17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 İkincikâmın 1936 CUMHURİYET M Ü S A B A K A M I Z Tarihte Türkler için Urfa gümrüğünde bir suiistimal Resmî mühürü çalarak kaçak malları gümrükten çıkarıyorlarmış! Urfa (Özel) Bura gümrük mua melâtında mühim bir sahtekârlık ve kaçakçılık hâdisesi meydana çıkarılmıştır. Gümrük memurlanndan Hasan, mu hafaza memuru Şefik, ambar me;nuru Ahmed Lâmi, muayene memuru Ziya, tüccardan muhacir Arif, terzi Tosun ve kazaz Yusufun, aşırdıkları resmî mühürle, kaçak eşyayı damgahyarak gümrükten geçmiş gibi gösterdiklerini ve bu suretle kaçakçılarla beraber olarak bazı tüccarlara kolaylıklar yaptıklarını haber alan istihbarat şefi Haydar, önemli çalışımlar sayesinde bu şebekeyi meydana çıkarmağa muvaffak olmuştur. Kaçakçılarla beraber çalışan yukarıda ismi geçenler kaçak malları; evde dam galayıp hamallarla sevkederlerken yaka lanmışlardır. Gayrımeşru bir surette kullanılan mesruk resmî mühür de ele geçirilmiş, şüpheli görülenler tevkif edilmiş lerdir. Bu şebekenin daha birçok adamları olduğu ve uzun zamandanberi iş yapmakta bulunduğu anlaşılmaktadır. Tabkikat devam etmektedır. FRANSADAKÎ BUHRAN || Şaka niyetine! Nizamnameli Nizamsızlık Biz nazariyelerin bol ahenk yumu şakhğını, tatbikatm çetinliğine tercih etmekten zevk duyanlardanız. İhtimal ehveni şerdir, diye!. Nizamdan çok nizamnameyi, tecrübeden fazla talimatnameyi seviyoruz. Bütün bir davanın ömür törpüsü olan başarma külfetine mukabil, zarif bir broşür içinde hallini gösterıvermek şüphesiz zarif bir mahsul olur. Hele günlük ihtiyacların zorlayışına bir mecra vermek bakımından!.. Böylelikle hetn uğraşılacak mevzu tedirkin edilmiş olmaz, hem de efkârı umumiyeyi bir nizamname kıvrımlarında oyalamak kolaylığı vardır. Binaenaleyh bizim bir taraftan bir seyrii sefer talimatnamemiz mevcuddur, bir taraftan şehirde seyrüsefer ıtlak olunan acayib bir keşmekeş deveran eder. Yolumuz yoktur, nizamnamelerimiz vardır. Temizlik yerine, bilmem hangi beynelmilel kongrenin kararlarını, ışık makamında gönlümüzün tevekkül güneşini kullanı rız. Başka yerlerde ekseriya hakikatlere analık eden hayal bizde Mazhar Os manlık bir yosmadır; onun içindir ki bugün 30 milyonluk asma köprü, yarın tavukların nasıl satılacağına dair nizamname yapmağa kalkarız ve ikisi arasmda binbir hakikî ihtıyac ve derd, hüsnü kuruntumuzun buğularile boğulup gider. Selâmeti nizamname yapmakta bulduğumuza göre günün birinde lodosun ancak haftada bir eseceğine, sabahları limam bastıran sism önceden haber vermeden ortahğı kaphyamıyacağına, bellibaşlı caddelerın ancak topuk hizasına kadar çamurlu olabileceğine dair nizamnameler de yapacağız. Kimbilir belki bu daha iyi olacak. Hiç değilse masrafı yok, üzüntüsii yok.. Zaten dinlerin bize tarif ettiği cennet te böyle ilâhî kanunlarla ve insanı ezaya sokmadan yaşanılan bir yerden ıaşka nedır kı? Söylenen büyük sözler 23 Mm. de Recamier'nin fikirleri «Elçiye, siz Türkler hep böyle kuvvetli ve dilâver misiniz? diyecek oldum. Lâkin sustum. Onların uşakları bile efendi!» «.Ona sordum: Türk kadınlart hep bu kokuları rr,ı kullamrlar? Türk elçi cevab verdi: Evet! Bakışlârında aslan tebessü mü, tebessümlerinde kuzu saffeti sezilen bu sağlam yapılı, çok kibar ruhlv erkeklerle beşikten mezara kadar yoldaşlık eden mes'ud kadınların şiir ve heye can dolu hayatlarım düşündüm. Onlar da, şüphe yok, bakışlarmda ceylân tebessümü, tebessüm lerinde bülbül zarafeti taşıyan lâtif mahluklar olacak. Bir sual daha yapmak istedim, «Siz Türkler hep böyle kudretli Madame de Recamier ve dilâver misiniz?» diyecek ol • dum. Fakat aklımı çarçabuk bul ettiği misafirlerine bol bol armağandevşirdim, sustum. Çünkü cen lar dağıtırdı, davet olunduğu balolara tilmert elçinin o sırada bize mi bile eli boş gitmezdi. Fransız kadınlan nimini şişeler içinde gülruhu ge nın ondan adeta yalvara yalvara istedikleri hediye ise gülruhuydu. O devirde tiren ve Türk işi sırmalı mendil Türklerin pek iyi bir şekilde yapıp seve lere sararak dağıtmağa koyulan seve kullandıkları bu keskin esansa Franşık kos'i'mlü hizmetçisini göste • sız kadınlan bayılıyorlardı. rip: «Şüphe mi var?» demesin Madame de Recamierin sevgili dosden ürktüm. Onların uşakları bi tu ve mürşidi Staellee yazdığı bir mek le efendi!» tubdan alınarak yukarı konulan sözleri onun Moralı Ali Efendi ile yaptığı bir Madame de Recamier Laval kabinesi niçin ve nasıl düştü? Yazan: Muharrem Feyzi ransada Laval kabinesini de virmeği karalaştıran kuvvetler ve unsurlara ne Milletler Ce miyetinin Avrupanın emniyet ve selâmetile alâkadar müzakereler yapması, ne de Fransanm en yakm dostu İngilterenin matemine lâyıkile iştirak etmesi lüzumu engel olabildi. Fransızlann dış politikaya taalluk eden fevkalâde ahvalde dahilî didışmeleri bir tarafa bırakarak yekvü cud görünmeleri bir an'ane olduğu halde Avrupa tarihinin en büyük iki hâdisesinin vuku bulduğu günlerde bu an'ane hükmünü icra edemedi. Laval Fransanm mukadderatile alâ kadar olan Cenevre müzakerelerini yarıda bırakarak alelâcele Parise dönmeğe ve hiçbir manevraya imkân bulamadan istifaya mecbur kaldı. Fransada her işte parlamento hâkimi mutlak olduğu halde Lavalin parlamento huzuruna çıkarak müdafaada bulunmasına bile imkân ve rilmedi, kabine bir parti tabiyesile sessiz sadasız sahneden çekilmeğe icbar edildi. Değil yalnız Avrupanın belki bütün dünyanm en mahir politikacısı ve diplomatı sayılan Lavali böyle bir mağlubi yete uğratan amiller nelerdir? Nasıl o lup ta parlamentoyu bir tarafa bıraka rak kabineyi devirmeğe muvaffak ol dular? Bu sualler birer birer cevab verelim: Fransanm başına böyle ansızın koca bir buhran doğuran bu memleketin en büyük partisi radikal sosyalist partisidir. Bu parti Lavalin şahsına düşman mıdır? Hayır. İstifa eden Başbakanm asıl düşmanı sosyalistlerle komünistlerdir. Lâkin radikal sosyalistlerin birçoğunu sosyalistlerle komünistlere karşı secim savaşmda mevkilerini muhafaza edebilmek düsiincesile Laval kabinesine en biaman düş manlannın vapamadıklarını yaptılar, o nu düşürdüler. Laval çok kuvvetli bir devlet adamı dır. Fransız bütçesinin berbad bir hal aldığı, borcların hadden fazla arttığı, varıdatın azaldığı, ticaret ve iktısadî hayatın durduğu, frank tepe aşağı yuvarlandıgı, memleket dahilindeki müsellâh cemıyetler dahilî bir harbe hazırlandığı sıralarda bütün partiler ona dört elle sarılmışlardı. Yalnız sosyalistler ile komünistler itimad etmemişlerdi. Son zamanlarda radikal sosyalistlerin ekseriyetile sağ cenahı arasında şiddetli bir ihtilâf başgöstermişti. Heryoya tâbi olan sağ cenahın mensubları kabineye muhalefete taraftar olmakla beraber yeni hükumeti teşkil etmek ve intihab mücadelesine hükumet mevkiinde girmek, henüz tamamile zail olmıyan malî buhranın canlanması ve yeniden vahamet bulması mes'uliyetıni yüklenmek istemiyorlardı. Bu mücadelede radikal sosyalistlerin sağ cenahı nihayet partinin birliğini korumak düşüncesile ekseriyete serfüru et meğe mecbur oldu. Daha doğrusu Heryo ve taraftarları da yeni seçime Laval taraftarlığı vasfile girmek istemediler. Fakat bunlar parlâmentoda Laval kabınesıne ademı itimad kararı venlmek suretile açık bir surette meydan okumağa da cesaret edemedıler. Çünkü o zaman Fransız efkârı umumiyesinin nazarında pek acık olarak mes'ulıyet altına gire ceklerdi. Bu sebeble işe Lavalin kendiüğinden çekildiği manzarasmı verdirmek üzere dolaşık bir yoldan giriştiler. Yani M. Heryo kabineden çekildi ve arka smdan diğer radikal sosyalist nazırlar istifa ettiler. Radikal sosyalistlerin gerek sağ gerek sol cenah mensublan gelecek seçimde meb'usluklarını muhafaza edeceklerin den artık emin bulunuyorlar. Çünkü sosyalistlerle komünistler Lavalden kurtul mak için radikal sosyalistlere her suretle yardım etmeği taahhüd etmışlerdır Yalnız intihabda değil, Lavalin yerini dol durmak işinde dahi her şekil ve surette yardım etmeği üzerlerine almışlardır. Laval bu manevra karşısında memle ketin dış ve iş politikasının alacağı çok zor ve tehlikeli vaziyetin bütün mes'uli yetini radikal sosyalistlere yükletmek için herhangi yeni bir kabineye iştirak etmemeğe azmetmiş bulunuyor. Bu kanşık ve tehlikeli vaziyet önünde en ziyade üzülen Cumhurreisi M. Löb röndür. Bütün çetin buhranı halletmek yükü onun omuzlanna yüklenmiş bulunuyor. Cumhurreisinın alacağı en kestırme tedbir bir intikal kabinesi teşkil ettirmek ve biran evvel yeni seçimi yaptırmaktır. Bu seçim nekadar çabuk yapılırsa Avrupanın politikası için o kadar hayırlı olacaktır. Çünkü Fransada hangi partinin yahud partilerin umumî seçim neticesinde vaziyete hâkim olacağı anlaşılmadıkça bu devlet Avrupa politikasında faal bir rol oynıyamıyacaktır. ¥ÖLİSTE 264 LİRA DOLANDIRMIŞ Fincancılarda 3 sayılı dükkânda manifa turacılık eden Viktoru Kâzım admda bir adam 264 lira dolandırmıştır. Polis dolandırıcıyı yakalamıştır. ÇALDIĞI MALLARI SATARKEN Kocamustafapaşa mahallesi Demirciosman sokağmda 17 sayılı eve gece ço rapçı Yaşar adında bir hırsız girmiş ve 63 parça ev eşyası çalarak kaçmıştır. Sabahleyin uyanan ev sahibleri eşya larının yerinde olmadığını görünce polise haber vermişler ve polis Yaşarı çarşı içinde çaldığı malları satarken yakalamıştır. BİR BAŞKA HIRSIZLIK DAHA Feriköyünde Çobanoğlu sokağmda 7 sayılı Lutfinin evine akşamüstü kapıya anahtar uydurmak suretile meçhul bir hırsız girmiş ve yükte hafif pahada ağır birçok eşya çalarak kaçmıştır. Ev sahiblerinin müracaati üzerine polis vak'ayı duymuş ve hırsızm Feriköylü meşhurlardan Yorgi olduğunu anlıyarak yakalamıştır. Madame Recamier kimdir? Fransız ihtilâlinin yetiştirdiği çılgın siyasiler, hatibler, politikacılar ve dâhi askerler arasında birkaç tane de yüksek kadın siması görülür. Madame de Re camier onlardan biridir. 1777 te Lyon da doğdu. Babası M. Bernard yumuşak başlı bir adamdı, fakat anası ele avuca sığmaz aşiftelerdendi. Küçük Juliette (Madame de Recambierin asıl adı) i|te bu ana ile babanın elinde ilk terbiyeyi aldı, sonra, o devrin en yüksek edıb lerinden sayılan Madame de Staellele tanıştı ve birden inkişaf etti. Staelle ona bir kadının erkek ruhlannda ne fırtmalar veya ne güllükler yaratabileceğini öğretmişti. Beyaz bir ateş gibi gözlerde yangın, ı • ıı • ı • ı lar yapan tenıle, yurek erı ardına takıp sürüyen titrek omuzlarile, sükut ıçınde binbir şey vadeden ufacık ağzile, eşsiz kumral saçlarile gerçekten güzeller kraliçesi olan Juliette, Fransız Kral ve Kraliçesinin kafaları kesilirken binbir gönülde saltanat sürüyordu. Nihayet Mösyö de Recamier, bu gönüller tacidannm başhizmetkârı olmak saadetine erdi, onunla evlendi. Şımdi Madame de Recamier, bir de ülke kurmuştu. Bu ülke onun Paristeki salonuydu ve devrin en büyük şahsiyetleri orada toplanıyordu. O haşmetli günler içinde Parise İstanbuldan da bir elçi gitmişti: Moralı Esseyid Ali Efendi. Fransa hükumet merkezinde ilk daimî sefir olarak boy gösteren bu zeki Türk, Napolyunla Taleyranın güttükleri hoyrat politika yüzünden si yasî muvaffakiyetler elde edememekle beraber Pariste kaldığı beş yıl içinde sefarethaneyi bir mihrab halinde yaşaltı. Kadın ve erkek, bütün tanılmış Fransızlar, o mihrabı ziyaret için adeta yanş yapıyorlardı. Bü Türk elçisi, muayyen günlerde ka muhavereyi ve bu gülruhu dağıtma me selesini anlatmaktadır. Madamın Türk elçiye için için hayranlık gösterdiği an laşılmakta olduğu gibi Ali Efendinin de ona karşı kayıdsız kalmadığı tahmin olunur. / » Madame de Recamier, gene dostu Staelle gibi, Napolyon Bonapartm gazabına uğradı, Paristen sürüldü, birçok sıkıntılar çekti ve fakat o elemli hayat i çinde sevmekten, sevilmekten geri kal madı. Bir müddet Benjamin Constantla sevişti, sonra yüreğini Chateaubriana verdi ve ölünciye kadar bu aşka sadık kalMAKASLA YARALADI Kasım dı. paşada evvelki gün ağır bir cerh vak'a. Ölümü 1849 da ve Chateaubriandan sı olmuştur. Kasımpaşada bayram ye bir yıl sonradır. rinde oturan ve Bahriye caddesinde berberlik eden Abdullah, ayni mahallede Feci bir akibet cturan Muzaffere eski bir meseleden Bursa (Özel) Vakfiye mahallesinden Paça\Tacı Hüsnü adında birinin üç dolayı kin beslemektedir. Evvelki gün gündenberi evinden çıkmadığı komşu Muzaffer Abdullahın dükkânına gel miş ve öteden beriden konuşmağa başl g n t a r a f ı n d a n z a b l t a y a haber verilmislamıştır. Ahbabca başlıyan bu konuş tir. Hüsnünün evine giren zabıta me murları feci bir manzara ile karşılaş ma Abdullahın söylediği bir sözle bomışlardır. Hüsnüyü iki gözü oyulmuş. zulmuş ve iki kişi arasında kavga kopkulakları yenmiş ve ayaklarının bir kıs muştur. Berber Abdullah Muzafferi bir mı da kemirilmiş bir halde bulmuşlar makasla sol böğründen ve sol omuzundır. Yapılan muayenede kimsesiz olan dan tehlikeli surette yaralamıştır. Yabu zavallı adamcağızın üç gün evvel ölralı can kurtaran otomobilile Beyoğlu düğü ve gözlerinin de fareler tarafın hastanesine kaldırılmış berber Abdul dan oyulduğu anlaşılmıştır. lah yakalanmıştır. Bunlar da lazım mıdır? Yeryüzünde yaşıj*n bir buçuk müyar insanı lâakal birer akademi azası gör mek emelinde olan bir arkadaş dün ilmî bir fetva neşretti. Eğer kendisine, 'rfan bünyemiz için, telif yazılar, klâsik'erin tercümesi, garb tarihi, şark tarihi, şimai ve cenub tarihi, bunları yapacaklar arasında bir birlik lâzım mıdır ve bu «lâzım oUn lüzumlar» lâzım mıdır, diye sorsalar elcevab lâzımdıııır! diye fetva vereceğini bildirdi. Hiç soran olmadığı halde söy lemesinden üstadın hünsüniyeti daha kolay anlaşılır tabiî. Bazan üç yüz otuz dokuz gözlü sefertasına, bazan da Beyazıd havuzu kadar geniş bir türlü lengerine benzettiğımiz onun kültür tarifine nazaran bir ınası kâmil ancak beş on Arsto, yarım düzine Dekart, ve miktarı kâfi Meterlink, Göte, Andra Moruva ve emsali ezmesinden mürekkeb bir halitadır ki ıstiaba ihtimal ki her insan kafasının hendesesi kâfi gelmez. Ancak, şimdi güldür güldür bir kültür tezgâhı işleten üstadın salâhiyeti kadar samımıyetine de çok inandığımız için haklı suallerine biz d* birşeyler ilâve etmek isteriz: 1 Garbden aşırıldığında «icmaı ümmet» hasıl olan bazı eserlerdeki mes lektaş imzalarının münhasıran tertib yanlışı olarak konulmuş olduğuna inanmak lâzım mıdır? 2 Ayda 3040 hikâye, birkaç roman cıkaran yazıcılann türkçe seslendirilmiş birer karbon kâğıdından kimyevî terkib itibarile farkını bulmak kabil midir? 3 Telif essrler yazabilmek için ecnebi kitabların ithalini bir müddet menetmek lâzım mıdır? Aydında bir kaplan vuruldu İzmir (Özel) Yapılan sürek avla rında Avdında Umurlu civarında bir kaplan, Kemalpaşa dağlarında da bir avı vurulmuş ve İzmire getirilmiştir. Kaplamn, kuyruk dibinden itibaren boyu, 2,80 metrodur. Avcılar, İzmir civarında keklik sürülerinin eskiye nisbetle çok azaldığını söylüvorlar. Galatasaray kulübünde aile yemeği Galatasaray spor kulübünün her yıl verdiği danslı aile yemeği bu sene 8 şubatta Tokatlıyanda verilecektir. İstanbulun en güzel ve eğlenceli gecelerin den birini tertib eden Galatasaraylılar, bu yıl ziyafetlerini daha itinalı bir şe kilde hazırlamaktadırlar. MARMARADA BULUNAN BİR CESED Marmara Ereğlisinin Yeniçiftlik civarında sahilde bir cesed bu lunmuştur. Yapılan tetkikat bu ce. sedin bir balıkçıya aid olduğunu gös termiştir. On beş, yirmi gündenberi denizde bulunduğu anlaşılan ölünün üzerinde bir balıkçı elbisesi ve ellerinde oltalar vardır. Cebinde de Heybaliada postanesine aid bir makbuz bulunmuştur. Cesedin hüviyeti etrafında tahkikata başlanmıştır. Henüz tahakkuk etmemekle beraber bu balıkçmın geçenlerde gene Marmara Ereğlisi civarında devril miş bir halde bulunan boş kayığın sahibi olması pek muhtemeldir. sürüyorlardı. Memurun, her arttırışta yeni bir sevinc duyduğu yüzünden belliydi. Nihayet, «ikiyüz altmış bin» den sonra, Amerikalı, parmağını kaldırmaz ol du; sürülen pey, donmuş bir çıngırak sesi gibi, havada kaldı. Heyecan arttı; mezad memuru, dört defa «iki yüz altmış bin... İki yüz altmış bin...» diye tekrar ladı, rakamı, av peşinden şahin koyuveriı gibi, yüksek sesle salonda çınlattı. Sonra durdu, etrafa, dikkatli ve biraz kederli nazarlarla baktı, «başka isteklisi yok mu?» diye seslendi. Fiatı alabildiğine yükseltmeği kimbilir nekadar canı isterdi, fakat heyhat! Sesinde adeta meyus bir ahenk seziliyordu. Sükut, gerilmiş bir tel gibi, ihtizaza başlamıştı. Çekiç ağıt ağır havaya kalktı. Üç yüz kalbin çarpması durdu... «iki yüz altmış bin frank, tekrar ediyorum... İki yüz altmış bin...» Sükut,' dilsizleşen kalabalığı, yekpare bir kütle gıbı, altında ezıyordu; nefes alan yoktu. Mezad memuru, çekicini, huşu içinde bekleşen kalabalığı takdis eder gibi ruhanî bir tavırla havada tutuyordu. Parlamento hukuku hükümranisinJen muvakkaten sarfınazar ederek Lavale kabine kararnamelerile her türlü malî tedbirleri almağa, memurların maaslannı ve devletin masarifini istediği gibi kısmağa salâhiyet vermişti. Başbakan bu salâhi yetlerini kullandı ve memleketin iktısadiFransadaki yeni buhranın bir an evvel yatını, parasmı, maliyesini kurtaracak e bertaraf olması yalnız bu memleketin posaslı tedbirler aldı. litikası ve emniyeti için değil ayni za Lâkin salâhiyeti bitip te parlamen^ manda Avrupanın sulh ve sükunu için de tekrar iş basına geldiği zaman sosyalist elzem bulunuyor. lerle komünistler kendisine şiddetle hü cum ettıler. Çünkü onun icraatı ve mu BORSALARDA vaffakiyetleri umumî seçimde kendilerine hezimet hazırlamakta idi. Sol partiler Unitürk fiatları den radikal sosyalistlerin sol cenahı LaDün borsada Ünitürk 23,15 ten açıl valin temerküz kabinesinde azalan bu miş ve 23,30 da kapanmıştır. Paris bor" lunduğu halde sosyalistlerle komünıstlerin muhalefet ve mücadelesinden kork sasından gelen son telgraf Ünitürkün 262 tular, yenı seçıme muhalıf vaziyette 2İ ye çıktığını bildirmekte idi. Bu suretle firecek olan bu iki partinin radikal sosya atlarda 5 franklık bir yükseliş görülmeklistlerin dairei intıhabiyelerinde dahi ta tedir. Pek yakında Ünitürkün Paris borraftar kazanacaklarından endişeye düş sasında yeniden eski kıymetini bulacağı tüler. Bu vüzden kararnamelerin tasd'kı, anlaşılmaktadır. iki bütçe işi, müsellâh cemiyetler meselesi gibi hükumetin itimad reyi istediği bütün Boyanacak yağlar işlerde muhalif vaziyet takındılar. Belediye, kalafat yerlerinde ve deri Zaman geçtikçe intihabı kaybetmek fabrikalarında kullanılan yağlann boyakorkusu radikal sosyalistlerin mutedil unsuruna da sirayet etti. Bunun için Laval tılmasına karar vermiş ve bu karan dün kabinesi her itimad kararı istedikçe lehine bütün Belediye şubelerine tamim eyle • miştir. rey verenlerin sayısı azaldı. Ortaya, bir kere daha «satıyorum» teh didini savurdu. Ses yok. «Sa....ttım!» Çekiç, öfkeli. kuru bir darbe ile masaya çarptı. Artık bitmişti! Canlı duvar, bu küçücük, sert darbenin altında, sarsıldı ve dağıldı; tekrar bir yığın insan çehresi haline geldi, ortalık yeniden canlsndı, herkes kımıldamağa, nefes almağa, ba ğırmağa, içini çekmeğe, öksürmeğe ko yuldu. Dalgaya benzer birsey, sürekli bir itiş, bu kımıldıyan ve bir tek vücudıv.üş, gibi yayılan, gevşiyen kalabalığı yerin den oynattı. biî, onun yüzüne bakmıyor, sade ellerinı bu iş aletlerini gözucile seyredıyordum. Şimdi bu eller, birdenbire, sır olmuştu; biraz sonra, paltosunun yenlerini, sıkı sıkı vücudüne yapıştırmış ve üşüyoTr.ıuş gibi, parmaklarmı, içeri doğru çekip saklamış olduğunu farkettim. Artık, gözane kestirdiği bir kimsenin vücudünü yokladığı zaman, yumuşak ve zararsız bir ku maşın tesadüfen temasından başka bir his bırakmasına imkân kalmamıştı, fakat hırsız eller, hrnaklan içeri çekilmiş bir kedi pençesi gibi, hazırda duruyordu. «Çok Bu ıtış, bana kadar geldi ve ta göğsü ustalıkh iş!» diye düşündüm. tyi ama, me vurulan bir dirsek darbesi şeklinde te bu taarruz kime karşı hazırlanıyordu acelli etti. Ayni zamanda, bir ses: «Affe caba? dersınız mösyö!» diye mırıldandı. Bu Onun sağında duran adama şöyle b:r ses. onun, ne zamandanberi aradığım, ne baktım: Çok zayıf, ceketinin düğmel^nDzamandır mütehassir kaldığım onun se sıkı sıkı iliklemiş bir adamdı. Dostunmn siydi! Ne mes'ud bir tesadüftü bu! Ya önünde, zaptı imkânsız bir kaleyi and: yılan dalga, onu, bana kadar sürükle ran, kocaman, heybetli bir de sırt duru miş, benım yanıma getırmışti. Allaha şü yordu. Bu iki kişiden hangisinin onun isikürler olsun, tam yanıbasımda duruyor ne elverışli olabıleceğını kestıremvorJum. du. Artık onu dıkkatle gözönünde bu!unO esnada, dizimde hafif bir sürtünme durabilecek, himaye edebilecektim. Ta hissettim ve zihnimden geçen bir düşün Bursada 267 köpek öldürüldü Bursa (Özel) Her hangi bir kudu? vak'asma meydan vermemek için kö • pekleri itlâf emrini alan Belediye zabı • tası bir ay içinde (129) u silâhla, (138) i zehirle öldürülmek suretile şehird? (267) köpek itlâf etmiştir. ce ile ürperdim: Ya bütün bu hazırlıklar benim içinse? Sersem! Şu salonda seni tanıyan tek kişiyi mi yere vuracaksın? Şimdi, senin zanaatına, son ve kötü bir ders almak suretile, ben mi tecrübe sa hası teşkil edeceğim? Hakikaten de beni gözüne kestirmişe benziyor. Evet bu ezelî bahtsız, beni, onun düşüncelerini bilen, mesleğinin esrarına vanncıya kadar o nun yegâne yakını olan beni intihab etmişti. Artık şüpheye mahal yoktu, bana kasdetmeğe karar vermişti. Bundan daha fazla müsaadekâr davranamazdım. Artık dirseğinin, yanımda belimde dolaştığını, elini örten yeninin azar azar ilerilediğini hissediyor, kalabahğın ilk kaynaşmasmda bu eljn, caketimle yeleğimin arasına birdenbire dalmağa hazırlandığmı anlıyordum. Şu dakikada, henüz kendimi korumak imkânı vardı. U fak bir hareket yapsam, arka mı döne bilir, yahud caketimi ilikliyebilirdim; fakat, hayret! Korku ve heyecan, bütün vücudümü kötürümleştirmişti. Adalelerim ve sinirlerim, üşümüş gibi katılaşıyordu. (Arkast var) BİR SAN'ATIN İÇYÜZÜ 14 Yazan : Stefan Zweig Resmî elbiseli dört kişi, bu süt gibi! beyaz, mavi damarlı yuvarlağı, bu kıy metli eşyayı, ihtiyatlı ve ezberlenmiş hareketlerle masanın üstüne yerleştirdıler. Mezad memuru azametli bir tavırla se sini akord ettikten sonra, ilk fiatı söyledi: Yüz otuz bin frank! Yüz ohaz bin! Önünde dört sıfırın mehabetini taşıyan bu rakam, hürmetkâr bir sükutla karşılandı. Derhal pey sürmeğe hiç kimse cesaret edemedi, hiç kimsede, söz söylemeğe, hatta kımıldamağa cesaret kalmamıştı; biribirine sıkı sıkı kenetlenen bu vücud kalabalığı, rakamın heybeti karşısında, hareketsiz ve yekpare bir kütle haline gelmişti. Masanın sol tarafmdan, ta ucdan, beyaz saçlı, ufaktefek bir zat, ninayet başını kaldırdı ve alçak sesle, adeta sıkılarak «Yüz otuz beş bin» diyebildi. Mezad memuru, derhal, âmirane bir sesle arttırdı: «Yüz kırk beş bin!» Yüreklere çarpıntı veren bir manzara başlamıştı. Mühim bir Amerikalı asan atika ticarethanesinin mümessili, sadç» parmagmı kaldırmakla iktifa ediyor ve peyler, bir elektrikli saat gibi, beşer bin franklık atlamalarla sürülüyordu; masanın öbürucunda duran büyük bir kolleksiyoncunun kâtibi, kolleksiyoncunun adı kulaktan kulağa fısıldandıkça, iki misli fiat arttırıyordu. Yavaş yavaş, müzayede, karşıkarşıya durdukları halde, yüzyüze bakışmamakta inad eden bu iki amatör arasında bir muhavere haline geldi. Ikisi de mezad memuruna hitab ederek pey
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle