17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURtYET 17 tkîncikânun 1936 Dünün Gencî Anlatıyor Yakın maziden maceralar 44 Benim arkadaşlar da yola doğru se ğirtmişlerdı.'Arab Yâverin ateşbaz oyunu, seyrine dörtnaüa koşulacak bir matah mı? Ben de yerimden kalkmadım. Elebaşı bacaksız, perinin yanına o turdu. Kulak kabarttım. Evdoksiyacığım, Madam Mariciğım deyip duruyor. Evdoksiya Beyoğlunda çok, sürüsüne bereket. Fakat bu, onlann biri değil; hiç görmediğım, bılmedığim bir Evdoksiya. Bu şekilde bir Madam Mari de hiç tam mıyorum. Yangaboz oğlan boyuna birşeyler fıslıyor; o, ya göz kapıyarak (evet), ya da kaş kaldırarak (hayır) demek istiyor. Dudaklarından bir kelime çıkarma yok; yanındaki madam da hakeza... Bülbül Seyfeddine, Deve Raife gizlice bir işaret geçiyorum; dışan çağınyo rum. Onlar da kafa kaldınyorlar, sonra diyorlar. Pamuk Cemilin maskara alayı aynı alaalaheylerle bizden tarafa doğru ge lip yolun üstünde, tam karşımrzda bir mola daha verdi. Pamuk, bağırarak emri savurdu: Mollâ, Zenne karşıkarşıya bir çiftetellı isteriz! (Yaşa Cemil Bey, yaşa paşazadem!) diye alkışlar kopuyor, eller çırpılıyor, (haydi Mollâ!.. Haydi Zenne!..) di ye bir çığhktır gidıyordu. Zurnalar çiftetelliyi tutturdu. Asaîı Molla ile Zenne Büyük Asım göbek atmağa başladılar. Aşağıdan Mollâcığım!.. Titre, gerdan kır Zenneciğim!.. bağırtıları arasında Asalı ile Asım kıvıra kıvıra oynı yor, mirasyedinin önüne gelip kafalarını arkaya iğınce, almlanna şıpşak lıralar yapışıyordu. Pamuk meyhaneye doğru haykırdı: Nıko, çabuk buraya gel; sen de kıvır!. Bunu dedikten sonra bizim tarafa doğru yürümeğe başladı ve o anda, sarma şıklı köşeden ince, titrek bir (eyvah!) koptu. Başımı çevirdim. Benim peride renk menk uçmuş; iskemlesine büzülmüş, zangır zangır titriyor. Madam Mari denilen de şaşalamış, iki elile yüzünü kapıyor. Bacaksız oğlan: (Aldırmayın, korkma yın!) diye birşeyler mınldanıyor amma neye aldırma, niçin korkma, anlıyabılirsen anla. Bu Evdoksiyanın Pamukla bir geç mişi var, daha doğrusu ondan bir korkusu var ki böyle bayılacak hale geldi. Mahvoldum Necmi Bey! Sözünü duyar duymaz oğlanm Badi Necmi ol duğuna artık şek ve şüphem kalmadı. Fakat bu ne diızgün, ne pürüzsüz türkçe. Bir Rum kadmı bu kadar fasih türkçe konuşsun, hayret. Necmi, az bücürlerden değilmiş ha. Kim gelırse gelsin, kim görürse görsün. Geleceği varsa göreceği de var! Deyip belindeki tabancayı göstermez mi? Saniyesinde, sazende beyler yerlerinden fırladılar; oradan çil yavrusu gibi dağıldılar... Her tarafım heyecan için deydi. İş içinde anlamadığım, akıl erdiremedığım bir iş var amma nedır? Pamuk Cemil, kolunda bir adamla, yalpalıya yalpalıya, (Niko, neredesın? Çıksana meydana!) diyerek yaklaştı. Bir de bakayım ki yanındaki Beşıktaş zabıtası hafiyelerinden ve muhabbet teî lâllanndan meşhur kunduracı Aleksi! Cemili de, Aleksiyi de tanırım. Aıa da ahbablık mahbablık yok ya, ya'nız üstünkörü bir âşinalık ve kuru bir selâm. Arkamı döndüm, kendimi bildirme dim. Onümden geçtiler; meyhaneye doğru yürüdüler. Göz kaydınyordum. A leksi boyuna durup durup, dönüp dönüp sarmaşıklı köşeye bakıyor. Hem öyle dıkkatli dikkatli bir bakış ki... Adeta rengi döndü, tavn değişti; fena şaşaladı. Evdoksiya kıbar, yüksek, huri gibi bir kadın. Bu kart, mendebur herifın dıin yada dostu postu olamaz. Kızı mızı de sem, zenaati malum. Kızına kızmak değıl, memnun bile olur. O halde bu donüp donüp bakışın, öfkeli öfkeli göz dikişin sebebi ? Evdoksiya acınacak bir haldeydi. Gayet yavaş sesle birşeyler söylüyor, her halde (aman burada durmıyalım, kaçalım!) diye çırpınıyordu, yanındaki geçkin kadın da yalvarıyordu. Pamuk, Nıkoyu yakalayıp önüne kattı. Gene yaşalar, zıtolar, el çırpışlarla karşılandı. Aleksi geride kalmış, çarda ğın öbür yanından dönmüştü. Gene du rup bir müddet baktı baktı; yüriidü gitti. Cemilde bir bağırtı daha koptu: Vay Sadiciğim!.. Seni gökte ararken yerde mi buldum? Gel anam babam Arabım! Bu da bizim Arab Sadiye. Artık Sadiden hayır um. Deli oğlan yakasına yapıştı gitti, kıyamet kopsa bırakmaz. Evdoksiya gittikçe perişanlaşıyor, Badı Necmi önüne rakı şişesini çekmiş, soluk almadan üstüste içiyor, gene tabancası nı gösteriyordu: Yerimden kımıldamam, size de buradan adım attırmam. Kim gelirse gel sin; isterse Zaptiye nazın dızgallısı, serhafiye enayisi, Beşiktaş muhafızı hödüğü... Geleni vuracağım, yakacağım, devireceğim!.. Vaş!.. İş başkalaşıyor. Yalnız Pamuk Cemilin başa belâ olması, bir çingar çıkarması meselesi değil; araya zabıta da karışıyor. Bu muammanın iç yüzünü anlamak için tek bir yol vardı. Seyfettinle Raıfi bulmak. İkisi de aziz ahbabımdır. Onlara usulcacık sormak. Söylememeleri imkâ n\ yok. Şayed mırın kırın edecek olurlarsa ağızlarını aramak. Hemen ilerideki kalabalığın arasına seğirttim. Şimdi de bir kasab havasıdır gidiyordu. En başta Pamuk, sonra sırasile bütün dalkavuklar, karşı gülleri elele vermiş, meyhaneci Niko ile bizim Arab Sadi de katara katılmış, tozu dumana katarak hora tepiyorlardı. Sermed Muhtar Alus Muvaffak olan ıstıfa tecrübeleri Her mıntakaya ayrı tütün tohumu dağıtıldı Tütün Inhisar idaresinin memleketteki tütün tohum ve cınslerinin ıslahı için bir müddettenberi devam eden mesaisi ileri lemiş, Maltepe ve Samsunda kurduğu ıslah ve tecrübe istasyonlarmda bütün tohumların ıstıfa tecrübeleri yapılmıştır. Bu tecrübeler neticesinde elde edilen en makbul tıpler tütün eicıcılerine parasız dağıtılmaktadır. Islah tecrübeleri sırasında îskeçe tü tününe muadil fevkalâde kokulu ve ni kotinsiz bir cins elde ediifniştir. Aynca Trabzon tohumlan arasmda da sigara randımanı Japon tütünlerine muadil ve evsafça onlardan daha yüksek bir tütün bulunmuştur. Bu cinslerin memlekette tamimine çahşılmaktadır. Idare, tütün ekicilerine tohum dağı tırken bir de sorgu kâğıdı vermektedir. Bu kâğıdda eskiden ektiği tohumlarla idarenin verdiği tohumlar arasında görü len evsaf ve randıman farklan hakkında sualler vardır. Enstitüler bu anketlerden istifade ederek ıslah ve ıstıfa işine devam etmektedirler. Bazı mıntakalarda kullanılan tütün tohumlan tamamile değiştirilmiştir. Trak yada, yakın zamana kadar Drama bas ması, radika, âdi başıbağlı, uştina, ça laptiza, karatohum gibi muhtelif tohumlar ekilmekteydi. Şımdı bu mıntakada Trakyanın karakteristik tohumu olan karatohum ekılmektedir. Balıkesirde başıbağlı cinsi ekilmekteydi. Kaçakçılar, tahammür etmeden içilebilen Yunnan (Çin) tohumu ekerek burada karışık bir cins yetişmesine sebeb olmuşlardı. Şimdi bu havalide bu melez tohumlar bertaraf edilmiş, burası için makbul cins olan (Şerifağa) tohumu e kilmeğe başlanmışhr. Mardin tütünlerinin pro imaline el verişli olduğu görülmüş ve bu tohumların Enstitüde ıstıfasına başlanmışhr. Ame rıka ile diğer pro tütünü yetirtiren memlekptlere tohum ısmarlanmıstır. Istanbulda ,tütün tohumlarını ayırmak için birçok makineler vaptırılarak bun lar müstahsil mıntakalara dağıtılmıştır. Bu makineler, zayıf ve cılız olan tohum lan iyi neşvünema bulabilecek tohum lardan ayırmakta, bu suretle ayrılan tohumların yalnız ivileri lcullanılmaktad;r. Gene bulunmuş paralar Dara zamanında tunc üzerine hakkedilmiş levha Fransa Bunun bir Medi eseri olması ihtimali galibdir Italyanın Habeşistandaki hakları! Müstemlekeler Müsteşarînîn makalesi Bulunan eserterin üçö bir arada Beyazıd meydanında bir numarada ticaretle müşteğil Mahmud Servani bize gene yeni eserler getirip gösterdi. Bunları ıki kısma ayırmak icab eder. Binsı Sıvasın Höyük harabelerinde bu lunmuş 8 santimetro uzunluğunda, 7 santimetro genişliğinde tunç bir levha üzerine hakkedilmiş at üzerinde bir şahsın mızrakla bir yılanı öldürmesi; ve bunun yanında da, madenî topraktan ve daha doğru bir tabirle demirin iptidaî işlerine aid olan bir heykeldir. Diğeri de Yozgadda bulunmuş olan Yunanlılara aid eserdir. Biz burada Yunan eserlerinden bahsedecek değiliz. Filhakika bunların da eskilik ve mahiyet itibarile kıymetleri bulunmadığmı söylemek pek büyük bir haksızlık olur. Bilhassa taş üzerine işlenmiş olan ve Afroditi temsil etmesi pek muhtemel bulunan, bu eser tarihî bir kıymeti haiz olmakla beraber, çok tesadüf edilen eserlerin arasındadır. Daha doğru bir tabirle Anadolu bunlarla doludur. Bunun yanında bulunmuş o lan ve bir Yunan ehramına bürünmüş heykel ise, gene Yunanlılara aid bir eser olup, pişirilmiş topraktan yapıldığı halde gayet hafif olması, san'at kıymeti noktai nazarından, buna bir mümtazlık bahşct mektedir. te bir suale bile maruz kalmıyacağına itikad ediyordu. Dünyada yapılan herşey hayatla bu dünyada nıhayet bulurdu. Diğer dünyada kendisinden bunlann hesabı sorulmazdı [ 3 ] . Asıl îranî Zerdüştün dini, hayalî, şa irane hisler ve korkular üzerine teessüs etmiş bir dindi. O maddî değil, fakat manevî esaslar üzerine istinad ediyordu. Ve bu din Medi Türkleri arasına ilk defa bu şekilde girdi. Fakat îraniler, Medi Türklerile ilk ihtilâta başladıklan zaman müthiş bir cehalet ve ıptidailık içindeydiler. Medi saltanatmm inkıraz bulmak üzere bulunduğu zamandan Cyrusun (Keyhüsrevin) şahsiyetile başlıyan Iran tarihi, bu ana kadar bilinmiyen ve işitilmiyen birşeydi. Ariler, Irana ilk defa geldıkleri zaman, Iranı kolaylıkla zaptedivermişlerdi. Fa kat Mediye geldıkleri vakit mesele hiç te böyle olmadı. Karşılannda kendilerinden medeniyet ve san'at itibarile çok yüksek olan bir Türk halkını gördüler. Bu halk buralara ilk defa gelen ve gene buralara ilk defa kendi Türk dilinde memleket manasma gelen Medi ismini koyan Türklerdi [4], Binaenaleyh pek çabuk Türk harsı ve medeniyeti içine düşmeğe mec bur kaldılar. Böylece Zerdüşt te, bu a kından kendisini kurtaramamış, medenî Türkün itikadlan arasına kanşarak ondan bir variık olmak zaruretinde kalmıştı [5], Keyhüsrevin Mediyi fethetmesine rağmen buradan Türklük kaldınlamadı. Hatta Dârânın zamanında bile, Iran hüküm darlan, saraylaraında iki lisan kullan mak mecburiyetinde kalmışlardı. Farsça ve türkçe [6].. Dârâ ise Türk dininin Zerdüştün bü tün dinini içine çekivermesine bir türlü razı olamamıştı. Ve Magisune tesmiye edilen bu dine harb ilân etmişti. Bunu ortadan kaldırdığına zahıb olarak, zaf.e rinin bir tarihçesini Behiston kayalıklan üzerine yazdırdı. Dârâ bu kitabesinde Mageslerin dinini mahvettiğini, Ahura Mazdanın uluhiyetlerini gasbeden Türk Efrasyab yılanmı öldürdüğünü bildir mektedir. Ve bu zaferini temsil için, o vakit henüz san'atkâr olamryan îranlılara değil, fakat Medi Türklerine birçok eserler yaptırmıştır, ki işte bu, yukanda resmini gördüğümüz levha da bu zaferi temsil eden eserlerden birisi olup, Türk san'atkârlara yaptırılmıştır. Bu san'atkârların da Medililer olması, akla ve mantıka daha yakındır. Çünkü Medi Dârânın hüküm ve nüfuzu altında kalan bir ülkeydi. Tabiidir ki Dârâ bunları Ma sajetlere ve yahud da Etililere yaptıra mazdı. işte bunu itibar nazanna alarak, biz bu eserin Medi Türklerine aid bir eser olduğunu tahmin etmekteyiz. Bunun yanında bulunmuş olan madenî küçük heykele gelince; bu da bize Türk san'atı hakkında, büyük malumat ver mektedir. Biz bu sekil heykellere, yalnız bu havalilerde değil, Türklerle meskun olan dünyanın her yerinde tesadüf etmekteviz. Bütün Türk halklannda, umumî ve müşterek bir itikad vardı. tyilik ve fenaIık şeytanlan!... Şeytanlar fenalık yap makla muvazzaf olduklan gibi bunlann içinden bir sınıf ta iyilik yapmakla mü kellefti. İşte bunlann iyiliklerini celbede bilmek için, sevimli bir çehre ile bunların statüsü yapılır, namlanna hayvanlar kurban edilir,'hertürlü meyvalar, sanayi eserleri, hatta en eski zamanlarda insan kurbanlar da takdim edilirdi. tşte bu, bu iyilik yapan şeytanlara aid bir sanemdi. Fakat bu sanem, birçok zamanlar şekil lerini tebdil etmişti [7]. Bu tebdil keyfiyeti. yalnız garb Türklerinde değil, şark Türklerinde de vardı. Ayni iyilik veya fenalık şeytanının bunlarda da birçok şekiller aldığmı görürüz. Fakat ne olursa olsun iyiliğe hâdim olanlar y u kanda görüldüğü gibi temiz, sevimli çehreli, elinde iyiliklere mikyası endazeve müşabih birşey tutan şekillerde olur du. Bu ilâh. yıldızla insan arasında veya ölen bir adamın ruhunu serseri etmemek için onunla yıldızı arasında bir mutavas (Arkası var) Yaşı kiiçiik, kıymeti büvük bir artist Höyükte bulunan tunc kabartmaya gelince; biz dikkat nazanmızı bunun üze rme tesbit etmeğe ve bunun üzerinde biraz oyalanmağa mecburuz. Tuncdan imal edilmiş olan bu eserin doğrudan doğruya Medi Türklerine aid Muhtelit mahkemelerde olması, pek yakın bir ihtimal dahilinde Türk Yunan mahkemesinin dir. Ilk nazarda îranî bir hurafayi nak leder görünen bu eserin ifade ettiği mana evrakı pek büyüktür. Ve tunç sanayii arasında L.ozan ahidnamesi mucibince teşekkü] en çüzel çalışılmış eserler meyanmda gösetmiş olan muhtelit hakem mahkemele terılebilir. rinden şimdive kadar çalışmasmı bitirmiTnç sanayii, Türklerin en eski bir san*yen yalnız Türk Fransız hakem mahatı olup Türk yurdlannda terakki ve tekemesi kalmıştır. Diğer mahkemeler fakâmülünü göstermiştir. Tuncdan eşya işaliyetlerini tatil ederek bu husustaki ralemeyi Türklerin 10,000 sene evvel bilporlarını alâkadar hükumetlere vermiş dığini iddia edecek olursak hiç kimseye lerdir. garıb görünmemelidir. Avrupa daha taş Son olarak faaliyetini bitiren Türk devrinde yaşadığı sıralarda Türkler baYunan muhtelit hakem mahkemesine kıra, ana yurdlannda bulunan bol kalayaid evrak ve defterler tasnif edilerek an kanştırarak tunc yapmağı biliyorlarambalâj yapılmıştır. Bunlar bugün ha dı. Çinliler ilk defa bu Türk halklarını zinei evraka gönderilecektir. tuncdan mamul silâhlarla görmüşlerdi. Türk Fransız mahkemesi de yakın İslenmesi güç olan demir madenlerinden da çalışmasım bitirecek, bundan sonıa de istifade etmesini unutmuyorlar, fakat Belediyeye aid bulunan eski Maarif Ne demirin zor islenmesi [ 1 ], onu sadece zareti binası mahkemeler tarafından taziynet işlerinde kullanmalarına sebeb o mamen tahh'ye edilecektir. luyordu. Eseri Mediden çıkma bir san'at eseri zannetmemiz keyfiyetine gelince, bizi Şark Demiryollarının böyle düsündüren ıki nokta vardır. kadastrosu Biri; san'at ve bu san'atın üzerinde Kadastro idaresi Şark Demiryolunur dolaşan elin şahsiyeti, diğeri de, bu ka istasyonlannm işgal ettiği arazi ve bina bartma heykelin ifade ettiği manadır. Fillar ile atelyeler ve sairenin bulunduğu hakıka bunun üzerinde dolaşan san'atkâr yerler ve bizzat hattın geçtiği arazinin eli, bütün Türk san'atlannda görülen aykadastrosunu yapmağa baslamıştır. Hat ni eldir. Bilhassa at ve at baslarının ter tm yapıldığı 1889 1899 tarihlerinde simi hususunda, Türk san'atkârlarının bu arazi eşhası hususiyeden ahnarak ha gösterdikleri hususiyetler, bunda da ayzineye mal edilmiştir. Bunun için şimdi n görünmektedir, ki bu şekli diğer kadastro idaresi hat arazisi ve istasyon halklann vücude getirdikleri eserleri a Iarla sair mebaninin devlet namına tasar rasında görmek gayet müşküldür. Bina nıf senedlerini tanzim edecektir. Çıkarı enaleyh ilk nazarda bunun Türk eseri ollacak bu senedler yakında devlete intikalı duğunu anladığımız halde, Türk halk beklenen Şark Demiryollarının satın al lanndan şu veya bu halka aiddir diye ma muamelesinde eski şeklin muhafaza kat'î bir hüküm vermemiz imkân ve ihtiedilip edilmediği hakkında bir esas ola mali yoktur. Fakat Medilılere aid olması caktır. ihtimali, bu eserin ifade ettiği manadan DENİZ İŞLERİ çıkmaktadır. Bu eser (Dara) nın eski Türk ilâhlanndan olan (Efrasyab) yi Deniz idarelerinin bilânçoları lanını öldürmesini temsil etmektedir. Malumdur ki, Zerdüştî dini, Türkün tabiat Deniz idaresinin 935 bilânçolarını unsurlarma tapan maddî din arasına katetkik etmek üzere teşekkül eden muhte lit komisyon dünden ıtıbaren ıhzarî ça nşmıs, aslındaki şeniyeti kaybetmiş, Ahulışmalara baslamıştır. Heyet dün Havuz ra Mazda, birleşivererek, Türk Efrasar ve Fabrikalar Müdürlüğüne giderek yab yılanı suretinde tecessüm edivermişti [2]. îşte Heredot Iranda değil, Mediorada tetkikata baslamıştır. İktısad Vekâleti Başmüşaviri Von der de seyahat ettiği zaman, gördüğü bu Porten dün de Yüksek Ticaret mek'ebine Türk dinini, îranî bir din diye tavsif etgiderek mesgul olmuştur. Başmü'?vir misti. Ateş, Zerdüştün değil, Türkün mektebin teskilât ve programları etrafın madenlerini eriten en mukaddes bir ilâhtı. Türklerin ve Finlerin en eski dinlerinda alâkadarlardan izahat almıştır. de, demır ve ates en mukaddes tanıdıklan Von der Porten ayrıca Gemi Kurtarma şirketinin vaziyetini de incelemekte kuvvetlerdi. Madenci, san'atkâr maddî dir. Mütehassısın bugün Deniz Ticaret Türk, dinini cehennem ve cenneti araş mektebıne giderek meşgul olması mıih tıracak esas üzerine kurmuyor, hatta o nun bu dünyada yaptığı işler için ahirettemeldir. TAPU VE KADASTRODA Temps gazetesinin Roma aytarı yazı « yor: «Müstemlekeler Bakanlığı müsteşarî Lessona, Nuova Antologia gazetesinde bir makale neşretmiştir. M. Lessona, bu makaleye, îtalyayı, 1889 da Musavvayı işgale davet edenin Ingiltere olduğunu söyliyerek başlamakta ve demekte dir ki: «îngiltere, Fransanın bu mmtakada yayıhnasına mâni olmak için mi, yoksa Sudanda yapılması muhtemel bir teşeb büs lehine olarak Italyanın iştirakini te min maksadilfc mi bu hareketi yapmış tır? Bu suallere cevab bulmak güçtür. Fakat şurası muhakkaktır ki, o sırada, Ingiltere, Italyanın vazifesini, Kızılde niz sahili bekciliğinden ibaret bırakmak tasavvurunda değildi. Diplomasi tarihinin kaydettiği vesikaların manası değiştirile mez. 1889 da, Krispi hiikumeti başında bulunurken, Ingiltere, Italyan himayesinin yahud Lord Salisbury'nin tabirile «Habeşistandaki nüfuz inhisannm» tebliğini kayde geçiren ilk devletlerden biri olmuştur. 1891 de, doğu Afrikadaki Italyan ve Ingiliz nüfuz mıntakalarını tahdid eden iki protokol imzalandı. Yalnız sonradan Eritre ve Somali olan top raklar değil, o tarihte Negüsün hüküm ranhğı altında bulunmayıp, sonradan Menelik tarafından zapt veya ilhak edilen arazi de dahil olduğu halde, bugünkü Habeşistanın hemen mecmuu, o iki nota ile, Italyan nüfuzu altına konulmuştu. 1894 te, îtalya ile Ingiltere arasında imzalanan diğer bir protokol, 1891 anlaşmalannı teyid etmekte ve Aden körfezi mıntakalannı da dahili hesab etmektedir. M. Lessonanın ifadesine göre, bu protokollar hiçbir zaman feshedilmemiştir. 1896 da, Adua bozgununun ferdasında îtalya ile Habeşistan arasında aktedilen Adısababa muahedesi, nüfuz mıntaka larını yani, içinde Habeşistanın muva fakati aranmağa lüzum göriilmemis bir îngiliz îtalyan münasebetini tahdid eden 1891 ve 1894 anlaşmalarile hiçbir suretle alâkadar değildi. Adisababa muahedesinden on sene sonra yapılan 1906 tarihli Fransız Ingiliz Italyan mua hedesi gene menafiin taksiminden bah setmekte birinci maddenin başlangıcında 1891 ve 1894 protokollan zikredilmek tedir. Esasen, bütün bu andlaşmalar 1925 te faşist hükumeti reisile, o zaman îngilterenin Roma elçisi olan Sir Ronald Graham arasında teati edilen mektublarla da teyid edilmiştir. Bu mektublar mucibince, her iki hükumet, Habeşistandaki mütekabil menfaatleri için, birbirlerine karşılıklı yardım vadinde bulunmakta dırlar. Ingiltere hükumeti, Tana gölü üzerinde bir baraj ve bu barajdan Sudan hududuna kadar bir otomobil yolu inşasma müsaade istihsal etmek üzere îtal ' ya hükumetinin yardımmı istemekte, buna mukabil, Eritre ile Somaliyi birleş ' tirmek için bir demiryolu yapmak istiyen îtalyaya, bu husustaki talebinin is'afına yardım edeceğini vadeylemektedir. Gene bu muhaberat arasında, Britanya hükumetinin, Habeşistan garbinde ve de I miryolu güzergâhı olan arazideki ltal yan nüfuzunu tanıdığı söylenmektedir. Bu anlaşma, Habeşistanın MiIIetler Cemiyetine kabulünden iki sene sonra imzalanmıştır.» Müslemlekeler müsteşn, makaiesinin sonunda, bu hâdiselerden bahsedişinin, Italyanın Habeşistandaki hukukunun, senelerdenberi nekadar sağlam temellere dayandığını göstermek maksadile oldu ğunu ilâve etmektedir. sıt vazifesini görürdü. Bunlann nazannda kâinatta görünen hadisata görünen şeylerden başka birşey sebeb olamazdı. Güneş, ay ve beş yıldız, herkesin iyilik ve fenalığı bunlardan mümbaisti [ 8 ] . îşte bunlann memnuniyetini celbedebilmek, iyilik şeytanlan vasıtasile mümkündü ki bu da iyiliğin symbolei Allahtı. Her ikisinin beraber bulunmasına rağmen, bunlara bir sene ve bir menşe tayin etmek meselesi gayet müşküldür. Yalnız Türk halklanna aid bir san'at eseridir demekle iktifa etmek mecburiyetinde kalmaktayız. R. S. ÇAVDARL1 Amerikada 1934 35 senesi zarfında bütün sinemalarda en fazla hasılat temin eden sinema yıldızlarına dair yapılan bir istatistik neticesi yüzde 87,4 rakamile resmini gördüğünüz şu küçük yıJdız Shirley Templein birinci geldiği anlaşılmıştır. Shirley 1929 senesi nisanımn 23 ünde doğduğuna göre bugiin ancak altı bu çuk yafindadır. îlk filmip; 1932 senesinde çevirdiğine nazaran da sinema a'eaninda »ncak dört senelik bir mazisi var dır. Buna rağmen bu uğurda senelerce çalışmış artistler ve yıldızlardan üstün gelerek rökor kırmış olması onun herkes tarafından nekadar sevilmiş olduğunu pek güzel gösterir. Yakında Beyoğlunda Saray sinemasında «Güldürücü Gözler» ve «Küçük Mıralay» ismindeki filimlerini seyredeceğiniz bu küçük sevimlı yavru «Foks» şirketile tıpkı büyük yıl dızlar gibi uzun müddetli bir mukavele imzalamıştır. Haşiye: Yukanda Dârânın öldürdü günü gösterdiğimiz Efrasyab yılanile, Sent Jorjun ayni biçimdeki ejderhayı öldüren resmini biribirine karıştırmamak lâzımdır. (1) Lenormant; Manuel d'histolre de I'Orient: II (2) Lenormant; Manuel, n (3) MaspĞro; hlstoire de I'Orient (4) Lenormant: Manuel II (5) » > (6) > > (7) Lenormant; Manuel, n , 258. (8) Greıı^er et Guişniant; Cit^ aux rSil de lantıquıte, n , p. 906,
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle