24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
JT Şnbat l t » yanqınmm tafsilâtı dlMHURIYEP Mısırdaki ayaklanmaların en korkunç gününü yaşayarak birkaç defa ölüm tehlikesi atlatan bir Fransız gazetecisînm anlattıkları I yaklaştı, adamın suratma. iki ya^ man sille indirdi Avrupalıya daha az benzemek için caketlerımizle kravatlanmızı çıkardık. sokağa çıktık Elıf Bey caddesinde, dızboyu su vardı şımdi, itfaiye otelin etrafını kuşatmıştı. Fakat tezahuratçılar hortumlan kesmişlerdi. Koyu bir dumanın ve tepemizden yağan kıvılcımların arasından geçerek. yan sokak.ara daldık, alevler içinde yanan evlerm yanından dolaştık, Faruk cadi desine vardık. Nereye gideceğimızi kat'ıyen bilmıyorduk. Fransa ve İtalya elçilıklerile bütün ahbablarım, beş kılometreden uzakta, cenubda idıler. Şehrın içuıden geçmek çok tehlikeli idi. Caddede henüz ySrmi meire ilerlemıştık ki etrafın dıkkatını çekmış olduğumuzu anladım. On aitı, on yedi yaşlarında Arab deıikanlılarmdan mürekkeb bır grup dıkkat!e bize baktıktan sonra, peşimize takıldı. Arkadaşlanma «Dönüp bakmayın» tavsiyesmde buI lundum Koşmamak şartile, kabil olduğu kadar hızlı adımlarla yürüduk, alev alev yanan magazalann, bınaların bulunduklan caddelerden geçerek nıhayet, kapısmı açık bulduğumuz bir küçük otele sığındık. Otelcinin bızi içeri almak istememesine rağmen girdığimiz bu yerde, gecenm onuna kadar, sigara ıçtıkce tütun dumanmdan tıkanarak, odayı havalandırmak içın pencere açtıkça, içeri hucum eden yangın dumanmdan boğularak, korku ve endışe içinde bekledik. Sonra, nasılsa bulduğumuz bir taksıye binıp, Yam?lek'te oturan bır dostumuzuT ev.ne sığınmak üzere yola çıktık. Şehir şimdi. gece karanlığının da inzimamıl» ^orkunc bir manzara almıştı. Sekız saat ıçmde, yanıp yıkılmıyan yer kalrmmıştı Gdk, a'evlerle kıpknmızı ıdı. Sokaklar enkaz yığını ıcınde idi. Her taraf suya boğulmuştu. Yalnız, tezahuratçılar elektrik santralına dokunmadıkian için, şaret fenerlerinin renk li ışıklan hâU yanıyordu. Sokak bashrmda, mevdanlarda mitralyözlü askerjer bekhyor, ara sıra. kuçük çapn'cu gruplarma ateş açıyorlardı. Örfi idare ilân edilmıştı Çanlarını çala çala, son süratle geçen itfaiye arabalanle karsılaşıyorduk. Cepheleri iskeletten ibaret kalan büyük Cıcurel ve Shelma mağazplarmın önunden geç'ık Bugün öğleden sonra, 'çınde beş İngıhzin dıri dıri yandığı Turf Clubün önünden geçtik Bına hâlâ yanıyordu Nıh'vet, ahbabımızın evıne vardık. Fakat Mısırlıiarla hâdıse çıkarmak istemecığini söyli>erek bızi içeri almadı. Nıhayet, nasılsa yakılmıvan bır küçük oteie sığınmağa muvaffak olduk. Ertesı gün. ilk ışımız, Shephearu otelıne gitmek oldu. Manzara korkunçtu. Dokuz yüz mı yon frank değer tahmın edilen bu koskoca binadan, kala kala, kapkara bir cephe ile dort duvar kalmış. Içerıde hiç bır şey yok. Yangının on kadar cana kıymış olması ıhtımali var. Eğer itiaıye. ateşin mazut deposuna sirayetını tam zamanında dnlememiş olsaydı. tekmil malıalle havaya uçacak, can kaybı bunun yüz mısli fazla oiacakü. Valızlerim. tabiî, yanmıştı. Fakat arkadaşım Bernard, Cadıllac arabasını, garajda sapasağlam buldu Bızi Heliopolıse bu araba getırdı Ertesi gün bır otobüsle hava alajuna gittim. Uçağa binmeden evvel, bekleme salonunda, bütün yolcular, bir rüya şehrüıi tasvir eden turıstik duvar afişmm karşısında uzun uzun durup seyredıyorlardı Afışte şu ibare okunuyorau: «Güneş diyarı Mısırı zıyaret edinız. Orada mesud istırahat günleri eeçirecek<=ınız D Ahdiilâzir, oğlu Veliahdı ve Şehzade Abdulhamid Efendilerle Londra ziyaretind» Abdulhamid,Abdülazizle yaptığı Londra seyahatini anlatıyor Yazan: Abdülâzizin 1867 yazında Avrupa Londrada Buchıngham sarayında memleketlerıne yaptığı seyahatte arabalara bindik Yirmi dakika son beraberinde Veliahd Murad, şehza ra istasyona geldik Oradan iki sade Abdulhamid ve oğlu Yusuf Iz at şimendiferle giderken Allah bilir zeddin Efendiler de bulunuyordu. hayrette kaldım. Bizim bindiğimiz Osmanlı padişahile, şehzadeler bu şimendifer adeta havadan gidiyor, seyahat vesılesıle yabancı hükum pek derınde dağ eteğinde evlerinin darlarla, devlet adamlarile tanışmak onünde kadtnlar çamaşır yıkıyorfırsatını ve garb medenıyet eserle lar Dığer bir şimendifer bizim şirinı, yeni müesseseleri yakmdan mendifer hattının altından çaprazvârı geçıvor, daha otede diğer bır gormek imkânını elde etmişlerdı. hat üstumüzden gidiyor. Ağ gibi Bu bakunlardan pek faydah olan şımendıfer. ziyaretleri esnasında bılhassa AbIngılterede askerlık bizde vesair dulhamid Efendi her yenıye karşı memleketlerde olduğu gibi kura ile büyük bır alâka gosteriyor, Avrupa değil, Boer muharebesinde İngılız memleketleruıı tıcaret, sıyaset ve • u.,),,.„,: u... .f • , ., . askerlık seviyelerine gore kısım.ara lira sarfedıyordu. . . . , nukumetı bır neferuıe ayda ıkı yuz ayınyordu. Ineilız suvarılerınin elbiseleri göOsmanlı sarayının zeki şehzadesi rülmeğe sezadır. Atlannın her biri gördüğü memleketler içinde Ingıl kırk, elh liralık, o debdebe ve dârât tereyi bir ticaret ve servet memle hiç bır yeıde yapılamaz Mısafır olketi olarak tanımış, disıplınli ida duğumuz saravda bız? çıkarılan taresi ve ordusunun zaptu raptı ba baklar, bıçak ve çatal takımları hep kımından da Almanyayı sevmişti altındandı, bunlar belkı vüz iki vtız Abdulâzız. şehzadeler ve maıyetı senelik takımlardı Hiç biri zayi olerkânıle bersber 11 temmuz günü mamış.) II Abdulhnmid, Inpılteredeki bu İngiltereve avak basmış \e buıada Kralıçe Vıktoryanm mısafiri oUrak ıhtışamdan raemmın kalmış, hâtıon ıkı gun Buchıngham sarayında ralarmda Ingılteıcnın zengınlığıni oturmuştu II Abdulhamid bu zi sık sık tekrarlamıştır Osmanlı şehzadesinin. gordüğu Avrupa memleyaret münasebetıle İngiltere ve İnketlerı arasında kadmlarını en çok gılizler hakkmdaki intıbalarını şoytakdır ettığı memleket de İngıltele nakletmektedır: redir. kendisi (dunyada İngılız ka(.. Dünyanm hıç bir yerinde İn dını kadar güzel. kıbar, vakarh gilteredeki servet yoktur. Bır gün kadm yoktur, insan ecnebi kadın alacak mı. İngılız kadmı almalıdır) liyor ve Londr&da kendısine yapııan bır teklıften bahsedıyor, (Bizim gıttığimizde Kralıçe Viktorya ıdı, bana akrabalanndan bır güzel kız vermek ıstedı. fakat ben o zaman istemedim ) (1) II. Abdulhamid hatıralarında gittiği davetleri ve gördüğü güzel hanımları da anlatmaktadır. İngilız sarayında verılen büyük ziyafette şahid olduğu hazin bu hâdıseyi de şöyle nakletmektedır: (Biz İngiltereye gıttiğımiz vakit bir ziyafet verildi, Edward veiiahd idi. Sefirımiz Mozoros Paşaydı. Mozoros Paşa ve madamasına orada herkes hürmet ederdi. Devleti aliyyenin o zaman İngiltere ile polıtikası gayet yolundaydı. Sefıre rıayeten Prince de Galle Madam Mozoros'u koltuğuna takmıs, merdivenden üst kattaki ?iyafet salonuna çıkıyorlar, kadın gayet şişman, dekolte korse sıkmış, nefes alamıyor, Prince de Galle kılıcını sahvermiş, merdivenden hızlı hızlı çıkıyor. Benim de koluma, Kraliçenin akrabalarından bir prenses girdi. Prenses gayet dilber, elıni kolumun üzerine koydu, cildi gayet rakık Allah bilir damarlan ve içindeki kanın cevelânı görünüyordu. der de beraberdi. Biz de onlann crkasından takib ediyoruz. Sofra odasına çıkıldı. Benim sağ tarafuna Madam Mozoros, sola Prenses tesadüf etti. Fakat kadın yorulmuş, nefes aldıkça hopluyor, kalbi fena halde sıkılrruş, nazan dıkkatımı celbetti. Yüzü morarmış, hemen karftmda Fuad Paşa oturuyordu, Paşa, Paşa Madama dikkat ediniz, rahatsız galiba dedim. O da evet dedi, müsaade istedi, kadın söz söyliyecek halde değıl, hemen koltuğuna girdiler, kapıdan çıkar çıkmaz pat diye Madamın yere düşütüğünü ben kapıya karşı oturduğum cihetle gördüm. Madam orada öldü Tabiî ziyafet devam etsin diye gizli tuttular. Zavallı Mozoros Paşa ertesı gün gözlerinden çeşme gibı yaşlar akarak ben şimdi ne yapacağım, kızlanm anasız kaldı dıye pek müteessir oldu.) Çiftlik hayatına, hayvan beslemeğe meraklı olan II. AbdülhamM İngilterenin geni» çayırlan ve Merinos koyunlarile de alâkadar olmuştu, hatıralarında dıyor ki: (İngiltere dünyanın hiç bir taraiına benzemez. havası daima sisli, onun içm güzel çayır yetışıyor. Şımenai ferle şehirden harice çıkılınca her taraf çayırlık, yemyeşil yollan, çayırlardan parmaklıklarla ayınnışlar, ne güzel manzaradır. Çayırlar güzel yetişıyor, ahalide hayvanat merakı var, koyun cms i len ıyidır. İngilteredekı et lezzetuıde et hiç bir yerde bulunmaz. [ Tarihten bir yaprah J Y. Şehsuvaroğlu Ahçılannm ustalığı da varsa da bu etin cinsi başka, bıçağı vurunca kendi kendine ayrılır, ağıza almca helva gibi dağılır, o kadar da lezzetlidir..) II. Abdulhamid Londranın pazar günlerini de şöyle anlatıyor: (Pazar günü oldu mu sokaklarda kimseyi göremezsiniz, herkes kilisede. Ne kadar hizmetçi varsa cumartesüıden evlerine giderler. Pazar günleri İngılterede, ocaklar söner, hiç yemek pişirmezler, o gün soğuk et yerler. Pazarlan yollarda giderken şık kadınlara tesadüf edilir, ellerinde yaldızlı zarıf cildli din kitabı ile kiliseleri ziyaret ederler. Yabancı gördüler mi, üzerlerinde fazla bulundurduklan bir İncili tutuştururlar. Londrada bir çok zaman bulunup sonra Konya Valısi olan Said Paşa (2) benim kütubhanemde İngilterede tesadüf ettığim kadınlann verdiği İncillerden başka bir jey yoktur, diye gülerdi.) (3). H. Abdulhamid, tahttan indirildik ten scrra saltanat devrine aıd bir çok sıyasî vakalar arasında LonUra seyahatini de bu şekilde hatırlıyor ve onları zaman zaman yâdetmekten zevk duyuyordu. (1) Ebüzziya Tevfik Beyin (Gene Osmanlılar Tarihinde) ve diğer bazı kaynaklarda böyle bir ızdıvac keyfiyetinin Veliahd Murad Efendi için düşünüldüğü yazılmaktadır. (2) Mabeyn Müşiri İngüiz lâkabı ile anılan Said Paşa. (3) II. Abdulhamid tahttan indirildıkten sonra yanına verilen hu* susl hekimi Atıf Hüseyin Beye şehzadeliğine, saltanat devrine aid bazı hatıralanm •ohbetleri arasında nakletmiş ve Doktor eski hükümdann soylediklerini günü gününe muhüra defterine sadakaıle yazmıştır. Yıldız arşivindeki bir çok vesikalarla, siyasî vakalarımızla uygunluk halinde bulunan ve bılinrruyen meseleleri de ortaya koyan bu muhtıra defterleri halen Tarüı Kurumu kütübhanesinde yazmalar arasında bulunmaktadır. Yukarıdaki Londra seyahatine aıd kısunlar bu defterlerden alınmıştır. Bu fotoğraf İkinci Dünya Harbinden artakalan bir resim değildir, Kahirede ayaklanan halkın yaptığı tahribatı gösieıiyor. Mısırın en büyük oteli, hattâ te geçırecektım Çol yo.undan gi ran genc bir Alman kadınını hadunyanırı en buyük otellerınden bi den Kahire Iskenderıye otobus tırlıycrum. İki çocuğu, kadının eri olan Shepheard oteli, Mısır a leri, otelden üç kilometre otede teklerıne yapifmış.lar, korkudan ağyaklanmalarının en hararetli gün bulunan İsmsıliye meydanmdan ha lıyorlardı. Bırden, sckaktaki yaylerınde yakıldı, tam manasile bir reket eder. Alelacele, eşyamı top gardann yaıdaştığını îjıttım ve b*r kul yığını haline geldi. Yangm çık ladım, hesabımı ıster'ım. Aksıliğe kepengın aralığından, bıraz evvel tığı zaman otelde bulunan, mucize bakın ki kasa kapalı ıdı. Kac?darı KasrElNıl'de karşılaştığım baykabüınden canlannı kurtardıktan buluncaya kadar on dakiKa vakıt raklara benzer yeşil bır bayrak gordüm. Bu, tehhkenın yakiaştığı masonra, galeyan halındeki halk ta kaybettım. rarfından takıb edilen, ikinci bir Otelden çıkmca, iyi bir te=;adüfle, nasma gelıyordu. Yanımdakılrre: bağırdım. ölumden gene mucize denilecek bir hemen bir taksi buldum. Üstei.k «Yukan çıkalırai) dıye şekılde kurhılan üç Fransız gaze de joför çok beceriklı adam Cad Tam zamjnı idi Bırinci kata henıiz tecısinden biri, bu dehşet sahne delerden birinde, tehlikeli olabi'e varmiitık kı, miıthış bir gürultü lermi şoyle anlatıyon cek bir kalabalık görür görınez he binayı sarstı. İhtılâlciîer, şahmermen dönüyor, başka bir yola sa danla, otelin doner kapısmı ve kaNe zaman Kahireye gitsem Shepheard otelıne inerım O gün de bır jpıyordu. Beş dakıkada İsmmlıye p:yı örten kepengi parçabmışıardı. Bu sefer gerçekten krpana kıstaksıye atladım, oraya gıttim. O meydanına vardık. Fakat meydantelde sjkunet vardı. Saat bırdi. da durmağa imkân yokru. 20003000 tırılmıştık. Bernard, Mıchel ve ben, Doğrura lokantaya gittim, yemeğe Arab toplanmış, B.O.A C. bınasına odamızda oturmuş, sükunet tasııSaionda az müsteri var ve Rolls Royce acentasına kundak yorduk. Aşağıdan, durmadan oraVıtrınde dan oraya koşanların ayak patırtıdı. Ya nız Avrupahlardan ibaret o sokmakla meşgüldüler. lan bu muşteriler, her zamanki gi duran her biri beş müyon değerüı ları va ofkeli yaygan»ır gelıyordu. bı, Vıyanaiı metrdotel Andre ile şa de be? otomobil alevler içinde idi. Yavaş yavaş, bır yanık kokusu duy kalaşıyorlardı. Tezahürata alışık Bir saniye tereddud ettım, sonra mağa başladım. Bırdenbıre ayağa olduklan içın, lokantanın dip ta şofore «Shepheard'e dönün» da kalktım. tBurada kalı»=ak, rınga rafındakı muazzam camekânh ka dım. Oradan, otele yakın olan gara gibı tütsüleneceğız'» dedım, odadan p nuı arkasında parlıyan acayıb gitmek ümidınde idım. Saat üçe dışan fırladım. Zemm katı cayır avdınhği gdrünce pek heyecanlan çeyrek vardı. Saat dörtte de İsken cayır yanıyordu. Trabzandan sarkmadılar Bır kaç yuz metre ötedeki deriyeye bir tren hareket ediyordu. tım; beni goren bir Arab, ehnde es otelmden alev.er yükFakat şehir bır kaç dakıka için tutt.ğu aleviı meş'aleyı banî doğru sel yormuş gıbı gözüküyordu. de jekil değiştırmişti. BuuLğım tak uzattı. Panık başlamıştı. Kapılar aAncak bır saat sonradır ki, bu si, şimdi, vitrinleri kıran, mağaza çıhyor, korkudan tırtır tıtrıyen kagun yapılan tezahürlerin, başka ların içine alevli bezler atan bir dmlar, erkekler çıkıyordu. Amerıgunlerdekine benzemediğini kavrı kalabalığın içinden geçmek zorun kalı aktri* Chrıstme Carrol, geceyabiMım. Birdenbire, dısandan bir da idi. KasrElNıl'de, tethişçi bir liğınin üstüne bir kürk manto altpkım yaygaralar isjtildi Shepheard teşekkül olan Genc Müslümanlar mış, ateşler arasından fır.adı. Ikı otelının sağ kısmına tesaduf eden Cemiyetine mensub genc adamlar arkadaşım yanımda, ikinci kata çık Elıf Bey caddesinde yüzlerce adam dan mürekkeb bir kalabahk, ellerin tun, taraçanın merdıvenıni tırmanvardı. Saionda blrlsi söyl* bağırdı: de yeşil bayraklar, bize doğru ge dım. Rastgeldiğım bir garson bana cSa:ntJame* otelinl bunlar tu liyordu. Şoförüm, ancak kaldırıma servii merdivenmi gosterdı. Aşağı çıkmak luretile bu kalabalığın içı indik, kapısı Elıf Bey caddesine atuşturdular.» çılan bir bahçeye çıktık. Mucize Bu sefer herkes •oğufckanUb ne düşmekten kurtuldu. kabilinden, cadde hemen hemen ısBu henüz bir şey degildl Otoğını kaybetti. Herkest», bir düşfingöbeğindeki Opera sızdı. Tezahuratçılar daha uzakta, ce, bir tuzağa düşmüf olma intıbaı mobil »ehrin vardı. İçeride kalmak ihtiyatlı bir meydanına vardığı zaman anladım İbrahim caddesinde idiier. Binanın hareket olmıyacakb. Kahirenin cn ki, Ihtılâl başlamıştır. Meydan, a tutuşan cephesıni seyretmekle meşbuyük, en kozmopollt otell olan levler içinde idi. Bedia gazinosun guldüler. Shepheard, fariç füphesis, ayakîa dan, 12 metre boyunda alevler yük Bahçe, bizden evvel inen bir sünanlann ilk hedeflerinden birl o seliyor, ihtilâlciler, yangını şid rü insanla dolu idi. Otelin dıreklacaktı. Fakat sokağa çıkmak da detlendirmek için, ateşin ortasına törü olan İsviçreli zat perışan bır mobüyalar atıyorlardı. Bitişikteki halde idi. Hizmetçı kadınıardan bia\ rıca tehlikeli idi. rinin, binanın yanmakta olan kısİkl Fransız dostumla berabcr, Operm «ineması da yanıyordu. Shepheard'e kadar nasll geldi mındaki odasında kapalı kaldığını, müşterek bir müdafaa plânı yapmağa çahştık. Bornard'ın bir a ğimizi bilmiyorum. Hatırlıyabildi bir adamın da korkudan kendısını ribası vardı, fakat açık bip Cadil ğün bir şey varsa o da, eşyam ya ikinci kat pencerelerınin bırınden lac'tı, biraz da gösterişli idl. İsyan nıbaşımda, kendirai otelin holünde aşağı attığını, bir ağacın iıstüne günlerinde bınilecek araba değildı. bulduğumdan ibaret. Etrafımı otuz duşüp kazıklandığını aniatıyordu. Arkadaşlarım bir türlü karar ve kişi almış, mütemadıyen sualler so Maamafih, kalabalık, kadm erkek, remediklerinden, onlan tereddüdle ruyorlardı. Her halde, şımdılık o hemen hemen sakindı. Bıroenbıre nle başbaşa bıraktım. Ben mutlaka telden çıkmanın muvafık olmadığı cezbeye yakalanmış gıbi bir adam verdim. Arkadaşlarım peyda oldu, avazı çıktığı kadar hayçıkıp gitmek istiyordum. Bazı ah cevabını bablarıma söz vermiştim, hafta ta Michel'le Bernard da bunların a kırarak bahçede koşmağa başladı. t l'ni İskenderiyede, onlarla birlik rasında ulıler. Bır de sız'anıp du Direktör, âsrbına gayet hâk'm. 1951 1952 YUNUS 7V 78 BENİ ANLIYAMAZSIN ! Beni anlıyamazsın şbndi. Günlerin bahar, arzuların rüzgârdır. Gençlik, dudaklannda tarkı, Yanaklannda renk, Gozlerinde hevestir. Beni anlıyamazsın şimdi. Gündüzler uzun, gereler kısadır. Yatar yatmaz uyursun. Ne düşünce, ne melâl... thtimal, Gonülden sevmek nedlr, bilmezsin. Şen bir türküdür sesitı. Amı bir gün, Yapraklar dokülmüş, sararmış yüzün. Geceler uzamış son bir ah gibi, Ocağın başında gozlerin, belki Takılır kalır da yanan kütüğe, Anarsın gonülden: «Sevmişti!» diye O zaman, dudaklarında ismhn dolaşır, Bakışlann gözlerimi ararsa Eminim, Ocakta tutuşan ruhum olacaktır. Beni anlıyamazsın şimdi. Günlerin bahar, arzuların rüzgârdır. . . Amerikada dikkati çeken bir Türk genci NewYork, Şubat Babası, Sovyet işgalındeki Türk Kazanda doğan, kendisi 1934 te Japonyada dünyaya gelen ve 3 yaşındanberi Türkiyede büyüyen bir jimalli Türk çocuğu, dört yıldır NewYork'ta devam ettiği liseden birincilikle mezun olmuştur. Niyazi Atlas aynca. 206 mezun içinden seçllen 11 kişilik «Arista» kulübüne de aza seçihniştir. Bu kulüb Amerikada lise mezunlarının en kabiliyetli olanlanndan teşekkül eder. Bu kabiliyetli Türk çocuğu. kazandığı başarı sebebile imtihansız olarak Dueens College'in ilk Tıb okuluna kabul edilmiştır. Babası, tacirlerünizden Abdullah Atlastır. Koredeki yaralılanmıza Japon hastanelerinde çok yakınlık gösteren mülteci Türk ailelerinden birine mensub olan bu gence Amerikan okullarmda bu kadar kısa zamanda nasıl muvaffak olabildiğini sordum. 4 senelik okulu üç senede ikmal eden Niyazi Atlas, kuvveti Türk ilkokul sistemimlzin mükemmelliğinden ve bilhassa İstanbul 53 üncü ilkokul öğretmeni idealist Bayan Adile Sandan aldığmı söyledi. Amerikaya gelince hiç lorluk çekmediğını de Uâve etti. Müstakbel Türk doktoruna TÜT''îyede, faydah olması temennisıle başarılar düerim. O. TÜRKKAN ZÜBEYDE ARTUN Mirall ma. 954 So No 128 îzmlr 7Q R Ü Y A Bir baktun göke, Demir almakta ay yeni, dünyadan, Ağır ağir yükselnıekte, Peşinde bulutlar Srra sıra... Kollarunı bir uzattım Pencereden dışan, Avuçlanm riizgâr doldo. Geceyle beraber bir yığın hasret Kollanmın arasında, Karanlığı kncakladım.. Bir yürumüşüm ki. aydınhçında giineşin, Gözlerim yan kapalı, Ve ffünlerce. Kunız kokulu boz kırlarda... Rüzgân takmışun da koluma, Bedenünde yalnızlıcım, Dağarcığımda çilem. Yürümüş. yürümuş, yürümüsüm, Yorgunluğunda bir ruyanın... Y. KVRTÇA Mandal Sok. 4 Çengelk5y L Â F 80İŞTE ! Diş fırcam: Pamıaklarım !\lacunuTi: El sabunum Havlum Ceket astanm, PijanniTi: Iç punaşırım, Saçunı aylık, sakalımı haflaiık Takvimim olarak kullanı>nrum Ve ben bn şartlat altırja Ouya yaşıyornm. Ahİ SEÇMEN Orman Fakultesl 5 tncı somestr . Buyükdare Dımvanın »ajdı muesseselerüıden Mı sırıa en buyuk oteli Shepheaıd yanarken
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle