28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 Nisan 1938 CUMHURİYET KUDÜS MEKTUBLARI: Filistinde Ingiliz Arab mücadelesi şiddetlendi Yer yer patlak veren isyan hareketleri üzerine İngiltere Arablarla anlaşmak yolunu arıyor Kudüs, 2 nisan « Avrupada mağlub olan îngiltere Fi'istinde kahramanhk satıyor! Onu burada da mağlub edeceğiz!» Bu söz, şimdi bütün Filistinlilerin ağ zında dolaşan, bir şiar oldu. Her tarafı Arab memleketlerile çevrilen ve her tarafında Arab matbuatının neşriyatile ruhu ateşlenen Filistin Arabı, şehirde, köyde, dağda, o\ada, hulâsa her tarafta Ingilizlerle mücadele halindedır. Kuvvetleri artan çeteler, bir taraftan îngilizlerle, diğer taraftan da «hain» lerle mütemadiyen uğraşmaktadırlar. Bazan köylere ve kasabalara girip orada «haın» tanıdıkları casuslan öldürüyorlar ve serbestçe çıkıp gidiyorlar. Hükumet kasal<ınnı basıp para alıyorlar ve mukabılinde çetenin adını taşıyan kâğıdlarla makbuz veriyorlar! Hükumete ve Ingilizlere karşı yapıl madık hiçbir taarruz kalmıyor. Geçen gün Gaze demıryolunda bir kilometrelik bir mesafede hattın bütün cıvataları sö külmüştü. Yolcu trenine kılavuzluk eden bir askerî müfrezeyi hamil otodirezin yoldan çıktı. Yolui üzerine konulmuş bo 'aalar bulundz Eğer otodirezin yerine yoldan çıkan tren olsaydı hâdise bü yük bir felâket şeklini alabılirdi. Petrol akıtan boru şebekesinin şuradan buradan tahrib edilmesi ise artık hergün tekerrür eden hâdiselerden olmuştur. Eskiden bütün hücumlar, hiç değilse ekseriyetle, yalnız Yahudiler aleyhine yapılırdı. Şimdi, çeteler bilhassa tngilizleri gözetliyor ve onlara hücum ediyor lar. Tayyare, otomobil, gözleri neyi kestirirse ve elleri neye yetişirse hiç birşey bundan kurtulamıyor. «Avrupada mağ lub olan İngiltere, Filistinden intikam alıyor! Öfkesini bizden çıkarıyor!» şiarı bütün bu çeteciligi gün geçtikçe daha fazla kızıştırmaktadır. Avrupa devletleri arasında hiçbiri, burada, Almanya derecesınde halkın teveccühünü kazanmış değildir. Sebebini anlarsınız: Yahudı düşmanlığı. Memle ketlerinin en güzel kısımlarınm «Yahu distan» olarak ellerinden almdiğını gö ren Fihstinhlerde Yahudi aleyhtarlığı son haddini bulmuş ve bunlara karşı düşmanlık göstermekle maruf olan Almanya da teveccüh kazanmıştır. Almanlar da bu vaziyetten istifade ederek mütemadiyen propagandalarına kuvvet veriyorlar. İsyan ve tethiş hareketleri sade Filistin hududları irine mahsur kalmıyor. Yavaş yavaş ayni hareketler, Maveraüşseriaya doğru genişliyor. Maveraüşşerialılardan Filistine geçip çetelere ılhak eden A rablann savıları çok olduktan başka bizzat orada da suikasdler yapılmaktadır. îngilizlere temayülle itham edilen Emir Abdullaha karşı geçenlerde bir suikasd tertib edilmişri. Son günlerde Emirin hükumet reisine de bir bomba atıldı. Ve ilâh ve ilâh... Iktısadî hareketler Haricî sergi ve panayırlara istirakimiz Hükumet, bu sene İktısad Vekâleti ütçesine, haricî sergi ve panayırlara iştirakimiz için büyük bir tahsisat koy maktadır. Bütçe projesinde haricî sergi ve panayırlara 520.000 ve Nevyork sergisine iştirak masrafı olarak da 500,000 lira tahsis edümiştir. Bu, 1938 yılmda millî mahsulât ve mamulâtımızın ha •icde teşhirine büyük bir ehemmiyet verildiğine en kuvvetli delildir. Birçok mühim ihtiyaclar karşısmda ve esasen dar olan bütce cerçevesi içinde bir ilyon küsur bin lirayı ayırabilmek :idden bir fedakârlıktır. Fakat öyle bir edakârlık ki mukabili mutlaka alına :ak, favdalı neticeleri er veya geç göülecektir. Ötedenberi haricî sergilere büyük eemmiyet veren ve bütçenin müsaadesi isbetinde her yıl müteaddid sergilere ştirak fırsatını kaçırmıyan Türk hü kumeti, yürüdüğü yolu bu sene bir amlede daha genisletmiştir. Selânik, Şam ve Breslau panayırla rmda Türk paviyonlarınm kazandığı muvaffakiyet, bilhassa Selânikte iki sene üstüste alınan birincilikten sonra bu ste emniyetle hareket edilebileceği gö•ülüyordu. Ihrac maddeleri nümuneleinin haricde nekadar çok teşhir edilirse, talebin o kadar artacağını söylemek dahi fazladır. Bu seneki îştiraklerimiz den bu neticeleri bekliyebiliriz. Fakat en ziyade Nevyork sergisine iştirakle gösterilen isabet büvük olmuştur. Bu iştirak için dolgun bir miktar aynlmış olması da bu isabetin tesirlerini artır maktadır. Bütün bunların vanmda, hükumetin bu sene ilk defa îstanbulda bir sergi aravı yapılması için de bütçeye 50,000 lira koymuş oldugunu zikretmeden gecemiveceğiz. Haricî istihlâk pazarları düşünülürken dahildeki müstehlik ve bu müstehlike hitab eden sanayi ve tiaret şubeleri de unutulmamıştir. PAZABDAN PAZABA PENCERESİNDEN Sucuk ve pastırma hassasiyeti Bir talebenin yaptığı karikatür Abdallara ve delilere dair Sucuk ve pastırma hassasiyeti Abdallara ve deHlere dair Bir İngiliz kadını çocuğunu hasta ve aptal olduğu i çin öldürmüş. Dünya gazeteleri bu vak'adan çok bahsettiler. Kadına hak verenler de var. Bir ankete göre 41,000 kişi bu hak verenler arasındadır. Miktar daha çok veya daha az da olabilir. O ayrı mesele; fakat ezelî mesele şudur: Cemiyetin işine yaramıyan ve yaşadıkça, kendi bedbaht olduğu kadar başkalarını da ziyana sokacağına şüphe olmıyan çocukları öldürmek caiz midir, değil midir? Bir annenin, yaptığı eseri beğenmeyip de yırtan san'atkâr gibi, çocuğunu öldürmeğe hakkı var mıdır? Kanun, «yoktur!» diyor; fakat hukukçular arasında bile bu kadına hak verenler yok değil. Eğer, şifası olmıyan hasta ve salak çocukları öldürmek bir hak sayıhrsa, yaşına bakmıyarak bütün şifasız hastaları, budaIalan, sarsakları ve delileri de öldürmek lâzım gelecektir. E&er tam bir tasfiyeye karar verilirse hakikî delilerle akıllılan birbirinden ayırmak pek zor olur. Çünkü biz umumiyetle kendimiz gibi düşünmiyenlere abtal veya deli deriz. Bunlar arasından pek çok dâhi zuhur etmiş ve birçok delice hareketlerin büyük birer inkılâb oldukları kabul edilmiştir. Akıllı ile deliyi kim ayıracak? Ben kendi hesabıma Mazhar Osmanm hakemliğine razı değilim. Çünkü üstad vaktile bir eser yazmış, kendisi o eserin muharriri olduğunu unutarak, bütün muharrirlerin aklmdan şüphe etmek lâzım geldiğini anlatmıştı. Nitekim Bakırköy hastanesine girip çıkanlar arasında şairler ve san'atkârlar da vardır. Hastanenin gediklileri arasında da birkaç şaire tesadüf ediliyormuş. Hem de bunlar pek âkilâne manzumeler yazıyorlarmış. Hıkâyeyi biliyor musunuz? Bir deli tımarhanenin kapısı önünde duruyormuş. Yoldan geçen birisi, deliye sorar: îçeride kaç kişisiniz? Deli, cevab vereçeği yerde sorar: Siz dısarıda kaç kisisiniz? Bizim Şehir Mecisi en mühim meseelerde susar, üçün cü, dördüncü dere cedeki meselelerdr galeyana gelir:Dür kü gazetelerde Şehir Meclisi azaları nın sucuğa ve pas tırmaya dair konferansları, nutukları, hitabeleri vardı. Kaldırımsızlıktan pastırması çıkan sokaklann ve üstünde çamurdan sucuğa dönen halkın birinci derecede birçok ihtiyacları yanında, bu kadar coşkunluğu davet edecek bir pastırma ve sucuk meselesi olabilir mi ki?.. «Bütün perakende sucuk satıcılarında birer buz dolabı bulunmalıdır», yahud «kurşun mühürle mühürlenmemiş pastırma ve sucukann ithal edılmemesi hakkmdaki tebligat üzerine muhtelif Vekâletler arasında muhabere cereyan ediyor» gibi haklı haksız fikirler, mütalealar etrafında saatlerce süren münakaşa îstanbula ne kazandırır? Bütün İstanbul halkı sucuk ve pastırma yemekten vazgeçebilir, elverir ki üstüne basacak temiz bir kaldırım, ucuz yani şisesi beş kuruşa satılacak kadar ateş pahası olmıyan temiz bir su, temiz ve hilesiz yağ, süt ilâh... bulsun! Medeniyet âleminde toyluklar! i İngiltere ile Filistin Arablannm arasını bulmıva calısau eski Irak Hariciye Nazjn Nuri Paşa Said müş. Bu tekliflere göre İngiltere, gerek mevKur karargâhlarında,, gerek Hınd Bahrimuhıti adalarında menkub veya mevkuf buiunaniarın derhal tahliye ve vatanlarına iadelerini ve hatta siyasî mahkumların aflarmı kabul edıyormuş. Hatta Fılıstının taksimi hakkındakı plândan da vazgeçmış. Yalnız bu memleketi, bir takım livalara bölmek ve bu livalardaki haika, mılhyet ve mezheblerine göre adedî nisbetier tesbit edıp bu nisbetlere göre mahalli haklar ve meclisler vermek ve nıhayet bütün bu meclislerın ka rarlarını Baş Lıvâda, yani bizzat Ko miserın oturduğu asker lıvasında federatif bünyede merkezî bir Filistin hükumeti vücude getirmek esası üzerine bir projeden bahsedıliyor. Hatta, bu bahis üze rinde aniaşmak fikrini, İngilız Komıseri Nuri Paşa vasıtasile baş Müftiye tebliğ dahi etmıştir. Baş Müftinin şimdi kendısini naza çektiğı görülüyor. Bura muhi tinde bülün bu rivayetler, hatta rıvayetler değil de teşebbüsler üzerinde münakaşa edılirken umumî surette dolaşan fıkir şudur: «Bir kere silâha sarıldık; Yahudi belâsmdan kurtulmadıkça mücadeleden vaz geçemeyiz!» *** Muhakkak olan şudur ki Avrupanın umumî vaziyetı, Avrupada îngilterenin karşılaştığı müşkül vaziyet Filistin Arablannm fazla cesaret ve cür'et kazanma larına sebeb oldu. Filistin mukadderatı nın îngiltere ıle îtalya arasındaki anlaşma müzakereleri arasında hususî bir mevzu teşkil ettiği burada musırran söy lenilmektedir. îtalya, Fılistinin taksimi işine kat'î surette muhalefet ediyor ve bunun için sebeb olarak da Almanya ile olan münasebetlerini gösteriyormuş. Ya hudi aleyhtarı olan Almanyanın, Filis tinin taksimi fikrini bir türlü kabul edemiyeceğini bildıren Musolini, Berlin Roma mihvennin kuvvetini ihlâle razı olmadıkça îtalyanın bu taksimi kabul edeBu gergin vaziyet karsı?ında ingiltere miyeceğıni İngıltereye açıkça bildirmiş şajırmıs bir vaziyettedir. Her köye daimî tir. Bu havadis, belki doğru, belki de bir bekçi müfrezesi oturtmak kabil de yanlış ve sırf İtalyanın bu muhitte yaptığildir; kabil olsa gene dağlara çekilen ğı bir propagandadır. Fakat, Arablar bu çeteleri yakalayıp sükun ve asayişi tesis havadise inanıyorlar ve bu da onların ceetmenin ımkânı görünmüyor. Hastalığı saretlerini artırıyor. Bu ce3aretin artmasına ikinci bir sebeb kökünden halletmenin yegâne çaresi A rablarla anîaşmaktır. Son günlerde de de, Filistini ihata eden Arab muhitinde veran eden bir takım rivayetlere ve hava bu işlere karşı gösterilen alâkadır. Geçen dislere göre de yeni Mendub, yani Komi gün bütün Suriyede halk bir «gaib na mazı» kıldı. Bu gaib namazı, Filistin ser bu işın peşinde dolaşıyormuş. İngiltere hükumeti, bazı büyük ve nü mücadelesinde şehid olanlann cenaze nafuzlu Arab ricaline müracaatle Filistinle mazlarıdır. îslâm komitesinin tertib ettiğ İngilterenin aralarını bulmalannı rica et bu dinî ayine, Suriyenin her tarafmda miş. Bunlar da, hükumetlerile anlaşarak pek çok Arab iştirak etmiş olması burada bu hususta teşebbüslere girişmişler. Bu derin bir tesir yapmıştır. Hulâsa, Filistinin vaziyeti, İngilter arada mütemadiyen Nuri Paşa Saidın ismi geçmekte ve hakikaten de bu zat Su bakımmdan, bugün dünden daha karan riye, Mısır ve Filistin arasında mekik Iık ve içinden çıkılmaz bir hale'gelmiştir dokumaktadır. Lübnanda oturan baş îngiltere nüfuzunun bu memleketlerd» müftiyi, Lübnana kadar iki defa giderek, yeni bir hezimete uğradığına şimdiden hususî surette ziyaret eden Nuri Paşa, muhakkak gözile bakmak m'Jmkündür. T. C. Müftiye İngilterenin tekliflerini götür Bir talebenin yaptığı karikatür F.G. Amerikada geniş casusluk hareketleri IBajtara/ı 1 incı aahttcde] Büyük Okyanus kıyılarında casusluk Vaşington 9 Japonlar. Büyük Ok yanus sahillerinde casusluk mu yap maktadırlar? Birkaç haftadanberi hükumet ma kamları Amerikan bandırası çeken, fakat Japonlara aid olan bazı balıkçı gemilerinin faaliyeti hakkında tahkikat yapmaktadırlar. Saatte kırk mil süratle gidebilen bu gemiler. Büyük Okyanusta Amerikan sahillerinde keşifler yapmaktadırlar. Söylendiğine göre, son deniz manevralan esnasında Amerikan zabitleri bu gemilerin donanmayı takib ettiklerini görmüşlerdir. Japonlara aid portakal bahcelerinde Tokyo ile münasebatta bulunan kısa dalgalı telsiz telffraf istasyonları mev cud olduğu da iddia edilmektedir. Diğer cihetten öğrenildiğine göre. Boston ve Nevyorkta muhaceret kanununa muhalif harekette bulundukları için birkaç sivil Jat>on tevkif edilmiştir. Bunlarm büvük bir kısmının Japon bahriye zabiti oldukları anlaşılmıştır. Panama kanalı mmtakasmda oturan bircok ecnebiler bu mmtkayı terketmeğe davet edilmişlerdir. Nihayet Nevvorkta da birkaç Alman tevkif edilmiştir. Amerikada nazi faaliyeti hakkında yapılan tahkikata devam edilmektedir. Bir okuyucum yazıyor: «Ankarada bir lisede intisar eden Filiz adlı mecmuanın üçüncü sayısında gördüğüm bir karikatürü size gönderirken gazetenizin eski bir okuyucusu sıfatile bilhassa terbiye bahisleri üzerinde yazdığmız kıymetli yazılara hak verdiğimi ilâve etmek isterim. Öğretmenlerine karşı en ufak bir saygı hissi böyle bir karikatürün intişarına mâni olmağa kâfi gelirken bu işlerle yakından meşgul olacak Kültür Kurulunun buna ne suretle müsamaha ettiğini öğrenmek isterdim.» Okuyucumuzun, mektubuna iğneliyerek ffönderdiği resim, tarih mualliminin bir talebe tarafmdan yapılmış karikatürüdür: Hazret (yani tarih muallimi), lâzımlıklı bir çocuk sandalyasma oturtulmuş. Bir elinde cıkcık, öbür elinde de bir tarih kitabı var. Boynunda bir «Maşallah» asılı. Bu resimden çıkarılabilecek tek mana şudur: Tarih muallimi bir bebek kadar cahildir, henüz ağzı süt kokuyor, nerede ise elinde tuttuğu tarihe yestehliyecektir. Belki resmi yapan çocuk daha nezih bir maksadla kalemi eline almıştı; fakat vücude getirdiği karikatürden çıkan mana okuyucumuza hak verdiriyor. Bu resmin bir mekteb mecmuasında çıkması da parlak disiplin hâdiselerinden biridir. Pamuk harbi Kongrelerin faaliyeti (Bat tarafı 1 tnct tahiiede) Bir Yugoslav heyeti geliyor Belgrad 9 Avala Ajansı bildiri yor: Balkan Antantı Ekonomik konseyinin içtimaı esnasında, Yugoslavya ile Türkiye ve Yugoslavya ile Yunanistan arasındaki ticaret anlaşmalarının yenileştirilmesi müzakerelerinde bulunmak üze re bir Yugoslav heyeti yarm sabah Is tanbula hareket edecektir. Ticaret ve endüstri nezareti direktör lerinden M. Sava Obradoviç'in riyasetindeki Yugoslav heyetinin diğer azası ticaret ve endüstri nezareti müşavirlerinden M. Mihailoviç'le ayni nezaret sekreterle rinden M. Tomiç'tir. «Yakmda harb çıkacak değildir!» \Başlarafı 3 incı sahı1?de\ Prens Pol ve refikası ttalyan sergisinde Belgrad 9 Naib Prens Pol ile Prens Aleksandr ve Nikola dün öğleden sonra cmuhtelif asırlarda Italyan portreleri» sergisini ziyaret etmişlerdir. Ingiliz Irlanda münasebatı Londra 9 öğrenildiğine göre, Ir landa birliği meselesini halletmiyen bir ticaret muahedesinin akdi dolayısile M. dö Valera, kabinedeki arkadaşları tarafmdan şiddetle tenkid edilmiştir. tngiliz îrlanda müzakerelerinin kö Çemberlayn, hükumetin hedef ve simür ve hayvan paktımn tecdidi suretile neticelenmesine Londrada intizar edil yaseti sulhun muhafazası olduğunu tek Londra Romford Belediye Reisi zehirli gaza karşı mücadele talimi rarlıyarak şöyle demiştir: mektedir. yapan kadınlara kumanda ederken. Çemberlayn, Fransa ve Belçikaya sebeb olmadiklan bir taarruz karşısmda îngilterenin yardım etmek taahhüdünü ha tırlatmış ve demiştir ki: « Fakat ingiltere menfaatlerinin bu derece mühim olmadığı diğer uzak nok talar hakkında, Avrupanın herhangi bir yerinde çıkacak ihtilâfa hangi devletle rin sürüklenebileceği kestirilemezse de, mümasil taahhüdler altma giremez. Her halde böyle bir harbe girmemizin lâzım gelip gelmediği kararını vermek hakkını muhafaza etmeliyiz. Ve bizim hareketi mizi başkalarının eline bırakmamalıyız. Bazan sizlere şöyle denildiğini işitiyoruz: Eğer İngiltere daha azimkâr bir hareket ittihaz edecek olursa dünyaya öyle bir ihtarda bulunmuş olur ki harbin patlamasma imkân kalmaz. Bu bir spekülâsyondan başka birşey değildir. Öyle bir spekülâsyon ki, para ile değil insan hayatile, kadın ve çocuk canile yapılan bir spekülâsvon. Ben böyle bir oyuna giri şemem. İleride bir harbin zaruretı her ne olursa olsun, kendi hürriyetimizi başka türlü korumağa imkân olmadığına kat'î kanaat getirdikten sonradır ki bir harbe girmeğe karar verebilirim.» Biz harblerin yalnız top, tüfek, şarapnel, kurşun gibi sert şeylerle yapıldığını zannederiz. Fakat, güzide arkadaşımız Hamdi Varoğlunun tercüme ettiği bir eser, yumuşak şeylerle de harbedilebildiğini gösteriyor. Bir roman kadar merakla M. TURHAN TAN okunabilecek olan bu kitabın adı: «Gizli pamuk harbi» dir. Muharririn pamuk rekabetinden bahsettiğine şüphe yok. Fakat «pamuk ve harb» kelimelerini yanyana görünce bu rekabet mücadelesinin yumuşak bir iş olduğunu zannetmeyiniz. Iktısadî harblerin çoğu gibi, bu da, aske[Bafmakaleden devam i rî harblerden daha sert, çetin ve yaman sonu dünyasında bu san'at büyük bir bir şeymiş. ehemmiyet kanazarak hatta millet ve devlet teşkilâtında kendisine hatın sayılır SERVER BED1 mevkiler temin etmiştir. Avrupadaki misallerine bakarak Türkiyemizde ayni işin ehemmiyetle ve mu« Haricî siyasetimizin dayandığı iki vaffakiyetle tatbik olunabileceğine ötetemel vardır. Birisi dostça müzakerelerle denberi kuvvetle inanmışızdır. Bu mesele sulhu araştırmak ve diğeri silâhlanmızı bu sütunlarda defalarla türlü cephelerinmes'uliyetlerimizin ve sulhun muhafaza de müdafaa edilmiştir. Hele memleketismda oynamak istediğimiz rolün derece mizin merkezi İstanbul olan ve Bursa$ filân dairesine aldıktan sonra hatta busine çıkarmaktır.» Çemberlayn, hükumetin şimdikinden radan İzmire kadar uzanabilen bir sahası daha büyük ve daha iyi bir Milletler Ce vardır ki üç beş yıllık programlı bir itina miveti fikrini bırakmak istemediğini de te ile dünyanın en mükemmel ve en ileri turizm yerlerinden biri olabilir. İstanbul yid eylemiştir. « Bir milletin servetini harb leva engin bir tarihle beraber alabildiğine güzımı imaline sarfetmek b'r cinayettir. Fa zel bir tabiatin elele verdiği çok zengin, kat dünyanın bugütıkü vaziyetinde bizzat öyle ki zenginliğine hudud biçilmek ihtiîmparatorluğun mevcudiyeti bile tehlike mali olmıyan bir sahadır. Nihayet sekiz de olduğu keyfiyetine hükumet gb'z yu on yılda sarfolunacak kırk elli milyon liralık bir fedakârlıkla Türkiyenin tumamaz.» Nihayet Çamberlayn, millî hizmetler rizm muhiti, memleketimize her yıl en aşağı 4050 milyon liralık döviz temin hakkında demiştır ki: « İş büıolan ve iş nezareti 12 mil eden bir hazne olup çıkar. Memlekete yondan fazla işçinin ehliyet ve ikametgâh havadan bu kadar döviz temin edebilelannı etraflı tesbit eylemiştir. Keza, fev cek başka bir serveı kaynağı bilmiyoruz. kalâde ahvalde süratle tatbik edilecek bir Bu işte şüphesiz geç kaldık. Fakat ne plân da itina ile hazırlanmış bulunuyor.» vakit işe başlarsak bu gecikişi o kadar kıBaşvekil, milletin müdafaarına herkesi sa kesmiş oluruz. Herşeyden önce yapılaısrarla iştirake davet etmiş ve nutkunu cak işlerin programını hazırlamalıyız. Bu şöyle bitirmiştir: program, ayni zamanda kendi memleke« Ancak, harbin kısa bir zamanda timizi imar edecek olan bir programdır ki patlıyacağı düşüncesini aklınızdan çıka başka hiçbir sebebi olmasa onu zaten rınız. Doğru olan birşey varsa o da har kendimiz için yapmalıvdık, yapmalıyız bin çıkmıyacağıdır. Fakat kanaatimiz ve ergeç yapacağız. Mademki öyledir, o şudur ki, sulhu muhafaza etmek için en halde rica ederiz: Bıran önce. iyi çare harbe hazırlanmaktır.» YUNUS NAD1 rükselde bir hikâye dinledim: Delikanlının biri, evinde yatıp kalktığı madamm kızma sevdalanır, gerçi sevda dedığımiz gönül tutkunluğu ve edebî ismıle aşk, Yirminciasırda inkâr olunmak istenilen hakikatler arasında bulunuyor. Fakat tabiatin her varlığı hatta çoğalta çoğalta teselsül ettirmek için kurduğu kanun yaşadıkça aşk da yaşıyacaktır. Nitekim yaşıyor ve onu inkâr edenlerin ahlannda, göz yaşlarında, âvare âvare dolaşmalarında, yanıp yakılmalarında dahi yaşıyor! îşte bu delikanlı da, hayatla aşkın ve hele genclikle sevişmenin ikiz olduğunu nefsinde tezahür eden bir hakikat olduğunu görmek saadetine ererek neş'eli bir ıstırab içinde uykusuz kalmaga, uyanıkken rüya görmeğe, gezerken uçtuğuna ve susarken konuştuğuna inanmağa başlar. Lâkin aşk da hayat gibi safha safhadır. Âşıklar ilkin dilsiz yaşarlar. Bu, sevda hayatının beşik devresidir. Sonra emekleme devri yüz gösterir, daha sonra hamle günleri vücud bulur. Hikâyesini dinlediğim delikanlı da bu safhaların birincilerini geçirir, hamle devresine girer ve bir gün sevgilisini kenara çekip bir buse ister. Âşıkların buse istemeleri miniminilerin süt istemeleri kadar acıklıdır. Güç reddolunur. Kız da yaş dökmediği halde nemini hissettiren gözlere, güler gibi görünürken hıçkırıklar belirten dudaklara bakarak acır, yahud aşağıda belli olacak bu dileği tabiî bulur ve yanağını uzatır. Lâkin masum tanıdığı dudakların birden hainleştiğini görünce çırpınmağa baslar ve âşıkını azarlar: Yo...k, der. Siz beni babamın öptüğü gibi öpmüyorsunuz! Hikâyeyi anlatsm yurddaş, kızın bu durumundaki hakikî sebebi bana tahlil ettirmek istedi. Şu cevabı verdim: Medenî toyluk!... Ve sonra Nasraddin Hocanın şu fıkrasını anlattım: Rahmetliye eşdost, ömründe aşk geçirip geçirmediğini sormuşlar. Güle güle cevab vermiş: Bir gün, demiş, niyet ettim, aşk geçirmeği tasarladım. Komşu Kezibam yakaladım, bir duvar dibine sürükledim. Yanıp tutuştuğumu söyledim. Gözünün bademe, dudağının kızılcığa, boynunun fidana benzedığini söyledim. O da güldü. Bademile kızılcığmın tadına bakmakhğıma, fidan dediğim boyuna bosuna sarılmaklığıma izin verecek oldu. Fakat anam üzerimize geldi, aşk yarım kaldı. Brükseldeki delikanlı da ayni hüsrana uğramış amma araya çalı girdıâinden değil, kekliği ürküttüğünden!... Akil olanlar hayatın her sahnesinde ihtiyatlı davranmayı ve fincancı katınndan tutun da böyle kekliklere kadar her mahluku ürkütmemeği bilmelidirler. Yoksa pişmiş aşa kendi ellerile su katmış, ağızlarını poyraza açmış olurlar. Tarih, siyaset âlemindeki aşkdaşlıklarda bile acele edenlerin hüsrana uğradıklannı yazıyor!.. 4 Turizmin memlekete kazandırabileceçri servet ve refah
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle