27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
BOŞ VAKTİNİZİ HOŞ GEÇİRMEK İÇİN GOEUSUNUZ KUVVETLİ Mİ? • • • • • • • • HIKAYE « Yazan: Henry Gecil Yahdef Güllekin Albert iyi, hoş bir adamdı ama, her güzelliğe âşık olduğu için. eliyüzü düzgün, ;özleri süzsün Mr hatun kişi kaışısında akıllıuslu duramaz, şeytan ne derse «peki» derdi. Bu yüzden başına çok belâ gelebiiirdi, fakat bereket versin ki melek gibi bir karısı vardı. Şeytan ne haitlar karıştırırs;» karıştırsm, me'ek on!an iyiye doğru Hüzeltmeğe çahşıvordu. Margaret, kocasınm kabahatlerini hoş mu görüyordu? Hayır! Ne münasebet! İçinden diş biliyordu ama, işi açığa vurmak da Htemiyordu, zira biliyordu ki Albert zorla, zorbalıkla yoia gelecek insan değildi. Tatlı dıî, eülervüz yılanı delieinden ç:kar;rmış. Albert de =insi bir yı'an o 1 duğuna eöre, religine sokmak için tatb Hil, f'i'eryüz kuüanmak lâzırn... Margaret'in düşüncesi bu merkezcîeydi... Ve bunun tatbikatına geçmek üzere kendine göre bir plân hazırlad1 *** Bir sabah kahvalt]ya oıurdukları vakit Albert "Snündek; boş fincanı kansına uzattı. Fakat Marearet kendi fincanını doldurduktan sonra çaydanhert verine koydu. cHani bana?» oNe. jekerim?» «Cay!» «Çay mı?ı> aEvet... Tabiî, çay...» «Affedersin, yavrum, çeyımız kalmamış da ancak bana yetecek kadar çıktı.» Albert kansınuı yüzüne şöyle bir baktı. Margaret'tn yanaklan kızarmış olmasına rağmen kocası dünyayı hiç de esklsi gibi toz pembe göremedi. İçinden: «Ya sabırls diyerek jzandı, bir dilim ekfnek alacaktı. Karısı atıldı: eOnlar benim, «ekerim. Dur sana başka getireyim.» Gitti. kötü bir haberle geldi: «Ekmek de kalmanuş, Albert ... Yalnız, sana benimkinden yarım dilim veririm.. Albert hayab artık 'tapkara görmeye başlamıştı. Açlıktan gözü karanyor, yüzü saranyordu. Fakat kendi kendine: oBunda bir Çeviren: A kaçınmadı. Dışarıdaki sulh ve sükunun, içe ride de aksi görülmüş, sabahlan kahvaltı iki kişilik hazırlanmaya, akşamları çuha terlikler kapmın önünde beklemeye başlamıştı. Mar garet, Albert'i tatlı bir busevle uşurluyor, ondan daha tatlı bir tebessümle karşılıyordu. Gel keyfim gel! Işte hayat budur. ... Demeye kaimadi, Albert'i şeytan gene dürttü! ! Kansına bir kere itimad telkin ; etmişti ya, artık istediğini yapai "bilirdi. Işe evvelâ, emniyetli tarafından başladı. Baktı ki hiç ses sada yok, biraz daha ileri gitti. Ahenk gene bozulmamıştı. Biraz daha, biraz daha derken işi tam manasile azıttı. Kendi kendine: «Amanü Havat ne güzel şeymiş!» diyordu. Dışarıda hovardalık, içeride dirlik düzenlik! Böylesine can kurban değil mi? Dünyaj'i yeniden toz pembe görmeye başlayan Albert, kansınm bir vakitler kendisinden şüphelenerek cezalar tertib etmiş olmasına şimdi pek memnun oluyordu. Tevekkeli dememişler: Her musibetin bir hayn vardır... Fakat kazın ayağı hiç de öyle değilmiş! *** Albert, gündüzkü macerasının hayallerile tatlı riiyalar içinde geçirdiği bir gecenin sabahında, pürneşe banyoya gitti, pürheyecan traş oldu ve pürtaravet kahvaltı sofrasına geldi. O zaman gözleri birdenbire döndü: Sofrada gene bir kişilik kahva'tı hazırlanmıştı. Bir tarafta rafadan yumurta, kızarmış ekmekler, cileğinden portakalına, kaysısından vişnesine kadar envaı çeşid reçeller, bir tarafta yarım dilim ekmek. Zavallı adam, önüne baka baka, süklüm püklüm, kuru ekmeğin bulunduğu tabağm önüne oturmak üzereyken, kansı kolundan yapıştı: Orası deği! senin yerin yavrum. Sen şöyle otur, diyerek onu mükellef kahvaltının önüne oturttu ve... ... Kendisi kuru ekmeğin karşısına geçti. Ceza sırası ona gelmişti. c Şu garib dünya! j Yukandaki mahşerî kalabahğa ne mana verebilirsiniz? DikVatle bakın, anlayacaksınız: Büyük bir binada yangın çıkmış. Orada oturanlann her biri, kendisı için en kıymetli ne varsa onu alıp kaçrna ğa bakıyor. Yalnız, içlerinde ıki kişi var ki yangından kaçırdıklan şey aynı. Bunlar hangileridir? p.ı?sne şöyle bir göz gezdirip bunu bu!abilir misiniz? RIYÂZI DUSUNUS İNTİHANI Burada verdiğüniz mesele, bazı mekteblerde veya iş hayatında, müracaat edenlerin dikkat kabiliyetini ve riyazî düşünüşünü ölçmek için kullanılan irntihan usullerinden biridir. Mesele şudur: Gördüğünüz sekiz saatten üstteki dördü bir sıra takib ediyor. Bu sıraya devam edecek olursak alttaki sıradan hangi saatleri almak lâzımdır? iş Vi; ama ne...» aiyere.v neticeyi bekledi. Nihayet, yumurtadan, tereyağmdan, peynir ve pastırmjaan da nasibini alamayınca kansına: cSen bana baksana,» dedi. «Nedir maksadın? Bu saçmalığa sebeb ne?» O zaman Margaret alayü alaylı gülümsedi: «Öğrenmek mi istiyorsun? Anlabrım. Yalnız, evvelâ mUsaade et kahvaltımı bitireyim...» O sabah Margaret kendıslne mükellef bir kahvaltı ziyareti çekerken kocası yar.m dilim ekmeği yarım saatte geveleye geveleye yemekle kifafmefs eyıedi. Kahvaltıdan sonra izah faslı başladı ve Margaret bu aç'ık tedsvisinin ilmî sebeblerini anîattı: «Haber aldığıma göre sen dışarıda bazı şeylerin taduid Dakıyormuşsun. Bu pisboğazlığma devam ettikçe evdeki helâl mallardan mahrum kalacaksın. Anladın mı?» Albert kendini müdafaaya geçti, oyalan!» dedi, cdolan!» dedi, fakat karısı bir rürkü tuttuımuş, onu dinlemiyordu bile. Scn sözünü söylemişti. *** Bir müddet iyl gitti. M&rgaret kocasınm dışarıda tek duıduğuna kanaat getirdikçe içerideki çift hayat yolunda aidiyor, fakat kulağ:na bir dedikodu, içıne bir kanaat geldi mi o akşam ya sofra bir kişilik hazırlanıyor, sahud yatak ayrı seriliyordu. Başka bir akşam Albert ayağma gıyecek terlik bulamıyor, bazı gece pijamasız yatmak zorunda kalıyordu. Hattâ bir seferinde banvonun su yu kesi.di, başka bir sefer aaaıini kaybetti. Hulâsa, dışandaıtı cennet hayatına mukabil evdeki hayatı cehennem olmuştu. Sanki şeytan eve girtniş, meleğin yerini almıştı. Albert baktı ki olacak gibi değil, karar verdi: Arttk yaramazlık etmediğine dair kansını ikna etrnek lâzımdı. Belki yaramazhktan vazgeçmek daha doğru olurdu ama, bizim ahbab o doğrulukta bir adam değildi. Ona göre sabahları ağız tadile kahvaltı edip akşamları çuha teriiklerini giyerek rahat bir köşeye kurulabiimek için karısına artık uslandığı Hanaatini vermek kâfiydi. Bunun için de, bir müddel kadınh, kızh maceralardan e'.ıni, eteğini çekmek lâzımdı. Muvakkat bir zaman için oiduğuna göre, Albert bu fedakârhğı yapmaktan Sherlock Holmes'in meselelerinden: îhtiyar kadını kim öldürdü? Londrada sağır ve dilsiz zengin bir ihtiyar kadrn. köşkünde ÖJÜ bulunmuştu. Bu katil suçundan sanık olarak iki kişi yakalandı. Bunlardan biri Stanislas, diğeri George adında iki delikanlı idi. George harbde sol kolunu kaybetmişti. Stanislas, hakkındaki ithamı reddediyor ve delillerini şöyle i'ralıyordu: «İhtiyar kadını George fcldürmüştür, çünkü George kadının yeğeni idi, zengin olduğunu biiLrdi. Cinayeti onun işlediğine dair bir çok delil var. Biri şu: Bakın, köşkün duvarının dibinde onuı: ctomobilinin izleri var.» Sherlock Holmes güldü «Olamaz!» Stanislas devam etti: ci bir delil: Yerdeki avak izlerine bakın. Ayak izleri cnun olduğu gibi, elindeki bastonun da izleri görülüyor.» «Olamaz!» Sherlock Holmes'in reddetrrı rine rağmen sanık ısrar etti ve üç:mcü ! bir delil gösterdi: «Dıtiyar kadın mendille ağzı bağlanarak öldürülmüştür. Mendil de George'undur. Bunu kime isterseniz sorun!» Polis hafiyesi: «Bitti mi?s diye sordu. O halde ben de fikrimi soyliyeyim: Katil sensin! Cinayeti George işlemiş gibi göstermek izere bir plân tertib etmişsin ama, hatalarınla kendini ele verdin!» Sherlock Holmes katilin Stanislas olduğunu nasıl anlamıştır ve adamın iiadesinde düştüğü hataîar nelerdir? İ \ Ş A K A T A R A F I Romanıma fazla inivorum. dalmayın, hanımefendi. MAAZALLAH! Müsteşrikler kongresine gelen Alman âlimlerinden biri Beyoğlundaki ayaküstü lokantalarından bi , rinde yemek yiyordu. Yanındaki ! arkadaşı kendi yediğinden ikram ; etmek istedi: j Güzel şeydir, bilmem hiç tattınız mı? Nedir bu? Rus salatau. Alman: Ya vol! dedi. Bilirim, bilirim! İstemem. Ruslar bir yere bir kere girdiler mi bir daha çıkmazlar. PARA İLE DEĞİL Lokantada: Garson! Bir kürdan! Bir saniye, pasam! Simdi htpsi mesgul! BİLSEYDİ. Maria Montez son senelerde eski şöhretini hayli kaybetrnişti ve bundan çok müteessirdi. Geçen ay Gelecek durakta acı bir şekilde ölüp pek muhteşem bir cenaze törenile gömüldü. Merasimde bulunan Paris muhabirimiz, kalabalık arasında şöyle bir muhavere işitmiş: Böyle bir merasimle gömülmek bir insan için ne şeref değil mi? Evet. Zavaflı Maria, cenazosinin bu kadar tantanah bir şekiide kaldırılacağını büseydi daha evvel ölürdü... Amer:j;aGa şimdi resımli çcrubları moda haline getirmeğe çahsıyorlar. Kelebek, kuş, türlü çeşid i hay\'an resmi veya komik çizilmiş çorabları giyen bazı kadınlar sukaklarda dolaşmağa başlanrşlar, fakat çoğu takdirden ziyade alay mevzuu olmuştur. *** Los Angeles Belediyesi yan çıplak rakseden dansczlerin yaniannda her zaman hüviyet varaka»ı bulundurmalarmı teklif etmiş, fakat Belediye meclisi bu işin kontrolunun bir takım «teknik mahzuıları» olacağını ileri sürerek teklifi redi detmiştir. *** Detroit (Amerika) te kapı kapı dolaşarak ev eşyası satan bir satıcıya bir kadın 450 dolara bir ev satmıştır. İşin tuhaf tarafı, bu ev kadının da değilmiş! *** Kaliforniya'da bir kadın, her gece evinin önünde duıup havhysrak, köpeğini sinirlendiren bir adam aleyhine dava açmıştır. *** Amerikarun Murray şehrinde 46 sene evvel boşandıktan sonra, bir sokak aşırı yaşadıkları halde 44 sene konuşmıyan bir eski karı koca tekrar evlenmişlerdir. Kadın 67, erkek 69 yaşındadır. *** Portland (Amerika) da bir gene kadın o kadar derin esnemiştir ki çeneleri birbirinden ayrılmış ve açık vaziyette kalmıştır. Bu ânzanın önüne ancak ameliyatla geçilebilmiştir. *** 71 yaşında bir İngiliz, caddede boynuna sarılıp kendisini öpen yabancı bir kadının arkasından bir müddet hayran hayran baktıktan sonra, cüzdanınm yerinde yelicr estiğini farketmiştir. *** Pariste 19 yaşında, bir deliksnlı, on yedi yaşındaki sevgilisini tabanca ile öldürmeğe teşebbüs etmiş, tevkif edildiği zaman şu ifadeyi vermiştir: «Sevişiyorduk. Kim sadakatsizlik ederse diğerinin onu öldürmesi için birbirimize sör vermiştik. Sadakatiizliği ben ettirn ve beni öldüreceğinden korkarak onu öldürmek istedim.» *** Bir Amerikan gazetesinde şu küçük ilân çıkmıştır: «Gitara çaimasını ve briç oynamasını bilen Lır kovboy aranıyor. Ata binmpsini bilmesi şart değildir, biz öğretiriz.» *** San Francisco'da İda Yee adında bir kadının, John Yee admdaki kocası aleyhine açtığı boşanma davasında Rosemary Yee adında bir şahid dinlenmiş, davayı Samuel adında bir hâkim görmüş ve bo! şanma karan verildikten sonra kadın, kızmın soyadı olan Yee adını tekrar kullanmak müsaadesıni almıştır! *** Hindistanda yılan uyutan sihırbazlardan biri, çaldığı neye o kadar dalmış ki nihayet kendisi uyumuş ve o aralık yılan sırra Kadem bps'n'^tır. Siz ne dersiniz? İf Aşkın yoiu uzun, yoıculuğun takati kıttır. Victor Gautier ~fr Başkasında sizi cezbeden şey o şahsın gölgesi olabilir. • Büyük sözler söylemenin en A zalim cezası, küçük inkârlara mecbur olmaktır. •k Felsefenin öğrettiğini hiç bir ilim öğretemez. İr Büyük adamları kıskanmak, onlarm seviyesine erişememek için en büyük engel, onıara gıpta etmek, aynı gayeye uiaşmaııın ilk şartıdır. •İr Gönül öyle bir kuştur ki kendisi uçmaz, uçanlar ona misafirliğe gelirler. İT Seven adam hayat aıevini kalbine çekmeye muvaffak oimuş bir bahtiyardır. İr Istırab, irade kılıcının bileyi taşıdır. •^ İlim yolunda olduğu gibi saJ nat yolunda da bizden evvs'kiıerden alacağımız çok ders vardır. İT İhtiyarların çocjkları sevmeleri kendi mazilerinin can'andığını görür gibi olmalanndand:r Her çiçek tohumuna hasretle bakar. ir Arkadaşlık gibi aşkı da karşıhklı hürmet besler. İr İnsan şu dünyada az şey ister, fakat oynı şeye de az bir müddet için tahammül eder. Sasdetinin de, fe'âketinin de sebebi bııdur. İr Hayat akan bir sudur: Kaynağı ile kavşağı arasmda durmadan akması mukadderd'r. YAZISIZ HİKÂYE: Para fle değil... Ak Koyun • Kara Koyuıt Dar bir köprü üzerinde karşıla ak koyunla dört kara koyun Karşı Sen değilsen bile yiizün tıpkı hayallerimdeki gibi şekerim şan iki keçinin mecerasını Liürsi laşıyor. iki taraf da geri dönmek niz: Keçiler inadcı olduklaıı için, istemiyor. Fakat kavgaya da tutuşISTIDAD EDEBri'AT TARrHI hiç biri ötekine yol vermerr.iş ve, muyorlar. Aralarmda meseleyi lıalMeşhur münekkide sordular: Kızının sesini dinlettikten sonra birbirlerine tos vurup iki^i de Dünkü şi'rimizle bugünkü şi' Cemal Reşid Rey'e döndü: lediyorlar ve birbirlerinin üzerinköprüden aşağı yuvarlanmış. den atlıyarak karşıya geçiyorlar. rimiz arasmda ne fark var, üstad? Nasıl buldunuz, üstad? Koyunlar öyle değildir, zekidirÜstad dudak büktü: Üstad başını kaşıdı: ler. Bakın, onlarm da bir hikâyesi Yalnız, her seferinde bir toyun Gayet az bir fark. karşı taraftan ancak bir koyıuiun va Vallahi, azizim, maalesef bi Ya"? bir koyunun geçebileceği j üzerinden atlıyor. Koyunlar bu işi Evet: Dünkü şairler dıvan raz geç kalmış gibi geliyor bana. dar bir köoriinün ortasmda dört 1 nasıl halletmişlerdir? şi'ri yazarlardı. Bugünküler divane Ya? şi'ri yazıyorlar. Evet. Sessiz film zamanında SABÂHLAR HAYROLSUK! Maalesef, komşulara salnuyoruz. kardeş. olsaydı iyi bir artist olurdu. Âşık sevgilisine şairane bir davette bulundu: Bu akşam benimle beraber gelir misin, yavrum. Moda koyura Basit gibi görünen bazı şeîri'.ler gidip gurubu seyredelim... varrhr ki. ilk bakışta insanı şaçırSevgili özür diledi: tır. BuraHa gördüğünüz şekil de Maalesef, şekerim. Bu a^.şam onlardan biri. Dikkatle bakın ve birine sözüm var. Yann sabah gitsonra burada kaç mikâbın listüsle sek olmaz mı? dizilmiş olduğunu söyleyin. Bu işi elinize kâğıd, kalem almadaıı, sırf EKSİK OLMASIN göziiniizle yapabilir misiniz? Tezgâhtar: Bu kıravatı size yirmi beş liraya bırakınm, diyordu. Meselelerin halJedılmiş şekilleri gazetemizın i Müşteri güldü: Ben size bedava bırakınm... 4 üncü sahifesindedir Televizyonun mahzurlanndan : ... Ve yürüdü. Kocası «bu gece geç vakte kadar yazıfaaned» meşffulüm» demi^ti gülüyorsun? Bu ak,am sokağa çıkamıyaBEREKET Bir siyasî toplantıda Rus mümessili, memleketindeki hsystı ballandırmağa çahşıvordu. Bir aralık: Meselâ, dedi. Rusyada scnede iki kere mahsul almır. Churchill derhal itiraz etti: Yanlışınız var, yoldaş! Benim bildiğim Rusyada senede dört k^re mahsul almır: Biri Macaristanda, biri Rumanyada, biri Bulgaristanda, biri de Ru'yada. KOLAYLIK Anadoluda bir otele inmişti. Baktı: Hademe çağırmak için hiç bir tertibat yok. Kâtibe: Zil yok mu burada? diye sordu. Bir şey istersem ne yapaca Kolayı var, beyim. ayağınızlan eri tepersiniz, alt katta kim varsa îelir bize haber verir, biz de size j hademe göndeririz. Bu da bir göriiş meselesi Bilir misiniz ki... ... Avrupalılar çay içmeye ilk defa on yedinci asırda başlamışlardır. ... Tütün içme modası Avrupada on altmcı asırda revac bulmuştur. • . Nota on birinci asırda icad edilmiştir. ... Fosfor 1677 de,keşfedilmistir. ... Erkek beyni (ortalama olarak) bir küo 575 gram, kadın beyni 1 kilodur. ... «Telefon» kelımesi ilk defa 1861 senesinde kullanılmıştır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle