25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 İkineiteşrin 1938 CUMHURÎYET Atatürkle görüşen PENCERESİNDEN Atamız, bütün kalbleri Heylceline bakarak... ilk ecnebi gazeteci Her şey gibi maarifimizi hoşnud eden bir varlıktı de yükseltti Matbuatın en yaşlısı Süleyman Tevfik, Ulu Onderin ebediyete kadar muhafaza edeceği çok kıymetli bir hediyesine nasıl nail oldu? Akşam olmuştu; fakat gene herkes Onu bulmıya, Ona benzer bir şey görmiye çalışıyor gibiydi. Parti binasının bahçe kapısı önünden başhyan bir halkaya ben de kanştım. Herkes, karşımızda duran Şahamet timsaline bakıyordu. Y:llarca önünden geçtiğim bu anıt bu sefer benim de gözümde yeni manalar almıya başladı.. Fakat donuk diliyle bize sonsuz millet maceralan anlatan taş ve tunc yığını da şimdi tıpkı bizim gibi matemden susmuş kalmıştı diyebilirim. Bütün duranların gözü yaşlıydı. Dü şündüm; düşündüm; bu ne iş, bu ne ölçülemez vecd ve ideal ibadeti! Şimdi biz burada bu heykel karşıstnda ürperirken önümüzdeki manzaradan bin kere daha maveraî bir hâdise cjuyor. Bütün Türkiye ve tekmil himalâyaları, ummanları ve nehirleriyle koskoca küre Onun hayali karşısında elpençe divan durmaktadır! Ne mutlu sana Türk milleti! Insanlığa ne eşsiz bir insan nümunesi armağan etaişsin! Duruyorum, duruyorum, gene düşünüyorum; Onun bence büyük sözünü bizim küçük aklımız vaktile hiç kavnyamamıs ve belki bazı defa şişkin bir edebiyat sanmış: Şu sözleri söyliyen Atatürk değil miydi? «Millî ülküye tam bütünlükle yürü mekte olan Türk milletinin büyük millet olduğunu medenî âlem, az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.» Ya bütün dünya basınında bin türlü eşini görerek iftihar ettiğimiz şu sözleri nerede okuduk? «Yeni Türkiyenin kurucusu Atatürkün vefatile büyük bir asker, büyük bir devlet adamı, ve büyük bir lider dünyadan kaybedilmiş oluyor!» «Bir zaman Avrupaya fuzuli girmiş devlet sayılan Türkiye, Atatürkün liderliği altmda Avrupanın iç polikitası için kıymetli ve terakkisever bir aza mahiyeti almıştır.» Taymis gazetesi Evet bu satırları da (Taymis) gazetesinin sütunlar dolduran takdir ve hayranlık sayfalarında görüyoruz. Ne düşündürücü, ne baş döndürücü manzara Ulu Tanrım! Dikkatimden asla kaçmamaktadır; her defa kendisinden bahsetmeğe başlayışta «En büyük fazileti...» diye söze giriyoruz ve ondan sonra görüyoruz ki, bu en büyük vasfı altında saymıya başladığımız hasletler okyanus dalgaları gibi şahlana şahlana biribirinin arkasından koşuyor. Abdülhak Hâmidin mısraı aklıma geldi: «Gösterdiğin mealî, ehramdır müselsel!» Hududsuz kudret ve dehasının yetimi kalan bizler için, gelecek nesiller için acaba en gerçek, en tesirli, teselli kelimesini nerede bulabiliriz? Atatürkün Ulus Meydanmdaki heykeline bakarken bunu kafamin her köşesinde aradım. Ve Onun artık memleket ufuklarını aşarak ebediyete bakan sabit gözlerini sorguya çekmek istedim. Sorgumun cevabı cabucak hatırıma geldi. ve gene bu cevabı Şefimizin vecizeleri arasmda buldum. Işte: «Büyük işler başardık. Daha büyük işler başaracağız. Çünkü Türk milleti, birîik ve beraberlikle güçlükleri yenmeyi bilmiştir!» Meclise doğru yürürken artık gün tamamile sönmüştü. Bayan Mihri Bektaşın çok güzel bir görüşünü düşündüm: çünkü benzi iyice solan ufkun simasında aksam yıldızı tıpkı bir göz yaşı gibi titriyordu! Tanınmış İngiliz muharriri Ward Price bize ihtisaslarını anlatıyor Atatürkün Süleyman Tevfik'e hediye ettiği ipekli mendilin baş tarafı Her Türk, gencinden en yaşlısma kadar Atasının iltifatına nail olmuştu. Bu iltif atlara mazhar olup da bugün onun acısile inliyen nice nice insanlar vardır. Bunlardan birisi de bir asrın dörtte üçünii yaşamış ve Ulu Atanın kıymetli bir hediyesini sandığında saklamakta olan Süleyman Tevfiktir. Bu hediye nedir ve nasıl eline geçrr.iştir? Büyük Atamızın temiz ve asil vicdan ve kalbinin yegâne şahidi olan bu hediyenin ne olduğunu gene matbuatın bu ihtiyar babasından dinliyelim: Harekâtı milliyenin ilk günleri idi. Başkumandanlık muharebesi başlamı; ve Atatürk muzaffer ordularına elile işaret le: Ordular, hedefiniz Akdenizdir, ileri. Demişti. O zaman ben de, kısmet olursa, §u Akdenizi gösteren eli öpeyim, diyeSüleyman Tevfik rek ahdetmiştim. Bu ahdknden seneler geçmiş ve Büyük Ata, müteaddid defalar Safa geldiniz, dedim. İstanbula gelip Ankaraya gitmişti. Fakat, Bunlardan biri, Topkapı merkezi kobir türlü elini öpmek imkânını bulamamış miseri idi. Fakat, sivili tanımıyordum. Elitım. 1935 senesiydi. Ulu Ata gene İstan ni koynuna sokarak şişkince bir zarf çıbulda bulunuyordu. Ankaraya hareke kardı. Ve bana uzatarak: tinden bir gün sonra, kendisine bir mek Bey baba. Atatürk bunu bize sutub yazmağa karar verdim. Bu mektubu reti mahsusada gönderdi. Aldığınıza dair mu İstanbulda iken yazmamaklığıma se bana bir imza vereceksiniz, dedi. Zarfı beb de, huzuruna çıkmak için, vaziyetı alıp açınca, içerisinde kavuniçi renginde min müsaid olmaması idi. Şu mektubu bir ipekli mendil olduğunu gördüm. Keyazdım: narlarına G. M. K. harflerile işlenmişti. «Sizin 30 ağustosta muzaffer orduya İçerisinde de Riyaseti Cumhur Başkâtibi «Ordular hedefiniz Akdenizdir, ileri!» Hasan Rızanın bir tahriratı vardı. Bundiye işaret buyuran elinizi öpmeğe daha da; mendilin Atatürk tarafından göndeo vakit ahdetmiştim. Aradan bu kadar za rildiği zikrolunuyordu. Bu büyük hediyeman geçti. Bu ahdimi yerine getirmeden yi getirmek zahmetinden ötürü teşekkürevvel gözlerimi kapamam ihtimalini düşü lerimi bildirdim. Sonra da, masamın başınerek bu arizamı yazıyorum. Huzurunu na oturarak gene Hasan Rıza vasılasile za gelmeğe vaziyetim müsaid olmadığın Ulu Ataya bir teşekkürname yazdım. dan İstanbuldan Ankaraya azimetinizi Süleyman Tevfik titriyen ellerile cebekledim. Bizzat elinizi öpemedim. Fabinden çıkardığı mendilile gözlerini kurukat, mubarek ellerinizin temas ettiği birşeladıktan sonra: yi bana göndermenizi istirham ederim. Ben göçmüştüm. Fakat, bu kıy Onu öperek elinizi öpmüş gibi ahdimi yemetli hediye sahibinin başımızdan anide rine getireyim.» Bu mektubu bitirdikten sonra kendi e yok olması beni bir kat daha göçtürdü, delimle postaya götürerek attım. Aradan on di. Baba, sen ölürken bu büyük hedigün geçmişti. Bir akşam Topkapıda tramvaydan indim. Evime gelirken, uzaktan yeyi kime bırakacaksın? dedim. Cevab verdi: kapımın önünde bir sivil ile bir komiserin durduklarını gördüm. Mahallemin çocuk Oğlum vasiyetim var. Gerek aileları benim geldiğimi görünce, kapımın ö me ve gerekse evlâdlarıma. Öldüğüm vanünde duran iki kişiye doğru koşuşarak: kit; bu büyük hediyeyi kefenicnin içinde Işte geliyor, diye bağrışmağa baş gömmelerini vasiyet ettim. ladılar. Yanlarına yaklaşınca: Yaşar SIHAY M. Ward Price İngilizdir ve yalnız îngilterenin değil, Avrupanın ve bütün dünyanın en meşhur ve maruf gazetecilerinden biridir. Yazılannı İngilterede başlıca Daily Mail'de ve umumiyetle Lord London Derry'nin diğer gazetelerinde neşreder. Bilhassa son yirmi, otuz senedir yeryüzünün beynelmilel mahiyette hiçbir hâdisesi yoktur ki içinde gazeteci olarak Ward Price hazır bulunmamış olsun. Ward Price harb esnasında muhtelif cephelerde ve sonra muahedeler imzalanırken Pariste, Mussolini «Romaya yürüyüşü» nü yaparken Romada, Hitler Avusturyaya girerken hududda, İnsbrukda idi. Bütün bu seyahatlerinde İngiliz gazetecisi her tarafta büyük alâka ile karşılanan ve siyasî mahfillerde akisler uyandıran mülâkatlar yapmış, makaleler yazmıştır. Hususile Mussolini ve Hitlerle sık sık görüşmesinden, onlarla beraber yemek yiyip seyahatler yapmasından dolayı bu hükumet reisinin en yakın gazeteci dostu diye maruftur ve Ward Price'in bu şöhretini ne Mussolini, ne de Hitîer tekzib etmemişlerdir. Şimdiye kadar Türk matbuatmda kendisinden ancak telgraf haberleri arasında bahsedılmiş olduğu için Ward Price'i yukarıki üç dört kelime ile karilere takdim etmemiz, aşağıdaki satırların değerini daha iyi tebarüz ettirecektir. Bugün ölümüne ağladığımız aziz Atatürkümüzün şahsında bütün dünya en yüksek dehasmı kaybetmiş oluyor. Bu elemli hâdisenin bizim için yegâne, fakat gurur verici tesellisi âlemşümul oluundadır. Olütnile bütün dünyaya matem mevzuu olan aziz Atamızın cenaze merasimi gibi emsalsiz ve tarihî bir hâdisede îngiliz matbuatının Ward Price gibi bir mümessili elbette bulunacaktı. Kaldı ki Ward Price aziz Atamızın kabul ettiği Ik ecnebi gazetecidir. Kendisile görüştüğümüz zaman yalnız büyük bir gazeteci değil, ayni zamanda Atatürkün en eski hayranlanndan birile, hatta en eski ecnebi hayranile tanışmış olduk. Değerli îngiliz gazetecisi Atatürkün dehasmı şu noktadan tahlil ve tebar'iz ettiriyor: « Bugün dünyada müthiş bir sür'at devri başladı. Harbi hemen takib eden senelerdenberi milletler gittikçe artan bir sür'atin hayranı oldular. Artık umumî tabirler sırasına giren «sür'at asrı» iâkırdısı büyük bir hakikatin ifadesidir. Herşeyde sür'at: Bir anda radyo ile sesinizi kıt'alardan kıt'alara duyurabilirsıniz. Tayyareye atlarsınız bir günde Londrada ve oradan 30 küsur saat zarfmda Nevyorkta olabilirsiniz. Artık ağır vesaitten sayılan vapurlar, trenler bile eski sür'atlerini dört misli, beş misli artırtnışlardır. Saatte 150 kilometre giden trenler üç, dört günde Bahrimuhiti aşan gemiler tabiî sayılmıya başlandı. Bütün bu baş döndürücü sür'atin. bütün bu durmadan kımıldıyan dünyanın şayanı hayret gidişi karşısında hükumetlerin ağırlıkları bir muvazene bozukluğu yaratıyor. Ferd olarak hepimiz sür'ati nasıl seviyorsak, karşımızdaki hükunıetin icraatmda da hiç değilse o kadar çabukluk istiyoruz. Harbden sonra kendini gösteren bu eksikliği ilk anlıyan adam Atatürk olmuştur. Atatürk, demokrasinin köhne makinesile bu işin başarılamıyacağını anladı ve onu yenileştirdi, tazeledi. Atatürkten sonra evvelâ İta'yada Mussolini ve daha sonra Almanyada Hitler, ondan mülhem olarak, fakat başka yollardan giderek devletin selâmetini yeni rejimlerde aradılar. Simdi, hemen Millî matemimiz dolayısiie şehrimizde bulunan meşhur İngiliz gazetecisi Word Price hemen azçok bütün dünya eski rejimlerin yaprandığını, ihtiyaca kâfi gelmediğini anlamıştır. Bu itibarla Atatürk zamanımizın en büyük dehasıdır. Türkiyeye vaki ilk seyahatlerinî ve ebedî Şefimizle yaptığı ilk görüşmeleri Ward Price şöyle anlatıyor: « îstanbula ilk defa 1918 senesinde gelmiştim. Bir akşam üzeri Perapalas otelinde oturuyordum. Bir adam yanıma geldi ve bir Türk Generalinin benimle görüşmek istediğini söy'edi. İsmini sordum: Mustafa Kemal, dedi. O zamanlar Mustafa Kemal adını daha ziyade müphem bir şekilde isitmiştim. Daveti memnuniyetle kabul ettim. Mustafa Kemal düşünceli, kederli ve bedbindi. Bana memleketın halinden bahsetti. Ve her iki üç cümlede bir: « Bu böyle olmaz. Vatanı baştanbaşa değiştirmek lâzım, yenileştirmek lâzırn.» diyordu. O zaman doğrusu bu lâflara fazla dikkat etmemiştim. Mesleğimin her zaman hatırlıyacağım büyük hatası bu emsalsiz dehayı o zaman keşfedememiş olmaklığımdır. Sonra aradan zaman geçti. Anadolu harbini takib için Türkiyeye gelmekle tavzif edilmiştim. Ben İzmire ayak bast:ğım gün Türk askerleri şehri istirdada geliyorlardı. İki gün sonra Gazi de galdi. Karşılaştık. Beni tanıyabileceğini hiç tahmin etmiyordum. Fakat Dâhi Halâskâr ilk bakışta tanıdı ve hafifçe gülerek se lâm verdi. Bu iki Mustafa Kemali hayatımda unutamıyacağım. Ben Atatürkü bir defa en kederli anında, bir defa da en mes'ud dakikasında gördüm. Sonra Ankaraya gittim. Atatürk gelirken garda idim. O gün emsalsiz nezaketile beni yemeğe çağırmak lutfunda bulundu. Bugün Dolmabahçede lâyemut Atatürkün tabutu önünde ağlıyanlar arasmda ben de vardım. Londradaki tâbiim son neşrettiğim ve «Bu diktatörleri tanıyorum» ismini taşıyan kitabımın içine Atatürkü de koymamı istemişti. Ben orada yalnız Mussolini'den ve Hitler'den bahsettim. Filhakika Atatürk, bunların hiç birisine benzemez. O nev'i tamamile şahsına münhasır bir devlet adamıydı. Diktatörlüklerin tahammül edemediği serbest bir nizamla demokrasilerin başaramadığı ve başaramıyacağı işler yapmıştır. Tarihte böyle adamlar devirlerine kendi isimlerini vtrmişlerdir. Yani o kadar ender yetişirler.» Meclis heyeti şehrimizde Fazıl Ahmed AYKAC İsmet İnönünün telgraflorı Antakya 17 (a.a.) Reisicumhur İsmet İnönü, Devlet Reisi Tayfur Sökmenin tebrik telgrafına şu cevabı vermiştir: Ekselâns Tayfur Sökmen Hatay Devlet Reisi Antakya Riyaseticumhura intihabım dolayısiie göndermek lutfunda bulunduğunuz tebrik telgrafından dolayı teşekkürlerimi takdim ederim. Dün gelen Büyük Millet Meclisi heyeti Büyük Şef Atatürkün cenaze merasimınde bulunmak üzere Büyük Millet Meclisinın dokuz kişilik mümessil he yeti, dün şehrimize gelmiştir. Refet Canıtez (Bursa), Halid Bayrak (Bayazıd), Ali Zırh (Çoruh), Ali Galib (Ankara), Ali Barlas (İstanbul), Cahid Dinç (Zonguldak), Mükerrem (İsparta), Şef'k Ayaşlı (Ankara) ve Rahmi (İzmır) den müteşekkil heyete, Cumhuriyet fTalk Partisi ve Halkevleri namma Cev\et Kerim İncedayı da refakat etmek ski devirlerde program nedir bilinmezdi, herşey oluruna b rakılırdı. Onun için maarif işleri de Allaha emanet edilmiş ve ilmin yavaş yavaş cehle münkalib olmasına imkâölar hazırlanmıştı. Tanzimat devrinde, Encümeni Danişin açılması münasebetile Sadrıazam Reşid Paşanın okuduğu nutuktan başka maariften bahseden resmî bir vesika yok gıbidir. Meşrutiyet yıllarında bu mevzua hayli bir alâka gösterildi, bir çok programlar yazılıp çizildi. Fakat maarifin millileştirilmesi için küçük bir hamle yapılamadığı gibi Türk yurdunu nurlandıracak maarif sisteminin ne gibi esaslara istinad edeceğini düşünen de görülmedi. Bütün eksiklerimiz gibi bu noksanı da Atatürkün dehası tamamladı, asırlarca dardağan yaşatılmış, müfid olmak kabiliyetinden uzaklaştırılarak muzır bir hale konulmuş ve hele Türklüğe yarar kıymetlerden tamamile mahrum bırakılmış olan maarife millî renk verdi. Onun bütün Türk tarihinde yegâne olarak çizdiği maarif programının esaslarını şu sözlerinde okuyoruz: «Hükumetin en feyizli ve en mühim vazifesi maarif işleridir. Bunda muvaffak olabilmek için öyle bir program takib etmeğe mecburuz, ki o program milletimizin bugünkü halile, içtimaî ve hayatî ihtiyacile, mühim şartlarile ve aslın icablarile tamamen mütenasib ve mütevafık olsun. Bunun için hayalî, muğlâk mütalealardan tecerrüd ederek hakikate nafiz nazarlarla bakmak ve elle temas etmek lâzımdır. «Bir traftan cehli izaleye uğraşırken bir taraftan da memleket evlâdını içtimaî ve iktısadî hayatta filen müessir ve müsmir olabilmek için elzem olan iptidaî malumab amelî bir tarzda vermek usulü maarifimizin esasını teşkil etmelidir. Medenî ve asrî bir heyetin ilim ve irfan yolunda yalnız bu kadarla iktifa edemiyeceği şüphesizdır. Millî dehanın inkişafı ve bu sayede lâyık olduğu medeniyet mertebesine yükselmesi, tabiatile, âli meslekler erbabını yetiştirmekle ve millî harsimizi yükseltmekle kabildir. «Yetişecek çocuklarımıza ve genclerimize görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun en evvel ve herşeyden evvel Türkiyenin istıklâline, kendi benliğıne ve millî an'anelerine düşman olan bütiin unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir. Beynelmilel cihan vaziyetme göre böyle bir cidalin istilzam eylediği ruhî unsurlarla mücehhez olmıyan ferdler ve bu mahiyette ferdlerden mürekkeb cemiyetlere hayat ve istiklâl yoktur!» Onun, ana hatlarını çizmiş oîduğu millî maarif programı gene onun idaresi ve irşadile pek feyyaz neticeler verdi, yurdun maarif vaziyeti hem maddî, hem manevî bakımdan tamamile değişti. Bu hakikati kavramak için Atatürkün o programı çizdiği yılda, yani 1923 5934 ders yılı içinde bütün Türkiyede (10238) ilkmekteb bulunduğunu ve bu mekteblerde (341931) çocuk okuduğunu, Ulu Onderin gözlerini ebediyete çevirdiği gün ise o mektebler sayısının (13907) ye, talebe mevcudunun da (712059) a yükseldiğini bilmek kâfidir. İstanbul Üniversitesi talebe sayısının on beş yıl içinde iki bin yedi yüzden beş bin üç yüze çıktığını hatırlamakla da yüksek tahsil hayatmın Atatürkten ne nisbette feyzaldığını öğrenmiş oluruz. Işte O, düşünen bir güneşe benzıyen dehasının kutsî ışığını hangi mevzua tevcıh ederse böyle büyük neticeler alır ve o ısığı bir inkılâb kaynağı halinde kullanırdı. Ona nasıl yanmıyahm, nasıl yanmıyahm?.. M. TURHAN TAN Bulgaristandan göçmen geliyor dan ana vatana göç edecek Bulgaristan Türklerinden kalabalık bir kafileyi yüklemektedir. VaDur bir iki güne kadar hareketle Tuzlaya gidecekt'r. Bul^a ristandan bu sene hicret edenler n kâffesi orta Anadoluda iskân edilmektedir. Ankaranm derin matemi Sofya (Hususî) j diğıne göre, Nazım Varnadan bıldirilvapuru, Bulgaristan Bulgaristandan itbal ediîen ağac kömürleri Sofya (Hususî) Bulgaristanın îstranca Balkanlarmda yakılıp, Bur^az ve diğer Bulgar iskelelerinden yükle tilerek İstanbula bu sene gönderilen a; ğac kömür miktan 13,407,563 kilodur. Geçen sene Bulgarstandan memle ] ketimize satılan kömür miktarı 16 mil| yon 49 bin 418 kilo idi Bu seneki ithalât geçen senekine nazaran azdır. İNÖNÜ Ankara 17 (a.a.) Reisicumhur tedir. Meb'uslarımız, dün Büyük Ata İsmet İnönü Ankara yüksek tahsil gencnın manevî huzurunda son tazim res liğine aşağıdaki telgrafı göndermişlermini ifa etmişlerdir. Yarm cenaze ile dir: bırlikte Ankaraya gideceklerdir. Ankara yüksek tahsil gencliğine Basvekille Dahiliye Vekili de Ankara yüksek tahsil gencliğinin cangeliyorlar dan ve asilâne duygularına teşekkür edeAnkara 17 (Telefonla) Başvekil rim. Şifa ve teselli kabul etmez büyük Celâl Bayar, Dahiliye Vekili ve Parti acıya tahammülü, ancak siz genclerin Genel Sekreteri Refik Saydam, bu ak vatana hizmet aşkile yetişmekte olduğuşam saat 7,50 de kalkan muhtelit katar nuza güvende buluyorum. la İstanbula hareket etmişlerdir. İSMET İNÖNÜ Bir tarih profesörü öldü Evvelki gün mitingde, Atatürk âbidesinin önünde gözyaşlarını tutamıyan genclerimiz Sofya 17 (a.a.) Meşhur Bızans eseri mütehassısı ve tarih profesörü Nıkof 54 yaşında olduğu halde dün ölmüstür.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle