in deyimi ile «dofu despotizmi» (orıental despotism) kökleştiği dönem saymaktadır. Prof. Berkes'e göre «Doğn despotizrxıi»run Osmanlılıktaki uygulaması, «Kapıkulluğu» müessesesinin gelişmesi ile mümkün olmuştur. Doğu despotizminın temelinde, devletin «Toplumdan kopuk» bir sıyasal giıç olarak gerçekleştirılmesi olgusunun bulundugunu tesbit ettikten sonra Prof. Berkes, despotik toplumlarda devletın «Tepeden inme» bir varlık olarak kabullenıldiğine değınmektedir. (Devletin bu özelhğinı ilk belirten Manc olmuştur. Marx da Grundisse'de «Tepeden inme» deyımini kullanmaktadır.) Prof. Berkes'in en önemli göz lemlerinden biri de doğu despotızmırün dayanağı saydığı «Kapukulluğu» müessesesinin Osmanlı düzenindeki gelişmesiyle ilgilidir. Burada üzerinde dunılacak nokta, devşirmelik yoluyla müesseseleştirilen «Kapıkul]uğu»nun, düpedüz bir «sınıfsızlaştırma» (declasse") sayılması gerektiğidir. Bana kalırsa bu nokta Prof. Berkes tarafından yeterince açıklığa kavuşturulmamıştır. Prof. Berkes, devşirmeliğin, aslında bir «sınıfsızlaştırma» olduğunu belirtecek yerde devşirme kapıkullarının «ırk, dil, din ve meslek zümresinden koparılmış» ve «toplumsal açıdan iğdiş edilmiş kişiler» (soru: 56) olduklannı söylemektedir. Oysaki asıl önemli olan. devşir ve onlarda 1 Notes sur la vie culturelle en Republique Democratıque du Vietnam. Yazarı : Peter VVeiss. MaratSade adlı ünlii oyunuyla bilinen Alman yazan Heiss'in 1968 Mayıs ve Haziran aylannda Kuzey Vietnam'a yaptığı geziden notlar. Almancadan Fransızcaya Michel Bataillon tarafından çevrilmiş, Le Seuil Yayımevince basılmıs. 175 sayfa. 15 Frank. De Gaulle. Yazan : Jean Lacouture. Daha önce Kuzey Vietnam önderi Ho Chı Minh ile ılgili bır biyografik araştırma yayımlayan Jean Lacouture, 1965 yılında General de Ğaulle'ün hayatını incelemişti. Şimdi bu kitabı, 1968 Mayıs olaylan ile sonuçlarını da katarak genişletmiş bulunuyor. Le Seuil Yayımevince basılmış. 260 sayfa. 25 Frank. FRANSA'DA: İNGİLTERE'DE: Superior Person. Victoria çağı tngilteresinin son vıllarında Lord Curzon ve çevresini anlatan bu kitabın yazan Kennettı Rose'dur. Weidenfeld ve Nicholson Yayımevince basılmış. 475 sayfa, 75 silin. Imperial Snnset, (Birinci Cilt). Yazan : Oxford Üniversitesi Tarih Profesörü Max Beloff. 1897 1921 yılları arasında Ingıliz «lıberal ımparatorluğu» nun tarihi olan bu kitap. Methuen Yayımevince basılmış. 387 savfa, 65 şilin. KEMAL ÇAĞI4B KONIŞUYOR
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle