Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHITRtYET 6 Arahk 1953 r Haftanın Şakalan yakasız bir mintan geçirmiş, oraruna da yarı cübbe, yan pardesü bol bir şey almıştı. Hulusi Efendi, Rüstemi görünce memnun oldu. Sabah şerifler hayrolsun evlâdım Rüstem! diye iltifatta bulundu. Rüstem de Hulusi Efendinin elini öptü... Beraberce otobüse bindiler. Otobüs çok kalabahktı. Hulusi Efendiye iyi bir yer bulnbildiler. RUs tem onu yerlestirmek için hep: Efendi hazretleri föyle buyrun! gibi hitablarda bulunuyordu. 0 da Rüsteme: Sen de bir yere ilişiver, molla! diyince ona da soförün yanında bir yer açtılar ,. Otobüs yola revan oldu.. Rfistem arada bir: Alleh' diye sealeniyordu... Otobüs şehirden çıkıp Yalnızıelvl ovasına düştükten biraz sonra Rüıtem ayağa kalktı: Elfâtiha! diyrrek seslendl. Yol cuların hepsi blrer fatih» getirdller ve yüzlerini sıvazladılar.. o llav* etti: Din kardeşlerlm! Yol kenannda boynunu bükmüı duran mezar taşlarırun tahibleri, bizden ancak fatiha isterler. Onlara bizim yapabileceğimiz bir yardım kalmanustır.. ancak ruhlarına fdtiha okuyarak onlara hizmet edebiliriz.. dedi. Hulâsi Efendinin gözlerı yaşla doldu.. Aradan on dakika geçtikten sonra, Rüstem tekrar: Elfâtiha! diye seslendi. Yolcular tekrar okudular.. Kimbilir hangi blçare, kimsesiz din kardefimiz burada yatıyor. Diyt devam etti. Şileye gidinceye kadar tam dokuz on yerde böyle fatiha okutarak oraya vardılar. Arabadan indikltrl zaman Huluıl Efendi: Rüstem evlâdım. Seni tebrik ederim. Allah »enden razı olsun. Ölmüslerln ruhunu fadettln. dedl. Hafız cemlyetin* gittller. Orada Rüıtem bir de aslr okudu. Seai d« fena degildi. Merasim bltti. Şerbetltt içlldi. Hafızlara Hulusi Efendi dua etti. Elini öptüler. Nihayet aksam otobüsünün vaktl geldi. Arabaya tekrar bindiler. Ortalık kararmıstı. Kasabadan ayrıldıktan biraz sonra RUstem: rıtatihal. D«dl. Okudulir. Yflzlerini nvazladılar... Biraz sonra Rüstem tekrar: Elfaaatiha!. Deyince, yolculardan biri kalktı: Mürdümzadenin dâmadı Hayırl Köftt demezsinlı yal Edebiniz mânl oluyor... (Kansına hitaben) Hanım bunun adma ne denir? Efendi bunun adı kadınbudu değil mi? Neden sordunuz? Hah! Kadınbudu.. Rüstem hoca! Sen bunu bilirsin ya! Kadın huzurunda biedeblik sayıp söylemedln! Aşkolsun... Berhudar ol... Arkadan pilâvla erik hoşafı geldi. Hulusi Efendi her lkiıine de çalakaşık giristi .. Arada bir saatine bakarak: Hüseyin de hâlâ yaUıyı okumadı... Diyordu. Nihayet mescidin müezzlni yat Yok, Rüstem evlâdım... Bu sıyı okudu... akşam çorbayı beraber içeceğiz. Yemek dt bitmişti. Dedi. Rüstem dt: Haydi, yatsıyı birlikte kılalım. Rahatıız ederim... Diyt özür dllemek lstediyse dt Hulusi Efen Diye meıcide gittller. Natnazdan lonra tekrar eve dödi: Yok, yok! Rahatsız etmezsin! Dlye urar etti. Eve gittller. Hulusi Efendi kapıdan girerken: Yahul bir mlsafirimlz var... Diye seslendi. ZUheylâ Rüstemi görünca yüreği hop etti. Yemek odasındaki masanın başında üç sandalye vardı. Huluıl Efendinin karuı Hatice hanım iskemlenin birini kaldırdı. Efendiylt miaafiri başbaja bırakma kistedi. Huluıl Efendi: Yok, yok... Rüstem yabanta değil... Hep birlikte yeriz. Dedl. Zültyhl |«|irdı. Babası böyle bir yabancı erkekle bir sofıada yemeğt müaaadt edince bunun bir mAnaaı vardı. Oturdular... önce çorba geldi... nüp kahveler lçilirktn Hulusi Huluıl Efendinin Ideti idi. Ak. Efendi: lamlan mutlaka çorba içerdi... Ar Rüstem evlâdım, ttnin teehkaıından bir kadınbudu gtldi. httl etmek niyttin var mıdır? tmam tfendi boğazına düşkün bir Rüıtem mahcub bir tavır alarak: •dam olduğundan »ofrası ganl idl. Aman efendi hazretleri biz Huluıl Efendi gulümsiyerek torkim, tvlenmek kim... Durun badu: Rüıtem evlâdım. Bu yemegin kalırn sayenizde adam olalım da.. Yok, yok .. Sen kemale ermış adı nedirî. RUıttm birdenblrt kavrayama bir gencsln... Artık seni başgöz etmek «rası gelmiştir. Allen böydı: lt blr şty düsünmez mi? Köfte tfendi hazretltri. Eftndlm. ailem benlm |«hsl Hulusi efendi guldü... Yok köfte değil.. Bu da bir Işlme kanşmaz .. Öyle mi?. Öyle ise ben de senevi köfte ama, ne köfteai? Vallahi biz buna köfte de nln mftnevf bir pederinlm. Biz bu işle meseul olduk. rit... Aman efendim! Bu zahmete katlanmak... Hayır hayır... Bu bizim için hem bir vazifedir, hem de bir zevktir. Senin gibi bir evlâda malik olmak... Allah ömürler versin. Sağ olun!. O sırada odaya girmi şolan Züleyhaya: Kızım, sen bizi biraz yalnız bırakıver. (Diye, onu savınca kız işi çakmıştı.). Anneni de çağır buraya gelsin... Söyle babacım. Kızım... Annen nerede? Çağır... Sen de berab«r gel... Kız giderken: Abdest ahp gelinlz... On dakika sonra Hulusi Efendi, Rüstemle Züleyhanın imam nikâhını kıydı... Haber, etrafa çabucak Rüstemin evinde: yayıldı. Bir imamın kızım alıyormus.. Ne olacak, sonu buydu... Diye çok keder ettiler; fakat Rüstemin ısrarlı sükutu karşısında hiç bir şey Hatice hanım süklüm püklüm anlayamadılar. Asıl nikâh ve düodaya girdikten ve: ğün bu hâdiseden tam bir ay sonra Efendi bir şey mi istediniz? sene Üsküdardaki o köhne evde Diye sorduktan sonra, Hulusi yapıldı.. Efendi: Hulusi Efendi çok masraf ettL Hanım, sana bir evlâd grtr Kızına çok iyi bir çeylz yapb. dim... Rüstemi kendimize damat Rüstem de iyi bir yüz îörümlüğu etmek istiyoruz, ne dersin? taktı. Ve Hulusi Efendiye içgü« /' Kadın bu sözü isitince başından veysi glrdi. kaynar sular döküldü Rüstemin *** eski halini bildiği için aptal bir oğlan sanıyor, inci gibi kızının böyle Rüstem yavaş yavaş cuma na. bir yobaza verilmesine gönlü razı mazlannda görünmez olunca Huolmuyordu. Kendisi zaten Hulusi lâsi Efendi sordu: Efendiden çekeceği kadar çekmişti. Hacıköçek camiine gidiyorum. Ama ne diyebilirdi. Diye cevab verdi. Nikâhtan ikl Slz bilirsiniz... Pek münasib ay sonra bir gün Rüstemin cenededi ve hemen odadan dışan çıktı. sini bağh gören Hulusi Efendi: Kızı onun halini beğenmedi. Ka Ne o molla dişin mi afcnyorT dının gözleri dolu dolu idi. Zü Dedi. Rüstem de: leyha: Hayır muhterem pederlm Sa Anne. ne var? Diye heyecan kallmda saçkıran var. Diye actı. la sorunca. kadın kendine geldi: Yirmi beşlik kadar bir yerln kıl Bir şey yok... Içerıde biraz lan dökülmüş olduğunu posteıdi. sıkıldım. Dedi ve tekrar hıçkırma Aman dıkkat et. Güzelim sağa başladı. kahn dökülmesin! Diyen Hulusi Efendinin gözlerine bakamadı. Aman annecim nen var? Zülcyhaya hâdiseyi anlatnğı za Hiç kızım .. Birdenbire, baban. . seni .. o içerideki adama ve man katıldılar gülmekten. receğini söyledi de... fena.. olNihayet günün birinde Rüstem sakalını tıraş etti ve bunu saçZüleyha hemen annesinin boy lannm da kurtulması için yapıldığına Hulusi Efendiyi ikna etti. nuna sanldı: Aradan zaman geçti Hir ttfir. rk Aman annecim . Sen üzülsiliğe bakın, Hulusi Efemlının r"e me... Ben o tşin icabına bakarım . sakahnın içinde bir sivilce çıktı. Amaan Sakın ha!. Baban Damada gösterdi kıyametleri koparır... Aman muhterem pederim. Peki annecim... Sen nasıl issaçkıran olmuş. Derhal gösteretersen... lımO sırada Hulusi efendinin: Kime? Doktora mı? Züleyha! diye seslendiği lsi Yok efendim, doktorlar snJatildi Ktz konuştu . ürdümzade Hulusi Efendi mazmdan sonra Hulusi Efendüvn Üsküdarda bır kuçük mes elini öper, kendisine dine aid meçıdde ımamlık ederdı. Bu selâ: imamlığa nasü girmişti? Oruca ne zaman niyet edilir?Üskudarda Inadıye mahallesınde diye sualler sorardı. Hulusi Efendi, Rüstemin kendisimescidin hemen yanında babadan Jcalma ahşab evleri vardı. Ev, Man ne karşı olan muhabbetinden pek tıksız iddiaiar gıbi ha föktü ha memnundu Züleyha, Rüstemin çeçökecek. derken senelerce dayan virdiği dalaverenin farkında olmıştı Şurasına bir payanda, bu makla beraber çocukta zâhiren görasına bir kaplama lle yıllardır, a •rülen bu değişiklikler de pek hoileyı banndırıp duruyordu. Babası şuna gitmiyordu. Ayol, sen Ticant gibi bir şey da o evde büyümüştü. Evin buyücek bahçesinde dört beş tane mür oldun! diye serzeniş ederken: Acele etme kızım. Mürdümdüm eriği ağaeı vardı. Her sene konuya komşuya reçellik mürdüm zadenin damadı olmak kolay mı?. eriği hediye eden Hulusi Efendinin diye cevab verirdi. Rüstemi, çalıştığı yerde de alaya ailesine orada «Mürdümlüler» denirdi. Böylece Mürdüm adı onlara alıyorlardı.. Gel bakalım Molla! diye hitab âlem oldu Soy adı kanunu çıkınca Hulusi Efendi hemen «Mürdümza eden ticarethane sahibi Sıtkı Bey, Yahu! Sana ne oldu böyle? Bü de» adını aldı Zade kelimtsl yabancı isim yü mü yaptılar.. diye endisesini izhar eder, ötekinin: dlr, olmaz, dediler. Bir |eyim yok vallaha Sıtkı Kütüğe «Mürdümoğlu» dlye kay Beyl dlye verdiği cevaba kanaat dolundu ama, kendisi kendinden getirmezdl ;ama çocuk gayet ciddl bahsederken u Mürdümzade» der çahsıyor, iaine muntazam devam edi. Herkes de ona tMürdümza dlyordu. Ama arasıra başına bere de» demeye başladı. giyiyormuş, o da onun bÛeceği şey HulÛJİ Efendi; llkmektebdt blrmı di.. Kur'an okumuş, mesçlde bltlşik BfltOn bu değişlkliklere rağmen olduğu için arasıra ezan okumuf, Hulusi Efendiden kızım istemeğe laman zaman müezzine yardım e ceaartt tdemedi.. Rüstemin hesabr derek, hayrat hademeliğtndt pratik n« göre if henfiz olmuş hale gelmesitaj görmüctü. Meıcidin müezzinl mistl. öldüğü laman, o işt talib oldu. ZaRüıttm, Hulusi Efendiyt mülâzeten kendiıl Üıküdarda bir küçük met tdtrken arasıra tesbih gibi, çorab makinesindt ailtsile birliktt sakal taragı gibi, hattâ kara mlsk çorab yapıp nttığı için vakti dt yajı glbl hedlyeler vermekte de vardı. Uzatmıyalım, gün geldi, mea kusur ttmlyor, Hulusi Efendinin cidin imamlığı münhal oldu Mü teveccühunü kazanmağa çahşıyorezzin Huluai Efendiyi oraya lmam du. Rüıttmt, tvdekiler de içerliyor tayin «ttller. SMİ dt fena değildi. lardı. Yalnıı Rüstemin kızkardeşi Onun bitialğindekl mtsclddt imam vaziyttten haberdar idL Üst tarafı lık etmek füç değildi. Hulusi E oğlanı büyüledlltr, kanaatindeydifendi böyltct mahallede bir d* muh ler. Bir gfln Hulusi Efendi Rüsteme: Rüstem tvlftdım.. biı yann Allah kumtt ederst Şilede bir hafız ctmiyetlnt dsvetliyiz. Beraber geliyor mu«unT. dlyt forunea Rüstem hamen Hulusi Efendinin tllnl Op M B«»ü«tüne tfendi harretlerl, diy» kabul etti.. Ama basına bir mflnasib şty gijnntyi unutmal dtdi. Rütttm trttd sab«h mutabık kaldıkları veçhile Şile otobüslerinin hartktt ttttkltrl aakl mahkeme arsasının önün» erkenden geldi Ba»m« bir lnadly, g i y m l | ı Yahul Sen aptal mııın, yoksa bizi aptal yerine mi koyuyorsunT Rüstem afalladı: Ben bir şey demiyorum! Şurada yatan din kardefimizin ruhuna fatiha! diyorum. Nerede yatan yahuT Yol kenarında, »u boynu bükük, adı sanı filinmiş ihvanı dinin... Klm o yatanT. Bilmeğe ne hacet? MUslüman değil mı?. Ruhuna fatiha okuyoruz. Hulusi Efendi de karııtı: Fesubhanallah .. Efendi sen müslüman degil misin? Fatiha okumağa neden muarıza ederjinT Eğer sen okuyacak halde değilsen sükut eyle!. Amma ne sebeble mollamıza hücum edersin? Hoca efendi! Ben de elhamdülülâh mUslUmanım; ama fatihayı kime okudugumu bilirim.. Bunun okuduğu taşlar klmln, blllyor musun? Ne bileyim ben... Karayollannın... Kara oğlanın olsun, ak oglanın olsun. Islâm değil miT Atnan hoca efendi, bunlar mezar tası değil, kllometre tası... Şlley» gelirken.. ne Ue okuduk... Geçtl. Dönüste de başlayuıca... Hulusi Efendi, bu münasebetatt adamın mUdahaleslne içerledi. Rüs tem dt yaptığı hatanın ağırlığı altında mahcub oldu.. üsküdara kadar konufmadan geldiler.. Orada otobüsten indiler. RUstem aynlmnk için Hulusi Efendinin elini öperken: Anadolu Efsaneleri i. ..«. <;>•* •? „ mevki kazandı. Fena adam değUdi. Sakalına kır düştukttn aonra blru daha ağırlaftı. Çorab maklneslnl fkileştirmlslerdl Bir !»«1 kadın tuttular.. ialari fttıa fitmlyordu Liıedt tahaUml bitirml», Olguntuk Enstltttsflndt dt bir çok marifetler Sğrennüs olan kın Züleyha lalerl ldart ediyordu. Gitgide gellym çorab isini, trikotaj isl halint getirmtk için bir örgü makineai aldılar. Bluı, htrkt, «uvettr gibi ştyltr dt yapmaya basladılar. Fena da yapmadılar. î» ganlşledl Mürdtimzadelerin trlkotajını herke» btJeniyordu Bu arada artık tezgflhı aileye devretml| olan Hulusi Eftndl buıbütün ağırlaıtı. Adeta ulema tavn takındı. Herktı ellnl 8p«r, duasını alırdı. Üskfidardan, hattâ Şisli, Maçka, Nisantajı gibi •tmtlerden hanımlar gellp kendilerlne «nefes» ettirlrlerdl. Hulusi Efendinin kızı Züleyha ıekl blr kızdı Çahşkandı, gözü açıktı, çok okur, çok öğrenirdi. lşler genişleyince bu küçük imalâthanenin siparişlerini alıp vermek, mazağalar ve müşterilerle temas etmek isi Züleyhâya düştü. Annesi j Ailahlık bir kadındı. Ev işinden j başka şeye ne aklı erer, ne de ba j kardı. Züleyha yirmi üç yasına geldiği halde kızın kocaya varma«ını düşünen yoktu. Annesi Hulusi Efendinin dediğinden çıkmaz, ira ' desiz bir kadmdı. Hulusi Efendi de l zamane genclerini beğenmediğin j den kızm üç dört tane talibini su j dan bahanelerle reddeHüer. Hulusi Efendi her defasmda: ! Ben mutekid, dindar, müslümen bir d^mad isterim Kızımı züp pe>re verera' TI, der dururdu. I Zü'eyha iş sahasında faaliyetl sırasır.da bir tisarethanede kâtiblik eden. Ticaret mektebi mezunlarmdan Rüstem isminde bir genci ta f mdı. Genc, kız'a evlenmek niyetinde olduğunu föyledi. Züleyha da onun dürüst, akılh, mazbut bir çoruk oîduğuna inanmıştı; fakat babasmın onu da reddedeceğinden korktu. Korkusunu Rüsteme açtı, Rüstem cin gibi bir çocuktu. Sen işi bana bırak, dedi. Ve o günden sonra her cuma, mescidde cııma namazına devama başladı. Aradan bir müddet geçtikten sonra, Rüstemin saçını sıfır numara ile kestirdiği görüldü Züleyha bu değişikliğin sebebini biliyordu. Lâkin Rüstemin ailesi, çocukta bir nevi mani başlamış olmasmdan, mistik bir ruh değişikliçi vukuundan korkuyorlardı. Doljmbaçlı yollarla sordukları zaman: Canım böyle istiyor, diyordu. Bir müddet sonra, Rüstem hafif bir de sakal bıraktı. Her cuma na Dünyanın ılk güzellik musabakası nerede ve nasıl yapıldı? Ounömuzün hemen hemen dört bin aene öncesine gidelim. Kendimizi dünyanın Uk güztllik müaabakaıinın re Truva aavasuın arifesindt farzedellm. Dünyanın en büyüi tpik »i'rine, yani tlyadaya sahne olıcak o günün Anadolusuna föylt bir hayal gözü gezdirtlim. Yumuşak çimenlere y&slanarak bir yaz gününün çoğunU kavalının sesile geçiren çoban, yorulup da susunca, kendi aceml sanatının çıkarabfldiği seslerden kat kat tatlı bir müziğin tft ücralardan geldiğinl duyar, ve gönül gözüyle günes. arabası üstünda Apollon'un altın sazını çalarak güneşle parlıyan yeryüzünü büyülediğini görürdü. Gece avcısı yenl doğan lnce hilâlin ijjiğını stikran dolu yürekle karşılardı ve yıldızlarile çevrill bir hilâlin bulut fisklyelerl arasmda yol aldığı gibi ay alihesi Artemisln kendi perilerile sarıh olarak orm^nda avmın peşinde kostuğunu ve derelerle tepelerln uzafctan uzağa onların çağırışlarının esiri angısne titremekte olduğunu görür ve duyar gibi olurdu. Rüzgâr sıcak sıcak esince kaynağından serin ve berrak fışkıran sulardan, susayısını giderirken gurbet yolcusu su perileri naiyadlara du3İar ederdi. Uzak dağ yamaçlaTında güneş huzmelerinin ve gölgelerin kovalaştıklarmı gören ova orakçıları dağ | perileri Oreadların koşuşmakta ve birbirlerine unlemekte olduklarını sanırlardı. Sık ormanlarda sükut içinde yapraklarm derin derin iç çekerlermiş. gibi fısıldayışlarında Zefırin sevgilisini arayıp ona usulca seslendiği işitilirdi. Çalılar üzerinde yaban keçisinin boynuzunu gören yolcu Tanrı Panı görmekte olduğunu sanırdı. Dünyanın o devri rcasumiyet, çocukluk, mesai, ve hülya devriydi. İşte o devirde dünyanın Uk güzellik musabakası Artemisler, Naiyadlar ve Oreadlar Anadolusunda yapıldı. Argos gemisi, dümeninin yanın da duran ş=ir Orfenin musiki temposuna göre kürek çalarak Çanakkaleden geçti. Marmara denizinin yeşil diplerinde bu şanlı tekneye hayran kalan deniz kızları hep yüze fırladılar. İşte o gün Eksiyînos perileri bellerine kadar denizlerin köpüklerinden çıkarak sütbeyaz gerdanlarını siftah olarak insan Yazan: Halikarnas Balıkçısı vtnntden oturup elmayı blr llâkendl ml yiyecek? ljte mtsele budur. Afrodlte «Zeus» veyahud «Deus» baba, ve onun dlsisi «Diune» ana olarak gösterilir. Fakat eski yunanca afros köpük ve afrodit de köpük yavrusu demektir. Afrodit Batı Anadolunun güneyinden ve Suriyenin kuzeyindeki ufkundan sabah yıldızırun doğduğu gibi bembeyaz ve yumuşak köpükten çırçıplak doğdu. Esasen Afrodit bir bereket, ay, sevgi ve güzellik ftlihesiydl. Onun doğuda adı yıldız manasına olan Astoreth ve Astarte idi. Denizden çıkan gövdesi parlaklığile karanlıklan yendi. Gün aydınlandı, denizler ve gökler ha\ranhk ve sevinç'e güldüler, çünkü güzellik ve sevgi âlihesi doğmuştu. Güzelliği köpük lerden sıyrıhp süzülürken gövdesinden kayıp akan damlalar inci oluyorlardı. Deniz Tanrısı ona bü yük blr sedef kabuğu getirdi. Serin badeseba onu yelpazeleye yelpazeleye Kıbrıs adasmın kıyısma çıkardı. Orada saatler ve mev simler ona menekse çelenkler giydirdiler, ve Tanrıların toplandıklan Olimpos şahikasına teşyi ettiler. Bütün Tanrılar Afroditin güzelliğine hayran kaldılar. Güzel lik örtü kabul etmediği için Olimpos ilâhları arasında, giyinmemiş olan yegâne ilâhtır. Afrodit yalnız Zon veya Sestus denilen kısa bir kuşak takıyordu. O kuşağı takan kadın erkeklerin gözlerinde güzeller güzeli oluyordu. Hattâ Hera koc;sı Zeus'ün iltifatuıa mazhar olmndığı zaman Afroditten bir gece için kuşağım ödünç vermesini rica edermiş. Gü ya bu kuşakta bütün zarafetler. cazibeler, tatlı gülümsemeler, süzgün gözlü veya eteşli bakışlı davetler, ikna edici iç çekişleri, beliğ sükutlar ve bakışlar gizli bulunuyormuş. Elmayı elinde tutan Parisin gözlerini Afroditten ayırmadığını gören Hera güzellik Tan riçesine kızarak, ona, «sen haksızhk ediyorsun! O kuşak senın belini sardıkça bütün gözler sana dönüyor» diye çıkışmış. Bunun üzerine Afrodit, sinirli bir hrreketle kuşağını kopanrcasma çıkararak Heraya uzatmış. Hera kuşağı takınmış. Artık Afrodit yalınkılıç gibi tarnamile üryan kalmış. Paris altın elmayı yavaş yavaş ona uzatmış. mıyor. Bizim Beşiktaşta blr aktar var, onda bir ilâç var, onu lüre. lim. Dedl Sen o ilâa blze getiriver. Rüstem Avrupadan gelme meşhur bir kıl döken kremini zoıluHa buldu. îki gün sonra sakalın orasına sürdüler.. Ertesi gün bir ttıtam kıl düştü... Hulusi Efendi telâşlandı Canım şunu bolca gürsenel. Dedi. Tekrar sürdüler. Ertesi gün bir tutam daha... Rüstem de telâşlandı: Aman muhterem pederım. bıyıklarınızı kurtaralım .. Tıraş lâzım! Diye adamı ikna etti. Hulusi Efendinin kırk yıllık sakalı da bu suretle ortadan ka'J^ınca aynada kendini gencleşmiş gördü. Hoşuna gitti Sakal tıraşından sonra saçkıran geçti. Ama Rüstem: Bir müddet cildi havalandırmak lâzımmış... Diye akıl öğretti. Ve Hulusi Efendi kıranta bıyıkh bir zat olarak dolaşmağa başladı. Mahallede önce alay ettiler. İmama damadmdan, uyuz geçmiş, sakalmı kestirmiş, diye kahvede lâtifeler oldu. Bu arada Rüstem, Üsküdardaki trikotaj imalâthanesinin Beyazıda nakline ve biraz sonra da çarşı içinde bir trıkotaj mrğazası açtırmağa muvaffak oldu. Huıusi Efendi her gün mağazada oturu.vr, &atlcı kızlara nezaret ediyoıdu. *** Nikâhtan bir sene sonra Mürdümzace ailesi damadın '•aye^ınde Lâlehde bır modem «paı L .nc:na I taşmdıiar.. İşler çok iyileştı. Hulusi Bey bıyıklarını kesurdi. Repüblik şapka gıymeğe alıştı. Hattâ yılbaşmda kansı, damadı vt kızile baloya bile gıtti Bir buçuk sene sonra Mürdümzadenin damadı Eustem karısilt bir otomobil seyahatine çıkmışlardı. Bir kilometre ışaretı cnünde arabayı durduruu. Fatiha! Dedi. Züleyha şaşırdı. Okudular. Kim bu fatiha? Diye sordu. Bu taşları icad edenin ruhuna... Dedikten sonra Şile folundaVJ vak'ayı, birinci defa olarak, kan~ sına anlattı ve Hulusi Sfendinin kendisine o akşam neden Züleyhayı verdiğini izah etti. KaUİdüar eülmtkten... lara gösterdiler, ve gene o gün Pele, deniz âlihesi Tetisi gördü ve gönlü sevgile taşarken, Tetis de onun bu arzusunu gülüm^emesile karşılıyarak onu kabul ve onu rr.esud etti. Pelenin deniz perisi Tetisle evleneceği gün düğüne bütün Tanrılar davet edildi. Yalnız bir fesad çıkarmaması ve oyun bozanlık etmemesi için kıskançlık ve jnifak âlihesi Eris düğüne çağırılmadı. İşte buna kızan Eris, ziyafetin en coşkun ve aşkın anında masanın üzerine bır altın elma (Hesperid, yani Balear adalarında hasıl olan altın elmalardan, yani portakallardan) atmışÜ. Pallas Atena olarak üç âliheydller. Bunlar Tanrılar Tanrısı Zeust gidip ondan içlerinde en güzeli seçmesini rica ettiler. Zeus bu işm sonunda bir çapanoğlu çıkacağını sezerek âlihelere Truvanm yanında İda dağına gitmelerini, orada hem Paris, hem de Aleksandr diye anılan bir prensin mev cud olduğunu, babası Priyamın koyun sürülerine çobanhk etmekte olan bu gencin mükemmel bir güzellik bilginl olduğunu, Paris bir şehzade olmasma rağmen babası Truva hükümdarı Priyama bu oğlunun bir gün memleketinin mahvına sebeb olacağı kâhinlerce ihtar edildiği için oğlunu uzaklara gönderdlğini söyler. Elmanın üzerinde, <en güzele» diye yazılıydı. Her kadın gibi her dişi âlihe "kendini en güzel sanarak elmaya sahib çıktı. Fakat ilk eleme neticesinde güzeller üçe indi, bunlar da Afodit, Hera, ve nağa kadar gelln tellerlne benziyen nurlarla örtmekte idi. Küçük Menderes (Skamandros) nehri de kendi vâdisi boyunca ay ışığından hilâlimsi gümüş kavisler çberek boğszlara akmaktadır. Tam o sıralarda Tannlan Tatarağası, yani habercisi olan Hermes, Uç ftliheyi, güzelllklerinln bütün mağrur aanile Parisin karşısına çıkanr. Üç büyük âlihenin olağanüstü güzellikteki seklllerini görünce delikanlı şaşırır. Tanriçelerin her biri delikanlıya bir sey vâdeder. Hera (Lfttinceyi Junon) Pariat Asya ve Avrupanın «ahibkıranlığını, Atena (Lâtlncesi Minerva) Truvayl Akelerin üzerine musafier etmeyl; Afrodlt (Lâtince Venüs) Paris o anda Edremid körfezlise Parise zevce olarak dünyanın nin kuzeyindekl Kocakatran dağlarında Oenone adh güzel bir pe en güzel kadmını vâdeder. Esmer ve dana gözlü Heranm ri kızile yaşamakta idi, bir gece. ayın on beşi Kocakatran dağla bir eli göğsünde, öteki eli ise rmm İda şahikasmı tepeden tır mtikellef örtüyü kalçalarının hi zasında tutmaktadu. Şaka değil, göğsünden blr lüt nskırısile nurlu lütünü âlemsema gibi bir ufuktan tâ Steki ufka kavislendirmlj ve böylece kehkeşanı (başka her dllde adı «stit yoludur) yaratmısü. Ebedl bâkire Partena veyahud Atena güzellik müsabakasına karıjtığı haldt kendisinin utangaç yaradılısına ihanet etmemls ve ortaya tepeden tırnağa giyinmifl olarak çıktı. Afrodit o infilâk siddetinde parlak olan o gür altın aaçlarının ağırlığuıa rağmen gene da bajını dik tutmaktadır. Güıelllğl beyaz bir nehirdir, kalçalanna doğru akarken genişltmtkt* vt göbeğindt bir süt gölüne döndükten sonra ayak uçlarma inmektedir. Paris elmayı kime verecek Acaba elmayı üçe bölüp her T:nriçeye bir parça mı verecek? Veyahud hiç bölmeden ve kimseye