26 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
cumnunyeı îıedi fstanbulun bellibaşlı sıkıntılarından bııı de Daimî Encümen meselesidir. Etti, ekmekti, odundu, kömürdü gıbi, doğrudan doğruya halkı alâkadar eden işlerle, ne dereceye kadar meşgul olduğu ortada bulunan bu Encümen, hiç kimsenin gitmekle mükellef olmadığı bir tekım lüks yerlerin fiatlarile, nedense, pek candan ilgilidir. Fiatını indirir, smıfını kaldırır, içki verir, ger: alır velhasıl bir arabsaçı ki sormayın; gitsin. Şimdi de tutturmuşlar, fazla fiat alındı diye mi nedir, Maçkadaki meşhur Şark Kahvesini tam 75 gün müddetle kapamışlar. Bir defa ben bu kahveye ayağımı bile atmış değilim. Bundan dolayı da. doğrusu, kendimde, hiç bir eksiklik hissetmiyorum. Bunun herkes için böyle olduğunda da zerre kadar şüphe yok. O halde ne oluyor? İşe bakın Orası turistik değümiş, binaenaleyh «turistik tarife» tatbik edilemezmiş. Bundan bir şey anlıyoruz: Demek Belediyenin bir de «turistik tarife» si vardır. Bu da, ner halde, diğerlerinin hepsinden pahah olmah. Oyle ise, turistiğı, muristiği yok, buna bal gıbi «ecnebileri kazıklama tarıfesı» derler ki dunyanın hiç bir yerinde böyle bir şey yoktur. Dosta düşmana ayıb oluyor. Cakomino'lar kendinize gelin! SANA T Eskiler ne âlemde? İLE Ressam Celâl Koçura ve o devrin resmi Yazan: Zâhir Güvemli Bir yangın seyretmiştım: Güzel Sanatlar Akademisi binası yanıyordu; alev alev yanıyordu; buram buram duman püskürerek, beraberinde içimizi de kavurarak... Rıdvan Paşa köşkünün (eski Erenköy Kız lisesi binası) yanışını da bir gece yakmdan görmüş, Zeyneb Kâmil Konağı (eski Edebiyat Fakülteleri) yangınını uzaktan duymuş. Çırağan sarayının akıbetine aid resimlere o zamandan kalma mecmualarda hüzünle bakmıştım; bir devir, bütün bir mazi ortadan kalkıyordu. Genc ressamlardan birinin alıştığ:mız şeylere aykın görünüşlü eserlerini seyrettikten bir gün sonra, bir otobüs durağında, eşsiz tevazuu ile neslinin damgasını yüzünde taşıyan ressam. resim hocası Celâl Koçura'yı bulunca, işte o yangmlan hat'.rladım. Köşeli binalar gibi köşeli resimler: gözleri ve zihni yoran üstüste binmiş bir mimariye muvazi olarak insanı şaşırtan tablolar yapıhyordu. Bu katı, acı renkerle dolu, hududlan pek belli dünya ortasında. Celâl hoca, maziden kalma canh bir hâtıra gibi yükselmektedir. Biraz müphem, son derece kibar, anlayışlı ve müsamahalı.. Omrünün kırk yıldan ziyadesini resme aşina, göz terbiyesi ve zevki olan nesiller yetiştirmekle gecirmiş bu üç çeyrek asırlık sanatkârla uzun uzun konuşmak, eserlerini seyretmek fırsatına eriştim; hatıralarını dinledim. 1323 (1907) de Sanayii Nefisei Şahaneden mezun olmuş ve hemen Mercan Idadisine, Hüseyin Cahidin müdürlüğü zamanında resim muallimi tayin edilmiş. Muhtelif mekteblerde ve en sonra Darülmuailimini Aliyede bu vazifeye yıllarca devam etmiş, beş yıl evvel emekliye aynlmış. Maamafih hâlâ dinc. Işık lısesinde gene talebesine itina ile resim öğretiyor. Onun son senesinde Nazmi Ziya merhum ve iki arkadaşı, Osman Hamdi Beve resimlerini beğendiremedıkleri için sınıfta dönmüşler. Ce'.âl hoca: «O zamana kadar Sanayıi Nefisede. sınıfta dönmek diye •bir şey yok'tu. Ara sınıfTarcfa~aonülürdü ama, son sınıfta sadece mezun olunurdu!» diyerek, el'an hayretten kurtulamadığını gösteriyor. Çalhlar, Şevket Daelar fılân onlardan hayli sonra. 14 kişi tahmin ettıği sınıf aıkadaşlarından Murtaza Bey, Sanm Bey, Ali Sami (Boyar) gibi isimler hatırlıyor. Celâl hocaya bugünkü ressamlar hakkında düşüncelerini sorduğum vakit sankı, Merih yıldızından bahsetmişim gıbi büyük bir alâka ve yabancıhkla onlarm çok güzel şeyler yaptıklarını, lâkin kendisinin zevk alamadığını, çünkü resim zevkinin onda başka yollardan teşekkül ettiğini büyük bir hakşinaslık ve tarafsızlıkla söyledi: « Bize atelye hocamız böyle göstermediydio diyor. «Mösyö Valeri, tabiatı aynen nakletmemizi isterdi..» CebeliLübnanlı Yusuf Ramih Beyden teşrih, heykeltıraş Ihsan Beyden menazır, binbaşı Ziya Beyden hendesei tersimiye okumuşlar, Osman Hamdi Beyin biraderi Hali Bey, müdürleri olmuş. cMosyö Valeri, tabiati aynen nak letmemizi isterdi!» Lâkin avnı Valeri, Nazmi Ziyanın son etüdleri önünde dudak bükerek cküçük bey empressiyonist olmuş!» dememiş miydi? Bizde akademik resmi temsil eden bu hocalar, kendi çalışma şekillerini talebelerine tamamen aşılarlardı. Bundan dolayıdır ki, devrin bir çok ressamlan üslub itiba rile birbirlerine çok benzer. Şahsan hoca Ali Rıza, Celâl Koçura ve Kadıköylü Asaf Beylerin resimleri arasmda büyük bir yakınlık olduğuna kaniim. Celâl Koçura'nm talebelik ettiği yıllarda. Sanayii Nefise mektebi henüz canh model nedir bilmiyor. Manzara resimleri yapıyorlar. Fennî menazır okuyorlar. Perspektif, tnlar için, hendesî bir kıymet ifade ediyor. Ilk defa son sınıfta ıken erkek model karşısmda resım yapmışlar. Model de sıkılmış, onlar da. Istikbali parlak bir müessese f lk defa olarak. bizim F.K G. nin geçen günkü beyanatı üzerine; şöyle * derin bir oooh.. çektim ve rahat ettim. Valimiz: cDarülâcezede yeni bir suiistimal yok, diyor; o bahsedilen eski suiistimallerdir ki bir kısmı af kanunundan istifade edip kurtuldu, diğer bir kısmı halen mahkemede bulunuyor; üçüncü bir kısım da henüz tahkikat ssfhasında.» Nasıl ferahlamazsınız. Baksanıza.. yeni suiistimal yokmuş: Eskiler mi? Camm onlara kulak asmayın İşte bir kısmı zaten yakayı kurtarmış. Üst tarafmı da idare ederler elbet. Ooooh.. hay Allah F.K.G. den razı olsun. Bayağı içim açıldı: Yeni suiistimal yok. Aman ne hoş şey, ne güzel haber. E M. Remarque'ın «Garb Ceplesinde Yeni Bir Şey Yok» isimli güzel ıomanım bilir misiniz? Eserin son kahramam da ölur ve «Garb cephesinde yeni bir şey yok» diyen tebiiğ neşrolunur. Halimiz, az çok, ona benzemiyor değil. Darülâcezenin son meteliği de gittikten sonra «yeni bir suiistimal yok» diyip hakikî bir rahata kavuşacağız galiba. nr T ^r* Konuşan kim? \7atan arkadaşımızda, geçen gün, Adnan Menderesın gazetemize beyanatı diye dolu dolu tam altı sütunluk bir yazı çıktı. Altı sütun deyince muharririnin Ahmed Emin Yalman olduğunu tabiî anlamışsınızdır. Merak edip okuduk. Okuduk ama yazmın icınde Başbakanın tek sözü >ok. Şövle yarım sütun kadar bir şey varsa da o da sözleri değilmiş de, sözlerinin mur.orrirde uyandırdığı intıba imış. Sayın Yalman ayrıca bunu da tasrih ediyor. Peki, üst tarafı nedir, diyeceksiniz. Ne olacak, Vatan başyazarının her nasihatleri. Zeki ve sevimli Adnan Mer,deres nükte fırsatını kaçırır zetenin bu garib halini gcrünce, kaleme sarılıp Ahmed Emin şöyle bir telgraf çekmiş: «Bana vermek lutfunda bulunduğunuz mülâkattan dolayı şekkürler eder, hürmetlerimin knbulünü istirham eylerim.» sulü. «Rübab» da «kadid bir sğacm hasta bir cah» ndan fırçasile «bir buçuk, işte bir buçuk s=at» tek bir rengi koyabilmek, bir yaprağı, bir çiçeği resmetmek için naü uğraştığını anlamamış mıydı?» Celâl Hoca Fikreti şair olmakt.n liyade itinalı çahşmasından dola>n, •esimlerinden dclayı da sever gaiba. Çünkü kendisi, hâlâ, mesleğini rahat ve başarile bir iş halina [etirmek için durmadan didinir. Çocuklarına getirdiği modelleri koymak için altı ve arkası kurşuniye boyanmış tahta bir kaide yaptırmağa kadar, düşünür... Matisse hakkında bir yazı yazan Waldemar George bize şair Stephane Mallarme'nin bir sözunü naklediyor. Marllarme: «Şiir fikir yığınlanndan değil, kelime gruplanndan hasıl olur!» dermiş. Muharrir de, «Matisse için resim demek yalnız çizgi ve renk demoktir» neticesine varıyor: Ne ışıkgölge, ne plân ve hacim... Bunları düşündükçe, iki devir arasındaki farkı daha iyi anîıjoruz. Bizim Celâl Hocamız da, Tevfik Fikret gibi, resim deyince bütün unsurlarile; derinliği, mesafesi, güneş ziyası ve tamamen itibarî bir renk serisile fotograf kadar tabiatin desenine sadık bir çalışma tarzına bağlanmıştı. Karşımda bilhassa guaşlea yapılmış eserleri var. Esyanm ve ağac, toprak gibi tabiat unsurlarının kendi renkleri olan ve adına tmahallî renk» dediğimiz madde rcnginden eser yok. Genc yapraklar açık yeşil, eski yapraklar koyu yeşil, gölgeler mavi, ışıklar san ve turuncu... Zira güneş, tabiatten aksettiği zaman ressama böyle gcrünür. Derınlık ve mesafe sade fenni menazır kaidelerine göre uzaktaki eşyanın eb'ad itibarile küçülmesinden değil, renklerin silınmesinden, mavi ve soluk bir hale gel mesinden doğuyor. İşte Boğaziçinde bir meşruta yah... Uçuk mavi denizi, kızıla çsiar kahverengi kaplamaları, üstüne tel tel sarkan dallar ve yapraklarile, ne kadar uzaktan bakarsanız bakın, sanki yanmdayrruşsınız gibi bütüa teferruatını nakşetmek kerametıni gösteren bir resim... İşte pazar kayığı... En arkada İstanbulun silüeti.. kızılmor bir göfc yüzü... Yavaş yavaş, derece derece eriyip süinen renkler... Aynı şeyi Valeri"de, Hoca Ali Rızada, o devrin herhangi bir ressamında bulursunuz. Bu sabır ve sükun istiyea dikkatli mesai sonunda tabiati şeklen nakleden bir terkibe varmak, kendine mahsus bir bakışla dünyayı görmek... Bu, o devrin mesud rüyasıydı. Rüya âlemini yaşamış olan ressam, şimdi etrafında yetişenlerin, yıllarca kendilerıne ilk resim zevkini verdiği insanlar arasmdan çık mış genc ressamların muhtelif tesirler altında inkişaf eden reim telâkkilerile karşıîasmca saygılı ve mahcub, «besbelli bıınlar da olabilirmiş» diyor ve hüküm vermek hakkını kendinde bulmuyor. F r KENPİ5/ CetİMcerr zamanki mı? GaYalmana çok te Mütecaviz de gönüllü, tecavüze uğrayan da... D u n a benzer bir hâdise daha duyulduydu da gene yazmıştık: Şişlide oturan evli bir kadın tanıdıjı bir şoförün otomobilüe Haliç Fenerine gitmiş. Orada bir yere oturup beraberce yemişler ve bilhassa içmisler. Bir müddet sonra kadın, şoför ahbabına Florya yolunda bir gezinti teklifinde bulunmuş. Erkek kabul etmiş. Yanlarına şoförün bir arkadaşını da alarak yola koyulmuşlar. Artık tafsilâtını sormayın, derken olacak olan olmuş işte. Şimdi gazetelerimizde kıyamet: Yeni bir tecavüz vsk'ası. Ayol bunun nesi tecavüz? Kurunun yanında yaş da yanar dedikleri böyle bir şey olmah. Tecavüz hâdıselerine o kadar alıştık ki, bu gıdışle. bir adam karısını yanma alıp meselâ Büyükdereye gitse «yeni bir kız kaçırma vak'ası» diye ilân edeceğiz. •¥• * ZAMANE... * Kay, kurnaz hay! f uniuk gazete edebiyatmıza «tuz memlehasp) ka^ ^ bilinden yeni ta'birler getirmekle maruf genc muharrir Hikmet Bil. geçen gün; bir meseleden (galiba irr.ara dairdi) bahsederken yeni çeşid bir lâf ediyor: «.... bunu yalnız ben değil gönlüm de istiyor.» Haaaa.. demek ıkisi birden istiyorlar. Herhalde tek basına olsa yazmın kuvveti kaçar diye düşünmüş oiacak ki bir de gönlünü ilâve etmiş. Malum ya Atlantik Paktına dahil devletlekemmiyet meselesi. rin gizli istihbarat dairelerinin alGelin bu tuhaflık üzerinde biraz işleyelim. Me dıklan malumata göre, Orta ve selâ, ortahalli bir arzunuz var: Bunu yalnız ben ve gönülm değil. ka Yakındoğudaki son hâdiseler, Sovyet genelkurmayının hazırladığı bir fam da istiyor. plânın eseridir. Şimdiye kadar, Biraz daha kuvvetli: Yainız ben, gönlüm ve kafam değil, düşüncem Rusların Batı medeniyetine karşı de ı=tiyor. girişecekieri taarruzun Elbe ve Az daha: Yalnız ben. gönlüm, kafam ve düşüncem değil, kendim de. Ren nehirleri istikametinde vııku Ha gayret: Yalnız ben, gönlüm, kafam, düşüncem, kendim değil, bulacağı tahmin ediliyordu. Bugün gölaem de istiyor. ise, Sovyet taarruzunun Akdeniz Böylsce nıhayet arzunuza nail olursunuz. Fakat Hikmet Bil arka çevresinden geleceğine dair kı;vdaşımız övle pek boşuna ('.) lâf etmez. İht.mal bir siyasi tarafı vardır. vetli bir kanaat teessüs etmiştir ve Seçimlerde hepımiz tek rcy kullsnıyoruz ya... Anlaşılan o, kendisi, bu taarruz önümüzdeki bahaıa gönlü, gölgssi vesairesi için ayn ayrı sekız on pusula alacak, ve galiba beklenmektedir. Bu hesaba nore, Atlantik devletleri Avrupa ordulaher partinin hatınnı hoş edecek. n Başkomutanı General Eisenho• • • wer müdafaa hazırlıklan için öYersiz mukayeseler nümüzde ancak altı av kaldığmı duşünmekte ve yedinci ayın iik Vfusuf Ziya Ortaçın çocukluğu, zannederm en agünü harb başlıyacakmış gibi Lazından. 50 sene evveline aid bir h?tıradır. Ustad zırl=.nmaktadır. Cumhuriyetin yıldönümü münasebetile yazdığı bir fıkrada bu rejimin memleketinrze getırdıği yenılikBundan evvel Sovyetlerin Batı leri, kenrii çocukluk senelerine kıyasla sıralıyor. Avrupaya karşı bir taarruza giriBu küçücük yazıda dört aded sevimli gaf var. şecekieri hakkmdaki kanpat de eŞöyle ki: sassız değildi. İhtimal ki o zjnıan Rusya hakikaten. en zayıf noktpvı 1 Yusuf Ziyanm çocukluğunua memleket seburada buluvordu. Gene bu tahmalarında uçurtma uçururlarmış, şimdı tayyareler mine göre, Rusyanm ancak 1R53 do!?;iyor. Cevab: E.hettj öyle olacaktı. Çünkü o zamanlar tayyare henuz tec senesinde taarruza geçebileceği hesablanıyordu. Müdafaa hazırhkları rübe bile edilmemişti da ona göre tutulmuştu. 2 Radyo vokmuş da borulu gramofon çalıyorlarmış. Rusya. Batı devletlerinin hazırCevab' Bu da gayet tabiî. Zira radyonun icadı tarihi çok daha sonlıkiarı tamamlandıktan sonra tsarradır. 3 O zamanın çocukları alfabeyi (elifbe demek istiyor!) sökmeye nJ7a geçemiyeceğini anlamış ve bu sefer daha yakın zamanda hareçalışırlarmış. şimdikileı atom bombasım biliyorlarmış. Cevab: Bunda imrenilecek ne var? Keske simdikiler de elifoeyi kete gecmek lüzumunu görmüştür. (alfabe c'emek istiyorum1) sökseler de. atom bombasım rahat bıraksalar. O zaman kendisine daha zayıf bir nokta aramış ve bunu Yr.kındoguHem o zaman atom nerede idi ki? 4 Sokaklardjn tramvay, otomobil, kamyon değil. atlı arabalar da bulmuştur. Gene, Atlantik Paktı devletlerigeçermiş. Cevab: Başka türiü o.amazdı. O zaman Paris ve Londra sokaklan da nin gizli kanallardan aldıkları malumata gpre, Yakındoğudaki kanöyle idi. Hulâsa. Cumr.uriyetimizin memlekete pek cok inkılâbîar getirdiği şıklıklarda meşhur Kudüs Mürtisi muhakkpk nrra YUMI{ Ziya Ortaçın söyleJikleri defJl. Mnku! tarafınclan büyiik bir rol oyn.nmnktadır, Arab memleketlerindeki İngiliz abir yazı daha isteıız. •lpvhtarlığmın en kuvvetli temsilrisi ofan Mufti, geçen harb esnasında c'a Hitler'le isbirliâi eıtniştı. Kugün de Rusvaııın sivasetine â!et oknak vazifesini uzerine alnııstır, Orta Doğuya karşı Sovyet îaarruzu bahara bekleniyor! Avusturyalı bir Rus olan ve «Carlo» adile tanınmış olan meşhur bir casus, Atlantik devletlerinin gizli istihbarat teşkilâtında vazife alarak son zamanlarda Yakındoğuyu dolaşmış, bu arada Tahrana ve Kahireye de gitmiş, halen Kahirede bulunan Müfti ile görüşmeğe muvaffak olmuştur. Harb esnasınistikametleri şu şekilde işaret edilmektedir: 1 İngiltere ve Amerikaya, Almanya ile İtahanın sanayi büls;elerine, mevcud miktarın azlığı dolayısile mahdud tesıri olabilecek, atom bombaları atmak; 2 Uzakdoğuda şiddetli hava hücumlarile müdafaayı körletmck; 3 Orta ve Yakındoğuya karşı hem hava taarruzunda bulunmak. hem kara orduları göndermek. Buna karşı Atlantik Paktı devletleri, müdafaa plânlannda bazı değişiklikler yapmışlar ve bu arada bilhassa şu esaslan kararlaştırmışlardır: 1 Avusturya da dahil olmak üzere. Akdeniz çevresindeki mem| '.eketlerin müdafaasını kuvvetlendirmek ve Avrupadaki kuvvetlerden en aşağı bir tümeni bu bölgeye göndermek. 2 Havadan taşınacak kıtalan şimalî Afrikadaki üslere toplaınak. 3 Almanyadaki kuvvetJeri cenub doğu hududlarına yakın bulundurmak. 4 Büviik bombardıman tayyarelerini Akdeniz çevresindeki uslere yerleştirmek. 5 Yakın ve Ortadoğudaki kuvveti eri fazlalaştırmak. 6 Akdenizdeki Müttefik donanmasuıı yüzde elli nisbetinde art tırmak. 7 Türkiye ve Yunanistana daha fazla askerî malzeme vererck bu memleketlerin ordularmı takviye etmek. Bu plânların tahakkuku için Eisenhower'in başkomutanhğı altında yeni bir «Yakındoğu Akdeniz» komutanhğı kurulacak ve bu teşekkül ya halen İtalvadaki Müttefik kuvvetlerinin Başkomutanı Sir William Morgan'ın, yahud da İtalyadaki İngiliz kuvvetlerinin Komutanı Sir John Harding'in icaSOVYET HAYATINDAN SAHNELEB resine verilecektir. (İtalyan basınuıdau) Fasaport sahibi fotoğıafuki sehresine benzemezse... benzetirler! da İtalyadaki Alman kıtalarının isyanını hazırlamış, daha sonra İtalyadaki İngiliz kuvvetlerini idare etmiş olan General Sir Torence L. Airey de bugün müttefiklerin gizli istihbarat teşkilâtınm başında bulunmaktadır. Bu teşkilâtm en son raporlanna göre, Rusyanın muhtemel taarruz devrin olgun müsamahasını ifaHe Yetmişi aşmış olmasma rağmen eden bu dsvrar.ış bile. zamanırr.zbir çocuk saflığı ve tazeiiği yaşa dan ne kadar uzakta? tan sanatkâr, mazinin bulutları arasına gömülünce, eski Istanbu! hanımlarının edebine aşina bir el hareketile ağzını kapatarak neşeli ve canh bir gülüşle o gunleri ad^ta tekrar yaşıyor. Edebiyatı Cc'ide devıinin büyük şairi Tevfik Fikretle o, kardeş torunu iki hanım almışlar. Sihriyetleri vsr. Fikrati serapa titizlik, terbiye, tevazu içinde bir sair olarak tanımış. «Bilir misiniz?» dedi, «Fikret de ressamdı. Ne güze! şejlerı vardır! Gördünüz mü hiç? » «Gördümo dedim, «A^.yan müze olduktan Fonra gürdüm. «Çı Size şu modeli vevelhn, bejim. çekler» ini, «kendi portresı. IJİ Hem radyo, hem gramofon. hem de iki odalı biı apartıman gordüm. Dikkatli çalışması, tıpkı vaziiesi görür. §iirlerinde olduğu gibi emek mah
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle