27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 ÎHncBSmm Î93T CUMHURtYET Anadoluda San'at tetkilcleri Şehadetname sahtekârlığı Şebeke; şehadetnameler için bir tarife yapmış! lstanbulda bir şebekenin para muka bilinde sahte şehadetname ve tasdikna meler dağıttığı hakkında Maarif Müdürlüğüne bir şikâyet vaki olduğunu yazmıştık. Maarif Vekâleti umumî müfettişleri ve Emniyet müdürlüğü bu mesele hak kındaki tahkikatı ikmal etmek üzeredir. Tahkikattan anlaşıldığına göre şehadetname almak istiyenler ancak birçok şa hıslarla temas ettikten ve hüviyetleri anlaşıldıktan sonra şebeke reisile görüşebilmekte ve arzu ettikleri diplomayı alabilmekte imişler. Sahte diploma kumpan yası, imza ve mühürlerini taklid ettiği birçok mektebler namına verdiği diploma ve tasdiknameler için bir tarife tanzim etmiştir. Bu tarifeye göre ilkmekteb diploması 200, ortamekteb diploması 300, ortamektebin herhangi sınıfından alınan tasdiknameler 250, lise tasdiknameleri 350, lise diploması da 500 liradır. îddia edildiğine göre bu suretle hiçbir mekteb sırasında dirsek çürütmeden sahte lise diploması tedarik ederek bugün yüksek makamlar işgal eden birçok şahıslar da vardır. Maarif Vekâleti bu şehadetname sahtekârlığının önüne kat'î bir surette geç mek için bütün mekteblere ve devlet dairelerine bir tamim gönderecekrir. Ve kâlet bu tamimde herhangi bir diploma veya tasdikname ile mekteblere ve diğer devlet dairelerine müracaat edenlerin mektebe veya işe kabul edilmeden evvel bir defa da vaziyetinin, şehadetnamesini hâmil olduğu mektebden sorulmasını bildirecektir. AMİD YOLUNDA Niğdede Içkale Alâeddin ve Sungur camilerinin mimarî kıymetleri büyüktür 9 Fransa, vaktile Suriye millî hareketini nasıl bastırmıştı ? Türk Arab Muhadenet Cemiyeti, Suriyenin istiklâli için mücadele ediyordu; f a k a t . . . ı Cazi Aymlabm meşhur ve kahraman müdafilerinden biri olan Ozdemir, bazı hususi işlerini görmek üzere Cazi Ayıntaba gelmiş ve Cazi şehrin kurtuluş bayramında hazir bulunmuşiur. Cazi Ayınlab hususî muhabirimiz, bu esnada Ozde~ mirle görüşmüş ve kendis'mden, Ayıntab müdafaasında çahşmadan evvel, işlirak ettiği Suriye istiklâl hareketi hakkında bir hayli kıymetli notlar a/rm$fır. Ayıntab müdaffilerinden Özdemirin hatıralân Olgunluk edeniyetin bir tarifi de, malum olduğu üzere, «olgunluk» tur. Meyvalar gibi insanlar dahi yavaş yavaş olgunlaşırlar, yaş ilerledikçe görüş ve sezişte kademe kademe tekemmül gösterirler. Fakat bu, tabiatin ibramile vukua gelen zarurî bir olgunluktur, medenî tekâmülle alâkası yoktur. Medeniyette kemali tebarüz ettiren olgunluk şuura ve kültüre istinad eden tekâmül ve tekemmüldür. Bunun en bariz vasfı da milliyet aşkında yükselmiş olmaktır. Mecazî denilen aşktan, eskilerin tabirince «ham ervahlık» tan kurtularak hakikî aşkı, güzelliğin ve iyiliğin özünü bulanlar, «fenafil'aŞk» derecesine yükselenler kâmil insan sayıhrlardı. Milliyetj aşkında en yüksek kademeye ulaşank. da medeniyette kemale ermiş sayılabilirJ ler. Bu medenî olgunluğun misalini tarihe] ilk verenler, benim bildiğime göre, îngilizlerdir. Kudretli bir şairin pek zarif] bir üslubla tasvir ettiği bir sahne vardınt Şair, bir îngilizle yoldaş oluyor, Parirfj müzelerini, tiyatrolannı, kafeşantanlanr». dolaşıyor. ingiliz; her heykelin, her tab] lonun, her sahnenin, her terennümün onünde hayrandır. Fakat kendisine: Niğdede Alâeddin camisi Bizanslılardan Türklere geçen Niğde şehri ıırasile Selçukluların, Ilhanlıların, Karaman oğullannın askerî ve medenî bir merkezi olarak yaşamış, nihayet Fatih zamanında Osmanhlara intikal etmiştir. Ortaçağ tarihinde mühim bir yeri olan Niğdcnin göbeğinde yükselmiş Türk kalesi muhteşem burclarile şehrin silüetinde hâlâ o karakteri yaşatıyor. Niğdenin is tasyondan görünüşü bu tesir altmda insanı hayli düşündürüyor, bınaenaleyh ilk ziyaretgâhım Nığde kalesı oldu. Burası Niğdenin iç kalesidir. tlhanlılann Anadolu ıstılâsına karşı tertibat alan Selçukluların memleketi müdafaa için imar ve ihzar ettıği şehirlerden birisi olan Niğdede baştanbaşa Türk yapısı olan bu kalenin bu maksad uğrunda Onüçüncü asır başmda yapılmış olduğunu kuvvetle tahmın edebiliriz. Fakat Selçukluların bütün ihtimamlanna rağmen burası gene Ilhanlıların istilâsından yakasını kurtaramamış, sonra Karamanlılara geçmiş. Ilhanlıların, Karamanhların ne yaptıklarını bilmiyoruz. Fakat Fatih devrinde Osman oğulları bu kaleyi zaptederek tamir etmişlerdir, bugün hayli harab bir haldedir. Kale kayalık bir tepe üzerinde bina edilmiştir, bu kayalar şark cephesinde çıplak bir halde meydandadır ki bu taraflar da dışarıdan burcların önünde bu kayalar içine tahtezzemin oyulmuş şayanı dikkat oyuklar vardır. Bu oyuklar uzun emekler mahsulü olmuş ve adeta bir plân dahilinde yapılmıştır, sağa sola sapan birçok yolları ve kendısine mahsuS teşkilâtı vardır.. Bu oyuklann askerî maksadlarla yapıldığı ve kalenin içine çıkan bir kanalı bulunduğunu kuvvetle tahmın ederim. Bunlar eşhasın tasarrufunda olup içleri doludur.. Bir kısmı meyva hıfzına mahsus depo yapılmıştı.. Tetkik ve araştırma yapılsa kaleye giden yol bulunaçaktır, zannediyorum. kesmetaş olduğu gibi mihrabile bütün duvarları içli dışlı kesmetaştandır. Gene kesmetaştan basit bir mimberi vardır. Ayaklarda kemer üzengilerine birer silme bırakılmış ve mihrab üstündeki kubbenin daireden murabaa istihale eden köşeleri istilâktitlerle süslenerek imtizac ettirilmiştir. Minareye cami içinden kapı verilmiştir ki bu kapının sahanlığı ve basamaklan yalnız bir uclan duvara tuturulmuş, diğer ucları muallâkta gibi serbest kalarak yekdiğerine sevkettiği tazyikı en alt kade mede ifna etmiştir ki zamanımızın inşaat usullerinde mühim bir yeri olan bu usulün Alâeddin camiinde çoktan malum olduğu en güzel bir şekilde görülmektedir. Muallâkta gibi duran bu kademele rin mer'i olan alt kısımları istilâktitlerle tezyin edilmiştir. Şark köşes'inde binanın heyeti umumiyesine pek yaraşan bir proporsiyonu haiz kesmetaştan bir minaresi vardır ki güzel bir kaideye istinad etmiştir. Binanın methali şarkı cenubî cephe sindedir. Bu methal alelusul binanın beden duvarını aşan bir irtifada muhteşem cesamette olup istilâktitlerle süslü bir niş, oyuğu içinde güzel bir kapı yapılmıştır. Kapı nişinin üstünde camiin kitabesi vardır. Bu kitabede binanın tarihi Alâeddin Keykubad'ın Beşarenin adı ve en altın da mimarının adı: (Üstad Sıddık) yazılıdır, fakat burada en calibi dikkat nokta şudur ki bu kitabenin altmda sağlı sollu iki tane kadm tasvirini gösteren Röliyef büst vardır. Bu kadın heykellerini tetkik ettim. Gerek malzeme mutabakatı ve gerekse kesmetaş konstrüksiyonu itibarile sonra dan yapılma olmayıp binanın orijinalitesi meyanında ve yapıldığı zamana aiddir, islâmiyette canh mahluk tasviri memnu olduğunu bildiğimiz halde bilhassa bir camiin kapısında iki kadın heykeli yapılmış olması ehemmiyetle tetkike muhtac bir meseledir, sonradan yapılmış olduğu muhakkak bir taassub eseri olarak bu heykellerin ağzı burnu belirsiz bir hale getirilmek suretile kırılıp ezilmiştir. Fa kat başların hududu açık bir surette görülmekte olduğu gibi her iki taraftan sar kan örgülü saçlan da ipka edilmiş olduğu için apaçık görülmektedir, ben görmeden bunları söyleselerdi pek inana mazdım. Halbuki hiç kimse hiçbir eserde bu heykellerden bahsetmemiştir, ger çi Selcuklular taştan aslan ve kuş heykel Bu notlar, Suriyenin istiklâli için Türklerin nasıl çahştıklarını ve Fransızların da aksine olarak bu istiklâl mücadelesini boğmak için nasıl uğraşlıklarım göslermesi itibarile cidden ibret alınacak •bilhassa Suriyeliler için bir mahiyettedir. Birkaç gün sürecek olan bu yazılan, Türkler kadar, diinü unutmuş görünen Suriyelilerin de okumalanm tavsiye ede~ riz. Sözü Cazi Ayıntab hususî muhabiritnize bvrakıyoruz. Özdemir, Gazi Ayıntab müdafaasından evvel Suriyenin istiklâl mücadelesine de iştirak etmiş bir kumandandır. Gazi Aymtaba gelişini büyük bir fırsat saya" rak Suriye harekâtı hakkında, bana notlar vermesini rica ettim. îsminin gazeteIerde mevzuu bahsedilmesini bile istemiyecek kadar mütevazı ve mahviyetkâr olan Ozdemir, rica ve ısrarlanma dayanamıyarak nihayet arzumu yerine getirmek nezaketini gösterdi. Özdemirin anlattıklarmı aynen okuyucularıma takdim ediyorum. ÜNtVERSÎTEDE Edebiyatçıların müsameresi Birkaç gün evvel, İstanbulda bir «Edebiyat gecesi» tertib etmekle edebi yat ve kültür tarihimiz bakımından gayet mühim bir harekette bulunmuş olan Edebiyat Fakültesi gencleri, bu sefer de îstanbuldaki edebiyatçılar, ta rihçiler ve coğrafyacılara eğlenceli bir gün geçirtmek üzere danslı bir müsa mere tertib etmişlerdir. Edebiyatçıla rm bu müsameresi 16 kânunusani cu martesi saat 15 te Parkotelde verilecek ve saat 21 e kadar devam edecektir. Surtyedeki milli mücadele, Türk Arab Muhadenet Cemiyeti Türk ordusu Suriyeyi terkettiği zaman ben Halebde kalmıştım. Halebin sukutunu müteakıb vaktile Türkler sayesinde saadet ve refaha erişmiş bazı nankörlerin Türkler aleyhine besledikleri husumetleri ve pek adi ihanetlerine şahid olmuş, ruhumda bu hainlere karşı derin bir nefret hissi uyanmıştı. Bu adilikleri memleketin diğer saf ve temiz simalarına anlatmak ve Türklüğe karşı irtikâb edilen cinayetlerin mahiyetini meydana çr karmak için birşey yapmak arzusile kıvranıyordum. Nihayet kararımı verdim ve karanma iştirak edecek arkadaşlar da buldum. 