02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 Şıtbat 1936 CUMHURtYEl ( TERBİYE BAHİSLERİ J Karnaval biterken Birçok hırsızlıklar ve kavgalar oldu On beş gündenberi devam eden Karnavalın evvelki gün sona erdiğini yazmıştık. Evvelki senelere nisbetle bu yıl karnaval biraz neş'esiz geçmiştir. Son karnaval akşamı Haçik, Koço, Kalyopi ve Eleni isminde dört şahıs maskara kıyafetinde oldukları halde Beyoğlunda bir bara gitmişler ve orada oturanlan rahatsız edecek derecede patırdı yapmağa başlamışlardır. Barda bulunan Kemal, Mustafa ve Cahid is minde üç arkadaş, bunlarm patırdıla nndan usanmışlar ve etrafı rahatsız tmeden eğlenmelerini söylemişlerdir. Bu ihtar üzerine bunlar daha ziyade ürültü etmeğe başlaymca üç arkadaşla karnavalcılar arasında bir kavga başlamıştır. On dakika kadar süren kavga neticesinde karnavalcılar fena halde dayak yemişlerdir. Bilhassa Eleninin hayatı tehlikeli görüldüğünden Beyoğlu hastanesine kaldırılmıştır. Poisler Mustafa, Kemal ve Cahidi yakalamışlardır. Dil üzerinde çalışmalar ısveç mektebi ve doktorlar 1 Yazan: Selim Sırrı Tarcan Geçenlerde bir kültür mecmuasmda bir tabib imzasını taşıyan ve beden terbiye sile spordan bahseden bir yazı gözüme ilişti. Sevincle ve merakla okudum. Sevindim, çünkü memlekette çalakalem herkesin bilir bilmez mütalea yürüttüğü bir ilim mevzuu üzerine salâhiyet sahibi bir zatm bir (etude) ü ile karşılaşıyor dum. Pek tabiî olarak ta doktorun tetkik ve tecrübeye istinad eden yeni fikirlerini öğrenmeği merak ediyordum. Memleketimizdeki beden terbiyesi ve sporkr hakkmda bir tabib lisanile ya zılmış olan bu makale doktorun sağlık işlerile alâkadar olduğunu göst'eriyor. Allah razı olsun. Bu kıymetli yazıda bu arkadaş beni de dolayısile hatırlamış. Vakıâ ismimi açıktan açığa yazmamış amma ifadenin gelişinden ben öyle tahmin ettim. Eğer şu üç beş satır yazımla doktorun kıy metli fikirlerini biraz daha aydınlatrnağa muvaffak olursam çok sevineceğim. Doktor şöyle diyor: «324 temmuz inkılâbından sonradır ki îsveçte tahsil etmiş bulunan bir ama tör (!)' Türkiyede ilk defa olarak «beden terbiyesi» kelimelerini kullanmağa başladı. Bu amatörün getirdiği İsveç beden terbiyesi Türkiyede hiçbir deği şiklik geçirmedi.... Doktor biraz sonra, Isveçle Türkiye arasındaki iklim ayrılığı, yaşayış farkı, İsveçli ile Türkiyeli ara sında yaratılış farkı, büyüme hususiyetleri gözetilmedi » diyor. Görüyorum ki otuz beş yıldanberi yazdığım yazılara, bastığım kitablara aziz doktor bir kerecik olsun göz atmak lutfunda bulunmuş değildir. Eğer öyle olmuş olsaydı, beni «Isveç cimnastiklerini bu amatör neden Türk mizacına uygun bir şekle koymadı? Veya bu cimnastiklerin bize gelmiyeceğini neden düşün medi?» gibi bir zımnî tenkidde bulun mazdı. Bundan yirmi yedi yıl evvel Mühen iJishanede eskrim ve cimnastik mualli miyken beden terbiyesi tahsili için İsveçe gittiğim zaman benden bir sene önce ve bir sene sonra ayni müesseseye yabancı olarak Yunanistandan (Pr. Chrysa fis), Belçikadan (Lefebure) ile (Pr. Degenst), Romanyadan (Badulescu), îspanyadan (Agulla), bunlardan başka cenubî Amerikadan da bir iki doktor Isveç usulü denilen terbiyevî ve sıhhî cimnastikleri öğrenmek için gelmişlerdi. Hepimiz de elimizden geldiği kadar bu ilmî usulü iyice kavramıya çalıştık ve (Lefebure) Belçikaya, (Chrysafis) Yuna nistana, diğerleri memleketlerine dönünce konferanslar verdiler, kitablar neşrettiler, müesseseler kurdular ve bu cim nastikleri kendi vatanlarında yaydılar. İş bu kadarla kalmadı, dünyaca ta nınmış birçok profesörler, tabıbler Stokholme gidip tetkiklerde bulundular. Bunlann başında (Dr. Albert Kaisin), profesör (Dr. Henriyean), profesör (Dr. Tissie), profesör (A. Sluys) ge lir. Yalnız şurası şayanı dikkattir ki ne Romanyada, ne Yunanistanda, ne Is panya, ne de Portekizde bu usulü tatbik ederken şimalde doğanlara mahsustur, cenubdakilere gelmez! dememişler ve bir harfini değiştirmeği düşünmemişlerdir. Bunu gidip gözümle gördüm, Romanya, Yunanistan, îspanya, Portekiz, Ceza yirde, cenubî Amerikada (Chili) de Isveç cimnastikleri sayesinde çok kıymetli neticeler elde edildiğini meslektaşlarınız yani tabiblerin bastıkları kitablardan öğrendim. Aziz arkadaşımın bilbassa §u iki vak'a üzerine dikkatini celbetmek isterim. Cenubî Amerikada (Bolivie) cumhuriyet 1917 de, İsveç Beden Terbiyesi Yük sek mektebinden mezun ve Belçika mektebleri Beden Terbiyesi Umumî Müfettişi (Henry de Genst) i (Bolivie) mekteblerinde ve ordusunda İsveç cim nastiklerini tesis etmek üzere büyük bir maaş ve salâhiyetle davet etti. Bu zat orada 1923 yıhna kadar yedi sene kaldı. Tahsil müddeti üç sene olmak üzere bir yüksek beden terbiyesi mektebi kurdu. Bakır renginde yerlilerle İspanyol ırkından olan Bolivieliler iklim, mizac, bünye farklarına rağmen on dokuz yıldır Isveç usulü cimnastiklerle vücudlerini terbiye etmektedirler. (Degenst) şimdi gene Belçikada beden terbiyesi umumî s müfettişidir. (Bolivie) de etsis ettiği îsveç mektebi hakkında yazdığı «serin a dı: «Education physique en Amerigue du Sud. Ma mission en Bolivie.» Dir. İkinci vesika da şudur: Beden terbiyesi âleminde (apotre) diye tanınan, bu sahada çok kıymetli e serler yazan ve kırk beş yıl fasılasız «İçtimaî Hıfzı sıhhat» [*] mecmuasıtıda «kuvvetle sıhhat kazanılmaz, sıhhatle kuvvet kazanılır» davasını müdafaa eden beden terbiyesi mütehassısı doktor (Tissie) Belçika Askerî Beden terbiyesi mektebi müdürü kumandan (Lefe bure) un neşrettiği: «Methode de Gymnastique educative» Guyot freres editeur Bruxelles Adh eserinin mukaddemesinde şu kıymetli sözleri söylüyor: «Beden terbiyesi akıl ve tahlile değil, teheyyücata tebaan mübahase ediliyor. Kudret ve kuvvet muallimleri (!) alaylar teşkil ediyor. Hepsi de hakikati kavramış olmak iddiasındadırlar. Hepsi bunu kendi terbiye ve temayüllerine göre kabul ettirmek davasındadırlar. Siz Belçikaya karşı vatanî bir rol ifa etmek mecburiyetinde olduğunuzu dü şünerek pek makul bir şekilde hareket ettiniz. Isveç beden terbiyesi müessesei kralisine gittiniz, orada yalnız tetkikle, müşahede ile değil, bir sene bilfiil o cim nastikleri yaparak bu usulün mükemmeliyetini tecrübe ettiniz. (Ling) ia bu dâhiyane usulünün bir retuşa lüzum gös termediğine kani olarak onu ırktaşlarınıza aynen tatbik ettiniz. GüneşDil teorisi notları v Islâvca Rok, lâtince Oraculum (oracle), tiirkçe Irk ve Irkıl kelimelerinin etimolojisi Eski Romalıların (kehanet, istikbalden haber veren ilâhlar, bu ilâhlann hizmetinde bulunan kâhinler, yüksek adamlarm kararları) manalarına olarak kul landıkları «Oraculum» kelimesinin so nundaki «um», lâtin dilinde isimlerin bazı hallerini gösteren eklerden biridir. Bu itibarla kelimenin asıl şekli, bugün garb dillerinde kullanılan «Oracle» dir. Bu kelime de Türk kültürü ve Türk kültü ile gelmiş olan bir türkçe kelimedir. Kökü «Irk» dir. Bunun türkçedeki benzeri «Irkıl» dir ki Türk mitolojisinde meşhur bir kâhin, filozof ve hakimin adı olarak geçer. «Oğuzname» nin Reşideddin tarafından farsça yazılan parçalarına göre «Türk türe vf âyinlerini ilk koyan Bilge Irkıl hoca olmuştur». Ebulgazi Bahadır Hanın gerek «Şecerei Türk» ve gerek «Şecerei Terakime» adlı eserlerinde Irkıl Atanm Türk bilgesi olduğu yazıl mıştır [9]. «Oğuzname» nin uygurca metninde «Irkıl» adı geçmiyorsa da İslâm dini çerçevesine girmiyen Yakut Türklerinde ve Orhon Türk kültürü tesiri altında yaşamış ve onların bazı an'anelerini sakla mış olan Buryatlarda «Irkıl» kültü bugünedeğin yaşamaktadır. Yakutların inanmalarına göre ilk «Kam» ın adı An Argıldır [10]. Buna dair şöyle bir yürüm (menkıbe) de söylerler: «An Argıl pek güçlü «oyun» (kam) «idi. Ölüleri diriltir, körleri gözlü ederdi. «Bunun ünü Tanrıya işidildi. Tanrılar «Tanrısı büyük ve güçlü Kamı yanına «çağırıp: « Sen bu gücü neTeden aldm? Yap«tıklarını hangi Tanrının gücü veinanile «yapıyorsun?» diye sordu. «An Argıl «Ben hiçbir Tanrı ta«nımıyorum. Her işi kendi gücüm ve «kendime inanla yapıyorum.» «dedi. Tanrılar Tanrısı kızdı ve «An «Argıl» ı kargayıp (lânet ederek) ate«şe attı. Güçlü Kamm teni «ateşin do«kunmasile dağıldı, gitti... Bir parçası «dağa çıktı, kurbağa kılığına girdi. Bü«yük Kamlar bu kurbağadan türemiş «lerdir... [11]». Buryatlarda Irgıl Böge (Kâhin) kültü vardır. Bunun andacı olarak bir on gun yapmışlardır. Bu «Ongun» un önünde ırladıkları ırlarda (İlâhilerde) «Irgıl Böge» yi anarlar [12J. Görülüyor ki Romalıların «Oracul (um)» ları Türklerin «Irkıl» veya «Argıl» ından başka bir şey değlidir. «Oraculum», «Irkıl» ve «Argıl» keliraelerinin etimolojik analizlerini karşılaştıralım: Ora Mağlubları teselli! 1636 yılında bir Revan faciası vukua culum: (Oğ + or + ak + ul + um) Irkıl : (ığ + ır + ık + ıl + . ) geldi, ele geçirilmesi için belki on bin Argıl : (ağ + ar f ığ + ıl + . ) Türk feda edilmiş olan bu kale kolay deGörülüyor ki etimolojik fark ancak lâtince kelimelerin son eki olan «um» dadır, ki bu da, yukarıda işaret ettiğimiz gibi, lâtincenin isimlendirici bir ekinden baska bir şey değildir. Bu analizi karşılaştırırken şu noktalara da dikkat edilmelidir: 1 Türkce «V. f ğ + v. J r» ( = ır) kökünden gelen kelimelerin Orta Asyada yaşıyan Mongollara da geçtiğini görüyoruz: Onlarda «istikbali bildiren alâmet ve işaret; rüya tâbiri» manasına «Iruğa» kelimesi kullanılır. Halhas lehçesinde bunun yeni şekli «Yoru» dur [13]. 2 Çuvaş lehçesinde «Irı» ve «Ira» kelimesi «iyi ruhlar ilâhlar» zümresine verilen addır. «Irı kurı» talihli olmak demektir [14]. 3 Yakutçada «Ira ve Irâ» kelimeleri vardır. «Bir işi vukuundan önce sezme (hissi kablelvuku), kader, fal, talih» manalarına gelir [15]. 4 Bugün muhtelif Türk lehçelerinde şarkı ve türkü manasına kullanılan «ır», Yakutçada «ırıa», Kırgızcada «Şaman ilâhileri» ve Yakutçada «Hamne» ve «Mezamir» «îlâhlara hamdü sena» manalarında da kullanılır [16]. Şüphesizdir ki «ır» (ığ + ır) ın eski manası «ilâhm sesi» dir. 5 Avrupa dillerinde müzik havası, melodi anlamlarına kullanılan «air, arie, aria» kelimeleri de bu türkçe kelimelerle beraber tetkik edilmelidir. Bunun kökü de türkçedeki «ır» ve «ına» da aranmalıdır [17]. 6 Türkçedeki «ırıs» kelimesi de ayni köke bağlıdır. «In» sözüne «ğ» den değişme olarak «S» ilâvesile «talih, baht» ve «m» ilâvesile «teşe'um ve kehanet» manasına gelir. Yunancadaki «Hrizmos» ( = kehanet) kelimesinin kökü de budur. Kurtuluştaki panayırda Kurtuluş panayırında seyyar satıcı Şükrü saat satarken iki saati çalınmış, biraz sonra 12 yaşmda bir çocuk bu saatleri satarken yakalanmıştır. İsminin Vasil olduğu ve saatleri çaldığı anlaşıldığından bu küçük hırsız polise teslim edilmiştir. Panayırda garib bir vak'a daha ol muştur: Elbiseci Yorgi dükkânını kapamış karnaval şenliklerine iştirak için Kurtuluşa gitmiştir. Yorginin bir aralık gözleri bir maskaranın üstündeki elbiseye ilişmiş ve bunun bir sene evvel dükkânından çalınan elbise olduğunu anlamıştır. Yorgi bu adamı polise tes lim etmiştir. îsminin Paskal olduğu söylenen bu elbise hırsızı da ikinci şu beye teslim edilmiştir. nilecek bir şekilde elden çıktı. Kolay demedım, kolay denılecek bir şekilde dedim. Çünkü muhafız Murtaza Paşa dövüşe dövüşe ölmüştü, esir düşen Zülfikar, Sevindik, Memiş Paşaların da ilertutar yerleri yoktu, ylaradan deükdeşik olmuşlardı. Bu, zaferlerden şanlı bir mağlubiyetti, ölenlerin de, sağ kalanların da adlarını ereflendiren bir yenilişti. Fakat facianm 'ukuu sırasında Diyarbekirde bulunan! Sadrazam Mehmed Paşa telâsa düştü, ] aktinde yardıma koşmadığı için cezalanİ dmlacağını sanarak tasalandı, hastalandl, Vaktin Şeyhülislâmı işte bu vaziyettej ona bir mektub yolladı, Revan mağlub ' larının hakikatte galib sayılacaklarını ve; onların yüzüsuyu hürmetine kendi ku i urlarınm da affolunabileceğini bildirdi. Bu, yerinde bir teselliydi O şerefli mağlubiyete saygı göstermek hakikaten. âzımdı. *** Kış Olimpiyadlarında sıfırdan aşağı' numara alan kayakçıların bu acıklı du rumda terlemiş mi, yoksa titremiş mi olduklarını bilmiyoruz. Fakat tasalanma • dıklarını, hastalanmadıklarım kuvvetle seziyoruz. Bu, herhangi bir sebeble doğru olabilir. Doğru olmıyan iş, Olimpiyaddaki geri kalışın uzun yazılarla müdafaa olunması e mağlublara tesliyet verilmek istenilmesıdır. Şerefsiz inhizamlar, tımar kabul etmien yaralar gibidir. Ne teselli ile, ne keime gürültüsile kapanamaz. *** Bununla beraber Olimpiyad düşkün lüğünün mutlaka müdafaası lâzımsa mektebli bir çocukla babası arasındaki meşhur muhavereyi ileri sürmek kâfi geirdi. Malum ya, çocuk imtihan sonunda müjde verir: îkinci çıktım baba, ikinci çıktım. Adamcağız sevincle sorar: Sınıfta kaç kişi var, oğlum? İki!.. Biz de kayakçılanmızın on altıncı çıktıklarını söylemekle iktifa edemez miy dik? M. TURHAN TAN POLÎSTE HAMALI YARALADI, VİTRİNİ PARÇALADI Üsküdar inhisar idaresinin 252 sayılı kamyonunu idare eden şoför Şakir, dün kamyonla Üskü darda Hâkimiyetimilliye caddesinden geçerken sırtında bir yumurta sandığı götüren hamal Hasana çarpmış ve a ğırca yaralamıştır. Şoför kamyonu durdurmağa muvaffak olamadığuıdan caddedeki 142 sayılı dükkâmn vitrinine çarparak camlannı kırmıştır. Yaralı Bu hakikati herkesin anlaması lâzım hamal hastaneye kaldırılmış, şoför yadır. îsveçliler Ondokuzuncu asrın baş kalanmıştır. langıcındanberi fevkalâde bir usule maBİR OTOMOBİL KAZASI DAHA liktirler. Onu en nafi şartlar dahilinde Vefada Kırkçeşmede oturan 8 yaşla İsveçlilere, Iskandinavya ırkına muvaf rında Halid isminde bir çocuk Divan fakiyetle tatbik ediyorlar. yolunda caddenin bir tarafından diğer İsveç cimnastikleri şimal halkınm so tarafına geçerken şoför İstepanın ida ğuk mizacına pek uygun geldiği halde resinde 1782 sayılı otomobilin altında cenubun sıcak mizacına gelmez gibi bir kalarak tehlikeli surette yaralanmıştır. fıkrı öne sürenlere arasıra tesadüf ediliHalid kanlar içinde Cerrahpaşa hasyor. Bu gibilere anlatmak lâzımdır ki tanesine kaldırılmış, şoför yakalanmış her yer cenuba nisbetle azçok şimalde tır. sayılır. Stokholm Haparandaya nisbetle cenubda, Belçika Fransaya nisbetle şimaldedir. Hakikat şudur ki Hattıüstü zi hararetle tebrik ederim. İmza vaya nisbetle muhtelif arzlarda yaşıyan Dr. Pr. Tissie insanların hepsinin de kalbi, ciğerleri, hazım boruları ve kanlannın hararet de Bu kıymetli usulden Romanyalı, Belrecesi azçok birbirinin aynidir. Muhte çikalı, Portekizli, Cezayirli, Bolivili lif arzlarda yaşıyan insanların başka fayda gördüğü halde Türk nesli hakkile başka usullerde cimnastik yapmalan lâ istifade edememişse onu usulün şimal zımdır! iddiası fennî bir prensipe istinad halkına elverişli olmasında değil, vesa etmez. Terbiyevî ve ilmî bir mahiyeti ha itin noksanında, bilgilerimizin eksikliğiniz olan İsveç usulü (Ling) tarafmdan de ve tatbikınm şeklinde aramalıyız. Mutertib ve halledilmiş biolojik bir mua ayyen miktarda talebe de hergün muntadeledir. zaman yaptırılması lâzım gelen bir derse Belçika mekteblerinde ve ordusunda tatbik etmekte olduğunuz İsveç cimnastik] erinden elde ettiğiniz hayırlı netice lerle bir vatan borcu ödediniz. Hakikî ilim basittir, çünkü vuzuhtan ibarettir. Siz vâzıh oldunuz ve hakikî ilim yolunu vatandaşlarınıza açtınız. Si 1 /. N. D1LMEN [91 Abulgazi «Şecerei Türk» (Desmaison neşri) S. 25 . 26 «Şecerei Terakime» (Yaz. ma eserden fotograf, varak 32) de bu adır. (Argıl) yazılmış olduğu da dikkate değer. [10] Pekarski, Yakut Dill Lugati, 145; Potanin, Vostoç. Motivi, 569 (not). [11] Priklonski. Yakutistanda üç yıl («Jivaya Strarina» İV.). [12] Potanin OSZM. İV. 117. [13] Vladimirtsev. Mogol yazı dilinin ve Halha lehçesinin mukayeseli grameri, S. 204. [14] Aşmarin. Çuvaş Lugati, İİİ. 61 64. [15J Pekarski, Yakut Lugati, S. 3808. [16] Ayni eser, S. 3823. [17] Kluge bu kelimeyi «Subst. Fem. des latin. Adj. aerius «zur Luftgehörig>: di Luftist Trâgerin des Klangs» diye izah ediyor (Etym. Wörter. der deut. Sprache, S. 23). Balta ile yaralamış Uçüncü cezada garib bir muhakeme Halic Fenerinde, oturdukları bir evj de damadı Şemseddinin başına balta ilej yaralamakla suçlu olup tevkif edilmiş j bulunan kayınvalidesi Saffetin muha kemesine dün üçüncü ceza mahkeme ^ sinde bakılmıştır. İddia edildiğine göre! bir sabah Şemseddin j'üzünü gözünü' sabunlıyarak yıkandığı bir sırada kayınvalidesi Saffet birdenbire arkasm dan hücum ederek elindeki balta ile d madının başına ^rurmuş, derhal yüzün deki sabunları yıkarıyarak arkasma dc nen Şemseddin kaynanasile karşılaş mıştır. Halbuki Saffet bunu tamamile inkâr etmekte, baltanın göremediği bil başkası tarafmdan vurulduğunu, ken haftada yalnız bir saat! zaman ayırır ve disinin de damadmın muavenetine kc onu en fena şartlar dahilinde tatbik e tuğunu söylemektedir. Dinlenen şahiddersek o usul nekadar mükemmel olursa ler gürültüyü işittiklerini ve fakat balolsun netice gene sıfır olur. tanın kimin tarafından vurulduğunu Karnaval zamanı geldi. Fransanm Ni s şehrindeki karnaval eğlenceleri dünyaca görmediklerini bildirmektedirler. Da SELİM S1RR1 TARCAN eden bir ha bazı şahidler çağırılmak üzere dava [•] Hygiene sociale Directeur. Fonda . meşhurdur. İşte size o karnaval eğlence lerinden 360 karılı kralı tasvir başka güne bırakılmıştır. teur: Dr. Pr. TLssie. sahne! Nasıl müşteriydi, bu adam? Kıranta, orta halliye benzer, bir adam işte.. Ne millettendi? Pek dikkat edemedim. Ali Tunc, için için sinirlenmekle beraber, ileri gitmeğe de çekiniyordu: O adam, neyaptı? Kaşlarını çattı, kahveden çıktı. Arkadaşına sormadın mı? Sordum. Arkadaşım güldü; antika tabiatlı bir adamdır. Çok vesveselidir. Buluttan nem kapar, dedi. Fakat siz, idareli, ihtiyatlı hareket et, dediğiniz için, ben de çok durmadım, kahveden çıktım. Ali Tunc, hemen makineyi harekete getirmişti; Kadri, şaşırdı: Gidiyor muyuz? Elbette! burada, fazla duramayız. Nereye gidiyoruz? Ali Tunc, ters ters baktı: Çok soruyorsun! Kadri, sesini çıkarmadı. Ali Tunc, direksiyonu sinirli ellerile kullanırken düşünüyordu: Korktuğuma uğradım; etrafı kuşkulandırdık. O, kıranta adam kimdi? Belki de kahvecinin dediği gibi, hakikaten buluttan nem kapar, müvesvisin biridir. Fakat ben, aksini düşünmeğe mecbururm. Otomobili, olanca hızı ile sürüyor, için için homurdanıyordu: Eğer o adam bir maksadla kuşkulandı ise? Ne maksadla olabilir? Ben farkında olmadan, gizli kurulmuş bir a ğın içine mi düştüm? Ne oluyoruz? Yoksa, hakikaten, gözü bağlı, bir uçuruma doğru mu gidiyorum! Tarabya önlerine gelmişlerdi; Ali Tunc, otomobili durdurdu, kendi kendine söylenirken: Simdi, ne yapalım? diye sordu. Kadri, şaşkm şaşkın bakınıyordu. Ali Tunc siper bir yer aradı, otomobili çekti: Burada bekliyeceğiz! Ve Ali Tuncun gizli siniri, Kadriye geçmişti; onun da çenelerı sıkılmış, dişleri sıkılmış, gözleri zaman zaman yanıp sönüyordu. İkisi de bir tek kelime konuşmadan, sigara bile içmeden, beklediler. Uzaktan akseden bir motör gürültüsü ve bir korne sesi ile doğruldular. Ali Tuncun gözleri parlamıştı, dirseğile Kadrinin kolunu dürttü: Dalga geçme.. Dikkat et... Kadri, duyulmasından korkuyormuş gibi fısıldadı: Merak etmeyin. Ali Tunc da kısık sesle: Yolda, belki yanlış manevra ya pacağım. Sen, kolumu dürtme, telâşlanma. Sebebi var, dedi. Motör sesi, yaklaşıyordu. Kadri, gözlerini açmış bakıyordu. Bir taksi otomobili görünmüştü. Ali Tunc, direksiyonu bırakıverdi, fakat birdenbire sıçradı, direksiyona yapıştı: Vay canına! Bu aklıma gelmemişti! Takside, yeşil gözlü kadını görmüştü! Ali Tuncun, sıçramasından Kadri de dikkat etmişti; kendini tutamadı, bir küfür savurdu. Ali Tunc, otomobile yol vermişti, yeşil gözlü kadının bindiği taksiyi takibe başladı. Taksi, Ali Tuncun otomobilinin ö nünden geçerken yeşil gözlü kadın, bakmış, ve irkilmişti. Ali Tunc, öndeki otomobilin, gittikçe hızını artırdığını görüyor, o da hızını artırıyordu; korkak korkak sordu: Kâfi benzinin var mı? Kadri, gülümsedi: Var... Oyandan merak etmeyin... Ali Tunc, yapacağı manevranın yerini ve şeklini tasarlıyordu. İstinye koyunu kıvrılıp yokuşa tırmanırken Ali Tunc kararını vermişti, arabayı alabildiğine sürmeğe başladı. Öndeki otomobil, yokuşu, onlara nisbeten ağır çıkıyordu. Ali Tunc, virajların sonunda taksiye yetişti ve kır göründüğü zaman öne geçti. Taksidekiler bu manevrayı beklemi yor olacaklardı ki fena şaşırmışlardı. (Arkan var) Nisin meşhur karnaval eğlenceleri Aşk ve macera romant Yazan: MAHMUD YESAR1 28 Burada bir dükkânile evi var; şimdi kahve işletiyor. Kahvelerin önlerinden, iki tarafı dikizliye dikizliye geçiyordum. Gözüme o, ilişti. Hemen içeri daldım. Bana, bir kahve ısmarladı. Hoş beşdec sonra.. Ali Tunc, avcu ile direksiyona vur böyle, dedi. Hani kısa keseceğim için, fazla lâfları, topyekun çıkanyorum. Sözü, arabalara, şoförlere getirdim ve si yah arabayı sordum. Siyah araba, buranm yerlisi değilmiş.. Amma arasıra gelir gidermiş. Ali Tunc, merakla sordu: 3u: Nereye gelir, gidermiş? Bunları anlatmasan olmaz. Kısa Kadrı, boynunu büktü: kes... Sonra... Bunu soracak oldum; bizim arkaKadri, kendini toplamıştı: daş, bilmiyor. Kahvedekilere sormak is Peki, peki ustacığım, kızma... Bu tedi. Müşterilerden biri, niçin soruyorsun; Tada, iş olup olmadığım sordum. Şöyle, bir tahkikat mı var? demez mi?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle