Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
KUçük Hikfiye Tam tanıdım! Mahmud Yesari Onu, evvelâ bir ecnebi zannetmiştim. Hatta, bir artistti... Hem de Amerikalı bir sinema artisti idi. Daha dikkatli baktım, sinema kapı larındaki resimlerde bu çehreyi sık sık görüyordum. Nihayet buldum; bu. dünyanın yetmiş iki buçuk bucağına ün salmış artistlerden biriydi. Ama, hangisi?.. Burada biraz durak ladım. Bu, «dünyanın yetmiş iki buçuk bucağına ün salmış> şöhretler de öyle çok, öyle çok ki... Bu şöhretlerin bir kötü tarafı da var; yaz gecelerindeki yıldız yağmurlan gibi, parlayıp sönmeleri, bir oluyor. Uzun bir boy, genişçe omuzlar, ince belli genc Arab atları gibi biçimli bir vücud... Yanaklara kadar sarkan fa voriler; cımbızla yolunmuş incecik kadın kaşlarını andıran, ortası açık, düz, sülük bıyıklar... Dudaklarım büzerek lâkırdı etmesinÜen, her halde türkçeden başka dille konuştuğu muhakkaktı. Sesini duyamı yordum; fakat etrafındaki kadınların çoğunu, şahsan olsun, tanıyordum, ki bar kadınlardı. Aralarında ingilizce bilmiyenler de vardı. İhtimal, dil bilen lerden biri. bu meşhur artistin sözleri ni türkçeye çeviriyordu. Meraktan çatlıyacaktım. Saygısızlığı göze aldım. O grupa yaklaştım. Bir sinema yıldızmın Istanbula gel 'dİEJini gazeteler yazmamışlardı; demek atladılar. Bir Amerikan artistinden de böyle bir ustalık, böyle bir atlatış beklenirdi. Kadmlar, türkçe konuşuyorlardı. A merikalı artist te gülerek, başını sallı yarak, onları dinliyordu. Kendi kendime: Medeniyet, başka şey! Şu nezakete bakın... Bilmediği dili, nasıl da dinler görünüyor! diyordum. Kadınlardan biri, bir şey sormuştu. Amerikalı artist, türkçe cevab vermez mi? Kulaklarıma inanamadım, rüya gö rüp görmediğimi anlamak için, kolumu çimdikledim. Benim alık alık baktığımı gören ta nıdıklardan biri, güldü: Neye şaşaladın? Amerikalı artist, ne zaman türkçe öğrenmiş? Bizim tanıdık, gülemedi, acayib acayib baktı: Hangi Amerikalı artist? Alay mı ediyorsun? Vallahi alay değil, ciddî söylü yorum. Öyle ise, yanılıyorsun. Bu zat, sütbesüt Türktür. Amerikayı, belki haritada görmüştür. Asıl adı da Halis Muhlistir. Gel, seni tamştırayım. Ve arkadaşım, beni Halis Muhlisle tanıştırdı. O, ölçüye güç sığar bir nezaket ve zarafetle yerlere kadar iğildi, elimi sıktı. Doğrusu, çok kam sıcak, kibar, centilmen bir çocuktu. Hemen dost olmuştuk. Kanuşması da eğlenceliydi. Hele dans edişi, görülmeğe değer bir şeydi. Fokstrotlara, çarlistonlara dudak büküyor, omuz silkiyordu. Nihayet bir blâkboton başlamıştı. Halis Muhlis, kalktı; ince, uzun bir kadının önünde iğildi. Onlar dansa kal kınca, kimse ortaya çıkmağa cesaret eÖememişti. O, damile birlikte blakbotonun en son figürlerini yaptı; bundan sonra da bir rumba oynadı; parmak ısırmıyan kalmadı; eğer orada bir Hotan tolu, yahut bir Honolülü olsaydı, par maklarım ısırırken, kendinden geçer, başkasının zannile kendi parmaklarını yiyebilirdi. O, dans ederken, ben, düşünüyordum. Uzaktan çiy ve kaba tüylü görünen elbisesi çok pahalı, ağır ve ihtimal îs tanbulda aransa, bulunamıyacak bir İngiliz kumaşıydı. Esvabm dikilişi de harikulâde idi. Kıravatı, gömleği, çorab ları, potinleri, hep nefis, ağır, pahalı şeylerdi. Bu, ya mühim bir müessesede çok maaşlı ve az işli bir memurdu, ya tüc cardı, yahut ta bir mirasyediydi. Böy le, dumanı üstünde danslann yakası a çılmadık figürlerini öğrenmek için insanın hem vakti, hem de parası olma lıydı. Danstan sonra, gene yanıma gelmişti. Lâkırdı arası, işini gücünü, soracak oldum. Memuriyete güldü, ticarete du dak büktü, aile tarafını da baştan sav ma kapalı geçiverdi. Çıldırıyordum. Bu sefahet, bu kibarlık, bu asalet, bu centilmenlik, ne ile olurdu? Bulunduğumuz salondan beraber çıkmıştık. Ben, bir tanıdıkla buluşacaktım, sözleştiğimiz kazinoya girdim. Halis Muhlis, beni terketmedi. Bir masaya karşılıklı oturduk. Arkadaşı bekleyinciye kadar yalnızlıktan canım sıkılmıyacaktı. Birer bira ısmarladık. Halis Muhlis, hem anlatıyor, hem de birasını yudum yudum içiyordu; ben de tatlı tath dinliyordum. Biralar tazelendi; Halis Muhlisin de neş'esi, keyfi kıvamını bulmuştu. Tam hikâyenin tatlı yerinde, durdu, yüzü buruştu: Bir arkadaşım var. Kendisile ko nuşmak istiyordum. Buyurun, konuşunuz. Ben, mâni olmıyayım. O, teşekkür eder gibi başmı iğdi: Tatlı çocuktur, sıkılmazsmız. Eh, frenkler de söylerler ya! Arka daşlarımızın arkadaşı, bizim de arkadaşımızdır. Halis Muhlisin arkadaşı geldi, masamıza oturdu. Meclisimiz daha şenlen mişti. Biralar tazelendi... Halis Muhlis, ge ne tatlı tatlı anlatıyordu. Çok geçmedi, Halis Muhlis, yerinden fırladı, sokak tan geçen bir kadına seslendi: Fifi! Hello! Ve Fifiyi de masamıza çağırdı. Bu,' cıvıl cıvıl bir kızdı; meclisimiz, büsbü tün şenlenmişti. Bira kadehleri, dolup boşalıyordu... *** Kepenkler kapanırken kazinodan çıkmıştık; Halis Muhlis, beni, otelime gö türüp bıraktı. Sabahleyin, kafam uğultular içinde, vücudüm kırgm bir halde uyanmıştım. Gücbelâ yataktan kalktım. Otelin hesabını verecektim, otel kâtibi: Hesabmız verildi! dedi. Kim verdi? Dün gece, beraber geldiğiniz zat, verdi. Halis Muhlis olacaktı. Doğrusu, ki barlığına parmak ısırıyordum. Saate baktım, işime geç kalmıştım. Hemen bir otomobile atladım. Otomobilin hesabını vermek için elimi cebime attım, cüzdanımı çıkardım. Cüzdanım bomboştu. Otelin hesabını da verdiğine bakılırsa, Halis Muhlis, çakır keyif olduğumu görmüş, paralarımı, benim namıma idare etmişti! Halis Muhlis kimdi? Artık düşünmüyordum; çünkü onu; halis muhlis, tanımıştım! MAHMUD YESARİ J c CUMHURÎTET 7 Şubat 1936 Suskripsyon zamanında satm aldığı mız 177131/40 numaralı C tertibi 10 Profesör Akif Şakirin eserleri tane ikramiyeli %5 faizli 1933 Ergani Tıb Fakültesi profesörlerinden doktor A. kif Şakir Şakar (Açık Kırıklarda Ameli. istikrazı tahvillerine 16/10/934 keşide yatla Korumanın Hayatî Onemi) adı al sinde ikramiye isabet ettiği halde far tında kendi tetkik ve tecrübelerile vâsıl ol kına varmıyarak bunları İstanbul Borduğu neticeleri tophyan ve gösteren kıy sasında sattırmıştık. metli bir eser neşretmiştir. İşte çalışkan ve Tesadüfen Merkez Bankası eline ge genc bir Türk bilgini ki kendi mesleğinde çen bu numaraların ikramiyeli olduğu ilmi ve amelî araştırmalarile beserin malumat haznesini zenginleştirmekte ve fazla görülerek keşide tarihinde bu tahvil olarak bu yüzden millî haysiyet ve şerefi. lerin kimin elinde bulunduğu araştırılmizin ününü de artırmaktadır. mış ve neticede ikramiye tutarı olan Profesör Akif Şakirin Pariste Presse me 1360 lirayı bize ödemiştir. dicaleda fransızca olarak intişar etmiş iki Bu münasebetle Türkiye Cumhuriyet mühim etüdünün de ayrıca bir risale ola. Merkez Bankasına açıkça teşekkürü rak tabı ve neşredilmiş olduğunu da memnuniyetle gördük. Sayın profesöre takdir borc biliriz. Şükrü, Nafiz ve Mehmed Şanlı ve tebriklerimizı sunarız. kardeşler Hukuk gazetesi YENI ESERLER Alenî teşekkür Salonunun sahnesinde AKSİM RADYO aksamki program J Türkçe ve fransızca olarak Cevad Hakkı Özbey tarafından neşredilmekte olan Hukuk gazetesinin ikinci sene on ikinci numarası daha güzel bir şekilde intişar et. mlştir. Bu nüshada profesör, Erzurum say. lavi Saim Ali Dilemrenin Adlî tıbba, profesör Mustafa Reşidin Borçlar kanununa, profesör Sabri Şaıkir Ansayın Ankara kon. feranslarına, Cevad Hakkı Özbeyin Ceza kanununa aid etüdlerile, profesör Hasan Tahsin Ayninin, M Honigin ve daha sair kıymetli zevatın yazıları, tatbikat kısmında da istifadeli kararları vardır. Bu ilim gazetesinl okurlarımıza tavsiye ederiz. BU AKŞAM B EB HALK OPERETİNDE İSTANBUL: 18 Karmen operası . 19,15 haberler . 19,30 profesör Dr. Fahreddin Kerim tarafından konferans . 20 Osman pehlivan tarafından halk türküleri . 20,30 stüdyo caz tango ve orkestra grupları . 21,30 son haberler. Saat 22 den sonra Anadolu ajansımn gazetelere mahsus havadis servisi verile s cektir. tertib ediyor. VIYANA: 17,10 gramofon 18,05 çocuklara oyun * Cumartesi ve Pazar taamlannda caklar . 18,30 şan ve piyano konseri . 19 spor haberleri, seyahat haberleri 19,25 Mutedil fiatlarla karışık yayın 20,05 haberler, hava raporu, ulusal yayın . 20,35 kış sporları 20,55 gramofon, eğlenceli yayın . 21,45 orkestra konseri . 23,05 haberler 23,15 eğlenceli Fransız Tiyatrosu konser ? 23,45 sualler ve cevablan 23,55 konusma ve sokak haberleri . 24,10 konseYarınki gazetelerde bu galaHalk Opereti rin devamı 24,50 halk musikisi ve şan. lann tafsilâtmı okuyacaksınız. BERLİN: Bu akşam saat 17,05 komedi . 17,35 zamane yayını . 20,30 da 17,55 hukukî konuşma 18,05 çifte piya . Üsküdar Hâle Sineması no ile dans havaları 18,45 kış sporları . Dost Yunanistanın 19.05 Lâyipzigden 20,50 günün aldsleri . Monte Kristo Prensesi 21,05 haberler . 21,15 karışık yayın 22,20 kıymetli artistleri konser: Mozartm eserleri 23,05 haberler « Zozo Dalmas ve Kofinyotisin iştirakile Briget Helm 23.25 Münihten 23,45 Stutgarttan. BÜKREŞ: Her gece paydosta sinemamızm ö Leblebici Horhor 18,20 orkestra konseri . 20,05 opera bi « nünden Doğancılar, Karacaahmed, Nuh nasmdan naklen opera yayını . 24,05 or « Gişe gündüz açıktır. Telefon: 41819 Fiatler: 35, 50, 60, 75, 100, 125. kuyusu, Bağlarbaşı, Kısıklıya hususî kestra yayını 1,05 gramofon, LONDRA [Regionall: Loca: 300, 400, 500 tramvay vardır. 20.05 haberler 20,35 salon musikisi « Salı akşamı: Kadıköy Hâlede 21,20 askeri konser . 22,05 salon musikisi . 22,35 şarkılar . 23,05 piyano ve şan konseistanbul halkının heyecanla beklediği yüksek eser ri 24,05 haberler . 24,15 gramofonla dans musikisi 24,35 dans orkestrası. PARİS [Radio Paris]: 19,35 orkestra konseri . 20.35 konser « 22,05 viyolonsel musikisi . 22.35 haberler 22.50 operet yayını . 24,50 orkestra konserL ROMA: 18,05 senfonik konser 19,30 yabancı dillerde yayın . 20,05 haberler, Holanda di . Silâh Başına filminin 2 nci kopyası bu akşamdan itibaren Izmirde linde konferans 20,25 ingilizce haberler . 20,50 fransızca haberler . 20,55 Yunanistan için yayın 21,40 piyes 22.10 orkestra konseri. Yarınki Cumartesi ve Pazar günleri matine ve suvareleri için Yeni trupun takdimi münasebetile 3 MÜSTESNA GALA MÜSAMERESİ HUSUSÎ LİSTE VE Zengin KOTİYONLAR FERAH SİLÂH BAŞINA S İ N E M A D A E L H A M R A Sinemasmda gösterilecektir 1 U K K Sinemasında B U A K Ş A M Büyük türkçe sozlü filim Nöbetçi eczaneler Bu gece nöbetçi olan eczaneler şunlar. dır: İstanbul cihetindekiler: Aksarayda (Şeref), Alemdarda (Eşref Neşet), Bakırköyünde (İstepan), Beyazıdda (Asador Vahram), Eminenünde (A. Minasyan), Fenerde (Hüsameddin), Karagümrükte (Kemal), Küçükpazarda (Necati), Samatya Kocamustafapaşada (Rıdvan), Şehremininde (Nazım), Şehzadebaşında (Asaf). Beyoğlu cihetindekiler: Galatada (Mişel Sofronyadis), Hasköyde (Halk), Kasımpasada fMerkez), Sarıyerde fOsman). Şişlide (Halk), Taksimde (Taksim), (Beyoğlu). Üsküdar, Kadıköy ve Adalardakiler: Büyükada (Mehmed), Heybelide (Yusuf)', Kadıköy Muvafckithanede (Saadet), Kadıköy •Söğütlüçeşmede (Osman Hulusi), Üs küdar Carsıboyunda <İttihad). VARYETE (TİVOLİ CAMBAZHANESİ) Görülmemiş varyeteler Heyecanlı ve fevkalâde sirk numaralarıArtistler arasındaki aşk maceraları. HARRY PiEL SUSi LANNER Bugün A Z A K sinemasında Kongre tarihi Galatasaraylılar cemiyetinden: 9 şubat 936 tarihinde yapılması kararlaştırılan cemiyetimiz kongresinin o günkü maç münasebetile 16 şubat 936 pazar günü saat 2 de yapılacağını bildirir ve azamızın o gün kulübde bulun • malarını dileriz. AŞK B U Aşk, müzik, dans ve 2,30 saat gülmek filmi; Bu filmi Istanbulda herkes görmelidir. BANDOSU S£Ş> konferanslar, kongreİeP) (Jağmlar, Aynca: Komik, Berlin Olimpiyadı: Dünya havadisleri FERNAND GRAVEY Sinema gene iki A S RI Daima daha iyi İPEK A K Ş A M Sinemacılığın ve Sinemanın HAKİKİ BlR MUCİZESİ HAYAT KURBANLARI CLIVE BROOK ve ANN HARDjNG tarafından Fransızca sozlü ve bugünden itibaren büyük film birden gösteriyor 8EK0YA ( KAPLAN KIZ ) Gözlerinizle görmeden hakikatitine inanamıyacağınız şaheserler şaheseri Aynca : Paramount dünya haberleri Ingiltere Kralı 5 nci JORJ'un cenaze töreni bütün tafsilâü vesaire ... Mösyö Brovn, gününü çok sade bir tarzda geçirdi. Parkın yolunu tuttu, orada bir tahta sıraya oturarak uyukladı, hayale daldı, hararetini hissetmediğı haziran güneşinde saatlerce ısmdı. Öğleden çok sonra karnı acıktığı için parktaki küçük bir lokantaya girdi. Yemeğini bitirince, en yakm tahta sıray: seçti ve hiç birşey yapmamaktan ibaret lâtif meşguliyetine devam etti. , Mösyö Vellington Brovn, hilkaten avare bir adamdı. Gökte yıldızlar parlamağa başlamıştı ki, Mösyö Brovn ürpererek yerinden kalktı, ışıklı caddelere doğru gayirihtiyarî ileriledi. Parkın ortasından geçen genış yollardan birinin boyunca yürüdüğü sırada, kendine doğru ağır ağır ileriliyen bir adamla karşılaştı. Bu adamın, onun yüzüne bakmasile, başını öteye çevirmesi bir oldu. Mösyö Brovn, alaycı bir sesle: Ay, tanıdım, diye haykırdı. Ya hu, benden ne kaçıyorsunuz? Beni cüzzamlı filân mı zannettiniz? Yolcu durdu, can sıkıntısile, sola, sonra sağa baktı ve soğuk bir tavırla: Sizi tanımıyorum, diye cevab verdi. E, yalan da olursa bu kadar olsun. Ben sizi tanıyorum ve vaktile size tesadüf ettiğimi de pekâlâ hatırlıyorum. Mösyö Brovn, şimdi, afyonun aksülâmeli altındaydı. Karşısına kim çıkarsa çıksın kavgaya hazırdı. Dumanh zihnin de, bu yabancı adamın hüviyetini anlıyabilmesine yardım edecek bir ipucu aradı: Sakın Çinde tanışmış olmıyalım, dedi, benim adım Brovndur, Vellington Brovn. Öteki: Evet, belki de Çinde görüşmüşüzdür. Dedikten sonra, birdenbire işi samimiyete döktü, Brovnun kolunu yakaladı ve onu caddeden ayırarak yan taraftaki çimenliğe doğru sürükledi. Bir ağacm dibinde oturan iki âşık, onlann oradan geçtiğini ve Brovnun: Hangi ambar memuru, ben onun ne ambarcısıydım, ne de hizmetkân! Onunla ayni derecedeydim, şjrkette ortaktım, dolandıncı herif... Dediğini işittiler. Ve siyahh adamla, Vellington Brovn, parkın ağaclan arasmdan işte böylece geçtiler. Ayni saatte, Jesse Trasmerenin akıbetile şiddetle alâkadar başka bir adam, son hareket hazırlıklarını yapmaklâ meşguldü. Bu adam, Arak lostromobaşısınm na zarlarile karşılaşmağı göze alarak artık meydana çıkmağa karar vermiş ve Cenubî Afrika seyahati için garson yazılmıştı. O sonsuz kâbus artık nihayet bulacaktı. Valters, gemiye ertesi akşam binecekti. Bu hal çaresi, yakayı ele vermek tehlikesini asgarî hadde indirdiği için, kendi fikrince, pek mükemmel bir çare idi. Sinemasında ( Fransızca sözlü ) Ankaralı genclerin çayı Ankara liselerinden yetişenler 8 şubat 936 rumartesi günü öğleden sonra Park o tel salonlarında bir danslı çay hazırlamışlardır. Geçen sene Tokatliyanda yaptıkları çayı dan daha üstün olması için uzun zamandanberi çalışmaktadırlar. Davet Beşiktaş Halkevinden: Beşiktaş Halkevi Ar komitesl MOzlk şfl • besi üyeleri 15 şubat 936 cumartesi günü saat on dort buçukta Haikevimizde topla nacaktır. Müzik şubesine yazılı arkadaşlarımızın toplantıya gelmeleri. Acıklı bir ölüm înhisarlar Memurin müdürü ve eskî Trabzon meb'usu Rahmi ile Trabzonda avukat Vesimin pederleri ve Üniversite Edebiyat Fakültesi doçenti Sabahaddin Rahmi ile ressam Bedri Rahminin büyük babaları Trabzonlu avukat Hamdi Eyüboğlu bir müddettenberi tedavi e dilmekte olduğu Beyoğlu Zükur has tanesinde dünkü perşembe günü Allahın rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi bugün saat 11 de hastaneden kaldırı lacaktır. 17 NÜMARALI POLİS OTOMOBİLİ T1M MAC KOY ve EVALYN KNAPP tarafından temsil edilen haydutlara karşı olan mücadeleyi tasvir eder Duhulive 15 kuruş Sonra ceblerini araştırdı. Beş on kuruştan ibaret parası olduğu gibi duruyordu. Buna sonsuz derecede şaştı. Borcum nekadar? diye sordu. Yeh Len Fo, hiç borcu olmadığını anlatan bir işaret yaptı. Bu afyon kahvesini sebilullah mı işletiyorsunuz? Borcunuz Yeh Ling cenablan tarafından tamamen verilmiştir. Brown, homurdanır gibi, kendi kendine: Mutlaka bu işin içinde o kâfir Trasmerenin parmağı vardır, diye söylendi. Sonra, Çinlinin bu sözlerden birşey anlamadığmı görerek, onu şöyle bir kenara itti, halısız merdivenden çıkarak sokağa doğru ileriledi. Vücudünde deh şetli bir halsizlik hissediyor, fakat ruhunda bir hafiflik buluyordu. Bir saniye tereddüd ettikten sonra sola döndü. Dönmemiş olsaydı, henüz o sabah Altın Dam lokantası sahibini görmeğe gelen müfettiş Karverle burun buruna geleceklerdi. Yeni zabıta romanımız : 34 Kanlı Bilmece Yazan: Edgar Wallace Sabahleyin içilen çubuk, artık yıldızlarla beraber sönmez olur. Çinli, ısrar ediyordu: Burada kalmak tenezzülünde bu lunursanız, kahvaltı göndereceğim. Lüzumundan fazla bile kaldım. Ecnebi takvimine göre ayin kaçıdır bu gün? Ecnebi âdetlerini bilmem, fakat, zatıâlileri, size lâyık olmıyan bu sığmakta birkaç saat daha kalmak lutfunda bulunursanız... Zatıâlim, ne bu sığınakta, ne de başka hiçbir sığınakta kalmak lutfunda bulunmıyacaktır. Yeh Ling nerede? Çinli, telâşla: Şimdi adam gönderip aratayım, dedi. Browa, kibar bir je*t yaptrak: Hac«t yek, kendisinin de elini kolunu sallıya sal * lıya oraya gitmekten başka yapacak birşeyi kalmamışh. En az kalabalık yollardan geçerek yaya gidiyordu. Bu usul yolu uzatmakla beraber, tehlikesizdi. Bir ay evvel olsaydı, bir gölge ile karşılaşhkça korkudan titremeğe başlıyacak, hele polis memurlarını gördükçe mutlaka kö « türümleşmiş gibi olduğu yerde kalacaktı. Halbuki şimdi vak'a unutulmuştu. Heyecanlı havadis meraklısı gazetelerde bile buna dair bir satır yazı görülmüyordu. Bundan dolayı, rıhtımdan, adeta metin adımlarla ve müsterih bir yürekle geçti, vapurun yarı karanlık güvertesine girdi. Güvertedeki nöbetçi tayfa: Kâtibe müracaat edin, dedi. Valters yürüdü, bir merdivenden indî, kâtibin kamarasının önünde, sıra bekliyen on iki kişi vardı. Fakat son derece kısa Yanında, Mösyö Trasmerenin evinde bir zaman zarfmda, Valters, kendini kâyaptığı hırsızlıkların semeresi olan yük tibin kamarasında buldu, elini alnına gölüce bir para vardı. Bavulunu, öğle türerek bir selâm verdi ve: den sonra gemiye gönderdiği için, (Arkan var)