02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 Şubat 1936 CUMHTJRtYET Izmirde de verem afeti Eski bir cinayet Serbest bırakılan maznunlar tekrar yakalandı Bundan altı ay kadar evvel Silivrikapıda bir cinayet olmuş; bahçivan Perikli isminde birisi tabanca ile öldürülmüştü. O zaman yapılan tahkikat sırasında bazı kimseler şüphe üzerine nezaret altına a lınmışlarsa da aleyhlerinde delil olmadığı için serbest bırakılmışlardı. Şüphe üzerine nezaret altına alınanlar arasıfîda korucu Seyfi ile Silivrikapı civannda oturan ve o civann zenşinlerinden bulunan Ali Rıza da vardı. Altı aydır faili gizli kalan bu cinayet etrafındaki tahkikata ciddiyetle devam olunmuş ve nihayet başka bir işten dolayı tevkifhanede mevkuf bulunan ve fakat bu.cinayete şahid olan Saminin tevkifhanede arkadaşlanna yaptığı itiraflar sonunda korucu Seyfi ile Ali Rıza aleyhlerinde yeniden kuvvetli de liller elde edilmiş ve her ikisi de tevkif olunarak istintak hâkimliğine verilmişler dir. < Dil üzerinde çalışmalar 50 yataklı tek bir hastane var, onun da ancak 30 yatağı veremlilerin! Senede 1000 hasta müracaat ediyor Yol voie via rah ara rue Adaya Türk vapurlarının odos oymos methode tarik uğramasını istiyorlar Etimolojik ve morfolojik tahlîl IV. ODOS, OYMOS Not: 4. Grekçede «yol» anlamına kullanılan bu iki kelimenin etimolojik şekilleri şunlardır: (D (2) (3) Odos : oğ f °d + os Oymos: oy + om + os Her iki kelimenin bir olduğu görülüyor: (1) Oğ, oy: «İmtidad» anlamına ana kök, yahud onun yerini tutan birinci derece prensipal köktür. (2) Od, om: Sahib, yahud süje ve obje anlamlarile mefhumu tecelli ve tecessüm ettiren afikslerdir. (3) Os: Bu son eleman iki suretle izah edilebilir: a) Doğrudan doğruya oldukça geniş bir saha anlatan (. f s) eki olarak alınabilir. Bu takdirde (odos) ve (oymos) : oldukça geniş bir sahada imtidadın bir sahib veya bir obje üzerinde tecellisini anlatır. b) Buradaki (s) konsonu, mefhumu tayin ve ifade eden bir «ğ» den bozulma gibi alınabilir. Bu takdirde de kelimelerin manaları bir imtidadın bir sahib veya bir obje üzerinde tecellisinden ibaret olur. merküz eylediği süje veya objeyi göste ren eleman da (4) İğ: Unsurdur. (5) İk: Bütün bu mefhumu isimlendirir, tayin ve ifade eder. (Ağ + at + ar + iğ + ik = Ağatariğik) sözünde, ana kök, kendisini temsil eden unsurla kaynaşarak başındaki vokal düşmüş, dördüncü unsur da yalnız bir uzatma izi bırakarak ortadan kalkmış, böylece kelime son fonetik ve morfolojik şeklini almıştır: Tarîk. Tarîk: Kendisinde uzunluk mefhumu fail ve nafiz bir surette takarrür eden bir objenin adıdır ki buna da dilimizde (yol) derler [2]. Hatıra Fransızca «route» kelimesi de (tarîk) sözünün elemanlarının yerleri değişmiş bir şeklidir. Etimolojik şekillerini altalta yazarsak Bize gelince, maalesef bugün biz, bu bu hakikat hemen görünür: nimetten mahrumuz ve bu gidisle de galiba daha birçok yıllar mahrum kalacağız. (D (2) (3) (4) (5) Halbuki biz, İskenderiye seferlerinin ^kTarîk: Ağ + at ar f iğ + ik f rar başlamasını ve bu seferde çalısan Route: Uğ + ur + ut + eğ + • Görülüyor ki, «voie, via, vail, vvail, Türk vapurlarının Kıbrısa da uğrama'inı weg, odos, oymos, rah, rue, route, ta sadece milliyetimiz bakımmdan ifr'har rîk» sözlerinin hepsi de Türk «Güneş için deqil, Türk denizciliğinı'n ve ekonoDil» analizlerile manalarını ortaya koy misinin inkişafı bakımından da istivoruz. maktadırlar. Bununla beraber, «yol» Filhakika Loid Triyestinonun iki hafanlammı ifade hususunda en ileri ve tada bir îstanbula ve haftadan haftaya mütekâmil kelime, gene «yol» sözüdür. Mersine işliyen vapurlarının, bu kumpanyaya temin ettiği gelir gözönüne alınırsa VII. TAR1H «Tarîk» sözünün etimolojik şekli, bu Türk Denizyolları îdaresinin, Kıbrısla kelime ile «tarih» sözünün de bir kök Türkiye arasında, hiç olmazsa ayda bir defa olsun seferler ihdas etmemesi için ten geldiğini gösterir. hiçbir sebeb yoktur. Ve bu seferlerin yol«Tarih» in etimolojik şekli şudur: cusu yalnız Türklerden ibaret te kalmı(D (2) (3) (4) (5) yacaktır. îskenderiye seferlerinde olduAğ + at + ar + iğ + ih ğu gibi Yunanlılar, Kıbrısa gelen zeng n Görülüyor ki aradaki tek ayrılık, «tarîk» te son eleman «ik» iken «tarih» te ecnebiler, İngilizler de vapurlarımızın da«ih» olmasından ibarettir. «K» ile «h» imî müsterilerini teskil edeceklerdir. Kıbrısh Türk halkının, aradasıradi ayni kategoriden ve rolleri de birdir. küçük limanlara uğrayıp geçen hususî Mana cihetine gelince, «tarîk» üzerinde uzunluk takarrür eden bir objeyi Türk ticaret vapurlarına karşı gösterdıği göstermekte olduğuna göre, bu uzunluğu candan alâka ve gemi mürettebafına kuzaman bakımından alır ve eskiden günü tublardan dönmüs bir heyeti seferiveye müze doğru olan zaman uzanışını düşü yapıhr «ibi gösterilen kalbî tezahürat, nürsek «tarih» mefhumu da kendini gös bu seferlerin mutlaka muvaffak olacağına birer delildir. termiş olur. İtalyan Habes harbi çıktığındanberi /. N. D1LMEN İtalya, Akdenizdeki seferlerini kısmen [1] Radlof, IV. «Teleut lehçesi». tatil etmistir ve şimdiki halde Kıbn?la [*] Burada kelimenin fransızca okunTürkiye arasında yegâne muvasala kapımaz (e) ile bitişi ve bunun da (eğ) etimo. lojık unsuru ile ifadesi, yukarıda (odos) sı olarak Mersin kalmıştır. analizinde (s) nin (ğ) olduğu hakkmdakl Afvon Antalya hattının ikmalindep duşünceyi teyid eder. sonra bu yoldan da istifade edilecektir. [2] Arabcadakl «tarîk» kelimesi de, bi. Görülüyor ki K'bns Türklerinin hu zim «yol» kelimesi gibi, hem konkre, hem de abstre anlamlarda kullanılır. yerinde a<z'isu üzerinde d'irulmağa de?er ve İktısad Vekâletinin alâkasını celbedey *M ADLÎYEDE cek mahiyettedir. Kıbns (Hususî) «Cumhuriyet» haklı bir hassasiye^tle üzerinde durduğu ve muhtelif zamanlarda muhtelif vesile lerle musırrane müdafaasını yaptığı îs kenderiye seferlerine bugün, biz de temas etmek istiyoruz. Bu seferler muvacehesinde Kıbrıs Türklerinin de bazı fikirleri olması gayet tabiî görülmelidir. Dört yandan denizin muhasara ettiği bu ada seknesi, aradasırada derdlerinı a, vutmak ve bazı mübrem ihtiyaclarını gidermek maksadile Türkiye ve Yunanistana seyahat ederler. Rum halkının tabiî olarak Yunan'itana gitmelerine mukabil biz Türkler, kendimizi güzel Türkiyemize dar atıyoruz, ve senelerdenberi hasretini çektiğimiz Atatürk Türkiyesinin havasını kokluyoruz. Rumlar Yunanistana olan bu seyahatle rini şüphesiz Yunan gemilerile ve bilhassa küçük ticaret gemilerile yapabilirler, nitekim yapıyorlar da. Kıbrıs Türkleri Jzmirde Emrazı Sctriye îzmir (Hususî) Mazi bize ne kor kunc ve ağır felâketler devretmedi? Şimdi bütün bir cemiyetçe uğraşır, didinirken, ilk defa karşımıza çıkan şeyler de gene bunlar oluyor.. Meselâ, verem! Harbden harbe koşmuş, yirminci asrın başlangicından değil, on dokuzun cu asrın sonundanberi ayağındaki tozlu asker çarığını çıkarmamış, silâhmı kucağmdan bırakmamış olan bu millet, sağlığını eritmiş, teşkilâtmı yapama mış, gıdasını alamamış, mütemadiyen mahrumiyet ve sefalet içinde sürün müştür. Böyle bir neslin, fizik kudret ve mukavemeti de, tabiidir ki, o nis bette sarsılacaktı.. Umumî Harbde çocuklar neyle bes lenip büyüdüler?. Güzel bir tabiate rağmen soysal yaşayışımız, evlerimizin i çi,, dışı, yapılışı, çalışmamız ve saire miz hep bu savaşların tesiri altında değil miydi?. Ve bütün bunların, nesil bünyesi üzerindeki tesirini kim inkâr edebilir?. Dün, doktarlarla bu mevzu etrafında konuşuyorduk. Başmuharririmiz Yunus Nadinin makalesi, Suad Dervişin rö portajlan hararetle ve takdirle mev zuu bahsedildi. Vaziyet aşağı yukarı umumidir, dedim. Hemen her yerde veremin tahribatını görüyoruz.. İzmirdeki teşkilât ta bunu tabü itiraf eder.. Alâkadar ve salâhiyettar bir doktor arkadaş cevab verdi: Elbette itiraf ederiz. Verem, çok para, bol şartlar, zengin teşkilâtla karşılanabilecek bir felâkettir. Bugün İz mirde de öyle sokaklar var ki, evleri, omuz omuza durmuş verem hüceyre lerine benzer. Artık konuşuyorduk: Meselâ hangi sokak!. Yok, sÖyliyemem. Bunu biz, teşkilât içindekiler biliyoruz. Bir gazeteci gözünün, bir muharrir kaleminin bu sokaklara uzandığını istemiyoruz. Neden?. Neden mi, bugünkü vaziyette ya pılacak neşriyatın faydasının görülemiyeceğini düşünüyoruz da ondan!. Bu sokak, bir tane değildir, iki, üç, belki daha fazladır. Farzedelim ki, buralannı öğrendiniz ve dolaşıyorsunuz, müşahe delerinizi yazıyorsunuz.. Ne olacak biliyor musunuz; bu sokakla cemiyetin irtibatını büsbütün kaybedeceğiz. Ma halle içinde herkes biribirinden kaça cak, belki de başka yerlere taşınacak lar ve saire.. [Doktorun bu fikrine iştirak etmiyordum. Hastalıklı olmıyanlann ikaz edi lerek buralardan kurtulmaları, elbette daha iyi olacaktı.] Bunlara el uzatamıyoruz. Acı acı itiraf ederiz, vazifemizi yapamıyoruz, çünkü imkânsızlık içindeyiz. Ne bol gıda, ne güneş, ne dinlenme, ne tedavi, ne birşey!. Verem nedir ki?. Maamafih Veremîe Bugün Şişhaneyokuşunda Lunapark yanında çiçek mezad yeri açılacak ve burada Belediye mezad memuru da bulunacaktır. Çiçek yetiştirenler aralarında çiçekçi ler ve bahçe fidancıları adile bir cemiyet teşkil edilmiş, son zamanlarda memleketimizde, şehrimizde birçok çiçek bahçe leri vücude getirilmiştir. Yenicaminin arkasındaki çiçek mezad V. METHODE mahalli bundan sonra Şişhanede açıla Not: 5. Bu «odos» kelimesinden Bir rakam zikredebilir misiniz cak, burada toptan ve perakende mal safransızca «methode» sözü çıkar. Met doktor; Izmirde nekadar veremli var, tılacaktır. îzmirde verem en ziyade hangi tesirle Avrupaya iki talebe yollanacak hode kelimesi kompozedir: (Meth + artıyor?. Şan dersi almak için Avrupaya bu se ode) dur. SÖyliyemem, mazurum. Esasen e ne iki talebe yollanacaktır. Bu talebeler I. Meth veya meta: Etimolojik şekillimizde muntazam bir istatistik yok!. leri şöyledir: müsabaka ile alınacaktır. Bunun için büt Artıyor mu, eksiliyor mu, sadece (D (2) (3) (4) çeye tahsisat konmuştur. bunu söyleyin!. Meth: eğ + em + et + ah Silivri İstanbul yolu Doktor, gözlerini kapıyarak, öksüreMeta: eğ + em + et + ağ Istanbul Edirne yolunun Silivriden rek ayağa kalkıyor: (1) Eğ: Parlaklık, temizlik, doğruluk Bilmem ki, bilmem ki, diyor. Biz Istanbula kadar olan kısmının ikmali için anlamlarile ana köktür. çalışıyoruz işte!. Ayni zamanda Su şir yeni sene bütçesine tahsisat konulmuştur. (2) Em: Ana kök mefhumunu tecelketinin evvelce fazla aldığı paralarm Tahsildarlar koçanlan imza li ve tecessüm ettiern elemandır. iadesinden istifade etmek çarelerine (3) Et: Mefhumun yapılmış, vuedecek başvurduk.. Arzumuz tahakkuk etmek kua gelmiş olduğunu gösteren ektir. üzeredir. Buna muvaffak olursak ne Belediye, şubelere gönderdiği bir ta mutlu?. Çok, çok hasta var.. Hem de mimde bütün tahsildarların bundan sonra (4) Ah, ağ: Kelimeyi tamamlıyan öyle zavallılar ki!.. yazacaklan makbuzların dip koçanlarını ve isimlendiren son ektir. Ana kök kendisinden sonraki afiksle Diğer bir doktor arkadaş konuşma imza etmeleri bildirilmiştir Bu usul konmıza karıştı: kaynaşıp baştaki vokal de düşerek kelitrol isini kolaylaştıracaktır. Ya Emrazı Sariye hastanesinin İki defa yol parası alınmıyacak me «meth» veya «meta» şekillerini alır döktüğü altın teri ve çektiği azab!. Istanbula gelen bazı taşralılardan ki «belli, doğru, dürüst» anlamlanna ge ?.. lir. öyle ya, adeta mes'uliyet almış bir memleketlerinde yol vergisi vermiş ol Türkçede «mat» kelimesi de «düdukları halde bir kere de Belediye tahdevlet müessesesi halinde!. rüst» den\ektir [ 1 ] . sildarlan tarafmdan burad,a yol parası Acı acı gülüyor: II Ode: Etimolojik şekli şudur: alındığı görülmüştür. Bu gibi yanlışhk Elli yataklı bir hastane!.. 35 yata (D (2) (3) ğı veremlilere, diğerleri, başka sari has lara meydan verilmemesi için alâkadar Oğ + od + eğ [*] lara emir verilmiştir. talıklarla!.. Otuz beş yatak!... Otuz beş.. (1) Oğ: İmtidad anlamına ana kök Acaba nekadar müracaat var?. tür. Senede asgarî bin!. (2) Od: Sahiblik anlamile ana kök Kızılay teşkil âtı Kaç kişi kabul edilebiliyor? Yüz elli, bilemedin 170180.. Bir müddettenberi Istanbul Kızılay mefhumunu tecelli ettiren unsurdur. Demek.. (3) Eğ: Kelimeyi tamamlıyan ve teşkilâhnın takviyesi için tetkikler yapmak Evet, evet, hepsi sıraya durmuş, üzere şehrimizde bulunan Çorum saylavı isimlendiren ektir. kaza ve kadere boyun iğmiş, ya kurtu ve Kızılay umumî müfettişi Mustafa tetAna kök, kendini tecelli ettiren unluş, ya ölümü bekliyorlar.. surla kaynaşarak ve sondaki (ğ) de dükiklerine son vererek Ankaraya dönmüş Müthiş hakikat?. tür. Tetkikler neticesinde bu teşkilâtın şerek kelime (ode) şeklini alır ki bu da Onu Emrazı Sariyedeki doktor ar genişletilmesi yerine gayrifaal olan bazı (yol) demektir. kadaşlara sorun!. Bu halde (meth + ode) : belli, doğşubelerin bir araya getirilerek semt şubeÜçüncü bir doktor arkadaş atılıyor: leri ihdası muvafık görlümüştür. ru bir yol anlamına gelir: Bunlar, herhangi bir ikazla, yahud Görülüyor ki, herhangi bir ilimde tuDiğer taraftan Kızılay nizamnamesinin kendiliklerinden veremli olduklarını tulması gerekli yola delâlet eden (meanlıyabilenlerdir. Halbuki, ne vatan bir maddesinde Kızılay nahiye merkez tod) sözü Türk kökünden kaynamış bir daşlar var ki, bugün veremein ikinci leri yıllık kongre akdedemez, kaydi Is sözdür. devresinde bulunmaktadırlar. Kendi tanbul için doğru bulunmıyarak hiç de VI. TARÎK lerini sıtmalı, kansız ve saire sanarak ğilse bu kongreleri büyük şehirler nahiye Not: 6. Arabcada «yol» manası o yoldan yürümektedirler.. Muayene merkezlerinin akdedebilmelerine müsaaleri bile yapılmamıştır. Aramızda ça de edilmesi istenilmiştir. Bu dilek Anka na kullanılan «tarîk» kelimesinin etimolışır, otorur, yaşar, giderler. Ta ki, has rada toplanacak Kızılay umumî merkez lojik şekli şudur: talık kendilerini gırtlaklarından yaka kongresine arzedilecektir. (!) (2) (3) (4) (5) layıp devirinciye kadar.. Ağ + at + ar + iğ + ik Hulâsa!. Galatasaraylılann aile ziyafeti (1) Ağ: «İmtidad, uzunluk» anla Hulâsa şu: Yeni bir hareket, yeni Galatasaray spor kulübünün senelik mına ana köktür. bir hamle lâzım. Verem işini, başlıba aile ziyafeti, bu cumartesi akşamı, To(2) At: «Yapılmış olmaklık» anlaşma bir sağlık davası olarak ele almak!. katliyan salonlarmda verilecektir. Ga mile ana kök mefhumunu tecelli ve teOnu, hudud içine girmiş bir düşman Iatasaraylılarm her sene İstanbulun eğ gibi karşılıyarak son haddine kadar o lence hayatmda en muvaffakiyetli bir cessüm ettirir. (3) Ar: Bu «uzunluk» ve «imtidad» nunla boğuşmak.. Ve bunun için de, pa hâdise teşkil eden Galatasaray aile zi ra, teşkilât, plân!.. yafetinin bu sene, geçen yıllardan daha anlammm takarrür ve temerküzünü anlatır. Uzunluğun üzerinde takarrür ve teORHAN RAHMİ GÖKÇE güzel olması temin edilmiştir. Mücadele cemiyeti, vicdanen müste rihtir. Vaktile vücudile yokluğu arasmda fark olmıyan bu teşekkülü, İzmir doktorları kendi enerjilerinden yarat mışlardır. Kendi kadrosu içinde mua yenelerini, tedavilerini yapmağa çalış maktadır. Bir Yamanlar kampı kurmuştur. Yaz aylarında, hastalık tehlikesine yaklaşmış, zajnf, sıska vatandaşlardan hiç olmazsa bir kısmı bu kamplardan istifade ediyorlar. hcutanesi ŞEHİR İSLERİ Çiçek pazan KURUMLARDA Bir hırsızlık tahkikatı Bundan bir müddet evvel Fatihte eczacı İsmail Hakkının evine hizmetçi sıfatile girerek buradan küpe, yüzük ve saire gibi elli beş parça kıymetli eşya çalıp kaçan Ayşe Muzaffer metresi olarak yasadığı Galatada Koçonun kahvesinde yakalanmış, müddeiumumiliğe verilmiştir. Çalınan eşyanın bir kısmı da suçlunun yakalandığı yerde bulunmuş ve alınmıstır. Yapılan tahkikatta Ayşe Muzafferin bir gece herkes uykuda iken bu eşyaları topIayıp bir paket yaptıktan sonra dışarı çıkıp bir otomobille evden uzaklaştığı, ertesi gün de memleketi olan Lüleburgaza gittiği v birkaç gün sonra da tekrar İstanbula geldiği anlaşılmaktadır. Tahkikata devam edilmektedir. POUSTE BİR OTOMOBİL Şoför Rıfkınm idaresindeki 1035 sayılı hususî otomobil Köprü üstünden geçerken Hasan adında birine çarpmış ve yaralamıştır. Şoför yakalanmıştır. HAYIRLI EVLÂD Fatihde Çar şambada bir medresede oturan 12 yaşlarında Abdullah, babasının sandığın dan 14 altın lira çalmış ve Karagüm rükte oturan Mehmed Nuri ve İsmail adında iki arkadaşile paralan yemiştir. Katil bekçinin muhakemesi Geçenlerde Aksarayda sakalık yü zünden birkaç bekçi arasında kovga çıkmış ve bu kavga sonunda bekçi Cemal tabanca ile bekçi Ahmedi öldürmü« ve bekçi Zülfikan da yaralamıştı. Suclu Cemalin dün Ağırceza mahkemesinde muhakemesine başlanarak bazı şahidler dinlenmiştir. Iddia makamı daha bazı kimselerin de şahid sıfatile çağırılmalanna lüzum göstermiş ve bunların çağırılması için dava başka güne bırakılmıştır. İşini bitirdiği zaman, o gün, neler yaptığını, neler yazdığını bilmiyordu; tramvaya binmedi, bir otomobile atladı, doğru kahveye gitti. İsmail, kahveye uğramamışh; bu, Ali Tuncun canını sıkmıştı, kendi kendine: îsmail, şoförü bulamadı mı? Yoksa baştankara, eğlenceye, içkiye mi daldılar? Diyordu. Yavaş yavaş kuşkulanmağa başlamıştı. Acaba ismail, onun söylediklerini unut muşmuydu? Ona, birer birer notettirme diğine kızıyordu. Belki de İsmail, hepsini aklında tutamamıştı. Halbuki sorduğu şeylerin hepsi mühimdi. Onların ayrı ayrı cevabını alması lâzımdı. Eğer eline yüzüne bulaştırdıysa, bir de bunu temizlemek için uğraşmak icab edecekti. Fakat, Ali Tuncun büsbütün ümidi kırılmamıştı. ismail, 41887 nin şoförünü bulmuş, tanışmışsa, Ali Tunc, kendisi kolları sıvar, nasıl olsa, işin içinden çıkardı. (Arkan var) Kasa hırsızları Adliyede Evvelki akşam Beyoğlunda Saray sinemasının kasasım soyup kaçarlarken yakalanan Şecaattinle arkadaşı Koço haklannda müddeiumumilikçe yapılan tahkikat bitirilmiş, her ikisi de yedinci istintak hâkimliğine verilmişlerdir. gösterdi: Beye dikkatli bak... İyi tanıdın ya.. Gelip, beni soracak... Şayed ben, uğrar bir haber bırakırsam, söylersin, olmaz mı? Kahveci, böyle siparişlere alışkın bi. tavırla başını sallıyordu: Olur... Dalga geçme ama... Ali Tunc, kahvenin hesabını gördü; Ismaille beraber çıkıyordu: Bugün halledebilir misin? Bugün, pek umamam... Gece, nasıl olsa, enselerim... İsmail, gülmeğe başlamıştı: Gece, siz bir uğraym... Ben, onu zom eder, buraya damlarım. Ama, ıpin ucunu kaçırır da kafayı tütsülersem, artık sabaha... Omuzlarını kısıp kollarım açmıştı: Belli olmaz ki... Haritada hepsi yazılı... Ali Tunc, İsmailden aynldıktan sonra vaktin çok erken olmasına rağmen mat baaya gitmişti; o gün, akşama kadar hep ayni §eyi düşünerek çalıştı. Aşk ve macera romant akut Yazan: MAHMUD YESARİ 8 Araba, bir evin, bir apartımanın önünde mi durdu? Sokak başında, durduysa, nereye girdiğine dikkat etmiş mi?. Bu, iki... Üç; yolda bir yere uğradılar mı? Uğradılarsa, nereye uğradılar ve ne kadar durdular? Kadın ne yaptı? Ne aldı? Birile konuştu mu?.. Dört; yolda bir başkasını aldılar mı? Bu bir başkası, kadın mı, erkek mi? Nasıl bir insandı? Otomobilde neler konuştular? Konuş tuklanna kulak misafiri olmadıysa bile, lâf arası, neler duydu?.. Beş; o kadın ve yahud erkek, yanyolda indi mi? Yoksa, beraber mi gittiler?.. Altı; araba, önce nereden tutulmuştu? Kfm çağırmışh? Nasıl çağırılmıştı?.. Yedi; şoför, o kadını, eskiden hiç görmüş mü? îlk defa mı taşıyordu? îsmail, çenesini kaşıyarak dinliyordu; gözlerini açtı, kapadı: Bunları sormak, anlamak kolay... Yalnız, şoför, Allah verede, tanıdıklar dan biri çıksa... Sorduklarınızı, bir ar kadaştan anlamak daha kolay olur. Ali Tunc, bütün engelleri evvelden hetab etmiş gibi, îsmailin cevabı karşısında şaşalamadı: Önce, şoförü öğren... Eğer arka daşın değilse, arkadaş ol... Tanıdığm canıdığı çıkar elbette... Bir yerde oturur, içersiniz... Sen, vakit geçirmeden arka daşlığı ilerletirsin... Elini cebine attı, bir port çıkardı; bir on liralık ayırıp İsmaile uzattı. Şoför, bön bön bakıyordu: Bu ne? Benim hesabıma masraf et... Daha da fazla olursa veririm. Şoför, başını geriye itti: Dünyada kabul etmem. Neden? Benim yüzümden ne diye masraf a gireceksin? İsmail, kıskıs gülüyordu: Akşamları, nasıl olsa, var yok, çilingir sofrasmı kuruyoruz. Hayır... Onu alır, eğlence yerleıine götürürsün... Masraftan çekinme. Hovardalıktan kaçtığımız yok ki... Olsun... Şoförün ayak direyişini gören Ali Tunc, emreden bir tavırla parayı uzat mıştı: Almazsan gücenirim. İsmail, tutuk tutuk kekeledi: Sizden para almağa utanıyorum... Bunda utanacak birşey yok... Ben, öyle istiyorum. Şoför, on liralığı sıkıla sıkıla aldı, iç cebine soktu: Peki, sizi nerede bulayım?.. Ali Tunc, düşünmeğe başlamıştı. Şoförle gazetede konuşmak istemiyordu; pansiyona çağırmak ta uzundu. Pansiyonu işleten Rum kadmı, belki evde bulunmazdı; kendisi de bir işi çıkar, vaktinde eve gidemezdi: Seninle, gene bu kahvede buluşalım. Peki, sizi ne vakit bekliyeyim? Senin, işi bitirip döneceğin zamana bağlı... İsmail, döndü, kahveciye baktı; sonra Ali Tunca başını çevirdi: Ben, buraya haber bırakınm. Sız, gelir sorarsınız. Ve kahveciyi elile çağırdı, Ali Tuncu
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle