24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8AHİFE tKI 15 Şubat 1966 CUMHURÎYET KALKINMAVE YABANCISERNAYE Hilmi ÖZGEN • ••••••••••• •••••»» Askerler ne düşünüyor? INONU llll • ••• :::• Sosyalist Kültür Derneği, «Millî savunma stratejisi. konnln bir «eri konferans düzenledi. Çok dikkati çekici bir gelişme gösteren bu fikir hareketini mümkün olsa da çok sayıda vatandaşımu iıleyebilseydi. Biz, söylenenleri Î Ö N Dergisinde yayınladıgı k»d»riyle okuyabiliyoruz. Son olarak CKMP Genel Başkan Yardımcısı eski knrmay re Yazan : Şevket Süreyya AYDEMİR G eri kalmış toplumlann hızl] kalkınması sanayileşmesine bağü olup bu da memleket sanayiinin her dalında «emredici» bir plân uygulamasiyle mümkün olabilir. Emredici plânlamanın ele alacağı konular birinci derecede «temel maddeler sanayii» dediğimiz sanayi kollandır ki bunlar demirçelik sanayii, kimya sanayii, petrol sanayii ve üretici makineler imalât sanayiidir. adece olumsuz düşüncelerinl ortays koyarak değerli iktisatçınm hakkıru yememek için Türkiyenin kalkınması yolunda ileri sürdüğü diğer önemll bir tavsiyesinl de belirtmek isteriz. Sayın uzman derler ki: S Yurdumuzda bu sanayi kollannın tümü. karma ekonomi dediğimiz liberal eğilimli bir ekonomi sistemi içinde uygulanan endikatif (tavsiyeci) bir plânlamanın kontroluna bağlanmış olup kalkuuna progtamlannda öngörülen özel sektör yatırımlarının ne derece gerçekleştiği kontrol edilememekte ve bütün sanayi kollarında aşırı derecede bir dağüma ve bölfinme manzarası göze çarpmaktadır. Bu durum mali rantabilite ve prodüktivite oranlannı düşürerek maliyet fiyatlarının yükselmesine sebep olduğundan smaî ürünlerin fiyatları düşüriilmemekte ve geniş halk kitlelerinin ihtiyaçl a n karşılanamamaktadır. Neden bocalıyoruz? albuki maliyet fiyatlarının düşürülmesl ve üretimin arttırılması ancak büyük sanayi leBİsIerinin kurulması ve emredici bir plânın uygulanmasiyle mflmkün olacağından bu şartlara uymıyan ekonomik sistemimiz saplandığı çıkmazlar içinde bocalayıp durmaktadır. Bu durumun devamı yurdumuzun yan sömürge halinde kahnasını Istiyen kötii nivetli yabancı uzmanlarca da tasvip ediimekte olup 1950 yılında Demokrat iktidann çok sevdiği Amerikalı İktisatçı Max Weston Thorunburg Kutahyada kurulması düşUnulen 60.000 tonluk sun'î gübre fabrikası Için şöyle demektedir: H «Ahcıda para bulundugu takdirde Türkiyeda tuvalet sabunu hem sabun tüccan ve hem de mUstehlik için ehven fiyatlarla imal edilebilir.» Aynı plâtonik sevgi ile yurdumuza gönül veren ünlü Fransız romancısı Piere Loti de îstanbula ikinci gelişinde Paristeki bir dostnna yazdığı mektupta: «Osmanlılar simli kadife dokumalannı terk ettikleri gibi ilk gelişimde lezzetle yediğim fısüklı lokumun kalitesini de bozmuşlar. Modern tezgâhlarda âdi bezler dokumaya başlıyan Türk bezirgânlan Yenicami avlusundaki kılıksız hamallara beyaz şalvarlık dokuyalım derken sarayli hanımların giizel giysilerine ihanet etmişlerdir...» Gerek Amerikan iktisatçısı Thornburg'un ve gerekse Fransız romancısı Pier Loti'nin bütün üzüntüleri Türklerin romantik > »ntüarını terk ederek Batı âdetlerine özenmeleri ve bu yüzden asil fukaralığı da hor görerek zengin olmaya çalısmalandır. Romantik ve fakir bir miUet sömürücü ve emperyalist bir yabancıya ne kadar sevimli görünürse, uzun bacalanndan kara dumanlar tüten gürültülü bir sanayi sehri de o kadar sevimsiı gelir. Devlet adamı ve hükumet adamı tatürk, kendıne has, güçlü bir önsezi ve raantık'tan ayrılmayan bir ihtiras ve aksiyon adamıydı. Bu vasıfları ile bir devlet kurucusu olarak belirdı. Yeni bir devlet kurdu. Bu kuruluşta, inkilâpçı bir nitelik vardı. Inkılâpçılık, onun ayırt edici vasıflarından biridir. Fakat hiç bir zaman bir büro, bir hükumet adamı olmadı. O bir devlet adamıydı ve daima öy2e kaldı. , Hükumete gelince, hükumet, bir icra teşkilâtıdır. Bu teşkilât, belirli kanunlar, kararlar, kararnameler, tâlimatnameler ve nizamlarla işler hükumette fiil, irade ve karar, bu mevzuatla sınırlanır. Hükumetçilik, inkılâpçı bir aksiyon değil, bir icra işidir. Bu cihazın normal fonksiyonu budur. Normal anlamda hükumetçilik, inkılâpçılıkla çatışır ve hükumet adamı, klâsik anla mı ile bir inkılâp adamı değildir... Ama hükumet ve hükumet adamı, inkılâbm ve mkılâpçınm emrinde olabilir mi? Elbette! Çünkü inkılâp; toplumun süreli ve sıçramalar, müdahalelerle yürütülen topyekun bir yapı değijmesidir. Işte bu gelişme içinde ve inkılâbın süresince hükumet cihazı ve hükumet adamı, inkılâbın emrindedir. Bu takdirde hükumet, bir inkılâp organı ve hükumet adamı bir inkılâpçı olur. Bu devrede çarklar, hattâ halka rağmen fakat halk için işler. Türkiyede yeni devletin inkılâpçı karakteri, daha Büyük Millet Meclisinin kuruluşu ile başlar. Bu kurulu? bir isyandı. Hem împaratorluktan gelen saltanat idaresine, hem bu împaratorluğun dışanya karşı olan teahhüt ve münasebetlerine, yani mevcut muahe delere, kapitülasyonlara, mütareke şartlarma ve teslimiyet kayıtlanna karşı bir isyandı... Bu işyan, millî hâkimiyet, millî misak müca deleleri ve bunların, hem içeriye, hem dışanya doğru kabul ettirilişi ve sonra bir sıra inkılâplar şeklinde yürüdü. Bütün bunlar inkılâpçı önderlerin ve inkılâpçı bir idarenin asî bir icra organının müdahale ve yönetimi ile yapıldı. bay Numan Esin, Türkiyenin savunma stratejisinl Türkiyenin ekonomik yapısının gerçeklerine oturtan güzel bir konuşma yapmıstır. Numan Esin gerekçeU bir tahlille söyle bir gonnca vanyor : «Savunma stratejimiz, bölgede barış hedefini güden bağımsız ulusal bir strateji olmalıdır. Türkiyenin gelişmiş sanayici filkelerin savunma stratejilerini istibdat eden ve Türkiyenin menfaatleriyle çatışan bir ittifak sistemine hele her türlü kontrolu terkederek kaderini bağlamasında bu ittifak sistemi içinde güvenlik aramasmda isabet yoktur. Türkiye 1969 da NATO'dan ayrılmava hazırlanmahdır. Slllhlı Kuvvetlerîmiz önümiizdeki üç yıl içinde kademeli bir sekilde nlusal savunma stratejimizin icaplarına ve ekonomik imkânlanmıza göre yeniden teşkilâtlandınlmah, 1953 ten beri yıkılan harb sanayiimiz ekonomik kalkınma hedefleri içine alınarak ihya edllmelidir.» Numan Esin, Türkiyenin ikili anlasmalarla kurulan üslerden temizlenmesini ve atom silâhlarından arınmasını lstemektedir. «Türkiyede Amerikan üsleri bulundugu takdirde Türkiye topraklarının harbin ilk dakikalannda otomatikman harb hedefl olseağı aşikârdır.» Bu noktada Barış Derneği'nin Türk kamuoyuna duynrduğu bir gerçek üzerinde de durmak gerekiyor. Yeni kurulan B a n ş Derneği, Türkiyede atom silâhlannın. eski Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ile zamanın Amerika Büyükelçisi Fletcher Warren arasındaki bir mektnplasmadan sonra kuruldugnnu açıklamıştır. Türk kamuoyundan eizli tutulmustnr bn anlasma Ve 30 milyon Türkün hayatını teblikeye atan bir karar Büyük Millet Meclisinden geçirilmeden basit bir mektnpla verilmiştir. Türk kamuoyu olan bitenden bn kadar habersiı brrakılmıs, ve Türk ulusunun kaderi üstüne bu kadar pervasu bir oyuna girişilmiştir. Türkiye atom silahlsnndan annmalıdır. Ortadoğunun atom silâhlarından ve üslerden tecrit edilmesl için Türkiye gereken davranıslara geçmelidir. Aynı zamanda Kıbrıs Politikamıza olnmlu etkiler yapacak bir tutumdur bn... Ve dünya politikasındaki degişime uygundur. Sovyet Başbakanı Kosigin, Cenevre SilShsızIanma Konferansına bir mesaj göndermiş ve bu mesajda demistir ki : Topraklarında atom silâhlan bulunmayan fllkelere atom silâhlarivle tecavüz edilmiyeceğine dair teminatı Amerika ve Rusya birlikte vermelidirler. TUrkiye, Dünya politikasının gidişini yakından izleyerek kendi milli çıkarlanna en uygun tedbirleri kısa zamanda almak zorundadır. Emperyalizme karsı savasla kurulmus bir devlet, e n pervalistlerin safında ftörülmekten titizlikle kaçınmalıdır. Türkiyeyi ilk bedef haline getirip orduyu bütünüyle NATO'ya baglayanlar. zamanın namuslu askerlerine rağmen bn isi gerçekleştirmis komprador politikacılardır. E. Kurmay Albay Emin Aytekin'in öneeki günkü Cnmhuriyefte çıkan makalesi bn konuda daha önce açıklanmıs gerçekleri dojtrulayıcı bilgiler vermektedir. Eski Dışişleri Bakanı Zorln, Türk Kuvvetlerinin en ufak birliğe kadar NATO emrine verilmesi tezini şiddetle savunmuştur. O zaman askerlerle komprador politikacıları arasında geçen tartışmaian Albay Emin Aytekin şSyle anlatıyor : « Genel Kurmayda yapılan nnın tartısmalarda zamanın Genelkurmay Harekât Dairesi Başkanı olan General Cevdet Sunay ile Zorln arasında sert münakasalar cereyan etmis... (...) Münhasıran askerî bir konu olan NATO'ya tahsis edilecek kuvvetler problemi Menderes Zorln ekibi tarafından askerlerin mnhalefetine rağmen karara bağlanarak NATO'ya bildirilmiştirj» Demek ki tüm millî birliklerimizl NATO emrine bağlayanlar ile bir gizli mektup ile Anadolnyn atom rampası haline getirenler sn meshur kisiler... Yapılan büyük hatalardan dönme lamanı gelmiş de geçiyor . Askerler, Türkiyenin savunma stratejisini, Türkiyenin millî gerçeklerine oturtacak tedbirleri açıkça gösteriyorlar. ö y l e sanıyornz ki, şimdi askerlerin en üstünde bulunan Genel Kurmay Harekât Dairesi eski Başkanı da fikirlerini o zamandan beri değiştirmemiştir. A m • ••• Atatürk, normal bir demokrasi düzeni içinde, Parlâmento yolundan gelen, her hangi bir Cumhurreisi değildi. İsmet Paşa da Başvekilliğe, aynı yoldan ve yalnız bir Parlâmento adamı olarak gelmedi. Atatürk ve İnönü; yeni devletin hamurunu, önce kılıçları ve alınterleri ile kuran, önder kadronun insanlanydılar. Bir kader birliği onlan, Parlâmento şekillerinden daha güçlü bağlarla bağladı. Başarıları ve sorumluluklan, Tek Adam ve İkinci Adam olarak, beraber yaşadılar ve beraber taşıdılar. • ••< • ••I >••! • III ün başka yakınlarından, hattâ harimine girenlerden de dinlemişimdir. Ama ben bunları burada, bir İnönü efsanesi yaratmak ıçin değil, Atatürk ve Inönü'nün bizim yakın tarimmizde, sadece birer parlâmento şahsiyeti olmadık lan yolundaki görüşümüzü aydın latmak için veriyorum. Yoksa ne bir övgü, ne bir yergi kitabı olan bu eserimizde zaten, başarılarla yenilgiler, ulasılabilen hedeflerle ulaşılamayan hedefler, hattâ bun ların sorumluluklan, hür bir yazarın kendi açısıyle değerlendirilmiştir. Gerçek devlet adamı kimdir? aldı ki, gerçek devlet adamı, sorumluluk kabulünden ürkmeyen ve bu sorumluluğun yükünü, evvelâ kendi vicdanında taşımasını bilen ınsandır. Atatürk ve İnönü o insanlardUar ki, hayatları boyunca kendilerine teveccüh eden sorumluluklarına ortak arıyacak bir davranışın, harbte ve sulhte, misalini vermemişlerdir. Bu evvelâ, gerçek bir Kurmay terbiyesi, sonra, yeni bır devletin kuruluşuna, isyan yolundan gelmiş bütün cesur insanların onlarda da gelişen önderhk vasfı, nihayet bütün ö n c ü ve Üstün insanlarda görülen yiğitçe bir davranıştır.. Bizim iktisatçılarımız şte bizim «mukaddesatçı» ve tmâneviyatçı» iktisatçılarımız da Batl bilginlerinin bu romantik görüşlerine katılarak köylerde modern tarım işletmeleri yerine bol bol caml yapümasuu, Ayasofyanın minarelerinden ezanlar okutulmasını, okullarda doktrin öğretiminin yasaklanmasmı is«emektedirler. Halbuki 27 Mayıs devriminden sonra milli bir müessese olarak temelini attığımız Plânlama Teşkilâtına müşavir olarak dâvet edilen Prof. Kaldor ve Prof. Thimbergen gibi namuslu iktisatçılar Türkiyenin ekonomik kalkınmasımn ancak adaletli bir vergi ve gelir dağüımı ile mümkün olabileceğini ve bunun da «emredici» bir plânlama ile sağlanabileceğini tavsiye ederlerken A.t.D. adına incelemelerde bulunan Prof. Enos gelir dağüımmdaki korkunç eşitsizliği ortaya koymuştur. Thornburg gibi «tuvalet sabunu» öğütçülerinden hoşlanan politikacılanmız bu namuslu iktisatçüarı beğenmiyerek küstürmüşler ve sonradan tekrar Türkiyeye dâvet edilen Timbergen ise arzu edilmiyen prensiplerinden vazgeçmek suretiyle müşavirlik görevine devam edebümiştir. Liberal ekonomi görüşünü savunan yabancı sermayeciler için hiç de sempatik olmıyan Türkiye şartlanna rağmen Ereğli DemirÇelik sanayiinin ne gibi tâvizler karşısmda kurulduğunu gözden geçirirsek sömürücü çevrelerin Türkiye hakkmdaki tutumlan biraz daha açıklığa kavuşmuş olur. Yurdumuz hakkmdaki düşüncelerini yukarıda belirttiğimiz Amerikalı iktisatçı Thornburg'un tavsiyelerine aykın olarak kurulan Ereğli DemirÇelik sanayiinde bu değerli uzmanın ileri sürdüğü gibi «Amerikan yardımının semere vermesi için kâr mefhumu kâfi sayılmaz» şeklindekl görüse uyulmuş ve dıs yardunlardan sağlanan dövizler karşılığında bazı firmalara «normal kâr» mefhnmuna girmiyecek kadar yüksek menfaatler temin edilmek suretiyle bu iş basanlmıstır. t • ••< • ••( :::: •••• •••• •••• •••« •••• tlll «Sümerbank Amonyum Sulfat istihsalini senede 60.000 tona çıkaracak yeni bir fabrika tesis etmek tasavvurundadır. Böyle bir fabrikanın 37 railyon liraya malolacağı ve bu paranın 6 milyon dolanmn döviz olarak kullanılacağı ileri sürülmektedir. Izah olunduğuna göre eğer bu 60.000 ton nitrat hariçten alınacak olursa senevl 2 milyon d o larlık bir paranın harice gitmesl demek olacaktır ki, böyle bir fabrika sayesinde memleket üç sene içinde nitrat için harice para ödemiyecektir. Halbuki Türkiye hariçten hiç bir vakit 60.000 ton nitrat almıyacaktır. Türk tarımında sun'l gübre halen mübrem bir ihtiyaç arzetmemektedir. » ayın uzman 15 yıl önce böyle söylediği halde 1965 yılında Türk çiftçisiıun amonyum sulfat ihtiyacı 310 bin tona yükselmiş ve bunun 160 bin tonu kurulmasını tavsiye etmediği fabrika tarafından sağlanarak üst tarafı ithal yoluyla> yurt dıpından getirilmiştir. Keza aynı uzman, kurulması istenen motör sanayii hakkında da şöyle bir fetva vermektedir: «Harıci kredlye esas teşkil edecek olan bu tesebbüsler için umuml olarak şunu söyliyebiliriz. Bunların hiç birisi Amerikalı sermayedarlara tavsiye edilemez. Bu gibl tasavvurlan hazırlıyan kimselere Amerikalılar iyi raesai arkadaşı nazariyle bakamıyacakları gibi, memleketin mall kaynaklannı böyle projelere tahsis eden bir hükümetin de yabancı sermayedarlara itimat telkin ettiği iddia olunamaz ..» demekte ve söyle ilâve etmektedir: «Umuml olarak şunu söyliyebiliriz ki Türkiyede yeni imalât endüstrisinin yoklugu Türkiyenin bugiinkü ilerlemesini baltalıyan bir âmil sayılamaz. Her ne kadar Türkiyede tipik bir Amerikan mütesebbisligi üe ele almdığı ve vergi ve döviz kontrolu sahalannda müsamaha gördüğü takdirde sermaye sabiplerine kar getirecek teşebbüsler mevcutsa da, Türkiyenin şimdiki inkişafı safhasında Amerikan yardımınm semere vermesi için kâr meffcrumu kâfi sayılamaz...» Sayın uzmanm vergi ve döviz kontrom sahasındafci müsamahalara rağmen Amerikan yatırnnlan için kâr mefhumunu kâfi saymıyarak ya siyasi tâvizler peşinde koştuğu veya normal kâr oranlannın üstünde büyük menfaatler sağlamaya çalıstığı anlaşümaktadır. Nitekim raporunun başka bir yerinde Karabük tesisleri dolayısiyle ortaya attığı fikirler Türkiyeyi ne şekilde görmek istediğini açıklamaktadır: «Türkiye, Ingiltere ve Amerikada olduğu gibi kıyıda bucakta demirci ve ziraat âletleri atölyelerinden başlayıp yavaş yavaş sanatkârlarının hünerleriyle maddelerini inkişaf ettirerek küçük imalâthaneler ve daha sonra da büyük fabrikalar kurmak yerine hükümet eliyle Batı dünyasının en son tekniğini ithal etmiştir...» • ••• •••a *••• «••• • ••• • ••• •••• • •a* • •«a • ••• • ••• • ••• • ••• • ••• • Itı •••• • ••a •••• •••• •••a • ••a •a* a •••• yordu. Sonra da şu demektir ki, Başvekil, icra mekanizmasının kont rolünü ve sorumluluğunu, daima kendi üstünde topladı. Zaten gene Hasan Rıza Soyak'a göre, bir aksiyon adamı olan Atatürk, bu tabiî durumundan, biraz şikâyetçidir de. Öyle ki, devlet ya pısınm ve hükumet tasarrufunun zorunluğu olan bu işlerin dışında kalmaktan hattâ sıkılır. Meselâ Ha san Rıza Soyak'm hâtıralarından şu satırlan okuyalım: •Anayasada Cumhurbaşkanmın yetkilerini, en küçük hadde indiren, bizzat Atatürktür.> «Kendisi, her münasebet düştükçe: Bizde Cumhnrbaşkanı, bir imzacıdan başka bir şey değildir, derdi. Bir gün gene Hasan Rıza Soyak'a daha içli dert yanar: «Bunalıyorum çocuk, bunalıyorum...» «Ben burada bir nevi mahpus ha yatı yaşıyorum. Çünkü gündüzleri ekseriya yalnızım. Herkes işinde, gücünde .. Benim ise çok günler, bütün günümü değil, bir saatimi dahi dolduracak işim yok... Şu halde, ya uyuyabilirsem uyuyacağım. olmazsa kitap okuyacağım, ya hut bir şeyler yazacağım.. • «Arada biraz dinlcnmek ve havs almak ihtiyacını dnyarsam, sehir içinde ve dışında, ancak otomobiller ile gezintiler yapacağpn. Ya sonra? Sonra gene bu hapishaneye döneceğim... Ve işte boyle kendi kendime bilârdo oynayıp sofra zamanını bekleyeceğim!..» «Bari sofrada bir değişiklik olsa? Ne gezer? Bu sofra nerede kurulursa kurulsun, karşımda, aşağı yu kan hep aynı insanlar... Aynı yüzler .. Aynı sözler... Hasılı bıktun usandım çocuk! Neyse bunu bırakalım, sende ne haberler var?... Atatürk'ün yıllar yılı umumi kâtıbı ve hususı işlerinde, noterle tâyin edilmiş umumi vekili olan Hasan Rıza Soyak'ın nakilleri bunlardır. Ama bunları, başka kaynaklardan daha aydınlatır. Bu şartlar içmde Ismet İnönü, Atatürk devrinde yalnız icraatı ve tasarrufları ile değil, sorumluluklan ile de. gelişigüzel bir parlâmento adamı, bir parlâmento başvekıli dışında bazı nitelikler taşır. Çünkü onun bu başvekilliği, parlâmentonun da her istediği anda elinden alınabilen bir yetki değildi. Çünkü parlâmentoda partilerarası murakabe yoktu. Parlâmento, tek şef, tek parti ve otoriter hükumet sistemi içinde yaşayan bir devletin parlâmentosuydu. Ve bunu, tarihî şartlar böyle yaratmış, tarihî zorunluklar böyle yurütüyordu. Başvekil Ismet İnönü, Atatürk Çumhurbaşkanı olarak tarafsız ve dolayısiyle parti dışı olduğu için Cumhuriyet Halk Fırkasınm da genel başkanıydı. Başarı veya başarısızlıkların bütün blânçosundan, daha doğrusu, kendine teveccüh eden işlerde ve hizmetlerde ulaşılmıj veya ulaşılmamıj hedeflerden elbetteki sorumluydu. Bu sorumlulukta Atatürk'ün, ondan esaslt şikâyetleri olduğunu gösteren, ciddî, inamlır nakiller, vesikalar da yoktur. Aksine olarak, meselâ F. R. Atay'ın, bir gece Çankaya'da dinlediği ve Atatürk'ten naklettiğini yazdığı şu sözleri bazı mânalar tasır : «Çocuklar! Eğer Çankaya'd» rahat edebiliyorssm, Ismet'ln M yesindedir.» Ve Atay şöyle devam eder : «Bu sözü dnymayan Çankay» davetlileri parmakla gösterilebilir. Mustafa Kemal ve tsmet, aralarındaki nispet daima ve a y n c s muhakeme edilmek üzere birbirlerini tamamlıyorlardı...» Bunlara Yakup Kadri'nin, Atatürk'ten naklettiği »u sözleri de ekleyelim : Çocuklar, ben S l ü n e m tımet Pasanın peşinde gidin! Buna benzer sözleri Âtatürk' K • aaa :::: •aaa aaaa «•a a ••a a •aaa •aaa •aaa Sonuç hornburg raporundaki tavsiyelere uyarak anormal kârlar peşinde koşan Amerikalı dostlarmuza ayak uyduran bir çok vatandaşlanmız sömürme düzenini işlemesine bilmiyerek yardımcı olmakta ve bu korkunç gerçekleri kavnyamamaktadırlar. Türk memnrlan hakkında bir rapor düzenliyen A.tJ). uzmanı Mr. Podol kendi görüşlerine uymıyan Türk memurlannı acı acı tenkid ederek: «Türk memurlannın inisyatifi yoktur, acelecilik fikri henüz gelişmemiştir, bilgi alışverişinde çok zayıftır, sitatikocudur ..» dedikten sonra: «Ancak 10 yıldan fazla zamandır Türkiyede faaliyette bulunan Amerikan Yardım Programı bir zamandanberi meyvalannı vermeye başlanuştır. Önemli mevkilerinde. Amerikan eğitimi görmüş bir Türkün bulunmadığı bir Bakanlık veya bir iküsadi devlet teşebbüsü hemen hemen kalmanuştır.» diyerek ögünmekte ve Türkiye idaresinin Amerikan efitimi ile yetişmiş elemanlar eline geçtiğini müjdelemektedir. Bizler bu görüşe rağmen her türlü sömürücülüee karşı direnen bü>ük bir kitlenin bulunduğuna ve yurdun gerçek kurtuluşunun bu bağımsız kişilerin elinde olduğuna inamyoruz. •aaa •••• •••• • ••• !••• T Işte bütün bu işlerin yürütülmesi aırasında, önderler inkılâpçı, hükumet bir inkılâp idaresi ve kanunlar inkılâpçı kanunlardı... Ama rejim yerleştikçe, inkılâp, toplum yapısmda, tekâmülcü bir gelişme şekline girip hükümet istikrarmı buldukça; inkılâpçmm yerini hükumetçi ve hükumet adamı aldı. Işte bu devrede Ismet Paşa, bir hükumet Adam'ı olarak belirdi ve sonuna kadar öyle kaldı... Büyük hareketler adamı tatürk'ün bir hükumet adamı gibi, icra'nın günlük işleri ve icra organım meşgul eden meselelerle fazla ilgilenmediği mâlumdur. Onu tanıyanlarm ve bütün ya kınlannın bilgi ve nakilleri bunu doğrular. O ancak, devletin izleyeceği genel hatlar ve meselelerle, dış dâvâlar ve kültür işleri ile meş gul oldu. Meselâ F. R. Atay şöyle yazar: A Hayatlarının terazisinde, zaferleri gibi, yenilgileri de yok mudur? Klbette vardır! Çünkü tarihte, tamamına ulaşmıs bir inkılâbın misali yoktur Ulasılabilen ve ulaşılamayan hedefler daima olacaktır. Elverir ki inkılâpçı, hedef seçmeyi ve hedef göstermeyi bilsin. Tarihçi ki, onun taahhüdü, yalnız vicdanına ve belgelere karşıdır. Yarının tarihçisi, bizim de inkılâbımızı bütün zafer ve yenilgileri ile teraziye koyunca, bu terazide, bu inkılâba katılanlann şan ve şerefi gibi ulaşılmak istenip de ulaşılamamış, hattâ geri tepmiş hedeflerin muhasebe ve mesuliyeti beraber tartılacaktır. Tek Adam ve İkinci Adam, bu hesaplaşmada elbette ki, biri diğerinin ardında, ama bazan yan yana ve hattâ zaman zaman karşı karşıya yer alacaklardır. ülâsa Türkiyenin kurtuluşu ve kuruluşu bir hâdiseydi ki, bu hâdisede milletin kaderi, milletin v a n yoğu ile, bir potada, topyekun yuğrulmuştu. Bu potaya herkes, kendinde olanı ve atabildiği kadan atmıştı. înönü de bu herkesten biriydi. Ama Isbası'lardan biri ve Baş Ustanın yardımcısı olarak HI SON « . Okuyucularımıza Şevket Süreyya Aydemirin. büyük hacimde bir eser olan İkinci Adam'ından özetlediğimiz bazı parçalan bu güne kadar vermis bulunuyoruı. Şimdi bu eserin birinci cildinin basılması tamamlanıp y» yına çıkarılmakta olduğn için, büyük ilgiyle izlenen bu nakillere son veriyoruz. , ^••••a ••••••••••••••••••••••••a :: :: • aaa •••ı • ••a :::: «İtl • aaa • aaa • III • ••• • ••ı «I(f • aaa • ••a aaaa • aaa • ••• • ••a • aaa • ••a SLNAYİ MUHASEBEGİSİ ARANIYOR Yaşı 45 den yukan olmamak üzere Sanayi muhasebesini iyi bilen bir muhasebeci aranıyor İngilizce bilenler tercih edilir. Müracaat: 47 72 76 PLÂSTİFAY KİMYA ENDÜSTRİ A. $. Çendere yolu 35 Kâihthane aaaa OZERİNE Metin HEPER ürkiyenin siyasî hayatmdaki son gelişmelerin eseri olan ve üniversite çevrelerince yayınlanan bildiriler ve bu bildirilere karşı hükümet çevrelerince gösterilen tepki, söz konusu bildirilerin rejim açısından iyi değerlendirilemediğini, demokratik düzen içindeki yerinin iyi kavranamadığım ortaya koymaktadır. Demokratik yahut açık rejimlerin önde gelen niteliği, memleketin temel sorunlarında varılan kararlann tek bir kişiden değU ve fakat bütün ülke halkından gehnesidir. Ülke halkı, bazan milyonlan bulduğundan, kendilerini temsil edecek delegeler seçmekte, bu seçilen delegeler bir araya gelerek ülkenin temel sorunlannı tartışmakta ve bu sorunlara çözüm yolları aramaktadırlar. Eşyanın tabiati icabı devlet organlannın sınırlı sayıda üyeden meydana gehnesi ve sonuç olarak bütün ülke halkının ulaşılan çözüm yollarına bilfiil katkıda bulunamamalannın açık sakıncalarını önlemek amacı ile. demokratik rejimler idare edilenlerin idare edecekleri denetlemesi sistemini kurmuştur. İştc sözünü ettiğimiz bu denetleme mekanizmasınin işleyişi konusundaki fikirlerde tam bir anlaşmaya varılmış çörünmüyor. Denetleme fonksiyonunun, halkın belli arahklarla oyunu kullanmasından ibaret olduğu sanıhyor. w dare edenlerin denetlenmeleri, sürekli bir faa*• liyettir. Denetleme mekanizması, bir idare edenler grupu işbaşına geldiği andan itibaren iş. lctilmez ve idare edenlerin hata ve sevapları ilk icraatlarından itibaren tesbit edilmezse vatandaşın oy sandığı başındaki tercihi sınırlı bir icraat devresinin değerlendirilmesi olacak ve pek tabiîdir ki hata ihtimali büyüyecektir. Diğer taraftan sürekli ohnıyan denetlemeler bir icraat sürecinin ük adımlannı gözönünde tutmıyacağından. başka bir deyişle, sonraki icraatı haklı veya haksız gösterecek önceki icraattan haberdar olamıyacağından hatalı sonuçlara varabilecektir. Sürekli olmıyan denetlemelerin bir başka sakıncası da. idare tnevkiinde bulunanları, bilhassa denetleme faaliyetlerinin dısında kalan zaman aralıklarında, sorumsuz tasarruflarda tahrik edebileceğidir. •••• • ••a • iıt mmmm tlll • ••a «Atatürk, büyük hareketler adamıdır. Teferruat ile didişmekten hoşlanmazdı. Hükümet ijleri ile pek baş ağırtmamıştır. Yeni bir devlet kuruluyordu. Bunun binbir me selesi ile uğraşacak bir ehi! yardımcı lâzımdı. İnönii. yenj devletin kuruluşunda ve hükumet işlerinin yürütülmesinde, belli başlı âmil olmuştur.» Şu sözler de Atay'mdır: «Çankayadaki köşkünde, yapacak bir is bulamadığı için, iç sıkm tısına tutulduğu vakit, kendisini, cangıldan alınarak kafese konmuj bir. arslana benzetirdi...» Atatürk'ün genel sekreterliğini uzun zaman yapmıs olan Tevfik Bıyıkoğlu da böyle anlatırdı. Bıyıkoğlundan sonra bu vazifeye gelen ve Atatürk'ün ölümüne kadar bu vazifede bulunan Hasan Rıza Soyak da bu durumu doğrular: •İcra mevkiinde bulunanlsıa ait yetki ve sorumluluklann, keyfi ha reketlerden ve sorumsuzlann müdahalesinden âzâde bir ahenk icinde akımını sağlamak yolunda çalıs h. Bu evvelâ şu demektir ki, Atatürk bir diktatör değildi ve icra ci hazımn işleyişine müdahale etmi (Reklâmcılık (664) 1638 Devlet Orman İşletmesi Mersin Müdürlüğünden Cint ve nev'l Çam Tom. IIIJSJJ3. Çam Tom. I I I ^ . N 3 . Çam Tom. III.S.N.B. Çam Tom. DJ!vf. N.B. Çatn Tom. n.SJî.B. Çam Tom. I.S.N.B. Göknar Tom. m.S.N.B. Ardıç Tom. HI.SJJ.B. Çam Tom. III.S.K.B. Çam Tom. II.S.K.B. Çam Tom. II.S.K.B. Çam Tom. I.S.K.B. Sedir Tom. IIISJCB. Sedir Tom. DEVİJS.B. Göknar Tom. I I I 3 ^ . B . Ardıç Tom. III.SK3. Çam Sanayi Odun Sedir Sanayi Odun Göknar Sanayi Odun Ardıç Sanayi Odun Çam Yanna San. Odun Ster Ardıç Yarma San. Odun Ster Çam Maden Direk II.S. Çam Maden Direk II.S. Sedir Maden Direk II.S. Göknar Maden Direk II.S. Ardıç Maden Direk II.S. Çam Tel Direk Parti Adedi 6 3 1 1 7 1 1 1 241 5 1 4 1 1 1 19 1 1 1 1 1 2 4 1 1 1 1 93 Miktan M3. Adet 1186 &5.016 478 106.964 80 48.663 134 57.283 1157 393224 22 18.632 93 19.240 70 18.923 3798 799.440 77 17.141 549 146.734 15 6.837 524 131.092 86 28.653 103 21.827 63 8.708 3670 507.700 80 18.073 22 1.393 147 8.442 49.692 2.880 1620 60576 131309 2283 223 13.122 274 16.989 6.765 113 65.489 575 17442 2988235 Muh. Bed. 220 176 156 11? 28ü 42U 20ü 27ü 144 23ü 184 250 136 10ü 170 210 12ü 120 120 120 45 6ü 133 165 160 160 180 250 T O. D. T. Ü. Kamu İdaresi Asistam enetleme sürecinin devamlı olması gereğini kabul ettiğimiz andan itibaren yazımızda esas geliştirmek istediğimiz düşünceye ulaşmış oluyoruz: Sürekli bir denetleme mekanizmasımn sıhhatli bir sekilde işlemesi, aydmlatıhnış bir kamu oyunu gerektirir. Aydınlatılmış bir kamu oyunun yapımcılan muayyen siyasal ve sosyal fikirleri kanalize eden siyasi partiler ve bizim daha ıiyade önem atfettiğimiz diğer çeşitü fikir merkezleridir. Basın, radyo ve üniversiteler, bu ikinci kategori fikir merkezlerinin başında gelmektedir. Bu kurumların geliştirdiği değer yargılan vatandaşların siyasî olaylan değerlendirmelerine ışık tutar. Bu kıırumların, bilhassa üniversitelerin açık, önfikirlerden annmış bir tartışma ortamına katkısı. objektiflik açısından düşünülürse, siyasî partilerin katkısına nazaran daha büyüktür. daha değerlidir. Siyasî partflerin kamu oyunu objektif esaslar dahilinde aydınlatamıyacaklan ve üstelik bu fonksiyonlannı ancak seçimler öncesi yoğunIaştıracaklan düşünülürse, sürekli olması neticesine vardığımız denetleme mekanizmasımn fikir merkezlerinden gelecek yardımlara ne kadar muhtaç olduğu daha iyi anlaşüır. Üniversiteler kanununda yer alan ve üniversite öğretün üyelerine halka yönelen açıklamalar yapmalannı öngören hüküm de gözönünde tutulursa, üniversitelerimizin aktüel konularda bildiriler yayınlamalannı, kendi düşüncelerini açık seçifc ortaya koymalannı ancak memnuniyetle karşılamak lcabeder. Üniversitelerin vayınladıklan bildiriler yasama orgammn bu kuruluşlara yüklediği bir görevin yerine getirame«inden ibarettir. Yasama orgammn yaptığı kanunlan yürütmekle görevll bü icra organmın, bu organın başı olan Başbakanın, kannnlann yerine getirilmesinden başka bir mâna taşımıyan bildfri ysyınlamasını tabiî karşüıyacağını, halkm oyu ile işIjaşına geldiği için kamu oyunun son gellşmelerini açıkhyan bildirilere özel bir Ugi duymak istiyeceçine ve bu bildirilere, her demokratik ülkede olması gerektiği gibi, icabeden önemi vermek istiveceğine üıanmak istiyoruı. D AMERIKANCA KİTABEVİ ATLAS SİNEMASI YANINDA AÇILIYOR ÜâncılJt 1505 1635 aaa HaceSlepe Tıp ve Sağlık Bilimleri Fakültesine Asistan Alınacaktır Hacettepe Tıp ve Sağlık Bilimleri Fakültesi Klinik ve Enstitüleri ile Faiülteye bağlı Yüksek Okullar bölüm ve derslerine eşitli Fakülte ve Yüksek Okul mezunlan arasından imtihanla asistan alınacaktır. İsteklilerin Ankara Üniversitesi Asistan yönetmeliğinin 4 ncü maddesindeki sartlara haiz bulunmalan ve 3. Mart. 1966 gününe kadar Dekanlığa müracaatlan rica olunur. (Basın 8725 A. 1240) 1636 1 tşletmemizce yukarda müfredatı yaalı orman emvali peşin bedelle açık arttırmah olarak satışa çıkarılmışür. Satış 21/2/1966 Pazartesi g ü n ü saat 11. de Mersinde İşletme Müdürlüğü binasında yapılacaktır. 2 İhaleye iştirak için fiıale saatinden e v v e l teminat vatırmak şarttır. 3 Satışa ait şartname ve satış müfredat listesi Orman Genel Müdürlüğünde, Mersin Orman Basmüdürlüğünde, Adana, Antakya, Poiantı işletmesi ile İşletmemizde, Merkez, Tarsus, İskendenın, Gaziantep Orman Bölge Şefliklerinde, Ceyhan ve Kayseri Orman Kâtipliklerinde, Mersin Belediyelerinde görülebilir. 4 Ambalâjlık partilerln satısına ancak arobalâi sandığı imalâtçılan istirak edebilirler. tstirak edecek olanlann imalâthanelerinin faal d.urumda olduğunu, hangi çeşit imalât yaptıgını ve senelik kapasitelerlni gösterir mahaili İşletmesi Müdürlüğünden alınmıs bir vesikayı Ihaie saatinden önce satış komisyonuna ibraz etmoleri mecburidir. Bu belgeyi ibraz edemiyenler «atışa iştirak edemezler. 5 Satışla Ugili vergi, resim ve karar pulv j ] e s a t ı Ş bedeli üzerinden hesap edilecek tellâliye ve % 3 Özel İdare hissesi alıcıya, ilân masraf| a n işletmeye aittir. 6 Alıcıların belli gün ve saatte teminatla n j ] e birlikte müracaatîarı. ,Basın 8519) İ627 İHzHiİHİiİfüİiyİÜHİİHİİHİ^
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle