08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8AHİFE tKB 11 Ocak 1966 CÜMHÜRÎTET İNŞAAT YATIRIMIARI NE DURUNDA? Ord. Prof. Feridun ARISAN lat. Teknik Ünlversltesl Öğretlm üyeal emleketimiz bir kaç yüdır plânlı bir kaUonma devresine girmiş bulunoyor. Plânlama Daircsince yapılan beş yıllık plânın uygulanma yılındayız. Şimdiye kadar plânın düzenlenmesi ve finansrnan konusunda bir çok yazılar yanldı ve münakaşalar yapıldı. Şüphesiz bu iki konu da birinci derecede önemlidir. Beş yıllık plânın düzenlenmesinde memleketimizin hızlı ve programlı bir tempo ile kalkınması için öngörülen problemlerin (endüstri, tanm, eğitim v.s.) ekonomik ve mali gücümüz gözönünde tutularak birbirleri ile koordine edilmesi, çözumlenmesi ve realize edilmesi ana temayı teşkil eder. Plânın finansman konusunda iyi etüd edilmeye ve hayalî kaynaklar yerine hakikî ve sağlanması mümkün kaynakların belirtilmesi ve tesbit edilmesi esasma dayanır. Plânlı devrenin bu iki probleminden sonra bir de uygulanma safhası vardır. Bir an için ideal bir plân ile bunun gerektirdiği malî kaynaklara sahip olduğumuzo kabnl edelitn. Acaba bunlar temin edildiğine göre aygulanma ne durumdadır. Bunu esash bir şekilde araştınyor muyuz? Ben burada bu konuyu alacak ve ancak kendi ihtisas sahamda olan inşaat yatınmlannın durumuna eğileceğim. Gayemiz, yıllık plânda herhangi bir resmî sektöre ayrılmış olan inşaat yatırunlannın rakam olarak pürsantajını münakaşa etmek değildir. Bizde plânın uygulanma safhasındaki başan derecesi genel olarak bu pursantajlarla ölçülmektedir ki, esasında hiç bir değer ifade etmemektedir. Pursantaj istediği kadar yüksek olabilir. Fakat yatırıma sarfedüen para teknik şartlara uymıyan kalitesiz, çürük yapılara yatırılmış ise bu pussantaj ne ifade eder? Aksine zararunızm derecesini yfikseltir. ••••••••••••I• •••••••r4 M durumu ise ne büen, ne de takip eden vardır. u işler neden bu hale geliyor? Sebepleri basittir ve bizim her sahada karşılaştığmuz barinin aytudir. y Başansızlığın başlıca sebebi; en önemll isl insan denen elemanın yaptığını; paranın, plânın bir vasıta olduğunu ve elemanın en iyisini, en ehliyetlisini seçmenin başannın ana şartı olduğunu bir tttrlfi kabul edemeyişlmizdir. Bugün bizim sahada bu işlere yetecek sayıda ehliyetli ve değerli eleman vardır. Fakat onlan hiç bir zaman tatmin etmek; eldeki kıymetleri değerlendirmek cihetine gitmedik, aksine onlan dağıtmak için idari ve malî engeller, barajlar kurduk. Bunun neticesi görülen manzara şudur: Yıllık plânda inşaat yatmmlan yapacak resmî, yan resmî teşekküller, devlet iktisadî teşekkülleri kendilerine o yüm programında aynlan işleri bütün iyi niyetlerine rağmen başan ile yürütecek durumda değfflerdir. Ellerinde ehliyetli, kifayetli kadrolar yoktur. Çok önemli inşaatlar tecrübesiz, kararsız ellere tevdi edilmiştir. tkinci bir sebep de sistemsizliktir. Her resmi sektör inşaat yatınmlarından kendisine ödev olarak verflmis olanlan kendisine özel bir sisteru ile dilediği gibi yürütür. Bu işveren dairelerin birbirlcrinin tatbik ettiklerinden ne bilgileri, ne ilgileri vardır, acayip şartlı proje müsabakalan düzenlerler, ihale şekilleri teknik şartnameleri bile baska başkadır. Şayet 1966 yılında ve onu takip edecek yülarda yeniden büyük bir hamle ile başlaması beklenen inşaat yatmmlarınm mahalline sarfolunmasını arzu ediyor isek, bu problemin uzerine eğilmek zatnanı gelmiştir. B •*•• •••a •••• Plân tatbikatta akstyor ahmin ediyorum ki böyle etüd yapümamıştır. Teknik Üniversitedeki görevim her çeşit yapıların muvazenet ve mukavemet hesaplan ile flgili olduğundan gerek resmî sektörden, gerek mahkemelerden intikal eden bir çok miiracaatlarla karşılaşmaktayız. Binalann sağlamlığı, dengesi, kalitesi ile ilgili olan bu müracaatlar ve bir kaç yıldır karşılaştığım hâdiseler inşaat yatınmlarını bu görüş açısından incelediğimiz takdirde fazla iyimser olmaya ünkân bırakacak gibi değildir. Bu bâdiselerin en hafifleri programa göre ihale edilen ve belirli sürede tamamlanması öngörülen bir çok yapının bu sürenin pek çok uzaması halinde dahl tamamlanmamış olarak sürünüp gitmesi ve neticede ihtilâflara müncer olması ve mahkemelere intikal etmesidir. Plânın o yılda tahakkuk edeceğinl tasarladığı çeşitli bir çok tesislere bu yüzden sahip olamıyoruz. Bu suretle plân teorik sahada mevcut fakat tatbikatta aksamaktadır. Bundan daha kötüsü yapdardan bir kısmının kalitece düşiik olması, bir kısmının ânza göstennesi, çatlaması, yılalması gibi hallerdir. Her uygulama yılında dikkatli bir inceleme yapılırsa, bu şekilde millî servetten kaybımran bir çok milyonlan bulduğu anlaşılacaktır. Fakat bizde böyle araştırmalarla meşgul olmak âdet değildir. Biz o yilın plânında inşa yatırımlanna tahsis edijejj paralan bulup bütçede yerine koyunca bu, islerin y*püdığını, yapüacağını lannediyoruz ve yıl sonunda bir çogu çarçur edilmiş bu paralara bakarak yatırımlann şu kadannı tahakkuk ettirdik diye seviniyoraz. Tatbikattaki Sonuç O halde ne yapmakhğımız lâzımdır? Kanaatünce inşaat yatırımlarındaki bu düzensizlikleri gidermek için tâbir caiz ise, bir (yapı şurası) toplıyarak orada dertleri ortaya koymab ve gereken kararlan almalıdır. Bu kararlar ana prensipleri tesbit edecek ve gerekirse büyük inşaat yatırımlan için bir kanun tasansl hazırlanacaktır. Bu kararlann murakabesi ve önemli yapılann ihaleye konmadan evvel bir (supervision) dan geçmesi için hakikî mânada bir (yüksek fen kurnlu) kurulmalı ve Başbakanhğa bağlanmalıdır. Bugün Nafıa Bakanlığında mevcut (Yüksek Fen Heyeti) bu gaye ile kurulmuş, fakat sonradan bu gayeden tamamiyle uzaklaşarak bugün yüksek bir fen mahkemesi haline çevrilmiştir. Zaman zaman Nafıa Bakanlan hoşlanmadıldan bir çok değerleri (umum müdürler, yardnncılan, reisler gibi) aktif işten alarak bu kurula tâyin etmişler ve kuruln pasif işlerde çalıştırmışlardır. Bn hal zamanla gelenek halini abnıştır. Bizce plânlı devrede önemll yapı projelerinin üst seviyede süzgeç vazifesini görecek bir yüksek fen kurulu her halde çok faydalı olacaktır. leman meselesine gellnce: Bizim gibi bir çok sahada devletin önderlik ettiği memleketlerde resmi sektör en iyi ve en kaliteli elemanlan bünyesinde toplamak ve bunu engelliyen barajlan kaldırmaktır. Değerler yerlerini bulursa pek çok problem kolayhkla çözümlenir ve yapüan fedakârlıklar bir çok katı ile karşılığını verir. Yok, eğer şimdiye kadar yürüdügümüz yolda devam etmek niyetinde isek, israf edilen milyonlara yenilerinin ekleneceğine şüphemiz otmasın. •••• •«•• T ayın Nadir Nadı ile sayın Ecved Güresinin, şahsiyetli dış politika konularındaki yazı larını zevkle okudum. Benim de bu konuda söyliyeceklerim var. îsminden de anlaşılacağı veçhile, dış politika, yabaneı mem leketleTİe olan münasebetterimizi düzenler. Demek ki, muhataplarımız yabancıdır. Bize yabaneı olan bir devlet, herhalde bizi değil, kendi halkının menfaatlerini düşünecektir. Prensip bu olduğuna göre, şahsiyetli bir dış politika gütmemek, ancak sömür gelere has bir statüyü kabullenmek olur. 2500 senelik mazisi olan Türk devLetinde «şahsiyetli dış politika» gibi bir konunun bulunması dahi hayreti muciptir. Bizde bir kısım gazeteler ve dergiler sürekli olarak batı hayranlığı yaymaktadır. Sanki, her biri birer hıristiyan misyoneri gi bi, her vesile Ue batı ülkelerini övmekte ve kendi budalaca bayranlıklarmı halka da asılamak için, sürekli olarak propaıranda makinelerini işletmektedirler. Batı ülkelerinin bepsini de, koylerine varıncaya kadar, tanıyo rum. Ben hiç bir ülkede yapılan propaganda ölçüsunde medeniyet ismine rasthyamadım. Ben, Avrupada sadece çalışan, veril«n ödevi makine gibi yerine getiren, para için yaşıyan, duygudan yok «un, kederli, me'yus, hayata küskün, her şeyleri yapmacık olan insan topluluklan gördüm. S yor ve gayesine adım adım yaklaşıyor.» *** Şahsiyetli dış politika iirkütmeyin! lkinci Dünya Savaşmdan bn yana Türkiyede hiç durmadan yabancı sermaye propagandası yapılır durur. Bu propagandanın çarkını döndürmek için yabaneı sermayenin büyük imkânlan vardır. Dünyanın sayılı monopolleri ve tröstleri Türkiyede üslenmişlerdir. Ellerindeki para kudreti, en tecrübeli görünen avukatları tutmak için yeterlidir; profesöründen, uzmanından, politikacısma kadar... Bunun ieindir ki yabaneı sermayenin Türkiyedeki durumunu açıkca ortaya koyan iktisadi araştırmalara raslamıyoruz. Üniversitemiz de bu bakımdan yoksundur. Türkiyede bir Iktisat Fakültesi öğrencisi, yabaneı sermayenin bitmek tükenmek bilmez faziletlerini dinlemekten bıkar da : Peki, acaba yabancılar Türkiyeye ne getirmişler? Ne şartlarla getirmişler? Ne kaıanmışlar?» diye düsünürse, karsısına konacak ciddî bir eser bulnnamaz. Gönül ister ki, Üniversite kürsülerine çıkmış kisiler yabaneı çevrelerin propagandacısı olacaklanna bilimsel nitelikte yazılarla objektif arastırmalara girsinler. Ne çare ki, bu isteği karşılıyacak bir çabaya şimdiye kadar raslanamamıstır. Atatürk çağında yabaneı sermayenin dümtekçiliğini yapmaya hiç kimse cesaret edemezdi. Şimdi eski camlar bardak oldnğundan ağızdan dolma atışla yabaneı sirketlerin şakşakçılığına çıkanlar politika meydanında cirit oynamaktadırlar. Buna karşılık bir avuç aydm, petrol ve madenler gibi millî kaynaklar konusunda yabaneı sermayenin memlekete hançi amaçlarla el attığım ortaya koymuslardır. Türkiyede yeniden başlıyan millî uyanış, şu ilkeyi temel saymaktadır : Yabaneı sermayeyi kontrol altına alamıvan ve yabaneı sermayenin kontrolu altına düsen bir ülke, iktisadi ve siyasi bagımsızlığını kaybeder. Bayrağı, ordusu, hükumeti, dekor durumuna düser. Yabaneı sermayenin kontrolu altına girmis az gelismiş ülkenin kalkmmasına imkân yoktur. Sömürülmeye mahkumdur. Çöküntöler, siyasi darbeler birbirini izleyerek sürer gider. Türkivede 1952 yılında 5 milyon lira sermaye ile kurulmuş bir yabancı şirket vardır. Dünya çapında bir tröstün Türkiyedeki üssüdür bu kurum Türkivedeki kurulu^ sermayesinin yüzde 80'ı yabaneıdır. 1964,'deki kân 30 milyonu askındır. On yıllık kârlannın toplamı 150 milyon lirayı askındır. Demek ki yabancılar Türkiyeye 4 milyonla gelip on yılda 150 milyon, ve bir yılda 30 milyon kazanma yoluna girebiliyorlar. Sayın iktisatçılanmıs ve profesörlerimiz için iyi bir inceleme konusu değil midir bn? Türkiyede Yabaneı Sermayeyi Teşvik Kanunu vardır. Bilindiği gibi bu kanunu Mr. Randall hazırlamıştır. Bu kanuna dayanarak bir yabaneı, Türkiyeye 500.000 lira getirir. Bir de içerde kafasına denk kisi bulur, 500.000 de ondan ahp ortaklık kurar. Bunlar Türkiyede bir maden alanını kapatabilirler, veya keyiflerinin istediği bir başka alana el atabilirler. Ve iç kredilerden 10 milyon kredi de bulup, kullanabilirler. Bu kredinin faizini de maliyete bindirip satış fiyatlannı öylesine düzenliyebilirler. Kârlannı yurt dısına çıkarabilirler. Bu Srnekte görüldüğü gibi, çogunlukla yabaneı sermayedar Türkiyeye sermaye getirroedigi gibi, bizim içerdeki sermayemizi kredi olarak ona veriyoruz. Adam bizim paramızı kullanıp iş görüyor. Ve kârını da dışan çıkarıyor. Ve bunun adı da yabaneı sermaye ile kalkınma oluyor... Üstelik yabaneı sermayedarla ortaklığa girişen yerli işadamı. Mr. Randall'ın yabaneı sermaye kanununa dayanarak kazançlannı kâr transferi bahanesiyle dışan kaçırmakta, tsviçre Bankalanna yatırmakta ve kannnlu kaçakçılık işlemektedir. Bütün bu imkânlar, kanunda vardır. Ve bu imkânların tatbikatmı kontrol etmek istediniz mi de : Aman ha ! Yabaneı sermayeyi ürkütmiyelim ! Göldeki kurbağalan ürkütmiyelim diye gölde boğulacağız Türkiyeye 5 milyonla gelip 150 milyon kazananların ellerindeki iktisadi çüclerle nasıl bir siyasi güc kazandıkları ayrıca düşünülmeye değer dâvadır. i İşçi, memnr, sanatçı •••• •••• •••• •••• •••• • ••• •••• E • •«< • ••I • ••I E0İIİMO0RETİM İŞLERİMİZ Türker ACAROGLU f> ANA HATLARI İLE MİLLÎ EGİTİM POLİTİKAMIZ (1965). Senatör Cahid Okurertn hanrIayıp Ankarada bastırdığı eser, dört bölümde, eğiiim politikamızın esaslarını anlatıyor (116 s., 5 liıa). Kalkınmamız bakımından, muvazene prensibi bakımındaıı, eğitim ve öğretim kurumlanmızın asü fonksiyonlan bakınıından, öğretmen bakımından nıilli eğitim politikamız nasıldır, nice olmalıdu? bunları araştırıyor. Yazar, Millî Eğitime gereken öEemin verilmediği, eğîtim işleıimizin yanlış yolda olduğu kanısındadır. Millî Eğitim politikamızda ve pütçemizde muvazenesizlikler vardır. Eğitim öğretim kurumlanmızm verimi az ve yetersizdir. Eski bir öğretmen ve eğitimci olan, îngiltere'de eğitim ve öğretim işlerini inceleyip bir rapor yaymlamış bulunan sayın Senatör, metin olarak esası 1964 Millî Eğitim bütçesi üzerinde yaptığı konuşmaya dayanan bu eserinde. plân ve bütçe rakamlarını da ele alarak, Millî Eğitim politikamızın esaslanm eleştirme ve çözümleme metoduilc açıklamaktadır. Hazırlamayı tasarladığı bn konudaki asıl büyük kitabını tamamlayabilmesini dileriz. O ANA OKULLARINDA SAYI BİLGİSİ (1965;. Selçuk Kantarcıoğlu'nun eseri, Millî Eğitim Bakanlığınca yayınlanan (Öğretmen kitapları) dizisinde 4.000 sayı bastmldı (53 s., resimli, 350 krş.). Ana okullarınuı amacını belirttikten sonra, ana okullarmda sayı bilgisi programı, sayı kavranu kazandırılmasmda dikkat edilecek noktalar. sayı bilgisiyle ilgili araçlar ve faaliyetler üzerinde duruyor. Sonda, Türkçe ve Fransızca eserlerden bir bibliyografya da var. f> ÇOCUKLARDA OKUL FOBİSİ (1965). Doç. Dr. Yahya Kıyak'ın kitabı, Millî Eğitim Bakanlığınuı (Öğretraen kitapları) dizisinde yayınlandı, 1165 s. 350 krş.) Kuzey Amerika'da çocub psikiyatrisi dalında uzmanlık incelemeleri yapnıış olan yazar, çalışmalarmda istatistik bir araştırmadan çok, okul fobisinin nedenleri, belirtileri, tedavisi. ozellikle psikodinamik açıklamasmı ön plâna almış. Bütün bibliyografya, Amerikan İngiliz yaymlarına dayanıyor. Kitapçık. aslmda ruh ve sinir hastalıkları uzmanlığı için bir tez olarak hazırlanmışrır. • EGİTEM SORUNLARIM1Z ÜSTÜNE BİR İNCELEME (1964). Zühtü Bayar'ın (Oturum) dergisinde yaymladığı bir yazı dizisi, kitap halinde basıldı (26 s., 1 lira). Millî Eğitimin aksak yönleri, liselerimiz, halk eğitimi, Köy Enstitüleri ve sonuçları, teknik öğretim zorunluğu gibi sonınlar incelenirken, bugünkü durum birkaç ana çizgiyle belirtilmektedir. • FİZİRÎ LÂBORATUVAR ÇALIŞMALAR1 (1965). Hüseyin Soylu'nun hanrladığı bu kitap, Millî Eğitim Bakanlığı (Öğretmen kitapları) dizisinde basıldı (XII 250 s., sekilli, 13 lira). Eğitim enstitülcrinin fizik lâboratuvar çalışmalan için düzenlendiğinden, başka yüksek okullarla orta dereceli okullar için de yararlı olabilir. • GRUPLA ÇAUŞMA TEKNİGİ (1965). Izmir Program Geliştirme Okulları Müfettişi Mevlut Kaplan'ın yazıp yayınladığı kitap, yeni ilkokul prograraına göre bütün sınıflarda bireysel ünite geliştinnesi üzerine görüşleri, uygulamanm ışığında, sunmaktadır (V156 s., 1 karne öroeği, resimli, 750 krş.) Bilindiği üzere, geliştirmeden kurtulan program taslağı, 1967 de bütün ilkokullarımıza sokulacak. ilkokul öğretmenleri bunu merakla beldemek tedirler. • İLKOKÜLLARDA GENEL ÖGRETÎM METODÜ VE UYGULAMA (1965). Raleigh Schorling ile G. Max VVingo'dan rahraetU Vedide Baha Pars'. ııı çevirdiği kitap, Millî Eğitim Bakanlığmca çıkanlan (Öğretmen kitapları) dizisinde altıncı kex 15.000 sayı bastınldı (VDI447 s., resimli, 650 krş.j. Öğretim sisteminin ilk kademesine öğretmen yetiştirmek için birleştirilmiş bir kılavuz hazırlama çabalannı gerçekleştirmektedir. • MAARİFİMİZİN ANA DAVALARI VE BAZI HAL ÇARELERI (1964). îst Ün. Edebiyat Fak. Deneysel Psikoloji Profesörü Dr. Mümtaz Turhan'ın eseri, Bedir yayınlarında yeniden basıldı (116 s., 350 krş.). Rahmetli Proi Remzi Oğuz Arık'ın hatırasına armağan edilmiş olan kitap, Tanzimat'tanberi bir türlü yolunu bulamıyan, buhranlar içinde çırpınan Millî Eğitimimiziri ana sorunlannı incelemekte, zaaf ve hatalarını ortaya koymakta, düzeltilmesi için alınacak tedbirleri sıralamaktadır. İlkin İst. Muallimler Birliği'nin yayınladığı «Bilgi» dergisinde (1949) çıkmış olan bu yazılar, kalkınmaya Millî Eğitimle başlanması tezini ileri sürmektedir. Çünkü, kalkınma herşeyden önce. yetişmiş insan gücüne muhtaçtır. • OKULLARDA GÜZEL YAZI (1965). Gazlantep İlkögretnıen Okulu Resimİş Öğretmenl Yüksel Uslay'm hanrlayıp yaymlamış olduğu kitap, yeni ekleriyle yeniden basıldı (65 s., 350 krş.) Yazıyı örnekleriyle ele alıyor. Okullarda kullanılabilecek yazı örnekleri, hemen her derecedeki okullarm isteklerine karsüık verebilir. • SES EGİTİMİ VE KORUNMASI (1965). Müzık öğretmeni Saadet İkesus'un yazdığı kitap, (Devlet Konservatuvan yayınlan serisi) nde 3.000 sayı bastmldı (IV 52 s., şekilli ve notah, 350 krş.) Yirmi yıllık deneylere dayanan eser, şarkı soylemek sanatmı meslek edinenlerle ses eğitmeni olmak istiyenlere yardımcı olabilir. Batı dillerinde bu konu üzerine yazılmış pek çok eser vardır. Bizde ise, Prof. Max Klein'dan gene İkesus'un dilimize çevirdiği «Güzel şarkı söyleme sanaü» (1947) adlı küçük bir broşürden başka bir sey yoktur. • SEVGrNİN YERİ (1965). Kete Treler'den öğretmen Hayriye Özker'in dilimize çevirdiği bu eser. Özgü yaymevinee dağıtılmaktadır (86 s., resimli, 4 lira). Ash Almanca olan eser, 193233 yıllarmda Bulgaristan'm en büyük trajlı (Modern ev îdaresi) yayınlannm Çocuk eğitimi bölümünde yajnnlanmıs. Nedelka Gerganova tarafından Bulgarcaya çevrihniş. Eğitim ve öğretimde Sevgi'nin önemini, iyi sonuçlarmı bir örnekle göstermesl bakımmdan değerli bir kitaptır. Aksaray Program Geliştirme İlkokul Öçretmenl olan çevirmenin güzel bi. çeviri dili var. Öğretmenlerin, ana babalann, eğitimsever aydmlann ilgisinl çekecek bir eser bu. • ÜÇ KİTAP DAHA (1965). Millî Eğitim Bakanlığınca yayınlanan (Öğretmen kitapları) dizisinde üç eser daha basıldı: Psikoloji, insan intibakının esaslan (Norman L. Munn'dan çev. Nihac! Tander, 1. cilt, 3. basüış, 304 s^ şekilli, 12 lira). Modern cebire giriş (Neal H. McCoy'dan çev. Seyfettin Aydm, VI308 s., 16 lira); Modem matematik metodlan ve raodelleri (beş kişilik bir kuruldan çev. Doç. Dr. Nakibe Uzgören, 2. cilt, IH255 s., i: iira). *•>• •••• «••* atı ülkeleri, atalarından kalan mirası yemektedirler Artık batı ülkeleri mazi olmuştur. Gelecek, şüphesiz ki doğudadır. Batı insanı yaratıcı gücünfl yitirmiş ve sadece seks ve para insanı olmuştnr. Batı ülkelerinin dışındaki cilâyı s;lerseniz, geride sadece sinir krizleri geçiren, sevgiden yoksun, duygulan körelmiş zavallı insan topluluklannı görürsünüz. Böyle bir batıya karşı hayranlık duymak, sadece bilgisizlik ve müşahad* nok sanlığmdan tevellüıl eder. Bu toplumlara karşı dış politikamızı yürütürken, evvelemirde memleketimizi taun gibi kaplamak istidadını gösteren mânasız batı hayranlığını silmemiz gerekir. Türkiye ancak, kendisine hayran olmalıdır, Mazisi ile iftihar eden, kendi milletini bütün uluslardan üstün gören, Türk halkının her güçlüğü yenebileceğine inanan Türkiyedir ki, dış politıkasını şahsiyetli bir istikamete yöneltmiş sayıhr. Bir yabaneı devletin elçisi, diplomasi kuraUannı hiçe sayıp, bütün yetkilUerl aşarak en önemsiz konularda dahi, bir Türk Bakammn yaruna çıkabilirse, o ülkede şahsiyetli dış politika yok demektir. Evvelemirde, Dışişlerindeki sayın yetküilerin bu kurallan Bakanlanmıza öğretmelerl gereklr. Şahsiyetli dış politika ancak ondan sonra başlar. Saygüanmla. B I zun süredir Devlet Tiyatrosun| dakl kanşıklık kamu oyunu pek haklı olarak yaîondan ügilendirmektedir. Toplumcu ve gerçekçi bir yazar olarak tanıdığımız sayın îlhan Selçuk*un bu tiyatro karışıkukları meselesine değinen yazısını okudum. tlk satırları Ue gerçek bir sanatçınm nasıl olması gerektiğinl belirten sayın yazar, bazı Türk sanatçüarının bireycilikten kurtulamamış olduğunu söyliyerek, bu zayıflıktan şikâyet etmektedir. «Biz kendi yasama ve çalışma koşullarunız hakkmda söz sahibi olmak istemiyonız» diyebilen bu meslek mensuplan için İlhan Selçuk"un fikirlerine katümamak elden gelmiyor Yalnız şunu da ilâve etmek gerekiyor ki, Türkiye'de bu tip dertlerin hemen bepsinin gerçek sebebi nemelâzımcılıktır. Şimdiye kadar her ferdimiz hâ diselere «bana zararı olmasın, gerisine kanşmam» felsefesi gözüyle bakmaktadır. İşte sayın yazann ifade ettiği bireycilik bu felsefenin normal bir sonucu olarak doğ muştur. Halbukl «kişilikleri omuz omuza çahşarak karşıdakilere kabul ettirmek» fikrinin benimsenmesi hâdiselerin olumlu bir sonuca bağlanmasının en önemll adımı olacaktır. U lemek lsteriz: Ba az gelişmis biilgedeki iktisadî ve manevî hükümranlığı yaratan sebeplerin üzerinde durmak ye rinde olur. Bizce ağalık ve şeyhlik müessesesi Doğu ve Günedoğuya birer ceza sahası gözü ile bakıldı ğı müddetçe devam eder. Cezalı olarak bu hiç gelişmemiş bölgeye tayin edilenlerden ağalığa paydos demelerini bekliyemeyiz. Yurttaşın normal olarak yapılması lâzım gelen işleri yapıhnadıkça, elbette vatandaş işin yapıhnasma ta vassut edecek bir ağa ve şeyhi anyacaktır. Bunu demekle ağa ve şeyhliğî savunmak istemiyorum. Bu bir gerçektir ve doğuda amme hizmetlerl bu şekilde ifa edflmektedir. Demek oluyor ki, Doğu ve GUneyDoğuda Ortaçağm birer kalıntısı olan ağalık ve şeyhliğin devamım sağlıyan, normal vazife yapmayan devlet memurlaruıda aramak lâzımdır. Bir hiç uğruna günlerce devlet kapısmda bekletilenlerin sayısı az değildir. Bu böyle olunca ağalara devlet eliyle yine pay çıkanlıyor. Ağa ağalıgın devamını bu şekilde sağlıyor. Son olarak şunu da belirtmek isteriz ki, Doğuya kalkınması için, cezalı devlet memuru değil, memleket sevgisiyle çırpınan vazifeşinas memur gönderilirse ancak kal kınır. M. Askerî TEKSİN Ankara BATIYA atıya göç isimli röportaj serlnızin ilk birkaç sayısını okurken yurd dışında çalısan Türk lşçilerinin durumunu yakinen öğrenmekten memnun oluyordum. Fakat 1966 yılımn ilk derin üzüntüsünü sizin 2 ocak tarihli Cunv huriyet'te çıkan röportaj mız hazırladı. Bu üzüntü İçin derin tâbirini kullanmak dahi mevzuun ciddlyetini tfade etmiş olmuyor. Işçi oterak Almanya'ja gltmlş 1961 setfesinden beri oAda olan Turan Yiğit Ue yaptığınız bu röporta] düşünebUen her insan için derin blr üzüntü menbaı olacaktır. Turan Yiğit, Türk kızlannm yabaneı erkeklerle dans etmesine, flört etmesine şiddetle muhalif, bazı kadınlann Almanya'ya işçi olarak gelip konsomatrislik yapmalaruıdan şikâyetçi olduğunu anlatıyor. Bununla beraber bir İtalyanla ortak olarak bar işletmesi kendisine kâr getirdiği zaman, bar işletmeyi hiç de gayri ahlâki bulmuyor. Kendi barında çıkan hâdiselerin çokluğunn kendi anlatan bu adam demek kân için inan dığuu söylediği ahlâk kaidelerini unutuveriyor. Kendi hususî hayatında ise halen dokuzuncu nişanlısı ile beraber olduğunu ifade ettiğine göre, kadmlara karşı ne kadar dürüst olduğunu anlamış oluyoruz. Bu zat size bir barda rast geldiği dört Türk kızı ile aralannda geçen hâdiseyi anlatıyor, Türk ışçiler kızları dansa kaldınyor kız lar kalkmıyor, sonra aynı kızlar Amerikah ve ttalyanlar Ue dans edip eğleniyor. Eğitim sistemimiz ve kalkınma O B rhan Albayrak'ın «Eğitim sistemimiz ve kalkınma» adı altındaki yazısına değineceğlm. Yazı sahibi eğitimdekı adaletsizliğin giderilmesine yardımcı olacağmı ileri sürerek; hukuk ve sosyal ilimler branşlannda Ikill tedrisatı öngörüyorlar. Ben hukuk öğretimi bakımından bunun desteklenmesinin mahzurlarını ileri süreceğim. Bu fikrim iş buhna veya bulamama kaygusundan değildir. Şöyle ki; bu gibi yollarla eğitim dâvamızın çözümlenmesine inanmak dâvayı şimdiden kaybe^ mek olacaktır. Türkiyenin gerçeklerine de uymaz. Eğitimden maksat öğrenciyi branşında belirll bir seviyeye çıkarmaktu. Hukuk öğrenimi İçin de böyledir. Yoksa sunl tedbirlerle bir yerine beş öğrenci almakla eğitimden beklenen fayda sağlanamaz. Gerçekçi düşünüş tarzı; eğitimde kabiliyetin önemini hatırda tutar. Hukukçu olacak olanda da bunun aranmasına değinmeden çok öğrenci almakla faydah kişiler yaratılabüir mi? Hukukçudan gerekü faydanın sağlanması hukuk öğretiminin Uk gayesi olmak lazım gelir. Bunun için de bazı vasıflar arar. Asıl mesele; kabiliyet sahiplerinin hukuk tahsüi yapmalarına imkân vermesidir. Aksine hareket edihnesi; herhalde memleketimiz için pek verimli blr davramş değildir. Ankara Üniversitesl Hukuk Fakültesi ••••••••*••••••••••••••••••••••••<••>••••••••••••••• ••••••*•( TEŞEKKÜft Ölümüyle'ı bizi acıya garkeden ağabeyim Senatör emekli Amiral RIFAT öZDEŞ'in cenaze merasimine iştirak eden, çelenk gönderen, evimize ve makamımıza telefon, telgraf, mektupla ve bizzat gelerek tazıyette bulunan muhterem Devlet Büyüklecimizle Askerî ve Mülkî erkâna ve kıymetli dost, akraba ve arkadaşlanmıza, Yüksek Denizcilik Okuluna ve hassaten askerî merasimi tertip eden şerefli Deniz Silâhlı Kuvvetlerine gükran ve teşekkürlerimi arzederim. Kardeşi "tİTHAT ÖZDEŞ Cumhurlyat 3S3 |İ Av. Baha KAYSERİLİOĞLU Paria Zararın neresinden dönülse kârdır f> Kıbrıs ve dış politikamız konusunda öğrenci Ahmet Tollu'dan, Mehmet Kaplan'dan, B. Almanya' da bulunan Mustafa Sabri'den, öğrencı Reşat Yalın'dan mektup alnıış bulunuyoruz. Tartışmacı Ahmet Tollu <Zarann neresinden dönülse kârdır» de dikten sonra şunlan söylemektedir: «Artık, politik suçlamaları, körü korüne tenkidleri, şekü tasrih etmeden yapılan aktif dış politika taleplerini bırakalun da, olumlu işler peşinde hep birlikte koşalun. İktidar partisi ileri gelenleri müttefiklerhnizi gücendirmek endişesiyle knTannıasınlar. Muhalefet, yaptığı hatalara sünger çekip iktidara şiddetle hücum etmesin. Bu konuya değinen fikra yazarlan da, pek müphem ve çok manâlı «aktif, şahsiyetli dış politika» deyimiyle hangi hususları kasdettiklerini açık seçik bir teklif halinde ortaya atsınlar. Unutmamalı ki, Türkiye bir ray sisteminde üerlemektedir ve 90 veya daha fazla derecelik dönüşler kazaya sebep olur. Ya pılacak iş müsait noktalardaki makaslarla kazasız, faydalı, yeni nfuklara götüren raylara geçebilmektir.» Orhan ERDOST •«•• •••• •••• • ••• • ••• • ••a MM *••• tııı •••• Milletçe kusurluyuz j) Mehmet Kaplan adlı okurumuz, her işte olduğu gibi Kıbns işinde de milletçe kusurlu olduğumuzu, klmseyi kırmaya hakkımız bulunmadığını ifade etmekte; yeterli yöneticiler seçmediğinüz için tüm kamu oyunu suçlayarak şöyİ8 devam etaıektedir: «8 ay Türkiyeyi yOnetmiş blr Başbakan, Senato kfirsüsünden bağırıyordu; biz Kıbns için daha ne lstediğimizi bihniyoruz, diye. Ne hazin değü mi? Sl müyonon mukadderatı De oy nayan ve devlet çarkını çevirenlerin bu hali ağlanacak, ağlarken de gülünecek bir duram. Sadece yüksek makamlardaki yöncticiler mi? Hayır... Profesörlerimiz, yazarlanmız ve bol bo! bağırarak yaptığımız mitinglerimizde Kıbnsta şunu kat'i olarak istiyoruz ve devlet yöneticilerimiz bunu böyle bilsin dedik mi? d, Fap» ne Utediğüu biU uran Yiğit işi burada ele alıyor. Nasü olur da bir Türk kızı kendisini ve arkadaşlannı red eder. Bunu yapmaya cesaret eden kızlara Turan Yiğit aklınca gereken cezayı vermiş. Kızlan bar dan çıkarken zorla otomobilîne bindirip karla örtülü bir orman kenanna kaçırmış, çıplak ayakla (kendisi kaloriferll otomobüde oturup sigarası ağzanda) bir saat kar üstünde koşturmuş, kosmıyanı dayak tehdidi ile engizisyonu devam ettirmiş. Onun tâbirine göre her şey kanunla olmazmış. Ne devlrde yaşıyoruz yarabjji! Bunu iftiharla anlatıyor slz de çok'sevimli bir hareketmiş gibi teşvik edid bir dille Türkiye'nln en ciddl bir gazetesinde neşredlyorsunuz. Itirafta bulunan Turan Yiğltten sadistçe yapılmış bu englzisyonun hesabı da öylece sorulmalıdır. Bugün pek çok sosyal haksızbğa karşı seslerini yükselttikleri için hepimiz tarafından sempati ve hürmet kazanan genç gazetecilerden biri olan Yılmaz Bey sizin, bu hâdisenin haksız tarafmı belirterek yazmanız gerekirken, Turan Yiğit denen bu adamm sadistçe hareketinl adeta haklı ve kahramanca bir lşmiş gibi anlatmanız bu gibi hareketlerl teşvik etmez mi? Î İÜŞİ YENİ YİLIN İLK ÇEKİÜŞİNDE 'N îstanbul Caddebostan'da\ kaloriferli tam konforlu apartman dairesi ayrıca bir kişiyö 1 0 0 . 0 0 0 lira Harika SÖYLEMEZOĞLIJ Y. Mirnar * * * DİYflRBflKIR MEKTUBU ayın Doç. Dr. Cavit O. TUtengll'ln Diyarbakır Mektubu adlı yazısını okudum. Sayın Tütengil, «yurttaş fle Devlet arasından bir türlü vaz geçemiyen iktisadi feodalitenm birer kalıntısı oian ağalar ve şeyhlerin varlığına temas etmektedir» Güney ve GüneyDoğuda birer derebey pozisyonunu muhafaza eden bu tip ortaçağ zihniyetçilerının varlığı hususunda Tütengil ile ayni fıkirdeyla. Tütengü'in yazısma şunu elc 1.200.000 liralık ikramiyeler 3459 kişiye cem'an 7 S AKBANK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle