02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1959 CUMHURİYET ( TERBİYE BAHİSLERİ Yazan: Selim Sırrı Tarcan ) Dilencinin serveti Bir hırsızlık işinin ortaya çıkardığı hakikat Âlemdarda oturan Mustafa Nuri is minde birinin evinden yetmiş beş altın lira çalmakla suçlu Hüseyinle arkadaşı Yusuf haklanndaki davaya dün üçüncü ceza mahkemesinde bakılmış Alemdar nahiyesi serkomiseri Serif şahid sıfatile dinlenmiştir. Bu şahid hırsızlıktan ma lumatı olmadığını; yalnız başka bir meseleden dolayı Mustafa Nurinin evinde yapılan bir araştırma sırasında içleri altın dolu birçok çıkınlara tesadüf ettiğini; hatta bir tek eski ayakkabı görerek bunu da istediklerini ve fakat Mustafa Nurinin bunu vermekten çekindiğini ve nihayet ayakkabı tekini de muayene et tikleri zaman bunun da altınla dolu olduğunu gördüklerini ve bu altınların diIencilik suretile toplanmış bulunduğunu tesbit eylediklerini söylemiştir. İddia makamının dosyayı tetkik edebilmesi için dava başka güne bırakılmıştır. Dil üzerinde çalışmalar ' La Fontaine nasıl bir adamdı? Fransîz edebiyatınm ölmiyen ve admı ebediyete yazan bu büyü küstadı 1621 de doğmuş ve yetmiş dört yaşında 1695 tc dünyaya gözlerini yummuştur. Fakat bıraktığı eserler, terii taze duruyor. Ne eskimek, ne de ölmek biliyor. Bütiin bir milletin çocukları onun masallarile büyiiyor. O çiçekleri, ağaclan, yaprakalrı, kuşlan ve bilhassa hayvanlan konuşturmuş ve her hayvana lâyık olduğu dili vermiştir. Onun her sözü yalnız küçükleri değil, büyükleri de düşündürür. Onun her masalı bir ibret dersi kadar beliğdir. O hem edebiyat, hem bir terbiye üstadı idi. La Fontaine için bir lâğab aramak lâzım gelse ona (derbeder) den daha muvafık bir ad bulunamaz sanırım. O devirde biitün erkekler peruka takındıklarından o bir türlü kendisininkini kafasına adamakıllı oturtamazdı. Şapkasını bir acayib kordu. Giyinişi de kimseye beze mezdi. Modası geçmiş, rengi solmuş bir redingotla dolaşır, ayağına çivili papuc giyer. Ne olsa ceblerine doldurur. Yalnız modaya değil, herşeyine karşı kayidsiz, perişan, acayib bir insandı vesselâm. Yanındakilerle konuşurken akh başka âlemlerde gezer. Daima rüya gören bir adam gibiydi. La Bruyere bu büyük filozof hakkında çok insafsız hareket et miş ve aynen şu kelimeleri kullanmıştır: (La Fontaine grossier, lourd et stupide: La Fontaine kaba, hantal ve anlayışsızdır.) İnsan, bir bu emsalsiz terbiyeci şairin eserlerine bakıyor, bir de uğradığı hakaretleri görüyor da ne diyeceğini şaşmyor. (Schiller) bu hakikati şiirlerinde ne hazin terennüm eder: «Yarabbi göriiyorum ki yeryüzünde bizler için yer yok!» Ne yazık ki bu derbeder şair hakikaten çok dalgındı. O derece ki ekseriya çorablannı ters giyerdi. Bir gün kendisine: Canım sen evini unutuyorsun, kannı ihmal ediyorsun! demişler. Zavallı başını sallamış: Ya onun beni unuttuğunu hiç düşünmüyorsunuz! demiş. La Fontaine mal, mülk, para, servet, şan, şöhret gibi maddî ve manevî varlıklara karşı da tamamile lâkayiddi. Cebinde ne varsa bugün harcar, yarın beş parasız kalırdı. Para onun nazannda en kıymetsiz matahtı. Birgün bir ata binmiş, yolda gene dalgm giderken arkasından bir adam seslenmiş: Mösyö, bir paket düşürdünüz! Benim olmasa gerek! Nasıl, sizin eğerinizden düştüğünü gördüm. Biraz dikkatli bakınca tanımış. Evet! Benim, demiş. Bu paket bütün yol parasını havi olan çantasıymış. Onunla herkes alay ederdi. La Fontainei, Mme. de la Sabliere adlı bir kadm sevabına evinde beslermiş ve tam yirmi sene bu kadın bu acayib filozofun bütiin kaprislerine katlanmış ve daima ah bablanna benim evimde üç hayvanım var: Kedim, köpeğim, La Fontaineim, dermiş. Halk, La Fontaine'ne geri kalmış bir büyük çocuk nazarile bakarmış. Öliimüne yakın papaz başucuna gelip günahlannı çıkarmak istediği sırada kendisine bakan bir ihtiyar kadın: Papaz efendi, beyhude eziyet etmeyiniz, o zararsız bir hayvandı, demiş. Garibdir, onu sevmiyen yoktu. Son derece saftı. Dargınlık, garez, kin nedir bilmezdi. Tam manasile hayırhah, merhametli, mürüvvetli, cömerd bir insandı. Çok samimiydi. Onun yalan söyledigini kimse duymamıştı. Dostlanna candan bağlıydı. Onun en büyük meziyetlerinden biri de cesaretiydi. Korku nedir bilmezdi. Onun için hayat kaygusu yoktu. Ondördüncü Lui Fouquet'yi zindana attığı vakit bu sadık dost yalnız onu ziyaretle kalmadı, kendisini tehlikeye düşürecek Aux nymphes de Vaux ve Discours au Roi gibi şaheserler yazdı. Gene Kralm arzusu hilâfma Prens dö Conti ile ve daha birçok gözden düşenlerle düşüp kalktı. îşte bu şahsı nev'ine münhasir ada mm âlemşümul bir şöhret alan mevzun hikâyeleri aradan üc yüz yıl geçtiği halde gene seve seve okunuyor ve ezberleniyor. Onun şiirlerinin öyle bir cazibesi vardır ki zamanının büyük zekâlan kendisine tam manasile gönül bağlamışlardır. Fenelon, onun hayranıydı. Moliere, onun san'at dehasına meftundu . Bir gün Racine ile Boleau bir ziya fette başbaşa vermiş La Fontainei çekiş tiriyorlarmış, lâkırdıya o devrin meşhur musiki üstadı Descosteaux karışmış: Ne söylerseniz boş, onun parlıyan şöhretini söndüremezsiniz, o hepimizden çok payıdar olacaktır, demiş. Filhakika onun görüşleri, sezişleri, anIayışları, anlatışlan pek az edibe nasib olan bir mazhariyettir. Onun gözünden hiç birşey kaçmıyor, canlı, cansız, hay van, insan hepsi onunla konuşuyor, o hepsinin dilinden anlıyor. Bütün sezdiği, anladığı şeylerden emsalsiz hikmetler çıkanyor ve lâtif şiirler Bir gün bir dostu kendisine sormuşr " Yahu iki saattir seni anyorum, nerdesin? Bir karıncanın cenaze merasimine gitmiştim. Onu arkadaşlan gömdüler, sonra ben de onlarla yuvalanna kadar gittim! demiş. Çok beliğ olan şiirleri için kendisi: Benim yazdıklanm hafif şeylerdir, diyor. Hakikaten hafif, zarif ince bir kuş kadar, ilâhî bir na^me kadar zayıf! SELİM SIRRI TARCAN Düşünmek Menşei gösterir bir tahlil ///. DÜŞ [Üğ + üt + üş = Üğüdüş = güdüş = düş] [1] Nikâh ve hekim Bestekâr Necil Kâzımın yeni bir eseri 16 şubat pazar T günü Cumur Başkanlığı orkestrası tarafından Ankara da verilecek kon serde Musiki Mu allim mektebi müdür muavini ve Müzik Formlan ve r Kontrpuvan mual Iimi kompozitör Necil Kâzım tarafından «Çifte telli senNecil Kâzım fonik dans Groteski» çalınacaktır. Birkaç defa Avrupada çalınıp ta Cumur Başkanlığı orkestrası tarafından Türkiyede ilk defa çalınacak olan bu kıymetli Türk eserinin çok büyük bir muvaffakiyet kazanacağı umulmaktadır. Almanya kuru erik gümrüğünü indirdi Alman hükumeti, 85 bin kilo Türk kuru eriğinin memlekete ithaline müsaade etmiş ve Türkiyeden gelecek bu erikle rin gümrük resmini 30 marktan 10 marka indirmiştir. ortaya atıyordu» ****ı*mi..**<M* **•**•»*•. * Danimarkanın alacağı fındık * *" ve üzüm • '• \ ¥ p < v Danimarka hükumeti fındık ve kuru üzüm için 200 bin kuronluk ithal lisansı vermiştir. Bir köye Atatürk büstü dikildi Of (Hususî) Kazamıza tâbi Hay ret nahiyesinde tam teşkilâtlı ilkmekteble Belediye önüne dikilen Atatürk büstünün açılma törenleri köylünün coşkun tezahüratı arasmda yapılmıştır. Köy muhtarları için verilen konferans Müsabaka bitti Tarihte milletimize ve memleketimize dair soylenmiş sozler hakkında açbğımız müsabaka 25 inci yazı ile hitama erdi. Bundan sonra mfisabakanın ikinci kısmı başlıyor. Karilerimizin 25 ecnebi büyuğfinden en çok hangisinin sözlerini beğendiklerini 25 şubata kadar bize bildirmelerini rica ederiz. Mektublar "Cumhuriyet tarihî müsabaka memurluğu» na yollanacaktır. Ondan sonra bu mutalealar tasnif edilecek ve okuyuculanmıza kıymetli hediyeler verilecektir. Hediyelerin listesini ileride neşredeceğiz. Sandıklı (Hususî) İlçebayımız köylerde yaptığı uzun bir seyahatten sonra eksikler üzerinde görüşmek, medenî bilgilerini artırmak ve köy kanunu tatbikatına dair malumat vermek maksadile bütun muhtarları merkezde toplamış ve kendilerine Halkevinde üç gün süren konferanslar vermiştir. Resmimiz bu toplantılardan birinden sonra muhtarları İlçebayla beraber Parti binası önünde göstermektedir. J skiden evlenme, delikanlının ba(1) Üğ, if [4], iğ, ağ: köktür. G ü basile anası tarafından verilen neşin «aydınlık» ve parlaklık» anlam kararla olurdu. Bu kararın verillannın abster manaya naklile husule ge mesi için de delikanlının bıyıklarını burmaya başlaması yeterdi. Gene erkek, dört Üçüncü unsur da katılarak teşekkül len «zekâ» manasınadır. 1 (2) Üd, ik, id, ap: Kök anlammı kaşlılık çağını aşar aşmaz anayla baba, eden ve zekânın faaliyeti oldukça geniş bir sahaya yayıldığını gösteren sözün de kendisinde tecelli ve tecessüm ettiren sü yavrulannın mürüvvetini görmek kayguTürk dilinde benzerleri çoktur. je veya objeyi temsil ederek kökteki an suna düşerlerdi, gelin araştırmaya başlarlardı. Uzun veya kısa süren bir görücü«Düş» kelimesi doğrudan doğruya lamı benimsiyen elemandır. «rüya» anlamınadır: «düşümde gör Buraya kadar olan iki cüzüde yuka lük devresinden sonra evlenecek delikandüm; düş görjdüm» sözleri pek maruftur. rıki dört kelimenin hiç farkı yoktur. Bun lının değil, anasının meşrebine uygun bir Eski divan şairlerinin en çok arabca ve dan sonra farklar başlıyor. Yalnız üç kızcağız bulunarak söz kesilir, nişan takıfarsçaya değer verenlerinden olan cüzülü olan (fikir) kelimesinde: lır ve arkasından nikâh yapılırdı. (Nef'i) bile bir beyitinde: Bu nikâh ta garibdi: Mahalle imamı(3) ir: Anlamın herhangi bir nokta Duşte fikreylerim evsafını, biydar olıcak nm kılavuzluğu altında hareket eden bir Hem yazar, hem tutarım nağmei kilke veya sahada tesebbüt, tekarrür ve temer düzine erkeğin içinden ikisi değil, dördü ahenk küzünü ifade eden ektir. şahid sıfatını takındıktan sonra gelin ola(If + ik + ir = ifikir = fikir) : ZeDiye «düş» sözünü «rüya» anlamı cak kızın vekilile şahidleri bir perde önükânın muayyen bir saha üzerinde sabit, na kullanmıştır [ 2 ] . ne giderlerdi ve onun arkasında duran Düş sözünün (d) si (t) olarak kuru mukarrer bir şekilde merkezlendiğini i kıza vekil efendi sorardı: «Filâna nikâlan tüş kelimesi de gene «rüya» anlamı fade eden bir sözdür. Bu anlama göre hınızı kıymağa beni vekil ettiniz mi?». nadır [ 3 ] . (fikir) sözünde yalnız dimağî bir düşüVaracağı erkeğin yalnız admı bilen kız Bu asıldan Türk lehçelerinde görü nüş manası vardır. Onun başka bir süje sevincinden mi, hayretinden mi, her nelen şu kelimeleri de burada zikredelim: veya objeye taalluku bu kelimeden andense ağlar gibi davranırdı, cevab ver I Tusku [Yakutçada ş yoktur] laşılmamaktadır. mezdi. Vekil, an'ane mucibince sorusunu = düşünce, muhakeme. (Düşünce) kelimesinde: bir daha ve bir daha tekrar edince kız II. Tüseğ, Tüsüö = rüya gör (3) üş: Oldukça geniş bir saha anla biraz da yanındakilerin zorile mınldamek; [Örnek: Bölün min tüsüötüm = tarak zekânın bu sahaya yayılmasını gösnırdı: «Evet!»... Artık nikâh yıkılmış ve Bugün ben rüya gördüm]. termektedir. yuva kurulmuştur. Fakat kız, ve.rem miIII Tüşemek = rüya görmek. (Fikir) ve (idee) kelimelerinde bu dir? Meçhul. Erkek frengili midir? MeçBazı lehçelerde bu mefhum (ş) ye eleman yoktur. (Pensee) kelimesinde ise hul. Bu meçhulleri ancak zaman halle 4 rine (I) getirilerek de ifade edilir: 4 üncü cüzü olarak gelmektedir ki yeri der ve kurulan yuvalardan bir kısmı me; IV. Tül = Rüya, tefekkür, ha değişmiş ve süjeye yakın düşmüştür. zara dönerdi. yal, hülya. Bu halde (Pansee) de zekâ önce: Cumhuriyet devrinde evlenme, ferdî V. Telek = Rüya. T (3) an: ekinin ifade eylediği üzere bir hareket olmaktan kurtanldı, cemiye* VI. ellenne = Rüyada görün kendi yakın muhitine yayıldıktan sonra, işi haline konuldu. Bugün evlenebilmek mek. oldukça uzak sahadaki bir süje veya ob için anayla babanın arzulan, çiftlerin ta*** nışıp anlaşmalan ve hatta çıldırasıya seGörülüyor ki «düşünmek» sözünün jeye taalluk etmektedir demek lâzım gevişmeleri kâfi değildir. Herşeyden önce analizi, bize yalnız bu sözün değil, üğüt, lir. Bu ( . + n ) eki ise türkçe şeklin3e doktorun müsaadesi lâzımdır. Çünkü aile, 4 üncü cüzüdür. güt ve düş gibi Türk kelimelerinin de öz (4) Ün, as: Yalnız (düşünce) ve cemiyetin temelidir. Bu temel, ancak evi anlamlarını göstermeğe yaramaktadır. (pensee) sözlerinde bulunan bu iki cüzü lenme ile kurulur. Temelin sağlam olaDüşün bilmesi ise evlenenlerin sıhhatçe sağlam Not: 1. Kelimenin dördüncü cüzü yukanda izah edilmiştir. (5) Üç, eğ: (Fikir) den başka her üç olmalanna bağhdır. Erkek veya kadın, sonuna kadar analizi (düşün) sözünü herhangi bir yiyici, kemirici, nesilden nesortaya koymaktadır. Bu da zekânın ol kelimede de süjeyi gösterir. (6) Eğ: Gene (fikir) den başka her le geçici bir hastalık taşıyorsa kurulmak dukça geniş bir sahada tecellisi ile henüz istenilen yuva, cemyietin dayanacağı bir belli olmıyan bir süje veya objenin ya üç kelimede de manayı tamamlıyan ek bina olmaz. Belki cemiyete ziyan veren kın muhitine varması mefhumunu veri tir. bir derd kaynağı olur. Bunu da yalnız Bu halde kelimelerin anlamlan şöyle yor. Bugün birisine (düşün!) dersek zehekim takdir edebilir. kânı kullan, birşeyi veya bir şahsı zekâ sıralanabilir: Halbuki arasıra yeni evlilerden biri 1. Fikir: Zekânın muayyen bir sa nin ciğerini kusarak öldüğü, bir başkası» nın geniş muhitine yaklaştır» H<»™;s o l u . hada sabit ve mukarrer şekilde durumu: nın eşinden hastalık kapıp bir yatağa Düşünüm 2. idee: Zekânın bir süje ve obje düştüğü duyuluyor. Henüz emeklemeğei Not: 2. Beşinci cüzü de ilâve ech" üzerinde faaliyetinin ifadesi; başlamış çocuklarda da babadan veya lince husule gelen söz (düşünüm) dür. 3. Pensee: Zekânın yakın muhi anadan geçme hastalıklar görülüyor. DaBu da düşünmenin bir süje veya objeye tine yayılarak bir süje veya objenin olha dün bir dostumun cenazesini teşyi etde taallukunu ifade ile (düşün) sözünü dukça uzağında tecellisinin ifadesi; tim. Zavallı adam, iki üç yıllık bir nikâtamamlamış olur. Düşünüm, doğrudan 4. Düşünce: Zekânın oldukça u hın human içinde şen ve mes'ud yaşarken ] doğruya düşünme mefhumunu anlatır. zak bir sahada faal ve müessir şekilde çıldırdı, tımarhaneye konuldu ve oradaj Analizden çıkan anlam da buna tamayayılarak bir süje veya objenin yakının öldü. Meğer frengisi varmış. mile uygundur. Altıncı cüzü onu sadece da tecellisinin ifadesi. Bütün bunlar, cumhuriyet kanunlannm] isimlendirmektedir. nikâhla hekim arasında tesis ettiği sıkı ve j Görülüyor ki (düşünce) kelimesi Düşünme' mefhumun bütün varlıklarını en geniş ve pek sıkı alâkanın hakkile takdir olunmaNot: 3. Altıncı cüzüde (ek) ye mükemmel bir yolda ifade edebilmekte dığını gösteriyor. Biz nikâha cevaz veren. 1 rine daha az keskin olan (eğ) alırsak raporlann kontrol edilmesini istemekten.! dir. kelime (düşünme) olur ki onun da an çekiniriz. Çünkü bu, hekimlerimize karşı /. N. DİLMEN lamı (düşünmek) le pek yakındır. Arasaygısızlık olur. Fakat evlenecekleri mu*İ [11 İklnci cüzün sonundaM (t) bir vokal daki nüans, (düşünme) sözü doğrudan almca (d) oluyor. Bu degişme olmıyarak ayene eden hekimlerden bir yuvanın çadoğruya zekânın bir süje veya obje üze(tüş) şekli de vardır. buk kurulması şevkine kapılarak müsarinde toplanışım anlatırken, (düşün [2] Kamusu Türki; Süheyl ve Nevbahar; mehalı davranmamalarını istemekten de] mek) te bu anlamın daha keskin olarak Radlof, m . <Osmanlı ve Kırım lehçeleri»; Karayim metinleri; Dede Korkut kitabı; geri kalamayız. Zira cemiyet, nikâh ve] gösterilmesinden ibarettir. Ferhenknamei Sadi; Turk dlli lugati; Di düğün değil, yıkılmıyacak yuva ve gürbüz j Düşünce vanı Türkîi basit; Uygur ca Kur'an tercü aile ister. Düğün, dernek nihayet bir eğ| Not: 4. Beşinci cüzü olan (üm) mesi; Yunus Emre divanı v.s. [3] Radlof, m . «Uygur, Sagay, Tarancı, lencedir. Öbürü ise yürüyen hayatür v ^ yerine gene onun gibi süje veya obje anleh bizzat cemiyettir. latabilen (üc) alır ve altıncı cüzü de Altay. Teleüt, Şor, Kaç, Küerlk, KazanÇa çelerl»; Büyuk Turk Lugati «Uygur, M. TURHAN TAN (ek) yerine (eğ) olarak kabul edersek ğatay, Kazan lehçeleri»; Tuhfetuzzekiye; Oğuz E>estanı; Çağatay lugati; Pavet de (düşünce) sözü doğmuş olur. Bir Alman firması yaş sebze Courteille lugati. Fikir, idee, pense 1, n. Pekarski, Yaıteut IM1İ lugati. almak istiyor «Düşünce» ile semantik bağlılığı o n i . Radlof, m . «Karayim lehçesi». Bir Alman firması memleketimizı lan «fikir, idee, pensee» sözlerinin eti İV. Pekarski, Yakut Dili lugati. V. VI. Ulanhey, Çovaş DUi. külliyetli miktarda yaş sebze almak is molojik şekillerini, «düşünce» nin eti [4] Birinci derece prensipal köklerden tediğini İstanbul Ticaret Odasma bildirj molojik şekli ile altalta yazarak karçı olan (if) i burada doğrudan doğruya kök miştir. Oda, Alman firmasile alâkadarj laştıralım: olarak gösterdik. Kelime (iğ 4 if 4 ik Düşünce: üğ+üd+üş+ün+üc+eğ ir) olarak ta alınabilir. Bu takdirde «if», tüccarlan tanıştırmaktadır. tecsim ve «ik» te onu Diğer bir Alman firması da memle «I Fikir: i f + i k + i r + . + . + . ana kötain anlamınıve «ir» ile temerküz ve ifade ve tayin eder ketimizden ham pirinç almak için müra| İdee: iğ+ id+ . + . +eğ+e takarrür anlatılarak gene ayni izaha vacaatte bulunmuştur. Pensee: ağ+ap an+as+eğ+eğ rılmış olmr. ancak küçük bir vidası, ve yahud bir civatası olabileceğine, sarsılmaz bir imanla inanca getirdikleri için, yazı işlerindeki büyük küçük aksaklıklan, sürçmeleri, **n ince purüzlerine, noktalarına kadar bilirler, anlarlar öğrenirler ve hükümler, kararlar verirlerdi. İdare kısmı, gazetenin bütün iç işleri nin barometrosu olduğunu, kısa denemelerden sonra anlıyan, kavrıyan Ali Tunc, atladığı, atlattığı ve kaçamak yaptığı günlerden sonra, idareye uğramanın faydalarını öğrenmişti. İdareye uğrayınca, muvakkithanede saatini ayar eder gibi, yukanda söyliyeceği sözleri ayar ederdi Ali Tunc, bu faydayı gözden uzaklaştırmıyor ve para ihtiyaclarile idaredekilere güler yüz gösteren arkadaşlan gibi, o da hoş geçinmek yojunu tutuyordu. Ali Tunc, idare odasmdakilerin kiminin elini sıktı, kimine gülümsedi, kimine başile selâm verdi: Teşekkür ederim, biraz hastaydım. E, ben yokken neler oldu? Köşedeki masada oturan kesik bıyıklı gene idare kâtibi, gülümsedi: Sizi, ikidir bir hanım arıyor? Ali Tunc, aranmaların çeşidini bildiği için, pek umursamıyordu: Nasıl hanım? Gencden... Çok utangac, terbiyeli, nazik bir kızcağız... îsmini filân söylemedi mi? Hayır! Niçin anyormuş? Sizi görmek istiyor! Ali Tunc, kaşlannı çattı ve düşündü; kim olabilir? Gene idare kâtibi, başmı tekrar kâ ğıdlann üzerine iğmişti. Ali Tunc, idaredekilerin tekrar işlerine dalmasından, matbaada mühım bir dedikodu olma dığını ve kendisi için yeni bir vaziyet çıkmamış olduğunu kuvvetle anladı; sessiz ve rahat adımlarla idare odasından çık tı, merdivene doğru yürüdü. Merdivenin son basamağında, istihbaratta çalışan bir arkadaş, onun yolunu kesti: Neredesin yahu? Kaç gündür, ni anyorlar? Ali Tunc, duralamıştı: Gazeteden mi? Gazeteden de anyorlar ama, has ta olduğunu telefon etmişsin; çaresiz se çıkarmıyorlar. Peki, anyan kim? Üç dört telefondan sordular. gündür bir gene kız geliyor. AH Tunc, idaredekilerin fazla ehem miyet vermeyişlerinden, kendisini anyaı kadmın pek göze çarpar, kuşkulandır takımdan bir kadın olmadığını tahmiı etmişti. Peki, bu kadar ısrarla anyan bu silî kadın veya gene kız, kim olabilirdi? Ali Tunc, kararsız, tutuk tutuk ba kıyordu: Nasıl kadın? îstihbaratta çalışan gene, elinı alnın dan geçirdi, kekeler gibi cevab verdi: Temiz, sade giyinmiş, bir aile zına benziyordu. Sekreterle konuştu. r halde mühim bir iş için sanıyorum. Aşk ve macera romant Yazan: MAHMUD YESARt 16 Aşağı taşlıkta, hademelerden birine raslamıştı, ne olur ne olmaz, diye sormağı ihmal etmedi: Beni anyan soran oldu mu? Hademe, Ali Tunca baktı, kafasınm içini yokluyormuş gibi gözlerini kapadı, açü; bakışları bir müddet boşluklara daldı, sonra başmı iki yana salladı: Sizi biri sordu gibi... Ne zaman? Hademe, dudak büktü: Dün mü? Bugün mü? Yoksa evelisi gün mü? Pek iyi bilemiyorum. Ali Tunc, hafif sinirlenmişti: Kim sordu? Hademe, omuzlarını kaldırdı: Kadın mıydı? Erkek miydi?.. Vallahi, onu da pek bilemiyorum. Ali Tunc, hiddetinden, karşısındaki hademeye bir tokat vuracaktı; dişlerini sıktı: Sen, görmedin mi? Hademe, onun hiddetine, sinirlenişine aldırış etmemişti; sırıtıyordu: Yok... Kulağıma çalındıydı. Ali Tunc, büsbütün taşmamak için yü rüdü: Seni, adam yerine koyup sorduğum için, asıl sersemlik bende... Ve bu hızla idare odasına girmişti. îdare odasmdakiler, Ali Tuncun sert topuk seslerinden, uyanmış gibi başlarını kaldırmışlardı. Onu görünce, gülümsedıler: Nerelerdesiniz? Ve her masadan ayn ses yükseliyor du: Sizi görenler ne olur? Geçmiş olsun... Hasta, diye duy duk. Kaç gündür, merak ediyorduk. Evinize uğrıyacaktık; adresinizi bilmiyoruz. Ali Tunc, gazetede çalışan bütün arkadaşlarının tamamile zıddı idi; o, idareye para için, yazı işleri kısmmda olup bitenleri anlamak için uğrardı. îîdare, hesab adamları; gazetelerin yalnız kendi lerinin «yüzleri suyu hürmetine» çıktıgına inandıklan ve yazıcılığm her çeşidinın, idare ve hesab mekanizmasından ancak ve (Arkası var)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle