Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 tkincikânun 1938 CUMHUBtYET M U S A B A R A M I Z Tarihte TUrkler için iz bize Mînnettarlık Çocukluğumuzda işitip manasını pek anlıyamadığımız bir sürü osmanlıca lâflar vardı: Hakipayinîze yüz süreyim! Mahdum bendeleri. Refikam cariyeniz. Bunlardan mühim bir kısmı artık kullanılmıyor: Zatıâliniz. Beyefendi hazretlen. Makamı celileleri. Gibi. Fakat bu osmanlıca tabirlerden bir tanesi var ki, senelerin süpürgesinden kurtulup bugüne kadar dayanmıştır. Minnettarlık! Otedeberide, sık sık işitiyoruz: Ricamı kabul ederseniz size ömrümün sonuna kadar minnettar kalacağun! Bana yaptığınız iyilikten dolayı minnettarınızım! Ve bunlara b«nzer bir sürü «minnettajjj» cümleler.. ^)smanlıcanın ölmüş olduğu bu devirde «minnettarlık» kelimesi göze batıyor, kulağı tırmalıyor. Herhangi bir kimseden bir iyilik gördüğümüzde ona yürekten teşekkür etmck kâfidir. Dereden tepeden su getirerek kendisine «minnettar» olduğumuzu iddia etmekte mana yoktur. BU ŞEHİR TEGRÜBE TAHTASI Ml? Söylenen büyük sözler 10 Campanellanın fikirleri «Bir (Güneş ülke) yeryüzünde neden vücud bulmasın? Madem ki fikir, vicdan hürriyetine ilişmiyen cesur ve adil Türkler var!» r Inşaattaki anarşi için mimarlann düşüncesi Mimar Seyfi Arkan «Türk mimarlarına çahşmak imkânı verildiği gün bu vaziyet düzelecektir» diyor îstanbulda son insaatın zevksizliği çok söylenen bir mevzudur. Şehrin bilhassa Cihangir, Taksim, Maçka gibi semtlerindc yapılan yeni apartımanların bir ço ğunda karmakanşık üslublar takib e dılmektedir. Salâhiyetli adamlarımızın kanaatle rile bu bahsi aydınlatmak istiyoruz. *** , Güzel San'atlar Akademisi muallimlerinden mimar Seyfi Arkanı bulmak için Ayaspaşada yeni yapılan ve mimann kendi eseri olan modern bir aparh manm kapısındayım. Zile basmadan e»vel çok zarif olan bu binanın önündk beş on dakika durdum ve onu seyrettim. îçimden acaba diyordum bu koskoca binayı bu sütunlar nasıl kaldınyor? tçeriye girdiğim zaman Mimar Sey fiye bu endişemi söyledim. Floryadaki Atatürk deniz köşkünün miman olan muhatabım gülerek dedi ki: « Işte sizin bu endişeniz biz mimarlann gözettiğimiz bir hedeftir. Çünkü taş ve toprakla tabiat arasında havaya çizdiğimiz bu hattın nasıl durduğunu karşımızdakilere düşündürtmek ve heyecanlandırmak en birinci emelimizdir.» Istanbuldaki insaatın zevksizliği iddiası hakkında ne düşünüyorsunuz? « Şüphe yok ki îstanbulda yapılan binalar biribirinden farkh ve çok yanlış anlaşılan modern mimarî cereyanlan hilâfına yapılıyor. Bir iki apartıman istisna edilirse bilhassa Taksim meydanımn etrafmı çeviren bütün apartımanlar maalesef bu nevidendir. Bu apartımanlann daha kapısmdan iceri gîrerken nakkaşlann kübik namı altında yaratmağa çalıştıklan boyalı acaib duvar süsleri göze çarpar. Sonra bunun tamamile aksine olarak karanlık merdivenler, dar odalar.. Cephelerde ve oda duvarlarında bircok renkler.. Bu gibi apartımanlann proje sahiblerinin memlekete iki bakımdan fenalık ettikleri görülür: 1 Şehrin umumî manzarasına çir kinlik ilâve etmelc! 2 Türk milletinin duyuşlarını ve medenî seviyelerini şehrimizi gezen ya bancılara yanlış ve dun göstermek!. Istanbuldaki inşaatı ikiye ayırabiliriz: a Az çok kendi duyuşlarımıza göre yapılmış olan eski inşaat ki bunların en muvaffak eserleri Boğaziçi yalılan ve eski mimarî eserleri.. b Bıldıgimiz betonarme ve kâgir yeni inşaat ki bunlann önemli kısmmı apartımanlar teşkil etmektedir. Sordu ğunuz asıl cihet te burasıdır zannederim. Bunlann kimisi Fransız, kimisi Alman modernidir. Bu eserlerde biz Türkler hakkile daha kendi duyuş ve mimarî zevklerimizi tatbik edememekteyiz. Isterseniz sizinle pencereden, dışan daki manzarayı tetkik edelim. Şu karşıki apartımanlara bakın. Bu kadar yıldır bu meslekte dirsek çürüttüm. Ne Almanyada, ne Fransada, ne Holandada, ne Romada, ne de Rusyada bu kadar karışık bir üslubda bir bina kütlesine ras lamadım. Bu klâsik mi? Hüküm veri lemez; Rönesans mı? Belli değil. Bakın şurada modern mimarinin kö şe penceresi, sağ tarafmda ise binanm ortasında (galiba modası geçti diye ucuza alınmış olacak!) bir heykel başı barölyef olarak sıvaya yapıştınlmış. *** Modern mimaî insanlann birçok ihtiyaclanna en geniş bir şekilde yer verebilen ve buna mukabil o insanlann ihtiden parlaması herkese ve herşeye nefes aldırmış, ortalığa neşe saçmıştı. Caddenin iki tarafmda, bu masmavi göke doğru sivri tomurcuklannı uzatarak havayı tatir etmeğe çalışan, kuru asfal tın ezelî kurbanlan sıska ağaclar bile bu umumî neşeye iştirak ediyorlardı. Hatta, Parisin kalbgâhında, çiçek açmış yabani kestanelerin cansız ve mütereddid nefeslerini, birkaç dakika açık açık farketmek bile mümkündü. Akşamüzeri geç vakte kadar hiç kimse ile randevum yoktu. Parise geldiğimi ne bilen, ne de beni bekliyen vardı. Aklıma ne eserse onu yapmakta hür ve muhtardım. îstersem gezer, istersem gazete okur, bir kahveye girip oturur, karnımı doyurur, müzeleri gezer, camekânları seyreder, nhtım boyundaki sahaflarda kitab karıştırırdım; canım isterse dostları ma telefon etmem, yahud ki sadece bu tatlı ve ılık havayı teneffüs eylemem imkânı da vardı. Hürriyetim bütün bunlara mesağ veriyordu. Allahtan, akilâne bir sevkitabiî beni en muvafık olan yola ilet IBUGUN DEBU.J Refahtan!. umhuriyet hesabma dışanda sosyal anketler yapan muhar rir arkadaşım, son zamanlar da Sandal bedestenine de uğramış, ve oradaki salâhiyettar bir memurla görüj müş. Memur, sorulan suallere kemali hulus ve safiyetle, uzun uzun cevablar vermiş; îstanbul Belediyesinin muhakkak ki halka hizmet olsun diye kurduğu bu mües sesenin senelerdenberi temin ettiği faydalan anlatmış; oradaki açık mezad usu lünün suiistimale meydan bırakmadığmı, »atılığa çıkanlan bir malın bu sayede kapablmasma imkân olmadığını, hasılı bu gerçekten faydah kurumun binbir mu hassenatını sayıp, dökmüş.. ( «.îçinde yaşadığım şafaksız gecenin bir sabaha ermesini is temiyorum. Böyle hir sabahtn sonu gene gecedir. Çünkü zindamn dtşında istibdad var ve istibdad hür fikirlere ancak gece vadeder. Ben, bir «Güneş ülkev> nin hasretini çekiyorum. Bu ül kede gece olmasm ve insanlar, karanlık mefhumunu tanıma strt! Bunları, arkadaşım nasıl memnuniyetle anlattıysa, biz de ayni memnuniyetle I dinledik. Gelgelelim, arkadaş, memurla ] geçen mükâlemesbin §u kısmını da nak jletti: Burada en çok ne gibi eşja me zada ç.kanlır? Onceleri pek çok mücevherat ge lirdi.. Geçen seneye kadar da epey halı, secçade sattık.. Şimdi?. Şimdi artık oyle şeyler getiren olmuyor. Gelen eşya daha ziyade döküntü.. Semaver, masa, şilte, gramofon plâklan, filân.. Bu değişiklik, sizce neden ileri geliyor? Mimar Seyfi Arkan «Güneş ülke» yi yeryüzünde bulmak mümkün mü?.. Fikir hürriyetine, vicdan hürriyetine, lisan hürriyetine ilişmiyen Türklerin varlığı hiç olmazsa yarınBirşey değil, bazılan alışıyorlar da bu böyle bir ülkenin var olacağını kelimeleri en lüzumsuz yerlerde kullanbana zannettiriyor. Madem ki ttalyan filozofu Campanella mağa kalkıyorlar. düşünceyi zindana koymıyan, Minnettarlığın lâfta bile kalsa fcna dı. Bu sebeble Kampanellâyı ezmek için hakikat MevgİBİni zincire vurmı bir huy olduğunu öğrenelim artık. bir yol arandı ve onun fazla liberal ve yan bir millet, o cesur ve adil N. radikal olan siyasî düşüncelerine hücum Türkler var. Uzerinde yalnız ha edilerek kendisi zindana atıldı. kikatin, adaletin ve hürriyetin Zavallı filozof tam yirmi yedi yıl zinhüküm sürdüğü bir Güneş 01 danda kaldı, lâkin kanaatlerinden hiçbir ke civitas Solis», yartn neden şey feda etmedi ve belki o kanaatlere vücud bulmasın?» bağlılığı bu ağır zulürn yüzünden ziyaCampanella deleşti, kuvvetlendi. Nihayet Papa Seki Müşkülü ancak Vekâle yaclannı tatmin ederken onlann yapı için verebilecekleri para miktan muka bilinde en zevkli ve en güzel hatlarla ruhlanna canlılık, nej'e ve sıhhat veren bir mimaridir. Isterseniz size şu uzun tarifi üç hatlı bir müsavat gibi kısaltayım: Modern mimarî = en ucuz f en gü e n zel + verimli.» *** Istanbulun heyeti umumiyesinin güzelleşmesi için mimarî bakımdan nasıl bir yol takib edilmelidir? « Bu sualiniz çok kuvvetlidir. Benim âciz durumum bunun için alınacak tedbirleri söylemeğe manidir. Esasen büyüklerimiz bu yaraya el koymuş bulunmakta ve nasıl bir yol takib edilmesi lâzımgeleceğini tesbit etmektedirler. Ben sadece bir Türk miman sıfatile şu te menniyi yapmakla iktifa edeceğim: Havuzlanma sırası tin emri halledecek zinci Urbain, merhamet gösterdi, oruz üç yaşmda ve ömrünün en verimli çağın«Civitas Solis Güneş Ülke» kitabını Şehrimizdeki havuzlann hepsinin doda zindana atılan filozofu, altmışıncı yayazan, zamanımızda üç yüz yıl önce lu bulunmasından dolayı kazan ve tekne şına ayak bastığı yıl, serbest bıraktırdı. mutlak bir komünizme değer vererek inmuayene sıralan gelen vapurlann havuzLâkin istibdad, kilisenin vc tahtın is lanamamasına henüz bir çare bulunamasanltr için yeryüzünde bir cennet kurmayı düşünen Kampanellâ, kudretli bir I tibdadı, filozofu gözden uzak tutmuyor mıştır. Esasen bu iş için bulunacak yegâtalyan fılozofudur. «1568» de Kalab du. Onun ihtiyarlaşmış, yıpranmış olma ne çare de vapurlann muayeenlerini haranın Stilo şehrinde doğmuj ve 1631 de sına rağmen, hâlâ hürfıkirlilikten uzak vuzlamadan yapmaktadır. Bunun için de laşmadığı, eski akidelerine sadık kaldığı Vekâletin emir vermesi lâzımdır. Bu Pariste ölmüştür. Kampanellâ, Türk kudretinin ve Türk anlaşıhr anlaşılmaz hücumlar tazelendi. günlerde bu işin tetkiki için bir heyetin hamasetinin bütün medenî dünyada des Henüz kapanan zindan kapısı, Kampa Istanbula geleceği umulmaktadır. Maa • tan yapıldığı, Avrupalı annelerin yara aellâmn kınk Wy^.U üzerine yeoiden a mafih işin kökünden halli îstanbulda ye^ « tii 4ıâvnzlâr •yapılmasına bağh bulunmakw maz çocuklan «Türkler geliyor!..» diye çdacak ^ibiydi. Filozof bu tehlikeyi sezince vatanmı tadır. Yoksa bu darlık daima tekerrür ekorkuttuğu ve fakat gene o Avrupada Luter gibi mezhebî inkilâblar yapan a bıraktı, Fransaya sığındı ve orada Kardi decektir. damlann Türk adaletine hayranlık gös nal dö Rişliyodan himaye gördü, nisbî Vapurculuk sosyetesi vapurlannın Deterdikleri bir devirde yaşadı. bir refah içinde son günlerini yaşadı. nizyollan tarafından satın alınmasından Kampanellânın iki eseri vardır. Biri, sonra eldeki vapurlann birleştirilmesile O, son derece hür düşünceli bir adam(Aklî ve hakikî felsefe) adını taşır. bu hatlarda yapılacak zarurî tadilâtla dı. Dominiken papazlarından olduğu Kiliseyi küplere bindiren bu kitabdır ve havuz ihtiyacının nisbeten azalacağı uhalde kilisenin yaşatmak istediği iskolâstik felsefeye harb açmaktan çekinmedi, filozof orada, metafizik hakkındaki dü mulmaktadır. ilimde ve felsefede tecrubî sisteme bütün şüncelerini pervasızca ortaya koymuştur. Ikınci eserinin adı «Civitas Solis Güneş samimiyetüe taraftar oldu. Ticaret müdürü tekrar îstan Rönesans devrinde böyle bir davra Ulke» îtalya devlet adamlarını kızdıran bula geliyor nıs, kolay kolay baltalanamazdı, fikirler da bu kitabdır. Yukanya koyduğumuz şöyle böyle açıklığa doğru gidiyordu. sözler, filozofun bu ikinci kitabla ilgili Ticaret müdürlüğünün lâğvinden sonFakat kilisenin ilmî bir zincir olarak kul olup bir dostuna vazdığı mektubdan alın ra Ofiste teşkil olunan ticaret bürosunun lajıageldiği iskolâstik felsefenin gelişigü mıştır. bundan bir müddet evvel Ankaraya nakzel hırpalanmasına da göz yumulamazM. T. T. ledildiği malumdur. Bu büronun Ankaraya götürülmesi birçok ticaret müesse selerinin faaliyetini güçleştirmiştir. Bu Almanya yapağı aldı Randevucudan rüşvet alırken cihet gözönünde tutularak büronun tek1934 senesindenberi bizden yapağı Sabık zabıta memurlarından Muhar rar îstanbula getirilmesine karar veril almıyan Alman piyasası bu sene bu marem adında birisi Beyoğlunda rande miştir. lımıza müşteri olmuştur. îlk olarak ki vuculuk yapan Emineye müracaat ede Karba buzu ambalâjı iyi losu 39 40 kuruştan mühim miktarda rek hakkında takibat yapıldığını; evinin çıkmadı yapağı Almanyaya gönderilmiştir. kapatılacağını söylemiş ve şayet kendiAlmanlann piyasamızdan yapağı alîskenderiyede bir takım meyva, et ve sine elü lira verecek olursa hakkındaki dığını gören Sovyetler yapağı alacakla tereyagının Karba buzu usulile ambalâj evrakı geri bıraktırabileceğini ileri sür nnı bildirmişlerdir. müştür. Emine de fakir olduğundan bah edilerek şehrimize getirildiğini ve burada Rusya tiftik alıyor sederek elli lirayı çok bulmuş; pazarlık muayene edildiğini yazmıştık. Ayni şeBundan bir müddet evvel 15 bin bal neticesinde yirmi liraya mutabık kalmış kilde ambalâjlanmış bir sandık ta An karaya götürülmüştür. ya kadar tiftik aldıktan sonra tiftik pi lardır. Bu sandık dün Ankarada açılmış ve yasamızdan çekilen Sovyet Rusya ticaret Emine vaziyeti zabıtaya haber verdiği bir heyet elma ve armudların bozulmuş mümessilliği dünden itibaren tekrar bu için dün Muharrem yirmi lirayı alırken olduğunu tesbit etmiştir. mal üzerinden mübayaata başlamış ve Söylendiğine göre Karba buzu usulü dün ilk olarak kilosu 68 kuruştan 1,200 cürmü meşhud halinde yakalanmış; Müdmüsaid karşılanmamıştır. deiumumiliğe gönderilmiştir. balya tiftik almıştır. tüsünden başka hiçbir şey duyulmuyordu; ve kovalanan bir hayvan gibi, lokomotif, boradan kaçıp kurtulmak maksadile rayların uzerinde durmadan koşu yordu. Nihayet varacağımız yere vardık; istasyonun camekânı altında hâlâ biz hamal bekleyip dururken, cadde birdenbire ışığa boğuldu. Parlak bir güneş şuaı, kaçışmakta olan bulut kafilesini sıyırdı; evlerin cepheleri derhal, cilâlı bakır gibi parıldamağa başladılar ve gökyüzü le kesiz bir deniz mavisine büründü. Afrodit Anadiyomenin sudan çıktığı andaki tazeliğile, şehir, yağmurlu mantosunu üzerinden atıp, çırılçıplak, yaldızlar içinde meydana çıkıverdi: O anda tecelli eden manzara cidden ilâhî idi! Bir lâhzanın içerisinde yüzlerce sığınaktan dışan fırlıyan bir insan seli her tarafa dağıldı. Adamlar, güle oynıya yollarına devam ettiler; geçidler serbestle di; yüzlerle nakil vasıtası horultular, gü" rültüler, patırdılarla muhtelif istikamet lere doğru atıldılar; güneş ışığınm yeni Kampanellâ kimdir? Şüphesiz ki refahtan ( ! ) . Halk artık refaha kavuştu, elindeki kıymetli eşyayı muhafaza ediyor!. Memurun böyle birşey söylemiş olduğuna inanmayıp arkadaşın yüzüne bak tım. Fakat o, bunun hakikat olduğunu teyid etti ve ispat için, notlannı gösterdi. O zaman, bilmezsiniz nekadar yüre ğim sızladı!. Kendi kendime, başımı iki Türk mimarlığı artık kanidir ki ken elimin arasma alıp: disine düşen memleketin güzelleşmesi Eğer, dedim, bu küçük memurdaçaresini aramak yolunda ilmî meziyet ki telâkki, ondaki zihniyet, tabaka tabalerini bir araya getirerek çalışacaktır. ka, daha yukarılara da çıkıyor, onlar da Nasıl ki Sinan Süleymaniyeyi ve di yoksulluğu refah diye tefsir ediyorlarsa, ğer yüksek eserlerini îstanbul sırtları Bedestenin boşalmıs camekânlannın, evuzerinde azametle dikmeğe muvaffak lerde boşalmıs sandıklann makesi oldu olmuş ve Istanbulun acı günlerinde (bu ğunu bilen yok, anlamak istiyen yoksa.. rası Türktür) diye bu eserler âleme hay eyvahlar olsun!. Ercümend Ehrem TALU kırmışsa yeni Türk mimarlan da bundan böyle bu kuvvetli yolda çahşarak Istanbulun evvelâ şehircilik bakımından umumî hat ve karakterlerini gözetecek güzel cadde ve meydanlar uzerinde beynel milel kıymeti haiz olacak eserler yapmağa çalışacaktır. Bu imkân, îstanbul be lediyesi tarafından Türk mimarlarına verildiği gün, Istanbuldaki yapılann genel ve güzel karakterlerinde devrime lâyık Türk eserleri ortaya çıkabilecektir. Bu suretle îstanbul en az on yıl içinde çok cazib ve ilmî esaslara uyan yeni mimarî noktadan da arsıulusal şöhreti haiz bir şehir olabilir.» ECNEBÎ MEHAFtLDE îstanbula gelecek seyyah vapurları Çanakkale mezarlıklarını ziyaret et mek istiyen İngiliz seyyahlarile beraber Umumî Harbe iştirak etmiş birkaç eski ingiliz generalini gerirecek olan Athenid vapuru Akdenizde vaziyetin kararsızlığı dolayısile bu seferi lâğvettiğini şehrimizdeki alâkadarlara haber vermiştir. Bu yılın ilk seyyah vapuru Providencedir. Bu vapur ayın 23 ünde ingiliz ve Fransız seyyahlarile limanımıza gele * cektir. Muğlada kızıl var Muğla 9 (A.A.) Şehrimizde kı zıl hastalığı vardır. Şimdiye kadar 13 musab görülmüştür. Halka bu hastalık tan korunma çarelerini göstermek mak sadile Halkevi tarafından kızıl hakkında bir konferans verilmiştir. Kalabalık bir dinleyici karşısında doktor Tahsin hastalığın ârazını, sirayetini, vasıflannı anlatmıştır. Yeni Yunan elçisi Yunan Dış lşleri Bakanlığı şube müdürlüklerinden birine tayin edilen Yunanistanın Ankara elçisi Sakelaropulosun yerine Ankaraya tayin edilen yeni Yu nan elçisi ayın 23 ünde îstanbula gelecek ve doğru Ankaraya gidecektir. Son Yunan mültecisi Geçen mart ayında Yunanistanda çı kan isyanın bastınlması üzerine mem leketimize iltica etmiş olan Yunan su baylanndan sonuncusu Serezli Yüzbaşı Merkuriu Vasilios perşembe günü memleketine dönecektir. Yunan yüzbaşısı îstanbulda doğan «Tatlı îstanbul» adındaki çocuğu ve kansile beraber evvelâ Atinaya, on beş gün kadar orada kal dıktan sonra Sereze gidecektir. dur! Sakın birşey esirgeme, ne göstere bilirsen, can ve gönülden göster. Kim olduğunu, nelere kadir bulımduğunu göreyim. Otomobillerini sür, satıcılarını ba gırt, klaksonlarını kükret, yolculannı koştur, dükkânlarını ışıldat. Bak, ben her zamankinden daha müsaid ve müsteidim; ne işim var, ne gücüm, Gözüm karann cıya kadar sana bakmak, gönlüm bezinciye kadar seni dinlemek istiyorum. Haydi, ileri! Daima daha hızlı, daima daha zorlu!. Başka başka sesler, haykınşlar, yeniden yeniye ulumalar, çınlayıcı nağ meler dinlet bana. Ben bunlardan yorulmam. Kendi nefsimi sana hasrediyorum. Yabancı diyardan gelmiş bir sinek gibi, senin dev gibi cüssenin kanını emmeğe hazırım. Haydi, yürü! Ben nasıl kendimi sana veriyorsam, sen de öylece kendi ^ ni bana ver, ey daima yenilenen harika ların ele, avuca sığmıyan diyan!. Mahkum olan hırsız Lâlelide oturan Şerefin e\ine iki defa girerek birinci seferinde yüzük, küpe ve ikincide de bir takım çamaşır çalmakla suçlu Ahmedin üçüncü ceza mahkeme sinde devam etmekte bulunan muhake mesi dün bitmiş; sekiz ay hapsine karar verilmiştir. ti: Hiçbir şey yapmamağa karar verdim. Plân çizmedim, kendi kendimi azad et tim, hertürlü gayeden uzaklaştım, her arzudan tecerrüd ettim ve kendimi sokağın cereyanına kapıp koyuverdim. Neticede bu cereyan beni ana caddeların üzerine attı ve oracıkta, yorgun düşerek, Montmartre caddesile Drouot so kağmın birleştikleri köşede kâin bir kahvenin taraçasma geçip, oturdum. Hasır bir koltuğun içine iyice gömülmüş, bir de sigara yakıyorken, kendi kendime: Ey koca Paris! Işte gene kavuş tuk!. diye söylendim.. îki yıl var ki, biribirimizi görmemiştik, dostum! Gözleri min içine şöyle bir bak, bakalım! O za zandanberidir neler öğrendiğini bir yol göster. Haydi; senin o emsalsiz sesli filmini görelim. Bulvarlarını, o ışık, renk ve hareket harikalarını, sayısız gönüllü figüranlarile meydana koy! Sokaklan nın gürliyen, kükreyen, ihtizaz eden, taklidi nakabil musikisile kulaklanmı dol BİR SAN'ATIN ÎÇYÜZÜ 1 Yazan : Stefan Zwe!g Çeviren : E. Ekrem Talu 1931 yıhnın hem hâlâ yağmurla meşbu, hem de güneş içindeki o parlak ni san sabahı, nekadar nefisti! Onda, bir akıde şekerinin tadı vardı; yumuşak, serin, nemli ve pırıl pırıl, halismuhlis bir bahar havası.. Katıksız bir ozon kaynağıydı o. Strasburg caddesinin göbeğinde, in san, pürnakıl çiçek açmış bir çayır kokusu, tuzlu bir deniz havası teneffüs ediyordu. Bu can okşayıcı mucizeyi ya pan bir sağanak, geciken bahar mevsi minin ekseriya müjdeci olarak kullandığı nisan yağmurlarından biriydi. Daha yoldayken, beni buraya getiren sürat treni, tarlalann uzerinde tehdidkâr bir tavırla asılı duran karanlık bir ufku kuvahyordu. Meauxya varmıştık. Manzara, rasge le serpilmiş tavla zarlarım andıran ban liyö evlerile cabeca süsleniyordu; isyan eden yeşilliğin arasında ilk reklâm lev haları nazarı tırmalıyorlardı; karşımda oturan İngiliz kocakarı pılısını pırtısını toplamaktaydı. Işte, tam bu sırada, Epernaydanberi bizim lokomotifle yarış eden su dolu kara bulut patlayıverdi. Önce, ufacık, ak bir şimşek çaktı; ve bu işareti müteakıb trampet çalaraktan, bardaklardan boşanırcasına yağmağa bşlıyan yağmur trenin cidarlarım döğmeğe koyuldu. Islak mermilerin öldürücü dahmeleri altında pencereler ağlamalı oldular; lo komotif, kursuni dumanını yere doğru ığerek teslim işareti verdı. Hiçbir şey görünmüyor, sağanağın, camla çeliğin üzerindeki muhteris gürül (Arkaat var)