01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13 Hdncitesrin 1938 Atatürk ve Türk çocukları Atatürk, Türk milletini toptan ne büyük bir muhabbetle severdi. Hele Türk çocukları onun başının tacıydı. Nerede istidadlı bir yavruya tesadüf etse onunla meşgul olur, nerede yoksul bir küçük görse onu yetiştirip adam etmek isterdi. Bir gün Yalova köylerinde koyun güden bir çocuğa rastladı. Zeki ve sevimli bir yavru... Sığırtmaç Mustafa... Onu alıp mektebe koydu... Mustafa şimdi vatana hizmet edecek bir çağa erişmek üzere çalışıyor... Bir gün onun bulunduğu vapurun güvertesine bir yavru çıktı... Küçük Esad... Minimini kalbindeki onu görmek hasretine dayanamıyarak halattan tırmanıp çıkmıştı. Büyük Ata, küçük Esadla uzun uzun meşgul oldu. Son zamanlarda küçük Ülk'iyü yetiştiriyordu. O, şimdi millete bir vediadır, millet onu Atasının ruhunu şad edecek bir şekilde büyütecektir. Sahifemizi, Büyük Atanın bu yavrulara ve diğer vatan çocuklarına karşı beslediği sevgiyi gösteren resimlerle süslüyoruz. Asker olacak gencler! Atatürk size şöyle yol gösterdi Bir Türk diinyaya bedeldir Bugün ordumuz, yeryüzündeki orduların en değerlilerinden, en iyılerinden biridir. Tüfeği, topu, tayyaresi, motörRi vasıtaları, tayyare topları, tankları, en son sistemdir. Erlerin elbiseleri, ayakkabları gıcır gıcırdır. Resmi geçidlerde askerlerin diriliği, kıyafetlerinin güzellıği her Türkün göğsünü iftiharla kabartıyor. Eskiden böyle miydi? Asker, yarım ayakkabı, yırtık elbiscyle gezer, en iptidaî vasıtalarla harbeder, buna rağmen karşısındaki düsman sayı itibarile birkaç misli fazla olmazsa yenilmezdi. Ancak Atatürk Cumhuriyet hükumetini kurduktan sonra bu işler değişti. Askerlik, angarya yapılan bir yük şeklinden çıkarak asker ocağı bir mekteb şekline girdi. Oraya bilgisiz olarak gelen Türk eri okur, yazar, hayat bilgisi ve kültür seviyesi yüksek olarak köyüne döner. Atatürk bu suretle ordunun sade silâh, kıyafet itibarile değil, onu teşkil eden vatan evlâdının sonsuz kahramanlık ve fedakârhk gösterebilmeleri tarzında manevî şekilde de kıymetini yükseltti. Bugün muhakkak ki, ordunun içindeki bir Türk cihana bedel vaziyettedir. Bunu Büyük Şefimiz, bundan tam on üç sene evvel, 1925 yılı ağustosunda Kastamonuda asker koguslannı gözden eçirirken söylemiştir. Orada bir subayın odasında «bir Türk on düşmana bedeldir!» levhasını görmüştür. Levhayı işaret ederek subaya sormu|tur: Öyle midir? Evet... Atatürk alnını yükselterek : Hayır, çocuğum bence öyle değildir, demiştir. Bir Türk dünyaya bedeldir! Türk ordusu gibi Türk donanması da Ulu Önderin rehberliğile Haliçte çürümekten kurtuldu. Gemilerimizin bir kısmı asrî silâhlarla teçhiz olundu. Yeniden bir çok torpidolar ve denizaltı gemileri fiiomuza iltihak etti. Sporla ugraşan gencler! Atatürk size böyle yol gösterdi Türk sporcularının meslek düsturu Türk milleti, tarihin en eski devirlerindenberi sporcu bir millet olarak tanmmıştır. Türk ötedenberi çevikliği ve kuvveti mukaddes sayar, idmanlara ehemmiyet verir. Fakat onun sevdıği yalnız adale şişirmekten ibaret olan sporculuk değ:ldir. Ayni zamanda dimağı ve sinirleri de terbiyeye yarıyan bir idmancılıktır. Vaktile binicilik, atıcılık, pehlivanlık, avalık, cirid millî sporumuzun başında gelen idmanlardandı. Fakat saltanat hükumeti son zamanlarına doğru her türlü topluluklara, birliklere şüpheli nazarlarla baküğı için spor hareketleri yapmak kabil ola madı. Atatürk Cumhuriyet idaresi ni kurduktan sonra milletin hayrına yapılan diğer işler gibi hükumet tarafın dan hassasiyetle takib olunan meseleler arasına girdi. Atatürk bir nutkundaki «fıkrî inkişafa olduğu gibi, bedenî inkişafa da ehemmiyet vermek ve bilhassa millî seciyeyi, derin tarihimizin ilham ettiği seviyeye çıkarmak emelimizdir.» sözlerile o yolda da bize rehberlik etti. 1931 yılınuı sonteşrininde «Çocukları Koruma» cemiyeti genel merkezi Ankarada bir güreş müsabakası tertib etmişti. Hakem heyeti içinde uzun seneler dünya güreş şampiyonluğunu muhafaza ederek sırtı yere gelmemiş Türk pehlivanlarından Kurtdereli Mehmed pehlivan da vardı. Güreşleri dikkatle takib eden Atatürk, müsabakanın ertesi günü kuvvetli Türk pehlivanı Kurtdereli Mehmed pehlivana gönderdiği bir mektubda ihtiyar aslanı taltif ederken Türk sporcu'ıuğuna da öğüd verdi ve yol gösterdi: «Kudretli Mehmed pehlivan, Seni cihanda büyük ün almış bir Türk pehlivan tanrdım. Parlak muvaffakiye'.erinin sırrını şu sözlerle izah ettiğini de öğrendim: «Ben her güreşte arkarnda Türk milletinin bulunduğunu ve millet şerefini düşünürüm.» Bu dediğini en az, yaptıkların kadar beğendim. Onun için senin bu değerli sözünü Türk sporcularına bir meslek düsturu olarak kaydediyorum. Bununla senden ve sözlerinden nekadar çok memnun olduğumu anlarsın!» Atatürk Türkiyeyi nasıl kurtardı? Ulu Onder aramızdan çekilerek hayata gözlerini yumdu. Lâkin, hepimize ebediyen manevî bir rehber olmaktan geri kalmıyacaktır Vaktile Osmanlı Türklerinin hâkim olduğu uzak Rumeli diyarmda bir Selânık şehri vardı. Bu Rumeli diyan Osmanlı padişahlarmın lâkaydhğı yüzünden elden çıktı. Selânik şehri Akdeniz kıyısında güzel rıhtımı, zümrüd gibi yeşil bahçelerile bir cennet parçası gibiydı. İşte o zaman ismi Mustafa konan «Atatürk» bu şehirde doğdu. Bundan tam 58 sene evvel.. Babası, ilk zamanlar gümrük memurluğu etmişti. Sonra memuriyetten çekilmişti. Kereste tüccarlığı ediyordu. Adı Ali Rıza Efendi idi. Mustafanın babası çok küçük yaşta iken öldü. Annesi Zübeyde Hanım çocuğunu yetiştirdi. Mustafa ilk okumasını Selânıkte Şemseddın Efendi mektebinde yaptı. Bu mekteb o zaman yeni usulde kurulmuş ilkmekteblerden biriydi. Sonra mülkiye rüştjyesine geçti. Bu~mektebde hocanın biri kendısine haksız yere bir değnek' vurduğu içiri Mustafa, mektebıni değıştirdi, askerî rüştiyeye geçti. Oradaki derslerini son derece iyi yaparak çok zeki, çok kabiliyetli bir çocuk olduğunu gösterdi. O zamana kadar yalnız Mustafa adile çağırılan bu yavrunun fevkalâde zekâ ve kabiliyetine hayran olan hesab muallimi yüzbaşı Mustafa Efendi ona Kemal adını taktı. Mustafa Kemal, askerî rüştiyesini bitirdikten sonra Manastır askerî idadisine, orasını bitirdikten sonra da îstanbuldak' Harbiye cnektebine geçti. Bütün mekteblerde sınıfınm en çalışkam olarak tamnır ve daima arkadaşlarınm ilerisinde bulu nurdu. Muallimleri onun aklını, fikrini, zekâsını pek beğeniyorlar, kendisine karşı muallim gibi değil, arkadaş gibi davranıyorlardı. Harbiyeyi bitirince erkânıharbiye sınıfına ayrıldı. Mustafa Kemal riyaziyeye çahştığı kadar, edebiyata da meraklı idi. Güzel söz söyler, ne zaman arkadaşlarile münakaşaya tutuşsa onlara mutlaka münakaşanın sonunda kendi fikirlerini kabul ettirirdi. Askerliğine gelince ise, ona hiç diyecek yoktu. Bu mukaddes mesleğin nazarî, amelî bütün inceliklerine vâkıf olmuştu. Mustafa Kemal ortamekteb sıralarından itibaren siyasetle de uğraşmıya başlamıştı. Memleketin haline acıyor, arkadaşlarile vatan ve millet hakkmda konuşur, sözü özü doğru olduğu için lâkırdısını sakınmazdı. Düşündüğünü korkmadan söyler, Abdülhamid idaresini haklı olarak çekiştirirdi. Fakat bütün arkadaşları kendisini sevdikleri ve çok saydıkları için kioıse ona elem vermeğe kalkışmazdı. Böyle olmakla beraber mekteb idaresi onun ateşli bir genc olduğunu dikkat gözünden uzak tutmadığı için Erkânıharbiye mektebinden diplomasım aldığı gün yakalatıp Yıldız sarayına gönderdi. GÜRlerce orada Abdülhamidin de perde arkasından dinliyebileceği bir tarzda sorguya çekildi, aylarca hapsedildi, sonra Şama sürüldü. Mustafa Kemal, sürgün olmakla beraber Şamda, îstanbulda başlamış olduğu siyasî faaliyetine devam etmekten geri durmadı. Gizlice Selâniğe giderek «İttihad ve Terakki Cemiyeti nin ilk şekli olan «Vatan ve Hürriyet» cemiyetini kurdu. Bundan sonra nerede bir mücadele, bir harb, bir faaliyet varsa Mustafa Kemali onun başında görürüz, meşrutiyetin ilânınm doknzuncu ayı Îstanbulda meydana gelen irtica hareketini, 31 mart hâdisesini bastırmaya gelenlerin en ilerisinde MusUfa Kemal, Trablusgarbda düşmana mu kavemet edenlerin kumandasında Mustafa Kemal, Balkan Harbinde Edirneyi istirdad eden kuvvetlerin başında gene Mustafa Kemal vardır. Mustafa Kemalin Umumî Harbdeki kahramanlıklan ise baştanbaşa bir zafer silsilesi teşkil eder. Çanakkaleyi düşmana kapayıp îstanbulu ve neticede bütün bir vatanı kurtaran gene Mustafa Kemaldir. Kafkas cephesinde başkalanna hatalarını tamir etmek için gecc Gündüz çalışan, Suriyede bozgunluğa uğramış ordııyu toplıyarak düşmana mukavemet eden gene Mustafa Ketnaldir. Mondros mütarekesi akdolunup da memleket yarıdanyarıya işgal altına düştüğü ve düşmanlarla harb gemileri, Istanbul limanını doldurmıya başladığı vakit vatanı yeniden kurtarmak teşebbüsüne girişen gene Mustafa Kemaldir. İstanbul hükumetinin adamları şaşır mışlar, ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Bir çoklan artık memleket için kurtuluş yolu yoktur, diye kendi mallarını, canlarını kurtarmak kaygusuna düşmüşlerdi. îşte bu sırada Mustafa Kemal zâhirde ordu müfettişi olarak, fakat hakikatte m«lletin kurtancısı sıfatile Samsuna çıktı ve İzmirin isgali üzerine Anadoluda başlamış olan müdafaa hareketlerini tanzim ve Ankarayı merkez yaparak Büyük Millet Meclisini kurdu. Bugünkü Cumhuriyet idaresini doğurmuş olan Büyük Millet Meclisi hükumeti, gene Mustafa Kema Atatürk okumayı kolaylaştırdı ? nasıl *^ İlk, Orta, Lise ve Yüksek mekteblerde okuyan gencler, bugünkü nimetin kıymetini biliniz! Millî Mücadele nihayete crdikten, memleket istiklâle kavuştuktan sonra bir gün bir arkadaşı Atatürke sordu: İşte memleketi kurtardınız, dedi, şimdi ne yapmak istersiniz? Büyük Şef : Maarif Vekili olarak millî irfanı yükseltmeğe çalışmak en büyük emelimdir! cevabmı verdi. Hakikaten Ulu Önderin gösterdiği yolda ilerliyerek millî irfanı yükseltmek gayesi Cumhuriyet hükumetinin en büyük meli oldu. Yalnız millî reis kalmak ve Cumhurreisi olmak mecburiyeti Atatürkü özlediği makama geçebilmekten ala:oydu. Fakat memleketin menfaati nokasmdan yapılacak ıslahatı tatbik sahasına çıkarmaktan alakoymadı. Ah, ne eski mektebleri, ne de eski yzıları siz bilmezsiniz!... Orta ve yüksek mektebler belki apısı, penceresi olan binalarda bulunur, îçerisine girip çıkan genclerle bir iki kelime belki konuşulabilirdi. Fakat hele i!k mektebler öyle iptidaî bir vaziyette idi ki bugün imkânı yok tasavvur edemezsiniz. Ekseriya bir mahalle camiinin tabutluğunda iki köhne sıra, konarak, 34 pösteki uzatılarak kurulmuş oian bu mekteb adlı sefalet yerlerinde yetmişlik bir ihtiyar uzun sopasile donlarının uçkurları mintanlarının üzerine bağlanmış, yüzü gözü kiri, sümüğü akmış çocukları tehdid edereken onlara kargacık burgacık Arab harferini öğretmeğe çalışırdı. Şimdi iki gün içinde harfleri sökerek, bir hafta içinde gazete okumaya başlıyan yavrular, o vakit iptidaî ve rüşdî diye iki kısma ayrılmış ilkmektebi bitirdikten sonra değil ya, idadî denilen orta ve ise tahsillerini ikmal ettikten sonra bir cümleyi düzgün okuyamazlardı. Senelerce mânasım anlamadıkları birtakım arabca ve farsça kelimeleri hecelemekten canarı çıkardı. Onun için evvelâ harfleri değiştirmek cab ediyordu. Büyük Atatürk bu ihtiyacı çoktan sezmişti. Seçtiği kalem erbabına birkaç ay hazırlık yaptırdıktan sonra 1928 yılı ağustosunda Halk Fırkasının Sarayburnu gazinosunda verdiği bir müsamereyi şereflendirdiğı esnada bu i$e başlamanın sırası gelmiş olduğuna hükmetti. Halk arasında oturarak onlarla hasbihal ederken bir aralık sesini yükseltti: « Arkadaşlar, d«di, bizim güzel, ahenkli, zengin lisanımız yeni Türk harflerile kendini gösterecektir. Asırlardan beri, kafalanmızı demir çerçeve içinde bulunduran, anlaşılmayan, anlamadığımız işaretlerden kendimizi kurtarmak mecburiyetindeyiz. Lisanımızı muhakkak anlamak istiyoruz. Bu yeni harflerle behemahal pek çabuk bir zamanda, mükemmel surette anlayacağız. Ben bundan eminim. Siz de emin olunuz!» Sonra hitabelerini şöyle bitirdiler : « Vatandaşlar, yeni Türk harflerini çabuk öğreniniz. Bütün millete, köylüye, çobana, hamala, sandalcıya öğretiniz! Bunu vatanseverlik, milletseverlik vazifesi biliniz. Buvazifeyi yaparken düşününüz ki bir milletin, bir içtimaî hejetin, yüzde sekseni okuma, yazma bilmez, bu ayıptır. Bundan insan olanların utanması lâzımdır. Bu millet, utanmak için yaratılmıs, bir millet değildir. Iftihar ehnek için yaratılmış ve iftiharlarla tarihini doldurmuş bir millettir. Milletin yüzde sekseni okumak yazmak bilmiyorsa kabahat bizlerde değildir hatta onlardadır ki Türk seciyesini anlamıyarak birtakım zincirlerle kafamızı sarmışlardır. Mazinin hatalannı kökünden temizlemek zamanındayız. Hatalan tashih edeceğiz!» O günden itibaren büyük, küçük, milletin her ferdi Ulu Önderin gösterdiği bu yolda yürüdü. Aradaki on senelik zaman zarfında ilk, orta, lise ve yüksek mekteblere devam edenlerin sayısı beş on misli arttı ve tahsil seviyeleri yüzde yüz yükseldi. Gazete, kitab satışı birkaç mislini buldu. Büyük $ef bu suretle cehil ve bilgisizlik içinde yüzen manevî körlerin gözlerini açmış oldu. Onlara kıymeti dünya va deeer yeni bir cihan bağısladı. Atatürk küçük Esadla konuşurken... Atatürk bir minimininin elini sıkarken... J lin idaresi altındadır ki İnönü ve Sakarya muharebelerini kazandı ve büyük zaferi meydana getirdi. Bir takım cahillerin, zalımlerin kaybolmasına kasden çahştıkları yüce Türk vatanını Mustafa Kemal Türk milletine tekrar kazandırmıştır. Fakat Mustafa Kemalin vazifesi henüz bitmemişti. Düşman çizmeleri altmdan kurtardığı Türk vatanını en yüksek me denî bir seviyede görmek onun en büyük ameli idi. Onun için maarifte ve hukuktaki değişikliklerden başlıyarak devlet teşkilâtını asrî bir şekle soktu. Vatandaşların kıyafetini ve ayni zamanda zihniyetıni asrî gidişe uydurdu. Harf inkılâbını yaptı. Büyük Dil ve Tarih inkılâbını yaptı. On beş sene bir saniye dunmadan didindi, çalışh. Hep memleketinin, milletinin yükselmesine gayret etti. Bu uğurda hayaLnı tüketti ve nihayet aydınlattığı yolda bun dan sonra yürümeği bizlere bırakarak dün yaya ebediyen gözlerini yumdu. goz yaşları Ulu Önderin aramızdan kaybolduğu hutnda yaşıyor ve daima yaşıyacaktır. gündenberi yurdun her köşesinde hıçkırık Sayın arkadaşlar; tarihin altın kalemle sesinden başka birşey işitilmiyor, elem ve yazdığı bu ismi her an tekrarlıyalım ve teessürden baska birşeıı görülmüijOT. ilk onun bize armağan bıraktığı Cumhuri mekteb ıjavrulan da bu sonsuz kedere iş yeti ebediyete kadar yaşatacağımıza and tirak ediuorlar. Bazıları bu teessürlennl içelim. Bizler ki bugünün küçüğü, yankâğıd üzerine dökerek bize göndermişler. nın büyüğüyüz. Büyük Önderin bize bıHepsi samiml... Hepsi, minimini kalble raktığı ve yoktan var ettiği bu mukaddes rinden kopan birer acı ferqad... Fakat bu vatanın daima bekçisi olalım. kücük Türkler de ieessüre kapumakla beEğer Ulu Şefi seviyorsak, onun gös raber ueise düşmüqorlar. Bakın iki tane terdiği yol üzerinde yürüyelim. sinin yazdıklanna! Ey Aziz Ölü; ruhun müsterih olsunTürk gencliği, her yerde, her zaman sana bağlı kalacak ve seni anacaktır. İstanbul Birinci okul 5 B de Arkadaşlar; bugün bir ulus değil bir Sahver Arslan cihan ağlıyor... Unutmayın ki onu bir Atatürk küçük Ülkü ile beraber AtatürAÜn sözlerinden Atamız için.. "^ Gencler, cesaretimizi takviye ve idame eden sizsiniz! Siz almakta olduğunuz terbiye ve irfanla insanlık meziyetinin, vatan muhabbetinin, fikir hürrıyetinin en kıymetli timsali olacaksınız: Ey yüksek nesıl! İstikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz teessüs ettık. Onu ilâ ve idame edecek sizsiniz! •^ Cebren ve hile ile aziz vatanının bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanrlerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış, ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere memleketin dahilinde iktidara sahib olanlar, gaflet ve dalâlet, hatta hiyanet içinde bulunabılirler. Hatta bu iktidar sahibleri şahsî menfaatlerini müstevlilerin siyasî emellerile tevhid edebilirler. Millet yoksulluk içinde, zaruret içinde harab ve bitab düşnnüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evlâdı, işte bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk Cumhuriyeti ve Türk istiklâlini korumaktır. \tatürk Sığırtmaç Mustafa ile konuşurke»... defa gören, bir defa iscnini işiten herkes Mustafa Kemal, bütün bir tarihti. Fa candan bağlanıyor ve seviyordu. kat onun kayboluşile bu tarih kapanıp hi Daima ileriyi gören deniz rengi gözletama ermiyor, bilâkis. Gurub eden, lâkin rinden doğan kuvvet yalnız bir ulusu dehiçbir zaman aydmlığı kaybolmıyan bu ğil, bütün insanlığı kendine bağhyordu. güneşin izinde bütün Türk gencliği en Kısın en soğuk günlerinde nasıl, bir güneş yüksek medeniyet tepesine erişmek iç doğar, herkes ona doğru koşarsa işte karkoşacaktır. deşler; bir çağlar biz de bu doğan güneAtatürk aramızdan çekilerek ebedî is şin etrafına koşmus, ancak ölüme mahtirahete daldı, lâkin Büyük Ata genc ev kum olan hayatımızı onun gözünden saçılâdları sizlere daima manevî rehber ol • lan kurtarıcı ışıklarla ısıtmıştık. Onun için maktan geri kalmıyacaktır. Çünkü kal hep hayatınr.zı ona borcluyuz. Gazetelerin yazılarını okurken kalbim bimizde, ruhumuzda, dimağnnızda hatıparçalanıyor, gözlerim doluyor, kendimi rası ebediyen yaşıyacak, o ulvî ruh, mane vî himayesinden bizi hiçbir vakit mahrum tutamıyarak eğlıyorum. Ulu Şefin ölü müne inanamıyorum. Çünkü O, benim ruetmiyecektir. A T AM A Gözlerin bir alevdi; Geceyi gündüz yaptın. Nerde o güzel yüzün, Sen nerdesin, Atamız! * * * Bizi bırakıp gittin, Bizi ağlatıp gittin. Yurdu meyus bıraktın, Ey sevgili Atamız. **» Gündüz yaptığın gece, Şimdi gündüzler gece. Niçin bizi bıraktın, Ey devrimci Atamız. Birinci okul 5/A 443 Muazzez Batu
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle