27 Aralık 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CCMHURİYET İlk Meclisi Mfbusur Reisi 4 Şubat 1950 AUMET RIZA Beyin S HATIRALARI 10 İttihad ve Terakki Fırkasınm çökmesinde rol oynıyan sebebler Meclisi Mebusamn ilk teşeklcülünde istibdada ve saltanata aid bazı usul ve âdata karşı hareket etmek arzusunda bulunuldu. Ezcümle muayedelerde Padışahın eteği yerine saçak öpmek âdetini kaldırmak istiyenler oldu. Benim fikrim de öyle idi. Saçak bir nevi fitiş idi. Saçağı öpmek fitizm, putperestlik oluyordu. Milleti padişahtan ayırıyor.lar. En doğrusu el öpmekti. Mademki padişah elini vermiyor, tâzimkârane bir selâmla iktifa etmeli idi. İlk bayramı Sultan Abdülham dle yaptık. Müşir Fuad Paşa saçak tutuyordu. Ben eğilerek, Zatışahaneyi selâmladıktan sonra karşısmda durdum. Fuad Paşa saçağı uzatıyordu, aldırmadım. Padişaha bayram tebriki vesilesile bir kaç söz söyledim, çekildim. Beni takib eden mebuslardan çoğu benim gibi saçak öpmediler. Lâkin bazıları öptüler. Saçak öpmek, öpmemek bir mesele oldu. Hüseyin Cahid Bey aleyhinde, Yaver Paşa lehinde makaleler yazdılar. Sultan Mehmed Reşad zamanında her muayedede saçak öpmıyanler gittikçe azaldı. Üçüncü sene benden başkası kalmadı, ben yalnızdım, diğerlerin hepsi öptüler. (1 Teşrinievvel 325 tarihli bir tezkereyle Maarif Naztrı Nail Bey saçak öpmek meselesi hakkında Ahmed Rıza Beye şunlart yazıyordu: «Reis Beyefendi Haz retleri, dün akşam Meclisi Vükelâda cereyan eden müzakere neticesinde muayede resminin şekil ve sureti icrası hakkında henüz devletçe bir karart kat'i ittihaz olunmamasına mebni bu babda bir karar ittihaz olununcaya değin resmi mezkurun şekli sabıkı veçhile yani saçak öpmek sureüle icrasına ittijakı ârâ ile karar verüerek mebus beylerin dahi bu şekle rtayet etmeleri tensib edilmistir. Keyfiyetin tarafı âlilerine iş'ârma bendeîeri memur edilmiş olduğumdan arzı keyjiyet tekidi ihtiramatı jaikaya vesüe ittihaz Jcılmdı.» Sultan Reşadın ilk muayede resminde saçağı Başmabeyinci Lutji Simavi Bey tutmujtu. Kendisi haUralannda vükelânın, dev let ricalinin, askeri erkâmn, hattâ Osrnanlı hizmetinde bulunan yabancı zabitler ve memurlartn da saçak öptüklerini, buna tnukabil mebusların, başta reisleri olduğu halde, temenna üe iktija ettiklerini yazarak bu hali o vakit herkesin ayıbladığmı belirtiyor.) İttihad ve Terakki fırkasının faaliyeti Millette icraatı başkasından, Allahtan, padişahtan, hükumetten beklemek hissi, âdeti vardır. İttihad ve Terakki Cemiyeti teşekkül ettiği zaman halk icraatı ondan beklerdi. İttihad ve Terakki her şeyi ıslah edecek, yağmur yağdıracak, vatanı çenletecekti. Bunlar derhal olmaymca halk İttihad ve Terakkiden soğumaya başladı. İttihad ve Terakki millete hürriyet getirmi?ti. Eski .devirle yeni devir arasında bu bir büyük farktı. Bu farkı görmemek insafsızlıktı, halk eski devri unuttu, çünkü hürriyete cidden â§ık değildi, hürriyetin kıymeti takdir edilemiyor, istimali bilinemiyordu. Eski devri unutmamak milletin ıslahı ahvali, terbiyei siyasiyesi için lâzımdı. İlânı Meşrutiyeti müteakıb bü yük ve ciddî ıslahat yapılamazdı. Para yoktu, asayis teessüs etmemişti. Milletin istiklâli tehlikedeydi. Bosna, Hersek meseleleri yeni çıkmıştı. Softalarla, hainler şeriat istiyorlardı. Islahat teceddüd demekti. Efkârı umumiye teceddüdün aleyhinde görünüyordu. Muhitin, iklimin fikri beşere, düşünce üzerine tesiri olduğu gibi vukuatm da vardır. Gayet kederli veya sevinçli bir halde şimendiferle yola giden, yolda küçük büyük şeylere, vakalara, kazalara tesadüf eden bir adamda istirahati zihniye olamaz, ciddî bir şeyi düşünmek, ciddî bir plân yapmak elinden gelmez. Siyaset âlermnde üç beş senenin ne ehemmiyeti olabilir? İttihad ve Terakki üç beş sene ancak yaşıyabildi. Trablus vakası, Kosova ihtilâli, Havran isyanı, Balkan muharebesi, n:hayet büyük rhuharebe gibi vakaların zu huru İttihad ve Terakkinin kolunu, kanadını kırdı. Ben yirmi sene haricde yaşadığımdan milletin ahvali ruhiyesini bilmiyordum. Rüfekam da bilmıyormuş, biz milleti şayanı hürmet bir kadm gibi nazik zannettik, kırılmasın, üzülmesin dedik. Tedricen ıslaha karar verd^k, gücendirmekten korktuk. Bunlarsa ıslahatın teahhuruna se beb oldu. İttihad ve Terakki kendisini sevdiremedi. Düşmanlar bu halden istifade ederek Cemiyetin aleyine yürüdüler. Islahat yapılsa idi, gene yürüyeceklerdi, çünkü onlar devri istibdadda Saraydan istifadeye alışmış mürtecilerdi. Islahat hıç bir yakit onları memnun edemez di. İlânı Meşrutiyetle İttihad ve Terakki millete hürriyet vermişti, millet bu hürriyeti ne yaptı, sokaklarda bağırıp, çağırdı, matbuat ta suiistimal etti. Bundan başka memlekette hâkimiyeti milliye teessüs eylemişti. Millet bu hâkimiyetten ne yol da istifadeye çalıştı? İttihad ve Terakki Cemiyeti gayet mutedilâ ne, müdebbirane bir tarzda idarei umur etmek istiyordu. 31 Mart vakası oldu, İttihad ve Terakki mesleğini değistirmeğe, cebir ve şiddet istimaline mecbur kaldı. 31 Mart hâdisesi İttihad ve Terakkinin bâisi sukutu oldu. Onu yapanlar memlekete Moskof ordusundan ziyade fenalık ettiler. Cemiyetin kabahatlerî yok değildir. Lâkin ademi muvaffakıyetine başlıca sebeb halkın muamelesidir. İttihadm başlıca kabahati kapılannı açarak bir ta kım ferrümaya ve müstebıd heriflerin Cemiyete ithali oldu. İstanbulda ahlâkı bozulmuş bir halk olduğunu anlamamak, Selânikten gelmiş üç beş hamiyetli, fakat İstanbulca tanınmamış zevatın memlekete hâkim olabileceğine zahib olmak, hükumet Içlerine müdahale etmek, zabitanı siyasetle meşgul kılmak, tariki ilmiyeye, vâızlara fazla müsaadatta bulunmak, İtilâf ve Hürriyet Fırkasının, buna benzer baş ka fırkaların sağlam olmadıkhrını anlıyamamak, tttihad ve Terakki Cemiyetini devirmek 1çin toplanmış, derme çatma fırkalardan ibaret olan çetelere karşı durmamak, ahalinin terbiyesi, seviyei irfanı pek muhtelif... İki kadem arasında değil, hattft Aksarayda oturan ile İstanbul ahalisi arasında da fark var, tesanüd yok. Böyle fikri ve terbiye*i bagka olan insanların ittihad edebilecekleri zannında bulunmak, milletin nıhuna islemiş istibdaddan kurtulamamak, her ferdde hissi istibdad bulunması, askert terbiyenin netayicinden olarak kumanda etmek istemesi, keyfemayeşa is görmek hevesinde bulunmak, nizamnameye riayet etmemek, gazetelere fazla serbesti vermek, şahsiyatla uğraşmayı menetmemek... Bazı genclerde bir gurur görmüştüm. Bunu iptidaları merdliğe, izzeti nefsi, hürriyeti vicdaniyeyi idrak hissine atfederek memnun ol muştum. Sonra, anladım ki enaniyet, kimseyi beğenmemek, büyüğe hürmet etmemek, menfaat uğrunda dalkavukluk, alçaklık etmekten ibaret imif. İttihad ve Terakki Cemiyeti bunlara karşı duramadı, bilâkis tesvik etti. İttihad ve Terakki Cemiyeti sonraları mütereddid, mutelevvin oldu. Ben Cemiyet rüesasını muvahezeya basUdım, litemler «ttim, tesiri olmadı. İstibdad, menfaat perestlik tatlı geliyordu. Beni tehdid etmeğ» bajltdılar, dolayısile bana seyahat teklif ettiler. Ben eski nizamnameye sadık kalarak Cemiyetten aynlmadım. (Arkagı Tar) MC E L E R 1 i GÖRÜŞLER =haberleri Kadınlara laf atan gencler İnsan, iktisad veseçim 1 •• DU c I NALINA MIHINA I SirkeciKadıköy araba vapuru seferleri Bunlardan 6 kişi yakalanarak Savcılığa teslim edildi Sokaklarda vatandaşlara Iâf atıp sarkıntılık edenlerin ş:kâyetçi bulunmasa dahi derhal yakalanarak savcılığa verileceğini yazmıştık. Bakanlığın bu husuitaki emrinin tatbikına geçilmış bulunulmaktadır. Şehrin asayişi meselesile yakından alâkadar olan vazifeli memurlar dün Kâmil, Mehmed, Dursun, Necdet, Turgud ve Muharrem adlarında 6 genci yakalıyarak savcılığa teslim etmişlerdir. Bu gencler. şehrin muhteüf semtlerinde kadınlara Iâf atmaktan suçludurlar. Sağlık Bakanhğı Miisteşan Paristen döndü Pariste toplansn Beynelmüel Sağlık Teşkilâtı Komisyonuna iştirpk eden Sağlık ve Scsyal Yardım Bakanlığı Müüteşarı Ekrem Tok şehrimize dbnnıü5 ve düD akşamki trenle Ankaraya gitnıiştir. Prof. Tevfik Remzi Kazancıgil Ordinaryüslüğe terfi etti İstanbul Üniversitesi Kadın hastalıkları ve Doğum Profesörü Tevfik Remzl Kazancıgil, Ordinaryüs Profesörlüğe terfi etmi;tir. Diğer profesörlerin Ordinaryiulü^e terfileri Senatodan çıkmamıjtır. Tevfik Remzi Kaz&ncıgilın Ordinar. yü» proiesorluğu bundan 5 yıl önce tekarnir eltiği halde. Bakanlığın salâhiyetine binaen bazı idari vaziyetler yuzunden tasdik edilmemijti. Kıymetlı mütehassısı tebrik ederiz. İnsanın tarifi, ilim ve fikrin hayat şartlarınm terakkisüe değişmiş bir tariftir. Bir zamanlar onu "Söz söyleyen hayvan.., «gülen hayvan», «siyasî hayvan» diye tarif ederlerdi. Sonralan insanı oiçtimaî hayvan» diye tarif etmek istediler. Şimdi de galıba onu «'iktisadî hayvan... diye tarif edeceklerdir. İnsanların bir yere gelmesile teşekkül eden devleti idare eden hükumet sanatının iktisad ile olan engin alâkasını bu sütunlarda ve başka yerlerde dilimin döndüğü kadar anlatmağa çalıştım. Bilmem ki bunu anlamak ve anlatmak o kadar güç müdür? Çünkü zengininin, orta hallisinin, fakirinin akhnı, fikrini yoran meselelerin başında gelenler hep mide, giyim kuşam, mesken ve nakil vasıtalarıdır. Ancak o meselelerden sonradır ki bir kısım insanların dimağına fikrin gıdası olan kitablar, kütübhaneler, laboratuvarlar musallat olur. Kasden mu sallat olur tâbirini kullanıyorum Çünkü asgari maddi bir refah içinde yaşama vasıtalarına malik olmadan fikri beslemek ihtiyacı eğer kendini gösterebilirse ancak buna bir tasallut şeklinde muvaffak olur. Yoksa «mihneti âlemde kendine zevketmeği hüner» sayıp kendi kendine ilme sarılmak büyük bir fedakârlığın, asil bir feragatin mümkün kılacağı müstesna bir iştir. Y a z a n: A. ADNAN ADEVAR Kaymakamlar toplantısı Dün Viliyette Vali ye Belediye Başkanı Fahredin Kerim Cökayın Başksnlıjında kaymakamlar toplantısı yapılmıstır. Kaymakamlara, şehrin çeşidli ijleri, bilhasta gıda maddelerinde ya. pılacak kontrollar ve perakende satı;. larda ucuzluk teminl husuiları hakkında direktif verilmijtir. Prost dün Valiye izahat verdi Şehircillk mütehassısı Prost. dün Vali ve Belediye Batkam Fahreddin Kerim Gökayı ziyaret ederek, İstanbul sehri. nin Imarı için Pariste yaptıjı etüdler hakkında izahat vermistir. Prost hâlen nâzım ve bolge plânlarından sonra yapılmakta olan tatbikat plînlarının ikmaline çahşacaktır. Alâkadarların söylediklerine göre, Prost yalnız plânları yapmakla mükellef OIUD bunu tatbik edememckten mütevellid mesuliyeti kendlsine aid değildir. Filhakika pünların tatbiki için kanunl ve mali bmzı tedbirlerin alınması lâzımdır. Prost Fransız hükumeti tarafından Paris jehrinin tevsiine memur edilmis ve mezun buhınduğu müddet zarfında bu ısi yapmıstır. Seyyah celbi ile meçgul olen ve geçen ffünkü seyyahları şehrimize getiren acenta, dün Vali ve Belediye Başkanına bir teşekkür mektubu gönde. rerek gösterilen koîaylıktan teşekkür ve memnunlyet beyan etmis ve tekrar çok miktarda seyyah getireceklerini bildirmistir. Diğer taraftan Vali ve Belediye Başkanı Fahreddin Kerim Gökay Gümnik ve Tekei Bakanlığına müracaatle seyyahlar için kolaylıklar göıterilmesi hususunda yeni tedbirler alınmasını rıca ebnistir. Yeni ekmek çeşnisinin tutulmasına dün de devam edilmistir. Netice pazarttii veya >alı gtinü bell! olacaktır. Ekmek fiatının iki kuruş düşürülmesi daha ziyade muhtemeldir. 622 kurusUn alımp satılmakîa olan külçe altının bir gramı bir kaç gündenben sarraflarda 602 kuruştan mu. amele förmektedir. Talebin azlığı ksrsııında forülen 20 kuruşluk fiat inmesi dJkkatl çekmiştir. Seyahat acrntasının Valiye teşekkürü Yeni ekınek çcşnisi Külçe altın fiatı düştü Deniryollan Hukuk Müsavirliği, Firuzan vapurunun «Çoruma» çarparak yaptıgı hasarı tesblt İçin nuhkemeye muracaat etmistır. Mahkemece tayin olun«o billrkiji heyeti, Çorum vapurunda tetkikler yapmıstır. fdare. Firuzan vapurunun teferden alıkonmuını ve tazminat olarak 150 bin lira istemiıtlr. Diğer taraftan Ankara vapurunun çarpmif olduğu Nazar vapurunun « hibleri de Ticaret mahkemesine mür»caat ederek Denizyollarından tazminat istemiflerdir. Ehlivukuf tetkiklerine baslamııtır. Dz. Yollan, Firuzan şiIepLnin sahiblertnden tazminat istiyor YÜCEL'in 2. sayııt 70 büyük sahife halinde 50 ye ymkm alâka çekici yaa ile dolgun bir şekilde neşredilmiştir. YÜCEL'in ilk «ayısı tamamen tükenmiştir. Yeniden basılmıyacaktır. Birinci sayısmdan kat kat üstün olan 2. sajismda O. Burian'm, K. Yörükoğlu'nun, H. Y. Şehsuvaroğlu'nun, Bertrand Russell'in, Einstein'in, Dostoyevski'nin, Cenab Şehabeddinin, Seniha B. Göknil'in, A. Huxley'in, Süleyman Nazifin makalelerinden başka. bir çok güzel yazı ve fıkralarla Fazü Hüsnünün, Orhan Şaikin, Ba^aranın, Ecevidin; &enus'un en güzel jürleri bulmunaktadır. Memleket ölçüsünde bir boşluğu dolduran bu eşaiz sayıyı bayiinizden hemen alıp tetkik ediniz. YÜCEL'in tiryakisi olacaksmız. 100 kuruşluk posta pulunu adresleri ile aşağıdaki adrese gönderenlere Yucel'in 2. sayısı taahhüdlü posta ile yollanacaktır. BÜYÜK BİR HÂDISE Paris Hukuk Fakültesinde konferans vermek üzere avukat îsmail Kemal Elbir, Paris Üniversitesi Mukayeseli Hukuk Enstitüsü tarafından davet edil. miştir. Kendisi uçakla Parise hareket edecektir. (Türk ve İsviçre Medeni Kanunları Tetkik ve Mukayesesi) mevzuunu teşkil eden konferansını ver. dikten sonra Cenevrede Devletler Arası A\rukatlar Birliğinin içtimaında bulunacaktır. Bir avukatımızın Pariste vereceği konferans O halde hepimiz, herkes evvelâ yaşama şartlarını düşünmeğe mecbur oldukça herkesin iktisad ilmile doğrudan doğruya tıpkı hasta olanın tıb ilmi, bir davası olanın hukuk ilmi ile olduğu gibi alâkası vardır. Şu kadar ki insan hasta olmadığı müddetce tıbba, davaya mecbur kalmadığı müddetçe hukuka bigâne kalabilırse de yaşamak vasıtalarına bütün Ömrü boyunca bigâne kalacak insan tasavvur edilemiyeceği iç.n bütün insanların iktisad ilmile alâkası en sıkı ve en sürekli alâkadır. İşte bu hakikati nazarı dikkate alınca bütün işleri iktisadcıların eline bırakıp işin içinden çıkmak mümkün olacağı neticesine varabilir miyiz? Bir memleketin maddî refahmı, kuvvet ve kudretini temin için iktisad kaidelerinin ne kadar mühim olduğunu teslim etmekle beraber, idarenin topyekun ikt:sadcılara devir ve teslim edilmesini doğrudan doğruya kabul etmek biraz güçtür. Meşhur İngiliz mütefekkiri H. G. Wells hayatının son senelerinde dünya işlenni yüksek zihniyette ve ansiklopedik malumat sahibi insanların eline bırakmak lâzım olduğunj söyledi durdu. Kendisi hakikaten yüksek zihniyette ve geniş ansiklopedik kudrette bir zat idi. Acaba ihtiyar yaşta o da haberi olmadan eskilerin «hırsı piri» dedikleri illete uğrayıp dünya işlerini kendisinin ve kendisi gib1.lerin düzelteceği hulyasına kapılmış mı idi dersiniz? Halbuki bugün ilim öyle bir hal ve mahiyet almıştır ki Wells'in istediği kıratta şu dünyada bir kaç adam aramak için Diogene'in feneri bile kâfi gelmez. Evet bugün ilmin bir şubesinde çalışan bir âlimin yanıbaşındaki enstitüde inkişaf eden diğer bir il.mden malumatı değil, haberi bile olmuyor. Nerede kaldı ki bütün ilimleri ihata edecek (yani ansiklopedik) malumatı haiz devlet adamlarını kolayhkla bulalım. Onun için devlet adamlarının yukarıda söylediğimiz gibi insanların en büyük ihtiyaçlarını temin edecek ilme yani iktisada olsun hiç olmazsa yabancı olmamalarını mühim bir dava başı olarak kabul etmek meselenin halline doğru giden en kısa yolu tutmak demektir. Zaten medeni ve müterakki dünya bu yola çoktan girmiş olduğu için bu fikrin doğruluğu tecrübelerle sabit olmuş sayılabilir. Devletin hangi idarî şubesi vardır ki memlekette refah ve serveti temin edecek vasıtaların hepsile meşgul olacak iktisada gözünü dikmiş ve ondan meded ummuş olmasın. Bundan başka bugün millî veyahud milletlerarası huzursuzluğun bertaraf edilmes: de gene iktisad çerçevesi içindeki çalışmalar ve araştırmalardan bekleniyor. Başımızda «istihsal» adı altında dev gibi büyük bir derd vardır. İstihsal ile istihlâk, ithalât jle ihracat arasındaki nisbeti muhafaza, döviz tedariki, paranın kıymeti, bunlarm hangisi aksarsa millî refah denilen hedef gözden ırak olur. Meselâ bu son senelerde tıpkı vücude ârız olan kansızlık gibi bir dolar kıtlığı hastahğı hüküm sürüyor. O halde marifet yalnız istihsali çoğaltmak değil, elinde dolar tutanın satın alacağı ve mukabilinde dolar vereceği malın istihsalini çoğaltmaktır. Bu çoğaltma hedefine varmak için ne kadar makineye, ne kadar el emeğine ihtiyaç olduğunu ve bunların en çok verimli surette nasıl kullanılacağını kestirmek, işlerin tevzii ve servetin kaynağını kurutmadan iş verimini adalet dairesinde taksim etmek hep bize iktisadın öğreteceği marifetlerdir. Fakat yalnız, buniarı öğrenmiş olmak da kâfi değildir. Devlet adamlarının bu kaideleri içlerine iyice sindirmiş olmaları ve türlü türlü menfaatler bekleyen, faydalar uman vatandaşların da o kaideleri desteklemeleri lâzımdır. Diğer taraftan devlet adamla rımn yalnız bu iktisad kaidelerini bilmesi ve halkın da bu malumatı anlamış ve ona inanmış olması da kâfi gelmiyor. Devlet adamı sadece bir iktisad hocası gibi iktisadcı, kupkuru nazariyeci olmakla da bu işte muvaffak olamaz. Öğrendiği veya koyduğu kaideleri bilhassa insanlar üzerine pürüzsüz, şikâyetsiz tatbik edebilmesi için insanların ruhunu tatmin etmesini de bilmesi yani biraz da psikoloğ olması icab ediyor. İnsan ruhundan ve hele insan cemiyetleri ruhiyatından anlamadan yani psikoloğ ve bilhassa içtimaî psikoloğ olmadan iktisadın kupkuru nizamlarını uluorta tatb^ka kalkışanlar bazan ve hususile hür memleketlerde insanların aykırı bir tavır aldıklarını görünce ıçtimaî psikolojiyi unutup kendilerini, büyük psikoloğ ve halbuki karşılarındakileri d« psikopat sayarlar. Hattâ bunun için İngilizlerin büyük iktisadcısı Lord Keynes «usta iktisadcı, matematikçi, tarihçi ve bir dereceye kadar da filozof olmalı. İnsanın tabiat ve mahiyeti ve insan elile vücude gelmiş tesisler hsç bir vakit onun nazarından uzak kalmamalıdır» diyor. Maddi menfaatler ancak cemaat tarafın dan istihsal olunan servetle tedarik olunacağı için iktisadcı devlet adamı bu servetin kaynaklarını temin yolunu göster mek vazifesile de mükelleftir. Fakat işin asıl mühim noktası yalnız ve yalnız iktisadcı devlet adamlarının, memurlarının ve> son harb esnasında tekniğin zaferleri gölgesinde yetişen teknik adamlannm ihtısas ve malumatlarile (Technocratie) her işin yola gireceğini beklemek yanlışlığına uğramamaktır. Evvelâ ne istediğimizi, ne beklediğimizi. neye inandığımızı ve nelere kıymet verdiğimizi ve bütün hemcinslerimize yardım için hangi hedeflere doğrulacağımızı yalni2 iktisad mütehassısından bekleyecek yerde umumi iktisad hayatına iştirak edecek olan bütün vatandaşların iktisadi işlerde ve bunun tamamlayıcısı olan içtimaî meselelerde doğru düşünmeğ; öğrenmiş ve sağlam nazariyelerm itina ile tatbikında ne kadaı büyük mesuliyet hisseleri olduğunu takdir etmiş olmaları lâzımdır. Diğer taraftan itimadî şayan ihtısas erbabının sözlerine evvelâ devlet adamlarının ve sonra gene itimada şayan sayılan devlet adamlarına da vatandaşların yardım etmeleri icab eder. Bundan dolayı vatandaşlar ilim ve marifete karşı hürmet beslemeğe alışmalı ve binaenaleyh amelî işlere sadece ilim ve marifet ışığı altında girişecek olanlara bağlanmayı ve bu evsaftaki insanları sadece talâkat ve belâgat ile taraftar toplamak I nin h ESRARI 1942 temmuzu sonunda General Auchinleck. Rommel'in ağustos çıkmadan evvel taarruza geçmesi ihtimali olduğunu pek hal^lı olarak düşünmüştü. Bu tahminini bildirirken aynı zamand3 şöyle diyordu: « Gayet kuvvetli bir hava filosu tarafından takviye edilmezse, Belta'yı ele geçirmek için yapacağı teşebbüs sadece bir kumardan ibaret kalır.» Hakikaten, Rommel'in sadece zırhlı kuvvetler bakımından üstün bir vaziyette bulunması ihtimali vardı. Nitekim, 31 ağustosta başlıyan AlâmelHalfa muharebesinde Rommel bir çok gayrimüsaid şartlar altında çarpışmıştır. Bunlardan başka, müdafaa mevzilerini hazırlamış olan bir düşmana karşı harekete geçmiş bulunuyordu. Vakıâ Rommel asker mevcudu bakımından karşı taraftan biraz üstündü; fakat emri altmdaki kıtaların altısı İtalyandı. Elinde takviye kıtaları olarak 164 üncü Alman piyade tümeni ile dört taburdan ibaret Ramcke paraşüt birliği vardı ki o altı İtalyan tümenini de bunlarla takviye etmek mecburiyetindeydi. Diğer taraftan, İngiliz hava kuvvetleri gökleri tamamile ken di hâkimiyetleri altma almışlardı. Elâlemeyn'in coğrafî vazıyeti baskın yapmağa veya manevra kurnazlığı göstermeğe de hemen hemen müsaid değildi. Nihayet, kendisi de o sırada, belki de ihmal ettiği sarılık hastalığının neticesi olarak, burun iltihabından ve karaciğer şişmesinden o derece muztarib bulunuyordu ki otomobilinden dışarı çıkamıyordu. Harbde önceden çizilen bir plâna göre değil de sırf kendi müşahede ve hükmüne göre hareket eden bir komutan için belki de bu en büyük bir mahrumiyetti. Sekizinci orduya tuzak Bu vaziyet dahilinde yapılabilecek bir tek şey vardı ki Rommel de ona başvurdu: Şimalden taarruz eder gibi yapacak, merkezden bir oyalama hücumuna geçecek ve asıl kuvvetile cenuba saldıracaktı. Maksadı Kattara vâdisinin yukarı kısmına girmek, sonra şimale, denize doğru ilerlemekti. Bu suretle, üç ay evvel Gazala hattmda olduğu gibi, vaziyeti tamamile kendi lehine çevirmiş olacaktı. Rommel bu plânmda muvaffak olsaydı sekizinci ordu kapana girecek ve muvasale yollarından mahrum kalacaktı. Fakat, Rommel'in hesabına ne yazık ki, General Alexander ile General Montgomery de onun bu sekilde hareket edeceğini tahmin etmişlerdi. Bundan başka, Montgomery, çöle varır varmaz, yapılacak şeyin sol cenahı bırakıp AlemelHalfa hattını Rommel'in geçmeğe cesaret odemiyeceği dercede takviye etmek ve zırhlı birlikleri buranın müdafaasına vermek olduğunu anlamıştı. Tuzağa karşı tuzak Bunun üzer.ne, bütün 44 üncü tümen o hatta yığıldı, toplar yerleşt'rildi ve tanklar hazırlandı. Ayrıca bir de «seyyar» harita yapıldı. Elden ele tâ düşmana kadar gidecek olan bu ha ritada AlemelHalfa'nın cenubunda yürüyüşe müsaid bir kum luk saha bulunduğu gösteriliyordu. Halbuki o nokta gayet yumuşak kumlarla kaplıydı. Fakat şunu da kabul etmeliyiz ki, otomobilinde hasta yatarken bile, Rommel'in sezış kuvveti gene kendini gösterdi. General Bayerlein bunu anlatırken şöyle diyor: « Rommel daha ilk gün muharebeden vazgeçmek istiyor du. Çünkü karşı tarafı gafil avlıyamadığımızı görmüştü. Kendisini nihayet ikna ettim ve muharebeye hiç olmazsa benim devam etmeme müsaade aldım.)> Bayerlein o sırada, 31 ağustos gecesi bir hava hücumunda yaralanan General Nehring'in yerine Afrika kıtalarına muvakkaten komuta ediyordu. Hitler'e izahat Rommel, kumarda muvaffak olamadığını görmüş ve 3 eylulde çekilmeğe başlamıştı. Fakat Mont gomery akıllılık etti, Rommel'in peşinden gitmedi. Acelesi yoktu. Üç hafta sonra Rommel, yaralandığı zaman müstesna, hayatında ilk defa olarak, hasta olduğunu bildirmek zorunda kaldı ve tedavi görmek üzere tayyareyle Almanyaya döndü. Zemmering'teki hastaneye gitmeden evvel, karargâha gidip Hitler'le görüştü ve ona, Panzer kıtalarının İskenderiye kapılarında bulunduğunu, fakat takviye almadıkları, iaşe vaziyetleri düzeltilmediği takdirde şehre girmelerine imkân olmadığını anlattı. Bu arada, kıtaların bilhassa benzinsiz hiç bir şey yapamıyacaklarını ehemmiyetle işaret etti. Hakikaten, o sıralarda Afrikaya benzin ulaştırmak hemen hemen imkânsız bir hale gelmişti. Nitekim Kont Ciano'nun hatıralarında, 2 eylul tarihile §u satırları okuyoruz: «İki günde benzin gemilerimizden üçü battı.» Ertesi gün îtalyan Dış îsleri Bakanı şunları yazıyor: «Gemilerimizin batması devam ediyor. Dün gece iki tanesi daha battı.» 4 eylulde Ciano bu satırları tekrarlamak zorunda kalıyor: «Dün gece iki gemımiz daha battı.» Hitler'in bir masalı Rommel ileri sürdüğü endişe ve taleblerine karşı bu sefer en yüksek makamdan teminat ve vaid alıyor. Hitler ona cevab olarak diyor ki: « Merak etme. Afrikaya lâ Rommel, Hitler'den ilk defa nasıl şiiphe etti? ünkü gazetelerden birinde okudum: Kadıköy rıhtımında yapılan araba vapuru iskelesi bitmiş olmakla beraber, hâlâ Sirkeci Kadıköy araisteyenlere tercih etmeği öğren sında araba vapuru işletilememesimelidirler. nin iki sebebi varmış: Seçimlerin pek yaklaştığı şu sı 1 Araba vapuru noksanı, ralarda önümüzdeki dört senelik 2 Sirkeci iskelesinin tanzim ve devrede yapacağı, yahud o döri ıslahına Devlet Demiryolları İdaseneye sığdırıp yapabileceğin resinin müsaade etmemesi. kuvvetle tahmin ettiği en âcil Bu bahiste ikinci sebebin daha meselâ Büyük Millet Meclisi bün mühim ve müessir olduğuna şüphe ye ve mekanizmasına dair siyas! yoktur. Çünkü mevcud araba vadeğişiklikler, yahud bugün hâlâ purlan, araba vapuru olarak kullaAvrupanın garbında hükümran nılan uskurlu tank nakliye gemileri, olan şiddetli bir şahsî idare adli araba vapuru haline konulmuş olan yesinin üç sene hapse mahkum eğer hâlâ aynı vaziyette ise eski ettiğini daha hafif bir tek part yandan çarklı Bağdad vapuru, liidaresinde 13 30 sene hapse man hizmetlerinde kullanılmak üzemahkum eden mahkemeleri, ka re Mısırdaki İngiliz kuvvetlerinden nunları ve adli sistemi, asırlarca satın alınmış olan çıkarma gemileevvel yazılmış dünya klâsikleri rinden araba vapuru hizmeti görenni sansüre giden zihniyeti ıslah lerden faydalanmak suretile Sirkegibi milleti manevî refaha erişti ci Kadıköy seferlerini yapmak recek mühim meseleler yanında pekâlâ mümkündür. iktisadi meselelerin nasıl bir yol1945 tenberi yeni araba vapuru dan ve en çabuk zamanda halle ısmarlanması hakkında yazı yazdilerek milleti maddî refaha ka maktan kalemimizin mürekkebi kuvuşturacak tedbirîeri partilerin rudu ve söz söylemekten de dilineşredecekleri intihab beyanna mizde tüy bitti. Çünkü rahmetli melerinden öğrendikten sonra Şirketi Hayriyeden Devlet Denizsandık başına gitmek istemiye yollan Şehir Hatlarına miras kalan cek bir tek rey sahibi yoktur. iki buçuk araba vapuru vardı. 26 Reyini şahsa veya fırkaya ver Sühulet, 27 Sahilbend ve 77 Kabamek değil, fikre vermek isteyen taş. Bir tuzluğa benzettiğim 78 vatandaşların dört senede bir otomobil alan bn 77 numarayı bir kullanacakları *en sarih ve en tarafa bırakırsak 26 ve 27 numaramubarek hak da işte budur. lar 1870 te yapılmı? olduklanna föOnun öğrenmek isteyeceği şey e. 80 yaşında. tıknefes olmuş birer ler arasına demagojiye muvafık ihtiyardırlar. 26 numaranın buhar ve fakat bütün iktisad kaideleri makinesi çıkanlarak yerine motör ne muhalif meselâ sadece masa konulmuştur. Ve hikmeti hüda bu rifi azaltmak gibi vatandaşların motör de sık sık bozulur. tşte bungözlerini kamaştıracak vaidler arı büdiğimiz içindir ki mütemadisokuşturarak iktisadî en mühim yen yeni araba vapurlan ısmarlanteşebbüsleri unutturmak müm masını isteyip durduk. 1946 da Hokün olduğunu zannetmek kısa andaya 6 Şehir Hattı vapuru sipabir görüşten başka bir şey değil iş eden Devlet Denizj ollan evliyai umuru 2 tane de büyük ve süratli dir. araba vapuru yaptırmadılar. Paraan yoksa 4 Şehir Hattı vapuru ve 2 araba vapuru ısmarlayabilirlerdi. O vakittenberi bu satırlann naçiz muharriri otomohili olduğu ve karşı yakada orurduğu için değilırf büyük bir ihtiyacı karşılamak çin, araba vapuru yaptınlmasını stedikçe resmî alâkalılar, fakat hakikattc alâkasızlar, yem borusu» kabilinden plânlar, şartnameler ha7ir. Firmalar nezdinde teşebbüse eçtik. Yakında araba vapurlarını ısmarlıyacağız, gibi lâflar edip dururlardı. 1945 tenberi Ulaştırma Bakanlıında Vckiller. Müsteşarlar, Denis iTakliyat stıbesi müdürleri, Devlet Denİ7yolları idnresinde de umumi müdürler ve müdür mııavinleri deişti. 1950 şubatına geldik. Marshall lânındaıı ısmarlanacak femiler aasında, mütcaddid araba vapurlan a var amma, kaç yıldır, o hazır plânlar. şartnameler, mukaveleler bir türlü gerçeklesememiştir ve hâlâ 80 yaşındaki süratsiz araba vapurlan. diğer uydurma vasıtalarla desteklenerek bu koca şehrin iki büyük ve geniş parçasını, yalnız Kabataş Üsküdar arasında birbirlerine bağlayabilmektedirler. İnşallah bu defaki yeni gemi siparişi sırasında araba vapurlan da. inşa işini süratle neticelendirecck bir firmaya ısmarlanır. Bu şehrin iki kıyısı arasında köprü veya tünel yapmak, benim fikrimce tatlı bir hayaldir. Bu hayal eerçekleşinciye kadar, Boğazdan daha senelerce pek çok su akacağına şüphetn yoktur. Biz, simdilik süratli araba vapurlan ile İstanbulun Rumeli ve Anadolu yakalannı, Avrupa ile Asyayı birbirine bağlamağa bakalun. Kadıköy Sirkeci arasında araba vapurlan islevememesinin asıl sebebi. Sirkeci iskelesinin tanzimine Devlet Demiryolları idaresinin müsaade buyurmamasıdır. Niçin müsaade ctmediklerini bilmiyorum ve kendilerinden sormağa lüzum da görmüyorum. Çünkü ben bir işin yapılıp yapıbnadığına, realiteye bakanm. Yapılmıyan bir işe emsali misillu bir değil, bin sebeb bulunabilir. Devlet Demiryollan ve Denizyolları idareleri arasındaki bu ihtilâftan da yarın bahsedeceğim. Bugünlük şu kadar söyliyeyim ki Devlet Demiryollan tdaresi de, tıpkı hemçiresi veya biraderi Devlet Denizyollan İdaresi gibi, Ulaştırma Bakanlığina bağb ve ulaştırma yani nakliyat işlerini kolayla.Mırmakla mükelleftir. Bu vaJîifesi icabı, ihtilâfa değil, itilâfa gitmesi icab eder. Bakırköy Akıl hastanesi Başhekimi Dr. Fahri Celâl Gö'ktulga pazartesi günü saat 18 30 da Kadıköy Halkevinde • Delilikler ve Zabıta \njkuatl» mevzulu bir konferans verecektir. Fahri Celâlin konferansı Yücel Mecmuası, P.K. 2053 Beyoğlu İstanbuli Gaaltada oturan. Cevad ve Hilmi adlarında iki sabıkalı ev\elki gece bir kadın meselesinden kavga etmişlerdir. Bu dögüs sırasında her iki sabıkalı da bıçaklarına sarılmışlardır. Neticede bunlardan Cevad, Hilmiyl vücudünün muhtelif yerlerinden ağır surette yar&lamıştır. Bugün Konak salonlannda bir Konya FoLklor eecesi tertib edilmistir. Gecenin neşeli geçmesi icin Konyadan o\Tin ve türkü ekipleri getirtilmiştir. Ayrıca ses sanatkârları da geceye istirak •deceklerdir. Kadın yüzünden iki sabıkalı birbirlerine girdîler Konya Folklor gecesi B1IIKAM İLE KIVRANANLARA MÜJDE.« Vefahlar Ev, Arsa ve Olomobil v«riyorlar Memleketimizin en eski kulüblerinden biri olan Vefahlar; büyük bir eşya piyangosu tertib etmişlerdir. Ev, arsa, otomobil, Frijider, halı, çamaşır yıkama makinesi ve bunlara benzer binlerce liralık ikramiyeden biri Amerikan Kolejliler Derneğinin kongresi 12 ŞUBAT 950 de size nasib olabilir. Talihinizden şikâyet ediyorsamz bir tane: Geçen hafta tehir olunan Amerikan Kolejliler Derneğinin yıluk kongresi. bugün saat 15 te Beyoğlu Mısır apartımanındaki Cemiyet merkezinde yapılacaktır. Bebiülâhır 16 CınMfftesi Güneg İkindl tı a y> < t İmsak VEFA Pîyango Bileti 3 alınız. 12 Şubat «izin en mesud bir gününüz olabilir. Bu fırsatt kaçırmayımz. V. 7.09 12.28 15.11 17.2S 19.01 "l."41ı 700t 9~43 12.00 5.28 ; ~z~ 1İ33 12.03 zım gelen bütün yardımı yapmak niyetindeyim. Hiç korkma: İskenderiyeyi de alacağız.» Ondan sonra derhal bir masal uyduruyor: Karaya asker çıkarma salları gibi gayet küçük ve su kesimı az tekneler seri halinde yapılıyormuş, bunlar bilhassa Afrka için kullanılacakmış Ve iki yüz tane kadarını hemen hemen derhal vermek kab:lmiş. Hitler'in anlattığına göre bu tekneiere 88 Mm. lik ikişer top konulacaktı. Bunlar benzin taşıt gemilerine nazaran daha küçük birer hedef 'eşkil ettikleri için geceleri düşmandan kaçmağa ve Afrika sahillerine yanaşmağa muvaffak olacaklardı. Bu suretle benzin meselesi hallolacaktı. 1942 de Hitler'in iştirakile yapılan bahriye toplantılarındaki zabıtlarda bu tarzda bir gemiden bahsedildiğine dair hiç bir kayda tesadüf edilmenrştir. Hitler'in Rommel'e bahsettiği şey, mucidinin adına izafeten fSiebelfaehren» ısmi verilen hafif gemi olabilir. Halbuki bu gemiler açık denizlere müsaid değildi ve esasen o anda çoğu havuzlarda tamirde bulunuyordu. Hele seri halinde inşa edilmekte oldukları tamamile asılsızdı. Anlaşılan, Hitler, daima olduğu gibi gene, muhayyilesinin uydurduğu haj'allere kapılmıştı. Atom bombası mı? Fakat Hitler onunla da iktifa etmemiş, Rommel'i alıp götürmüş, nKaplan» adı verilen yeni tip bir tankı göstermişti. Sonradan İtalyada gördüğümüz bu tank hakikaten muazzam bir şey di. Hitler'in Rommel'e anlattığına göre, bunlardan da seri halinde yapılmaktaydı ve ilk parti Afrikaya gönderilecekti. Gene Hitler'in anlattığına bakılırsa, Almanların elinde şimdi yeni bir gizli silâh daha vardı. Bu öyle korkunc bir kuvveti ki, patladığı zaman «atın üzerindeki bir adamı üç kilometreden daha uzağa fırlatacaktı.» Rommel bu son hayale kahkahayla güldü. Fakat belki de Hitler bunları bir şeye istinaden söylüyordu. Hakikaten, New Mexico (Amerika) da yapılan ilk atom bombası tecrübesinde, infilâkin merkezinden 7 kilometre uzaktaki bir bina beton temellerinden fırlamış, 60 santim öteye uçmuştur. Bununla beraber, son hikâye müstesna, Rommel Hitler'in diğer vaidlerine inanmış ve teminatı ciddiye almış olacak ki, 3 ekimde Berlinde yabancı gazetecilere verdiği demecde pek ümidvar bir lisan kullanmıştır. Hakikaten, Rommel o demecin de Almanların yakında İskenderiyeye girecekler ni söylüyordu. Fakat on beş gün geçtikten sonra Rommel'de ilk şüpheler belirmeğe başladı. Hislerini ka İlk Okulda Çocuğunuz I var mı? Hangi sınıfta ise Aritmetik dersini CANLI ARİTMETİK kitabından takib etmelidir. 1, 2, 3 Sinıfların ikinci kitabları da çıktı. 30 kuruştur. BİR YAYINEVİ Posta • kutusu 11 İstanbul. • I KİM KİMİ ÖPER? Opülmeği istemiyorsa, bir kadını hiç kimse öpemez... Senenin en güzel romanc R0MAU DİLBER Italya'nın Modern Amber'i rısma açıyor ve düşünceli bir tavırla şöyle diyordu: « Hitler bütün bunları bana acaba içim rahat etsin diye mı söyledi? Bir türlü anlıyamıyorum.» Rommel Hitler'den ilk defa olarak o zaman şüphelenmeğf başlamıştı. GELECFK YAZI: Hitler. Ro.nmel'e «senin gibi hareket eden yeneraller kurşuna dizildi> diye ba< ğırıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle