Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET 1 Şubat 1937 Küçük hikâye Yaralı Helene de Brederode idi. Çok güzel bir kızdı. Belki günün birinde kendisine. tesadüf edersiniz. Onu derin bir aşkla sevdim. O da bana aynen mukabele ediyor du. Onunla beraber geçirdiğim birkaç aylık aşk hayatı, bütün ömrümde nail olduğum en büyük saadettir. Bu genc kr zı ailesinden istiyeceğim sırada dayım vefat etti ve ben Parise dönmeğe mecbur oldum. Fakat, Parise giderken, Matma zel Helene'e, yakında gelip kendisini aIacağımı vadettim. Lâkin bunu yapmadım. İşte hayatıma, bütün varlığuna musallat olan vicdan azabı budur. Genc bir aktrisle münasebet peyda ettim. Zayıf ruhlu ve gevşek yaradılışlı idim; aktrisle geçirdiğim zevk ve safa hayatından kendimi çekemedim. Bütün hatalarım oradan başlıyor. Sevdiğim genc kıza mektub yazmaz oldum. Zaman geçti; Di jon'a gitmeğe cesaretim kalmadı. Nişanlı olduğum genc kız hakkında malumat almak için tanıdıklarıma da mektub yazmağa çekiniyordum. O tarihtenberi o nun ne olduğundan hiç haberim yok. Belki de felâketine sebeb oldum... Yaralı, yatağın içinde kıvranarak sözüne devam etti: Şayed, tesadüf, günün birinde o nu sizin karşınıza çıkanrsa ona diyiniz ki, günahımı tamamile affettirmek için memleketim uğrunda ölmek istedim; o na anlahnız ki kendisinden af diliyo rum, hayahmın tek bir günü yoktur ki, genclik saikasile düştüğüm hatalann nedameti içinde geçmiş olmasın. Ona bil hassa şunu da söyleyiniz ki, kendisini sevmekten bir an geri durmadım. Fakat acaba affeder mi? Rahibe, soluk kadar hafif bir sesle: Edecektir, ben size bunu vadediyorum, dedi. Yaralıyı, hastaneye. bir geceyansı getirdiler. Hastabakıcılar, sedyeler, telâşlı telâş Iı dolaşan adamlarla dolu uzun korido run sokağa açılan kapısmdan içeri soğuk bi rüzgâr doluyor; kimi bir sopaya, ki mi yanındaki arkadaşmın omzuna daya nıp ayakta durmağa çalışan hasta as kerler, bardaklardan boşanırcasına ya ğan yağmurun sırsıklam ettiği esvablar içinde titreşiyorlardı. Yüzleri toprak rengi almış, üstler başlan çamur içinde bu biçareler, her şeye rağmen, sığınacak bir dam altı, ıs tırablannı dindinneğe koşan mütebessim çehreler bulmuş olmaktan memnun gö riinüyorlardı. Bunlardan sonra, sedyeîere yatınlmış ağır yaralılar taşınmağa başladı. Bir tanesi, avurdu avurduna çökmüş, siyah sakallı, gözlerinde humma ateşi tutuşan bir adamdı. Sedyeyi yavaşça yere bıraktılar. Yaralı, sağ dirseğine dayanarak yerin de yarı doğruldu, istimdad dolu gözlerini etrafta gezdirdi. Koridorda telâşlı telâşlı dolaşan hastabakıcı kadınlann arasında bir rahibe vardı. Kıyafetinin ciddiyeti, yüzünün güzelliğini ve taravetini örtemiyordu. Dünya zevklerinden uzaklaşırken zaman mefhumundan da uzaklaşraış gibi gö rünmesine rağmen, yüzüne bakanlar o nun vaktile çok güzel olduğunu anlı yorlardı. Birşey isteyip istemediğini sormak için yaralınm sedyesine doğru eğildi; fakat birdenbire sapsarı kesilerek geri çekildi, başını eğdi ve uzaklaştı. Yaralınm adı Simon de Prefaye'di. Pansımanı çözüldüğü zaman yarasmın ağır olduğu anlaşıldı ve kendisini tek yataklı bir koğuşa naklettiler; maiyetine ak saçlı bir hastabakıcı verildi, rahibe de, kendisini, geceleri beklemeğe memur oldu. Simon de Prefaye'ın yarası pek ağır dı. Yüzünün yeşilimsi bir renge bürün mesinden, kanınm zehirlendiği anlaşıh yor, gösterilen bütün ihtimamlara rağ men bu tesemmümün b'nüne geçilemiyordu. Yaralı çok ıstırab çekiyor, uyku u yuyamıyordu. Bir gece, rahibeye seslendi: Hemşire, orada mısınız? Hemşire MarieHelene, yatağa yak * laştı: Ne istiyorsunuz dostum? Evvelâ su... Rahibe, bardağa su koyarken, o, daKa hafif ve kesik bir sesle ilâve etti: Sonr» da, size birşey söylemek istiyorum... Sizinle konuşacağım... Söyliyeceğim şey size garib görünecek, bili yorum. Çünkü sizin hayatta tecrübeniz yoktur... Fakat, içimde bir his, benim derdimi anlıyacağımzı söylüyor... Ce vabımz bana büyük bir teselli olacak... Dinlemek istiyor musunuz? Müsaade eder misiniz anlatayım? Rahibe, öyle hafif bir sesle «evet» diye cevab verdi ki, yaralı, bu cevabı güçlükle işitti. Fakat, ayakta durmayın, otorun. Beni dinlemek için ayakta kalıp yorul manızı istemem. Hemşire oturdu. Fakat lâmbaya ar kasını çevirdi ve başı eğik, elleri birbirine bitişik, gölgeden yapılmış bir vücud gibi hareketsiz, dinlemeğe koyuldu. Simon Prefaye: Hemşire, diye söze başladı, öleceğimi biliyorum... Hayır, hayır, ölmiyeceksiniz; dok" tor bu sabah vaziyetinizden pek mem rtundu. Yaralınm solgun, fakat enerjik çeh resinde müstehzi bir tebesüm dolaştı. Hemşire, benimle bir çocuğa hi tab eder gibi konuşuyorsunuz. Yaşım yirmi değil, kırk. Cepheye gitmeği ben kendim istedim. Yani, hakikatle yüz yüze gelmekten korkmam demek istiyo rum. Oleeğimi biliyorum ve buna kar şı isyan etmiyorum. Öldüğüme hiç mü teessif değilim. Ölüm, beni, hayatımda sahib olamadığım bir intizama sokmuş olacaktır. Mesele burada değil. Ben, bedbaht bir günahkânm... Vaktile biı kadm sevdim... Yaralı durdu ve: Birşey mi düşürdünüz hemşire? diye sordu. Rahibe, yaralınm karyolası altmda birşey anyor gibi yaparak hafif bir sesle: Evet, dedi, tesbihimi düşürdüm. Sonra, biraz daha metin bir sesle: Buldum. Diye ilâve etti ve iskemlesini biraz geri çekti. Yaralı, söze devam etti: Dinliyorsunuz deği! mi? Hususî hayatınızı öğrenmekliğime mutlaka lüzum görüyor musunuz? Evet mutlaka. Zaten bu ricamı rcddedemezsiniz. Ölmek üzere bulunan bir insanın ricası reddedilmez... Ben vaktile Dijon'a sık sık gider, kalırdım Orada bir d?yım vardı. Bu seyahatlerim esnasmda bir genc kızla tanıştım... îsmi Valencia kontrol sistemini kabul etmiyor! IBaştarafı 1 inci sahifede] tetkik etmeğe henüz vakit bulamamışlar " dır. Fakat nutkun İspanyaya aid olan kısmı ve bilhassa M. Hitler'in îspanyo cumhuriyetçilerini katil olarak tavsif ettiği satırlar nazarı dikkati celbetmiştir. Bu mahfiller M. Hitler'in îspanyaya ademi müdahale meselesi hakkında hiç birşey söylememiş olmasmı hayretle karşılamaktadırlar. Valencianın yarıresmî mahfilleri Londra komitesi tarafından teklif edilen kontrol sisteminin İspanya hükumeti tarafmdan kabul edilemiyeceğini, çünkü kontrolu temin edecek olan devletler arasmda Sovyetler Birliğinin bulunmadı • ğmı beyan etmektedirler. Beşeriyetin talihsiz ferdleri Sağır, dilsiz ve körler için kurulan şefkat yuvası Izmirdeki mektebde 120 talihsiz insan cemiyete faydalı bir uzuv olmak üzere yetiştiriliyor RADVO Bu aksamki program J ISTANBUL: 12,30 plâkla Türk musikisi 12,50 havadls 13,05 muhtelif plâk neşriyatı 14,00 son 18,30 plâkla dans musikisi 19,30 çocuklara masal: İ. Galib Arcan 20,00 Rifat ve arkadaslan tarafmdan Türk musikisi ve halk şarkıları 20.30 Bay Ömer Rıza tarafından arabca havadis 20,45 Safiye ve arkadaslan tarafmdan Türk musikisi ve halk şarkıları, saat ayarı 21,15 Şehir Tiyatrosu dram kLsmı tarafından bir temsil22.10 Ajans ve Borsa haberleri ve ertesi günün prograıru 22,30 plâkla sololar, opera ve operet parçaları 23,00 son. VİYANA: 18.35 şan konseri 18,55 keman konseri19,15 tiyatro haberleri 19,40 kış sporları, haberler ve saire 20,20 ulusal yayın 20,25 kitablara dair, yeni hayat 21,05 piyes 22,05 orkestra konseri 23,05 kış sporlan, haberler, hava 23,25 konser 24,35 haberler. BERIİN: 18,05 piyano ile şarkılar 18,35 konuşma19,05 gramofonla operet parçaları 20,05 konuşma 20,20 piyano musikisi 20,50 günün akisleri, haberler 21,15 musiki 23.05 haberler ve saire 23,25 spor 23,40 gece musikisi. BUDAPEŞTE: 18.05 cazband takımı 18,50 spor konuçması 19.20 şan konseri, konferans 20,20 san'atkârlar gecesi 21,20 haberîer 21,40 halk şarkılan 22,35 opera orkestrası 23.50 almanca haberler 23,55 gramofon 1,10 son haberler. BÜKREŞ: 18,20 eğlencell konser 19,05 hava, saat, konuşma, konferans 20,25 gramofon, konferans 21,30 musiki 22,10 kitablar ve mecmualar 22.15 musiki ve şan 22,35 haberler, spor ve saire 22.50 gece konseri23.50 fransızca ve almanca haberîer 24 haberler LONDRA: 20,05 orkestra konseri 21,05 haberler VD saire 21.35 çramofon 22,05 komedi23,15 musiki 24.35 haberler, spor ve saire 21 dans orkestrası 1,35 haberler ve saire 1,45 gramofon. PARİS [P.T.T.]: 18.05 Org konseri. şilrler, gramofon, konuşma 20.35 havadis, hava 21,43 gramofon 22,05 konuşma ve musiki 23,35 pi yes: Güzel kadın 24,35 haberler ve saire. ROMA: 18.55 hava. şilrler 19,55 coğrafya haberleri, fransızca turizm propagandası, yabancı dillerde haberler 22,05 haberler, şan ve musiki 23,15 konser 23.20 dans mu sikisi, istirahat esnasında haberler 24,35 dans havalan. denilen birşeyin mevcudiyetini anlatmağa çalışıyoruz. Kulağı sağır olduğuna göre, meselâ bunu, vücudünün diğer aksamile temine çalışıyoruz, hassas, madenî cisîmlerin ihtizazlanndan istifade ediyoruz. Meselâ, çocuk bir piyano kenannda dumrken tuşjara dokununca hasıl olan ihtizaz, çocuğa geçiyor. Nihayet çocuk, haricde ses denilen birşeyin mevcud ol duğunu kendi içinde de duyuyor ki o iniltiyi nakle çalışiyor. Burada da, ağız dediğimiz şeyi bir akord vasıtası olarak kullanıyoruz. îlk gayritabiî sesi, meselâ ağzmı açtırarak, ( A ) , ağzı boru gibi yaparak (O), dudaklann kenarını açarak (İ) şeklinde tanzim ve akord etmeğe ehemmiyet veriyoruz. Sağır ve dilsizler işte bu suretle, yani kulakları duymadığı halde yavaş yavaş konuşuyorlar.. Ses mefhumunu, kulağından haric uzuvlarile idrak etmiş.. Doktor, başka bir metod da bulmuş. Dilsizleri karşısma alınca kolunu yukarı doğru kaldırıyor. Talebe hep birden ağzmı açıyor: A a aa'aaf Diyor. Kolunu ileri doğru uzatıyor. Talebe bu defa, Oo o o o o! nun hecesini çıkarıyor. Kol aşağıya gi dince (İ), yana gidince (E) oluyor. Müessesede, meslekî tedrisat büyük bir faaliyet ve intizam içindedir. Atölyeler, gerek müessesenin ihtiyaclarını, gerekse siparişleri yetiştirmekle meşgul.. Sağır talebeden iki yıl çalışmış olanlar bu yıl, tatil aylarında, iyi yevmiyelerle ha ricde iş tutmuşlardır. Kız talebenin elişleri, dikiş işleri harikulâde nefis... Güzel bir müze, bir sergi de var.. Bu müessesede dikkate şayan diğer bir nokta, bunîann, normal talebe den daha fazla bir intizam ve disiplin içinde bulunması ve yaşamasıdır. Bir talebeye sordum: Nerelisin? Menemenli! Paris Menemenden nekadar uzak? Bilmem ki!.. Uzaklığı, yakmlığı daha iyice kavrıyamadım. Amma, belki de üç saattir.. Nekadar büyük? Onu da bilmiyorum.. Doktora sordum: Körler severler mi ve onların aşklan nasıldır? Onlarda da insiyak hâkimdir ve tabiatile severler. Hem de onların aşkında tam bir sadakat vardır. Görmeden, güzelliği, çirkinliği pek anlamadan, sev diğinin ne renkte, ne çeşid olduğunu anlamadan severler.. Düşündüm: El yordamile doğan bir aşk! Müesseseden aynlırken, arkamdan keman, piyano, flüt sesleri geliyordu. Ben de bu seslerin içinde tarihte şöhret almış kör âşıkların, kör musikişinaslann, kör şairlerin varlıgını sezivordıım.. Uç ihtilâlcî tayyare diiştü Andujar 31 (A.A.) On asi tayyaresi bu sabah Virgen de La Cabeza manastırının üstüne yiyecek ve ilâc at mışlardır. îsyanın bidayetindenberi bu manastırda bulunan sivil muhafızlardan mürekkeb mühim bir grup, milisler tarafından muhasara edilmiş bulunmakta dırlar. Üssülharekelerine dönerken tayyare • lerden üçü kapaklanarak yere düşmüş tür. Caproni markasını taşıyan bu tay yarelerden birinin İtalyan olan pilotu paraşüt açarak yere inmeğe muvaffak ol • muşsa da milisler tarafmdan esir edilmiştir. Dilsiz talebeden bir grup Izmir (Hususî muhabirimizden) Avrupada, bilhassa Almanyada ve sair bazı memleketlerde anormaller üzerin deki araştırmalar, tedavi *atbikatı bütün hızile inkişaf ederken, cumhuriyetin ilâ nile beraber bizde kurulan ilk Sağırlar, Dilsizler ve Körler müessesesini de gözden geçirmek yerinde olur. Bu müessese, Karşıyakadadır. Talebe mevcudu 120. Bunun 25 i kız, geri tarafı erkek. Hem tıbbî tedavi, hem ilmî ve fennî araştırma, hem de meslek tedrisatı gibi üç büyük hedefe teveccüh eden bu müessese, büyük bir tevazuun ve sistemli bir çalışmanm ifadesi halinde karşımızda durmaktadır. Müdür doktor Necati Kemal, bu müessesenin başmda mütehassıs ve değerli bir şahsiyettir. Bu yıl Kopenhagda toplanan Logo pedl ve phoniatrie kongresine iştirak ederek, muasır tıb ve fennin, insan sesi üze rindeki araştırmaları ve vardığı neticelere alâkadar olmuştur. Tabiatte norm'un, çokluğun tâbi olduğu müşterek düzen olduğunu, buna aykırı tezahür eden herşeye anormal denebileceğini söyliyen dok tor, ses meselesine fazla ehemmiyet vermektedir. Diyor ki: . Türkiye Cumhuriyeti ve demokrasisi sistemi, teessüsile beraber, içtimaî yardırn ve sağlık siyasetine bir anormal : ler müessesesi açmakla başladı. Sağlık siyasetimizin en mühim unsuru olan Sıhhat Vekilimiz, bu esere çok alâka gösterdi. Şimdi bu müesseseyi, Avrupai kardeşle rimizin adımına uydurmak için çahşıyo ruz. Avrupa, bu mevzu üzerinde alâka ve hareketle doludur. Berlinde, yalnız kekemeler için, bi zim HseleHrnize muadil 4 büyük müessese vardır. Gözleri zayıf olanlar için de iki müessese. Meselâ bir göz zâfı, bir mi yop diyip geçmemelidir. Meselâ, 6570 mevcudlu ve normal tedris şartlarına tâbi bir sınıf içinde en ;eride kalmış bir zâf duyan çocugu, yahud da pencere karşısına düşen bir miyoplu çocugu düşünmek lâzımdır. Sonra, bir ses mevzuu vardır. Kopenses hag kongresinin en büyük mevzuu buydu. Buraya dünyanın her yerinden la rengologlar, cerrahlar, terbiyeciler, pe dagoglar, muganniler iştirak etmişlerdi. Bu davanın sentezi şudur: iyi anlamak için, iyi söylemek lâzım dır. Hatta, şimdjden «millî ses» etüdü ve ddiası bile vardır. Sesin de bir etnolo jisi, bir jeografisi bulunduğu muhakkak tır.» Doktorla her konuşuyor, hem de bu mütekâmil, zengin müesseseyi geziyor duk. Kör talebe, tipayoda, kemanda, flötte ve sairede ders yapıyorlardı. Ben de derhal, Bethoven'i hahrladım: Meşhur bestekâr ve arasıra sağırlaşan an'atkâr Bethoven'i! Zavallı, bir gün konser verirken fazla âsab yorgunluğu ve heyecanla tekrar hastalanıp sağırlaşmış ve orkestrayı idare edemiyerek, halk tarafından yuhalarla karşılanmış. Bu birşey değil, tarih gerisinde sagırlar, dilsizler, körler ve anormaller için bir çok facialar geçmiştir: ilk insanlar, veraset kanunundan do ğan bu gayritabiilikleri, görünmez kuv vetlerin bir tesirine hamleder ve bu gibi zavallılan, fena ruhların insan şeklinde teşahhus etmiş bir mevcudiyeti sayarlardı. Hatta pek yakın bir devir olan Likürk anunlarında bile sağırlar ve dilsizler, hukuk bakımından hiçbir kıymet ifade etmez ve cemiyetten dişan atılırlardı. Is parta kanunları bu gibileri, Tampet kayalıklannın üstüne çıkarır, oradan Bareter suyuna atarlardı. Atina ve Romada kadim Yunan ve Lâtin medeniyetinin en şaşaalı devirlerinde bile, hatta Perikles'e, Ogüst'e aid ve zavallı anormaller için çok gayriinsanî bir takım mevzuat var dır. İhtilâlcilerle ttalya arasında ticaret mukavelesi Roma 31 (A.A.) Bir Salamanka tebliğile tecim mübadelesine aid muvakkat mukavele neşredilmiştir. Bu muka veleye göre îtalya ispanya tecim mu amelâtı ithalât ve ihracat permi usulüne tâbi tutulacaktır. Siz olsanız affeder miydiniz? Kendimi onun yerine koyarak sizi temin ediyorum... Yalnız, buna mukabil siz de bana bir vaidde buluoacaksı Dün Kurtuluşla Feriköy arasında ve nız. Dünyada, ekseriya suçlu yaşamış üç bin metroluk bir mesafe üzerinde bir bulunuyorsunuz. Yüreğinizden Allah sokak koşusu yapılmıştır. sevgisini çıkarmıyacağımzı vadedin ba Haliç Fenerin üç, Beyoğlu Sporun na... dört, Kurtuluşun üç, Arnavudköyün de Ben de vadediyorum, hemşire.., iki takımla iştirak ettikleri bu yarışa FeYaralı, biraz sonra derin bir uykuya nerbahçeden ferdî olarak Mehmed girdaldı. Ertesi gün, akşama doğru kendini miştir. kaybetmiş ve fani dünyadan göçmüştü. Neticede takım itibarile Pera birinci, Yatağın ayakucunda, hemşire Marie Haliç Fener ikinci, Kurtuluş üçüncü olHelene ağlıyor ve dua ediyordu. Mum muşlardır. Ferd itibarile de Fenerbahçelann sönük ışıklan, ölünün sapsarı yü' "den" Mehmed 8.17 dakikada birinci, zünü ve gür sakalını güçlükle aydmlatı Yorgakopulos ikinci, Traşçı üçüncü gelyordu. mişlerdir. Rahibe Marie Hele'ne, nefsini Al laha vakfedip içine kapandığı bu kasvetli Darüşşafakahların toplantısı binada, o zamana kadar kaçmağa, uzaktehir edildi laşmağa muvaffak olduğu dünya ihtirasDarüşşafaka Mezunları kurumundan: lannın, fani emellerin zaman zaman ru Darüşşafakanm 64 üncü yılmı kutlu hunda dirilmek istidadlan gösteren ham lamak için 2/2/937 gecesi Fransız tiyatlelerle kımıldadığmı duyuyor, hıçkınk rosunda tertib ettiğimiz toplantı 9/2/937 Iarla kesilen dua mırılhlan arasında, ba gecesine bırakılmıştır. zan: Sokak koşusu Kör bir talebe kemanını akord ediyor Aristotalis der ki: Sağır ve dislizler beş on feryad çıkarsalar bile tekellüm edemezler. Keza, kadim Hindlilerce sağır ve dilsizler, semavî birer maymundur. Gölvalar da onlara çok insafsızca muamele eder ve onlan öldürürlerdi. Doktorla beraber müesseseyi gezmekte devam ediyoruz: 'Bir "müdür müavini, dört müzik müalImi, bir terbiye, iki mütehassıs muallim, dört atölye ustası tedris ve terbiye kadrosunu teşkil ediyor. Doktor Necati Ke mal; sağır ve dilsizlerden, bilhassa kör çocuklardan alınan neticeden çok memnun.. iki senede klâsikleri çalan, almanca ve fransızca öğrenip tercüme yapan kör talebe bile var.. Körler hakikaten bir âlem: Meşhur kör Braill'in 6 noktadan ibaret olan alfabesile okuyup yazıyorlar.. Diğer lisanlara aid ayn bir huruf ve şekil de yok. Notaya gelince, o da bu noktalann içinde.. Burada enteresan bazı notlar ve intıbalar da alıyorum: Körler, normallere nisbetle daha şen, daha neşelidirler. Çünkü, insana mustarib olacağı hâdiseleri en çok aksettiren, gözüdür. Şurada burada bir sevilmiyen şahsa, bir sefile, bir hastaya, bir ihanete, bir rezalete, bir pisliğe, bir Iâübaliliğe ve saireye dikilen göz, objektifi içine aldığı şeyi şuurumuza aksettirince asabileşiyor, hüzün, ıstırab, teessür duyuyoruz. Hal buki hayatta en çok görülen şeyler de bunlardır. Ve binaenaleylj bunlan gör miyen kör, elbette ki bizden daha neşe lidir. Körün idrak ku\veti ve vasıtası lâmisesidir.. Fakat zavallı, ancak bu kuvvete istinad ettiği için, rengi, güzelliği, mesafeyi, sürati kavrıyamıyor.. Bir kör arkadaşlanna sormuş: Yahu, benim karunı güzel diyorlar, doğru mu? Doğru ya!.. Hem güzel, hem iyi! İyiliğinin farkındayım.. Bu güzelIik nasıl şey, bunu bana anlatamaz mı sınızî*.. Gözü görenler, anlatıyorlar, fakat nafile!.. Gene mektebde dolaşırken iki kör çocuk, başlannı göke doğru kaldır mış, hafifçe gülümsüyor, konuşuyorlar dK Güneş var mı, yok mu?.. Bilmem.. Acaba bugün denizin rengi nasıldır? Yeşildir. Yeşil nasıl olur? Bilmem!.. Hatırıma geldi, hemen sordum: Dilsizleri nasıl okutursunuz dok • tor? Dilsiz mi dedi hayır, biz dilsiz diye birşey, bir anormal tanımayız. Onlar. doğrudan doğruya sağırdır, malum ya, konuşmak için duymak lâzımdır. Duymıyan konuşamaz.. Okutmağa ve konuş turmağa gelince, bu cihet mühimdir ha kikaten. Biz, herşeyden evvel çocuğa, «ses» Beşiktaş Askerlik Şubesinden: 1 333 dogumluların ilk yoklamalarına I/2/937 tarihinde "başlanacaktır. HAMDl VAROĞLU 2 Yoklamalar haftamn salı ve perşembe günleri saat 13 ten 17 ye kadar devam eder. 3 308 ilâ 328 doğumlu Ihtlyat efradı yoklamaları da haftanın çarsamba ve cuDiplomalı ve pratik metoda malik bir ma günleri yapılacaktır. Alâkadarlarm bizzat veya mektubla müFransız bayanı kısa zamanda mükem mel surette fransızca öğretmektedir. racaatleri ilân olunur. Müracaat için gazetede (F.) rümuzuna F E R A H Sinemasında m yazılmak lâzımdır. Beni hiç ımutmadığını söyledi, diye düşünüyordu, beni hâlâ sevdiğini söyle di... Fakat tanımadı bile! Çeviren: Ç ASKERÜK İSLERİ Yoklamaya davet ) Frnsızca dersleri SÜREYYADA H A L K OP E R ETI Bu akşam saat 21 de Zozo Dalmasın iştirakile HALIME Yarın akşam AZAKTA ŞİRİN TEYZE Çarşamba akşamı SARAYDA Eski Tas Eski Hamam Pek yakında SEYEK KADIKÖY 3 Şubat çarsamba Münir Nureddin K O NS E Ri Istanbul halkının arzusile bir defaya mahsus Biletler şimdiden sahlmaktadır Bugün Türk sinemasında Mevsimin büyük muvaffakiyeti 9 uncu Senfoni BETHOWEN'in eseri Pek yakında Osmanlı Bankası ÎLÂN % 3 faizli, 1903 tarihli MISIR KREDİ FONSYE tahvillerinin 1 mart 1937 taihinde yapılacak itfa çekiminde başa >aş tediyesi tehlikesine karşı Osraanlı Bankası Galata merkezi ile Yenicami vc Beyoğlu şubeleri tarafmdan pek iyi şartlarla sigorta edileceği mezkur tahrilât hâmillerinin haberi olmak üzere flân olunur. TÜRK Sinemasında AY FRANCiS ve Ricardo Korte2 4NCU AŞK filminde •• Göreceksiniz! Beğeneceksiniz! Şaşıracaksınız! •• C A N LI Yakında İ P E K ve Fi LM Son 15 sene içinde sinemacıhğın yegâne keşfi EN S O N İ C A D I M E L E K Sinemalarında şe hrimiZe geidi. Orhan Rahmi GÖKÇE