Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAHÎFE tKt 8 Ocak 1966 CUMHTJRtYET UNİVERSİTEYE HÜCUM tiraf etmek belki güç ve acı olacaktır ki memleketimizdeki resmî veya gayri resmi bütiin müesseseler, tek bir istisnası olmaksızın, «mükemmel» ya da «mükemmele yakm> olma vasfını ihraz etmekten benüz pek uzaktırlar.Hepsinin ve her birisinin ayrı ayrı, kendilerine göre sırıtan, bozuk, şarklı bir tarafı mntlaka vardır. Çalışma şnurunon ve iş ciddiyetinin tara mânasiyle gelişeceği ve insan unsurunun hiç olmazsa bu bakımdan saygı yaratacağı zamana kadar bunnn böylece devam edip gideceği şüpbesizdir. Fakat kira ne derse desin bn müesseseler içerisinde bir tanesi var ki, bütün kusurlarına, bütün eksikliklerine rağmen yine de mevcudnn en iyisi ve bu bakımdan memlekete en yararlısı sayılabilir ve o da üniversitedirBann bir gerçek olarak kabal etmek dürüstlük olur. , Fakat ne var ki, bngün o dabi, baklı veya baksız ve çoğu zaman baksız her türlü hücuma müstahak görülen ve kamu oyu nazannda mümkün mertebe itibardan düşürülmek, temellerinden çürütülmek istenen müesseselerden biri baline getirilmiştir. Neden denecek; nedeni basit, çünkü her yıl olduğu gibi bn yıl da lise mezunu binlerce ve binlerce öğrenciden biiyük bir çoğunlnk üniversitelere alınmamış ve daba doğrusu alınamamıştır. Alınamamalarının gerçek tebebi nedir? Gerçek gebep iiniversite öğrenimi yapabilmek için şart görülen fonnasyonda ve yeterlikte olmadıkları hususnnnn giriş ıınavtan «onucunda anlaşılmıs olması. ıkat buna rağmen öğrencilerden ve öğrenci teşekküllerinden tntunuz da öğrenci velilerine, velilerden gazete yazartarına, yazarlardan devletin hemen bütün yetkililerine varıncaya kadar herkes için önemli olan ve üzerinde bilbassa durulması gereken asıl sebep bu değildir. Asıl sebep, üniversitelerimizin aciKlı halidır. Onlara göre üniversite içerisinde korkunç bir çıkarcılık vardır; geçimini zorlukla sağlaysn öğretim üyeleri üniversitedeki yetkilerini her an paraya çevirmek gayretiyle çırpınmaktadırlar; az ders vermekte ve fakat bnna mukabil özel okullarda bol bol ders verip para kazanmaktadırlar; Iktisat hocalan, Ticaret Odalarına ve tüecar politikasına hizmet etmekte, tıp hocaları klinikleri babalarının malları gibi kullanmakta, pahalı kitap satarak öğrencilerin sırtından geçinmekte ve hiilâsa gayri meşru, gayri ahlâkî ve gayri kanunî ne varsa üniversite öğretim üyeleri bunları ralıatça yapmaktadırlar. Bu iddialann yerli veya yersiz oluşları keyfiyetini burada tartışmak bize düşmeı; kendi hakkında ileri sürülen bn ithamları, bağımsız bir hnkuki varlık olarak ele almak ve gereken ne ise onu yapmak üniversiteye düşen bir iştir. Fakat biz burada üniversite vesilesiyle ortaya çıkan ve bir yara halini almış bnlunan bir eğitim meselesi üzerinde yeniden kısaca dnrmak istiyoruz. Filhakika ortada, üniversiteye biraı aşırı ve biraz da insafsızca hücnm edenlerin dahi ittifakla benimsedikleri bir dert vardır ki, o da eğitimi temelinden sarsan bazı adaletsizlik lerin toplumnmuzn kemirdiğidir. Bu adaletsizliklerin başında da yüksek öğrenime tekaddüm iif I Prof. Dr. ılhan Arsel eden safbalarda çocuklarımızı lâyıki veçhile okutamadığunız vakıası g«lmektedir. Türkiyemizin belli başlı bir kaç şehri hariç; diğer bütün il, ilçe ve köylerde yeteri kadar okul yoktur, yeteri kadar öğretmen yoktur, kitap yoktur, malzeme yoktur, vasıta yoktur, V.S. Olan okullarda da derslerin çoğn boş geçmekte, ve daba doğrusu okutulamamaktı veyahut da uydurma öğretmenler elinde ka'/ıaktadır. Bövle olunca da öğrencilerin çoğn ilkoknln yetersiz, ortaokulu yetersiz ve nihayet liseyi oııdan daha yetersiz olarak bitirmekte ve hâliyle üniversiteye giriş sınavlarında derece almak imkâmnı bulamamaktadırlar; bn sebeple de üniversiteye alınamamaktadırlar. epimizin hemen ittifakla kabnl eyledifimiı vakıalar bn olnnea ve bn vakıalar muvacehesinde varacağımız sonuç yüksek öğrenim yetcrli vasıftaki öğrenci yoksnnluğn olunca bu hastahğa aranacak ve bulunacak çâre, eğer biraz mantıki davranmamız gerekirse, herhalde yetersizliği müsellem bulunan öğrenciyi tiniversiteye yerleştirmek değil, fakat her türlü tedbirleri almak snretiyle işbn yetersizliği doğuran eksiklikleri gidermeğe çahşmaktır. Yarım yamalâk bir lise öğrenimi lle üniversiteye aünan gençlerimize gerçek ve seviyeli bir yüksek öğrenim sağlamak mümkün olamaz. Bu durnmda üniversite öğretim üyesi için ya öğrenciyi kendi seviyesine çekecek yerde onun seviyesine inmek ve dolayısiyle yüksek öğrenim standardını düşürmek veyabut da bu standardı normal bir seviyede tntmak gayesiyle vasatın dnnundaki nnsnrlan, yani çoğunluğu bertaraf etmekten başka bir yol kalmamaktadırBirinci şık, eline yüksek tahsil diploması vererek bu toplnmnn mukadderatı üzerinde son derece önemli imkânlar sahibi kılacağımız ele manlan gayri kâfi bilgilerle memleket için pek tehlikeli ve pek zararlı hale getirmemiz, ikinci şık ise binlerce ve binlerce öğrencinin yülar boyu sınıf kapılarında ve koridorlarda âtıl, faydasız dolaşmalarına ve dolayısiyle bir yandan millî servetin zaman ve para bakımından kayba uğramasına ve diğer yandan da, üniversitelerin çeşitli fakültelerinde tıkanıkhk yaratarak yeni elemanlann üniversiteye girmelerine mâni olmalarına sebebiyet verir, ve vermektedir. u sıklardan hiç birisi temenniye şayan değildir. Yapılacak şey basit; bir yandan üniversite hasamağına takaddüm eden kademelerdeki eksiklikleri gidermek suretiyle klâsik lise tahsilini ehliyet ve liyakat esasına göre eleman yetiştirecek seviyeye çıkarmak ki, bu, meselâ Boğazda inşası düşünülen ve şimdilik lüzumu üzerinde kimsenin ittifak edemediği köprü için sarfı gereken milyarlarca liranın pek cüı'i bir kısmı ile pekfilâ mümkündür, ve diğer yandan da üniversite öğrenimine yeterli olmıyanları teknik ve sanat gibi diğer sahalara kaydırmağa calışmak ve bu suretle memleketin asıl ihtiyacını duyduğu kabiliyetleri kazanmak. Ve nihayet şnnu da artık iyicene anlamış olmamız gerekir ki, bu memlekette herkesin mutlaka yüksek öğrenim yapması ne mümkün ve ne de zaruridir. Batınm hiç bir ülkesinde bizde olduğu kadar yüksek öğrenim özentisi görülmez. Mesele üniversitelerimizin bozukluğunda değil, fakat işte bu özentinin aşınlığındadır. AMERİKA ve K1BR1S «Bu sütunda 16/12/1965 tarihinde /12/1965 tarıhli gazetenizde S. Acar ve A. Okan Sayın Ilhan yayınlanan Sayın Kayhan Sağlamer'in yazısmı dikkat Selçuk'un «Yaşarken Gömülenle okudum. Uzun yülar yazüannı ler» yazısını kendilerine konu ozevkle okuduğumuz ve çoğu kez larak alıp tek dereceli eleştirmi»yerinde görüşleri ile bizleri ayduı lerdir. Yazıları bir likir yazısı olabilir. latan sayın yazarm her nasüsa bu yazısını hayli çelişmelerle dolu Ama adı geçen yazı ile iyi bir bulduk. Şöyle ki; yazara göre: ilişki kuramadıklanndan «Tartış«Gerçekte Amerika, 32 ler tasan ma Sütunn» için yeterli bir yazı sının aleybinde oy kıılianan ve değildir. daha önce de Genel Kurulda oSaym îlhan Selçuk'un «Yaşarnaybınıp kararlaşmasım önlemek ken Gömülenler» yazısı daha önamacıyla cansiperane gayretler sar ceki «A dan Z ye kadar» ın devafeden dört B.M. üyesinden biridir» mı olan bir yazısıdır. Her iki yaBiz kendi açımızdan Kıbns konu zısında da İlhan Selçuk eğitim sunda sevgili dost Amerikanın (!) bu denli cansiperane bir gayretini sistemimizin A dan Z ye kadar şimdiyedek göremedlk. Bu gay bozuk olduğunu belirtmekteydi. retlerin sayın yazar tarafından be «Toplnmumusnn Sosyal ve îktllirtilmesi çok isabetli olurdu. Ay •adî gerçekleri gözönüne alınanı yaada Amerikamn yanlış tutu cak...» gerekçesi ile fakültelere munu ele alıyor, hatalannı bir bir giriş şeklinin iyi olduğunu ve disıralıyor. Aleyhte oy vermeslnin siplin içinde gerekliliğini savunmuşsunuz. Ama eğitim sistemimigerekçesinl; O Bozguna uğnyan Türkiye zin nasıl olduğu belirtilmemiş. Bozuk olan eğitim sıstemımızde yi teselli, 0 Rnsyaya yaklaşmayı 6nle fakülte giriş disiplinini sağlamaya calışmak neyi ispat edecektir. mek ve, O Şimdiye kadar islediği ha Kullanmış olduğumuz «Sosyal ve talann tamiri, tktisadî» sözcükleri ile yazann olarak veriyor. kisiliği arasındaki ilişkiyi aynı Şimdiye kadar bize karşı hatalı yazıda kurabilseydiniz; «Yaşarolduğu kabul edilen bir devietin ken Gömülenleri» sübjektif olmacansiperane gayretinden nasıl bah dığını anlar ve eleştirmezdiniz. sediliyor, doğrusu pek anlryamaîlkokuldan Iiseye kadar öğrendık? Ve yine; «Amerikanm en büyük hatası; 1964 başında kurnaz cilerin yeteneklerini yüteye çıİngilterenin oyununa gebnek saf karamıyalım, sonra da iki, fiç »abğını göstermesi olmuştur» diyor. atlik fakülte giriş imtihanına göBiz aynı görüşte değiliz. Bir Ko re; sen yeterllsin veya değilsin re, bir Küba ve bir Vietnam huh diye değerlendirelim... Bahsettiranı yaratmakla çıkannda saflık ğiniz gibi Batıda da böyle mi yokgöstermiyen Amerikamn Kıbns :>a?. konusundaki saflığı pek kandıncı Tasrada okuyanlarla büyük oünuyor. Bize göre Amerika, aynı kumazlığa Ingiltere Ue birlikte kentlerde okuyanlar arasmda eğikatümış. Oyunu sahneye uygula tim şartları çok daha farkhdır. mış. Temsilin başlangıcmda bas Bu yüzdendir ki fakülte giriş imtahğını bahane edip rejisörlügünü tihanlannda taşrahların muvaffaİngiltereye devreden baş oyuncu kıyet şansı çok daha azdır. Fadur. Ashnda oyun Ingütere • A kültelere giremiyenlerı çoktur. merika • Yunan üçlü emperyalist Bu öğrencilerin yeteneksiz kişiler olduğunu ima etmeniz tatsız bir devietin eseridir. tatürk Türkiyesinin (şimdi ay kehanettir.» nı Atatürk Türldyesi olduğuna bin tanık ister) kurtuluş ışığından yararlanan yeni bağunsız Asya Afrika devletleri ile emperyalist devletlerin yani Ingiltere ve Amerika menfaatlertnin bağdaşmı yacağı zorunlu olduğuna göre; sayın yazarın: «... Ama her şeye rağmen Amerika, nüfuzlu Asya AfAralık 1965 tarih ve 14864 rika topluluğunun karşısına dikilsayılı Cumhuriyet gazetesimek pahasına yamnuzda yer ala nia iifjnpj sahjiesinin. 4 tinrak...» demesi garçekiere uymu • ü sütununda Ogretmen îsmail Bup yor. Amerika hangi tutumu ve ban lan'ın «Orman dâvası» basuklı yagi mavl boncuk üe tiçüncü bloka okudum. yaranacaktır? Yalnız, son kısmındaki üç cümVe son olarak «Söz konusu and le beni hayli düşündüıdU. Îsmail Iaşmalar, küçük ülkelerin bağım Bulan adlı öğretmen ünvanlı yazı sızhklanm şu veya bu şekilde A sahibi orman lçi köylülerin müsmerika lehine kısıtlar» diyen ya tahak olduklan değerin verilmeyizann Amerikamn bizlm yarannıı şinden bahisle; bakım memurlan za verdiği oy'ıın uyutma politika nın ehliyetsiz kimseler, zalim bisının bir sonucu olduğunu kabul rer bekçi durumunda olduklarraı lenmesi gerekir. Biz bu kanıda belirterek; «Bu göreve ebüyetli yız. Saygılarımızla... kimseler atanmalıdır» demekte. dir. Bu cümleleri gereksiz bulTurgut AKIN duk. İsmail Bulan bazı görüşlerinSt. Avukat Ankara de haklı olabilir. Fakat bir başka zümreyi yermek, hakir görmek ve hatta zalim, ehliyetsiz demek ne kadar doğrudur? Orman bekçisi olarak vasıflandırdığı, orman muhafaza memurlan en az ükokul tahsillidirler. Devietin kendilerine tanıdığı görev ve yetkiyi kanun çerçevesi dahiayın îlhan Selçuk 18/12/1965 linde titizlikle yürütmekte ve yurt tarihli gazetenizde «Tartışma ormanlarının bekçileri olarak iftikuralı» adu yazismda, bizim, söylenmemiş şeyleri söylenmiş gi har duymaktadırlar. Yine bu mebi göstererek çürüttüğümüzü id murlar bir eşkiya kadar ürkutücü değildirler. dia etmektedir. önce sayuı yazann 4/12/1965 taNetice olarak; diyeceğimiz şu rihli yazısının 8. parağrafını ayki: Hakikaten orman içi köyleri, nen okuyalım. «Ama ne olursa olbugüne kadar müstahak olduğu sun liselerden gelen çocukları ü yardımm tümünü alamamıştu. Bü niversite kapısında sınava sokup: tün bunlar doğru, elem verici ger Sen kazandın, sen kazanama çekler. Fakat İsmail Bulan köylü dm.. diye bir ayınm yapmamn a dertleri ile hareketlenip, köylüledaletten ne kadar uzak olduğunu rin hakarete uğradığı sanısıyla aybilmek gerek. Üniversite dışında m saniyeye müstenit sayılan makalan on binlerce çocuk, sınavı ka hut cümleyi tekrarlamakla orman zananlardan aşağı değildirler (?) memurlarının zımnında da olsa Üniversite hocalannın bu konuda izzeti nefislerini rencide ettiğinin vicdanlarmın pek rahat olduğunu farkmda mıdır acaba? sanmıyorum. Hepsi de bilirler ki Niyazi ÖZTÜRK Üniversite kapısından girenlerle Orman Muhafaza çıkanlar arasında çok fark vardır. Memuru Tunceli Eksik olarak birinci sınıfa başlıyan bir genç, bir iki yıl içinde aradatd farkı kapatıp en yeni öğrenciler sırasma girebilir» ve sonra aynı yazarın 18/12/1965 tarinli ve «Tartışma kuralı» adlı yazısının 16. paragrafınm 3. satınm okuyalım. «Ben o yazımda üniversite giriş untihanlanna çatmadım» Kıyasiamayı okurlara bırakıyoruz. ayın Doç. Dr. GUlten Kazgan, (Burada sayın yazarın, 4/12/1965 16.12.1965 tarihli Cumhuriyet' tarihli yazısını tekrar okumamız te, «Yeni Plân ve Sanayileşiçin verdiği öğüde teşekkür ede me» adlı yaasında Ikinci Beş Yılriz. Aynen okuyarak yukanya kop lık Plânda plâncıların, yabancı ya ettik.) uzmanlarm tavsiyelerinta akstne sanayi yatınmlarını esas almalanO ütün saygıdefer kişüerden sa nı tavsiye ederek görüşlerinin iza•* dir olacak ökirler kabulü mut hına geçiyor. lak biıer doğma olmadıgına göre Yazar, hakikaten problemlerisayın yazann böyle bir tenakuza mize kesin çözüm yollannı veridüşmemesini beklerdik. «Yaşarken gömübnek» adlı ya yor ve kendisine hemen hemen zılannda eğitim sorunumuzdaki sa bazı ufak noktalar dışında katüıkatlıklan gösteren diğer fikirleri yorum. Ancak, tanm kesiminde verimi ne biz de katılıyoruz. Yalnız daba artırmak, verdiği anahtarlann yaönce belirttiğimiz gibi egitimdeki sakatlığı belirtirken, meseleye ü nında esash bir kooperatifçilikle niversite imtananlarının adaletten mümkündür. Böylelikle mümkün uzak olduğunun söylenerek baş olan en az emek gücü tanm sektöründe kalmış ve fazlası sanayie lanmasına muhalifiz. Aynca sayın yazar «Tartışma ku kaymış olur. Meseleleri lyl şekilde anlamak ralı» adlı yazismda çeşitli menfur rihniyetleri ve çıkarcüan müsteh için realiteleri çıplak olarak görzî bir eda ile anlattıktan sonra sö me, cesaretinde olmalıyız. Meselelerimize esas çözüm şeküzü bize getirmektedir. Okuyucu psikolojisi zaviyesinden, sayın ya leri değil de yan çözüm yollan zann bizi de, ayrı temada da ol gösteren yabancı nzmanlar kimlerin temsilcileridir? sa, mezkur unsurlarm bulunduğu Kapital sistemin değil mrT Oybir çerçevede zikretmesini dahi leyse açık pazarlarım kaybetmek hoş karşüamadık. isterier mi? AU OKAN • Plâncılanmızı tasvip eden ve Süleyman ACAR tebrik eden yazann doğrusu bu îst. Üni. Hukuk Fak. beğendiği ve katıldığı tkind Bes 3 4 Sömestr Yıllık Plânının tatbikPtçılanna o0 Ankaradan Yücel Aksan ad lan inancmı da bilmek isterdik. lı okurumuz da bu tarti^maya Plân ancak tavizsiz bir tatbikat katılmakta ve şunları söylemek istemez mi? Acaba bu plânın akitedir; betinden esası k a f 1 a r emln ••••••••••••ı•••••«•••)] M Biz birçok problemlerünizehâlâ çözüm bekliyen nazari plânda oldukça isabetli yollar buunuşuzdur. RaOarda kurtuluşumuzu hedef tutan kabarık sayıda çare anyan ve bulan projeler vardır. Plândan, ilimden ve teknikten yanayız ve bunlara tam müsbet kanaat besleriz. Fakat bugünkü plân tatbikatçılanna maalesef hayır Hamdi CEYLÂN Doktor tst. H •••• •••• F •••• •••• •••• •••• B •••• •••• •••• • • ••I • ••I • •• A Orman Dâvası •••• MEMURUR İÇİN YİŞ HADDİ KH K :H Dr. Kemal SARACOĞLU lzae Devlet memurlannın verünliliğinden çok, belirli bir yasa kadar çalıştınlması ve Bonra emekliye aynlması, ötedenberi tartışma konusu olmuştur. Çünki bir insanın verimliliğini yasadığı yıllarm sayısı ile ölçüyor ve 65 yaşına gelince; «Sen artık ise yaramazsın» diye çıkanp atıyoruz. Halbuki yapüacak işlem bunun büsbütün tersine olması gerekir. Yani bir memurun verimliliği, sağlık durumu, iyi yetişmiş olup olmaması, çalışma azim ve bevesi, çahşmasımn verimli olup olmadığı gibi daha objektif kriterlere dayanması gerekir. Eğer yaş sağlam bir esas olsaydı, gençlerin hepsinin çok verimli olması gerekirdi. Gençler içinde verimli olanlar elbetteki çoktur. Fakat otuz yaşmda olduğu halde istenen randımanı vermeyen sayısız memur vardır. BunLarın sırf genç oldukları için iş başında kalmalan, işlerin iyi yürümesine engel olmaktadır. Buna karşılık yaşı altmışı geçtiği halde sağlık durumu yerinde, kafası çok iyi işleyen, görgü ve bügisi devlet için çok yararh olan nice memur vardır ki, «65 yaşını doldnrdu» diye emekliye sevkedüiyor. özel sektöre bakarsak, orada genci de, yaşlısı da verimli ise çabştırılıyor. Bizde "skiden memurun yaş haddi 65 olmakla beraber yerlerinin doldurulması güç ve çok verimli olanlar, sağlık durumlan elverişli iseler Bakanlar Kurulu karanyla hizmet süreleri uzatılıyordu. 1948 yılmda çıkan bir kanunla bu imkân ortadan kaldınldı. Fakat çok geçmeden bunun zararlan anlaşıldı ve Emekli Sandığı Kanununda bazı imkânlar için kapı aralandı. 27 Mayıs inküâbmdan sonra ve 147 ler meselesi hallolnnmadan önce üniversite mensuplanna ömür boyunca çalışma imbS.ni verildi. B Batıdaki tatbikat ünyamn başka yerlerinde çeşitli yollar secilmiştir: Bazı Avrupa ve Amerika memleketlerinde «Ömür boyunca çalışma» prensibi kabul edilmişse de bir çoğunda emekliye ayırma yaşı 70 dir. Ancak, bu işlem onu fırlatıp atma anlamına gelmeyip sadece o kadrodan ayırmak anlamınadır. Emekliye ayrüan bir öğretim üyesine bir araştırma enstitüsünde, yan özel veya özel bir müessesede çalışma imkâm verilmiş ve böylece onun verimliliğinden yurdun mahrum kalmaması aağlanmıştn*. ÜNESCO tarafından MADRİD'de «Damar sertlifi» konusu üzerine tertiplenen bir toplantıya Türkiyeden delege olarak davet edihııiştim. Orada Cortisone'nun kâşifi olan Amerikan bügini KENDALL ile tanıştım. Bir kolu fcesik, gözleri Ueri derecede miyop, kulaklan sağır ve 70 yaşım çoktan geçmis ohnasma rağmen bir araştırma enstitüsünün direktörü olduğunu öğrendiııt. Bu lat gençlere taş çıkartacak bir verimlilikle çalışıyordu. Aünanyanın KÖLN üniversitesi dahiliye hocası Prof. KNİPPtNG, yetmiş yaşını doldurduğu içhı emekliye aynlmış ve fakat JÜLİCH'de yeni kurulan atomla tedavi enstitüsünün başına geçirflmiştir. Hemen şunu belirteyim ki, ne Amerika, ne de Almanya yetişmiş adam sıtantısı çekecek fllkeler değildir. Buna rağmen çok değerli ve verimli nlanlan «Yaş haddini doldurmuştur» diye brlatıp atmıyorlar, cahşabildiği ve verimli olduğu •flrece onu çalıştmyorlar. TUrtlye Hastane MUCebassıslan Dernegl Başkanı için bulduğumuz çare «Yaş haddi» olmuştur. Zaman zaman duyarız: (Otuz hizmet yılını dolduran veya yaşı 60 dan fazla olanlar emekliye aynlarak kadro şişldnliği giderilecek). Arasıra bu prensip uygulanmış ve yaş haddini doldurdu diye bir çok değerli elemanı atıp, işe yaramayanlan «Gençtir» diye alıkoymuşuzdur. Meşrutiyetin ilâmndaki tasfiye müstesna, her zaman yaş haddi gibi esaslı ohnayan kolay yolu seçmişizdir. Halbuki bu işte reform lâ?ımılır. işe yarayanı verimli olduğu süre çalıştırmak, işe yaramtayanı da isterse 30 yaşmda olsun, kulağından tutup atmak... Fakat kimse buna cesaret edemiyor. Siyasî, içtimaî, acımalar gibi faktörler işe kanşıyor. Kadro şişkinliğini gidermek için yaş haddi uygulandıkça, değerli elemanlar elden gidiyor, işler yürümüyor. Bu sefer; «Adam yok, işler yürümüyor» feryadını basıyoruz ve kadrolan eskisinden çok şişiriyoruz. Batüı bir anlayışla bu işleri yürütmek üzere «Devlet Personel Dairesi» kuruldu. Bu kurum uzun çalışmalardan sonra bir «Devlet Memurlan Kanunu» hazırlayıp Parlâmento'ya verdi. Orada uzun uzun incelendi. Bu tasarmın hemen her sayfasında «Değer», «önem», «Devlet için Risk» gibi kriterler esas olarak zikredilmiş, memuru işe yararsa kullanmak, yaramazsa kuUanmamak yolu prensip olarak kabul edilmiştir. Ve yükseunenin tek çaresinin calışmak, dürüstlük ve verimlUik olduğunu göstermişti. Bu tasarı gene batıdaki orneklerine uygun olarak yaş haddini 70 olarak teklif etmişti. MİLLET MECLİSİ tasanyı bu şekli Ue kabul etti, fakat SENATO yaş haddini 65 olarak değiştirdi ve Mfflet Meclisme iade etti. Kanunun kabulü sırası, seçim öncesi olduğundan Millet Meclisi de bu değişiklik üzerinde durmadan kanunu kabul etti. •••• •••• •*•• •••• • ••a • ••• • ••• • ••• Tartışma Kuralı ayın Prof. Dr. Sabanattin Payzi ve Sayın Engin Sokullu'nun Cumhuriyet gazetesinde yayın lanan «Petro Kimya Enstitüsü» ile ilgili yazılannı okumuş bulunuyoruz. Sayın Engin Sokullu, Prof. Dr. Payzi'nin «Dlyarbakır Petro Kimya Enstitüsü» yazısını ele alarak bu konuda okurları Petro Kimya mevzuunda aydınlatmakta ve böyle bir kuruluşun daha ziyade Izmit'te yer alınası nedenlerini sıralamaktadır. Kendisi ile aynı fiklrde olduğumuz sayın Engin Sokullu'nun yazısını candan destekleriz. Bahis konusu, «Petro • Kimya Enstitüsü'nun» nerede kurulması gerektiğl konusunda asagıdaki açıklamayı faydalı olduğu mUlahazası lle arz ederiz: Petro • Kimya sanayii genlş bir sahayı kapsayan petrol ve kimya sanayüerinin inkişafını sağladıklan bir ağır sanayi koludur. Kömür esasına dayanan kimya sanayii 2 nci Cinan Harbinden sonra eko nomik ve teknolojik gelismeler se bebi ile petrol esasına kaymıştır. Gelişmiş ve az gelişmiş memleketler ihtiyaçları olan hammaddelerin dışandan temininde karşüaştıklan güçlükleri yenmek İçin aym maddeleri sentetik olarak içeride üretme yoluna gitmişlerdir. Petro Kimya sanayiinin özelliği kalkınma araçlanna ilkel madde olacak nitelikteki ürünleri istihsal etmesi ve petrol UrUnlerinin kıymeUendirilmesidir. Petro Kimya sanayiinin kullanacağı hammaddtlerin esasını, pet rol rafinerilerinin tali istihsal maddeleri ve klor teşkil etmektedir. Bu durumda gareken Hk şart tzmlt'te kendiliğinden meydana gelmiş, Tütünçiftllkte bir petrol tasfiyehanesi, Derince'de de Türkiye istihlâk gücünün 3 misli isUhsâl gücüne sahip bir klor ünitesi gerekli şartın faktörlerini teşkil etmiştir. Genel olarak Petro • Kimya sanayii Urünlerinin kapsadıgı belli başlı dallar şunlardır: Plftstik sanayii, montaj sanayii, kauçuk ve lftstik sanayii, petrol sanayii, otomobil sanayii, kimya sanayii ve benzerleri. Petro Kimya sanayiinin îzmit' te kurulması hem istihsal ana maddesi hem de istihlâk edecek firmalar ve maliyetleri yönünden esasen kaçınılmaz bir zarurettir. Petro • Kimya Enstitttsü S Dün Mehmet Âkif'in 29 uncn ölüm yıldönümü idi. Yüksek tslam Enstitüsü Talebe Derneği bu sebeple bir anma töreni düıenledl. Istiklâl Marşı Şairi'ni çok leverim ben... Şiirleri oknnnrken çok duygulanırım : Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker Gokten ecdad inerek öpse o pâk alm değer... Âklf bir devrin adamıdır. înanmışhğın güzelliği içindedlr. Çanakkale destanını daha güzel dile getiren hangi şairimiz var? Nâzım Hikmet'i de çok beğenirim ben... Şimdi birbiri ardından kltaplan yayınlanıyor : Jokond ile SiYaU... Taranta Babnya Mektuplar... ama ille de Mılli Kurtuluş Sayaşı Destanı ! Kocatepede Ataturkü nasıl anlatır Nâzım : «O» saati fordu. Pasalar, cüç» dediler. Sarışın bir kurda benziyordu ve mavi gözleri çakmak çakmaktı. Yürüdü uçurumun başına kadar eğilip durdu. Bıraksalar Ince uzun bacakları üstünde yaylanarak ve karanlıkta akan bir yıldız gibi akarak ve karanhkta kayan bir yıldız gibi akarak Yeni Tflrk devleti, Çanakkale'de ve Millî Kurtulus Savaşınd» hazırlandı. Emperyalizme karsı uzun süreli savaşlar içinde pişirildi Cumhuriyetin temelleri... Çanakkale Savaşının destancısı Mehmet Âkiftir. fstiklâl Harbinin en güzel destanını ds Nâzım Hikmet yazdı. Mehmet Âkif şapka devriminde salt devrime karsı oldoğundan Mısır'a kaçtı. Nizım da hapisten çıktıktan sonra oldürülmf mek İçin Rusya'ya... Nâzım Hikmet Amerikava veya Yunanistana kaçsa bn kadar tenkide uğramıyacaktı. Bilindiği gibi simdilerde Amerikaya, Avrnpaya kaçmak, ve hattâ malını mülkünü de dışan ksçınp yabancı ellerde yerleşmek, refah içinde ysşamak, vatan halnllği sayılmıyor. Çünkü kapitslist dünya ile o kadsr içll dışlıyıı. Her neyse... Nâzım bütfln dünyada tanınmış blr şairdlr. Şllrleri nice dillere çevrilmiştir. Mehmet Âkif'in ise böyle bir durumn yok. Ama bizce önemli değil bu. Türkiye için çok değeri olan insandır Mehmet Âkif... Şiirleriyle yakm tarihimiıe renk veren sairlerden biri . Toplum içinden fışkırmış, topluman duygnlanns detınmis yanları olmasa, Âklf bn kadar yasamazdı. Bakm Abdülhak Hamıfe ! Ser'de yetişmiş çlçekler tfb! idl; llmonlnfun camekânı kınldıktan sonra yasıyamaı oldn, bittl. çitti. Mehmet Âkif bn topraklann müeadelesini dlle petirmls. Bfz Mebmet ÂkiH çok lyi tsmm. Çünkü Çanakkale Savaşını çok iyi biliriz. Vstsnm en degerli evIStlarından yüzbinlercesini emperyalizmin doymak bilmez ağrın» yerdik orada. Ve Âkif, kemikleri «ızlarcasına duymns bnnn. Turk devrimcilerinin Türk toplumunun yapısına, Türkiye tarihine, ve Anadolunun dönya üstündeki yerine eöre nerçekei yarplara varması rerekivor. Bizim kompradorlar dnrmadan : Türk sosyalisti ve Türk solcusu Batı sosyalisti ve Batı solenn gih\ değildir... diye yazarlar. Bunn da bir ithammış gibi yazarlar üstelik. Tabiî kl Türk sosyalisti Batıdakine benzemeı. Ve benzememeli... Bir Tflrk «ofyaliıti çıkıp da : Ben aynen Batı sosyalisti gibi düşünüyornm... derse ayıplayın onu. Çünkü Türk sosyalistinin yargılan Türk toplumunun koşullanna göre olmalıdır. Meselâ Batı solcusn antimilitarist edeblyata bayılır, orduya ve askerlere karşıdır. Bunnn da nedenleri açıktır. Batı kapitalizminin ordusu ve askerleri emperyalist siyasetin masasıdır. Dünya barısım kundakhyan blrer teşkilâttır kapitalist orduları... Türkiye gibi az gelişmiş blr ülkede ordunun asli Sdevi emperyalizme karşı savaşmaktır. Nitekim bizde asker, devietin temelini atarken emperyalizme karşı savasmıstır. Türkiyede losyallst Batı sosyalisti gibi olamaz. Ordnnun karşısında değil, yanındadır bnnnn için... Paris kahvelerinde Fransız militarizmi lle alay etmeye alısan oknmnşlarımız, tstanbul meyhanelerinde aynı şeyi yapmaya çahşırlarsa papağanlık sıfatına lâyık olnrlar. Az gelişmiş bir ülkede ordu, îran ordusu veya Güney Amerika ordulan niteliginde olursa tenkide lâyıktır. O ordular da emperyalizme karsı savaşmamışlardır. Başka bir yazınuzda bn konnya uznn uzun değineceğis. Ama Türk aydını değer yargılarını verirken çok dikkatli olmalı ve Türk gerçeklerinden uıak düşmemelidir. Şairimiz Mehmet Âkif : Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar... diyordn. Buçün Vietnam şairi kan revân içinde başka ne yazabilir? Mehım4 ÂW f Mehmet Akif '•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••• A T I ' Y A KALKAN Yazan: Sıtkı Yırcalı Avrupa gezi notları Görülenler, İzlenimler, Anılar Bütün kitapçılarda bulunur. F t 10 L. (REKTUR Kitap Servisi) Nuruosmaniye Cad. 81 Emek İş Hanı Reklâmcılık 5342/115 Tahir ŞEKERSOY Ticaret ve Sanayi Odası tZMTT S •••• Eîii Sonuç ^mdi bu şekliyle yürürlüğe giren kanuna dsyanarak Türkiye gibi yetişmiş elemanı pek az olan bir ülkede birçok değerli eleman emekliye ayrılmaktadır. Mensup olduğum hekimlik zümresini ele alalım. Gerek sosyalizasyon kanunu, gerekse sosyal sigortalar yolu ile gittikçe genişleyen saflık teşkilâtı için elimizde ihtiyacm ancak dörtte biri kadar hekim vardır. Bunlann bir kısmı da yurd dışma akmıştır. O halde durum bu kadar sıkıntılı iken yerlerinin doldurulması çok güç olan birçok verimli elemanı emekliye sevketmek ve sonra da «Aman bekim yok, yeni Tıp Fakülteleri açalım» demek cidden hazindir. Bir kere Tıp Fakültesi açmak, dükkân açmak kadar basit bir şey değildir. Mevcut Tıp Fakültelerimiz, henüz gerekli seviyeye ulaşamamışken yenflerini açmak neye yarar? Son günlerde büyük hastanelerimizden birinde çalışan çok değerli ve gençlere taş çıkartacak kadar verimli bir elemanın «Yaş haddi» dolayısiyle emekliye aynlması emri geldi. Hastane idarecileri bu kadar değerli bir elemanın yerine bir yenisini bulamanıak çaresizliği içinde kıvranmaktadır. Bunun gibi pek çok misâl verebiliria. O halde yapılacak iş çok basittir: O Emeklilik için yaş haddini 70 e çıkarmak İçin hemen bir tadil teklifi yapmak, O Kadro şişkinliğinin gideribnesi için kolay ve fakat çok sakat olan yaş haddi yolundan değil, güç ve fakat esaslı olan «Verimlilik» yolundan yüriimek. Yaşı ilerlemiş, ama sağlık durumn elverişli olanı çalıştırmak, yaşı genç ama hiçbir işe yaramayanı da kullanmamak lâzundır. Bu yol yurdun yararınadır. Hem verim artacaktır, bem de kadro şişkinliği kalkacaktır. Hükumetimizin ve Parlâmentonun bu terçeği benimseyeceğini umuyoruz. Teni Plân ve sanayileşme Ü S MUKADDES DiYARA JET SEFERLERİ 7 OCAKTA BAŞUYOR Suudi Arabistan Havayollannın Dev JetBoeing uçaklan önümüzdeki Cuma gününden itibaren Türkiyeden seferle başlıyor. Mukaddes Diyara ananevi Arap Misafirperverliğindeıı faydalanarak uçımuz. Her hafta: ISTANBUL • AMMAN • CİDDE •••• ••*• •••• »••• :::: • ••I •••( • ••L. Üikemizde durum verimli ve yetişmiş elemanı çok azdır. M dir, devlet memurunun hepsinin de çok veÜçyüzbin rimli olduğu söylenebilir mi? Memur sayısmm çokluğu her zaman göze batmıs \e bunu azaltmak emleketimizde ise durum tamamen tersine •••• • •>• • ••« •••• iii C U M H U R İ Y E T C A D D E S ! N O ' 2 0 3 . H A R B l Y E , İ S T A N B U L u;:uu:su:::::iii:u:::i:s::::::::u::i::::::i:ii::i::s:::::::ii::::::si:: Yeni Ajans 125/106