2 şubat 1334 tarihinde (Türk Arab Muhadenet Cemiyeti) nin temelini kurdum. Talih bize çok yardım etti. Az zamanda eli silâhlı birçok kimselerin cemiyete intisabları temin olundu. Ne yazık ki, 28 şubat 1334 te zuhur eden bir hâdise, cemiyetin faaliyet ve inkişafına mâni oldu. Bilmem hangi bir tahrik neticesi, Halebde, Ingiliz ordusunun gözleri önünde bir iğtişaş çıkmıştı. İngiliz askerî hâkimi cemiyetimizin, bu hareketle alâkadar ojduğunu ileri sürerek bizi dağıttı. Arkadaşlarımızın bazıları menkub oldu. Ben, Halebden salimen çıkmağa muvaffak oldum. Universitede sömestr tatili Üniversitenin sömestr tatili bu ayın 15 inde başlıyacak ve şubatın beşine kadar devam edecektir. Istanbul haricinde oturan bir kısım talebeler memleketlerine gitmek üzere hazırlığa başlamışlardır. Adedleri birkaç yüzü bulan Üniver sitedeki îzmirliler de toplu bir halde memleketlerine gidecekler ve orada Halkevinde bir müsamere verecekler ve ayrıca bir de Ege gecesi tertib ede ceklerdir. leri yapmışlardır. Fakat kadın heykeli hatırlamıyorum. Hele bilhassa bu kadın heykellerinin bir cami kapısında bulunması bizim için tetkike değer mühim bir mevzu teşkil etmektedir. Gerek mimarî gerek inşaî hususiyetlerindeki yüceliğile Niğdedeki Alâeddin camiini kesmetaş Selçuk mimarisinin şaheseri buldum. Bu cami medeniyet tarihimizin en kıymetli vesikalarından birisi dir. Şu heykeli beğendiniz mi? söylediler. O sırada Yunanhlar tzmiri Şu tablo hoşunuza gitti mi? işgal etmiş ve teessürüm bir kat daha art Şu piyese ne dersiniz? mıştı. Harman sonunu beklemek benim Şu sesi nasıl buldunuz? için gayrimümkün birşeydi. Attığım aDenilince şaşmıyan ve değişmiyen bir dımda ölmek olsa da dönmek yoktu. Şa ıttıradla hep şu cevabı vermektedir: irin şu beyti rehberimdi: Güzel, çok güzel. Ne yazık ki îngiliz mah de^ildir! töyîe bir şiddeti tasmim ile çıktım ki yola Karşıma çıksa eğer senki mezarım dönIşte îngilterenin tarihi taaccübe düşümem> ren ve asırlann vücude getirdiği renk Halebde dağıtılan arkadaşlan gör renk değişikliklere rağmen henüz küçük meğe ve cemiyetimizi yeniden ihyaya ça bir sarsıntı göstermiyen haşmetindeki halışmağa, nihayet talihimi bir de şarkî Su kikî amil!.. * * * riyede denemeğe karar verdim ve HaleDün gece birkaç arkadaş birleşmiştik, be gittim. Orada bulunduğum arkadaşkonuşuyorduk. Söz balığa intikal etti. larla uzunboylu konuştuk. Neticede, Deyrizor taraflannda bir hareket vücu Daha mekteb sıralanndanberi hayvanat de getirmek için Şammar aşiretile anlaş hakkında derin bir alâka besliyen ve bu yolda gerçekten ihtısas temin etmiş olan mağı tesbit ettik. Karanmızı müteakıb ben bir kervan a bir arkadaş, denizler halkının aynldığı rasmda Şammar'a kadar gidebildim. A sayısız cinsler üzerine dikkatimizi celbeşair reislerinden büyük bir hüsnü kabul derek pek faydalı teşrihler, tahliller yarçörmüştüm. Izah ettiğim maksad ve ga pıyordu. Başka bir arkadaş bu ilmî izahveyi muvafık gördüler. Bunlar, Türklere lan dinledikten sonra cazib bir heyecana karşı nankör davranmamışlar ve davran kapıldı: mıyorlardı. Özdemirin Gazi Ayıntab müdafaası sırasmda alınmış bir resmi O zaman Şamda vaziyet nanldı? Deyrizor'u üssühareke yapıp Halebe karşı akın etmek teklifimi bir şartla kabul ettiler. O da; bu aşairin şeyhülmeşayihi olup Şamda Faysal'ın nezdinde bulunan Şeyh Abdülâziz Cerbe'nin gelip başlarr na geçmesi idi. Reisleri bu arzudan vazgeçirtmek imkânı yoktu. Çünkü, kendileri arasındaki geçimsizliğin izalesi şeyhülmeşayihin vücudile kaimdi. Esasen onu getirmedikçe bir muvaffakiyet istihsali de müşküldü. Şama gitmek zaruretini kat'î olarak hissettim. Şammar'dan Şama deve satmağa giden bir kafileye katıldım ve o cehennemî sıcakta Badiyetüşşam'ı ancak on yedi günde katetmek suretile 3 ağustos 1335 tarihinde Şama vâsıl oldum. O sıralarda Şam bir hercümerc manzarası arzediyordu. Sebebi; Suriye halkmın kendilerine mandater olarak kabul edecekleri devleti seçmek için Amerika devletlerinden müntahab bir heyetin umumî reye müracaat etmek üzere Şamda bulunması idi. ingiliz ve Fransız mümessillikleri ekseriyeti kazanmak için halkı altın yağmuruna boğuyordu. (Arkast var) mideki amele, imamlan besliyen patron, kiliseden kuvvet alan İngiliz partisi, bütün bu masallar başbaşa verilmiş bir grup fotografı, manalı bir seyahat hatırası halini aldığı zaman ona zararsız ve gülüncden fazla bir şey, adeta korkunc gibi görünmeğe başlıyordu. Bununla beraber şimdi o, bir afyonkeş kahvesinin duma nına benziyen bu havadan istifade edebileceğini düşünüyordu. Muhit, sosyalizme o kadar meylediyordu ki, günün siyaset oktörlerinin ister istemez bu isim altındaki bir hareketi cepheden vuramamalan veya hiç olmazsa vurmak istemiyormus görünmeleri lâzımdı. O, birkaç gündür gazeteleri kanştırıp kendine göre kupürler yaparken hep bunları düşündüğü için, şimdi Arif Ekremi sahte veya gerçek bir telâş içinde görünce, sükunetle dinledi ve gülümsedi. Gazeteler ateş püskürüyor! diye Arif devam etti. Onları mutlaka susturmalı. Ne yapabilirler? Anhyorum, hükumeti aleyhimize kışkırhyorlar. Bizi hanr likle itham ediyorlar. Gelecek nüshada onlara göstereceğim ki.. Bununla beraber bu havadisten neka dar korktuğu da telâşından anlaşıhyordu. Alâeddin camii Bu cami kale civarında ve Alâeddin tepesi denen yerde ( H . 622) 1225 te Birinci Alâeddin Keykubad zamanında Niğde Valisi Zeyneddin Beşare tarafından yaptırılmıştır. Kesmetaş konstrüksi yonunda nefis bir Selçuk eseridir, yani dörder cephesinde birer kemer üzengisiHe dış bırakmak suretile ufkî maktaı haçvari bir şekil almış olan altı aded kalin ayak üzerinde yekdiğerine atlıyan kemerler, kubbeler ve tonozlar kâmilen Meydanı Ekbez ve Islahiye mıntakasına iltica etmiştim. Bu havali sekenesi aŞimdi Alâeddin tepesinden şehre doğru iniyoruz. Yol üstünde Sungur camiine rasmda teşkilât yaparak güzergâhtaki geldik; Sungur camii ise llhanlılann ese düşman kollarını vurmak istedim. Türk ridir. ve Kürdlerden mürekkeb olan ahali buMimar na muvafakat etti. Fakat, ancak harman SEDAD ÇETİNTAŞ sonu bu .karanma iştirak edebileceklerini genclerin bir yeni teşebbüsü aleyhine sık sık fıkralara raslanıyordu. Bilhassa şö ven ve islâmcı bazı mecmualar ateş püskürüyordu. Başmakalelerinden son sa hifelerine kadar onlara her vesile ile çatmadan geri kalmıyorlar. Açıkça isim vermemekle beraber, iki satırda biî bu gene muharrirlerin «densizliğinden», «vatanla alâkasızlığından», «hayalpe restliğinden», «mefkureye zararlann dan» ve daha birçok şeylerden bahsediUyordu. Bütün bu neşriyatm Osmanlı devleti veya işgal kuvvetleri üzerinde tesir yaparak gazetenin kapatılması, ve nihayet teşebbüsün dağıtılmasma kadar gideceğinden korkulabilirse de, bu sırada hâdiseler büsbütün başka istikamette inkişaf ettiği için, Demir bu neticeden hiç te endişe etmiyordu. Amele partisi reisi Makdonald, Gürcistandaki bir kongreye giderken Istanbuldan geçmiş ve Türk amele meb'usları, bilhassa Numan usta ile fotograflar çektirerek gazetecilere mülâkat vermişti. Demir, bu neşriyatı gördüğü zaman sosyal demokrat reisi Rıza Beyi ve Kazhçeşme hikâyesini hatırlıyarak acı acı gülmüştü. Tek azası olmıyan parti, ca Sungur camii Ben, dedi, şu Marmaranın ağa düşmüş, pazara çıkanlmış her balığmda bütün hayvanat bahislerinden mühim hakikatler sezerim ve o hakikatlerden pek ince dersler almm. Biz, bir bardak suda bir fırtına seyredeceğimizi tevehhüm ederek bön bön bakarken o, ayni heyecanla izah etti: Bir kere o balık bizim denizimizin mahsulüdür. Ceddi, daha büyük ceddi ve daha büyük ceddi bizim babalanmızın, dedelerimizin, atalarımızın kanına kuvvet vermek için candan geçmişlerdir, şimdi de onu bir Türk balıkçı avlar ve bu av için Türk yurdunda yetişen malzeme ile Türk ellerinin vücude getirdiği ağlar kullanılır, sonra balıkçı Türk kerestesile Türk tezgâhlannda yapılmış kayık kullanır. Tutulan balık, ağdan Türk satıcr lannm dükkânma intikal eder ve bu zincirleme teselsül ile birçok yurddaş iş bulmuş, para kazanmış olur. Işte bir balıktan alınan ve almması lâzım gelen ders!.. Hepimiz heyecanlanmıştık ve bu sözlerde medenî olgunluğun nasıl tekevvün ve nasıl taammüm ettiğini sevine sevineseziyorduk. Gönül, minimini mekteblilerimizi şimdiden böyle görmeğe ve böyle düşünmeğe alışmalarını o kadar ister ki. M. TURHAN TAN Bu akşam hepsi oradaydı. Oda her zamanki gürültüyle, sigara dumanile doluydu. Bir ağızdan konuştuklan için sesler uğultu haline geliyordu. Deırir içeri girince bir kısmı etrafını kuşattı. O kadar »ahibini bekliyormuş Cumhuriyeiin içtlmaî romanı: 8 8 Yazan: Hilmi Zlya vakte değildi. Yalnız onu memnun etmek için gibi boş duran yazı masasına geçip on Yegâne eksiği Almanyada son ım tihanlarını vermeden harekete mecbur aldıkları şüpheli tavırlan değil, hele lan dinlemeğe hazırlandı. edindiği olması ise, Ticaret mektebinden bu bazıları hakkında eskidenberi Arif Ekrem, sigarasını sonuna kadar sırada aldığı bir sertifika ile bu eksiği kanaatleri bir tarafa bırakarak, adeta çekerek sahnede tek başına kalmak istide tamamladığı için artık itiraz edilecek unutarak, sanki kendilerini ıslah edecek yen bir kahraman tavrile atıldı: hiçbir nokta kalmıyordu. miş gibi birlikte büyük bir teşebbüse gir Mehmedciğim, nerelerdesin? GöBu imtiyaz meselesi ortaya çıktığı za* meğe kalkıyordu. Daha şimdiden iş hu zümüz yollarda kaldı! Kaç saattir seni mandanberi yeni arkadaşlan etrafından susunda nekadar cür'etleri olduğunu an bekliyoruz. Arkadaşlar beni sıkıştınp duayrılmıyordu. Herbirinin başka tarzda i lamıştı. Bununla beraber, içten içe bu ruyor. Doğrusu, iş hakikaten müstacel! fade ettiği bu dostluk nümayişlerinden hallerine gülüyor. Hatta bir bakıştan, Zamanında cevab rermek lâzım. Fakat hiç te memnun olmadığı halde, hâdisenin kendilerindeki noksanı örtmek ihtiyacile sana danışmadan birşey yapamıyacağı kendisi o kadar alâka veriyordu ki bütün bu sun'î tavırlan aldıklannı düşünüp mizi bilirsin! bu tezahârlerin samimî olup olmadığını onları mazur görmeğe çahşıyordu. Demir, uysal yüzle sordu: düşünmeğe lüzum görmeden hemen tekNe olursa olsun, bu sırada onu için Ne oluyor? liflerini kabul etti. Böyle bir teşebbüse den iten bir cür'etle örnek olacağını saArif, iki tarafa doğru geniş bir pervaz gjrmek, hatta böyle bir teşebbüsün ba nıyordu. «Hâdiseler insanı pişirir!» di yaparak kollarını açıyor, ayni trajik roşmda bulunmak arzusu bu sırada eğer onun en hâkim fikri haline gelmiş olma yordu. Hiçbir hususta onlardan çekin lünde <levam edip samimiliği göstermek saydı, o, her zamanki zihniyetile bu nü miyor, şu kadar w r ki kendisini yalnız istiyen bir tavırla yaklaşıyor ve Demirin mayişlere karşı içten bir tiksinme duya bırakmalan ihtimalini düşünüyorsa da, sırtını okşuyordu: bilir, ve yalnız bu nefreti bile onlarla bir kendi hesabına bunu bir emniyet sırpapı Aleyhimizde yazılanlardan habedaha karşılaşmamaa için kâfi gelirdi. sayarak hemen bu endişesinden vaz ge rin yok mu? |imdi onlan tahlil edecek halde çiyordu. Hakikaten son günler, gazetelerde adcunrt Hele eski sosyalist fırkası reisi Hilminin bir geceyansı Yenicami önünde esrarlı bir tarzda öldürülmesi hâdisesindenberi o, büsbütün ürkmeğe başlamıştı. Fikir • lerinin yalnız ve yalnız dört başını ateş sarmış olan memlekete yardım olduğunu bağırmak istediği sırada bütün ağızlarda dolaşan «kozmopolit», «vatan haini», «serseri» kelimeleri şimdi kulaklarmda uğulduyordu. Her zamanki taşkm ve nü: mayişçi tavırlanndan eser kalmamıştı. Arkadaşlarmm arasında kazanmağa kani olduğu otoritesini kaybetme korkusile soğukkanh, hatta heyecanlı ve hiddetli görünmeğe çalışmasına rağmen onu içten içe kıvrandırmakta olan bu endişeleri daha ilk bakışta farkedilecek dereceye gelmişti. Ötekiler gözünün içine bakıyorîardı. Kımıldamak veya harekete geçmek için ondan kuvvet aldıkları gözüküyordu. Arif Ekrem başının, kollarının müşterek hareketile, bir teviye oynıyan kaşı gö • zile, sar'aya tutulmuş gibi taşkm tavır • larile söze giriştiği zamaıv içlerinden en gevezesinin bile sesi bir sinek vızıltısı halini alıyor, ve hemen etrafını sanp onu tasdika başlıyorlardı. İArkası var)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle