Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
13 Mart 1936 CUMHUBtYET Edebiyatımız ne halde? Falih Rıfkı "Mevzu Piyer Fazıl Ahmed Aykaç dün Lotiyi ne kadar Parise hareket etti millî yapabildi?,, Lüvr müzesine hangi Türk ressamının eserini tavsiye edebilirsiniz? Biz evvelâ kendimiz için çahşalım Üstad Falih Rıfkının anketimize verdiği cevabm son kısmın* bugün neşredi yoruz. Güzide edib 4 üncü sualimiz için şöyle diyordu: « Beğenilmiyecek manasız adam ve eserler hele edebiyatlarda sayılmakla bitmez. 5 Bu suale yukarıda cevab verdiğimi zannediyonım. 6 Evliya Çelebiyi okuyunuz. Millî olan Adam'dır. Mevzu, Piyer Loti'yi nekadar Türk yapabilirdi? 7 Biz bu bahiste de kıymetleri kanştırıyoruz. Meselâ eserlerinden bir kısmmı eskidenberi haz ile okuduğum Hüseyin Rahmi'nin mıijfsinin hududu, Istanbul Belediyesi sınırlanndan neka dar uzaklaşabilir, bilmem? Ahmed Rasim Anteb'de mahalti değildir. 8 Yazılanmızm birçoğunu meselâ fransızcaya tercüme edebilirsiniz. Bun lar, birçok taşra gazete ve mecmualarmda, hatta büyük gazete ve mecmualarda yadırganmazlar. Fakat, zannederim, birçoğu her hafta binlercesi çıkıp unutulan ' eserlerin üstünde bir değer de alamazlar. Hem bu suali niçin soruyorsunuz ? Devlet ve millet olarak baştanbaşa, yuğuruluş halindeyiz. Bütün müesseselerinin üzerinde henüz inşa iskeleti duran bir memleketin edebiyatmın hepsinden ayrılarak müstesna bir değer alması na sıl istenebilir? Lugati, Fransız dili kadar zengin bir dil isterken, ayni tezcanlılığı gösteriyoruz. Düşündüğümüz kadar di limiz var. Hangi dıli, lugat yapabilmiş tir? Düşünen ve duyan mutlaka düşündüğünü ve duyduğunu kendi dilinde söyliyebilir. Bizim Anatol Frans gibi yaz mamakhğımızın sebebi, dilimizin fransızca olmayışmdan değil, kendimizin Anatol Frans olmayışımızdandır. Ecnebi dilGarb tefekküru sözüne dikkat ediniz. Bir asırdan fazla da uğraştığımız halde garblileşmekte bu kadar geç kalışımızm se bebi, hendese ve hesab, kimya ve fizik, yeni kanunlar, yeni idare ve adliye usulleri, hatta makine ile garblileşmek mümkün olduğunu zannetmektendir. Medrese felsefesi okuyan, divan edebiyabnı he celiyen, osmanlıca yazan kafa, taksim veya tarh yapmasını bilmekle şarklılıktan kurtulamaz. 9 Luvr müzesine konmak üzere hangi Türk ressamının eserini tavsiye edebilirsiniz? Fakat duvarlarunıza asacağımız resim eserlerimiz yok değildir. Biraz kendi lehine farkla şiir ve nesir eserlerimiz de böyledir. Birçoklan tercü me olunabilir. Fakat o dillerde bunlar ayannda eserler o kadar boldur ki müşterisiz kalmalanndan korkarun. Garbli ve millî bir Bulgar edebiyah olduğuna şüphe etmiyorum. Bana hangi romanı tavsiye edebilirsiniz? Birçok milletler i çin vaziyet böyle değil midir? Bizden daha çok iyi çalıştıklan ve doğru yolu daha kısa zamanda bulduklannı söyle diğim Japonlar için de! Kemalizme dair konferanslar Erkek anlamlı kelimeler Er, Erken, Ermek, Eğer sözlerinin tahlili «Erkek» Anlamına Kelimeler «Kadın» anlamlı kelimelerin analizi, tabiî olarak, bize «erkek» anlamlı keli melerin de analizini hatırlatmaktadır. Türkçede «erkek» anlamını en geniş olarak ifade eden ilk söz, «en> dir. Bu sözden hem «erkek», hem «cesur», hem de «sözünde duran, mert» manalan an laşılır. Gene bu sözün üremelerinden olarak bir de «erkek» sözü vardır. Bazı lehçelerde «eren» de bu anlamda ilarak kullanılır [ 1 ] , Fars lehçesinde «Merd». Arab lehçesinde «Recül», Fransız lehçesinde Homme», Cerman ve Anglo Sakson lehçelerinde «Man» kelimeleri de «er kek» anlamınadır. Bu kelimelerle bunlarla ilgili sözleri de «Güneş Dil» analizinden geçirerek, tam manalannı bulmağa çahşalım: la kaynaşarak ve (3) f.umaralı elemanın vokali de düşerek kelime (erken) olmuştur ki güneş ışığının bir süje veya objenin yakın sahasında temerküzünü anlatır. Işığın doğrudan doğruya süje veya objede değil de, onun yakımnda tekarrürü, henüz maksadın husulü zamanı gelmemiş, fakat yaklaşmış olduğunu anlatır ki, işte (erken) sözünün orijinal manası da bu yolda izah edilmiş olur. Dil üzerinde çalışmalar «Er» sözünün etimolojik şekli şudur: (1) (2) (eğ + er) (1) Eğ: «Kuvvet, kudret, büyüklük, yükseklik» anlamlarma ana köktür. Bu ana kökün şu anlamlarını Türk lehçelerindeki üremeleri açıkça gösterir. Birkaç örnek alalım: I. Eğe: hâmi, reis, sahib, satvetli, veli. II. Eğelemek: dehşet vermek ki kuvvet ve kudretin bir eseri demektir. III. Eğez, eğeze: mecalsiz ki kuvvet ve kudretin çok uzak (z) sahası«Garibdir: Biz Istanbuldan her bahna yayılarak yol olması manasınadır. sedişimizde hatırımıza ecnebi seyyah geIV. Eğilme, eğilmek: hürmet gösliyor. Sokaklanmızı kendi ayaklanmızı termek, huşu ve huzu göstermek, rüku rahat ettirmelfr üzere yapalım. Onlarm üetmek ki kuvvet ve kudrete karşı boyun zerinde turistler de yürür. Binlercemizin eğmek demektir . heyecan ve şevkle okuyacağımız eserler V. Eğitmek: terbiye etmek ki yapmıya çahşalım: onları ecnebiler arar, kuvvet ve kudret sahibi olacak vasıtalan bulur. Ne antolojilerm, ne de salon iltivermek manasınadır . maslarının vasıtalığına lüzum kalır. EnGörülüyor ki «eğ» kökü dilimizde ternasyonal san'at ve edebiyat âleminin «kuvvet, kudret, büyüklük, yükseklik» baş döndürücü kalabalığı arasında göze anlamlarına gelmektedir. çarpmak için, herhangi bir neslimize bir (2) Er: Herhangi bir saha veya nokdehanın tesadüf etmesi lâzundır. Onu ne tada ana kök anlamınm tekarrür ve te ısmarl&mak, ne de uydurmak imkânı vardır. Yaşmurdan aonra uokakların hali merküzünü anlatan ( . + r ) ekidir. İcıiııi nıuKeTnmeı yazanianıım. , » . Duu • '*Nftrt*jıwrrTeTfiı TnrnTOasyönal edcbîyai 4 *' = E e e r ) an» tnegör (Ifususî) înegolün cenu • » lar, o dillerde, türkçede aldıklarından mjeahurlaa nJmamnsuıdan.. a milktia iyi bundan gelen kesif bulutlar bir saat de kök, kendisinin tekarrür ve temerküzünü daha yüksek bir kıymet alabilmişler mi ce bir edebiyatı olmadıgma, ne de bir vâm etmek üzere müthiş bir dolu getir anlatan elemanla kaynaşarak, kelime dir? Namık Kemalin Intibah romanı ile, milletin iyi bir edebiyatı olmadığına, en miştir. Fındık cesametinde olan dolular doğrudan doğruya ikinci derece bir prenPeyami Safanın ve iyi ve genc nesircile temasyonal meşhurlan bulunmamasından dan sonra çok şiddetli yağmurlar yağ sipal kök halinde son morfolojik ve fo rimizden birinin herhangi bir romanını hükmetmek doğru olur. Fransanın bile mıştır. Bir anda sokaklan sel almıştır. netik şeklini almış olur: ER. veya eserini alınız: dilde, baş döndüre yeni meşhurlanna bakınız: Korkunc Lâğamlar dolmuş ve birçok evlerin içine E R : kuvvet, kudret, yükseklik, büyükcek bir fark göreceksiniz. Namık Ke reklâm ticaretinin yardımı dahi onlan sular hücum etmiştir. En mühimmi Mah lük kendisinde tekarrür ve temerküz et mal'in arkadaşlanndan henüz yaşıyan birkaç sene ayakta tutamıyor. mudesad caddesi semtindeki ve oradan miş olana delâlet eder ki dilimizde bu lar vardır. Sultan Hamid'in hiçbir kül «Sizin anketinize cevab veren edib geçen küçük derenin taşması en geniş kelimenin delâlet ettiği anlamlardan «cetür ve edebiyat hareketine izin vermiyen lerden biri senelerdenberi kitab açıp o yollu olan bu mahalleyi bir ada haline sur, kahraman, merd, müzekker, recül, saltanat senelerini de çıkarırsanız bu ka kumadığını söylüyor. Yazanlar biribir getirmiştir. O mahallede geceyansına ka reşid, zevç» [2] manaları da tamamile buna uymaktadır. dar az zamanda bir dil daha nekadar lerini okumuyorlar. Kendi kuvvetine iti dar bu vaziyet devam etmiştir. ERKEN değişip ilerliyebilir? Mekteblerimizde madsızlıktan gelen çekemezlik hasta Not: 1. (Er) kelimesinin «ir» daha iyi okutabilseler, yani garb tefekkü lığı, güleryüzlü, arayan, istiyen, seven ve 47 ve 59 uncu mekteblerde hişeklinde de söylenen başka bir manası rii terbiyesini daha iyi verebilseler, bir maye edilen yavrular yetiştiren bir tenkid edebiyahnm kurul kaç sene sonra bütün fikir hareketlerinin masına engel oluyor.» Gedıkpaşada, İstanbul 47 ve 59 uncu da (erken, sabah, seher) manaları ilkmekteblerin müşterek himaye heyeti dir [3]. Bu anlama geldiği zaman ana ne büyük bir hız aldığım görürsünüz. SUAD DERVtŞ bir aydanberi bu mekteblerde bulunan köke doğrudan diğruya «güneş» ve onun 100 yoksul çocuğa üçü sıcak, biri de so «ışığı» manaları verilir. Bu halde de: ğuk olmak üzere haftada dört defa ye Çocuk kavgasından çıkan (Er = ir): güneş ışığının ilk tekarrür Bir Yunanlı Bursada define mek vermektedir. ve temerküzü bamanı demek olur. cinayet arıyor Çocuklann sıhbî vaziyetlerile yakm «Erken irken» kelimesi de buradan Bursa (Hususî) Yunanistandan İs dan alâkadar olan bu heyet bu aydan iBursa (Hususî) Mınareliçavuş kö gelir ki etimolojik şekli: yünden Kasım ve Şükrü adında iki ço piro ısminde biri buraya gelerek hüku tıbaren sabanları süt te verilmaaiaı te(1) (2) (3) (4) cuk birbirlerile kavga etmişler; Kasım mete bir müracaatte bulunmuş ve ken min etmisl'r. Kurban bayramı doıayı disi istirdad senesinde Mudanyadan ka sile çocuk'ardan 40 tdnesJ giydiriimiş (eğ + er + ek + en) Şükrüyü dövmüş, bunun üzerine Şüktir. Bilhas?a bu giyim 'şınde Malıhenin dir. rü, Kasımı babasma şıkâyet etmiştir. çarken bir yere 20 okka altın gömdü (1) Eğ: Güneş ve onun ışığı anlam Şukrünün babası öfke ile hemen gıt ğünü söyliyerek bunlann çıkarılması ı pek büyük yardımlan clmuştur. Müteahhid Mahmui Nedim, tı'ıccar larına ana köktür. miş ve Kasımı tokatlamıştır. Bu sefer çin müsaade istemiştir. Hükumet mü saadeyi vermis ve îspiro Mudanyaya gi dar Çanakçı Musta'a iLmin ^fendi lode Kasım işi babasına anlatmış, Kası (2) Er: Ana kök anlamınm tekarrür derek hafriyata başlamıştır. Altınlann >antası sahibi Mahir, Bt"azıd bakkaii mın babası da kalkıp doğruca köy kahve temerküzünü anlatan ektir. gömülü olduğu yer, Vilâyet maiyet mevesinde bulunan Şukrünün babasını murlarından Agâhm mutasarrıf olduğu ye mağazası sahibi Ejref çocukların kun (3) Ek: Bu tekarrür ve temerküz bulmuş ve yumrukla dövmeğe başlamış bağdır. Hafriyat neticesinde bu altmlar üui alarırji temin etaıiş'erdır. kendi üzerinde vaki olan süje veya ob Memleket çocukldrınm bakımı Hibatır. Nihayet kavga büyümüş, Şukrünün çıkarsa nisbet dahilinde hükumetle bağ rüe çok iyi işler gören himaye heyet jeyi gösterir elemandır. babası Osman bıçağını çekerek Kasımın sahibi ve İspiro aralarında taksim edi (4) En: Bu elemanın yakm sahasınlerile mekteblerdeki çocuk babalannın babası Rasimi iki yerinden yaralamıştır. lecektir. Hafriyata hükumet erkânından birbirlerile yanş edercesine yaptıkları da güneş ışığının tekarrür ve temerküzü Rasim hastaneye kaldırılmış, Osman da mürekkeb bir komisyon nezaret etmek yardıma mekteb idaresi bilhassa teşekanlamını veren ( . + n ) ekidir. tevkif edilmiştir. tedir. kürlerini sunuyor. Ana kök, kendisini takib eden eleman Sorbon Darülfü nununun daveti üzerine Elâziz saylavı Fazıl Ahmed Aykaçın Pariste Türk inkılâbına dair birkaç konferans ve receğini geçenler de yazmıştık. Fazıl Ahmed Aykaç dün akşamki ekspresle Parise hareket et Fazıl Ahmed mişu'r. Edib ve hatibimiz kendisile görüşen bir muharririmize konferanslara dair aşağıdaki izahatı vermiştir: « Türkiye Cumhuriyetinin en büyük siyasî şian yurdda sulh, cihanda sulh.. düsturu olduğunu bilirsbiz. Ha yatta ise medenî yüksek ahlâkla mua sır pozitif ilim prensipleri içinde çalış tnak gayemizdir. Fransa ile bütün siyasî alâkalarımız mükemmeldir. Şündi ilmî ve fikrî dostluk ve sevgilerimizi de mütekabil «kültür» cereyanlan içinde kuv vetlendirmek istiyoruz. Benim konferanslarımın mevzuu «Türk Inkılâbı ve Kemalizm» dir. Bu mevzuu yalnız, tarihî, siyasî ve inkılâbî bakımlanndan değil, sosyolojik cephe den de izaha çalışacağım.. Konferanslar Sorbon Darülfünununda (Edgar Kine) amfiteatrında ve martın yirmi üçüncü ve yirmi beşinci günleri verilecektir.» Kadınlar hangi yaşta güzelleşirlermiş! Garb profesörlerinden biri kadınlarıa] otuz beş yaşında olgunlaşmağa basjıyaıak : kırk beş yaşında güzellik bakımmdan ke j male erdiklerini, daha evvelki yaşlardaî «cinsi lâtif» in çocuk sayılabileceğinı yaj zıyor. Kadın için yaş tasavvur etmek kadırlığı tanımamak demektir. Profesörün bu^ değişmez kaideyi veya hakikati ihmaî et] mesi büyük bir gafnr. Ha\rva çocuklan nın Âdem evlâdı üzerinde hakimiyet kurj duklan gündenberi otuz beş yaşma V c t ] kadın görülmemiştir ki onlann kırk beşj yaşında kemale erebildiklerini düşünmeğe] imkân bulunsun. Kadınlar, bütün erkek ] lerin kanaatine göre, belki yüz yıl yaşıyabilirler, lâkin otuz yaşını geçemezler. Bu noktayı şöylece tesbit ettikten son! ra başka cepheden keyfiyeti inceliyelim< Kadınlann inkişafı erkeklerin olgunlaş/ıi masma nazaran daha muayyen biçbıdei vukua geliyor ve bu halet, iklime göre zaman tehalüfü gösteriyor. Meselâ sıcak] mıntakalarda dokuz yaşına basan bir kız»! evlenme çağına girmiş sayılır ve arz mevkiine konularak talibler arasında mü/ayede mevzuu teşkil eder. Soğuk yerlerde birj kızın evlenmeği düşünebilmesi için tirmij yaşını atlatması lâzundır. Bizim medenî] kanunumuz, kızlar için rüşde ermek çağı| nı erkeklerle müsavi ve muvazi ohrak1 on sekiz yaş üzerinde tesbit etmiştir. Daha önceki yaşlarda kızlanmızın haklanj mukayyeddir, velilerinin murakabesinej bağlıdır. Bu vaziyette şöyle bir faraziye yürütmek mümkündür: Dokuz yaşında cvle nen, on yaşında birinci, on bir yaşuıda] ikinci, on iki yaşında üçüncü çocuğunu] doğurarak yirmi yaşında tabiî vazifesinîl tamamlamış ve otuz beş yaşında torjnlaj rını sevmeğe başlamış olan bir kadın,] henüz olgunlaşmış değildir, belki çocuk] luk devresinden kurtulmağa namzeddir.j Bizim yaşıdığımız mutedil mmtakaîaıdaj da kırk yaşını bitirerek oğlunu veya kızınll evlendirmeğe hazırlanan anne, gene öyJ ledir. Bu, kadınlann hesabma çok iyi birşey.j Nekadar yazık ki faraziyeden, yahuc tevehhümden çıkan netice o büyük anne veya analann güzellıkte kemale eri$İ€ olmuyor, geçmiş günlerin hasretine «gü| zellik tacı» koymaktan ibaret kalıyor. Kadın yaşını, bu şekilde bile, dile almak tehlikelidir! M. TURHAN TAN ERMEK ER Not: 2. (Er) kelimesinin gene «ir» şeklinde de söylenen bir başka manası da (ermek) sözünde görülür, ki «baliğ olmak, bermurat olmak, hidayete ermek, idrak etmek, ihata etmek, ihraz etmek, iktiham etmek, kemal bulmak, mazhar olmak, nail olmak, tekemmül etmek, vâsıl olmak» tır [ 4 ] . Bu manalara varmak için, kelimede ana köke «hareket» manası vennelidir. (Ermek) sözünün etimolojik şekli şu dur: ( 0 (2) (3) (4) (eğ + er + im + ek) (1) Eğ: Hareket anlamına ana köktür. (2) Er: Hareketin tekarrür ve temerküzünü anlatan ektir. (3) İm: Hareket kendi üzerinde te karrür ve temerküz eden obje veya süjeyi gösterir elemandır. (4) Ek: Kelimeyi tamamlıyan manasını tayin ve ifade eden, isimlendiren ektir. Ana kök kendisinden sonraki elemanla kaynaşarak ve (3) numaralı elemanın vokali de düşerek kelime (Ermek) şeklini alır ki hareketin herhangi bir süje veya obje üzerinde tekarrür ve temerküzünü anlatır. (Ermek) sözünün yukanda sayılan bütün manalan da ileriye doğru yapılan maddî ve veya manevî bir hareketin hedefi üzerinde tekarrürünü anlatmaktadır. Not: 3. (Ermek) sözünün bu analizi, ayni asıldan üremiş olan şu kelimeleri de izah eder: I. Erkek: gaye, hedef. II. Erem: arzu, irade, rıza. III. Ergin: Büluğa ermiş. irfan sahibi, kâmil, kemale ermiş, mebzul, mü tekâmil, reşid. IV. Erim: beşaret, fali hayir, irade ve ihtiyar, münteha. V. Erinç: huzur, istirahat, refah, sükun. VI. Erme: Büluğ, idrak, irfan, itilâ, nailiyet, vüsul. Bu kelimelerin hangisi üzerinde biraz düşünülse, manasının «ermek» analizinde çıkan «ileriye doğru hareketin hedefine vararak orada tekarrürü» anlamile ilgili olduğu kolayca meydana çıkar. EĞER Not: 4. Ana kök düşmeksizin (eğ+er) şekli, olduğu gibi almacak olursa, bunun da ayn iki Türk kelimesini doğurmakta olduğu görülür. Bunlardan biri sart edatı olarak kul Ianılan «eğer» sözüdür ki «eger» diye de söylenir. Bu söz, olduğu gibi, Fars lehçesinde de vardır ve kısaltılarak «ger» şeklini de alır. Öteki, binek hayvanının üzerine konan ve üstüne oturulan bildiğimiz nesnedir ki «eyer» diye de söylenir [5]. Bu kelimeleri de şöyle izah edebiliriz: I. Şart edatı olan «eğer» de «eğ» ana köküne «esas» anlamı veririz. Bu halde esasm herhangi bir sahada tekarrürü ihtimali «eaer» sözile söylenmiş olur. II. Üzerine binilen «eger» de ana köke «hareket» anlamı veririz. Bu halde hareket halinde bulunan hayvan ü zerinde süvarinin üstünde istikrar edeceği objenin adı «eğer» ilmuş olur. Görülüyor ki hangi kelime ele alınsa, daklannın arasından: Tanımak istiyorum! dedi. Ali Tunc, kalbi yaprak gibi titreyerek bakıyordu. Haftalardanberi kafasının içinde düğümlenen muamma, kendiliğinden çözülüyor muydu? O, ümidle titrerken, genc kadınm gözlerinin tatlı gülümseyişi değişivermişti; elini Ali Tunca uzattı: Gene görüşelim... nişanlınız, sizi bekler. Ali Tunc, genc kadınm uzanan elini, öpmek için tutmuştu; fakat Nilüfer, Ali Tuncun elini, yasemin pannaklan ara sında dostca sıkb: Ben, daha buradayım... Ali Tunc, saygı ile eğilerek çekildi ve Solmazın gittiği masa tarafına yürüdü; fakat yaklaşınca, şaşkın şaşkın durdu. O masada başkalan oturuyordu. Ali Tunc, önce, yanıldığını, yeri şa şırdığını sandı; gözlerile etrafı anyordu. Yanına bir gölge sokuldu; o masalara bakan garsonu Ali Tunc tanımıştı. İnegöle fındık büyüklüğünde dolu yağdı ECNEBÎ MEHAFİLDl Amerika sefiri Ankaraya gitti Yeni Amerikan sefiri Mac Murraj ihmadnamesini Cumhurreisi Atatürke ver mek üzere dün akşamki ekspresle An karaya gitmiştir. Rokfeller Enstitüsü mümessilij Rokfeller enstitüsü mümessillerinde Mis Crowel Paristen îstanbula gelerel dün akşamki ekspresle Ankaraya git mistır. Ölümle neticelenen bir kaza îzmır (Hususî) Menemen Ça\oış köyünde Çoban Mehmed, tabancasını kurcalarken ateş aldırıp ölmüştür. bütün üremelerile birlikte manalan «Günes Dil» teorisi esaslarile açıkça gösterilebilmektedir [ 6 ] . /. N. DILMEN [1] Çağatay lugati, Pavet de Courteüle lugati." I. Babus: Radlof, I. «Çagatay lehçe si», Babunıame; Derleme fiçleri. n . Veled Çeleblnin fişleri. m . Derleme fişleri IV. Kamusu Türki Babus. V. Radlof, I. «Çağatay lehçesi». [2] Kamusu Türki; Orhon yazıtlarıf Radlof. I «Teleut Altay. Şor, Lebed, Ku • • mandu, Tarancı, Tobol, Küerik, Kırını, Ça. ğatay, Koman, Osmanlı, Uygur lehçeleri»; Türk Dili lugati; Azerî lehçesl; Derleme fişleri [3] Türfc DİU lugati; Derleme fişleri. [4] Kamusu Türkî; Çağatay lftgati; P a . vet de Courteille lugati; Veled Çelebinin fişleri Derleme fişleri I. Derleme flşleri n . Turk Dili lugati; Meta İncüi ter • cümesi. n i Kamusu Türkî; Rdalof, I «Uygur lehçesi»; Orhon yazıtları; Veled Çelebinin fişleri; Karacaoğlan; Derleme fişleri. IV. Türk Düi lugati; Büyük Türk lü. gatl «Osmanlı lehçesi»; Radlof, I «Altay, Teleüt, Baraba. Kazan lehçeleri»; Çağatay lugati; Pavet de Courteille lugati; Meta İncili tercümesi; Kamus tercümesi; Çul lukkapan lugati V. Radlof, I «Uygur lehçesi»; Divanü Luşatit Turk. Türk Dili lugati. VI Kamusu Türkî; Veled Çelebinin flsleri. [5] Kelimelerin ses tahavvüllerl ana kökün *ğ» si yerine kendi kategorisinden o lan «g» ve «y» gelerek olmustur. [6] Gene «er» den çı"can «erk» ve «er kek» sözlerile «remelerl <J« yannkl yazıda analiz edilecektir. Afk ve macera romant Yazan: MAHMUD YESAR1 4 0 Âli Tunç, genc kadına, hak vsriyor du; ve o da ayni ezayı duyuyordu; ne söyliyeceğini değil, ne tavır alacağını şaşırmıştı. Genc kadın, barmene işaret etti: Bize birer viski... Ali Tunca da, dudaklarmın son ucunu çukurlaşhran bir gülümseyişle göz kırpü: Içiyoruz, değil mi? Ve gene kendi cevab veriyordu: Burası, nekadar sıcak!.. Boğuldum... Viski içtikten sonra, biraz hava alsak.. i Tun«, Barmenin doldurduğu b*»daklardan birini almışb: Sıhhatinize içiyorum. Nilüfer de bardağı kaldırmıştı: Mersi... Sıhhatime içiniz... Çünkü sıcaktan, sıkmtıdan boğulmak, ölmek, mahvolmak üzereyim. Ve gene viskiyi bir çekişte bhirmişti; bardağı büfeye bırakırken Ali Tunca: Ne masum, ne temiz yüzlü nişanlınız var! dedi. Ali Tunc, birden afallamışh: « Nişanlım olduğunu nerden anla Metini hatırlamıştı; fakat onun, bunu söylemeğe vakti olmadığına kendi şahiddi. Genc kadın, gülüyordu: Elinizdeki nişan yüzüğünü, süs için mi takıyorsunuz? Hayır! Tahmininiz doğru... Ni şanlıyım! Ve nişanlınız da, yanınızda gördüğüm mavi elbiseli genc kız... Öyle değil mi? Ali Tunc, şoşkmlığı derinleşerek sordu: Nişanlımın o, olduğunu nereden keşfettiniz! Genc kadın, sol elînin yakut yüzüklü parmağı ile Ali Tuncun göksüne dokundu: Siz, söylediniz? Ben mi? Yakut yüzüklü parmakla itilmiş gibi, geriye doğru bir adım atmıştı: Ne zaman, söyledim? Genc kadın, bir kahkaha attı: Yanınızdaki kızm, nişanlmız oldu ğunu, bana dilinizle söylediniz. Fakat siz, o çocuğa okadar koruyarak bakıyor, öyle kanad gererek duruyorsunuz ki.. Akrabam olamaz mı? Ayni zamanda akrabanız da olabilir. Yalnız, alelâde akraba kızlan ile nişanlılar, nişanlı akraba kızlan, durmalarından, konuşmalarından, her nedense belli olabiliyor. Nekadar dikkatlisiniz!. Mersi! Genc kadın, bunu, o kadar ince bir alayla söylemişti ki, Ali Tunc, kulaklarına kadar kızardı. Nilüfer, gülüyordu: Sonra.. Sesini, birden yavaşlatmıştı: Sonra... Sizin gibi bir erkek, ni şanlısı olmayan bir kızı, hem o tip bir aile kızını, teşhir etmez. Ali Tunc, birbiri arkasına tokat yemiş, birbiri arkasına beynine vurulmuş gibi sersemlemiştı: Beni, eskiden tanıyor musunuz? Geac kadın, ye§il gözlerini kıstı ve du (Arkan var)